ezilen – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 23 Apr 2020 17:17:34 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Korona Krizinde Milyarderler Servetlerini Arttırmaya Devam Ediyor https://meydan1.org/2020/04/23/korona-krizinde-milyarderler-servetlerini-arttirmaya-devam-ediyor/ https://meydan1.org/2020/04/23/korona-krizinde-milyarderler-servetlerini-arttirmaya-devam-ediyor/#respond Thu, 23 Apr 2020 17:17:31 +0000 https://meydan.org/?p=57405 Korona krizi sürecinde ABD’li milyarderlerin net varlığı yüzde 10 oranında arttı. Amerika’nın Sesi internet sitesinin haberine göre merkezi ABD’de bulunan Politika Araştırmaları Enstitüsü’nün (IPS) yayınladığı raporda ABD’li milyarderler listesinin başındaki 34 milyarder, 1 Ocak ile 10 Nisan tarihleri arasında servetlerinde milyonlarca dolar değerinde artış sağladı. Aralarında Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Tesla’nın genel müdürü Elon Musk […]

The post Korona Krizinde Milyarderler Servetlerini Arttırmaya Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Korona krizi sürecinde ABD’li milyarderlerin net varlığı yüzde 10 oranında arttı. Amerika’nın Sesi internet sitesinin haberine göre merkezi ABD’de bulunan Politika Araştırmaları Enstitüsü’nün (IPS) yayınladığı raporda ABD’li milyarderler listesinin başındaki 34 milyarder, 1 Ocak ile 10 Nisan tarihleri arasında servetlerinde milyonlarca dolar değerinde artış sağladı.

Aralarında Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Tesla’nın genel müdürü Elon Musk ve Zoom görüntülü iletişim firmasının kurucusu Eric Yuan’ın da olduğu sekiz milyarderin net varlığındaysa bir milyar dolarlık artış kaydedildi.

ABD’lilerin neredeyse yüzde 80’inin “günü kurtaracak şekilde yaşadığına” vurgu yapılan raporda, milyarderlerin sadece ABD’de değil dünya genelinde, korona krizi sürecinde de kar yaptığı belirtildi.

The post Korona Krizinde Milyarderler Servetlerini Arttırmaya Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/23/korona-krizinde-milyarderler-servetlerini-arttirmaya-devam-ediyor/feed/ 0
Kullan-at Kılavuz : Gözaltı, Tutuklama, Ceza Davaları https://meydan1.org/2015/09/19/kullan-at-kilavuz-gozalti-tutuklama-ceza-davalari/ https://meydan1.org/2015/09/19/kullan-at-kilavuz-gozalti-tutuklama-ceza-davalari/#respond Fri, 18 Sep 2015 21:42:04 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/19/kullan-at-kilavuz-gozalti-tutuklama-ceza-davalari/ Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler… Ezilenlerin, var olan tahakküm düzenini yıkarak yeni bir dünya yaratma mücadelesi, elbette bu tahakküm ilişkilerinin koruyucusu olan devletin “asayiş” mekanizmalarının hedefi olacaktır. Ezilenler zulme karşı seslerini her çıkardıklarında, sokağa her çıktıklarında düzenin koruyucusu olan polisle karşı karşıya kalmaktadırlar. […]

The post Kullan-at Kılavuz : Gözaltı, Tutuklama, Ceza Davaları appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapitalist işleyiş içerisinde zaman zaman kullanılabilecek ama paylaşma ve dayanışmayla örülü özgür dünyada hiçbir şeye yaramayacak bilgiler…

Ezilenlerin, var olan tahakküm düzenini yıkarak yeni bir dünya yaratma mücadelesi, elbette bu tahakküm ilişkilerinin koruyucusu olan devletin “asayiş” mekanizmalarının hedefi olacaktır. Ezilenler zulme karşı seslerini her çıkardıklarında, sokağa her çıktıklarında düzenin koruyucusu olan polisle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu karşılaşma kimi zaman savcıyla veya hakimle tanışma fırsatına da dönüşebilmektedir. (Burada hemen belirtmek gerekir ki, eylemlere  polisçe müdahale edilmesi sonucunda gözaltına alınan insanların neredeyse tamamı ya dava dahi açılmadan ya da dava sonucunda beraat ederek suçlamalardan aklanmakta, hatta karşı dava açarak devleti tazminata dahi mahkum etmektedirler.)

Devletler, teorik olarak kendi yasalarına, anayasalarına ve uluslararası sözleşmelere bağlıdırlar, bunların dışına çıkamazlar. Örneğin bir ifade özgürlüğü veya protesto hakkı konusunda belirlenmiş standartlara riayet etmek durumundadırlar. Gazetemizin 26. sayısında toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile ilgili kılavuzu yayımlamıştık. Ancak belirtmek gerekir ki ne zaman ezilenlerin mücadelesi yükselse, devlet kendi koyduğu kuralları çiğneyerek, polisi-savcısı-hakimi ile halk üzerinde bir korku yaratmaya ve bu şekilde onları sokaklardan geri çekmeye çalışır.

