Halil Çelik – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 19 Dec 2015 00:09:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/ https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:09:21 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/ Tekin Arslan, Serdar Ben, Erol Ekici, Tayfun Benol, İsmail Kızılçay, Gazi Güray Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Yoldaşlarını, mücadele arkadaşlarını yitirmenin tarifsiz acısıyla mücadeleyi kaldığı yerden sürdüren İnşaat İşçileri Sendikası’ndan Remzi Yılmaz, Halil Çelik ve Yunus Özgür ile İnşaat İş’in mücadelesini konuştuk. Meydan Gazetesi: Ankara Katliamı’ndan bu yana neredeyse iki ay kadar bir zaman geçti. 103 […]

The post Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

inşaatiş

Tekin Arslan, Serdar Ben, Erol Ekici, Tayfun Benol, İsmail Kızılçay, Gazi Güray Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Yoldaşlarını, mücadele arkadaşlarını yitirmenin tarifsiz acısıyla mücadeleyi kaldığı yerden sürdüren İnşaat İşçileri Sendikası’ndan Remzi Yılmaz, Halil Çelik ve Yunus Özgür ile İnşaat İş’in mücadelesini konuştuk.

Meydan Gazetesi: Ankara Katliamı’ndan bu yana neredeyse iki ay kadar bir zaman geçti. 103 insanın yaşamını yitirdiği katliamın etkileri hala daha sürüyor. Sizler de İnşaat İşçileri Sendikası olarak 6 arkadaşınızı, dostunuzu, yoldaşınızı kaybettiniz. İnşaat-İş Ankara Katliamı’ndan nasıl etkilendi kısaca anlatır mısınız?

Remzi YILMAZ: Öncelikle Ankara Katliamı mücadele eden, barış isteyen insanları hedefledi ve çok değerli arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı aldılar bizden alçaklar. Katliamdan sonra, toparlanma sürecini çevremizdeki dostlarımızın, inşaat işçisi arkadaşlarımızın daha da kenetlenmiş haliye, onların desteğiyle güçlü ve hızlı bir şekilde atlattık. Dolayısıyla hayatını kaybetmiş olan,aktif olarak çalışan arkadaşlarımızın yerini doldurmaya çalışıyoruz. Bu anlamda Ankara Katliamı, arkadaşlarımızı kaybetmiş olmanın dışında çalışmalarımızı çok olumsuz etkilemedi. Tam tersi kenetlenerek büyüyoruz. Geçmiş tarihlerde de bilindiği gibi devrimci hareketlere yapılan saldırılar, her zaman devrimcileri çoğaltmıştır.

Tekin Arslan, Erol Ekici, Serdar Ben, İsmail Kızılçay, Tayfun Benol, Gazi Güray bu arkadaşların bizlerin de mücadele dostu, omuzdaşıydı. Şimdi onların sizlere bıraktığı mücadele bayrağı nasıl dalgalanacak?

Halil ÇELİK: Katliamdan önce örgütlenme sekreteri olarak Serdar arkadaşımız görev alıyordu. Öncelikle biz bu mücadeleyi Serdar’dan,Tekin abiden,Erol’dan,Tayfun abiden, İsmail abiden devraldık. Onların bıraktığı nokta iyi bir noktaydı. Bugün eğer yaşasalardı gurur duyacakları bir tabloyla karşılarında olacaktık.Mücadele bayraklarını şantiyelerde örgütlenerek daha da yukarı taşımaya çalışıyoruz. Yani onların mücadelesi kesinlikle yarım kalmadı, daha da derinleşerek ve daha da büyüyerek sürecek.

