Gulya-Polye – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 13 Feb 2018 15:47:54 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/ https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/#respond Tue, 13 Feb 2018 15:47:54 +0000 https://test.meydan.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/   Mahnovist hareketin Bolşevik orduya ve Denikin’in Beyaz Ordusu’na karşı isyan bayrağını çekmesiyle beraber birçok farklı yerel topluluk da sosyal ve siyasal olarak kendisini Mahnovist hareket içerisinde konumlandırma gereksinimi hissetmiştir. Bu süreçte Mahnovistler, bir yandan iki orduya karşı aynı anda direniş gösterirken diğer yandan kendi komünlerini oluşturmuş ve kendi kararları doğrultusunda bir işleyiş oluşturmuşlardır. Mahnovistlere […]

The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Mahnovist hareketin Bolşevik orduya ve Denikin’in Beyaz Ordusu’na karşı isyan bayrağını çekmesiyle beraber birçok farklı yerel topluluk da sosyal ve siyasal olarak kendisini Mahnovist hareket içerisinde konumlandırma gereksinimi hissetmiştir. Bu süreçte Mahnovistler, bir yandan iki orduya karşı aynı anda direniş gösterirken diğer yandan kendi komünlerini oluşturmuş ve kendi kararları doğrultusunda bir işleyiş oluşturmuşlardır. Mahnovistlere katılan halklardan Priazov’ye Rumları’nın yarattığı deneyim de biz anarşistler açısından önemlidir.

Mahnovist hareket içerisinde yer alan Bulgarlar ve Yahudiler kendi birliklerini kuracak sayıya ulaşmışlardı. Fakat sayısal anlamda en fazla katılım Ukrayna’nın kuzeyinde Kırım’ın üst tarafında Azak denizi kıyılarındaki Priazov’ye bölgesinde yaşayan Rumlar tarafından yapılmıştır.

Dönemsel olarak siyasal ve ekonomik etmenler Rumların Mahnovist harekete katılmasını sağlamış olsa da, bu katılımda tarihsel olayların etkisini yok sayamayız.

Kırım Rumları 1870-80 yılları arasında Azak denizi kıyılarına sürgün edilmişlerdi. Bu sürgün Rus krallığının baskısı sonucu gerçekleşmişti. Şu an Ukrayna’da büyük bir yunan şehri olan Mariupol 1880 yılında Rumların yerleşmesiyle genişlemiş ve bu kent merkez alınarak çevresinde Ukrayna Rumları yaşamaya başlamıştı. Bölgenin adı Rumlar tarafından Priazov’ye olarak dillendirilmiştir. Bu sürgün, Rumların Rus krallığına karşı nefret beslemesine neden olmuştu ve komşu bölgeler dışında farklı bölgelerle ilişkiye geçmeyerek senelerce kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmüşlerdi.

Mahnovist Hareketle Priazov’ye Rumlarının İlk Tanışması

Denikin’in ordusu Rusya’da yenilince, Ukrayna’da güçlenmek için halkı kendi saflarına çekmeye çalışıyor, ordusu ve askerleri için köyleri yağmalıyordu. Bolşevikler ise Rusya’da devrime ihanet etmiş, iktidarı ele geçirmişlerdi. Ukrayna’yı da kendilerine bağlayıp ağır yaptırım ve şartlarla yönetmek istiyorlardı. Ukrayna köylüleri için bu iki durumda bir seçenek olamazdı. Tam bu sırada Mahnovist hareket ortaya çıkmıştı ve iki cephede de isyan bayrağını çekmişti.

Mahno, Mahnovist hareketin propagandasını yapmak ve isyana katılımı arttırmak için Gulya-Polye bölgesinde köy köy dolaşıyordu. Mahno, makinist olarak çalışan yakın arkadaşı anarşist Alexei Marchenko ve bir birlik ile Gulya-Polye’den Azak denizi kıyılarına kadar inmişti. Burada Mariupol şehrine giden Mahnovistler, ayaklanma çağrısı yaparak halkı Mahnovist harekete katılmaya davet etmişti. Köyün bazı gençleri, atlarına atlayarak daha o anda gönüllü birliklere katılmıştı.

Mariupol ve civar köylerinden 1500 civarı Rum köylü, 1918’in başlarında Mahnovistlere katılmıştı. Köylerde kalan Rumlar ise Kızıl Ordu ve Beyaz Ordu ile savaş sırasında kapılarını Mahnovistlere açmış; birliklerin yemek, dinlenme ihtiyaçlarını karşılamışlardı.