Adaletsizliklere karşı mücadelede sokağa çıkmak, devlet terörü nedeniyle elbette belirli tedbirler almayı gerektirir. Kitleler, kendi güvenliklerini sağlamak için gerekli tedbirleri almak ve saldırıları püskürtmek için gerektiğinde öz-savunma yapmak durumundadırlar. Ancak bunun ötesinde devletin karakollarla ve adliyelerle yaratmaya çalıştığı korku psikolojisini aşmak önemlidir.

GÖZALTI

Gözaltı, devletin en sık başvurduğu korkutma yöntemidir. Çoğunlukla hukuksal bir amaçla değil, sadece sokağa çıkan insanların dağılmasını ve eylemin sonlanmasını sağlamak üzere başvurulan bir yöntemdir. Gözaltı işlemi -kabaca- polis tarafından alıkonulmayı ifade eder. Bu alıkonulma, eylem yerinde başlar, polis aracında ve karakolda devam eder, bazen de adliyede savcı tarafından ifade alınmasıyla sona erer. Gözaltında yapılan neredeyse tek işlem, ifade almaktır. Ortalama 15 dakika süren bir işlem için kişinin ortalama 15 saat tutulması, bunun hukuksal bir işlem olmaktan ziyade bir yıldırma yöntemi olduğunun en bariz göstergesidir.

TUTUKLAMA

Tutuklama bir ceza değil, soruşturmanın sağlıklı yürümesini sağlamak amacıyla başvurulması gereken bir tedbirdir. Tutuklamanın amacı, bir suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kişinin suçun delillerini yok etmesini ya da yargılamadan kaçmasını engellemektir. Tabii ki bu yola başvurulabilmesi için, kişinin bu sayılanları yapmaya çalıştığı yönünde delillerin olması gerekir. Ancak söz konusu siyasi soruşturmalar olduğunda tutuklama, “sen biraz içerde kal da aklın başına gelsin” amacıyla başvurulan bir araçtır. Evet, cezaevleri birçok özgürlüğü ortadan kaldıran ya da ciddi anlamda kısıtlayan yerlerdir. Ancak bilinmesi gerekir ki, cezaevinin içerisi ve dışarısı bir bütünün sadece duvarlarla çevrilmiş farklı parçalarıdır. Cezaevinde özgürlüğünden yoksun ama dışarıda özgür olduğunu sanmak, sistemin yaratmaya çalıştığı bir yanılsamadır. Oysa bu düzende dışarısı, sadece büyükçe bir cezaevidir.

CEZA DAVALARI

Devlet mücadele eden insanlara dava açarak, onları yargılamaktan daha çok, dışarıdaki insanlara bir gözdağı vermeyi amaçlar. En ufak bir eyleme katılan insanı, hukuk düzeni karşısında ona ceza veremeyeceğini bilmesine rağmen onlarca yıl hapis cezası istemiyle yargılayan sistem için yargılama süreci, karara varmak için kullanılan bir araç olmaktan çok amacın kendisidir. Böylece, yıllar süren davalarla yargılanan kişilerin, onların ailelerinin ve tanıdıklarının, davayı takip eden kamuoyu ve nihayet bütün bir toplumun, devletin nefesini ensesinde hissetmesi amaçlanır.

Devlet; adaletsizliğe, talana, sömürüye, savaşa ve katliama direnen insanları karakollar, adliyeler ve cezaevleri ile korkutmaya ve yıldırmaya çalışmaktadır. Ancak bizler biliriz ki, mücadele tam da hayatın bir cezaevine dönüştürülmesine karşı direnmenin adıdır. Bu yolda devlet elbette yıldırma politikaları izleyecektir. Ancak diz çökerek kölece yaşamaktansa, ayakta durarak mücadele etmek yeğdir.

[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kullan-at Kılavuz : Gözaltı, Tutuklama, Ceza Davaları appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/19/kullan-at-kilavuz-gozalti-tutuklama-ceza-davalari/feed/ 0
” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/#respond Tue, 15 Sep 2015 06:37:32 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ S Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve […]

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
SGPI

Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve şirketler için çoğu zaman vazgeçilemez bir yöntem.

Ancak devletler ve şirketler savaş yöntemini her zaman doğrudan kullanmıyorlar. Bazen barış da, rant ve sömürü için yöntemsel anlamda oldukça “kullanışlı” olabiliyor.

Küresel Barış Endeksi, Ranta Endeksli

Avustralya, Sidney merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü… Enstitü’nün en önemli çalışması olan Küresel Barış Endeksi; Economist dergisi ve derginin istihbarat birimi tarafından derlenen veriler kullanılarak, barış enstitüleri ve düşünce kuruluşlarında görev alan ekonomistlerin yer aldığı uluslararası bir panelde hazırlanıyor.

Enstitünün hazırladığı tüm raporlar ve yapılan araştırmalardan derlenen veriler, devletler, şirketler, Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra, onlara sahada asistanlık hizmeti veren küresel sivil toplum kuruluşları ve politika enstitüleri (think-tankler) tarafından kullanılıyor.

Enstitü, her yıl periyodik olarak yayınladığı ve “huzurlu ülkeler sıralaması” olarak da adlandırılan raporunu, geçtiğimiz haziran ayı sonunda açıkladı. Barış, ekonomi, siyasi istikrar gibi kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanan raporda TC devleti, 36 Avrupa devleti arasında sonuncu sırada yer alırken, dünya sıralamasında 162 ülke arasında kendine ancak 135. sırada yer bulabildi. İlk üç sırada ise İzlanda, Danimarka ve Avusturya yer aldı. Barış Endeksi çalışması, dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını çıkartırken, bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların detaylı raporlarını hazırlıyor.

