geri dönüşüm – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 08 Nov 2018 17:51:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/ https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/#respond Thu, 08 Nov 2018 17:51:51 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/   Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu […]

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu raporun sansasyonel tarafı, insanlık için son 12 yıla girildiği vurgusuydu. Raporda, eğer böyle devam ederse 2030’a kadar sıcaklığın 1,5°C yükselecek olmasının ve sonucunda küresel iklim değişikliği kaynaklı çok farklı olumsuz sonuçların oluşabilme ihtimali üzerinde duruluyor. Yani ekosistemin geri döndürülemez tahribatı…

İşte böyle bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geri dönüşüm kapsamındaki yeni icadı “Akıllı Geri Dönüşüm Konteynırları”nı halka arz etti! Atık pet şişe ve alüminyum içecek kutularını, bu akıllı konteynırlara atan her İstanbulkart kullanıcısının kartına para yükleyecek mekanizma, yükleme sayısı fazla olanlara bedava tiyatro bileti ve indirimli yemek gibi fırsatlarda sunacak!

Enerji israfını ortadan kaldırmak ve geri dönüşüm kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla ürettiği bu “dahiyane” projeyle İBB, iklim değişikliği noktasında sorumluluğunu yerine getirmiş! İBB özel şirketlerinden İstanbul Bilişim ve Akıllı Kent Teknolojileri A.Ş. tarafından üretilen konteynırlar, bugün isminde ekoloji ve çevre geçen birçok dernek, oluşum, vakıf tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. İBB çevre dostu ve enerji israfını önleyici bu projesiyle övgü üstüne övgü aldı. Yılın en iyi çevre projesi ödülüne aday oldu!

Ancak burada söz konusu kurum İBB. Ekolojik açıdan değerlendirmek bir kenara, çevre konusunda en ufak bir duyarlılığı bulunmayan, olması da beklenmeyen İBB, bu projeyle gerçekte ne hedefliyor?

Ekolojik Talan Denince Akla?

Yeni dönem ve eski dönem fark etmeksizin, başa geçen başkanlar ayırt etmeksizin İBB’nin ekolojiyle arası pek de iyi olmadı! İstanbul’un farklı yerlerinde “çevre düzenlemesi” adı altındaki uygulamalarıyla, yeşil fobisini açık bir şekilde göstermekten imtina etmeyen İBB’nin, çok da uzak olmayan geçmişte yaptıklarına bakarak ekolojiden ne anladığını görebiliriz.

Bugün “doğa”nın tahribatını engellemeye yönelik projeler geliştiren İBB; Cihangir Roma Parkı’ndaki İBB Sosyal Tesis İnşaatı’ndan Maçka Parkı Tüneli projesine; Aşiyan Parkı’na yapılması planlanan füniküler inşaatından Validebağ Korusu’nun imara açılmasına birçok projenin planlayıcısı ve yeşil alanın yıkıcısı konumunda.

2017’de Fenerbahçe sahilini, kendi özel şirketlerine peşkeş çekeceği sosyal tesisler açarak talan etme projesi, 2016’da başlayan yankıları hala süren ve “ÇED gerekli değildir” kararı verilen Kabataş Martı Projesi, 2018’de Kuzguncuk Mahallesi’ni kentsel dönüşüm alanı ilan eden proje, yine 2018’de Küçükçekmece Gölü’nün etrafında 240 futbol sahası büyüklüğünde alanın imara açılmasını öngören proje… Bunlar, İstanbul’da ekolojik talan denildiğinde akla ilk olarak İBB’yi getiren projelerden sadece birkaçı.

Bu projelerle hedeflenen sadece “iş yapan” belediye imajı değil tabi ki. İBB bünyesindeki şirketler aracılığıyla doğanın talanı projelerinden yakın akraba ve eş, dost kayırmacılığını da hedefliyor. İstanbul’un dört bir yanını delik deşik eden Metro İstanbul A.Ş, İstanbul’un herhangi bir yerini imara açmak noktasında İBB’nin hiçbir sıkıntı çıkarmadığı -İstanbul’un TOKİ’si- KİPTAŞ, ormanlık arazilerden kırpılarak genişletilen yolları yapan İsfalt, İstanbul’daki içme suyunu şişelemede tekel haline gelecek Hamidiye A.Ş… Kurucuları, mütevelli heyetleri, dağıtım şirketleriyle devlet hazinesinden ayrılan payları hukuka uygun bir şekilde hesaplarına geçiriyor.