Beyaz Ordu’ya Karşı

Denikin’in Beyaz Ordusu, gittiği Rum köylerinin Mahnovist harekete katıldığını öğrenince halkın mallarını yağmalamanın ötesine geçip kadın ve çocuklar dahil herkese zulmetmeye başlamıştı. Rumlar için Mahnovist olmak, ağır bedeller ödemeyi gerektiriyordu. Fakat köylülerden beyazların tarafına geçiş olmamıştı. Denikin’in ordusu Mariupol civarındaki köyleri yağmalamaya başlayınca, haber hemen Mahnovistlere ulaşmıştı. Mahno’nun da içinde bulunduğu birlikler köylerin yardımına koşmuş, Beyaz Ordu’yu köylerden püskürtmüşlerdi. Bu ilk yardım, Rumların tam anlamıyla Mahnovist hareket içerisine girmelerini sağlamıştı.

Makhnovistlerin kendilerini birincil olarak ulusal değil toplumsal özgürlük için savaşanlar olarak görmeleri de, Rumların Mahnovistlere katılımında çok önemli rol oynamıştı.

Kızıl Ordu’ya Karşı

Mariupol şehri, Ukrayna’nın Rum bölgesinin merkezi konumundaydı. Burada Beyaz Ordu’nun bozguna uğradığını gören Kızıl Ordu, yerel yönetime Bolşevik parti üyesi birini getirerek Kızıl Ordu tugaylarıyla hâkimiyet sağlamaya çalışmıştı. Bolşevik parti Ukrayna’yı da Sovyetlere katıp köylülere tahıl kotaları koyarak şehirlere Ukrayna’dan yiyecek götürme planları peşindeydi. Bu sebeple Lenin, Ukrayna’nın işgal edilmesini bir gereklilik olarak görüyordu. Priazov’ye Rumlarının Beyazlara olduğu gibi Kızıl Ordu askerlerine karşı da direniş başlatmaları üzerine, farklı cephelerde savaşan ve içlerinde Rumların da bulunduğu 3000 atlı Mahnovist, Mariupol’a gelerek Kızıl Ordu’yla savaşmıştı. Mahnovistleri cephede yenemeyen Kızıl Ordu burada da bozguna uğramış ve geri çekilmişti. Sonrasında Bolşevikler ÇEKA’larını (Sovyet Gizli Polis Servisi) eski yer altı tünellerinden tekrar saldırıya göndermiş, fakat bu şehir çatışmasından da Mahnovistler zaferle ayrılmıştı. Bolşevik parti üyelerinin ve Kızıl Ordu’nun Mariupol şehrinden defedilmesiyle, Rumlar özyönetim kurarak savaş sonuna kadar bu şehri kendileri savunmuşlardır.

Priazov’ye Rumları’nın Mahnovistlere katılmaları anarşist hareketin cephede de güçlenmesini sağlamıştır. 1919 Nisan ayında Rum birliklerini gören bir anarşist günlüğüne şöyle not almıştı: “Rum birlikleri Mahnovist hareket içerisindeki en kalabalık ve en iyi birliklerden biri. Beyaz Ordu’dan kesinlikle nefret ediyorlar. Öz disiplinleri yüksek ve iyi savaşçılar oldukları için Mahno onlara çok güveniyor, en kritik alanlara Rum birlikleri gidiyordu.”

Öyle ki, Priazov’ye Rumları’nın Mahnovist hareket içerisinde yer almaları nedeniyle, seneler sonra bile Bolşevikler Ukrayna’daki Rum köylerine saldırmıştır. 1932-1933 yılında Bolşeviklerin Ukrayna’da gerçekleştirdiği Holodomor’un (kıtlık soykırımı) Mahnovşçina’ya duyulan hıncın ardından kasıtlı olarak yapıldığını söylemek pek yanlış bir düşünce olmaz. Ayrıca 1937-1938 yılında SSCB’nin, Bolşevik karşıtlarıyla mücadele planları kapsamında, köylülerin karşı devrimci olduğunu öne sürüp Rum köylerine saldırarak infazlar gerçekleştirmesi de Mahnovşçina’ya duyulan hıncın etkisiyledir.

 

Furkan Çelik

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.