Peki Bu Ne Anlama Geliyor?

Daha önce de belirtmiştik, Barış Endeksi’ni hazırlayan enstitü uzmanları Economist Dergisi ekibinden ve bu dergi, kapitalist şirketlerin en önem verdiği, verilerine güvendiği dergilerden biri. Yapılan çalışmaların, hazırlanan raporların şirketlerin çıkarına hizmet vermeyeceğini düşünmek gerçekçi değil.

Savaş kadar barışı da kendi çıkarlarına kullanmakta kararlı olan küresel sermaye güçlerine “barış dönemlerinde” bu desteği sağlayan en önemli kurumlardan birisi Ekonomi ve Barış Enstitüsü.

Hazırladığı “Küresel Barış Endeksi” çalışmasıyla dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını ve bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların raporlarını üreten Enstitü, kapitalistlere ve devletlere yatırım yapabilecekleri alanları belirterek sermayelerini artırmalarına yol açıyor.

Savaş ve çatışma bölgeleriyle ilgili tüm bu çalışmalar, gerek savaş sırasında o bölgede gerçekleşen büyük rantın hissedarlarını azaltacak şekilde, riski sevmeyen patronları oradan uzaklaştırarak, gerekse bölgenin savaş sonrası ihtiyaçlarını belirterek, gerçekleşecek olan bu daha büyük ve kapsamlı sömürüye ve sermaye akışına rehber oluyor.

Enstitü ayrıca, savaşların olmadığı coğrafyalarda da analizler yapıyor ve buralardaki ekonomik durum ile kapasiteleri saptayıp sermayedarlara yapabilecekleri yatırımlar hakkında seçenekler sunuyor.

Yayımlanan raporlarda ekonomik istikrarsızlıklara bolca dikkat çekilirken, devletlerin içeride yaşadığı çatışmalara ve siyasi istikrarsızlığa da neden olarak ekonomik krizler gösteriliyor. Bununla beraber, savaş ve çatışmaların da yine barış ekonomisine zarar verdiğini, barışı gerçekleştirmenin ekonomik açıdan istikrarı yakalamakla geleceğini söyleyerek bir tuzak kuruluyor. Böylelikle ezilen halkların paylaşma ve dayanışma içinde bir arada yaşamaları için olmazsa olmazlardan biri olan “barış” kavramı, söz konusu Enstitü tarafından, şirketlerin ve devletlerin sömürülerini artırmaları için onlara bir araç olarak sunuluyor.

Kapitalist Barış

Enstitünün şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda kullandığı bir barış tanımı var. Pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı bağlamda ele alınıyor barış. Çalışmaya göre “negatif barış”, şiddetin olmadığı bir atmosferi tanımlamak için kullanılıyor. “Pozitif barış”ın ifade ettiğiyse, şiddet varlığının ve korkusunun toplumdaki durumundan çok daha fazlası. Pozitif barış, sadece siyasal olanla ilgili değil, aynı zamanda toplumun sosyo-ekonomik durumuyla da ilintili. Pozitif barış durumunun oluşması için toplumun ekonomik açıdan da iyi bir konumda bulunması şart koşuluyor.

Küresel Barış Endeksi ile enstitü, özellikle Pozitif Barış tanımının üzerinde duruyor. Barışçıl toplumları destekleyen ve ayakta tutan davranışları, yapıları ve organizasyonların desteklenmesi noktasının altını çiziyor.

Pozitif Barış tanımının kerameti burada ortaya çıkıyor. Sosyo-ekonomik durumun iyi olması için gerekli koşullar kapitalist dengelerle kuruluyken, bu dengenin, yani kapitalizmin o coğrafyalarda daha iyi işlemesi için desteklenmesi gereken kuruluşlar olarak kapitalist şirketler ve bu şirketlerle ilintili STK’lar ön plana çıkartılıyor.

Çalışma, işte bu barış tanımıyla birlikte hiç şüphesiz, şiddetin yanı sıra sistemin devamı için gerekli olan, kapitalist ekonominin çarklarını risk olmadan çalıştıracak bir barıştan bahsediyor. Yaptığı saptama ve analizlerle de kendince tasarlayıp çizdiği bu barış portresinin vücut bulması için şirketlere ve devletlere yol göstericiliğinde bulunuyor.

