faşizm – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 06 Nov 2020 10:03:02 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Barselona, Bavyera, Pireneler Faşizmle Mücadelede Anarşistler https://meydan1.org/2020/11/06/barselona-bavyera-pireneler-fasizmle-mucadelede-anarsistler/ https://meydan1.org/2020/11/06/barselona-bavyera-pireneler-fasizmle-mucadelede-anarsistler/#respond Fri, 06 Nov 2020 10:02:56 +0000 https://meydan.org/?p=66261 1936’dan günümüze kadar sürekli üzeri örtülen veya trajik bir iç savaş örneği olarak anlatılagelen İberya Devrimi, anarşizmin toplumsal devrim savunusunun vazgeçilmez bir pratiğini ortaya koymasının yanı sıra gerçekleştiği tarihsel süreç ve sonrasında yaşananlar açısından da ayrı bir önem taşıyor. 1930’ların ortasında Avrupa’nın orta yerindeki iki ülkede gittikçe güçlenen faşist iktidarlar tüm dünya için açık bir […]

The post Barselona, Bavyera, Pireneler Faşizmle Mücadelede Anarşistler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
1936’dan günümüze kadar sürekli üzeri örtülen veya trajik bir iç savaş örneği olarak anlatılagelen İberya Devrimi, anarşizmin toplumsal devrim savunusunun vazgeçilmez bir pratiğini ortaya koymasının yanı sıra gerçekleştiği tarihsel süreç ve sonrasında yaşananlar açısından da ayrı bir önem taşıyor.

Aşağı Pireneler’de bir bölgenin kurtarılmasından sonra, esir Nazilerle birlikte

1930’ların ortasında Avrupa’nın orta yerindeki iki ülkede gittikçe güçlenen faşist iktidarlar tüm dünya için açık bir tehditken İberya Yarımadası’nda gerçekleştirilen devrim de “faşizme karşı direniş” temeliyle 18 Temmuz 1936’da doğmuş oldu. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde Franco’nun piyadeleri, Mussolini’nin kara gömleklileri ve Hitler’in savaş uçaklarına karşı verilen mücadele, faşizme karşı direnişin de ipuçlarını verecekti. Bir yandan on yıllardır ilmek ilmek ördükleri yeni dünyayı yaratırken bir yandan da bütün dünya halklarına yol gösterircesine faşizme karşı mücadele edenler, kuşkusuz dünya savaşında da yerlerini aldılar.

On yıllar boyunca İberya Yarımadası’nın dört bir yanında özgürlük için dövüşen anarşistlerin kavgası, 1936’da Barselona barikatlarından Aragon siperlerine ulaştıktan sonra sınırın ötesinde de durmayacaktı. İberya Devrimi’nin hiçbir zaman unutulmayan militanı Durruti’nin adını taşıyan taburun anarşist milisleri; Zaragoza kıyılarından, Madrid savunmasından sonra Pireneler’e tırmanacak, Nazi ordularına karşı Norveç’ten Kuzey Afrika’ya kadar çarpışıp faşizme karşı Hitler’in Bavyera’daki Kartal Yuvası’na kadar mücadele edecekti.

Doğu Pireneler

İspanya’da faşistlerin ilerleyişi, onbinlerce göçmenin yanı sıra bir o kadar antifaşist direnişçinin Fransa sınırına dayanmasına neden oldu. Fransa’daki bazı gazeteler “İsyan Ordusu Fransa’da Yeniden mi Örgütlenecek?”, “Sınırlarımızı FAI ve POUM’un Silahlı Gruplarına Kapatın!” diye yazmaya başlamıştı bile. Göçmen akını nedeniyle Doğu Pireneler Bölgesi’nin nüfusu iki katından fazla arttı. O tarihlerde Fransa’da bulunan Durruti Taburu’nun bir üyesi olan Antonio Herrero yaşananları “Göçmenlerin en tehlikelileri olarak görüldük.” diye anlatırken Fransa’da düzenin savunucuları, anarşistlerin Fransa’ya toplumsal devrim getireceğinden açıkça korkuyordu. Bu Doğu Pireneler, 1965 yılına kadar varlığını sürdürecek olan Maki gerillalarının da konumlandığı bölge olacaktı.

Göçmenler Argeles-Sur-Mer, St. Cyprien ve Barcares sahillerinde kazıklar ve dikenli tellerle kapatılmış toplama kamplarında tutuldular. Bunların içinde “suçlu” veya “radikal” olarak tanımlananlar, Collioure Kalesi ve Le Vernet’teki hapishane kamplarına götürüldü. Burada göçmen anarşistler ağır çalışma şartları altında kamplarda tutuluyorlardı.

Hitler’in Yıldırım Savaşı ve Vichy Hükümeti

2. Dünya Savaşı başladığında, tamamına yakını endüstri işçilerinden veya köylülerden oluşan onbinlerce göçmen Fransa’da kamplarda tutuluyordu. Üstüne üstlük bu göçmenler faşizme karşı mücadelede de oldukça deneyimliydiler. Dolayısıyla Fransa, Nisan 1939’dan itibaren göçmenlere kampı terk etme hakkı tanıdı. Ancak kamptan ayrılmak isteyenler ya işçi şirketlerine girip çalışacak ya da Fransız Ordusu’na bağlı Yabancı Lejyonu’na katılacaktı. Durruti Taburu’nun da içinde bulunduğu 15000 kişi faşizme karşı direnişe cephede devam etmeyi seçti.

İspanyollar Hitler’in Yıldırım Savaşı’nın en sert cephelerine gönderildiler. Paris’in işgal edilmesinden sonra şehirdeki direniş hareketini örgütlemenin yanı sıra anarşistler Norveç buzullarından Kuzey Afrika çöllerine kadar her cephede çarpıştılar. Binlercesi yaşamını yitirdi veya Nazi toplama kamplarına esir düştüler.

14 Haziran 1940’ta Nazi ordularının Paris’e girmesinin ardından Fransa bölgelere ayrıldı. Fransa’nın kuzeyi Naziler tarafından işgal edildi. Orta-Güney Fransa ile Akdeniz kıyılarını içine alan ve İspanyolların da ağırlıklı olarak bulunduğu bölge General Petain’a bağlı Vichy hükümeti tarafından yönetiliyordu. Vichy hükümetinin Nazilerle bir arada uyum içinde yaşama temelinde başlayan politikaları, işgalcilerle iş birliğine kadar vardı.

İspanyol göçmenlerin tutulduğu kamp

Ağustos 1940’ta tüm sendikalar kapatıldı. Vichy hükümeti çoğunlukla üst ve orta sınıf, küçük sanayiciler ve finansörler, yerel patronlar ve toprak sahipleri ve yüksek statülü meslekler tarafından desteklendi. Bu tür destekçiler, yönetimin her kademesine hızlıca yerleştirildi. Köylülerin ve işçilerin gündelik yaşamı ve aile ilişkileri, ahlaki yaşam ve toplumsal değerler tümüyle katolik kilisesinin itaatkar modeliyle idealize edildi. Gençlik kampları ve kolorduları kuruldu. Ve elbette anarşistlerin fişlendiği listeler hazırlanarak bir kısmı hızlıca tutuklandı.

Vichy rejimi Naziler için zorunlu çalıştırma, direnişçilerin tutuklanması ve Yahudilerin sınır dışı edilmesinde aktif olarak çalıştı. SS ve Gestapo, Fransız Yahudi karşıtları ve faşistlerle hızlı bir şekilde temas kurarak Yahudiler ve devrimciler hakkında bilgi topladılar. Hitler Fransız milliyetçiliğine neden olacak herhangi bir şey istemediği için, faşizm hiçbir zaman tek bir faşist parti modeli ortaya çıkarmadan yerleştirilmeye çalışıldı.

Faşizme Karşı Kentlerde Direniş

Fransa’da direniş hareketi, aşağıdan yukarıya köklerinden büyüdü. İlk olarak neredeyse bireylerin ve küçük grupların gizli girişimleriyle başladı. İşgal altındaki Paris’te, Nazilerin “Öldürülen Her Alman Askeri İçin 10 Fransız Öldürülecek!” şeklindeki sloganının tersi sokaklara yazılıyor, Nazi askerlerini yanıltmak için sokak tabelaları tersine çevriliyordu. Gizli kitapçıklar ve gazeteler çıkaracak gizli gruplar oluşturuluyor, bu yayınlar el altından direnişçiler arasında dolaştırılıyordu. Bu propaganda, bireysel direniş eylemlerini örgütlü bir direniş hareketine dönüştürecek bir dayanışmayı yaratacaktı.

Bu küçük gruplar, yavaş yavaş daha geniş sabotaj ve silahlı mücadele hareketlerine ve Nazilere ilişkin istihbarat toplayan daha yaygın ağlara dönüştü. Kuzey’de Gestapo’dan şiddetli bir baskı görülürken Güney’de direniş daha hızlı büyüdü. Bu kısmen coğrafi faktörlerden ve kısmen de bölgenin Kasım 1942’den önce doğrudan Nazi kontrolü altında olmamasından kaynaklanıyordu. Ancak bir başka hayati faktör daha vardı: Anarşistler. İşgalin yaygınlık kazanamadığı ve direnişin en aktif olduğu bu bölgeler İspanya’dan gelen göç dalgasıyla anarşistlerin en yaygın olarak bulunduğu yerlerdi.

Daha çok Fransa’nın güneyinde aktif olan anarşistler, bazıları Fransız birliklerinde var olsalar da daha çok yerel direniş gruplarıyla kendi örgütlenmelerini yarattılar. Fransa’daki direniş grupları 1943 yılında Ulusal Direniş Konseyi (CNR) adı altında birleşti. Bu koordinasyon örgütü içerisinde CNT/FAI’li anarşistler, POUM ve UGT ile birlikte Alianza Democratica Espanola’yı (AGE) kurdular.

Birçoğu ileri derecede tecrübeli antifaşistler olan bu geniş göçmen grubunun varlığı direniş hareketinin ana eksenini belirleyecek, Fransız direniş gruplarını silahlı mücadeleye iten bu grup olacaktı. Direniş, Fransa’daki İspanyol göçmenlerin doğal haliydi. Onların, Fransız ordusuna sadakat gibi bir dertleri yoktu. Barselona’daki barikatların arkasında başlayan faşizme karşı direnişte Hitler’in ve Mussolini’nin birliklerine karşı zaten mücadele etmişlerdi, şimdi aynısını Fransa’da da yapacaklardı.

