ekosistem – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 08 Nov 2018 17:51:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/ https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/#respond Thu, 08 Nov 2018 17:51:51 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/   Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu […]

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu raporun sansasyonel tarafı, insanlık için son 12 yıla girildiği vurgusuydu. Raporda, eğer böyle devam ederse 2030’a kadar sıcaklığın 1,5°C yükselecek olmasının ve sonucunda küresel iklim değişikliği kaynaklı çok farklı olumsuz sonuçların oluşabilme ihtimali üzerinde duruluyor. Yani ekosistemin geri döndürülemez tahribatı…

İşte böyle bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geri dönüşüm kapsamındaki yeni icadı “Akıllı Geri Dönüşüm Konteynırları”nı halka arz etti! Atık pet şişe ve alüminyum içecek kutularını, bu akıllı konteynırlara atan her İstanbulkart kullanıcısının kartına para yükleyecek mekanizma, yükleme sayısı fazla olanlara bedava tiyatro bileti ve indirimli yemek gibi fırsatlarda sunacak!

Enerji israfını ortadan kaldırmak ve geri dönüşüm kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla ürettiği bu “dahiyane” projeyle İBB, iklim değişikliği noktasında sorumluluğunu yerine getirmiş! İBB özel şirketlerinden İstanbul Bilişim ve Akıllı Kent Teknolojileri A.Ş. tarafından üretilen konteynırlar, bugün isminde ekoloji ve çevre geçen birçok dernek, oluşum, vakıf tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. İBB çevre dostu ve enerji israfını önleyici bu projesiyle övgü üstüne övgü aldı. Yılın en iyi çevre projesi ödülüne aday oldu!

Ancak burada söz konusu kurum İBB. Ekolojik açıdan değerlendirmek bir kenara, çevre konusunda en ufak bir duyarlılığı bulunmayan, olması da beklenmeyen İBB, bu projeyle gerçekte ne hedefliyor?

Ekolojik Talan Denince Akla?

Yeni dönem ve eski dönem fark etmeksizin, başa geçen başkanlar ayırt etmeksizin İBB’nin ekolojiyle arası pek de iyi olmadı! İstanbul’un farklı yerlerinde “çevre düzenlemesi” adı altındaki uygulamalarıyla, yeşil fobisini açık bir şekilde göstermekten imtina etmeyen İBB’nin, çok da uzak olmayan geçmişte yaptıklarına bakarak ekolojiden ne anladığını görebiliriz.

Bugün “doğa”nın tahribatını engellemeye yönelik projeler geliştiren İBB; Cihangir Roma Parkı’ndaki İBB Sosyal Tesis İnşaatı’ndan Maçka Parkı Tüneli projesine; Aşiyan Parkı’na yapılması planlanan füniküler inşaatından Validebağ Korusu’nun imara açılmasına birçok projenin planlayıcısı ve yeşil alanın yıkıcısı konumunda.

2017’de Fenerbahçe sahilini, kendi özel şirketlerine peşkeş çekeceği sosyal tesisler açarak talan etme projesi, 2016’da başlayan yankıları hala süren ve “ÇED gerekli değildir” kararı verilen Kabataş Martı Projesi, 2018’de Kuzguncuk Mahallesi’ni kentsel dönüşüm alanı ilan eden proje, yine 2018’de Küçükçekmece Gölü’nün etrafında 240 futbol sahası büyüklüğünde alanın imara açılmasını öngören proje… Bunlar, İstanbul’da ekolojik talan denildiğinde akla ilk olarak İBB’yi getiren projelerden sadece birkaçı.

Bu projelerle hedeflenen sadece “iş yapan” belediye imajı değil tabi ki. İBB bünyesindeki şirketler aracılığıyla doğanın talanı projelerinden yakın akraba ve eş, dost kayırmacılığını da hedefliyor. İstanbul’un dört bir yanını delik deşik eden Metro İstanbul A.Ş, İstanbul’un herhangi bir yerini imara açmak noktasında İBB’nin hiçbir sıkıntı çıkarmadığı -İstanbul’un TOKİ’si- KİPTAŞ, ormanlık arazilerden kırpılarak genişletilen yolları yapan İsfalt, İstanbul’daki içme suyunu şişelemede tekel haline gelecek Hamidiye A.Ş… Kurucuları, mütevelli heyetleri, dağıtım şirketleriyle devlet hazinesinden ayrılan payları hukuka uygun bir şekilde hesaplarına geçiriyor.

