erkek egemen sistem – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 21 Sep 2017 20:12:31 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Şili’de Kadınlar Kazandı – Pelin Derici https://meydan1.org/2017/09/21/silide-kadinlar-kazandi-pelin-derici/ https://meydan1.org/2017/09/21/silide-kadinlar-kazandi-pelin-derici/#respond Thu, 21 Sep 2017 20:12:31 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/21/silide-kadinlar-kazandi-pelin-derici/   Dünyanın dört bir yanında, kadınların mücadelesi, kadınların dayanışmasıyla sürüyor. Erkek egemen sistemde, kadınların yaşadıkları adaletsizliklere karşı, milyonlarca kadın sokakları doldurup öfkelerini haykırıyor. Son yıllarda, Güney Amerika’da yükselmekte olan kadın mücadelesi, Arjantin’de kadın katliamlarına karşı oluşturulan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) eylemleri ve kampanyası ile geniş yankı uyandırırken, Şili’de son yıllarda gerçekleştirilen kürtaj […]

The post Şili’de Kadınlar Kazandı – Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Dünyanın dört bir yanında, kadınların mücadelesi, kadınların dayanışmasıyla sürüyor. Erkek egemen sistemde, kadınların yaşadıkları adaletsizliklere karşı, milyonlarca kadın sokakları doldurup öfkelerini haykırıyor.

Son yıllarda, Güney Amerika’da yükselmekte olan kadın mücadelesi, Arjantin’de kadın katliamlarına karşı oluşturulan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) eylemleri ve kampanyası ile geniş yankı uyandırırken, Şili’de son yıllarda gerçekleştirilen kürtaj eylemleri de bu yankının devamı oldu.

Kadınların örgütlü mücadelesi ile; kadın katliamlarının, taciz ve tecavüzlere karşı Şili’de binlerce kadının sokaklara döküldüğü eylemler sokak eylemleri gerçekleştirildi. 2013 yılından bu yana yapılan eylemlerde, dünyanın en kalabalık kadın eylemlerinden birine Şili sahne oldu.

1973’te, darbe ile yönetime geçen ve 1990 yılına dek yönetimini sürdüren diktatör Pinochet, 1989 yılında çıkardığı yasayla, koşulu ne olursa olsun kürtajı yasaklamıştı. Kadınların kürtaj yasağının kaldırılması için verdiği mücadele, yıllardır sürmekteydi, son yıllarda daha da aktif hale gelmişti.

Temmuz ayında, Şili’de, meclise önerilen yasa tasarısında, kürtajın kısmen yasallaşması vardıi. Tecavüz, anne sağlığına zarar gelmesi veya doğumun başarılı gerçekleşmeyeceğinin bilinmesi durumlarında; kürtajın yapılması önerilmiş ve yasa tasarısı meclis tarafından kabul edilmişti. Yasa tasarısının kabulünün ardından, Muhafazakar parti UDİ, Anayasa Mahkemesi’ne, ret talebinde bulundu. Muhafazakar partinin kürtaj yasağının kaldırılmasının önüne koyduğu engel, Şili’de on binlerce kadının sokaklara dökülmesine neden yol açtı.

Anayasa Mahkemesi’nin 22 Ağustos’ta açıkladığı karar ile; kürtaj kısmen yasallaşmış oldu. Ancak bu yasallaşmadan önce, Şili’de kadınlar, kürtaj yasağına karşı pek çok alternatif klinik oluşturmuş, “legal olmayan yollarla” kürtaj yapıyor/yaptırıyorlardı. Hatta, 2010-14 yılları arasında kürtaj yaptığı ve yaptırdığı gerekçesiyle 70 doktor ve kadın tutuklu bulunuyordu.

Şili’de eylem sürecini kazanıma dönüştüren kadınlar için ise mücadele devam ediyor. Kısmen yasallaşmanın istenilen sonuç olmadığını söyleyen kadınlar; kadın katliamlarına, tacize, tecavüze karşı dayanışmayı büyütmek için sokakları doldurmaya devam ediyorlar.

Dünyanın dört bir yanında direnen kadınlara selam olsun!

Dayanışmamız kazanacak!


Pelin Derici

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Şili’de Kadınlar Kazandı – Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/21/silide-kadinlar-kazandi-pelin-derici/feed/ 0
“Shell Ablukası” – Sevinç Karaca https://meydan1.org/2015/03/14/shell-ablukasi-sevinc-karaca/ https://meydan1.org/2015/03/14/shell-ablukasi-sevinc-karaca/#respond Sat, 14 Mar 2015 17:24:31 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/14/shell-ablukasi-sevinc-karaca/ Erkek egemen sistem kendini bu kadar yoğun dayatmışken; kadın mücadelesinde neden şimdi, her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç var? Bu soruyu aldığımda heyecan ve gerginlik içinde Meydan Gazetesi’ne, İrlanda Devleti’nde 15 yıldır devam eden “Shell to Sea” Direnişi (Shell Denize!) hakkında kısa bir tarihçe yazısı hazırlıyordum ve TC Devletinde yaşadığımız bu vahşet günleri ile bir […]

The post “Shell Ablukası” – Sevinç Karaca appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Shell Ablukası Sevinç Karaca
Erkek egemen sistem kendini bu kadar yoğun dayatmışken; kadın mücadelesinde neden şimdi, her zaman olduğundan daha fazla ihtiyaç var? Bu soruyu aldığımda heyecan ve gerginlik içinde Meydan Gazetesi’ne, İrlanda Devleti’nde 15 yıldır devam eden “Shell to Sea” Direnişi (Shell Denize!) hakkında kısa bir tarihçe yazısı hazırlıyordum ve TC Devletinde yaşadığımız bu vahşet günleri ile bir paralellik arıyordum.