The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/13/mahnovist-hareket-icerisindeki-priazovye-rumlari-furkan-celik/feed/ 0
İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/#respond Wed, 08 Nov 2017 08:04:19 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/   İktidar sovyetlere aitse, o zaman Bolşevik Parti’ye ait olamazdı; ve eğer Bolşeviklerin tasavvur ettiği gibi partiye aitse, o zaman sovyetlere ait olamazdı. V. M. Eikhenbaum (Volin)   Toplumsal muhalefetin bir kısmında bugünlerde bir Ekim Devrimi telaşı var. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olduğuna yönelik atıflarla, Ekim Devrimi anılıyor. 1917 Ekim’inde başlayan ve 1991 ile kapanan […]

The post İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

İktidar sovyetlere aitse, o zaman Bolşevik Parti’ye ait olamazdı; ve eğer Bolşeviklerin tasavvur ettiği gibi partiye aitse, o zaman sovyetlere ait olamazdı.

V. M. Eikhenbaum (Volin)

 

Toplumsal muhalefetin bir kısmında bugünlerde bir Ekim Devrimi telaşı var. Ekim Devrimi’nin yüzüncü yılında olduğuna yönelik atıflarla, Ekim Devrimi anılıyor. 1917 Ekim’inde başlayan ve 1991 ile kapanan bir sürecin ilk yıllarına referanslarla bir dizi etkinlik gerçekleşiyor. 1991’e yönelik herhangi bir şey yok! O kısım reel sosyalizm muğlaklığıyla, “biz zaten şu tarihten sonrasını devrimin devamı olarak görmüyoruz” anlamlandırmalarıyla atlanıyor. Oysa iyi bir tahlil yapabilmek, marksizmin, leninizmin, stalinizmin, bilimsel sosyalizmin ve proletarya diktatörlüğünün ne olduğunu anlamak için Sovyet deneyimi çok önemli.

Sovyet ve Özyönetim

Özyönetim kavramı, özellikle son beş yılda yaşadığımız coğrafyadaki siyasal deneyimlerle ilişkili olarak güncel siyasette sık başvurulan bir kavram haline geldi. Böyle bir siyasi atmosferde, Sovyet hem kelime kökeni olarak hem de oluşturulduğu dönemlerdeki siyasi işleyiş/yapı olarak özyönetimle bu kadar ilgiliyken, neden “Sovyet deneyimini” sahiplenen kesimler bu ilişkilendirmeyi yapmaktan kaçındı? Bu sorunun cevabı sadece siyasi bir isteksizlik ile ilişkili değil, aynı zamanda bilinçli/ideolojik tercihtir.

Ekim Devrimi’ni hazırlayan Sovyet süreci, milyonlarca işçi ve köylünün toplumsal devrim mücadelesi verdiği taban hareketiydi. Ancak bu hareket, Bolşevik İktidar tarafından ezildi. 1917-1921 arası, bu özyönetimin ve toplumsal devrim sürecinin tasviyesi; merkezi iktidarın yapılandırılması ve devletin tesis sürecine dönüşmüştü. Dolayısıyla “Sovyet”in anlamı ekim süreciyle değişmişti. Tarihi yine iktidardakiler yazmış, Bolşevik Parti’yle uyumlu olan toplumsal devrim mücadelesi verenler bu tarihteki yerlerini almışlar, uyumsuz olanlarsa karşı-devrimci ilan edilmişlerdi. 1917’nin bahar ve yazında Bolşevik Parti’nin peşinden gittiği işçi-köylü hareketleri, Bolşevik İktidar’la beraber mahkum edilir, öncü partinin arka sahnesi gibi resmedilir.

Kasım 1917’den Önceki Kırılma

Şubat 1917’de Petrograd’lı kadınlar ekmek isyanlarını başlattı. 18 Şubat’ta Petrograd’da Putilov Fabrikası işçileri greve gittiler. 22 Şubat’ta grev diğer fabrikalara yayıldı ve 24 Şubat’ta 200.000 işçi greve gitti. 25 Şubat’ta genel grev başladı ve bundan iki gün sonra Çar’ın bu mücadeleyi bastırmak için gönderdiği askeri birlikler devrim mücadelesinin saflarına katıldılar. Bu isyanları bastırmak için tüm araçlarını kullanan Çar’in elinde başka bir şey kalmayınca, Çar tahtı bıraktı. Hemen ardından geçici hükümet kuruldu. Şubat 1917, Ekim Devrimi’ni hazırlayan en önemli süreçti.

İşte tam böyle bir süreçte, Bolşevik Parti, Çar’ın devrilmesiyle sonuçlanan devrimin hemen öncesinde, bu grevlerin düzenlenmesine karşı çıkmıştı. Fabrika komiteleri “öncü parti”yi dinlememişti. Yani Ekim Devrimi ile sonuçlanan süreçteki en büyük kırılmaya Bolşevik Parti engeli konulmaya çalışılmış ancak grevler ve genel grev bu engele rağmen gerçekleşmişti.