Yunus ÖZGÜR: Halil arkadaşında söylediği gibi Serdar örgütlenme sekreteriydi. O hayatını kaybetti. Şimdi görevi biz aldık. Yani patlamadan önce kaybettiğimiz yoldaşların attığı bir tohum vardı, aslında biz şimdi ona su döküp yeşertiyoruz. Çünkü patlamadan sonra hızlı bir gelişim de oldu İnşaat İş’te. Onları yaşatmak bizim açımızdan,şantiyelerde örgütlülüğü yükseltmek oldu. Fakat tabi ki yalnızca bu değil aynı zamanda onların da düşlediği sınıfsız bir dünya için, komünizm için mücadele etmektir onları yaşatmak. Biz bütünlüklü olarak bunun da mücadelesini veriyoruz.

Remzi Yılmaz: Birden fazla şantiyede ciddi anlamda örgütlenmemiz söz konusu. Daha önce hayatını kaybeden canlarımızın da aktif çalıştığı dönemlerde sürekli bir alacak üzerinden şantiyelere gidebiliyorduk. O zamanki sayısal azlığımız, sektörün çok büyük olması ve problemlerin çok yoğun olması kaynaklı sadece ücret alacaklarıyla ilgilenebiliyorduk. Bundan sonra durum biraz daha farklı tabi. Artık ekonomik anlamda alacak sorunları olmayan işçilerle de diyalogumuz var. Bu diyaloglar doğrultusunda da ciddi bir örgütlenme içerisindeyiz şantiyelerde. Bu da,arkadaşlarımızın bıraktığı bayrağın en üstlerde dalgalandığını ve dalgalanacağını göstermektir diye düşünüyorum. Kimsenin şüphesi olmasın! Çünkü biz bu mücadeleyi arkadaşlarımızı kaybettik diye bırakacak değiliz elbette. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Halil ÇELİK: Bir de şunu eklememiz lazım.Katliamın olduğu sırada İnşaat İşçileri Sendikası olarak açtığımız bir pankart vardı. O pankartta işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiar edilmişti. Biz de bugün yoldaşlarımızın kefeni olan bu pankartın şiarını yükseltmeye, işçilerin örgütlülüğünü büyütmeye,halkların özgürlük mücadelesinde de görevimiz neyse onu yapmaya çalışıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.

İnşaat İş ile daha önce yaptığımız bir röportajda Tekin abi de vardı. Orada Tekin abi Kobanê’nin yeniden inşası için “Halkların kardeşliğini inşa etmek gibi bir özlem içindeyiz.” demişti. Kobanê’nin yeniden inşası için başlattığınız Emeğin Köprüsü projesi bugünün şartlarında nasıl devam edecek?

Remzi YILMAZ: Şimdi öncelikle Tekin abiyi saygıyla anıyorum. Birlikte verdiğimiz bir röportajdı o. Evet Tekin abiyle birlikte Ankara’da yaşamını yitiren arkadaşlarımızın tamamı o gün halklar arası barışı savunmak için oradaydılar. Kobanê’deki Kürt halkının direnişi arkadaşlarımızı da çok heyecanlandırmıştı. Buradan oraya kardeşlerimize elimizi uzatabilecek nasıl bir köprü kurabiliriz gibi bir çalışma içerisine girmiştik. Çok istekliydi herkes. Başta Tekin abi ve Serdar olmak üzere. Çok da emekleri var. Bilinsin istiyorum, eğer o arkadaşlarımız bizi duyuyorsa, bu çalışma da yarım kalmayacak; devam edecektir. Bununla ilgili sadece Kobanê ile ilgili, bu süreci ilerletebilecek bir komisyon kurduk sendikada. Biz Kobanê’ye gidip o sağlık ocağını yapmaya kesin kararlıyız. Bundan sonra da bir önceki duruma göre çalışmalarımız daha da hızlanacak.

Halil ÇELİK: Ayrıca bu komisyonda kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan Erol arkadaşımızın eşi ve kardeşi de yer alıyor. Katliamdan önce Erol arkadaşımız biraz daha bu konuyla alakalı çalışmalarda inisiyatif alıyordu. Bu inisiyatifi sürdürmek açısından ailesinden eşi ve kardeşi de bu çalışmalara dahil oldu. Erol’un bıraktığı Kobanê bayrağını onlar da ileriye taşıma yönünde faaliyetler yürütecekler.