Toulouse bölgesindeki Fransız Direnişi’nden Serge Ravanel’in de kabul ettiği gibi: “İspanya Devrimi sırasında yoldaşlarımız bizim sahip olmadığımız bilgileri edindiler; bombaları nasıl yapacaklarını biliyorlardı. Nasıl pusu kuracaklarını biliyorlardı; gerilla savaşı hakkında derin bir bilgiye sahiptiler.” Bu uzmanlığa ek olarak anarşistlerin cesaretleri savaşta emsalsizdi ve mücadeleden asla kaçmadılar.

Göçmenlerin zorla çalıştırıldığı bazı fabrikalarda, Nazi ordularının kullanacağı silahlar üretiliyordu. İspanyolların çalıştırılmaya başlandığı her fabrikada bozuk araç sayısı hızlıca artmaya başladı. Bu “ufak arıza”lar gün geçtikçe yerini daha büyük sabotaj eylemlerine bıraktı. Hızla ilerleyen hareket, endüstriyel tesislerin dinamitlenmesine, Nazilerin askeri geçit törenlerine, kışlalara el bombası saldırılarına ve bireysel suikastlere dönüşüyordu. İspanyol anarşistler yapımına daha önceden başlanmışsa da bir Nazi kolordusu tarafından kullanılan Kartal Barajı’na (Barage de l’Aigle) sabotaj eylemi düzenledi. Yolları ve tünelleri havaya uçuran grup, sonunda barajın adını taşıyan 150-200 kişilik bir silahlı direniş taburuna dönüştü.

Faşizme Karşı Gerilla Savaşı: Makiler

Savaşın başından beri Pireneler’de bulunan anarşistlerin oluşturduğu gerilla grubu Makiler, direniş hareketinin en önemli parçalarından biriydi.

1942’ye gelindiğinde direniş daha geniş bir örgütlülük alanı kazanmıştı. SS’in Paris’te kontrolü giderek arttırmasıyla Nazi fabrikaları için işçi talep eden kararnameler yayınlanmaya başlamıştı. Fransa’daki Yahudiler toplama kamplarına götürülüyor, Vichy hükümetinin kontrolündeki alanlar da parça parça işgal ediliyordu. Nazi işgalinin yayılması direnişi de büyütecekti.

Haziran 1942’de Nazi fabrikalarında Fransız işçilerin zorla çalıştırılmasını içeren bir kararname yayımlandı. Zorla çalıştırılmaya karşı çıkarak şehirde kaçak konumuna düşen binlerce Fransız için tek sığınak dağlardı. Bu şekilde binlerce kaçak işçi Makilere katıldı.

Pireneler’e çıkan ilk İspanyol göçmen grubu.

Makilerin gittikçe güçlenmesiyle birlikte şehirdeki direniş hareketiyle aralarında görüş ayrılıkları başladı. Şehirdeki milis grupları çeşitli sabotaj eylemlerinin yanı sıra müttefik ordularının Nazilere yönelik gerçekleştireceği çıkarmalara paralel olarak bölgesel ayaklanmalar çıkarmayı savunurken, Makiler 20-30 kişilik gerilla gruplarıyla Nazilere doğrudan zarar vermek için planlanmış saldırılar yapıyordu.

Güneydeki direniş hareketi birkaç bölgede halkı harekete geçirerek topyekün ayaklanma girişiminde bulundu. Ancak halk o bölgelerde Nazilere karşı silah ve sayı olarak güçsüzdü. Anarşistler, hafif silahlı birliklerin topçu, zırhlı ve hava desteği olmadan topyekün savaşa giremeyeceği konusunda tecrübeli oldukları için onları uyardılar ancak bu eylemlere katıldılar.

Normandiya Çıkarması öncesindeki 18 ayda, Makiler Nazilerin altyapısına büyük zarar verdi ve Nazi birliklerini Fransa topraklarında sıkıştırdı. Gerillalar demiryollarını, sanayi bölgelerini, güç istasyonlarını müttefiklerin hava gücünden çok daha kolay etkisiz hale getiriyordu ve istihbarat ağları belirleyici öneme sahipti. Haziran 1943 ile Mayıs 1944 arasında yaklaşık 2.000 lokomotif imha edildi. Yalnızca Ekim 1943’te demiryollarında 3.000’den fazla saldırı kaydedildi, 427’si ağır hasara yol açtı ve 132 tren raydan çıktı.

Kuzey’de gerillaların sayısı daha azken Nisan ve Eylül 1943 arasında, 278’i demiryollarına ve diğer altyapılara karşı gerçekleşen saldırılarda 950 Nazi öldürüldü ve 1.890’ı yaralandı. Normandiya’da anarşistler elektrik trafolarını, bir tren istasyonunu, şalt sahasını ve bir hava sahasının bir kısmını havaya uçurdu. Paris’teki anarşistler, Hitler’in “Büyük Parisi”nin komutanı General von Schaumberg’e ve zorla çalıştırmadan sorumlu General von Ritter’e suikast düzenledi.

Direnişin Zaferi

Müttefikler Fransa’nın güneyine hiçbir zaman girmedi. Fransa’nın güneyi tümüyle direnişçiler tarafından özgürleştirildi. Rhone’un batısındaki ve Loire nehirlerinin güneyindeki tüm alan Makilerin direnişiyle Nazilerden arındırıldı. Makiler, Haziran ve Ağustos 1944 arasında, bölgedeki Nazi karargahını ele geçirmeden önce defalarca Nazi konvoylarına saldırdılar ve birçok köyü kurtardılar.

Anarşist Libertad Taburu güneyde Cahors ve birçok kasabayı günler süren çatışmalar sonucunda özgürleştirdi. Şehirdeki direniş hareketiyle birlikte gerçekleştirilen -Toulouse’un özgürleştirildiği- saldırılara Makiler de katıldı.

Naziler, Marsilya’nın düşüşünün ardından Gardarea’dan çekilmeye çalışırlarken 32 İspanyol ve 4 Fransız’dan oluşan bir Maki grubu, 22 Ağustos 1944’te La Madeiline’de 60 kamyon, 6 tank, onlarca ağır silah ve 1300 askerden oluşan bir Nazi taburunu pusuya düşürdü. Makinalı tüfeklerle çevredeki tepelere konumlanan Maki gerillaları ilk saldırıdan sonra çevredeki tüm bağlantı yolu ve köprüleri havaya uçurarak bütün taburu sıkıştırdı. Bir tabura karşı 36 anarşist gerillanın savaşı 2 gün sürdü, 3 Maki yaralandı, 110 Nazi öldürüldü. Taburun komutanı Nazi subayı intihar ederken 200’ü yaralı halde bütün tabur teslim oldu.

Fransa’da gerillalar

21 Ağustos 1944’te Paris’te başlayan ayaklanmaya 4000’i aşkın Maki gerillası katıldı. Paris sokaklarına kurulan barikatların ardındaki silahlı anarşist gerillaların fotoğrafları, tıpkı 1936 Barselonası’nı andırıyordu. Sokak çatışmaları sürerken Normandiya sahillerine çıkan müttefik birlikleri de kente girmeye başladı. İlk gelen grupların önünde yürüyen tankların isimleri dikkat çekiyordu: “Guadalajara”, “Teruel”, “Madrid” ve “Ebro”. 3200 İspanyol’dan oluşan bu grubun çoğu, 1939’da esir kamplarından Fransız ordusuna giren ve Kuzey Afrika’da savaşmaya giden Durruti Taburu savaşçılarından başkası değildi.

Durruti Taburu’nun Barselona’da başlayan faşizme karşı direnişi Norveç’ten Kuzey Afrika’ya kadar uzanmış, şimdiyse Paris’teydi ve Paris’te de durmadılar. Paris’ten sonra Strasbourg’un Nazilerden temizlenmesine de katılan grup, Hitler’in Kartal Yuvası Berchtesgaden’in ele geçirildiği operasyona katılacak, Nazilerin Bavyera kayaklıklarının ardında kurduğu kaleyi de ayaklarının altına alacaktı.

Sonuç

Tıpkı Barselona’da olduğu gibi Doğu Pireneler’de de anarşistlerin direnişten anladığı yalnızca silahlı mücadele değildi. Tıpkı Barselona’da olduğu gibi Doğu Pireneler’de de gündelik yaşamı örgütlemek ve toplumsal yaşamı yeniden yaratmak için yerel örgütlenmeler kurdular. Fakat anarşistleri tehdit olarak görenler sadece Falanjistler olmadığı gibi sadece Naziler de değildi. Savaştan sonra De Gaulle ve müttefiklerinin Fransa’nın güneyini devrimci güçlerin kontrol ettiğini görmeye niyetleri yoktu. Makiler her zaman için bir tehdit oluşturuyordu çünkü bir gerilla ordusu her zaman için devrimci bir orduydu.

De Gaulle, 6.000 anarşist gerillanın “Pireneler’in ötesinden getirdikleri devrimci ruhla aşılanmış” olan Toulouse’da “devrim”den korkuyordu. Amerika’ya Fransa’nın düzenli bir ulusal ordusunun bulunduğunu, Müttefik işgaline gerek olmadığını göstermek ve iktidarını sorunsuz bir şekilde yeniden tesis etmek için bu silahlı grupları ortadan kaldırmak zorundaydı. Bu korkuyla başa çıkmak için Makilere, Atlantik limanlarındaki Nazi garnizonlarına saldırı için normal Fransız kuvvetlerine katılma veya silahsızlanma seçeneği sunuldu.

Binlerce İspanyol, faşizme karşı mücadelede yaşamını yitirmişti. Nazilerin 1945’te teslim olmasıyla İspanyollar, anlaşılabilir bir şekilde, Müttefiklerin dikkatlerini Franco’ya çevireceğine, Hitler ve Mussolini desteği olmadan onun hızla ezileceğine inanıyorlardı. Aslında birçoğu başından beri, on yıllardır uğruna savaştıkları devrim için tekrar İspanya’ya dönme beklentisiyle mücadele ediyordu. İspanya’da antifaşist gerilla faaliyeti savaş boyunca devam etti. Bu arada Cezayir ve Fransa’daki sürgünler Amerikan depolarından “ödünç alınan” silahları stoklamış, İspanya’ya dönüş için hazırlanıyorlardı. Aynı şekilde, Fransız 2. Zırhlı Tümeni ile birlikte Bavyera’ya kadar mücadeleye devam eden Durruti Taburu’nun üyeleri de cepheden kaçırdıkları silahları İspanya’ya götürmenin yollarını arıyordu.