Pendik Sahili’nde 603 bin metrekarelik 3 yapay ada için dolgu çalışmaları; onbinlerce ağaç kesilerek Belgrad Ormanı’nın içinden demiryolunun geçirileceği düzenlemeler; ÇED raporuna gerek görülmeyen, 4,5 km deniz içerisine girilerek inşa edilen ve inşaat süresince dolgu malzemesi olarak inşaat ve hafriyat atıklarının kullanıldığı Maltepe ve Yenikapı Sahil alanları İBB’nin doğaya etkisinin ne olduğunu unutanlar için ufak bir hatırlatma.

Özellikle son birkaç aydır işçilere yönelik katliam, sömürü ve sağlıksız çalışma koşullarıyla gündeme gelen 3. Havalimanı; aynı hat üzerinde 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile Kuzey Ormanları’na yönelik katliam projelerindeki belirgin rolü İBB’nin gözden kaçmasına izin vermiyor. Sözde ulaşım sorunları, trafik vb. sorunları ortadan kaldırmak üzere gerçekleştirilen tüm bu projeler, İstanbul’un son oksijen kaynağı konumunda bulunan Kuzey Ormanları’nın, orada yaşayan birçok varlığın ve İstanbul’un son tarım alanlarının katledilmesini, yeni yapı alanlarına döndürülmesini hedefliyor.

İBB’nin ekolojik talanları sadece yeşil alanların katledilmesi, denizin doldurulmasıyla sınırlı değil. İki sene önce yoğun bir şekilde gündeme gelen Sarıyer Kısırkaya’daki hayvan toplama merkezinde gerçekleşen hayvan kısırlaştırma ve katliamları bu ekolojik yıkımın farklı boyutlarını gözler önüne seriyor.

Rant ve yağma denilince İstanbul’da ilk akla gelen yıkım ve buna karşı çıkış 2013 yılında Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleşen büyük isyandı. İBB bu sürecin baş yıkıcı aktörlerinden birisiydi. O dönemin “gezici”leri olup da şimdi İBB’nin yaratıcı projelerini ayakta alkışlayanlara hatırlatalım; Taksim Gezi İsyanı’nın 4. yıl dönümünde de yağma ve rant için İBB elinden geleni ardına koymadı. Koruma Kurulu Beyoğlu’nda İBB tarafından yetkisiz bırakıldı. Yani Gezi Parkı’nı AVM’ye dönüştürecek proje, İBB eliyle gerçekleştirildi.

Doğa Talanının Yeni Adı; Çevre Yönetimi

Kapitalist sistem içerisindeki her meselede olduğu gibi, yaratılan olumsuzluklar görünmez kılınmak amacıyla farklı terimlerle yeniden ifade edilir. İnsanları yaşadıkları yerden edip evleri yıkacak mısınız, bunun ismi yerinden dönüşüm; yeşil alan talan edilip yerine kar amaçlı bir tesis mi kurulacak, bunun ismi çevre düzenlemesi…

Özellikle kamu yönetiminde çevreci ya da ekoloji temelli eleştirilerden kaçınmak için sık kullanılan bir kavram da çevre yönetimi. Çevre yönetimi; çevre koruma, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj, alternatif enerji kaynakları üretimi gibi birçok alana odaklanan bir yönetim organizasyonudur. Çevre yönetimi adı altında bir yandan ekolojik talan yapılırken bir yandan da bu talandan kar elde edilir.

Farklı coğrafyalarda bu işi yerel yönetimler “Çevre Yönetimi” şirketlerine verebildiği gibi, kendileri de bu iş için şirketler kurabiliyor. Onlardan birisi İBB. Çevre hizmetleri adı altında açtığı dört şirketle, kısa ve uzun dönemli projeler devlet korumasında gerçekleştiriliyor, bir yandan da bu şirketlerin ilişkili olduğu “büyük aile” zenginleştiriliyor. Tam bir kazan-kazan durumu.