Pendik Sahili’nde 603 bin metrekarelik 3 yapay ada için dolgu çalışmaları; onbinlerce ağaç kesilerek Belgrad Ormanı’nın içinden demiryolunun geçirileceği düzenlemeler; ÇED raporuna gerek görülmeyen, 4,5 km deniz içerisine girilerek inşa edilen ve inşaat süresince dolgu malzemesi olarak inşaat ve hafriyat atıklarının kullanıldığı Maltepe ve Yenikapı Sahil alanları İBB’nin doğaya etkisinin ne olduğunu unutanlar için ufak bir hatırlatma.

Özellikle son birkaç aydır işçilere yönelik katliam, sömürü ve sağlıksız çalışma koşullarıyla gündeme gelen 3. Havalimanı; aynı hat üzerinde 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile Kuzey Ormanları’na yönelik katliam projelerindeki belirgin rolü İBB’nin gözden kaçmasına izin vermiyor. Sözde ulaşım sorunları, trafik vb. sorunları ortadan kaldırmak üzere gerçekleştirilen tüm bu projeler, İstanbul’un son oksijen kaynağı konumunda bulunan Kuzey Ormanları’nın, orada yaşayan birçok varlığın ve İstanbul’un son tarım alanlarının katledilmesini, yeni yapı alanlarına döndürülmesini hedefliyor.

İBB’nin ekolojik talanları sadece yeşil alanların katledilmesi, denizin doldurulmasıyla sınırlı değil. İki sene önce yoğun bir şekilde gündeme gelen Sarıyer Kısırkaya’daki hayvan toplama merkezinde gerçekleşen hayvan kısırlaştırma ve katliamları bu ekolojik yıkımın farklı boyutlarını gözler önüne seriyor.

Rant ve yağma denilince İstanbul’da ilk akla gelen yıkım ve buna karşı çıkış 2013 yılında Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleşen büyük isyandı. İBB bu sürecin baş yıkıcı aktörlerinden birisiydi. O dönemin “gezici”leri olup da şimdi İBB’nin yaratıcı projelerini ayakta alkışlayanlara hatırlatalım; Taksim Gezi İsyanı’nın 4. yıl dönümünde de yağma ve rant için İBB elinden geleni ardına koymadı. Koruma Kurulu Beyoğlu’nda İBB tarafından yetkisiz bırakıldı. Yani Gezi Parkı’nı AVM’ye dönüştürecek proje, İBB eliyle gerçekleştirildi.

Doğa Talanının Yeni Adı; Çevre Yönetimi

Kapitalist sistem içerisindeki her meselede olduğu gibi, yaratılan olumsuzluklar görünmez kılınmak amacıyla farklı terimlerle yeniden ifade edilir. İnsanları yaşadıkları yerden edip evleri yıkacak mısınız, bunun ismi yerinden dönüşüm; yeşil alan talan edilip yerine kar amaçlı bir tesis mi kurulacak, bunun ismi çevre düzenlemesi…

Özellikle kamu yönetiminde çevreci ya da ekoloji temelli eleştirilerden kaçınmak için sık kullanılan bir kavram da çevre yönetimi. Çevre yönetimi; çevre koruma, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj, alternatif enerji kaynakları üretimi gibi birçok alana odaklanan bir yönetim organizasyonudur. Çevre yönetimi adı altında bir yandan ekolojik talan yapılırken bir yandan da bu talandan kar elde edilir.

Farklı coğrafyalarda bu işi yerel yönetimler “Çevre Yönetimi” şirketlerine verebildiği gibi, kendileri de bu iş için şirketler kurabiliyor. Onlardan birisi İBB. Çevre hizmetleri adı altında açtığı dört şirketle, kısa ve uzun dönemli projeler devlet korumasında gerçekleştiriliyor, bir yandan da bu şirketlerin ilişkili olduğu “büyük aile” zenginleştiriliyor. Tam bir kazan-kazan durumu.

İBB’nin “çevre” hizmetleri; İGDAŞ, İstanbul Enerji, Ağaç A.Ş., İSTAÇ gibi kendi şirketlerine emanet. Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi, RES, HES, JES, güneş enerjisi üretimi, petrol ve gaz alımı, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj ve çevre düzenlemesi gibi başlıklarda etkinlikler öngörülüyor. 2014 tarihli bir istatistikle, sadece çevre düzenlemesine İBB’nin, 2010-14 yılları arasında 313 Milyon lira harcadığı ortaya çıkmıştı. Peyzaj bütçesi katlanarak artıyor.