1945’te Franco yalnız kalmıştı. İngiltere, Rusya ve ABD tarafından kınandı; Birleşmiş Milletler’den dışlandı. İngiliz İşçi Partisi hükümeti 1945’teki seçimlerinden önce, “Franco sorununa” hızlı bir çözüm sözü vermişti. Ancak ne yazık ki tarih, devletlere güvenilmeyeceğini bir kez daha kanıtladı. İşçi Partisi hükümeti verdiği sözlere rağmen bunun tamamen İspanya halkının iç meselesi olduğunu ve “o ülkede iç savaşa izin vermek veya bunu teşvik etmek” istemediklerini savundu. Ekonomik abluka ve uluslararası izolasyon, Franco’yu aylar içinde bitirirdi ancak devlet devleti korudu. Resmi tarih anlatısına göre Franco’ya dokunulmamasını 2. Dünya Savaşı’na resmi olarak girmemiş olmasına bağlayanlar olsa da dünyanın yeni demokrat Nazileri için asıl sorun Franco değil 1936’nın İberyası’ydı. Franco’yu buna tabii ki tercih ettiler. İlerleyen yıllarda Franco’nun kademeli meşrulaşması gerçekleşti ve Franco’nun Falanjist İspanyası 1955’te Birleşmiş Milletler tarafından tam olarak tanınarak pek de yeni olmayan dünya düzeninin masasında yerini aldı.

Makiler mi? Makiler son gerillaya kadar faşizmle mücadeleye devam ettiler. 1944 ve 1950 yılları arasında Franco’nun İspanyası’nda yaklaşık 15.000 gerilla ülkenin yarısını mücadele alanına çevirdi. Birçok falanjiste yönelik gerçekleştirilen saldırılar, yer altında devrimci mücadeleyi sürdüren gruplarla kurulan irtibat ve bir gerilla grubu için şaşırtıcı şekilde güçlü olan istihbarat faaliyetleri Franco’ya yönelik havadan bombalayarak suikast girişimine kadar ilerledi. Faşizme karşı direniş Barselona ve Bask bölgelerinde 250 bin kişiye varan grevlerle devam etti. Gerillalar, Franco’nun etkileyici polis ve askeri aygıtına karşı tek başlarına direnmek zorunda kaldılar. 1950’li yıllarda kırdaki gerilla mücadelesi seyrelmeye başlarken Barselona, Madrid, Valencia ve diğer şehirlerde şehir gerillası mücadelesi on yıllarca devam etti. Makiler, son gerilla Jose Castro Veiga Mart 1965’te Galiçya’da çarpışarak ölene kadar mücadeleyi sürdürdüler.

Şamil Parlak

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

The post Barselona, Bavyera, Pireneler Faşizmle Mücadelede Anarşistler appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/11/06/barselona-bavyera-pireneler-fasizmle-mucadelede-anarsistler/feed/ 0
Ne Kanun Ne Hapishane Faşizm Sokakta Yenilir https://meydan1.org/2020/10/27/ne-kanun-ne-hapishane-fasizm-sokakta-yenilir/ https://meydan1.org/2020/10/27/ne-kanun-ne-hapishane-fasizm-sokakta-yenilir/#respond Tue, 27 Oct 2020 10:32:58 +0000 https://meydan.org/?p=65818 18 Eylül 2013’te Altın Şafak milis çetesinin Atina’da gerçekleştirdiği saldırılar, anti faşist rapçi Pavlos Fyssas’ın faşist G. Roupakias tarafından kalbinden bıçaklanarak katledilmesi ile sonuçlandı. Bu saldırı Altın Şafak’ın anarşistlere, sola, sendikalistlere, göçmenlere, kolektif mekanlara ve işgal evlerine yaptığı sayısız saldırıdan biriydi. Devletin politikalarını, medyanın propagandasını harfiyen takip eden ve sermayenin çıkarlarını gözeten faşistler ezilenlere ve […]

The post Ne Kanun Ne Hapishane Faşizm Sokakta Yenilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

18 Eylül 2013’te Altın Şafak milis çetesinin Atina’da gerçekleştirdiği saldırılar, anti faşist rapçi Pavlos Fyssas’ın faşist G. Roupakias tarafından kalbinden bıçaklanarak katledilmesi ile sonuçlandı. Bu saldırı Altın Şafak’ın anarşistlere, sola, sendikalistlere, göçmenlere, kolektif mekanlara ve işgal evlerine yaptığı sayısız saldırıdan biriydi. Devletin politikalarını, medyanın propagandasını harfiyen takip eden ve sermayenin çıkarlarını gözeten faşistler ezilenlere ve devletin özellikle hedef gösterdiği devrimci hareketlere açık bir şekilde saldırıyor.
Fyssas’ın katledilmesinden 7 yıl sonra Altın Şafak Davası ancak 7 Ekim’de sonuçlandı, suçlanan faşistlerin çoğu yıllardır ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyor. Bu davanın ana konusu, toplumsal ve sınıfsal direnişi bastırmak için toplumda terör estiren, bu terörün baş planlayıcısı ve azmettiricisi olan faşist-paramiliter saldırılar gerçekleştiren nazi çetelerini ve devleti aklamaktır. Bu doğrultuda avukatın teklifi (A. Oikonomou) faşist saldırıları ayrı davalara çevirmeye yönelmek ve aynı zamanda bütün Altın Şafak organizasyonundan ayırmak. Doğruyu söylemek gerekirse avukat, kanlı eylemlere yol açan Altın Şafak’ın kriminal ve paramiliter doğasını anlamıyor ve Altın Şafak liderliğine hafif suçlamalarda bulunmaya hazırlanıyor.
7 yıl boyunca, devletin “demokratik normalin” tek garantörü olarak belirlediği ve nazi eylemlerini temizlemek için hem sokaktaki paramiliter neonazi eylemlerini hem de “kurumsal antifaşizmi” içeren iki radikal uç teorisini kurmaya çalışması; karşısında cesur, kararlı ve kalıcı anti faşist eylemleri buldu. Sayısız kitlesel anti faşist eylemlilik, faşistlerin yükselmesine, saldırılarına karşı gerçek bir bariyer oluşturdu ve kamusal alanda geri çekilmelerini sağladı. Bu eylemlilikler içerisinde şunları sayabiliriz: P. Fyssas ve S. Luqman’ın ölümünün ardından gerçekleşen anmalar ve anti faşist eylemler, Altın Şafak davası boyunca süren hareketli gösteriler, antifaşist eylemliliklerin çevresinde gerçekleşen günlük mücadeleler; milliyetçiliğe, tahammülsüzlüğe ve savaşa karşı enternasyonalist dayanışma barikatları…
Fyssas’ın ölümünden 7 yıl sonra, Covid-19 pandemisinin ortaya çıkışının yanında hala devletin ve sermayenin topluma karşı yoğunlaştırılmış saldırılarıyla yüzleşiyoruz. Toplumsal varlıkların yağmalanmasının bir sonraki adımları şunlardır: Emeğin değerinin düşmesi, toplumsal güvencenin ortadan kalkması, özelleştirmenin devamı, eğitim sisteminin yeniden yapılandırması ve sendikalist mücadelenin kriminalize edilmesi. Olağanüstü halin normalleştirilmesinden; toplumsal, sınıfsal hareketleri ve özellikle anarşist/anti otoriter, rejim karşıtlarının bastırılmasından; işgal evleri tahliyelerinden; alanların polisler tarafından işgal edilmesinden; mitinglerin yasaklanmasına ve mücadele eden insanlara karşı kullanılan toplumsal olaylara müdahale envanterinin geliştirilmesine varıncaya kadar türlü yöntemlerle gerçekleştirilmiştir. Göçmenlere karşı genişleyen savaştan, onların şeytanlaştırılmaya çalışılmasından ve kamusal alandan dışlanmalarından toplama kamplarına hapsedilmelerine; doğanın yağmalanmasına; dağların, nehirlerin, göllerin, denizlerin ve ormanların kâr adına talanına ve kapitalist makinelerin insan ve doğa üzerindeki tahakkümüne varıncaya kadar farklı yöntemlerle gerçekleştirildi.
Devletin baskısı onun bugünkü politikasının temel bileşenidir. Bu savaş ilanı, mücadele eden bütün insanlara karşıdır ve Yunanistan Devleti’nin on yıllardır devam eden teslimiyet dayatmasının, toplumsal ve sınıfsal direnişin zaptedilmesinin sistematik girişiminin bir parçasıdır. Ve bu girişim geçen yıllar boyunca kitlesel eylemlilikler, isyanlar, mücadeleler tarafından engellenmiştir.
Devlete ve kapitalist gaddarlığa, gücümüz olan dayanışmayla karşılık verelim. Toplumsal ve sınıfsal dayanışmayı yeniden canlandıralım. Devlet ve sermaye tarafından ortaya çıkarılan ve beslenilen savaşa, milliyetçiliğe ve faşizme karşı verilecek tek gerçek cevap toplumsal ve sınıfsal örgütlülüktür. Gelin, sistemin sömürüye ve baskıya karşı bir iyileştirme sunacağı hayaline kapılmayarak ve herhangi bir hükümetin faşizme karşı gerçek bir engel inşa edeceği fikrine inanmayarak enternasyonalizm ve dayanışmayla, ezilenlerle beraber mücadele edelim. Eşit, adaletli, dayanışma içinde olan bir toplum yaratmak için yerel güçler ve göçmenler, işçiler ve öğrenciler; gelin, beraber mücadele verelim.
Pavlos Fyssas’ın 18 Eylül 2013’te Atina Keratsini’deki katledilişini unutmuyoruz.
S. Luqman’ın Al Grigoropoulos’un, Zak Kostopoulos’un ve P. Zifle’nin katledildiğini unutmuyoruz.
Göçmenlere, işgal evcilere karşı, kolektif alanlara, anarşistlere ve anti faşistlere karşı yapılan sayısız kanlı saldırıları unutmuyoruz.


