FED – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 18 Jul 2017 09:53:06 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Olağanüstü Sömürü Olağanüstü Kar – Ece Uzun https://meydan1.org/2017/07/18/olaganustu-somuru-olaganustu-kar-ece-uzun/ https://meydan1.org/2017/07/18/olaganustu-somuru-olaganustu-kar-ece-uzun/#respond Tue, 18 Jul 2017 09:53:06 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/18/olaganustu-somuru-olaganustu-kar-ece-uzun/ Kredi Derecelendirme Şirketleri Objektif Değil Bunlar Faiz Lobisi 15 Temmuz’da yaşanan darbe ve ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL sonrasında gelişen süreçte, TL’nin dolar karşısında sürekli değer kaybetmesi, “ekonomik kriz” söylemlerini de beraberinde getirdi. Moody’s, Fitch, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme şirketleri, 2016 yılının son çeyreğinde TC’nin kredi notunu negatife çekti. Yatırım yapılabilir seviyesi negatife düşen TC’ye […]

The post Olağanüstü Sömürü Olağanüstü Kar – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kredi Derecelendirme Şirketleri Objektif Değil Bunlar Faiz Lobisi

15 Temmuz’da yaşanan darbe ve ardından 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL sonrasında gelişen süreçte, TL’nin dolar karşısında sürekli değer kaybetmesi, “ekonomik kriz” söylemlerini de beraberinde getirdi.

Moody’s, Fitch, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme şirketleri, 2016 yılının son çeyreğinde TC’nin kredi notunu negatife çekti. Yatırım yapılabilir seviyesi negatife düşen TC’ye yabancı yatırım gerçekleşmemesi sonucu büyük oranda bir döviz çıkışı gerçekleşti. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP iktidarı bu kredi derecelendirme şirketlerini objektif olmamakla suçladı, bu tutumun yükselen yeni Türkiye’nin önünü kesme çabaları olduğunu, bunların “faiz lobisinin” oyunu söyledi. Dolar karşısında TL’nin değer kaybının önüne geçebilmek için “Dolarınızı altına çevirin” çağrısı bile yaptı.

Ekonomik kriz söylemlerinin artmasının en büyük etkenlerinden biri FED (Amerikan Merkez Bankası)’in faiz artışı yapmasıydı. FED’in faiz artırımına karşılık TCMB faiz artırımı şart olmasına karşılık bu artışı yapmadı, böylelikle doların sürekli yükselişi biraz yavaşlamış oldu.

2008’den Sonra İlk Ekonomik Daralma

2016’nın üçüncü çeyreğinde açıklanan ekonomik büyüme verilerine göre, TC 2008’den beri ilk kez ekonomik daralma yaşadı. Devletin nihai tüketim harcamalarının %23.8 artmasına rağmen gerçekleşen %1.8’lik daralma, oldukça yüksek bir orandı. AKP iktidarında 2008’den beri ilk kez yaşanan bu ekonomik daralma, her ne kadar hissettirmemeye çalışsalar da motivasyon düşüklüğüne neden oldu. Bu motivasyon düşüklüğünü toparlamak uzun sürmedi, TÜİK hesaplamalarda değişiklik yaptı.

Motivasyon Düşüklüğünü Toparlama Çabası: TÜİK Revizyonu

2016 yılının ekonomik olarak en önemli gelişmelerinden biri de TÜİK’in yaptığı hesaplama değişikliği oldu. TÜİK hesaplama değişikliğinden sonra yaptığı açıklamada, milli gelirin şimdiye dek %20 eksik hesaplandığını iddia etti. Yeni hesaplamalara göre TC ekonomisi %5.3 büyüdü. Üstelik tasarruf milli gelire oranla %10 oranında artış gösterdi. Bu sonuçlar, TC’nin Avrupa devletleri kadar tasarruf ettiğini gösterir. Bireysel Emeklilik Sistemi (BES)’in zorunlu kılınması, tasarruf eksikliğinden kaynaklanıyordu. Bu kadar tasarruf edildiği hale BES zorunluluğunun olması hayli ironik. Yapılan bu hesaplama değişikliğiyle yaratılan “suni büyüme”nin amacı, kredi derecelendirme şirketlerinin TC lehine not artırımı yapmalarıydı, ancak bu sonuçsuz kaldı.