İşçilerin Üretim Araçlarını Kontrolü

Bolşevik Parti, üretim araçlarının kontrolünü, ücretli emeğin ortadan kaldırılması ve üretimin işçi komiteleri tarafından kontrolünü amaçladığı için değil; işçilerin, kapitalistler üzerindeki kontrolünün sağlanması anlamında kullanıyordu. Bu politikanın sonucunda, Bolşevik Parti’nin iktidardaki ilk üç ayında, fabrika komiteleri kendi modellerini yaşama geçirmeye çalıştılar. Ancak Bolşevik Parti onarı etkisiz kıldı ve komiteler merkezi otoriteye bağlandı.

Peter Arşinov’un İki Farklı Ekim’de söylediği gibi “Ekim Devrimi’nin iki anlamı var. Toplumsal devrime katılanların, işçilerin ve köylülerin onlara verdikleri anlam; ve bu toplumsal devrimi iktidarı ele geçirerek, onu oluşturan gücün gelişmesini boğan siyasi partinin (Marksistlerin) ona verdiği anlam. Ekim’in bu iki yorumu arasında dağlar kadar fark vardır. İşçilerin ve köylülerin Ekimi, eşitlik ve özyönetim adına parazit sınıfların iktidarının bastırılması demekti. Bolşevik Ekim ise, devrimci aydınlar partisinin iktidarı ele geçirmesi, kendi ‘devlet sosyalizmi’ni yürürlüğe geçirmesi demekti.”

Toplumsal Devrimden Anlaşılan

Tüm sosyalist partiler, devrimin “siyasal” boyutuna odaklanmışken, fabrikalarda, sokaklarda, tarlalarda feodalizmi ve kapitalizmi yıkmanın “siyasal” boyutlarıyla yeterli olmadığı farkediliyordu. Bunun üzerine işçiler fabrikalara, köylüler topraklara el koydu. Kolektifleştirmeler başladı. Halk kendi örgütlerini; sendikalarını, kooperatiflerini, fabrika komitelerini ve konseylerini yani sovyetlerini kurmaya başladı. Bu sovyetler federe bir şekilde örgütlenmişlerdi. Delegeler geri çağırılma ilkesiyle belirleniyordu. Bu sovyetlerin örgütlenmesinde anarşist örgütlerin de sosyalist devrimcilerin de, marksist sosyal-demokratların iki kanadı olan Menşevikler ve Bolşeviklerin de etkisi vardı.

Halk, siyasi bir iktidar değişikliğinden çok, ekonomi ve toplumsal alandaki dönüşümlere odaklanıyordu. Sovyetlerin temel motivasyonunu, yaşamın yaratılması oluşturuyordu. İşte bu temel motivasyon, devrim sürecinde anarşistlerin savunduğu ideolojiydi. Fabrika komiteleri oluşturmak, üretimde özyönetimi işletebilmek, toprak ve fabrika patronlarını mülksüzleştirmek, hükümeti yıkmak, tüm bunlar aracılığıyla toplumu yeniden örgütlemek…

1917 yazında, anarşistler önemli fabrika ve alaylarda sahip oldukları destekle önemli bir güce sahiptiler. Geçici hükümetin devrildiği Ekim Devrimi sürecinde Bolşeviklerle beraber mücadele etmişti. Bolşevik Parti, iktidarı ele geçirince işler değişmişti.

Sovyetler, Bolşevik Parti’nin iktidarı almasıyla beraber bilinçli bir şekilde zayıflatılmıştı. 1918 baharı ve yazındaki Bolşevik Parti’nin lehine olmayan bölgesel sovyet seçimlerinin sonuçları, silahlı Bolşevik kuvvetleri aracılığıyla geçersiz kılınıyordu. Görev süresi Mart 1918’de sona eren Bolşevik Parti kontrolündeki Petrograd Sovyeti, genel seçimleri iktidarını kaybetmemek için sürekli erteliyordu. Sendikalar, bölge sovyetleri, fabrika komiteleri, ordu ve deniz gücü birimlerine Bolşevik Parti kendi delegelerini sokuyorlardı. Böylece parti iktidarı garantileniyordu. Nisan 1918’de Çeka halk arasında en örgütlü muhalif yapı olan anarşistlerin merkezlerine yönelik saldırılar düzenledi. Bunu anarşistlere yönelik katliamlar izledi.