Shell Petrolleri (Royal Dutch Shell Co.Inc.), Nijerya’da ekoloji mücadelesi veren Ken Saro Wiva ve sekiz eylemcinin asılması ile sonuçlanan siyasi cinayetlerden*, 1996’da Greenpeace’den sızan bir rapora göre Diyarbakır’ın  ilçesinde içme suyuna 21 yılda 500 milyon varile yakın zehirli atık boşaltmaya kadar pek çok ülkede zulüm ve cinayet defterini hep kabarık tutmuştur. Shell’in başını çektiği konsorsiyumun İrlanda’nın Atlantik Deniz Sahası içerisinde bulunan milyarlarca dolar değerindeki doğalgazı çıkarma haklarını her türlü hile, rüşvet ve sahtekarlıkla çıkarma, işleme ve başta İrlanda halkına fahiş fiyatla satan Corrib Doğalgaz “Arama” Projesi’ni gerçekleştirmek için kullandığı “her yol mübah, devleti, polisi, medyayı satın al” formülü; İrlanda’da başlangıçta bölge halkının örgütlenerek ülke geneline yaydığı lidersiz, yatay, demokratik, katılımcı ve doğrudan eylemci halk direnişine çarpmış ve yavaşlamak, pek çok kez durmak zorunda kalmıştır.

İrlanda halkı; Shell’in ülkenin Kuzey Batısı’nda yer alan Mayo kırsal kent bölgesinde, devletin polisini, askerini ve Doğu Avrupalı Nazilerle doldurduğu özel güvenlik şirketlerini halkın üzerine salarak yaptığı zulmü unutmamıştır ve direnişinden vazgeçmemiştir.

Shell, IRMS (Integrated Risk Management Systems) gibi Bolivya’ya kadar uzanan ırkçı-faşist bir darbe girişimi içerisinde yer almış, Shell’in ve satın aldığı 2008 dönemindeki sağcı İrlanda hükümetinin baskılarının ve büyük bir kısmını bölge halkının oluşturduğu direnişçilerin mücadelesinin en yoğunlaştığı dönemlerinden biri olan 2008 Eylül ayında, yoldaşımız Emekli Öğretmen Maura Harrington ile yaptığım bir telefon görüşmesini hatırlıyorum. Maura artık açlık grevine gitmekten başka çare bulamıyordu. Shell, boru döşeme gemisi Solitiare’i Rossport ilçesi açıklarındaki Glengad sahiline zorla sokmaya çalışıyordu. Onlarca yoldaşımız Atlantik dalgalarında lastik şişme botlarla Solitiare’ı durdurmaya çalışıyor, biz de Shell Kara Şantiye’sinde her gün iş durdurmaya çalışıyorduk. Maura’ya neden açlık grevine gittiğini sordum, “Acı çekiyoruz” dedi. “Her şeyden önce çektiğimiz acıyı sonlandırmak için direnmeli ve kazanmalıyız”.

Sevinç Karaca

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Shell Ablukası” – Sevinç Karaca appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/14/shell-ablukasi-sevinc-karaca/feed/ 0
Kadınlar Mücadeleye Çağırıyor https://meydan1.org/2015/03/07/kadinlar-mucadeleye-cagiriyor/ https://meydan1.org/2015/03/07/kadinlar-mucadeleye-cagiriyor/#respond Sat, 07 Mar 2015 13:42:18 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/07/kadinlar-mucadeleye-cagiriyor/ Dünyanın bir ucundan bir ucuna ezilen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna direnen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna dayanışmayı yükseltecek olan kadın. Meydan Gazetesi olarak, dünyadaki ve coğrafyamızdaki anarşist örgütlerden kadınların, kadın mücadelesi ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü üzerine yazdıkları ve bizlerle paylaştıkları dayanışma mesajlarını, biz de sizlerle paylaşıyoruz. *Gazetemizin 22. sayısında “Dünya […]

The post Kadınlar Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
womensprotest

Dünyanın bir ucundan bir ucuna ezilen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna direnen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna dayanışmayı yükseltecek olan kadın. Meydan Gazetesi olarak, dünyadaki ve coğrafyamızdaki anarşist örgütlerden kadınların, kadın mücadelesi ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü üzerine yazdıkları ve bizlerle paylaştıkları dayanışma mesajlarını, biz de sizlerle paylaşıyoruz.