İBB’nin “çevre” hizmetleri; İGDAŞ, İstanbul Enerji, Ağaç A.Ş., İSTAÇ gibi kendi şirketlerine emanet. Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi, RES, HES, JES, güneş enerjisi üretimi, petrol ve gaz alımı, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj ve çevre düzenlemesi gibi başlıklarda etkinlikler öngörülüyor. 2014 tarihli bir istatistikle, sadece çevre düzenlemesine İBB’nin, 2010-14 yılları arasında 313 Milyon lira harcadığı ortaya çıkmıştı. Peyzaj bütçesi katlanarak artıyor.

Geri Dönüşüm Doğanın Tahribatını Engelleme Yöntemi Değil, Kapitalizmin Bir Sektörüdür

Açıkça vurgulamakta yarar var, geri dönüşüm kapitalist sistem içerisinde büyük bir sektör. İBB de bu durumun farkında ki, sadece bu alanda etkinlik göstermesi için İSTAÇ gibi bir şirketi var. Yeşil pohpohlanmalar dışında, İBB’nin akıllı konteynırları ile doğa temelli bir proje amaçladığını düşünmek en basit tabirle saflıktır. İstanbul’da günlük ortalama 17 bin ton evsel atık ortaya çıkıyor. Bu atıklardan sadece 6 bin tonu, İBB’nin çöp toplama ve geri dönüşüm merkezlerinden işleniyor. İBB gözünü toplayamadığı 11 bin tona dikmiş durumda. Neden mi? Hem toplama işini yapan İSTAÇ, hem de toplananları değerlendirecek şirketleri aracılığıyla para kazanmak istiyor. Tüm bu parayı kazanırken de modern dünyanın “yeşil trendi”nin gerisinde kalmamış olmak….

Her şeye rağmen, akıllı konteynırların güzel proje olduğunu düşünenler için geri dönüşümün, yenilenebilir-sürdürülebilir enerji projelerinin bir parçası olduğunu hatırlatalım. Kapitalizmin sömürüsünü daha uzun erimli sürdürebilmek için geliştirdiği çevreci yöntemlerden biri olan geri dönüşüm, doğanın ve yaşamın sürdürülebilmesi için öne çıkarılan bir yöntem değildir.

Geri dönüşüm, kullanılanların tekrar tekrar kullanılabilirliği ve hatta yeninin üretimine gerek kalmayacağı yanılsaması oluşturarak vicdanları rahatlatmaya odaklanır. Ancak geri dönüşüm, bir malzemenin bir başka malzemeye dönüşmesini sağlar. Geri dönüşüme sokulan pet şişe, kağıt, ambalaj en fazla iki defa gerçekleşecek dönüşüm sürecinin sonunda geri dönüşümü olmayan kirliliğe sebep olur. Geri dönüşüme sokulan malzemeler daha az ağacın kesilmesine, daha az plastiğin kullanılmasına ya da bunları üretirken kullanılan enerjinin azalmasına yol açmaz. Sonsuz tüketim odaklı kapitalist üretimde, üretimin azalması ya da daha az enerji kullanımı aslında sadece bir hikayedir.

Doğadaki tahribat, kapitalist üretim-tüketim döngüsü ile ilişkilidir. Tüketim odaklı bir işleyişte, ne yenilenebilir ne sürdürülebilir ne de geri dönüşümlü bir üretim sürecinden bahsedilebilir. Geri dönüşüm, bu döngüyü sahte duyarlılıklar yaratarak meşrulaştırır. Bu sahte duyarlılık, bireyin bu döngüyü sorgulamamasına yol açar. Örneğin, plastik şişeyi geri dönüşüme sokarak çevresini temiz tutan kişi, ne suyun şişelenmesini ne de bu suyu şişelemek için kullanılan plastiğin üretimini umursar. Geri dönüşüme sokulan malzeme ne kadar hızlı gözlerden uzaklaşırsa, sorgulama ihtimali o kadar azalır.