Devletleşme ve Katliamlar

1919’a gelindiğinde Lenin, Troçki ve başka Bolşevik liderler parti diktatörlüğünün gerekli olduğunu açıkça dillendirip teorize etmeye çalışıyorlardı. Yani devrimin dinamosu olan özörgütlü yapılar, merkezi otoriteye bağlanıp yeni devletin kurumları haline getiriliyorlardı. Bakunin’in, Proletarya Diktatörülüğü’nün protelarya üstündeki diktatörlük haline dönüşeceği tahmini doğru çıkmıştı.

Şubat 1921’de Kronştad’da denizciler, toplumsal devrimin merkezileştirilme çabasına karşı bir isyan başlattı. Bu isyan Petrograd’ın birçok yerinde destek gördü. Diktatörlüğe karşı dillendirdikleri metnin ilk cümlesi “Anlaşılıyor ki, şimdiki sovyetler, işçi ve köylülerin isteklerini dile getirmemektedir.” diye başlıyor, Bolşevik Parti’nin siyasal homojenleştirme ve iktidara bağlama politikaları eleştiriliyordu. Ekim Devrimi sürecini başlatanlar olarak görülen Kronştad’lı denizciler ve onların bu eleştirilerini sahiplenen binlerce işçi Lenin’in emriyle, Troçki’nin komutasındaki Kızıl Ordu tarafından katletildi. Aynı Ağustos 1921’de Ukrayna’nın Golye-Polye bölgesinde kendi komünlerini kuran binlerce Mahnovistin katledildiği gibi…

Ekim Devrimi’nin önemi, bir kısım sosyalistin iddia ettiği gibi “ilk başarılı işçi devrimi” olmasıyla ilişkili değil. Ekim 1917’ye kadar bir toplumsal devrimin nasıl örgütlendiğini ve bu tarihten sonra devrimin toplumsal kısmının nasıl sistematik bir şekilde altının boşaltıldığını anlamak adına önemli. Toplumsal devrim mücadelesi verenler olarak, “iktidarın” ne demek olduğunu aklımızda tutmak adına; bu mücadeleyi örgütleyenler olarak, bir toplumsal devrimle siyasal el değişikliğinin farkını anlatabilmek adına; ezilenler olarak, siyasi irademizi sözde bizim lehimize eline almaya çalışanların aslında ne yapmak istediklerini anlamak adına; anarşistler olarak, yaşadığımız ihanetin, siyasi zorbalığın, sindirme politikalarının, katliamların nasıl özgürlükçü renklere boyanabileceğini görmek adına önemli.

Yüzyıl önce ve yüz yıl sonra, Bolşevik İktidarın Kronştad Katliamı’nda da, Ukrayna’da yaptıklarını da unutmayız. Halkın özörgütlü gücü yenilmeyecek!

 

Hüseyin Civan

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

 

The post İktidar ve Sovyet – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/08/iktidar-ve-sovyet-huseyin-civan/feed/ 0
”Düşlediğini Eylemek Özgürlük, Özgürlük Anarşizm ; Anarşizm Örgütlenmektir ” – Halil Çelik https://meydan1.org/2016/06/22/dusledigini-eylemek-ozgurluk-ozgurluk-anarsizm-anarsizm-orgutlenmektir-halil-celik-2/ https://meydan1.org/2016/06/22/dusledigini-eylemek-ozgurluk-ozgurluk-anarsizm-anarsizm-orgutlenmektir-halil-celik-2/#respond Wed, 22 Jun 2016 11:36:46 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/22/dusledigini-eylemek-ozgurluk-ozgurluk-anarsizm-anarsizm-orgutlenmektir-halil-celik-2/     İki yüzyılı aşan bir süredir özgürlük ve adalet mücadelesinde olan anarşizm,  dönem dönem farklı tartışmalardan geçmiştir. Dünya genelinde 1960’lar sonrasında, coğrafyamızda ise 1980 sonrasında gelişen süreçte anarşizm adına farklı bir tartışma gündemleşmiştir: Örgüt ve örgütlenme. Bu tartışmanın nasıl geliştiğine ve tartışmanın kendisine dair düşüncelerimizi, bugün coğrafyamızdaki devrimci anarşist mücadele deneyimimiz ortaya koyuyor ve […]

The post ”Düşlediğini Eylemek Özgürlük, Özgürlük Anarşizm ; Anarşizm Örgütlenmektir ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Adsız

 