Kadın Mücadelesine Her Zamankinden Fazla İhtiyacımız Var – Black Rose Anarşist Federasyon – ABD

Ataerki kadınları (ve erkekleri) yiyen bir canavardır. Ataerkinin çirkin yüzü, Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesiyle ortaya çıktı. Canavarın yüzüne attığı çizikler, ona karşı savaşının vasiyetiydi. Bu canavarı başka yerlerde de bulabiliriz: “Çok şişman” olduğu söylenerek aşağılanan genç kızın yüzünde ya da işinden eve dönüş yolunda bir trans kız kardeşe çalınan ıslıklar. Bugün kadınların mücadelesine her zamankinden fazla ihtiyacımız var çünkü hayatta kalmak için tek seçeneğimiz bu. New York Black Rose’da, toplumumuzda ve günlük hayatımızda ataerkiyi yok etmeye odaklanan, MUJERES adıyla bir anarşist kadınlar kolektifi örgütlüyoruz. Yakında bedenlerimizi ve sokaklardaki güvenliğimizi güçlendirecek birçok kampanya başlatacağız. İstanbul’daki “Anarşist Kadınlar” bize derinden ilham verdi.

New York, ABD’den dayanışmayla….

Özgecan Aslan, Yaşıyor!

 

Bizleri tahakkümü altına alarak yok etmek isteyen iktidarın tüm biçimlerini reddediyoruz – MAKİ’li Kadınlar – Antalya

Sadece kadın olarak doğduğumuz için çalınıyor yaşamlarımız.

Evde baba, abi baskısı; okulda taciz kaygısı; sokakta tecavüz ve katledilme korkusuyla gasp edilmek isteniyor bedenimiz, kimliğimiz. Yalnız başına otobüse bindiği için katledilen Özgecan; sevgilisinin arabasına binmeyi reddettiği için saçlarından sürüklenen ve katledilen Hüsne; kocası tarafından doğranıp çöp kutusuna atılan Kübra; sevgilisinin evine gittiği için “ölmeyi hak ettiği” iddia edilen Münevver ve katledilen nice kadın isyanımızdır.

Bizler, MAKİ’li Kadınlar olarak, kadını bir meta haline getirerek tüketen kapitalizmi; kadını katleden erkeği koruyan, kadın katliamını aklayan devleti; yaşamın her alanında bizleri tahakkümü altına alarak yok etmek isteyen iktidarın tüm biçimlerini reddediyoruz.

Zapatistaların özgür komünlerinden, Brezilya’nın topraksız kadınlarından, Kobane’nin itaatsiz kadınlarından ve direnen nice kadından alıyoruz yeni bir yaşama olan inancımızı. Bizleri görünmez kılarak toplumsal yaşamdan silmek isteyen, katlederek yok etmek isteyen tüm iktidarlara karşı kolektif paylaşımlarımızı büyütüyor ve inancımızı örüyoruz.

Hayatlarımız çalınmadan hayallerimizi buluşturuyor, dayanışmayla isyanımızı büyütüyor ve özgürleşiyoruz.

 

Kadınların Mücadelesi, Devleti Son Zerresine Kadar Yok Etmektir – İşçi Dayanışma Hareketi’nden (WSM) Kadınlar – İrlanda

Anarşist hareket, iktidarın yıkılması ve herkesin tamamen özgürleşmesi için çabalar; bu da ancak kadınların mücadelesiyle gerçekleşebilir.

Toplumdaki tüm kadınlar bir grup muktedirin bir başkasıyla değişmesini istemeyecek kadar uzun süredir baskı altındadırlar. Erkek egemen sistem, erkeklerin kadınlar üstünde biyolojik üstünlüğünü iddia ederek ve bu iddia aracılığıyla toplumdaki elit kesimin diğerleri üzerindeki üstünlüğünü haklı göstererek toplumdaki hiyerarşiyi desteklemektedir.

Kadınların mücadelesi sistemden tamamen silkelenip kurtulmak, erkek egemenliğini, iktidarı ve böylece devletin kendisini son zerresine kadar yok etmektir. Toplumda bütünsel ve radikal bir değişime ihtiyacımız var; bu sadece kesişen pratiklerle olabilir, bu pratiklerin örgütlenme ve direniş biçimleri hepimizin sömürü ve baskıya farklı şekillerde maruz kaldığımızı ancak hepimizin ortak amacının eşit bir toplum yaratmak olduğunu gösterecektir.

Tüm İktidarları, Baskı Unsurlarını Ezip Geçene Kadar Birinin Mücadelesi Hepimizin Mücadelesidir – FAQ Kolektifi – Kıbrıs

Kıbrıs’taki FAQ Kolektifi (feminist, anarşist, kuir) olarak farklı etnik kökenden, milletlerden, renklerden, sınıflardan, cinsel eğilimlerden ve farklı kültürel arka planlardan gelen kadınların; birçok farklı şekilde tahakküm altına alındığını biliyoruz. Bu bakış açısıyla biz pek çok gerçekliğin, ezilme katmanlarının ve içinde yaşadığımız ataerkil toplum içinde verilen kadın mücadelesinin içine derinlemesine girebiliyoruz.