Geri dönüşümde olduğu gibi, kapitalist sistemin içinde yaşamı yok etmeyen hiçbir yöntem yoktur. Çevreci alternatiflerin tamamı, kapitalizmin sürdürülebilmesine odaklanır. İBB’nin sadece son örnekte olduğu gibi “çevre dostu” uygulamaları bunun açık bir ispatıdır. Geri dönüşüm ve benzeri alternatif yöntemlere yüzlerini dönenler, bu yöntemlerin şimdilerde neden İBB gibi kurumlarca yürütüldüğünü iyi görmelidir. İBB benzeri devlet kurumlarının da, çevreci görünüşlü şirket ve STK’ların da bu hamleleri, ekoloji için yetersiz bakiyedir. Mesele denizlerin, ormanların, gökyüzünün, ekosistem içerisindeki canlıların, iklimin yani birçok ekolojik denklemin kapitalist üretim-tüketim ilişkileri sebebiyle yok edildiğinin fark edilmesiyle ilgilidir. 2030’dan önce değil, acilen anlamamız gereken şey işte tam da budur.

Merve Arkun

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/feed/ 0
Çanlar İklim İçin Çalıyor – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2018/02/16/canlar-iklim-icin-caliyor-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2018/02/16/canlar-iklim-icin-caliyor-ozgur-erdogan/#respond Fri, 16 Feb 2018 11:14:25 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/16/canlar-iklim-icin-caliyor-ozgur-erdogan/   Şurası açık ki, zor zamanlar yaşıyoruz. Savaşlar, bombalar, siyasal sosyal ve ekonomik krizler yaşamlarımıza git gide daha güçlü darbeler vuruyor. Sadece yaşadığımız coğrafyada değil, dünyanın dört bir yanında ezilenler bunlara maruz kalıyor ve bunlarla mücadele ediyor. Hem yukarıda saydığımız saldırıların bir nedeni hem de bir sonucu olarak “küresel iklim değişikliği” dediğimiz felaket, yaşamlarımıza iyiden […]

The post Çanlar İklim İçin Çalıyor – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Şurası açık ki, zor zamanlar yaşıyoruz. Savaşlar, bombalar, siyasal sosyal ve ekonomik krizler yaşamlarımıza git gide daha güçlü darbeler vuruyor. Sadece yaşadığımız coğrafyada değil, dünyanın dört bir yanında ezilenler bunlara maruz kalıyor ve bunlarla mücadele ediyor.

Hem yukarıda saydığımız saldırıların bir nedeni hem de bir sonucu olarak “küresel iklim değişikliği” dediğimiz felaket, yaşamlarımıza iyiden iyiye nüfuz etmeye başladı. Bir yandan sular altında kalan küçük ada ülkeleri, bir yandan iklim göçleri, öte yandan bizlerin gündelik hayatını da etkilemeye başlayan ani hava değişimleri…

Geçtiğimiz yaz aylarının en popüler söylemlerinden biriydi “Hiç Esmiyor…”. Evet, geçtiğimiz yaz hiç esmedi. Fakat bununla beraber yaşadığımız coğrafya 2018 yılında son 44 yılın en büyük kuraklığıyla karşı karşıya kaldı. Bununla da bitmedi! İklim kuşağındaki küçücük bir kayma bile şimdiden bizi tropikal iklime taşıdı. Yazın ortasında aniden bastıran yağmurlar, kışın başından beri ha geliyor ha gelecek diye beklediğimiz ama bir türlü gelemeyen kar, başlamayan kış ve bitmeyen sonbahar…

Bir kaç ufak soğukla atlatmak üzere olduğumuz kış bu sene dişlerini göstermedi, gösteremedi. Hatta kimi günler baharı kıskandıracak bir atmosferde yaşadık. Hafta sonu gezmelerinde, açık alanlarda güneşin tadını çıkarttık. Fakat tüm bu “hoş sürprizlerin” bir faturasının olduğunu görmek gerekir.

Dedik ya son 44 yılın en kurak dönemini geçirdik diye… Durumun vahametini anlamak için barajlardaki doluluk oranları iyi birer örnek olabilir. İstanbul’a içme suyu sağlayan barajların doluluk oranları yüzde 60’larda kalırken Ankara’da bu oran yüzde 27’lere kadar düşüyor. Keban Barajı’nın doluluk oranları yüzde 30’lara kadar geriledi. Bu kuraklığın bir numaralı sorumluları olan devletler ve kapitalistler ise “İnşallah bu aylarda bir yağış bekliyoruz…” diyerek Şubat ve Mart aylarını işaret ediyor. Bu arada kimse yazın yağan ani yağmurlardan medet beklemesin, çünkü bu yağmurlar ani ve şiddetli oldukları için toprağın derinliklerine ulaşamıyor, ulaşamadığı gibi toprağın en verimli katmanlarını başka su varlıklarına taşıyor. Bu yoğun taşınmada, o su varlıklarının kirlenmesine yol açıyor.