İki yüzyılı aşan bir süredir özgürlük ve adalet mücadelesinde olan anarşizm,  dönem dönem farklı tartışmalardan geçmiştir. Dünya genelinde 1960’lar sonrasında, coğrafyamızda ise 1980 sonrasında gelişen süreçte anarşizm adına farklı bir tartışma gündemleşmiştir: Örgüt ve örgütlenme. Bu tartışmanın nasıl geliştiğine ve tartışmanın kendisine dair düşüncelerimizi, bugün coğrafyamızdaki devrimci anarşist mücadele deneyimimiz ortaya koyuyor ve elbette bir cevap oluyor. Öte yandan yine coğrafyamızda anarşizmin farklı mücadele biçimlerinin de neredeyse tamamının örgütlenme temelli yaklaşımları, bu tartışmanın günümüzde kendi cevabını bulduğunu gösteriyor.

Örgütlenme ve örgüt tartışmalarının ötesinde anarşist tarihe bakılırsa; Arjantin ve Şili’nin belli bölgelerini kapsayan Patangoya’da anarşist işçilerin öz örgütlülüğü olan FORA, Ukrayna’da işçi ve köylülerin öz örgütlülüğünün bir araya geldiği Mahnovist Hareket ve bugünün Portekiz ve İspanya’sını kapsayan İberya Yarımadası’nda gerçekleşen İberya Devrimi’ndeki CNT FAI; örgütlü anarşizmi işçiler, köylüler ve tüm ezilenlerde toplumsallaştırarak bulundukları bölgelerde birer halk hareketine dönüşmüşlerdir. Asıl incelenmesi, irdelenmesi gereken örgütlenmenin ve örgütün tartışılması değildir. Halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlerin, örgütlenmeye nasıl yaklaştıkları, örgütlülüklerini nasıl ve hangi araçlarla sürdürdükleridir.

Öz Örgütlülük Anarşizmin Temel Örgütlülüğüdür

Örgütlenmenin farklı yol ve yöntemleri farklı amaçlar için kullanılabilir. Farklı ideolojilerin, farklı felsefi yaklaşımların, hatta farklı düşüncelerin örgütlenme biçimleri farklı olabilir. İdeoloji, felsefe, düşünme biçimi olmanın ötesinde, bir yaşam olarak anarşizmin örgütlenme yöntemleri ise elbette kendi özgünlüğündedir. Siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin örgütlenmesi, anarşist bir örgütün işleyişi demektir. Gerek siyasi, ekonomik ve sosyal işleyişin örgütlenmesinde, gerekse örgütün toplumsallaşarak bir halk hareketine dönüşmesinde, öz örgütlülük olmazsa olmazdır.

Öz örgütlülükler, siyasi veya ekonomik iktidarlara karşı, ezilenlerin kendi örgütleridir. Bu örgütlülükler iki farklı şekilde gelişebilir. Öncelikle, farklı iktidar gruplarına veya farklı iktidar yapılarına karşı özgürlük mücadelesi geliştirecek olan örgütlülüktür. Bu örgütlülük, farklı iktidar gruplarını veya iktidar yapılarını ortadan kaldırmanın ötesinde, bir ilişki biçimi olarak iktidarı yok etmeyi de hedefler. Bu örgütlülüğün öznelerini belirleyecek olan şey ise, aynı ezilmişliğin bir parçası olmalarıdır. Çünkü bir ezilmişliğe karşı, ancak ve ancak o ezilmişliği yaşayan kişi veya gruplar mücadele edebilir. Geliştirilecek mücadelede o ezilmişliği farklı boyutları ile yaşamış kişi veya gruplar, onunla nasıl mücadele edileceğini de en iyi belirleyebilecek olanlardır. Öz örgütlülük bu şekilde oluşabilir. İkinci bir şekliyle de öz örgütlülük coğrafi bir belirlenimle oluşabilir. Yani belli bir coğrafi bölgenin siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamının organize edilmesi de yine o coğrafyada yaşayan kişi ve grupların oluşturduğu örgütlenmeler ile sağlanabilir. Burada da yine aynı yaklaşım söz konusudur. O coğrafi bölgenin öznesi olmak, oranın işleyişini organize edebilmenin bir koşuludur. Çünkü -hangi coğrafi bölge olursa olsun- orada yaşamını sürdürenler, oranın işleyişini en doğru şekilde yürütebilecek olanlardır. Yani bir coğrafi bölgenin öz örgütlülüğü, o bölgenin kendisinden çıkmalı ve o bölgenin siyasi, ekonomik, sosyal ilişki biçimlerini bu öz örgütlülük belirlemelidir. Farklı bölgeler elbette birbirinin ilişki biçimlerine etki edebilir. Ama nihai işleyiş inisiyatifi, o bölgenin öz örgütlülüğünde olmalıdır.