Biz, cinsiyetçiliğe dayalı şiddete bağlı olan cinsel kimliklerin yükselişine cevap vermek adına, kadın mücadelesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Ataerki, kapitalizm ve devlet gibi sosyal, ekonomik ve politik kurumların insanları nasıl ezdiğini; ırkçılığı, sınıfçılığı, cinsiyetçiliği ve kadın düşmanlığını tekrar ürettiğini biliyoruz. Buna karşı, kolektif yaşam, öz yönetim ve dayanışma gibi ilkelerle, anarşist ilişki biçimlerini bugünden deneyimliyoruz.

Bizler, farklı coğrafyalarda, farklı biçimlerde yaşanan baskının, şiddetin ve kadın cinayetlerinin, aynı toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklandığının farkındayız. Bu yüzden de tüm iktidarları baskı unsurlarını ezip geçene kadar, her bir mücadeleyi kendi mücadelemiz biliyoruz.

Özgürlük, Kadının Özgürleşmesinden Bağımsız Gerçekleşemez – TAÇANKA’lı Kadınlar – Ankara

Kadın mücadelesine ihtiyacımız var çünkü;

– Bizler, ezilenlerle mücadele diye haykırırken biliyoruz ki ezilenin ezileni olan KADIN. Mesela patronun altında ezilen işçi, işçinin altında ezilen KADIN.

– Devrimci mücadelede yıllarca arka plana itilen KADIN.

– Ev içi emeği göz ardı edilen KADIN.

– Tek görevi “karılık” yapmak, ev temizlemek, çocuk bakmak olarak görülen yine KADIN.

– Üstüne başına, hareketlerine, bakışına dikkat etmesi gerektiği düşünülen KADIN.

– Dikkat etmediğinde tacizi, tecavüzü hak ettiği iddia edilen KADIN.

– Erkek devletin, patriyarkal kapitalizmin, dinin tahakkümüne, baskısına, otoritesine en çok maruz kalan KADIN.

KADIN! KADIN! KADIN! KADIN!

Bu yüzden özgürlük, kadının özgürleşmesinden bağımsız gerçekleşemez.

Kadın mücadelesinin asıl öznesi olarak biz kadınlar iddia ediyoruz ki,

“ÖZGÜRLÜK SAVAŞAN KADINLARLA GELECEK!”

 

Kadın hareketi yeniden güçleniyor – La Alzada – Şili

Kadınların ataerkiye karşı mücadelesi, sadece başımıza bela olan ahlaki muhafazakarlıkla yüzleşmek için değil; iktidar ilişkilerini ve iktidar sistemlerini anlayıp aşmak açısından da yaşamsaldır. Kadın hareketi yeniden güçleniyor, diktatörler ve neoliberal hükümetlerin dayattığı korku ve ataleti atarak sokaklara çıkmaya başlıyor. Bu yüzden, özgürlükçü bir örgüt olarak La Alzada, sendikal mücadele ve gençlik mücadelesinde, kadın mücadelesinin ve kadın örgütlerinin güçlenmesi için, öncelikle kadınların ayaklanmasının gerektiğini savunuyoruz.

 

*Gazetemizin 22. sayısında “Dünya Anarşistlerinden Kobanê Dayanışması” başlıklı yazıya bir illüstrasyon çizen Molly Crabapple, bu sayımızda da “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır” başlıklı bir illüstrasyon çizerek gazetemizle dayanışma gösterdi. Crabapple’ın çizdiği illüstrasyonu farklı anarşist kadın örgütlenmelerinin dayanışma mesajını yayınladığımız bu yazıda paylaşıyoruz.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kadınlar Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/07/kadinlar-mucadeleye-cagiriyor/feed/ 0
Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar https://meydan1.org/2014/10/30/sir-icinde-sir-olanlar-alevi-kadinlar/ https://meydan1.org/2014/10/30/sir-icinde-sir-olanlar-alevi-kadinlar/#respond Thu, 30 Oct 2014 18:36:52 +0000 https://test.meydan.org/2014/10/30/sir-icinde-sir-olanlar-alevi-kadinlar/ Alevilik araştırmaları içinde Alevi kadınların durumunu yansıtarak bir ilki gerçekleştiren radikal feminist yazar Gülfer Akkaya’nın yeni çıkan “Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi kadınlar” adlı kitabı üzerine kendisiyle yapmış olduğumuz ropörtajı paylaşıyoruz. Meydan: Konu Alevilik olunca derinlikli bir araştırma gerekir diye düşünüyorken kitabınız Alevi kadınların anlatımlarıyla gözden kaçan bir farkındalığı önümüze serdi: Alevi kadınının ezilmişliğini. Kitabınızı […]

The post Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Alevilik araştırmaları içinde Alevi kadınların durumunu yansıtarak bir ilki gerçekleştiren radikal feminist yazar Gülfer Akkaya’nın yeni çıkan “Sır İçinde Sır Olanlar: Alevi kadınlar” adlı kitabı üzerine kendisiyle yapmış olduğumuz ropörtajı paylaşıyoruz.