Anarşist Politik Örgütlenme/ Kolektifler Federasyonu

Çeviri: Rıdvan Gezegen

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

The post Ne Kanun Ne Hapishane Faşizm Sokakta Yenilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/10/27/ne-kanun-ne-hapishane-fasizm-sokakta-yenilir/feed/ 0
Hrant Dink Vakfı’na Ölüm Tehditleri https://meydan1.org/2020/05/30/hrant-dink-vakfina-olum-tehditleri/ https://meydan1.org/2020/05/30/hrant-dink-vakfina-olum-tehditleri/#respond Sat, 30 May 2020 07:47:24 +0000 https://meydan.org/?p=59112 Hrant Dink Vakfı 29 Mayıs 2020’de yazılı bir açıklama gerçekleştirerek kendilerine e-mail yoluyla gönderilen ölüm tehdidi içeren mesajları paylaştı. Açıklamada vakıf çalışmalarını yürütenlerin yurt dışına gitmesi ile Rakel Dink ve vakıf avukatınnı ölümle tehdit edildiği vurgulandı. Açıklamada “Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de resmi kurumların bilgisi dahilinde, herkesin gözü önünde öldürülmesinden önce de duymaya aşina olduğumuz […]

The post Hrant Dink Vakfı’na Ölüm Tehditleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hrant Dink Vakfı 29 Mayıs 2020’de yazılı bir açıklama gerçekleştirerek kendilerine e-mail yoluyla gönderilen ölüm tehdidi içeren mesajları paylaştı. Açıklamada vakıf çalışmalarını yürütenlerin yurt dışına gitmesi ile Rakel Dink ve vakıf avukatınnı ölümle tehdit edildiği vurgulandı.

Açıklamada “Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de resmi kurumların bilgisi dahilinde, herkesin gözü önünde öldürülmesinden önce de duymaya aşina olduğumuz ve bugünlerde marifet sayarak kimi çevrelerce sıkça tekrarlanan “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganını da içeren tehdit, Hrant Dink Vakfı’nı “kardeş masalları” anlatmakla itham ediyor, ülkeyi terk etmemizi talep ediyor, Rakel Dink’i ve avukatımızı ölümle tehdit ediyor.” denildi.

Ayrıca Anıtpark Forum, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Demokrasi için Birlik, Demokratik İslam Kongresi Diyalog Grubu, Doğu-Güneydoğu Dernekleri Platformu, Hak ve Adalet Platformu, Solfasol Gazetesi ve Yurttaş Girişimi örgütleri de ortak yaptıkları açıklamayla Hrant Dink Vakfı’na destek mesajları iletti.

Hrant Dink Vakfı’nın açıklamasıysa şöyle: 

“27-28 Mayıs 2020 tarihlerinde Hrant Dink Vakfı’na email yoluyla yazılı ölüm tehdidi ulaştığını kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz. Şişli Emniyeti ve İstanbul Valiliği’ne durumu yazılı olarak bildirdik. Hrant Dink’in 19 Ocak 2007’de resmi kurumların bilgisi dahilinde, herkesin gözü önünde öldürülmesinden önce de duymaya aşina olduğumuz ve bugünlerde marifet sayarak kimi çevrelerce sıkça tekrarlanan “Bir gece ansızın gelebiliriz” sloganını da içeren tehdit, Hrant Dink Vakfı’nı “kardeş masalları” anlatmakla itham ediyor, ülkeyi terk etmemizi talep ediyor, Rakel Dink’i ve avukatımızı ölümle tehdit ediyor.

Son dönemde yükseltilmesinde sakınca görülmeyen ırkçı, ayrımcı, nefret dili ancak bu tür korkunç yaklaşımları tetikler, cesaretlendirir, azmettirir. Her vatandaşın eşit, özgür ve adil yaşamasını sağlamak için çalışmak Türkiye’de siyaset yapan tüm kesimlerin görev ve sorumluluğudur. Oluşturulan iklimin ciddiyetini vurgulamak ve tüm yetkililere sorumluluklarını hatırlatmak üzere bu talihsiz duyuruyu yapmanın da bizim görevimiz olduğu kanaatindeyiz.

2007’den sonra daha adil, özgür, eşit bir Türkiye’ye katkı sunmak için kurulan ve o günden beri çalışmalarını bu yönde sürdüren Hrant Dink Vakfı olarak; tüm farklılıkların bir arada yaşadığı, ifade özgürlüğünün sonuna kadar kullanıldığı bir ülkeye kavuşma hayaliyle, ayrımcılıkla mücadele etmeye devam edeceğimizi saygıyla duyururuz.”

The post Hrant Dink Vakfı’na Ölüm Tehditleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/05/30/hrant-dink-vakfina-olum-tehditleri/feed/ 0
Faşist Çetelere Geçit Yok! https://meydan1.org/2019/12/30/fasist-cetelere-gecit-yok/ https://meydan1.org/2019/12/30/fasist-cetelere-gecit-yok/#respond Mon, 30 Dec 2019 10:28:38 +0000 https://meydan.org/?p=52780 Son dönemlerde İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerde, devlet ve polis destekli gerçekleşen faşist saldırılara karşı, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada, Ankara ve İstanbul’daki üniversiteler başta olmak üzere devletin faşist çetelerin önünü açtığı vurgulandı. Faşizme karşı mücadelede devrimci dayanışmanın öneminden bahsedilirken, üniversitelerde devletle destekli faşistlere geçit verilmeyeceği vurgulandı.

The post Faşist Çetelere Geçit Yok! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Son dönemlerde İstanbul ve Ankara’daki üniversitelerde, devlet ve polis destekli gerçekleşen faşist saldırılara karşı, İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü önünde basın açıklaması gerçekleştirildi.

Açıklamada, Ankara ve İstanbul’daki üniversiteler başta olmak üzere devletin faşist çetelerin önünü açtığı vurgulandı. Faşizme karşı mücadelede devrimci dayanışmanın öneminden bahsedilirken, üniversitelerde devletle destekli faşistlere geçit verilmeyeceği vurgulandı.

The post Faşist Çetelere Geçit Yok! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/12/30/fasist-cetelere-gecit-yok/feed/ 0
Bir CHP Gerçeği; Faşizmle, “Faşizme Karşı Omuz Omuza” https://meydan1.org/2018/05/03/bir-chp-gercegi-fasistle-fasizme-karsi-omuz-omuza/ https://meydan1.org/2018/05/03/bir-chp-gercegi-fasistle-fasizme-karsi-omuz-omuza/#respond Thu, 03 May 2018 11:35:56 +0000 https://seninmedyan.org/?p=36905 CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısı öncesinde MHP’den istifa ederek CHP’ye katılan 4 kişiye rozet taktı. Rozetlerin takılmasının ardından salonda “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı. MHP yönetiminin farklı kadrolarında görev alan Ahmet Yıldız, Alaattin Demir, Ali Emekli ve Ebru Atalay partilerinden istifa ederek CHP’ye katıldı. TBMM’deki CHP Grup Toplantısı öncesi, Genel […]

The post Bir CHP Gerçeği; Faşizmle, “Faşizme Karşı Omuz Omuza” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısı öncesinde MHP’den istifa ederek CHP’ye katılan 4 kişiye rozet taktı. Rozetlerin takılmasının ardından salonda “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı.

MHP yönetiminin farklı kadrolarında görev alan Ahmet Yıldız, Alaattin Demir, Ali Emekli ve Ebru Atalay partilerinden istifa ederek CHP’ye katıldı. TBMM’deki CHP Grup Toplantısı öncesi, Genel Başkan Kılıçdaroğlu yeni partililere rozet taktı.

Kemal Kılıçdaroğlu, rozetleri takmasının ardından konuşmasına başlarken, “Bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum, gerçeği görsünler” ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin ardından salonda “Faşizme karşı omuz omuza” sloganları atıldı.

The post Bir CHP Gerçeği; Faşizmle, “Faşizme Karşı Omuz Omuza” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/05/03/bir-chp-gercegi-fasistle-fasizme-karsi-omuz-omuza/feed/ 0
Update Nedir? https://meydan1.org/2018/04/21/update-nedir/ https://meydan1.org/2018/04/21/update-nedir/#respond Sat, 21 Apr 2018 10:09:49 +0000 https://test.meydan.org/2018/04/21/update-nedir/                   Farklı bir alana ilişkin bir kavramın, başka alanlarda kullanılıyor oluşu; sadece kavramın kullanışlılığının sonucu değildir. Kavramın geçtiği alanın diğer alanlara etki ettiğinin göstergesidir. Bu tarz kavramların yaratıcılığı hızlıca tüketildikten sonra kenara atıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle son 3-4 ayda buna benzer bir şekilde tanıştığımız, ancak hızlı […]

The post Update Nedir? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

 

 

 

 

 

 

 

 

Farklı bir alana ilişkin bir kavramın, başka alanlarda kullanılıyor oluşu; sadece kavramın kullanışlılığının sonucu değildir. Kavramın geçtiği alanın diğer alanlara etki ettiğinin göstergesidir.

Bu tarz kavramların yaratıcılığı hızlıca tüketildikten sonra kenara atıldığı bir zamanda yaşıyoruz. Özellikle son 3-4 ayda buna benzer bir şekilde tanıştığımız, ancak hızlı tüketilemeyen bir kavramın varlığına tanıklık ediyoruz; “güncelleme”.

Siyasetten dine; ekonomiden (doğal olarak) teknolojiye, kavram dört bir yanımızı sarmış durumda. İçinde bulunduğumuz sistemin kutsallaşan kavramlarının hız ve zamanla ilişkili olmasının elbette bunda büyük bir etkisi var. Hızla ilişkili çünkü; hızlı bir şekilde yeni duruma adapte olabilmeyi kapsıyor. Zamanla ilişkili çünkü; yeni durum içinde bulunulan zamanla, şimdiyle ilişkili. Eski olanın miadını doldurduğunu, yetersiz kaldığını anlatıyor.

Elbette ki kavramların, bu kavramlara zemin oluşturan düşüncelerin, bu düşüncelerin harekete geçirdiği ya da bu düşünceleri harekete geçiren pratiklerin; ortaya çıktıkları zamandaki gibi sabit, değişmeden kalması beklenemez. Değişim ve dönüşüm, yaşamın bir parçası, belki de kuralı. İçinde bulunulan mekana ve zamana uyum sağlayabilmek, adapte olabilmek… Canlı-cansız tüm varlıkların doğası, uyumlu olunmayan koşullara uyum sağlamak için değişmek, evrilmek. Ve tabi ki, değiştirmek ve dönüştürmek.