Ukrayna’daki işçi ve köylüler, Çiftlik İşçileri Sendikası, Gulya Polye Köylü ve İşçi Konseyleri, Maden ve Doğrama İşçileri Sendikası, Tarım Komisyonları gibi öz örgütlülükler yaratmışlardı. Bir anarşist örgütlenmenin halk hareketine dönüşme süreci, bu öz örgütlülüklerle sağlanmıştır. Mahnovist Hareket ile beraber yine bu öz örgütlülüklere yeni örgütlenmeler eklenmiştir. Köylülerden ve işçilerden oluşan yerel bölgesel komünler, konseyler oluşturulmuştur. Bir yandan gündelik yaşamın siyasi, ekonomik ve sosyal olarak organize edildiği işçi ve köylü komünleri, öte yandan Hetman Hükümeti’yle Denikin ve Wrangel’in beyaz ordularıyla, burjuva Petlurist Hareketi’yle ve Bolşevik Kızıl Ordu ile savaşı organize eden konseyler örgütlenmiştir. Benzer örnekler, anarşist örgütlerin bir halk hareketine dönüştüğü tüm coğrafyalarda görülebilir. İberya’da gerçekleşen toplumsal devrim de bu örneklerin en belirginlerindendir.

Halk Hareketi Kendiliğindenliğiyle Toplumsal Devrimi Yaratır

Halk hareketi olan CNT FAI’den FORA’ya ve Mahnovist Harekete kadar halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütler, kendiliğindenlikleriyle varlığını sürdürmüştür. Kendiliğindenlik hareketin kendi iç dinamikleri ile yönlendirildiği bir süreci tarif eder. Elbette dışsal etkiler ile bir ilişki geliştirilecektir. Ancak dışsal hiçbir etki hareketin işleyişini ve örgütlenmesini belirlememelidir. Kendiliğindenlik dışsal bir etki sonucu değil de kendi iç dinamiklerinin belirlediği bir süreç olması nedeniyle, anarşist bir örgütlenme için vazgeçilemezdir. Kendiliğindenlik anarşizme yönelik bilinçli bilinçsiz çarpıtmalar sonucu sık sık kadercilik veya spontanelik ile karıştırılır. Anarşist bir örgütlenmede kendiliğindenlik tamamıyla iradi bir durumu tarifler. Bu iradi durum, özneleri belirginleştirmek açısından oldukça önemlidir. Bu iradi durum, örgütlülüğü oluşturan öznelerin bu örgütlülükteki sorumluluğuna da vurgu yapmış olur. Mahnovist Hareket’in Özgür Topraklar deneyiminde bir yandan Bolşeviklerin resmi komünleri varken, Pokrovskoe köyünde köylülerin bu resmi komünlere değil de kendiliğindenliğiyle oluşturdukları Çalışma Komünleri’ne dahil olması, bu durumun tarihsel bir örneğidir. Gulya-Polye gibi diğer köylerde de benzeri süreçler yaşandı. Halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlülük bu kendiliğindenlik ile toplumsal devrimi yaratabilmiştir.