Referandumun Ardından: Siz Kredi Verin, Kefil Benim

16 Nisan’da yapılan referandumun ardından, 2016’nın son çeyreğinden itibaren ekonomide krize doğru uzanan gidişat, beklendiği üzere, durağan pozisyona geçti. Aslında, 6 aylık bir süre zarfında yaşanan kriz; devletin müdahaleleriyle ertelenmiş oldu. Ocak ayında doların TL karşılığındaki rekor değeri 3.94 iken, temmuz ayının ilk haftası itibariyle 3.50-3.60 arasında seyrediyor.

Son süreçte, ekonomik krize dair konuşmalar azalmış olsa da, TC ekonomisinin bir çıkmazda olduğu ortada. Özellikle referanduma hazırlık sürecinde hükümetin kendini teminat göstererek dağıttığı krediler, bankalarda telaş uyandırmakta. Bir oy stratejisi olarak başta devlet bankaları olmak üzere pek çok bankanın bol keseden dağıttığı krediler, şu an başlarına bela olmuş durumda.

Kredi Garanti Fonu: Devlet tarafından kurulan Kredi Garanti Fonu, krizden sıyrılmak için geliştirilen bir diğer model. Küçük ve orta ölçekli işletmelere kefalet sağlayarak banka kredisi kullanmalarını sağlamaktadır.

 

Küçük ve orta işletmeye verilen krediler bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından teminatlandırılmıştı ve bankalara “Verebildiğiniz kadar kredi verin, kefil benim.” çağrısı yapmıştı. Ancak 2017 yılının haziran ayında gelinen nokta faizin %15 civarında olması. Hükümet ve bankalar arasındaki gerginlik ise devam ediyor. Daha önce “Faiz indirimi yapın” çağrısı yapan Başbakan, geçtiğimiz günlerde ise “Tren kalkıyor. Hareketten önce son çağrıyı yapıyorum. Ya adam gibi bir faiz oranını benimsersiniz, ya da biz bunun da tedbirini alırız. Bunu bankacılarımız tehdit olarak algılamasın. Ellerinden paralarını alacak değiliz. Elimizde araçlarımız var. Nasıl ki tedbirlerimizle sanayicilerimizi rahatlattıysak, bankacılar için de gerekeni yaparız.” diyerek gözdağı vermekten de geri durmadı. Bankaların bu denli yüksek faiz oranları vermesinin nedeni, devlet hazinesinin iç ve dış borcunun çok fazla olması. Hazine piyasaya borçlanmış bir şekilde girince, banka faizleri de iyice arttı. Hükümet ve bankalar arasındaki bu gerginlik, bir süre daha devam edecek gibi görünüyor, ancak hükümet bir atak yapıp verdiği gözdağını hayata geçirebilir.

TÜİK’in Gayri Safi Milli Hasıla hesaplamalarında yaptığı değişiklikle, büyümede gösterilen TC ekonomisinin aslında ne durumda olduğu iktidarın bankalarla süren gerginliğinden belli. Hesaplama değişikliğiyle -ne kadar gerçek olduğu tartışılır olan- veriler manipüle edildi, suni bir ekonomik büyüme yaratıldı. Hiç istihdam artışı olmadan gerçekleşmiş olan bir büyümenin ne denli “gerçek” olduğu ortada. Varlık Fonu ve Kredi Garanti Fonu gibi devlet müdahaleleri, krizin istatistiksel olarak etkilerini azaltmış olsa da, gündelik yaşama yansımaları hala sürüyor.