Geri Dönüşüm Doğanın Tahribatını Engelleme Yöntemi Değil, Kapitalizmin Bir Sektörüdür

Açıkça vurgulamakta yarar var, geri dönüşüm kapitalist sistem içerisinde büyük bir sektör. İBB de bu durumun farkında ki, sadece bu alanda etkinlik göstermesi için İSTAÇ gibi bir şirketi var. Yeşil pohpohlanmalar dışında, İBB’nin akıllı konteynırları ile doğa temelli bir proje amaçladığını düşünmek en basit tabirle saflıktır. İstanbul’da günlük ortalama 17 bin ton evsel atık ortaya çıkıyor. Bu atıklardan sadece 6 bin tonu, İBB’nin çöp toplama ve geri dönüşüm merkezlerinden işleniyor. İBB gözünü toplayamadığı 11 bin tona dikmiş durumda. Neden mi? Hem toplama işini yapan İSTAÇ, hem de toplananları değerlendirecek şirketleri aracılığıyla para kazanmak istiyor. Tüm bu parayı kazanırken de modern dünyanın “yeşil trendi”nin gerisinde kalmamış olmak….

Her şeye rağmen, akıllı konteynırların güzel proje olduğunu düşünenler için geri dönüşümün, yenilenebilir-sürdürülebilir enerji projelerinin bir parçası olduğunu hatırlatalım. Kapitalizmin sömürüsünü daha uzun erimli sürdürebilmek için geliştirdiği çevreci yöntemlerden biri olan geri dönüşüm, doğanın ve yaşamın sürdürülebilmesi için öne çıkarılan bir yöntem değildir.

Geri dönüşüm, kullanılanların tekrar tekrar kullanılabilirliği ve hatta yeninin üretimine gerek kalmayacağı yanılsaması oluşturarak vicdanları rahatlatmaya odaklanır. Ancak geri dönüşüm, bir malzemenin bir başka malzemeye dönüşmesini sağlar. Geri dönüşüme sokulan pet şişe, kağıt, ambalaj en fazla iki defa gerçekleşecek dönüşüm sürecinin sonunda geri dönüşümü olmayan kirliliğe sebep olur. Geri dönüşüme sokulan malzemeler daha az ağacın kesilmesine, daha az plastiğin kullanılmasına ya da bunları üretirken kullanılan enerjinin azalmasına yol açmaz. Sonsuz tüketim odaklı kapitalist üretimde, üretimin azalması ya da daha az enerji kullanımı aslında sadece bir hikayedir.

Doğadaki tahribat, kapitalist üretim-tüketim döngüsü ile ilişkilidir. Tüketim odaklı bir işleyişte, ne yenilenebilir ne sürdürülebilir ne de geri dönüşümlü bir üretim sürecinden bahsedilebilir. Geri dönüşüm, bu döngüyü sahte duyarlılıklar yaratarak meşrulaştırır. Bu sahte duyarlılık, bireyin bu döngüyü sorgulamamasına yol açar. Örneğin, plastik şişeyi geri dönüşüme sokarak çevresini temiz tutan kişi, ne suyun şişelenmesini ne de bu suyu şişelemek için kullanılan plastiğin üretimini umursar. Geri dönüşüme sokulan malzeme ne kadar hızlı gözlerden uzaklaşırsa, sorgulama ihtimali o kadar azalır.

Geri dönüşümde olduğu gibi, kapitalist sistemin içinde yaşamı yok etmeyen hiçbir yöntem yoktur. Çevreci alternatiflerin tamamı, kapitalizmin sürdürülebilmesine odaklanır. İBB’nin sadece son örnekte olduğu gibi “çevre dostu” uygulamaları bunun açık bir ispatıdır. Geri dönüşüm ve benzeri alternatif yöntemlere yüzlerini dönenler, bu yöntemlerin şimdilerde neden İBB gibi kurumlarca yürütüldüğünü iyi görmelidir. İBB benzeri devlet kurumlarının da, çevreci görünüşlü şirket ve STK’ların da bu hamleleri, ekoloji için yetersiz bakiyedir. Mesele denizlerin, ormanların, gökyüzünün, ekosistem içerisindeki canlıların, iklimin yani birçok ekolojik denklemin kapitalist üretim-tüketim ilişkileri sebebiyle yok edildiğinin fark edilmesiyle ilgilidir. 2030’dan önce değil, acilen anlamamız gereken şey işte tam da budur.