Bir yandan şirketlere sağladığı verilerle sermaye akışına uygun coğrafya arayan Ekonomi ve Barış Enstitüsü; öte yandan barış terimini yeniden anlamlandırıyor. Devletin ve şirketlerin barışının rant ve sömürü olduğu ortada. Kapitalizmin barış hali ve savaş hali…

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/feed/ 0
“Casa Pound Üçüncü Milenyum Faşizmi mi?” – Giacomo S. https://meydan1.org/2015/02/12/casa-pound-ucuncu-milenyum-fasizmi-mi-giacomo-s/ https://meydan1.org/2015/02/12/casa-pound-ucuncu-milenyum-fasizmi-mi-giacomo-s/#respond Thu, 12 Feb 2015 17:00:02 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/12/casa-pound-ucuncu-milenyum-fasizmi-mi-giacomo-s/ 19 Ocak akşamının geç saatlerinde, İtalya’nın kuzeyindeki Cremona şehrinde “Casa Pound” isimli faşist grup, yoldaşların işgal evi olan “CSA DORDONI” sosyal merkezine saldırdı. Bu faşist saldırıyı gerçekleştiren 60 kişinin çoğu, Kuzey İtalya’nın başka şehirlerinden gelmişti. Bu da saldırının faşistlerce uzun zamandır tasarlandığını gösteriyordu. Saldırı sırasında bazı yoldaşlar içerideydi ve mekanı başarıyla savundular. İçeriye hiç bir […]

The post “Casa Pound Üçüncü Milenyum Faşizmi mi?” – Giacomo S. appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
19 Ocak akşamının geç saatlerinde, İtalya’nın kuzeyindeki Cremona şehrinde “Casa Pound” isimli faşist grup, yoldaşların işgal evi olan “CSA DORDONI” sosyal merkezine saldırdı. Bu faşist saldırıyı gerçekleştiren 60 kişinin çoğu, Kuzey İtalya’nın başka şehirlerinden gelmişti. Bu da saldırının faşistlerce uzun zamandır tasarlandığını gösteriyordu. Saldırı sırasında bazı yoldaşlar içerideydi ve mekanı başarıyla savundular. İçeriye hiç bir faşist giremedi ama bir yoldaş baygın halde yere düştüğünde, onu metal sopalarla darp ettiler. Faşistler saldırı yerinden kaçarken polis geldi ve onların kolayca kaçmasına izin verdi. Polis hemen sonra, sosyal merkezi savunurken baygın düşen yoldaşa yardıma gelenlere saldırdı.

Ertesi gün, bütün İtalya’da çeşitli gruplardan yoldaşlar CSA DORDONI’yle dayanışma eylemleri ve gösteriler düzenlerken, saldırıya uğrayan yoldaş hastanede komada yatıyordu. Cremona’da olanlardan sonra polisin tutumu apaçıktı. Polis faşistlerce saldırıya uğrayanları ve işgal evini savunanları suçladı. Bu saldırıya, anti-faşistlerin cevabı güçlü oldu. Bir hafta sonra, Cremona’da şehrin merkezinde ofisi bulunan “Casa Pound”un kapatılması için, bütün İtalya’ya eylem çağrıları yapıldı. 24 Ocak Cumartesi günü, Cremona şehri, İtalya’nın her yerinden gelen anti-faşistlerle doldu. Tüm İtalya’da polis karakolları, eylemi durdurmak amacıyla firmaların anti-faşistlere otobüs kiralamasını engellese de, onlarca otobüs ve bulunan başka yollar aracılığıyla binlerce insan, her türlü faşizme ve polis baskısına “Hayır!” demek için şehre gelmişti. Faşistlerin ofisine yaklaşıldığında, polis aniden gaz bombalarıyla saldırdı. Bir kez daha polis ve faşistlerin güvenliğini sağlayan kurumlar iş birliği yapmış ve her türlü toplumsal muhalefete karşı savaşmıştı.

Casa Pound, aslında yirmi yıllık bir gruptur; devletin, ezilenlerin her türlü sınıf mücadelesini bastırmak adına güçlü bir sağ harekete duyduğu ihtiyaç sonucu doğmuştur. Tarihi boyunca bu grup ve resmi kurumlar arasındaki iş birliği hep var olmuştur. Grup, ekonomik nedenlerle ev bulamayan sadece İtalyan olan ailelere bir çözüm getirme iddiasıyla, Roma’nın merkezinde bütün bir binayı işgal ederek doğdu. İtalya’da faşist geçmişi olan bir grup, ilk defa işgal merkezi oluşturmuştu. Bu durumda, merkez sağ koalisyonuna dayanan Roma belediyesi bu işgale sessizce izin verirken; iktidar partisi, İtalya’nın çeşitli yerlerinde antifaşist örgütlere karşı baskıcı uygulamalar gerçekleştiriyordu. Yıllar geçtikçe Casa Pound kendini büyüttü, İtalya’nın farklı bölgelerinde yeni işgal merkezleri açtı. Yeni üçüncü milenyum faşist örgütü olduğu iddiasıyla; eski başbakan Silvio Berlusconi ile koalisyon yapmış olan faşist parti “Fiamma Tricolore” içinde 2006’da bir siyasi harekete dönüştü. Bu seçim deneyiminden sonra, bazı sağ partilerin finansal desteği sayesinde Casa Pound, Fiamma Tricolore’den ayrılıp “bağımsız” bir siyasi parti oldu ve bazı seçimlere girdi.