Toplumsal Devrim Gündelik Devrimler ile Yaratılır, Yaşatılır

Toplumsal devrim en geniş anlamıyla tüm toplumsal yapının siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerinin iktidarlı ilişkilerden ve yapılardan arındırılarak yeniden yaratılmasıdır. Anarşizme içkin bir kavram olan toplumsal devrim, anarşist bir örgütün benimseyeceği bir devrim perspektifidir. Makro boyutuyla tüm toplumun yaşamının yeniden yaratılmasının hedeflenmesini içeren toplumsal devrim, kişilerin veya grupların mikro yaşamlarında gündelik devrim anlayışıyla kendini bulmalıdır. Gündelik devrim, gündelik yaşamın siyasi ekonomik ve sosyal örgütlenmesini toplumsal devrim iddiasıyla yeniden yaratmayı gerektirir. Her bireyin yaşamını yeniden yarattığı gündelik devrimler,  toplumsal bir kırılma anını beklemek gibi ertelemeci bir işleyişi reddeder. Gündelik devrim şimdinin yeniden yaratılmasını örgütlemektir. Gündelik devrimlerini gerçekleştirerek özneleşen bireylerin örgütlülüğü, toplumsal devrime giden yolu yaratacaktır. Mikrodan makroya bir dönüşüm ve tüm yaşamın yeniden yaratılmasıdır toplumsal devrim. Anarşist örgütlenmenin halk hareketine dönüşmesinde bu toplumsal devrim iddiası toplumsallaşmada, halk hareketine dönüşmede oldukça önemli bir etkendir. İberya toplumsal devrimi bunu net olarak göstermiştir.  İspanya’nın köylerinde eşek sırtında gezerek köy köy anarşizmi anlatanların yarattığı öz örgütlülükler, 1920’lere kadar sendikalar, birlikler, komün ve kolektiflerden oluşmuş yine aynı süreçlerde CNT FAI ile beraber halk hareketine dönüşmüştür. Bu halk hareketiyle ezilenler, İberya yarımadasında toplumsal devrimi toplumun tüm kesimlerinde yaşama dönüştürmüş, yeni bir yaşam yaratmışlardır. CNT FAI yaratılan yeni yaşamı da yine aynı toplumsal devrim perspektifi ile savunmuş. Coğrafyanın farklı bölgelerinde komün, kolektif ve kooperatiflerle üretim dağıtım ve tüketim ilişkilerini yeniden yaratmıştır.

Örgüt, Toplumun İhtiyaçlarından Doğup Yine Toplumun İhtiyaçlarına Cevap Verdiği Ölçüde Halk Hareketi Olur

CNT FAI’nin İberya’da bütün bir yaşamı yeniden yarattığı deneyim öz örgütlülükleriyle bir halk hareketine dönüşmüş anarşist bir örgütün toplumun ihtiyaçlarına cevap olması gerektiğini açıkça gösteriyor. İberya’da devrim yıllarında bir yandan yaşamın ekonomik yeniden yaratılması bir yandan siyasi ilişkilerin yeniden yaratılması sürerken savaşın yakıcılığı karşısında yine ihtiyaçları karşılamak üzere silah fabrikalarına el konulmuş, yetmeyince bazı fabrikalar silah fabrikasına dönüştürülmüştü. Bu örnek de, yine halk hareketinin gerek toplumsal devrimin kırılma anlarında, gerek toplumsal devrimin yeniden yaratım zamanlarında; hareketin toplumun ihtiyaçlarını görmesi ve ona cevap olmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.

Bu kaçınılmaz durum Patagonya’daki FORA deneyimininde de kendini başka bir şekilde gösterir. FORA henüz Arjantin İşçi Federasyonu (FOA) olduğu 1902 Ocak ayında, işçilerin sendikalı olmalarının önüne geçen La Princesa fırınlar zincirine yönelik bir boykot çağrısı yapmıştı. Boykot kampanyası sebebiyle FOA’lı iki işçi tutuklanınca tüm fırınlardan toplam 7 bin işçi genel greve giderek üretimi durdurmuştu. Buenos Aires şehrinin neredeyse tamamen ekmeksiz kaldığı bir süreçte işçilerin öz örgütlülüğüyle oluşturduğu kooperatif, sadece işçiler ve aileleri için ekmek üretmiştir. İşçilerin öz örgütlülüğü burada işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçlarının tek dayanağı olmuştur. Bu örgütlülük, FORA’yı Patagonya’da bir halk hareketine dönüştürmüştür. FORA deneyimi de, CNT FAI deneyimi de halk hareketinin öz örgütlülüklerinin halkın ihtiyaçlarından doğmasını ve yine halkın ihtiyaçlarına cevap verebilmesinin tarihsel örneğidir.

Anarşizmin coğrafyamızda öz örgütlülükler yaratma iddiasıyla yola çıktığı bir deneyimin henüz ilk adımlarındayız. Mücadelemizin toplumsal devrimi yaratmadaki koordinatlarını, tarihsel olarak halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlerin örgütlenme deneyimlerinde -eksikleri ve fazlalıklarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla- görüyoruz, öğreniyoruz. Örgütlülük ve toplumsallık perspektifini derinleştirerek toplumsal devrimi bir iddia veya bir perspektif olmaktan çıkarıyor; yaşamın her anında yeniden yaratıyoruz, yaratacağız. Yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi şu anda bu dünya büyümekte…

 

 

Halil Çelik

halil@meydan.org

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

The post ”Düşlediğini Eylemek Özgürlük, Özgürlük Anarşizm ; Anarşizm Örgütlenmektir ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/22/dusledigini-eylemek-ozgurluk-ozgurluk-anarsizm-anarsizm-orgutlenmektir-halil-celik-2/feed/ 0