Varlık Fonu: Başbakanlığa bağlı, ana faaliyet konusu fonların kurulması ve yönetimi olan, sermaye piyasalarında araç çeşitliliği ve derinliğine katkı sağlamak, yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, stratejik, büyük ölçekli yatırımlara iştirak etmek için kurulduğu söylenen Varlık Fonu, kriz çıkmazında olan TC’nin ilan ettiği büyük altyapı projelerine finansman sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ziraat Bankası, PTT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklıkları ve Türk Hava Yolları gibi kuruluşlar Varlık Fonu’na devredilmiş, böylelikle Kanal İstanbul, İstanbul’a 3. Havalimanı gibi projelere kaynak sağlanmış oldu. Son günlerde ise Varlık Fonu’na devredilen PTT’nin satılacağı konuşuluyor.

Patronlar Korunuyor, Halk Sömürülüyor

Yaşanan bir yıllık süreçte ekonomik kriz ister “teğet geçmiş” olsun, ister sürüyor olsun; krizin faturasının kimden çıktığı belli. Devlet Varlık Fonu ve Kredi Garanti Fonuyla sanayi, inşaat ve enerji sektörlerinde yaşadığı büyük kayıpları ve borçlanmaları aşmakla meşgul. Patronlara verdiği sözler nedeniyle de her tür yatırım maliyetini hazineden karşılıyor. Halktan alınan vergilerle, el konulan arazilerle hazineye “teminat” sağlayan Varlık Fonu, geleceğe teminat sağladığı yalanıyla işçilerin maaşından kesilen BES payıyla kazancına kazanç katıyor. Varlık Fonu’nu, BES’i yürürlüğe sokan KHK’lar patronları korumaya, halkı sömürmeye devam ediyor.

Geçirdiğimiz bir yıla göz gezdirecek olursak; yüksek enflasyon oranları en çok çarşı pazarı etkiledi. 2016’nın aralık ayında 1 adet yumurtanın fiyatı neredeyse 1 liraydı. Patlıcandan domatese, nohuttan pirince kadar pek çok gıda ürününde rekor zamlara ulaşıldı. 3 yıldan sonra benzin fiyatları ilk kez 5 tl’yi aştı.

BES (Bireysel Emeklilik Sistemi): 1 Ocak 2017’den itibaren zorunlu hale getirilen BES, aktif çalışanların, çalışma hayatları süresince kazançlarının bir kısmını biriktirerek emekli olmalarının ardından mevcut refah seviyesinin korunmasının amaçlandığı bir sistem olarak sunulmaktadır. 

İşsizlik rekor seviyelere ulaştı. Resmi işsizlik oranı % 11.8 olarak açıklanırken, DİSK’in verdiği gerçek oran %18.9. İŞKUR’un önündeki kuyruklar her geçen gün büyüyor.

OHAL’de ekonominin gidişatı bu şekilde seyrediyor. Her geçen gün olabilecek yeni zamlar, yeni bir KHK ile kurulabilecek olan fonlar, satılabilecek şirketler, toplu işten çıkarılmalar, haftalık iznin kaldırılması… OHAL’de devletin ekonomik stratejisi hep bildiğimiz gibi: Patronları koruyacak yeni yöntemler geliştirmek, patronların kazancını da halktan çıkarmak!

Yüksek enflasyon oranları, ürünlere gelen zamlar, işsizlikte rekor oranlar, vergi indirimleri, devlet teminatlı krediler… OHAL ilan edildiğinden bugüne her alanda yaşanan “değişiklikler” ekonomiyi de kapsadı. OHAL’in birinci yılını doldurmak üzere olduğu şu günlerde, ekonominin de hali kriz oldu.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post Olağanüstü Sömürü Olağanüstü Kar – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/18/olaganustu-somuru-olaganustu-kar-ece-uzun/feed/ 0
EKONOMİNİN KRİZ HALİ https://meydan1.org/2017/01/03/ekonominin-kriz-hali/ https://meydan1.org/2017/01/03/ekonominin-kriz-hali/#respond Tue, 03 Jan 2017 10:05:16 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/03/ekonominin-kriz-hali/ 15 Temmuz darbe girişiminin ardından TL’deki değer kaybı; OHAL ilanı, operasyonların toplumun tüm kesimlerine yayılması, basın-yayına yönelik baskıların artması ve TC’nin Suriye’deki savaşa müdahil olması gibi etkenlerle hızlanarak devam etti. Moody’s, Fitch, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının 2016 yılı boyunca TC’nin kredi notunda negatif yönde değişikliklere gitmesi sonucu, yabancı yatırımcının TC pazarından uzaklaşmasını da […]