Ancak, bir kavramın, düşüncenin ya da pratiğin eskimesi, geçmişe ait olması, demode olması artık daha hızlı. Yeni ve daha yeni şimdiye adapte olabilmek… Sürekli bir geleceğe doğru ilerleyen bir zamanda var olmayı başarabilmek… Hızlı bir şimdinin, ilerlemekte tıkandığında dahi eskimeye dönüşen bir şimdinin parçası olabilmek oldukça zor.

Güncel olma kaygısı, içinde bulunulan zamana ve koşullara uygunluk açısından kavramların, düşüncelerin ve bu düşüncelerle şekillendirilen eylemlerin gerekliliği gibi görünebilir. Ancak buradaki bir aldatmacayı irdelemek önemlidir.

Güncelleme, zaten baştan sıkıntılı bir sistemin işleyemez olduğu durumlarda işlemesini sağlayan bir yama gibidir. Sıkıntılı sistemi ya da düşünceyi bir sonraki yamaya kadar işler halde tutar. Düşünce ve pratikteki sıkıntılı temeli değiştirmeyi hedeflemez, güncelleştirmeyle sorunları atlatmaya çalışır. Temeli sıkıntılı olan bir bina yıkılmasın diye yanına yapılan desteklerdir, güncelleme. Her kat çıkıldıkça, başka desteğe ihtiyaç duyulur. Oysa sıkıntı bellidir ve temeldedir.

Bir başka biçimiyle, temeli değiştirmeyi hedef alan ancak temeli değiştirmeyi hedeflediğini ifade etmeyen bir güncelleme de vardır. Zaman ve koşullara uygunluk diyerek, düşünce ve pratiğin tamamen değiştiği, ilk mevcut fikirden tamamen bağımsız duran ama dil oyunlarıyla ilk fikre bağlanmaya çalışan. Bu biçimin temeldeki sıkıntıyı hedef aldığı doğrudur, ancak temeli değiştirdiğinizde aynı binayı inşa edemezsiniz. Düşüncelerle ve yeni pratiklerle oluşturduğunuz başka bir şeydir; eğer başka bir temelden feyz almıyorsanız.

Güncelleme, kelimesinin sıklıkla iyi anlamda kullanıldığına ilişkin çalışmalara denk geldik. Derdimiz kelime üzerinden felsefi ya da etimolojik bir tartışmaya girmek değil. Öte yandan tartışmayı gereksiz görmek de değil. Kavramın, yukarıda vurguladıklarımızla ilişkisi açık. Bu sayımızda, konseptimizi bu kavramın etrafında oluşturduk. Ancak kavramın yapacağı olumlu çağrışımları ve buna ilişkin tartışmaların olabileceğini öngörerek ve buraya sıkıştırmayarak, daha yaygın bir şekilde kullanılan “update” kelimesini kullanmayı yeğledik.

Konsept kapsamında, kavramın teknolojiyle, teknolojinin de kapitalizm (ve devletle) ilişkisini bilerek bir update olarak Endüstri Devrimi 4.0’ı ele aldık. Açık bir şekilde kapitalist sistemin işleyişinde bir update olan Endüstri Devrimi 4.0, bugün sadece teknoloji başlığında değil, siyasetten gündelik yaşama, ekonomiden silah sanayisine geniş bir kapsamda üzerine yazılıp çizilen bir başlık.

Bilfiil kelime olarak da kavramlarımızın içeriği olarak da konseptimize dahil olanlar, yaşadığımız coğrafyada, son bir ayda iç siyasete konu olan birçok meseleyle ilişkilendirildi. İslam tartışmalarından faşizme geniş ölçekte, “değişmekte olan düşünce sistematikleri” siyasetin gündemiydi.

Kapitalizm, devlet, faşizm gibi konuları ele alırken, sorunların çözümüne yönelik arayışları da konsept içine dahil etmek kaçınılmazdı. Marksist düşüncenin ve pratiğin update tarihi anarşizmle oldukça ilintiliydi. Bu tarihsel irdelemeyi, aynı zamanda son zamanlarda, aslında anarşizmin argümanlarını savunan ve ısrarla marksist düşüncenin takipçileri olduklarını vurgulayanların düşünsel ve pratik çabalarını anlamak ve eleştirmek üzerine gerçekleştirmeye çalıştık. Yöntem olarak, yukarıda “bina inşa etmek” diye örneklendirdiğimiz işleyişten kaçınan ve kaçındıkça da iktidarın ve iktidarlı ilişkilerin temellerinde yükselen binaların parçası olan “yapı dışı” düşünceyi ve savunucularını bu eleştiriye dahil etmedik.  

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.

The post Update Nedir? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/21/update-nedir/feed/ 0
Faşizmin Update’i – Mercan Doğan https://meydan1.org/2018/04/21/fasizmin-updatei-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2018/04/21/fasizmin-updatei-mercan-dogan/#respond Sat, 21 Apr 2018 09:58:40 +0000 https://test.meydan.org/2018/04/21/fasizmin-updatei-mercan-dogan/   Yirmi yıldır kendisini muhafazakar kesimin temsilcisi ilan eden cumhurbaşkanı, “yerli ve milli”yi diline pelesenk edip ülkücü cenahla özdeşleşen bozkurt işaretini yapmakta beis görmüyor. Yüz yıldır ulusalcılığın temsilcisi olan kesimde milliyetçilik dozu yükseliyor. Daha keskin ulusalcı bir kesim, yeni kurulan başka bir milliyetçi partiye yakınlaşıyor. Bu yeni milliyetçi partinin başkanıysa (bir dönemin asenası olmasına rağmen) […]

The post Faşizmin Update’i – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Yirmi yıldır kendisini muhafazakar kesimin temsilcisi ilan eden cumhurbaşkanı, “yerli ve milli”yi diline pelesenk edip ülkücü cenahla özdeşleşen bozkurt işaretini yapmakta beis görmüyor. Yüz yıldır ulusalcılığın temsilcisi olan kesimde milliyetçilik dozu yükseliyor. Daha keskin ulusalcı bir kesim, yeni kurulan başka bir milliyetçi partiye yakınlaşıyor. Bu yeni milliyetçi partinin başkanıysa (bir dönemin asenası olmasına rağmen) radikal milliyetçilikten merkez sağa kayan söylemleriyle dikkat çekiyor. Elli yıllık milli görüş geleneğinin güncel temsilcisi, ‘gaza gelip’ sol yumruğunu kaldırıyor coşkuyla.

Bunlar yaşanırken “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” klişesi, saydığımız bütün bu kesimlerin amentüsü olmayı sürdürüyor…

Bu gelişmeler, Erdoğan’ın “2019 seçiminin yerli ve milli olanlarla, ipi başka mahfillerin elinde bulunanlar arasında geçeceği açıktır. Bahçeli’yi davet ettim.” sözleriyle halka duyurduğu, “cumhur ittifakı”nın, birkaç partinin ya da kesimin 24 Haziran 2018’de gerçekleşecek başkanlık seçimlerinde kazanmak için kurduğu yeni bir ittifak olmasının yanında, başka değişikliklerin de habercisi olabileceğini gösteriyor.

Erdoğan’ın 10 bin AKP’li genci Taksim’e çıkarma tehdidine karşılık Bahçeli’nin bin bozkurtla onu Kasımpaşa’ya kovalayacağını söylemesinin, yine Erdoğan’ın “Sen bozkurtlarla mı dolaşıyorsun? Ben eşref-i mahlûk olan insanla dolaşıyorum.” sataşmasını Bahçeli’nin “Ben bir bozkurt olarak elbette bozkurtlarla dolaşıyorum. Ama senin etrafında eşref-i mahlûk olarak gördüklerin aslında esfel-i safilindir (sefillerin en sefili). Sen onları iyi bilirsin, emir aldıkların da esfel-i safilindir.” sözleriyle yanıtlamasının üzerinden, bu polemiği unutabileceğimiz kadar zaman geçmedi. Peki şimdi ne oldu da Erdoğan bozkurt işareti yapar hale geldi?

Köprülerin altından çok su aktı. Yaşadığımız coğrafyadaki faşizm* de, ne on yıl öncesine, ne kırk yıl öncesine, ne de daha öncesine benziyor.

Otoritelerin Baltası Olarak Faşizm

*Faşizm kelimesi, Fransızca fascisme veya İtalyanca “İtalya’da Mussolini tarafından kurulan siyasi hareket” anlamdaki fascismo’dan alıntıdır. Bu ise İtalyanca’daki fascio’dan, “demet, sıkıca birbirine bağlı grup, çete”den gelir. Daha da geriye bakacak olursak Latince’de “eski Roma’da otorite simgesi olarak taşınan çubuk demetine sarılı balta” anlamındaki fascis kelimesinden gelmiştir.

Umberto Eco’nun sözleriyle: “Hala İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’ya egemen olan totaliter hükümetleri düşünüyorsak, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Değişik tarihsel koşullarda, aynı biçimde ortaya çıkmaları zordur…” Ancak günümüzde faşizmin esas niteliğinden ya da özünden bahsedenler hala İtalya ve Almanya’dan başlar incelemeye.

Mussolini ve Hitler’in uğradıkları bozgunun, bunların farklı coğrafyalardaki taklitçilerinin şaşkınlığının ardından 70 yıldan fazla zaman geçse dahi bu iki örnek, faşizmin karakteristik özelliklerini, adeta “klasik” biçimini irdelemek, ardındaki düşünme ve hissetme tarzını, kültürel alışkanlıkları, anlaşılmayan kısımları anlamak açısından hala önem taşısa da, “güncel faşizmi”, getirilen update’leri idrak edebilmek açısından yeterli değildir.

Güncel Faşizmi Anlamak

70’lerde kendilerine “faşist” diyenler karşısında ülkücü cenahın tepkilerinden biri şuydu: “Faşizm, İtalyan milliyetçiliğidir; biz Türk milliyetçisiyiz.” Bugün çoğunluk tarafından geleneksel sağın farklı bir biçimi olarak görülen, ancak faşizm denilmeden açıklanamayacak güncel bir siyasal hareketten bahsediyoruz ve faşizm popülist bir ideolojidir. Bunun için de sıklıkla update’lere ihtiyaç duyar.