Öte yandan, bu ana kadar elle tutulur bir kar yağışının olmamasının yaşadığımız coğrafyanın ekolojisi için başlı başına bir felaket olduğunu fakat en büyük etkisinin tarım bitkileri üzerine olduğu aşikardır. Öncelikle yağmur konusunda kısır bir süreç geçiren toprak, bu sene kar suyundan da beslenemeyecek. Bununla beraber, kar yağışının keskin soğukları engellemesi ve tarım bitkilerinin ya da tohumların üzerini örterek onları bir çok tehditten koruyan kar örtüsünün bu sene işlevini yerine getiremeyecek oluşu da başka bir sıkıntı. Hem de küçük felaketlere kapı aralayabilecek bir sıkıntı.

Bir çok felaket sanılanın aksine bir anda gelişmez. Küçük ve farklı etkilerin bütünü, geniş bir zaman diliminde ağır ağır etkisini gösterir. Yapılan barajlar, küçük bir ekosistemin iklimini bütünüyle değiştirir. Ormanların yerine dikilen devasa binalar yağmur bulutlarını uzaklaştırır. Sanayi atıkları, termik santraller zehir kusarak ağır ağır çevresinde ne varsa öldürür. Taş ocakları, madenler bütün bir bitki örtüsünü ve hayvan popülasyonunu nefessiz bırakır. Aradan geçen günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar “Hiç esmiyor…” diyerek kapımızın önüne kuraklığı koyuverir.

Çanlar iklim için çalıyor; çanlar bizim için ve dünyadaki tüm varlıklar için çalıyor!

Özgür Erdoğan

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Çanlar İklim İçin Çalıyor – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/16/canlar-iklim-icin-caliyor-ozgur-erdogan/feed/ 0
“Rüzgar da Güneş de Kapitalizme Yetmez”- Alp Temiz https://meydan1.org/2013/08/31/ruzgar-da-gunes-de-kapitalizme-yetmez-alp-temiz/ https://meydan1.org/2013/08/31/ruzgar-da-gunes-de-kapitalizme-yetmez-alp-temiz/#respond Fri, 30 Aug 2013 22:34:06 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/31/ruzgar-da-gunes-de-kapitalizme-yetmez-alp-temiz/ Yarım asrı aşkın zamandır nükleer santrallerin zararları konuşulagelmekte, termik santrallerin yarattığı hava kirliliğine karşı çözüm teknolojileri beklenmektedir. Son yıllarda “temiz enerji” ve “dışa bağımlılığa son” yalanlarıyla gündeme gelen HES’ler (Hidroelektrik Santraller) de kuruttuğu derelerle halkın isyanına neden olmuştu. İnsanlık bir yandan varlığını doğadan ayrıştırarak onu daha ‘verimli’ sömürebilmek için ileri teknoloji ve ‘çevreci’ yöntemler geliştirmeye […]

The post “Rüzgar da Güneş de Kapitalizme Yetmez”- Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yarım asrı aşkın zamandır nükleer santrallerin zararları konuşulagelmekte, termik santrallerin yarattığı hava kirliliğine karşı çözüm teknolojileri beklenmektedir. Son yıllarda “temiz enerji” ve “dışa bağımlılığa son” yalanlarıyla gündeme gelen HES’ler (Hidroelektrik Santraller) de kuruttuğu derelerle halkın isyanına neden olmuştu.

İnsanlık bir yandan varlığını doğadan ayrıştırarak onu daha ‘verimli’ sömürebilmek için ileri teknoloji ve ‘çevreci’ yöntemler geliştirmeye çabalarken, havanın, suyun, güneşin, yani tüm doğanın metalaştırılarak sömürülmesine de ön ayak oluyor. Yaşam için direnenlerin öfkesi, doğanın katline ferman yazan sürdürülebilir kalkınmacıların karşısında dinmemekte ısrar ediyor.