Meydan: Konu Alevilik olunca derinlikli bir araştırma gerekir diye düşünüyorken kitabınız Alevi kadınların anlatımlarıyla gözden kaçan bir farkındalığı önümüze serdi: Alevi kadınının ezilmişliğini. Kitabınızı ne kadar bir sürede tamamladınız, kimlerle görüştünüz ve neden Alevi kadınların sırlarını paylaşmayı seçtiniz?

Gülfer Akkaya: Alevi kadınlarının “sırrı” ya da “sırlaştırılması”, diğer tüm kadınların “sırrı” ya da “sırlaştırılması” ile örtüşüyor. Dünyanın her yerinde erkek egemenliği altında ezilip-sömürülen kadınların, erkek egemen sistemin (patriarka) içine girmesinin benzer süreçlerle gerçekleştiğini biliyoruz. Kadınları erkekler tarafından ezip-sömüren patriarkal sistem her ne kadar coğrafik, toplumsal, kültürel farklılıklar gösterse de dünyanın her yerinde kadınların cinsel, ekonomik, politik olarak sömürülme sisteminin adıdır. Bu, tüm kadınların “sırlaştırılması”dır. Din ya da inançlar, kadınların “sırlaştırıldığı” temel alanlardandır.

Zaten günümüzde sır dediğin, herkesin bilip sustuğu şey değil midir? Alevi toplumunda da durum benzer.

Bu kitapta ben, toplumumuzda “özgür oldukları” iddia edilen kadınların durumuna baktım. Alevilikte kadınların durumuna baktım. Alevi kurumlarında kadınların durumuna baktım. Ve nihayet Türkiye toplumunda Alevi toplumuyla beraber Alevi kadınların durumuna baktım.

Bu nedenle yurt içi ve yurt dışındaki Alevi toplumu içinde önde olan, aktif olan, Alevi kurumlarında yer alan kadınlarla görüştüm. Böylece konuşanlar hariçten gazel okumayacaktı, Alevi toplumunun içinden konuşmuş olacaktı. İçinde çalıştıkları, onca yıl emek verdikleri kurumlar hakkında konuşacaklardı.

Kitap, iki yılda tamamlandı.

Alevilik başlığı geniş ve farklı toplulukları kapsıyor aynı zamanda da farklı milletleri. Kitabınızda Arap-Çepni-Tahtacı-Bektaşi ve Kürt Alevilerinden bahsediyorsunuz. Bu topraklarda devletin asimilasyon politikalarına en çok maruz kalanlar Aleviler olduysa da Alevilik varlığını günümüze kadar koruyabildi. Halen sürmekte olan devletin Alevileri yok sayma politikası hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Bir meseleyi çözümlerken metodoloji ve perspektifiniz çok önemli. Şimdiye kadar Aleviler için katiline âşık dendi, biliyorsunuz. Neden? Çünkü Aleviler ağırlıklı olarak katledilmeye ve yok sayılmaya devam edildikleri cumhuriyet tarihi boyunca hâkim olan zihniyetin taşıyıcısı olan CHP’ye oy veriyorlardı. Oysa cumhuriyet tarihinde diğer kesimler gibi Alevilerin de oyları değişik partilere gitti. Mederes’ten, sosyalist partilere-örgütlere, şimdilerde Kürt özgürlük hareketi bileşenlerinden olan partilere dek böyleydi. Denecek ki ama kitlesel olarak Alevilerin desteklediği parti hep CHP oldu. Bu doğru. Ama nedense katiline âşık olma söylemi sırf Aleviler için kullanılıyor. Bence asıl sorun olan şey bu söylem. Oysa kırk yıllık Kürt özgürlük hareketine rağmen (Müslüman) Kürtlerin çoğu hâlâ AKP’ye oy veriyor ve çıkıp onlar için bu kavramı kullanmıyor bunu Aleviler için söyleyenler. Çünkü Aleviler, ezilenler arasında dahi daha fazla ezilen bir grubu oluşturuyor ve onlara vurmak daha kolay.

Memleketin fikir insanlarınca “katiline âşık olabilecek kadar düşkün” ilan edilen Aleviler açısından bakınca da şu gerçekle karşı karşıya kalıyorsunuz: Alevileri, Selçuklulardan Osmanlı’ya, Kürtlerden Türk milliyetçilere, Kemalistlerden İslam dinine mensup olanlara dek herkes öldürdü. Aleviler bugün düzen partilerinden hangisine oy verse, onlar Alevilerin katili. Kibirden burunlarından kıl aldırtmayan Türkiye aydınlarının göremediği ya da görüp de söylemekten kaçındığı gerçek bu.

Bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyada onlarca irili ufaklı inanç varmış. Bu inançların çoğu İslam tarafından ya kılıçtan geçirilerek ya da asimilasyonla yok edilmiş. Bunlardan birkaçı hayatta kalabilmiş. Alevilik inancı da bunların arasında. Ve kalanlar arasında en çok nüfusa sahip olan inanç olarak varlığını sürdürmüş. Kanımca bunun nedeni Alevi toplumunun iç örgütlenme yöntemlerinden ve direniş biçiminden kaynaklanıyor. Kendisinden misli güçlü olan zalimlerine karşı, Aleviler “gizli bir direniş” yöntemi uygulamışlar. İnançlarından vazgeçmeleri için yapılan baskılara karşı teslim olmuş gibi yapıp, onların inancını kabul etmiş görünerek, gizli gizli kendi inancını yürütmüş, yeni nesillere bu inancı aktarmıştır. Bu direniş en çok kadınlarca yürütülmüş. Kadınlar Aleviliğin korunup, bugünlere taşınmasında büyük rol üstlenmişler. Asimilasyona ve katliamlara karşı “mış” gibi yaparak direnmişler, asla kendi inançlarından vazgeçmemişler. Bugün Alevilikten bahsediyorsak nedeni bu ve benzeri özgün direniş biçimleridir.

Aleviliğin ilkel toplumlardan bu yana süregelen üretim ilişkilerinin ve toplumsal yapısının hiyerarşik olmaktan ziyade katılımcı ve demokratik olması kitabınızda da bahsettiğiniz gibi cemlerin özünde halk meclisleri gibi işlemesi konusunda ne düşünüyorsunuz, bunlar Alevi kadınlar açısından ne gibi avantajlar oluşturmaktadır?

Sizin de belirttiğiniz gibi Aleviliğin toplumsal yapısı ve örgütlenmesi hiyerarşiden mümkün olabildiğince uzak olmayı hedefler. Aleviliğin çekirdek örgütü olan ocaklar sisteminde ocaklar arasında merkezilik yoktur. Hiçbir ocak, hiyerarşik olarak diğer ocakların üstünde değildir. Çünkü her ocağın pir ve rehberleri, başka bir ocağın pir ve rehberlerinin talibidir. Mürşid, pir ve rehbersiz Alevi olunamaz. Konumu, mevkii ne olursa olsun herkesin mutlaka bir mürşid, pir ve rehberi vardır. Ocak sistemi Alevi toplumunu tek bir halka halinde birbirine bağlayan toplumsal mekanizmadır. Bu mekanizma yukarıdan aşağıya doğru hiyerarşik değil, kesişerek yan yana, dairesel ve eşitlikçi bir yapıdadır.

Yine Aleviliğin ibadet biçimi olan Cem törenleri de benzer eşitlikçi uygulamalar barındırıyor. Cem törenlerinde pir ile ana (kadın pir) yan yana oturur. Hatta dede olmadığı zamanlarda ana cem törenini yürütür. Üstelik Cem törenlerinde görev alan tek kadın ana değildir. Cem töreni boyunca cemin yapılmasından sorumlu olan ve cem hizmetlerini gören görevliler vardır. Kadınlar bu görevliler arasında da yer alır.

Alevi toplumunun üretim ilişkilerinin ve bunun yansıdığı sosyal ilişkilerin kadınlar açısından tek tanrılı dinler karşısında avantajlı olduğu tartışmasız bir gerçek. Özel alanın politik olduğu bilgisi Alevilik inancında içsel olarak yer almış. Kadınlar, sizin de bahsettiğiniz gibi cem törenlerinde toplumun içinde ailesinden, eşinden, babasından şikâyetçi olabiliyor. Onları toplum içinde teşhir edip, cezalandırılmalarını isteyebiliyor. Bugün siyasi organizasyonların tüzüklerine koydukları cinsel suçlara ilişkin cezalar da bu mantıkla yapılmıyor mu?

Bu yapı kadınlar açısından olumlu özellikler taşısa da erkek egemen sistemi (patriarka) ortadan kaldıran, onunla uzlaşmaz çelişki yaşayan bir sistem değildir. Ben, aynı anda iki sömürü sistemin içinde yaşadığımıza inanan radikal feministlerdenim. Mesela bugün kapitalizm ve patriarka olmak üzere iki temel ekonomik sistem tarafından yönetildiğimizi, ezildiğimizi, sömürüldüğümüzü düşünüyorum. Bugün Alevilik üst başlığıyla bahsettiğimiz inanç grubu içerisinden bazıları insanlığın ilk dönemlerinden bugüne kimi toplumsal ilişkileri sürdürerek gelebilmiş. Bu yanıyla kimi Alevi toplumlarının ekonomik sistemi ve patriarkası hâlâ bu eski toplumların izlerini taşımakta. Ancak bu kadim hal ne yazık ki erkekleştirilmiş. Bugünkü Alevilik öncekinden farklı olarak erkekler tarafından erkekleştirilmiş bir Alevilik.

Artık pek tartışmadığımız, hayalini kurmadığımız kadın ve erkeklerin eşit olduğu, emeğin sömürülmediği bir toplumun nasıl bir yapılanması olacağı hakkında belki bu kadim toplulukların faydası olabilir. Bu konuda kadınlar sınıfının, anaerkil toplumların ve onların izlerini taşıyan toplulukların da bizlere öğretecekleri var şüphesiz.