Geçtiğimiz süreçte demokrasi savunucusu ve milliyetçilik karşıtı söylemlerden liberal değerlerin sahiplenilmesine, “Kürdistan” kelimesinin kullanımından açılım ve çözüm süreçlerine, hatta kemalizme kadar sayabileceğimiz örnekleriyle bambaşka hatlar izleyen siyasi iktidarın, bugün de yine pragmatik bir yaklaşımla, içinde bulunulan dönemde faşizm için kullanışlı gördüğü hamleyi yapması kimilerini neden şaşırtıyor, anlaşılamıyor.

2019’da olacağı söylenmişken birdenbire “erken seçim” açıklamalarıyla 24 Haziran 2018 kadar yakın bir tarihe çekilen başkanlık seçimleri arifesinde, bugünün popülist sağının genişleme eğilimi izlediğini açıkça söyleyebiliriz. Daha dün rabialarla yükselttiği enternasyonalist muhafazakarlık söylemlerine, bugün bozkurtlarla yükselttiği milliyetçi söylemleri de eklemesi, faşizmin son update’inin ereğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Mercan Doğan

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.

The post Faşizmin Update’i – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/21/fasizmin-updatei-mercan-dogan/feed/ 0
Antalya’da Linç Girişimi https://meydan1.org/2018/03/12/antalyada-linc-girisimi/ https://meydan1.org/2018/03/12/antalyada-linc-girisimi/#respond Mon, 12 Mar 2018 11:25:29 +0000 https://seninmedyan.org/?p=31792 Alanya Şehirlerarası Otogarı’nda sabah saatlerinde yaşanan olayda, “zihinsel engelli” olduğu iddia edilen bir kişinin, peronların bulunduğu bölgedeki TC bayrağını indirmeye çalıştığı ve bunun üzerine çevredeki kalabalık tarafından linç girişimine maruz bırakıldığı öğrenildi. Linç girişimi sırasında yerde tekmelenen ve ismi öğrenilemeyen kişi, polis ekiplerine teslim edildi. Sonrasında gözaltına alınan kişinin son durumuna ilişkin henüz bilgi alınamadı. […]

The post Antalya’da Linç Girişimi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Alanya Şehirlerarası Otogarı’nda sabah saatlerinde yaşanan olayda, “zihinsel engelli” olduğu iddia edilen bir kişinin, peronların bulunduğu bölgedeki TC bayrağını indirmeye çalıştığı ve bunun üzerine çevredeki kalabalık tarafından linç girişimine maruz bırakıldığı öğrenildi.

Linç girişimi sırasında yerde tekmelenen ve ismi öğrenilemeyen kişi, polis ekiplerine teslim edildi. Sonrasında gözaltına alınan kişinin son durumuna ilişkin henüz bilgi alınamadı.

İçinde bulunduğumuz faşist, milliyetçi, militarist siyasal ortamda; devlet eliyle örgütlenen şiddet psikolojisinin bir sonucu olan linç girişimi, nasıl bir siyasal psikoloji içerisinde bulunduğumuzun en açık göstergesi.

The post Antalya’da Linç Girişimi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/12/antalyada-linc-girisimi/feed/ 0
IŞİD Öldü Hayaleti Dolaşıyor- Hüseyin Civan https://meydan1.org/2017/12/24/isid-oldu-hayaleti-dolasiyor-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2017/12/24/isid-oldu-hayaleti-dolasiyor-huseyin-civan/#respond Sun, 24 Dec 2017 11:20:04 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/24/isid-oldu-hayaleti-dolasiyor-huseyin-civan/ “Bir zamanlar acımasız, şimdi zavallı ve amaçsız” IŞİD Karşıtı Koalisyon Güçleri’nin önemli üst düzey ABD diplomatlarından Brett McGurk’ın bu zafer nidası, Rakka’nın düşmesinden hemen sonra geldi. Haftalarca süren sokak çatışmalarının ardından Demokratik Suriye Güçleri, 20 Ekim’de Rakka’da kontrolü sağladı. IŞİD’in önemli kalelerinden biri Deyrezor da aralık başında düştü. Hemen hemen aynı tarihlerde gerçekleşen, biri Rusya […]

The post IŞİD Öldü Hayaleti Dolaşıyor- Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Bir zamanlar acımasız, şimdi zavallı ve amaçsız”

IŞİD Karşıtı Koalisyon Güçleri’nin önemli üst düzey ABD diplomatlarından Brett McGurk’ın bu zafer nidası, Rakka’nın düşmesinden hemen sonra geldi. Haftalarca süren sokak çatışmalarının ardından Demokratik Suriye Güçleri, 20 Ekim’de Rakka’da kontrolü sağladı. IŞİD’in önemli kalelerinden biri Deyrezor da aralık başında düştü. Hemen hemen aynı tarihlerde gerçekleşen, biri Rusya Devlet Başkanı Putin diğeri Irak Başbakanı Abadi tarafından ilan edilen iki zafer, bir yanda Suriye diğer yanda Irak’ta IŞİD’in hükmünün sonuna gelindiğinin göstergesiydi.

Ancak ABD medyası, Rakka’nın düşüşünü büyük bir zafer gibi açıklamaktan imtina etti. Brett McGurk ve diğerlerinin zafer nidaları, büyük bir şüphe ile karşılandı. Bu şüphede, daha önceki benzer zafer ilanları ve ardından yaşanılanlar, ABD dış politikasında elde edilen deneyimler yatıyor; 2002 Afganistan, 2003 Irak… Zafer deneyimlerinin hepsi, bir süre sonra ABD politikalarının başarısızlığa uğradığı yerlere dönüştü. Medyanın “zafer” şüpheciliğinin ardındaki asıl neden bu.

Tüm bu şüpheciliğe rağmen, ortada açık bir durum var. IŞİD için yenilgi süreci başladı.

8 milyon insanın yaşadığı bir coğrafyayı, bu coğrafyadaki enerji kaynaklarını ve güçlü askeri merkezleri kontrolünde bulunduran; bugüne kadarki en güçlü, en zengin ve en çok askeri ekipmana sahip cihatçı yapılanma olduğu söylenen; Asya’dan Amerika’ya yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği saldırıları gerçekleştiren; Batı Afrika’dan Doğu Asya’ya geniş bir coğrafyada ilan edilen birçok eyaleti bulunmuş olan; propagandayı, özellikle internet üzerinden propagandayı iyi kullanan bu yapılanmanın “bitişi”, bugün küresel siyasetin en çok konuşulan konularından birisi.

Peki IŞİD neden böyle bir sürecin içine girdi?

IŞİD’in başarısının altında yatan nedenlerin başında, sürekli fetih stratejisi var. Alınan zaferlerle ele geçirilen yeni yerler, IŞİD’e tanrı iradesinin bu yönde olduğu propagandasına olanak veriyordu. Bu, önemli bir dinsel motivasyondu. Sınırları genişletmek ve yayılmak demek, daha fazla silah ve savaş, satılacak arkeolojik zenginlikler, yağmalanacak yeni mallar ve kaynaklar demekti. Sürekli fetih stratejisinin sonuna gelinmesi bunların hepsinin azalmasına, bu da dinsel motivasyon da dahil olmak üzere farklı motivasyonların çökmesi anlamına geliyordu.

IŞİD, Sünni Müslüman bir coğrafyada, Sünni aşiret liderlerinin merkezi siyasi otoritelerle gerilimlerini iyi kullanabilmişti. Ancak, bu bölgelerdeki acımasız uygulamalar, katı kurallar, bölgedeki halkın desteği noktasında sıkıntılar yarattı.

Özellikle, Suriye ve Irak’ta sınırlarını genişletebileceği bir alan kalmadı. Çünkü sınır bölgeleri etrafındaki tüm güçler siyasi ve askeri açıdan güçlüydü. Yerel güçlerle hareket etmeyi başaran IŞİD karşıtı güçler, IŞİD’e ağır kayıplar verdirdi. Bu durum örgütü bitiremese de İslam Devleti projesini çökertti. Artık dağınık bir harekete dönüşmüş bir IŞİD var.

Dağınık Savaş Kimin Stratejisi?

Bu dağınık durum, IŞİD’e Suriye ve Irak’taki topraklarını kaybettirse de; IŞİD’e katılıp yaşadıkları coğrafyalara geri dönenler IŞİD tartışmalarının ana gündemini oluşturuyor. Mülteciler ve göçmenlerle kamufle olup Suriye’den Irak’tan dönenler! Bu geri dönüşler, farklı yerlerdeki gizli hücrelerle beraber değerlendirildiğinde, IŞİD’in terör yöntemlerini kullanmasında yarar sağlayabileceği sık konuşulanlar arasında. Yani IŞİD’in “dağınık savaşta” kullanacağı önemli bir koz!

Konuşulan bir başka senaryo, IŞİD’den sonra başka bir cihatçı grubun ortaya çıkıp çıkamayacağı yönünde. IŞİD’den doğan boşluğu doldurmaya çalışacak başka bir grup…

Aslında IŞİD’in içinde bulunduğu durumun böyle konuşuluyor olması, IŞİD’den doğan boşluğu doldurmakla ilintili. Küresel siyasal ve ekonomik iktidarların, IŞİD’in varlığından nasıl yararlanabildiklerini özellikle 2014’ten bu yana deneyimliyoruz.

IŞİD Canavarından IŞİD Hayaletine

“IŞİD bitse bile, arkasından daha radikalleri gelebilir” iddiası da, “mülteci ve göçmenlerin arasına kamufle olmuş IŞİD” hayaleti de bu boşluğu doldurmaya yönelik bir çaba. Bu iktidarlar IŞİD’in varlığından istediklerini alamadılarsa normal olarak bu boşluğu dolduracakları başka bir çete bulmakta çok zorlanmayacaklardır. Öte yandan IŞİD’in hayaleti bile belki yetebilir!

Korku, endişe ve sürekli bir panik hali diye tanımlamıştık terörokrasiyi gazetemizin 36. sayısında. Tüm toplumsal yaşamı yönlendirmeye başlayan bir süreç olduğundan, demokrasinin ortadan kalktığından, meşruluğunu demokrasiden alan devlet mantığının bittiğinden, yeni bir siyasal dönemin yeni bir devlet politikasını beraberinde getirdiğinden bahsetmiştik.