Dünyada kömür ve petrole dayalı fosil yakıt tüketiminin karşısına ‘yenilenebilir ve sürdürülebilir’’ olduğu iddia edilen enerji üretim yöntemlerinin sunulması Kyoto Protokolü ile ayyuka çıkmış, ardından dünya enerji devlerinin kendi politik hamlelerini de kullanmasıyla, küresel enerji sermayesinin kirli yüzü tekrar bize kabiliyetli manevralarını göstermiştir. Kalkınmacı poitikalarından vazgeçemeyen, ancak her nasılsa ‘çevreye duyarlı’ su çerçeve sözleşmeleriyle gönüllere taht kuran kimi AB ülkeleri ile gelişmekte olan bazı ülkeler, kamuoyunda resmen birer ‘halkla ilişkiler’ simsarları olarak ‘yeşil sermayeyi’ lehlerine kullanmayı ‘temiz enerji’ söylemiyle başarmıştır.

RES’lerin ve GES’lerin zararlarının gerçek boyutları gündem edilmemekte dolayısıyla bunlara yaşam savunucularının gösterdikleri tepki çoğu zaman anlaşılamamaktadır. RES’lerin ve GES’lerin zararlarının başlıcaları şu şekilde sıralanabilir:

RES’lerin Zararları

1- Yüksek dalgaboylu ses dalgaları

Yüksek dalgaboylu ses dalgası Rüzgarda elektrik elde eden pervaneler dönerken dalgaboyları yüksek sesler çıkarmaktadır. Bu seslerin bir bölümü işitilebilir uğultular iken büyük bir bölümü de insanın işitme aralığından dışarıda, ancak maruz kalındığında huzursuzluk verecek cinstendir. Bu yüksek dalgaboylu ve düşük frekanslı dalgaların uzun ve kısa vadede açığa çıkardığı zararlar henüz tümüyle tespit edilememiştir.

2- Dev Mıknatısların Elektro Manyetik Etkileri

Rüzgarın döndürdüğü paneller türbindeki çok güçlü bir mıknatısın dönmesini sağlayarak mıknatısın oluşturduğu manyetik alanın da yörüngesini sürekli değiştirir. Dönen mıknatıs, etrafındaki kablolarda bir elektrik akımı meydana getirir. Kayda değer bir elektrik akımı oluşturabilmek için ya paneller çok hızlı dönmeli ya da mıknatıs çok kuvvetli olmalıdır. Rüzgarın panelleri döndürme gücü belli bir sınırda olduğundan bu mıknatıs olabildiğince güçlüdür. İşte bu denli kuvvetli bir mıknatısın oluşturduğu elektromanyetik alan, etkileşim içinde olduğu alandaki birçok maddeye etkide bulunacaktır. Buna bağlı olarak etki alanında kalan tüm varlıkların kimyasal ve genetik yapısında değişiklikler meydana getirecektir. Elektromanyetik dalgalara maruz kalmak kanserin birincil nedenidir.

3- Göçmen Kuşların Parçalanması

Göçmen kuşlar çok uzun mesafeleri katettiklerinden bünyelerindeki enerjiyi en verimli şekilde kullanabilmek için kendilerini büyük rüzgar akımlarına bırakarak daha az kanat çırparak göç ederler. Bu büyük rüzgar koridorları aynı zamanda göç yollarıdır. Rüzgardan elektrik elde eden santraller de hızlı dönmeleri istendiğinden bu rüzgar koridorlarına kurulurlar. Göç yollarında karşılarına çıkan bu dev pervanelere kapılan göçmen kuşların büyük bölümü bu pervanelerin kendilerine çarpmasıyla parçalanarak ölmektedirler.

4- Kurulum sürecindeki katliamlar

RES’lerin kurulacakları bölgede rüzgarın hız kaybetmemesi için etraftaki mevcut orman alanları “temizlenir”. Genellikle RES’lerin devasa parçaları bölgeye mevcut yollardan sokulamazlar. Bu yüzden daha geniş yeni asfalt yollar inşa edilir. Daha geniş yollar için daha çok ağaç kesilir, daha çok orman varlığı yok edilir. RES’lerin parçaları kurulacakları yere ulaştığında artık bir araya getirilmelidirler. Bu parçaların montajı için ihtiyaç duyulan atölyenin de inşaatı dolayısıyla yeni katliamlar yapılması kaçınılmazdır.