The post EKONOMİNİN KRİZ HALİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
issizlik-orani-beklenenin-uzerinde-gerceklesti

15 Temmuz darbe girişiminin ardından TL’deki değer kaybı; OHAL ilanı, operasyonların toplumun tüm kesimlerine yayılması, basın-yayına yönelik baskıların artması ve TC’nin Suriye’deki savaşa müdahil olması gibi etkenlerle hızlanarak devam etti.

Moody’s, Fitch, S&P gibi uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının 2016 yılı boyunca TC’nin kredi notunda negatif yönde değişikliklere gitmesi sonucu, yabancı yatırımcının TC pazarından uzaklaşmasını da beraberinde getirdi. Bunun sonucu olarak piyasadan ciddi bir döviz çıkışı gerçekleşti. Erdoğan ve hükümet yetkilileri, bu kuruluşları objektif olmamakla suçladı.

TL’deki en büyük değer kaybı, HDP’li vekillerin tutuklanmasından sonra oldu. ABD başkanlığına, piyasaları heyecanlandıracak büyük vaatleri bulunan Trump’ın seçilmesi ise buna tuzla biber oldu. Trump’ın başkanlığı tüm gelişmekte olan ülke para birimlerini olumsuz etkiledi ancak diğer para birimlerine oranla en çok değer kaybeden TL oldu. Bunda şüphesiz Erdoğan’ın dayattığı ve AKP-MHP işbirliğiyle sürdürülen başkanlık gündeminin büyük etkisi var.

Aralık ayının ortasında Amerikan Merkez Bankası FED’in faiz arttırması, buna karşın, Erdoğan’ın faiz artırımına karşı olması nedeniyle, TCMB’nin beklentilerin tersine faiz arttırmaması da sürpriz bir gelişme oldu. Erdoğan’ın ekonomi politikaları konusunda Merkez Bankası ve Maliye Bakanı ile hemfikir olmadığı öteden beri biliniyor. Ancak bu kez Erdoğan, Ekonomi Koordinasyon Kurulu toplantısına katılarak ekonomi konusundaki inisiyatifi de kendi eline aldı.

Ekonomi yetkililerinin yaptıkları açıklamalarda döviz kuruna klasik anlamda müdahale edilmeyeceği söylense de, Katar’dan Birleşik Arap Emirliklerinden getirilen uçak dolusu paralarla kura müdahale edildiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bu şekilde TL’deki ani değer kayıpları önleniyor ve uzun vadede kaçınılmaz olan değer kaybı kademeli olarak gerçekleşiyor.

TL’de değer kaybının kaçınılmaz olduğunu gören Erdoğan, çare olarak, vatandaşın ve kamu kurumlarının ellerindeki doları TL’ye ya da altına çevirmeleri, ithalat ve ihracatta ödemelerin yerel para birimleri ile yapılması için Rusya, İran gibi ülkelerle görüşülmesi gibi çağrılarda bulundu. Merkez Bankası piyasaya sürülen dolarla yanı sıra ithal ettiği parayı da kura müdahale etmede kullandı. Merkez Bankasının döviz rezervi de bu dönemde sürekli azaldı. Bu adımlarla TL’deki düşüş azalmadı ama yavaşladı. Yani değer kaybı zamana yayıldı.

Faiz lobisi söylemiyle başlayıp bugün gelinen noktada vatandaşa döviz sattırmak, Katardan ihale karşılığı uçakla para getirmek gibi ekonomik tedbirleri içeren ekonomi yönetimi, “Trumponomics”e paralel olarak bir “Erdoğanomics” akımının devreye sokulduğunu gösteriyor.