IŞİD’in varlığı, Batı’da yükselişte olan faşizmle ilişkili hareketleri, bu hareketlerin de devlet şiddetini beslediği bu kadar aşikarken şu tespit kaçınılmaz: Devletlerin IŞİD politikası onların lehine olacak şekilde işe yaradı.

IŞİD benzeri terörokrasi oluşumlarının doğrudan ve dolaylı olarak “başardıklarının” altını çizmekte yarar var. Yaratılan korku ve panik haliyle; devlet şiddeti meşrulaşır, halk sindirilmeye ve pasifize edilmeye zorlanır, faşist mobilizasyon beslenir. İstenilen coğrafyalarda istenilen siyasi-ekonomik amaçlar gerçekleştirilir (olmadığı takdirde büyük bir keşmekeş yaratılır). Tabi, bu keşmekeşin yaşandığı coğrafyalar dışında, toplumsal muhalefetin marjinalize edilip baskılanması bir başka dolaylı etkidir.

Devlet “terör örgütleri”nin varlığında, “kendi terörünü” gizlemeye çalışır. Aynı zamanda karşısında olan herkesi bu “terör örgütü” aynılığında eritmeye çalışan devlet; tüm muhalif kesimleri “terör örgütü” tanımının ardına iter; bu aynılıkta topyekûn bir “kendinden olmayan herkesi yok etme” politikası güder.

Temelini korku, baskı, kontrol ve tahakküm üzerine kuran devletler için, IŞİD’ler vazgeçilmezdir. Efendilerin yarattığı ve beslediği canavar ölür, korku, baskı, kontrol ve tahakkümün devam etmesi için hayaleti yaşatılır. Yetmediği koşullarda başka El-Kaide’ler, başka IŞİD’ler…

Hüseyin Civan

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post IŞİD Öldü Hayaleti Dolaşıyor- Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/24/isid-oldu-hayaleti-dolasiyor-huseyin-civan/feed/ 0
Kavga Edenler Kaybetmez Heather Heyer Yaşayacak – Zeynel Çuhadar https://meydan1.org/2017/09/26/kavga-edenler-kaybetmez-heather-heyer-yasayacak-zeynel-cuhadar/ https://meydan1.org/2017/09/26/kavga-edenler-kaybetmez-heather-heyer-yasayacak-zeynel-cuhadar/#respond Tue, 26 Sep 2017 10:03:12 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/26/kavga-edenler-kaybetmez-heather-heyer-yasayacak-zeynel-cuhadar/ IWW (Dünya Endüstri İşçileri Sendikası) üyesi Heather Heyer’in yaşamını yitirdiği, dokuz eylemcinin yaralandığı Charlotsville saldırısının üzerinden bir ay geçti. Heyer’in iş arkadaşı Marissa Blair; olaydan sonra verdiği bir röportajda şöyle söylüyordu: “İnandıkları uğruna kavga etmekten asla çekinmedi ve bu doğrular için kavga ederken öldü.” Yaşadığımız coğrafyada yıllardır şiddetin hemen her tasvirine tanık olduk. Dünyanın farklı […]

The post Kavga Edenler Kaybetmez Heather Heyer Yaşayacak – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

IWW (Dünya Endüstri İşçileri Sendikası) üyesi Heather Heyer’in yaşamını yitirdiği, dokuz eylemcinin yaralandığı Charlotsville saldırısının üzerinden bir ay geçti. Heyer’in iş arkadaşı Marissa Blair; olaydan sonra verdiği bir röportajda şöyle söylüyordu: “İnandıkları uğruna kavga etmekten asla çekinmedi ve bu doğrular için kavga ederken öldü.”

Yaşadığımız coğrafyada yıllardır şiddetin hemen her tasvirine tanık olduk. Dünyanın farklı yerlerinde, bizler gibi yaşayan ve bizler gibi mücadele eden birçok devrimci için paylaşılan bu acılar bugün daha çok ortaklaşmaya başladı.

Bu ortaklaşmanın odak noktasında, son dönemde dünya genelinde yükselişe geçen “yeni sağ” ve bunun ABD’ye yansıması olan Donald Trump iktidarı yer alıyor. Yalnızca Trump’un seçildiği gün olan 9 Kasım 2016’da 227, sonraki 10 günde ise toplam 867 nefret saldırısı gerçekleşti. Bu saldırıların 315’i göçmenlere, 221’i siyahlara, 112’si müslümanlara ve 109’u ise LGBTİ bireylere yönelikti.

Trump iktidarıyla yükselişe geçen saldırıların yanında gerçekleştirilen birçok anayasal düzenlemeyle bu saldırıların politik hattı da çizildi. Çocuk ve genç göçmenlere yasal statüler tanıyan ve kamuoyunda “Hayalciler” olarak bilinen DACA programı iptal edildi. Göçmenleri sınır dışı etmeyen şehir yerel yönetimlerinin (New York, Los Angeles ve Chicago, Austin, Oklahoma City vs. gibi) bütçeleri kesintiye uğradı. Kızılderililerin yaşam alanlarını yok etme üzerine kurulacak ve eylemler sonucu durdurulan “Keystone XL” ve “Dakota” boru hattı projeleri tekrar başlatıldı. Trump, devletin bu ırkçı ve göçmen karşıtı uygulamalarını, daha önceki iktidarların ikiyüzlü politik doğruculuğunun aksine, aymaz bir göçmen karşıtlığı ve ırkçı söylemle destekledi ve böylece Charlotsville’deki saldırıya zemin hazırlayan faşist ve ırkçı mobilizasyon tamamlanmış oldu.

Heyer’in ve birçoklarının uğruna yaşamını yitirdiği bu kavganın kökleri ise Amerika kıtasının Avrupalılar tarafından işgal edildiği yıllara dek uzanıyor. Heyer’in sembolize ettiği değerler, bugün çeşitli projelerle işgal edilmeye çalışılan topraklarını savunmak için direnişe geçen Kızılderili yerlilerin değerleridir.

1800’lerin başı, 50 yıl içinde 200.000 insanı zincirlerinden kurtaracak kölecilik karşıtı hareketin temellerinin atıldığı yıllar. 1811 yılında New Orleans yakınlarında, 1822’de Güney Carolina’da ve 1831’de de bugün Heyer’in katledildiği yer olan Virginia’da en büyük köle ayaklanmalarından biri gerçekleşir. Nat Turner isimli siyah bir kölenin etrafında birleşen 70 köle, güneş tutulmasıyla (ya da siyah adamın güneşe oturması sonrasında) ayaklanarak kapı kapı gezip köleleri özgür bırakmaya başlar. Bu isyandan sonra Nat Turner ve 55 köle kadın, erkek, yetişkin, çocuk demeden vahşice katledilir. Katliamın ardından bu eylemlerle kölelerin güvenli bölgelere kaçabilmesi için beyazların da içinde bulunduğu bir ağ kurulmuş olur. Heyer’in değerleri Turner ve binlerce isimsiz köle isyancının değerleridir.

Bu yüzyılın sonu tarih kitaplarında kölelikten kurtuluşun zaferi olarak görülürken, ezilenlerin zihnine köleliğin kabuk değiştirmesi olarak kazındı. Dün beyaz efendinin köleleri, bugün beyaz patronun işçileri haline gelmişti. Bu mücadelenin ateşi de ilk kez Haymarket Meydanı’nda yakıldı. “Günde 8 saat” diyerek fabrikalarda iş bırakan, devlete ve silahlı çetelerine karşı mücadeleyi büyütenler katil McCormick Harvester Şirketi’nin kapısı önünde direnişe geçti. Grev kırıcıları ve polisin saldırısını protesto etmek için ertesi gün Haymarket’te toplanan binlerce işçi “Hep beraber olursak, biz kazanırız.” diyordu. Eylemcilere polisin saldırdığı sıralarda, polislerin arasına atılan bir bomba bahane edilerek 7 anarşist işçi katledildi.

Son günlerde Amerika’nın gündemini işgal eden anti-faşist direniş, dün ile bugünü buluşturan bağları bize gösterir. Heather Heyer ve binlercesinin mücadelesi onların mücadelesidir!


Zeynel Çuhadar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Kavga Edenler Kaybetmez Heather Heyer Yaşayacak – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/26/kavga-edenler-kaybetmez-heather-heyer-yasayacak-zeynel-cuhadar/feed/ 0
Yaşamda da Mezarda da Faşizm – Merve Arkun https://meydan1.org/2017/09/22/yasamda-da-mezarda-da-fasizm-merve-arkun/ https://meydan1.org/2017/09/22/yasamda-da-mezarda-da-fasizm-merve-arkun/#respond Fri, 22 Sep 2017 09:15:14 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/22/yasamda-da-mezarda-da-fasizm-merve-arkun/   Bir süreden bu yana, faşizmin başka bir halini izler, hisseder ve yaşar olduk. Aslında buna mecbur bırakıldık… Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un vefatı sonrasında yaşananlar bu “başka hal”in somut bir örneği oldu. Vefatının ardından evinin yakınındaki mezarlığa defnedilmek isteyen Hatun Tuğluk’un isteği önce yerine getirildi. Ardından (devlet diliyle […]

The post Yaşamda da Mezarda da Faşizm – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Bir süreden bu yana, faşizmin başka bir halini izler, hisseder ve yaşar olduk. Aslında buna mecbur bırakıldık…

Tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un annesi Hatun Tuğluk’un vefatı sonrasında yaşananlar bu “başka hal”in somut bir örneği oldu.

Vefatının ardından evinin yakınındaki mezarlığa defnedilmek isteyen Hatun Tuğluk’un isteği önce yerine getirildi. Ardından (devlet diliyle ifade edilişini hatırlamak gerekirse) kimi basit “sataşma”lar sebebiyle, Tuğluk, vasiyet ettiği şekilde defnedilemedi. Cansız bedeni defnedildikten yarım saat sonra mezarından geri çıkarıldı, “gömerseniz çıkartır parçalarız” tehditlerine karşı Ankara’dan alınıp Dersim’e taşındı.

Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananları henüz sindirememişken; cenazeye saldıranlardan bir kişinin (saldırı gecesi) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile çektirilmiş bir fotoğrafı; ardından AKP’li başka bir bakanla, bir milletvekiliyle ve Bilal Erdoğan ile çekilmiş başka başka fotoğrafları yayınlandı. Yaşamını yitirmiş 80 yaşındaki bir Kürt annenin cenazesine “parçalarız” diye saldıranların bakanından milletvekiline kadar devlet erkanının türlü kademeleriyle verdiği pozlar söz konusu saldırının, bütünlüklü başka bir saldırının parçası olduğunu kanıtlar gibiydi.