Merve Arkun

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/feed/ 0
“Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/#respond Fri, 26 Dec 2014 20:32:48 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/ Şişelerden önce kaplar vardı: tas, güğüm, kâse, kova, küp, testi, bakraç… Yiyip içtiklerimizi taşıdığımız kaplar, çok uzun yollar gidemiyordu ya da buna zaten ihtiyaç yoktu. “Geri” teknolojiydi bunlar ya da “geri dönüşüme” zaten ihtiyaç yoktu. Şişelerin yarattığı çöp, 1940’lara kadar çok büyük bir sorun yaratmadı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde gazlı içecek ve bira şişeleri, ortalama […]

The post “Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Şişelerden önce kaplar vardı: tas, güğüm, kâse, kova, küp, testi, bakraç… Yiyip içtiklerimizi taşıdığımız kaplar, çok uzun yollar gidemiyordu ya da buna zaten ihtiyaç yoktu. “Geri” teknolojiydi bunlar ya da “geri dönüşüme” zaten ihtiyaç yoktu.

Şişelerin yarattığı çöp, 1940’lara kadar çok büyük bir sorun yaratmadı. İkinci Dünya Savaşı öncesinde gazlı içecek ve bira şişeleri, ortalama 30 kez kullanılıyordu. Çöp sorunu, yerel üreticiler tarafından çözülüyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nda, deniz aşırı ülkelerdeki askerlere yiyecek ve içecek göndermek için kullanılan teneke kutular ve tek kullanımlık şişeler, savaş sonrasında bir kapasite fazlası yarattı. Yine kapasitesi artan cam, teneke kutu ve çelik sanayilerinin teşvikleri ile savaş döneminde yaratılan bu tüketici alışkanlığı arttı. Büyük şirketler, bu dayanıklı ve tek içimlik şişeleri ülke çapına göndererek daha da büyüdüler. Büyüyen hacimle birlikte maliyetleri iyice azaltan şirketler, uzun süre çöp sorunuyla da uğraşmak zorunda kalmadılar. 1970’e gelindiğinde, biranın %76’sı ve gazlı içeceklerin %40’ı bu tip şişelerde satılıyordu.

Tek kullanımlık şişelere karşı ilk mücadeleyi, 1953’te Vermont eyaletindeki çiftçiler başlattı. Çayırlara atılan şişeleri yiyen inekler ölüyordu. Örgütlenen çiftçiler, bu şişelerin satışının yasaklanmasını sağladılar. Buna karşılık, Amerikan Kutu Şirketi (ACC) ve Owens-İllinois Cam Şirketi, “Amerika Güzel Kalsın” adıyla lobi faaliyetine başladılar. Bunlara Coca-Cola, PepsiCo ve ABD Bira Üreticileri Birliği de katıldı ve grup, “çevreyi kirletenlere” karşı bir medya kampanyası başlattı. ACC genel müdürü Stolk, çöpü yere atmayı “ulusal utanç” olarak tanımlayıp kendi şişelerine getirilen yasağa karşı çıktı. Okullar, kiliseler ve kulüplerden üye toplayan lobi, çöp atmaya karşı para ve hapis cezalarını savunuyordu. Lobi, en sonunda 1957’de yasağı kaldırtmayı başardı.

Yine 1971’de Oregon eyaleti, yükselen atık yığınlarını durdurabilmek için, bira ve gazoz şişelerine zorunlu 0.05 $ depozito ücreti getirdi. Amaç, insanların şişeleri geri dönüşüme vermeleri için maddi bir teşvik yaratmaktı. Arkasından Vermont ve diğer eyaletler de, bu soruna aynı çözümle, hatta daha kuvvetli yaptırımlarla çare aradılar. Ancak şirketler, mevcut büyüklüklerini bu şişelere borçluydular ve bu şişelerden vazgeçmek, onlar için yok olmak demekti.

Şirketler bu dönüm noktasında, atık kavramını STK’lar aracılığıyla tekrar işlemden geçirerek geri dönüşüm furyasını başlattılar. O yıllarda çevrecilik tepe noktasındayken, Amerika Güzel Kalsın kampanyaları kapsamında 1971’de çekilen bir reklamda, bir Kızılderili’yi canlandıran ünlü aktör Cody, yolda gördüğü her çöp için ağlıyordu. Reklam “Kirliliği insanlar başlatıyor. İnsanlar durdurabilir.” diyerek, çöp sorununu olduğu gibi bireylerin üzerine yüklüyordu. Siyaset sahnesine şirket lobisi, tüketicilere “istedikleri şişeyi kullanma özgürlüğünü” verdiği için, bu özgürlükle birlikte gelen “çevrecilik” sorumluluğunu, yine tüketicilere yüklemeyi başardı. Şirketlerin yerleştirdikleri algı, 1993 yılında Amerikan Plastik Konsülü’nün bu açıklamasında çok net görülüyor: “Bir ürünü satın alırsam, kirleten benimdir. Atığından da ben sorumlu olmalıyım.”