Casa Pound’u ulusal burjuvazinin çıkarlarının korunması olarak gören yerel ve ulusal kurumların işbirliğiyle Florence’da göçmenlere yönelik şiddet ve yoldaşlara saldırılar, geçtiğimiz yıllarda katlanarak arttı. Bir göçmen, bir Casa Pound üyesi tarafından öldürüldü. Casa Pound aslında, toplumsal görüşü İtalyan faşist hareketin başlangıcından gelen ve kendisini bugünün sağ ve sol anlayışından çok uzakta tanımlayan bir partidir. Faşist rejimin temel idealleri olan İtalyan birliği, ulusal bağımsızlığa öncelik ve şirket yanlılığı bu partinin kökenini oluşturur. Parti bu özellikleri, büyük kültürel ve toplumsal olaylarla karıştırarak farklı dernekler kurmakta, farklı siyasal görüşteki insanları davet etmekte ve çirkin faşist eylemlerini örtbas etmek için toplumun farklı kesimlerinde propaganda yapmaktadır.

Propagandaları, devlet uygulamalarına karşı öfke duyan toplumun alt kesiminin bu öfkesini, aslında aynı politikalar yüzünden en sefil durumda yaşayan göçmenlere yöneltmeye dayanan bir popülizme odaklanmaktadır. Diğer bir yandan, tarihteki tüm faşistler gibi, ulusal çıkar adına önemlerini savunan ve güvenliklerini sağlayan sahipleri vardır. İtalya’da anti-faşist hareket, bu grubun tüm girişimleriyle mücadele ederek toplum içerisinde güçlenmeye çalışmaktadır. Bu yüzden tüm İtalya’daki yoldaşların, devlete karşı, kapitalizm ve tarihsel yaratımı faşizmin karşısındaki her şeye dişlerini geçirmeye çalışan devlet köpeklerine karşı durmaları gerekmektedir.

Faşizme geçit yok!

Giacomo S.

Livorno Anarşist Kollektifi

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Casa Pound Üçüncü Milenyum Faşizmi mi?” – Giacomo S. appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/12/casa-pound-ucuncu-milenyum-fasizmi-mi-giacomo-s/feed/ 0
“Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/ https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/#respond Wed, 09 Oct 2013 16:50:53 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/ Anarşistler her koşulda her zaman örgütlü olmuşlardır “Ben”i önemseyerek “biz” olma çabasındaki anarşizmin örgüt ve örgütlülük gibi kavramlarla olan ilişkisini anlamak için, yaklaşık iki yüz yıllık anarşizm tarihini incelemeliyiz. Bu incelemede göreceğiz ki anarşistler her koşulda örgütlü olmuşlardır. Anarşizm ezen ezilen çelişkisinde diğer -izm’ler ile en belirgin farklılığını, iktidar kavramına yaklaşımında belirginleştirmiştir. İktidarsız ilişkiler özgürlüğün […]

The post “Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşistler her koşulda her zaman örgütlü olmuşlardır

“Ben”i önemseyerek “biz” olma çabasındaki anarşizmin örgüt ve örgütlülük gibi kavramlarla olan ilişkisini anlamak için, yaklaşık iki yüz yıllık anarşizm tarihini incelemeliyiz. Bu incelemede göreceğiz ki anarşistler her koşulda örgütlü olmuşlardır. Anarşizm ezen ezilen çelişkisinde diğer -izm’ler ile en belirgin farklılığını, iktidar kavramına yaklaşımında belirginleştirmiştir.

İktidarsız ilişkiler özgürlüğün garantisidir

Anarşistler “iktidarı” yıkılması gereken bir kavram olarak tanımlarken, yaratılacak iktidarsız ilişkilerin özgürlüğün garantisi olduğunu savunurlar. Sosyalistlerse toplumu dönüştürebilmek için “iktidarı” kazanılması gereken bir araç olarak tanımlar ve iktidarı kazanmayı savunurlar. -Belirtmeliyim ki araç, her denemede amaca dönüşmüştür- Anarşistlerin iktidara yaklaşımı şu düşünsel farklılığı netleştirmiştir: Sosyalistler, “Devrim yapmak istiyorsan toplumsal iktidarı kazanır ve toplum içi ilişkilerini belirlersin” anlayışındayken; anarşistler, “Devrim yapmak istiyorsan şimdi, şu anda, toplumsal ilişkilerini dönüştürmeye başlarsın, iktidarı kazanmakla uğraşmaktansa yaşamın yeniden yapılandırılması için uğraşırsın. Böylece parça parça dönüştürdüğün yaşamların etkisiyle bütünü dönüştürürsün” anlayışındadırlar.

Anarşistler için bireyler arası “şimdi” başlayan iktidarsız ilişkilerde, bireyin dönüşümü ve toplumun dönüşümü iç içedir. Fabrikada patronun altında ezilen bir işçinin evinde bir eş, baba ya da anne olarak ezene dönüşmesi toplumsal bir sorunsal olduğu kadar, bireyin dönüşümüyle alakalı bireysel bir sorunsaldır. Bir ezilenin toplumsal ilişkiler içerisinde zaman zaman ezen olabileceğini, ezen ezilen çelişkisinin sadece ekonomik bir çözümlemeyle anlaşılamayacağı açıktır.

İktidarlı toplumlardaki toplum ilişkilerinde bir işçinin, erkek kadın ilişkisi içerisinde bir “erkek” olarak ezenleşmesi, edinilmiş bir gündelik davranış eylemidir. İşçinin bu iktidarlı davranışlarından sıyrılması, bu iktidarlı davranışlarının farkındalığıyla mümkündür. Böylesi bir farkındalık yaşamış olan birey, kendisi gibi farkındalıkları olan diğer bireylerle bu iktidarlı davranışlarını yok ederek, iktidarsız davranışların var edilmesini sağlayabilecektir.