Bu akımın, son gelişmelerle birlikte piyasaya sürdüğü bir başka araç ise rakamların manipüle edilmesi olarak karşımıza çıkıyor. TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) ekonomik verilere ilişkin istatistiklerde hesaplama değişikliğine gitti. Bu değişikliğin, özellikle uluslar arası kredi ve derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu sürekli düşürdüğü bir dönemde olması, bu değişikliğe yönelik şüpheleri de beraberinde getirdi.

Yeni hesaplama yöntemine geçilmesinin ardından TÜİK tarafından yapılan ilk açıklamada, milli gelirin şimdiye kadar yaklaşık %20 eksik hesaplandığı iddia edildi. 2015’te 718 milyar dolar olarak ifade edilen Türkiye ekonomisi bir gecede 857 milyar dolar olarak güncellendi. 2015’te 9 bin 257 dolar olan kişi başı gelir, 12 Aralık günü açıklanan bu rakamlara göre 11 bin 82 dolar oldu. Açıklanan rakamlar sonucunda, cari açıktan dış borcun milli gelire oranı kadar birçok veride sanal bir iyileştirme sağlanmış oldu.

Yapılan bu değişiklikle, derecelendirme kuruluşlarının TC’nin kredi notunu yükseltmesi bekleniyor olmalı. Ancak işsizlik rakamları, ithalat-ihracat rakamları gibi verilerle uyuşmayan bu rakamlar ekonomi çevreleri tarafından da pek inandırıcı bulunmadı. Yapılan bu değişikliğin ekonomideki kötüye gidişi perdeleyerek psikolojik bir rahatlama yaratmaya yönelik olduğu düşüncesi hâkim.

Tüm bu adımlar, yerli ve yabancı yatırımcıyı ürkütmemeye, dahası korumaya yönelik adımlar. Buna karşın ithalat ve ihracat üzerine kurulu, bu nedenle de döviz fiyatlarından ciddi etkilenen bir ekonomide, döviz artışından kaynaklanan farkın tüketiciye yansıtılacağı açık. Bu nedenle orta vadede, hatta yılbaşı bahanesiyle kısa vadede dahi zamların kapıda olacağını söyleyebiliriz.

Öte yandan maliyeti azaltmak için işten çıkarmaların da yaygınlaşması söz konusu. Uzun süredir tek haneli rakamlarla açıklanan işsizlik rakamları, 2016 yılında tekrar 2 haneli rakamlara yükseldi. TÜİK tarafından açıklanan Ağustos-Eylül-Ekim 2016 aylarına dair işsizlik rakamlarına göre resmi işsizlik oranı %11,3 oldu. Tarım dışı işsizlik oranı ise %13,7 olarak açıklandı. Sadece Eylül ayı içerisinde işini kaybedenlerin sayısı ise 420 bin olarak açıklandı.

Gerçek işsizlik rakamları, şüphesiz resmi rakamların çok üzerinde. DİSK’in Temmuz ayına ilişkin açıklamasına göre gerçek işsizlik oranı yüzde 18,9 iken, işsiz sayısı 6 milyon 342 bin.

Devlet, patronları koruma noktasında gerekli önlemleri alıyor elbette. Ancak her zamanki gibi emarelerini gördüğümüz ekonomik krizin faturası halka kesilecek gibi gözüküyor. Patronlar sendikası olan TİSK, Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantılarında masaya, asgari ücrette herhangi bir artış olmaması yönünde önerisiyle oturdu. Yani 2017 yılında da asgari ücretin 1.300 TL olarak kalması öngörülüyor.

Bugün yüksek sesle dillendirilmese bile, burada saydığımız ve sayamadığımız birçok veri, yeni bir ekonomik krizin kapıya dayandığını gösteriyor. Şimdiye kadar izlenen politikalar, gelmekte olan krizin faturasını şimdiden işçilere yükleme amacını taşıyor. Bu politikalara karşı tabandan verilebilecek en güçlü yanıt ise, işçilerin öz-örgütlü mücadelesi olacaktır.

 

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.

The post EKONOMİNİN KRİZ HALİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/03/ekonominin-kriz-hali/feed/ 0