“Çevrecilik” sorumluluğunu bireylere yüklerken, ne yapılması gerektiğini de yine şirketler söylüyordu. Bu dönemde, ACC halkla ilişkiler direktörü McGoldrick, “atık ürünlere gerçek çözüm, kaynakların yeniden kullanımı ve katı-atık yönetimidir.” diyerek, ilk çevre politikalarının tanıtımını yapıyordu. Önerdiği karmaşık sistem, sorumlu tüketicilerin kutuları ayrı çöplere atması ve kamu kuruluşlarının geri dönüşüm yatırımları yapmasını kapsıyordu. Bu “çevreci” sorumluluğun şirketlere düşen kısmı ise, örnek olmak için kurulan birkaç küçük geri dönüşüm tesisi hariç, bu dâhiyane sistemi önermekti.

Basit bir şekilde eski tip şişe üretmek yerine, tek kullanımlık şişelerin toplanıp tekrar kullanıma sokulması için karmaşık bir sistem öneriliyordu. Fakat birçok şehirli ve aktivist, “çevrecilik” bilincini bir nişan olarak kabul ettiler ve aslında sadece büyük şirketlerin varlığına hizmet eden bu algıyı yaygınlaştırdılar. Onları teşvik etmek için, maaşla çalışabilecekleri CEO’ları olan STK’lar bile kuruldu. Bu algı, kapitalizmin küreselleşmesine paralel olarak bütün dünyaya yayıldı.

Bu sistemde ilk bakışta net görülmeyen ve uygulamalar arasında en çok çeşitlilik gösteren kısım, şişelerin toplanmasıydı. Şişeler, bazı coğrafyalarda yasa gereği zorunlu olarak ayrı çöplere atılıp belediye tarafından toplanırken; başka coğrafyalarda ezilen kesimler tarafından atıldıkları ilk çöp kutusundan toplanarak inanılmaz düşük fiyatlara geri dönüşüm tesislerine satılıyordu. Her durumda toplama maliyetini üstlenmeyen Anheuser-Busch, Coca-Cola, PepsiCo gibi şirketler, geri dönüşüm yapan yan şirketler kurarak daha da fazla kar etmeye başladılar.

Geri dönüşümün kısa tarihinde tekrardan gördüğümüz döngü, kapitalizmin bir ekolojik tahribat yaratması, tahribattan etkilenenlerin bir direniş başlatması, kapitalizmin yeni bir algı yaratarak direnişi etkisiz hale getirmesi, kapitalizmin tahribatı sürdürmesi ve bu yeni algı sayesinde yeni bir endüstri yaratıp bundan kar elde etmesidir. Kyoto gaz borsasında, yeşil ürünlerde vs. aynı döngüyü görebiliriz.

Sistemin bu tahribata karşı duyarlılıklarımızı törpülemek ve tüketimini meşrulaştırmak için kullandığı “geri dönüşüm”, aslında bencilliğin ve bireyciliğin örgütlenmesidir. Geri dönüşüm kutusunda rahatlayan vicdanlar, yeniden tüketmeye hazırdırlar. Duyarlılığına karşılık bulanlar, artık daha fazla sorgulamak zorunda değillerdir. Çünkü üzerlerine düşeni yapmışlardır. Atıkları hızlıca ortadan kaldırarak çevresini temiz tutanlar, toplumsal sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın verdiği rehavetle; ne suların kapaklanmasına, ne de bir yudum su için bu kadar plastiğin üretilmesine laf etmeye fırsat bulamazlar.

Yükselen ve patlayan çöp yığınlarının, çöp toplamak zorunda kalanların ve ekolojik katliamların sorumlusu, bu sistemdir. Sistem, kar odaklı ve merkezi olduğu sürece bu katliamı durdurmak mümkün değildir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

Özgür Oktay

[email protected]

The post “Geri Dönüşüm’ün Başlangıcı ve Sonucu” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/26/geri-donusumun-baslangici-ve-sonucu-ozgur-oktay/feed/ 0