5- İklim değişikliğine yol açan rüzgar yönü ve şiddetindeki değişmeler

Rüzgarlar hareket eden bir hava kütlesi olmalarının yanı sıra beraberlerinde nem ve sahip oldukları sıcaklık dolayısıyla ısı (bu ısı, gideceği yere göre soğuk ya da sıcak olabilir) da taşırlar. Yavaşlayan rüzgarlar, doğal hedeflerine ulaşamadıklarından iklim değişikliğine neden olurlar.

6- Rüzgar momentumdur, varlığı hava akımının hızına bağlıdır

Her ne kadar rüzgarın yenilenebilir enerji kaynağı olduğu iddia edilse de bu basit bir şekilde imkansızdır. Rüzgar, havanın hareketi ile meydana gelir. RES’lerin pervaneleri hava akışının hızını yavaşlatarak rüzgarı azaltır, hatta uzun mesafede yok ederler. Bütün yeryüzündeki hava koridorları birbirleriyle bağlantılı olduğundan bunlardan herhangi birindeki tıkanıklık büyük ölçekte değişiklikleri de tetikler.

GES’lerin Zararları

1- Yansıyamayan radyasyon yeryüzünde kalır

Güneş panelleri güneşten gelen ışınları soğurarak bu ışınlardaki radyasyonu elektrik enerjisine dönüştürürler. Bu panellerin çalışmasındaki ana prensip ışıkla gelen enerjiyi en yüksek düzeyde soğurmaktır. Normalde yeryüzüne düşen ışınların (dolayısıyla enerjinin) büyük kısmı uzaya yansıyacakken güneş panellerinin etkisiyle bu enerji yeryüzünde kalmakta ve ısı yoluyla dağılarak yeryüzünün sıcaklığını artırmaktadırlar.

2- Değersiz görülen yaşam alanlarının yok edilmesi

Yeryüzünün her bölgesi pek çok çeşitte varlık için yaşam alanıdır. Bütün bölgelerin ve bütün varlıkların etkileşim içinde olduğu ve ayrı ayrı ele almanın bazı noktaları gözden kaçırmalara yol açabileceği gerçeği bir yana, güneş tarlaları ile kaplanması planlanan “çorak alanlar” dahi birçok türde (sürüngenlerden eklem bacaklılara, mikroorganizmalardan bitkilere kadar pek çok varlığa ev sahipliği yapmaktadır. Bu alanların çorak olarak nitelendirilmesinin nedeni kendini doğanın efendisi ilan eden insanların bu alanlar üzerinden yeterince fayda elde edilemediği algısından kaynaklanmaktadır. Bu bölgeler her ne kadar insan için gözden çıkarılabilecek yerler de olsa insan dışındaki diğer varlıkların kullanımını kısıtlayacağından büyük bir adaletsizliğe yol açacaktır.

3- Panel soğutma sistemleri suyu kirletir

Güneş santralleri enerji çevrimi esnasında ısınan mekanizmalarını soğutmak için çok miktarda yeraltı suyunu kullanırlar. Her ne kadar kirlilik dendiğinde suyun içine farklı kimyasalların karışması gibi algılansa da normal koşullarında 10 derece olan suyun 60 derecenin üzerine çıkarılıp tekrar geri salınması da bir kirlilik faktörüdür.

Kapitalist toplumun, bugün ekosistemin gördüğü zararı telafi edebilmek adına fosil yakıt ve kömür tüketimine karşı sunduğu ‘temiz’ enerji yöntemlerinin, – yani bir alternatif olarak sözde yenilenebilir enerjinin- mevcut üretim ve tüketim sistemini karşılaması için göstermesi gereken randıman, ancak yaşamları kökten yok ederek mümkün olabilecektir. Sistemin bize sürdürülebilir olarak sunduğualternatifler, aslında sosyal, kültürel ya da canlı yaşamlara karşı, kapitalizmin sürdürülebilirliğini sağlama amacını taşımaktadır. Yani efendiler bizlere “altın yumurtlayan tavuğu kesmeme”yi salık verirken bizleri, tüm varlıkları ‘sürdürülebilemez’ bir yaşama hapsetmektedirler.

Alp Temiz
[email protected]

The post “Rüzgar da Güneş de Kapitalizme Yetmez”- Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/31/ruzgar-da-gunes-de-kapitalizme-yetmez-alp-temiz/feed/ 0