Bireyin ve toplumun dönüşümü

Farkındalıklarımız ve kendimiz gibi olan diğer bireylerle kuracağımız bu “devrimci etkileşim” içerisinde, güçlenecek bir toplumsal ilişki biçimini yaratabiliriz. Bu dönüşüm, hem işçinin bireysel dönüşümü hem de içinde bulunduğu toplumsal ilişkilerin dönüşümü olacaktır. Ekonomik açıdan her daim ezilen olan bir bireyle her daim bir ezen olacak bireyi eşitleyemeyiz. Bu eşitsizlikte, bazı ender deneyimlerde patronun da çeşitli farkındalıklar yaşayarak dönüştüğü deneyimlenmiş olsa da bunun genelleşebileceğine inanamayız. İktidarın baskısıyla dönüşmek zorunda kalan bireydense, farkındalıklar ve etkileşimler sonrasında kendi iradesiyle dönüşen bireyin toplumu dönüştürmesini savunmuştur hep anarşistler. Bu, toplumsal bir devrimin olmazsa olmazıdır. Yani anarşizm bireyin kendinde başlarken, toplumsal ilişkilerinde sürer ve hiç bitmez.

Farkındalıkların ve etkileşimin, bireyin ve toplumun dönüşümdeki pozisyonunu anlamalıyız. Toplumsal ilişki, bireyin diğer bireylerle kurduğu ilişki anlamında olsa da her daim bireyin iradesi dahilinde değildir. İktidarlı ilişkilerle bezenmiş toplumlarda birey, içinde kaldığı bu iktidarlı ilişki biçimine uyum sağlamak zorundadır. Toplum içi yaşanan adaletsizliklerin bireyde yaratacağı farkındalıklar ve çevresiyle kuracağı etkileşimler, böylesi bir sistemin yıkılabilmesi için yeterli değildir. Hem bireyin kendisinin dönüşümünde hem de diğer bireyleri dönüştürme çabası içerisinde örgütlenmesi kaçınılmazdır.

İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür

İktidarsızlığımız –anarşistliğimiz- üzerimizdeki iktidarın baskısına karşı koymakla başlamaz. Bir başkası üzerinde baskı kurmamamızla başlar. Bireysel dönüşümümüzün sağlamasını, ancak ve ancak bir başkasıyla kurduğumuz ilişkide yapabiliriz. -Burada bir “başka”nın kapsamını açmalıyım, birey toplum ilişkisini parça ve parça, parça ve bütün ilişkisi çapında tartışırsak insanın diğer canlılar ve varlıklarla kurduğu ilişkide de bu şablonu bulabiliriz. Bu açının paralelinde, tüm canlı ve varlıkların da birer “başka” olduğunu düşünebiliriz.- Yani birey, yapısı gereği diğer bireylerle ilişki kurar ve bu ilişki, biz anarşistlerin çözümlemesi gereken şeydir. Ve anarşizm de bu ilişkinin kendisiyle uğraşır. Birbirimizi dönüştürebileceğimiz kaçınılmaz fırsat, kendimiz gibi olanlarla kurduğumuz ilişkilerdir. -İnsan ancak kendi kadar özgür insanların arasında özgürdür- Kendimiz gibi olanlarla kuracağımız ilişkinin kaçınılmaz fırsatından faydalanmalıyız.

Günümüzdeki bir anarşist anlayış olan “örgüt, örgütlenme eleştirisi ve örgütsüzlük savunusu”, olumsuz örgütlenme deneyimlerinin neden olduğu bir sonuçtur. Bu olumsuz deneyimlerin, iktidar kavramıyla ve iktidar davranışlarıyla bir sıkıntısı olmayan sosyalist deneyimler olması da dikkat çekicidir. Bu olumsuz örgütlenme deneyimlerinin olumsuzluk kaynağını, daha ayrıntılı incelemeliyiz. Başlangıçta bu olumsuzlukların sadece sosyalist örgütlerde yaşanıyor gibi tanımlanıyor olmasının da yanlış olduğunu söylemeliyim. Doğrusu, iktidarın kendisi ve iktidarlı davranışlarla sıkıntısı olmayan tüm örgütlenmeler için bu olumsuzluklar kaçınılmazdır. İktidarı olağan kabullenmek, özünde sorunlu bir anlayıştır. Bu anlayış ilk insandan bu yana, insanın insanla, diğer tüm canlı ve varlıklarla kurduğu ilişkilerin iktidarlı olduğu savını savunur. Yaşamın uyumunu görmezden gelirken, yaşamın içinde rekabet ve bencilliği bulmaya çabalar. Bu çaba, iktidarın davranışlarını normalleştirme çabasıdır. İktidar davranışı ise merkezi, otoriter, statülü ve hiyerarşik olmak zorundadır. Merkezi bir örgütlenmede, merkez konumundaki üst statülü bireylerin aldığı kararın tartışmasız bir şekilde hiyerarşik olarak daha alt statüdeki ve hatta statüsüz bireylerce uygulanıyor olması saçmalığının anormalliğidir.