Kadın yüzyıllar boyunca tüm iktidarlar ve inançlar tarafından görmezden gelinmiş yok sayılmıştır. Alevi inancına ve kültürüne göre ise kadın erkekle eşit-miş gibi anlatılır-öyle bilinir. “Can olmak” bunun en önemli unsurlarından biridir. Kitabınızda yer verdiğiniz Alevi kadınların da anlatımlarına dayanarak bu konuda bize neler söyleyebilirsiniz?

Alevilikte can olmak, cinsiyet üstü olmak anlamına gelir. Ne kadın, ne de erkeksiniz. Beden, ten, bunların insanlara, topluma yüklediği roller ortadan kalkmıştır ve nefes, ruh olmuşsunuzdur. Orada herkes bir’dir, birliktir.

Bu yanıyla can olmak cinsel ezilme ve sömürüye karşı bir duruştur. Burada önemli olan sadece “can” olmak değil, kadın ve erkeğin birlikte can olmasıdır. Sadece erkeklerin can olduğu bir inanç da olabilirdi, ama değil! Kadın ve erkek, yan yana, aynı mekânda, beraber, aynı cemde can oluyor. Bu bence diğer dinlerdeki/inançlardaki patriarkaya karşı kadınların, hem de tüm kadınların devasa bir kazanımı.

Tüm bunların hayatta anlam bulması, karşılık bulması için Alevi toplumunun ve kurumlarının Aleviliğin bu özgün ve eşitlikçi yanlarını öne çıkartması, toplumsal organizasyonu buna göre yapması gerekir. Bu yanıyla bugünkü Alevi toplumunun Alevi kadınlara borcu olduğunu söylemek abartı olmaz. Alevi toplumu her geçen gün daha ağırlaştırılmış erkek egemen bir toplum olmaktan çıkmalı, kitapta konuşan kadınların tanımıyla “özüne dönmeli”, eşitlikçi yanlarını ortaya çıkartıp, güçlendirmeli ve elbette can olmakta ısrar etmeli. Can olmak, kadın erkek eşitliğinden sonraki cinsiyetler üstü aşama olarak tanımlanabilir.

Alevi inancı mürşid-pir, rehber ve taliplik yapısıyla ele alındığında kaynağını erkek egemenliğinden alan bir tabakalaşmaya sahip diyebiliriz. Bu ailevi tabakalaşmada pir ile evli olan kadın evlilik yoluyla kazandığı statüyle güç kazanıyor-saygı görüyor. Annelik erkek egemen sınırlar içerisinde kadın için tanımlanmış bir statü.“Alevi kadınların özgür olduğu” söylentisi düşünüldüğünde tam tersine annelik üzerinden edinilen statü ataerkilliğin bir kabullenişi olabilir mi?

Alevilerde dedeliğin soy üzerinden babadan oğula geçen bir şey olduğunu biliyoruz. Ama bunun kaynağını, Aleviliğe ne zaman, nasıl geçtiğini bilmiyoruz. Aslına bakarsanız Alevilikle ilgili yazılan eserlerin çoğu İslam ve sonrasından bahsediyor. Onun öncesi ve öncesinin de öncesinden bahseden kaynaklar çok az. Ben “sırrın” burada saklı olduğuna inanıyorum. Çünkü Alevilik kadim bir inanç ve biz bu kadim inancın genellikle sadece bize en yakın geçmişine bakıyoruz.

Belki öncesinde daha başka bir akış, daha başka bir organizasyon vardı? Belki de soy anneden kızına geçiyordu? Bunlar imkânsız mı? Elbette değil. Daha çok araştırma yapılmalı ama bu araştırmanın metodolojisi ve ideolojisi çok önemli. Bu nedenle feminist yöntem burada biz kadınların imdadına yetişen en önemli araştırma yöntemi olarak bizleri bekliyor.

Alevilikteki ana kavramını/statüsünü şimdiki kullanımına bakarak anlamlandıramayız. Alevilikteki “analık makamıyla” bugünkü erkek egemen toplum içindeki “annelik” bir ve aynı şey değiller. Analık makamının Pir’le evlenme yoluyla elde ediliyor oluşu güçlü erkeğin eşi olan, akrabası olan kadına gücünün gölgesinin düşmesi olsa da aynı zamanda postta oturan ikinci bir güç merkezini de işaret etmekte. Büyük olasılıkla Analık makamı kadın egemen toplumun devam eden etkisiydi ve Ana bu toplumdan aldığı güçle postta oturmaya devam ediyordu. Ve her geçen gün erkekleşen Alevilikte temel rolü erkek kadından çalarak kendisini yüceltti. Bu, erkek egemenliğinin ürettiği bugünkü bilgiyle uçuk, saçma, komik bir fantezi gibi görünebilir. Ama ya değilse? Bu fikrin ihtimali bile heyecan verici değil mi? Tanrıların tanrıçalardan iktidarı nasıl çaldığına ilişkin pek çok anlatı mitolojide ve hatta yazılı tarihte bolca mevcut. Sümer tanrıçası İnanna’yla tanrı Enka’nın iktidar savaşı güzel bir örneği bu anlattığımın.