Bu topraklarda bugüne dek sayısız acı, faşizmin saldırılarıyla sayısız ölüm yaşandı; sayısız cenaze kaldırıldı. Ama yine tıpkı bugünkü gibi kaldırılamayanlar da oldu…

2 yıl önce başka bir anne, bu kez devlet eliyle katledildiğinde de, bir cenaze daha kaldırılamamıştı. Ailesinin gözleri önünde yaşamını yitiren başka bir annenin cansız bedeni sokak ortasında günlerce belirtilmişti. Taybet İnan’ın cenazesi sokak ortasında bekletilirken, aslında bugünleri yaşamaya hazırlanıyor, buna mecbur bırakılıyor gibiydik.

Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananlar, faşizmden beslenenlerin ve faşizmi besleyenlerin bir “sınır”ı olmadığını gösterdi bizlere şimdi. Düşmanlığın, şiddetin, nefretin olmayan sınırını…

Ama bir de şunu hatırlattı; bir olan acımızı, acımızın ardından birlikte tuttuğumuz yasımızı.

Bizleri düşmanlaştırmak isteyenlere duyduğumuz aynı öfke, katleden devlete duyduğumuz aynı öfke, nefreti büyütüp şiddeti besleyenlere duyduğumuz aynı öfke, yasımızı dahi yaşatmayanlara duyduğumuz aynı öfke…

Hatun Ana’yı mezarından geri çıkartıp, ölmüş bir annenin yasını tutmaya dahi izin vermeyen nefrete duyduğumuz da bu öfke…

Bu öfkeyle bir oldukça, bir arada durdukça biz kazanacağız.

Aynı toprağın üzerinde bir arada yaşayacağız, aynı toprağın altındayken de aynı çiçekler olup yeniden açacağız. Faşizme inat yeniden yaşayacağız!


Merve Arkun

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Yaşamda da Mezarda da Faşizm – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/22/yasamda-da-mezarda-da-fasizm-merve-arkun/feed/ 0
Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/#respond Thu, 13 Jul 2017 13:59:20 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/   Demokrasi devletlerin silahı olmuştur hep. Devletlerin çıkar savaşlarında yalanların örtbas edilmesinde en etkili araç olmuştur. Halklara yöneltilmiştir bu savaşlarda namlular ve “demokrasi” uğruna yitenler, bu savaşların sadece birer piyonu olmuştur. Çok şey yaşandı… Demokrasi adına stratejiler üretildi, teoriler geliştirildi ancak pratikte demokrasi, yönetenlerin elinde halklara karşı bir silah oldu hep. Doğrudan halkın özyönetimine dayalı […]

The post Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Demokrasi devletlerin silahı olmuştur hep. Devletlerin çıkar savaşlarında yalanların örtbas edilmesinde en etkili araç olmuştur. Halklara yöneltilmiştir bu savaşlarda namlular ve “demokrasi” uğruna yitenler, bu savaşların sadece birer piyonu olmuştur.

Çok şey yaşandı… Demokrasi adına stratejiler üretildi, teoriler geliştirildi ancak pratikte demokrasi, yönetenlerin elinde halklara karşı bir silah oldu hep. Doğrudan halkın özyönetimine dayalı bir demokrasiye tolerans sıfırdı. Devlet ideolojisinin sarsılmazlığı, demokrasinin kimin elinden geldiği ile orantılıydı. Bu yüzden siyasi krizler, ekonomik çöküşler, sosyal ve kültürel kıyımlar yaşandı tarih boyunca.

Halklar devlete itaatkarlaştırıldı, asimile edildi. Kimlik, etnisite, inanç ve farklı özgürlükler devlet ideolojisinin tekliğinde eritildi, yok edildi. Korkuyla büyütülen biat kültürü, suskunluk getirdi. Bunlara karşı koyanlar, özgürlük arayışında sesini yükseltenler bastırıldı, katliamlarla imha edildi. Devletin sarsılmazlığının korunması, demokrasi ile mümkündü.

Siyasi krizler, savaş, darbe, askeri cunta ve benzeri tüm kalkışmalar; beraberinde getirdiği ekonomik krizler, farklı ve öteki olana tahammülsüzlük, kamplaşma ve yükselen faşizm… Tüm bunlar, devletin halklara yönelik “demokrasi” kisvesi altında uyguladığı yaptırımlardı. Bu coğrafya yakın zamanda hepsine tanık oldu.

Bu coğrafya aynı zamanda halkların hareketliliklerine de şahitti. Taksim Direnişi, yakın tarihteki en etkili toplumsal hareketlilikti mesela. İtaat etmeyenler tepkileriyle sınırları aşan büyük bir etkileşim yaratmıştı. Tarih boyunca deneyimlediği için böyle hareketliliklerin sonuçlarını öngörebilen devlet korktu, siyasi iktidar saçmaladı, ekonomi altüst oldu, demokrasi yalan oldu. Yine “devlet demokrasisi”nin saçmalığı gözler önüne serildi.

Rojava’yı gördü devlet, daha da korktu. Çizdiği sınırların hemen yanı başında, devletlerin – kapitalizmin ve onlar tarafından üretilmiş örgütlü şiddetin baskısına karşı koyanlar vardı hala. Devletsiz kimliklerine sahip çıkan özgür halklar, özgür komünler, özgür ilişkiler… Çok yakındaydı. Korktu devlet. Kadınlar vardı, her yerdelerdi. Onların özgürlük mücadelesi kurutulamıyordu, ellerinin değdiği her yer yeşeriyordu aksine. Ekoloji mücadelesi verenler vardı. HES, nükleer, maden gibi devlete ve şirkete kar, işçiye, doğaya ve yaşama zarar olan her şeyin tekerine çomak sokuyorlardı. LGBTİ bireyler vardı, nereden çıkacakları belli olmuyordu. İnançlarını yakılmalara yıkılmalara rağmen yaşatan Aleviler vardı. Devrimciler vardı. Halkların öz örgütlülüğüne inanarak devlete karşı mücadele eden; assan da kessen de vazgeçmeden, yılmadan direnen. Devletin korkusu büyüdükçe büyüdü.

O kadar korktu ki devlet, OHAL süreci ile sarsılmazlığını korumak istedi. AKP içi ayrışmalar, oy toplama savaşları, “FETÖ krizi”, yolsuzluklar gibi saçmalama süreçlerinin ardından, kendi gücünü korumak istedi. Ve yapacaklarını da “demokrasi” adına yapmış olmak istedi. OHAL ilan etti. Herkesi yargıladı, hapishanelere kapattı.

Ekonomiyi güçlü gibi göstererek yaşadığı diplomatik sıkıntıları örtbas etti. AB’ye, ABD’ye ahkamlar kesti, ama nafile; çöküş sürdü. Sürecin başında hissetmesek de krizin faturası KHK’lar ile halka kesilmeye başladı ve fatura gün geçtikçe kabardı. İşsizlik ve işten atılmalar FETÖ’cülere yönelik denildi, hepimizi tek potada eritti. Hem bir krizin eşiğindeydik toparlanması gereken, hem de içi çatırdayan AKP kamu ve özel sektörde kendi yapılanmasını bu sayede oluşturuyordu. Tüm devlet kurumları el değiştirdi bir anlamda. “Farklı olan bizden değildir” mantığı ile OHAL sürecinde örtük bir ideolojik saldırıya maruz kaldık. Sokaklara çıkıp eylem yapmak, arz ve talepleri dile getirmek bir suçtu. Polis OHAL yetkisiyle hunharca saldırdı. Bu da saldırının örtük olmayan kısmıydı.

Şimdilerde kimse kendini açık edemiyor. OHAL’in korkusu yaşanıyor. Korkunun çaresizliğiyle suskunluk, “Ne olacak bu gidişat?” sorusuyla bekleyiş sürüyor. Bu çaresizlik, bu suskunluk, bu bekleyiş hayra alamet değil.

“OHAL sürüyor ama halkı nebze etkilemiyor” yalanını söyleyenlerin yalanları ayyuka çıktı. Mesela kendi mahallemizde bazı sokaklardan geçemiyoruz. -O sokak güvenlik gerekçesiyle kapatıldı.- Bazı sokaklara meydanlara üstümüzü başımızı aratmadan girip basın açıklaması bile yapamıyoruz. -Alanın etrafı polis tarafından güvenliğiniz için kapatıldı.- Mesela polisin hoşuna gitmeyen bir sloganı atamıyoruz. “Katil devlet” diyemiyoruz. Diyoruz tabi, gözaltına alınıyoruz. Türlü işkencelerin ardından tutuklanıp hapishaneye kapatılıyoruz. -Bahsi geçen şahıslar devletin güvenliği gerekçesiyle kapatıldı.- “OHAL hissedilmiyor” diyen bakanlar belki hissetmiyordur, biz iliğimizde kemiğimizde hissediyoruz. Yaşam, yaşanmaz hale geldi. Şimdilik durum böyle.

Ve bir kırılma yaratmak zorundayız. CHP’nin başlattığı Adalet Yürüyüşü bir kırılma olabilir mi? Elbette hayır! Bugün adalet isteyenler, süreci baştan görmediler mi? Niye şimdiye kadar sustular, hiçbir şey yapmadılar? Yaşamlarımızın her alanı bir bir talan edilirken onlar sonu başından belli “şaibeli” referanduma güvendiler, sokağı meydanı boş bıraktılar. Ne oldu da adaleti şimdi ister oldular?

Bir kırılma yaratmak zorundayız. Çünkü OHAL yasal ya da fiili olarak devam edecek, en azından bir süre daha bu halde yaşamaya çalışacağız. Milyonlarcamız açlık sınırında, Nuriye ve Semih’in yüz günü aşkın süredir devam eden açlığıyla, bunca baskı ve zulmün ortasında ekmeğe adalete ve özgürlüğe duyduğumuz açlıkla, yaşamaya çalışacağız. Ancak bu kabusu sona erdirmek de bizim dilimizde, elimizde, sıkılı yumruğumuzda…

Bir kırılma yaratmak zorundayız!

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/feed/ 0