Birçok kişinin sorumluluğunu kendi iradesinde bulunduran üst statülü bireyin bireyliğinden ve alınan kararı tartışmasız uygulayan alt statülü ve statüsüz bireylerin bireyliğinden aynı şekilde bahsedebilir miyiz? Bu ve benzeri ve daha farklı birçok uygulamayla bireyin yadsındığı aşikârdır. Ancak burada anlaşılmaz olan, iktidarsız ilişkileri savunan anarşistlerin örgütlenmenin karşısına koydukları olumsuz savların, iktidarlı örgütlerin deneyimlerinden üretilmesi talihsizliğidir. Bu talihsizliğin bir yanılgı olduğu da oldukça açıktır.

Anarşistlerin iki yüz yıllık tarihi boyunca sayısız örgütlenme yaratmış olduğu bilindiğinde ve yarattığı bazı örgütlenmelerin yüz yıla yakındır sürdürülüp örgütlü bir şekilde toplumsallaştığı düşünüldüğünde, günümüz yeni anlayışının büyük bir tarihsel bilgisizlikten oluştuğu söylenebilir. İki yüz yıllık tarih çok fazla kitap sayfası demekse ve okunmuyorsa, “günümüzdeki anarşist örgütlenmeler” başlığında çok da detaya inmeden genel bir araştırma yapılarak yüzlerce anarşist örgüte ulaşılabileceği de söylenebilir.

Anarşistler, bireyin yadsınmadığı ilişkilerle dolu yüzlerce örgütlenme kurmuş ve kurmaktadırlar. Çeşitli birçok yöntem deneyen anarşist örgütler, iktidarlı örgütlerin merkezi, otoriter, statülü, hiyerarşik modeline karşın; merkezsiz, bütünün parçaları yönettiği değil her parçanın kendini yönettiği ama parçaların oluşturduğu bir bütünün gücüyle, anti-otoriter, herhangi bir statü oluşturmaksızın gönüllü-geçici inisiyatiflerin üst-alt hiyerarşisi olmaksızın ve bireyin sonsuz söz söyleyebileceği forumlarla kurulu örgütler kurmuşlardır.

Çünkü ezen ezilen ilişkisinde bir ezilen olarak yalnızca bu ezilmişlikten ve sadece kendisini kurtarmak istemeyen bireylerdir anarşistler. Şunu bilirler; bu kurtuluş, toplumsal bir kurtuluş olmalıdır. Bu sebeple, her yerde, her zaman iktidarın adaletsizliklerine karşı koymuş ve tüm karşı koyanlarla birlikte örgütlenmişlerdir. Ve örgütlü mücadelelerinden asla vazgeçmemişlerdir.

Örgütsel ilişkiler, biz anarşistlerin kendimizi gerçekleştirebileceği tek olanaktır. İktidarların ezilenleri, kolay yönetilecek ve bireyliğini bulamamış birer “egoya” dönüştürmek istemesi ne kadar olağansa, biz anarşistlerin de hiçbir iktidar tarafından yönetilmeyecek örgütlü bireylere dönüşmek istememiz bir o kadar olağandır. Ve anarşist bir birey olmak istiyorsak bunu kapitalizmin keşmekeş yalnızlığında aramamalıyız. Çünkü bireyliğimizi, benlerden biz olan anarşizmin kalabalığında bulacağız.

Didem Erbak

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Benlerden Biz Olmak” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/09/benlerden-biz-olmak-didem-erbak-2/feed/ 0
“Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz https://meydan1.org/2013/09/07/simsiyah-bir-bayrak-kara-bayrak-emre-gunduz-2/ https://meydan1.org/2013/09/07/simsiyah-bir-bayrak-kara-bayrak-emre-gunduz-2/#respond Sat, 07 Sep 2013 15:10:49 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/07/simsiyah-bir-bayrak-kara-bayrak-emre-gunduz-2/ Yaşadığımız coğrafyada 1990 sonrası görmeye başladığımız ve daha yakın zamanda 1 Mayıslarda, işçi direnişlerinde, kapitalizme ve devlete karşı Taksim direnişinde, meydanlarda ve sokaklarda sıkça gördüğümüz kara bayrağın kökeni aslında çok daha öncesine, 1880’lere dayanmaktadır. “Kara”ya Boyanan Avrupa 1881’de Londra’da I. Enternasyonal’den ayrılan anarşistler tarafından gerçekleştirilen Kara Enternasyonal’de, bayrağın rengini aldığı “kara” kelimesi ideolojik bir anlam […]

The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yaşadığımız coğrafyada 1990 sonrası görmeye başladığımız ve daha yakın zamanda 1 Mayıslarda, işçi direnişlerinde, kapitalizme ve devlete karşı Taksim direnişinde, meydanlarda ve sokaklarda sıkça gördüğümüz kara bayrağın kökeni aslında çok daha öncesine, 1880’lere dayanmaktadır.