O yüzden Alevilik ve Alevilikte kadın konulu yapılan bu araştırmaların sadece Alevi toplumunu değil, bütün toplumsal gelişmeleri anlamamızı kolaylaştıracak sonuçları olacaktır.

Alevi kurumlarındaki kadınlara buradan bir çağırı yapıyorum, gelin birlikte bu merakın arkasına takılalım ve araştıralım.

Şahsen bir şeyden eminim; hiç bir şey bize anlatılıp, gösterildiği gibi değil. Alevi kadınlarının ve Aleviliğin geçmişi de öyle. Ve Alevilik inancı ağırlıklı olarak bir kadın inancı. Farklı Aleviliklerdeki kadınların ve Aleviliğin tarihi, uğradıkları haksızlıklar, ezilmişlikler ve kaderleri ortak. Ama maalesef bu yaşananlardan kusuru olanlar sadece dışımızdaki egemenler değil, Aleviliği yok etmek isteyenler değil, Alevi erkekler de bu konuda sorumlu. Alevilikteki bu toplumsal asimilasyon ve cinsel saldırıların tarihsel boyutunu bulup çıkartmak ise başta Alevi kadınlar olmak üzere kadınların boynunun borcu.

Son olarak görüştüğünüz Alevi kadınların “Aleviliğin özü” olarak bahsettikleri kavram ve yaşam felsefesi hakkında siz neler söyleyebilirsiniz? Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Aslında yukarıda anlattığım her şey “Aleviliğin özü” söyleminin altını dolduruyor. Ama toparlamak gerekirse şundan bahsediyoruz: Alevilik içinde birbirinden farklı tarihsellikler ve inançsal özgünlükler barındıran ve önemli bir kısmı İslam öncesi toplumsal yapılardan devralınarak sürdürülmüş kadim bir inanç. Kadınların “Aleviliğin özü” diye kavramlaştırdıkları yaşam felsefesini doğru analiz edebilmek için Aleviliğe İslam içerisinden bakma sınırlılığının aşılması zorunludur. Aleviliğin İslam öncesi kaynaklarını görmeyen bir bakış açısı “Aleviliğin özü”nü kavramaktan uzak kalacaktır. Bu özü tam olarak kavrayabilmek için Alevilik içerisindeki yol ve süreklerin tarihsel, toplumsal, coğrafik temelleri dikkate alınmak durumundadır. Bu farklı yol ve sürekleri Aleviler “Yol bir, sürek bin bir” diyerek içselleştirmişler.

Aleviliğin özü derken aynı zamanda kadınların görece avantajlı durumu, doğa insan bütünlüğü yaklaşımı, hiyerarşik olmayan toplumsal yapı kastediliyor elbette. Bu özü anlamak için bugün dahi canlı olan kutsal nesnelerin, sembollerin, duaların, ziyaret ve ritüellerin, deyişlerin, mitoloji ve masalların ele alınıp incelenmesi gerekiyor. Bu da başlı başına araştırmaya muhtaç farklı bir alan olarak önümüzde duruyor. Darık, teberik, toprak, güneş, ay, semah dönme, ışık, evrenin döngüsü, can olmak, ten değil nefes olmak, hiyerarşik değil yan yana olmak, her biri ayrı bir araştırma konusu. Ancak bu araştırmaların sağlıklı sonuçlar vermesi cinsiyetçi yöntemlerden uzak, kadınların perspektifiyle yapılmalarına bağlı.

Alevilik inancında kadınlardan bahseden hikâyeler, ziyaretler her gün biraz daha erilleşerek kaybolmaya yüz tutuyor. Kadın isimlerini taşıyan ziyaretlerin isimleri erkekleştirilerek Alevilik inancı kadınlardan her geçen gün daha uzaklaştırılıyor. Aleviliğin özü derken aynı zamanda bu cinsel asimilasyona da isyan ediliyor.

Söz, yetki ve karar mekanizmalarında ya sadece ya da ezici bir çoğunlukla erkeklerin olduğu Alevi kurumlarının bu haliyle kadınları ve Alevi toplumunu temsil etmesi düşünülemez. Görüştüğüm kadınlardan birinin söylediği gibi “Alevi toplumu sadece kravatlılarla temsil edilemez”. Çünkü Alevi toplumunun yarısı kadın. Alevi toplumu ve kurumları kadınların bu uyarısını dikkate almalı ve “Aleviliğin özü”ne dönmelidir.

Aleviliğin bin yılları bulan bir geçmişi var. Bu kadar kadim olan bir inanca sosyalizasyonu, cinsler arası ilişkileri, üretim sistemleri açısından sanki başından beri bugün bildiğimiz biçimde olduğuna inanmak, ona bu gözle bakmak hem doğru değil, hem de haksızlık.

Sırf bunu bilmek, bu bilimsel şüpheye kavuşmak bile kanımca devasa bir adım. Gerisi çorap söküğü.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 22. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Sır İçinde Sır Olanlar Alevi Kadınlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/10/30/sir-icinde-sir-olanlar-alevi-kadinlar/feed/ 0