“Kara”ya Boyanan Avrupa

1881’de Londra’da I. Enternasyonal’den ayrılan anarşistler tarafından gerçekleştirilen Kara Enternasyonal’de, bayrağın rengini aldığı “kara” kelimesi ideolojik bir anlam yüklenerek kullanılmıştır. 1882 ve 1883 yıllarına gelindiğinde “kara” kelimesi Fransa ve İspanya’da anarşistler tarafından çeşitli örgütlenmeleri isimleri olarak kullanıldı. Özellikle İspanya’daki Mano Negra( Kara El)’nın 1936 İspanya Devrimi’nin yaratımında önemli bir payda olduğu söylenebilir. Yine bu dönemde, Fransa’da anarşistler tarafından “Kara Bayrak” isimli bir çıkarılmıştır. Artık ideolojik literatürde yerini alan “kara”nın bayrak olarak sembolize edildiği yer ise, devrim ateşinin yükseldiği ve yeni bir yaşamın tohumlarının yeşerdiği Paris Komünü‘dür.

Kara bayrak George Woodcock’un tanımlamasına göre ilk kez Paris’te, 1883’te gerçekleşen bir işçi ayaklanmasında, Paris Komünü’ne hayat veren anarşist kadın Louise Michel tarafından dalgalandırılmıştır. Louise Michel, Paris Komünü’nün bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede yazdığı şiirinde kara bayrağın mücadelesindeki anlamını şu sözlerle anlatmıştır:

“Bütün yollardan geleceğiz

Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken

Yumruklarımızı sıkacağız

Bayrağı ölüm taşıyacak

Al kanlara boyanmış kara bayrağı

Ve alev alev göğün altında

Özgürleşen toprak

Mor çiçekler açacak”

Amerika’daki Kıvılcım

Paris Komünü ile beraber dünyanın birçok yerinde daha da yükselen işçi ayaklanmalarında anarşistler kara bayrak kullanmaya devam etmişlerdir. Bunun en önemli örneklerinden biri ise 27 Kasım 1884 yılında Chicago’da gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasıdır. Haymarket isyanında katledilen işçilerden August Spies, gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasının Amerika topraklarında bir ilk olduğunu özellikle belirtmiştir. Spies’ın da katledildiği 1 Mayıs 1886 ayaklanması, devletin komplosuyla, sekiz anarşist işçinin tutuklanması ve dördünün idam edilmesiyle bastırılmıştır. İdam edilen anarşist işçilerden Louis Lingg’in, 1886’da yaşananları şöyle özetlemiştir: “Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz” Bugünse, milyonlarca ezilenin sokaklara taştığı 1 Mayıslar, işte bu ateşin devamıdır.

“Otorite Varsa Özgürlük Yok”

1917’de Rusya’da, çarlığın yıkılmasıyla beraber gerçekleşen halk devriminde de dalgalanır kara bayrak. Bunun öncesinde “kara”nın ve aynı zamanda anarşizmin, daha sonrasında Rusya’nın birçok bölgesinde yayılacak olan temellerinin 1905’te Cherneo Zhania ( Kara Pankart) hareketiyle atıldığı

düşünülebilir. Rusya’da kara bayrak diğerlerinden farklı olarak sadece faşist güçlere ve kapitalizme karşı değil, halk devrimini gölgelemeye başlayan Sovyet iktidarına karşı, iktidarsız ve özgür bir yaşamın yaratıldığı Ukrayna’da Mahnovist hareketin örgütlülüğüyle beraber bölgedeki tüm işçi ve köylülerce dalgalandırılmıştır. Özellikle Mahnovist partizanlarca “Özgür Ukrayna” vurgusu yapmak amacıyla taşınmıştır. 13 Şubat 1921’de anarşist mücadelenin önemli ismi Pyotr Kropotkin’in cenazesi on binlerce insanın yoğun katılımıyla gerçekleşmiş, yoldaşları onu kara bayraklar ve iktidar karşıtı sloganlarla anmışlardır. Bu durum giderek diktatörleşen Bolşevik iktidarını korkutmuş ve bu korku, kara bayrağın Rusya’da yasaklamaya sebep olmuştur.

Neden Kara Bayrak?

Kara bayrak tarihi boyunca ezilen işçi ve köylüler tarafından, açlığa ve yoksulluğa karşı kullanılmıştır. Kara bayrağı diğerlerinden ayıran temel farklardan biri, bayrağın üstünde sembol olmamasıdır.

Bunun yanı sıra ezilenler için kara bayrağın teslim olma ve boğun eğmeyi sembolize eden beyaz bayrağa bir tepki olduğu da düşünülebilir. Beyaz bayrak genel literatürde kendinden daha büyük bir güce boyun eğmeyi simgelerken, kara bayrak bunun tam aksine bir başkaldırıyı sembolize eder.

Kara bayrak, sınıfla yönetilen topluma karşı öfkenin ve iktidarsızlığın bir simgesi olarak yedi denize yelken açmış özgür ruhlu insanların; patronlara karşı meydanları dolduran ve “Ekmek, Adalet, Özgürlük” diye haykıran işçilerin; ezenlere ve iktidarlara karşı toprak ve yaşam kavgası veren köylülerin yani tüm ezilenlerin mücadelesinin bir sembolü olmuştur.

Çünkü kara bayrak kendi tarihi boyunca ezenler ve kapitalizm için bir korku iken, ezilenler ve tüm ötekiler için özgür bir yaşamın umudu ve simgesidir.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısından yayımlanmıştır.

The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/07/simsiyah-bir-bayrak-kara-bayrak-emre-gunduz-2/feed/ 0