Bugün itibarıyla İnşaat-İş olarak Emaar Square’da daha önce inşaat sektöründe deneyimlenmemiş bir örgütlenme çalışması yapmaktasınız? Bu süreçten kısaca bahseder misiniz? Benzer şekilde örgütlendiğiniz şantiyeler var mı?

Halil ÇELİK: Emaar’da durum şöyle gelişti. Biz bilfiil gidip çalışma başlatmadık. Önce ordan işçi arkadaşlar bizim ile beraber örgütlenme faaliyeti yürütme talebiyle geldiler. Daha önce işçiler hep gasp edilen ücretler üzerinden, işten çıkarıldığında sendikayla iletişim kuruyordu. Bu sefer işçiler çalışır vaziyetteyken sendikal faaliyet yürütme talebiyle geldiler. Beraber orda bir çalışma başlattık. Emaar Square büyük bir proje, avm, rezidans, otel projesi. Bu büyük proje içerisinde farklı farklı taşeronlar var. En az on tane şirket, on tane şirketin altında onar tane de taşeron şirket var. Yani büyük bir saçak var orada. Biz saçağın bir yerinden yakaladık. Akfa Holding bünyesinde çalışan işçi arkadaşlar arasından 50 işçi üyemiz oldu. Öbür taraftan geçen hafta sizin de bildiğiniz gibi, Sanat Yapı adlı taşeron bir şirketin ücretleri ödememesi üzerine bir eylem süreci başlattık orada. Direnişi başarıyla sonuçlandırdık elbette.Bugün de birkaç problem yaşadık, şantiyenin girişi çıkışıyla alakalı. Problemler yaşıyoruz o problemleri çözdükçe daha da örgütleniyoruz. Emaar’da en önemli kazanımımız ise şudur: çalışılan cumartesi günlerinin fazla mesai üzerinden ücretlendirilmesi gibi bir durumu kabul ettirdik. Bugüne kadar inşaat sektörü açısından da çok önemli bir kazanımdır bu. Cumartesi günü, tüm Delta Mühendislik işçilerinin maaşlarında mesai olarak hesaplanacak. Bu, sektör adına önemli bir adımdır. Örgütlendiğimiz diğer şantiyelerde de bunu kazanmaya yönelik çalışmalarımız var. Emaar dışında Rönensans Maltepe’de de örgütlenme çalışmamız var. Tabi Emaar Square kadar ilerlemiş boyutta değil, daha başlangıç aşamasındayız diyebiliriz. Rönesans dışında da bir kaç şantiyede örgütlenmemiz sürüyoruz ayrıca.

Ankara Katliamı ile ilgili bir dava süreci yürütülecek elbette. Sizler İnşaat-İş olarak bu dava sürecine nasıl yaklaşacaksınız?

Halil ÇELİK: Ankara katliamıyla ilgili şuan zaten devam eden bir gizlilik kararı var. Dosyada gizlilik kararı olduğu için henüz dava açılmış değil. Ama bildiğim kadarıyla hukuki açıdan altmış gün içerisinde bir başvuru yapılması söz konusu. Bu başvuruyu yapma aşamasındayız. Görevlendirdiğimiz avukatlar söz konusu. Burada bizim bir perspektifimiz var; bu katliamın sorumlusunun devlet olduğunu,devletin beslemesiyle oluşturulmuş şiddet olan İŞİD çetelerinin olduğunu söylüyoruz. Katliamın asıl sorumlusunun devlet olduğunu düşünüyoruz. Devletin adaletine tabi ki güvenmiyoruz. Devletten kendi kendini yargılamasını da beklemiyoruz. Fakat burada kamuoyu yaratmak gibi bir derdimiz var ve hedefimiz de katliamın sorumlusunun, altı yoldaşımız şahsında 103 yoldaşın tamamının katilinin devlet olduğunu vurgulamak, bunu başta bizim yaşadığımız topraklar Türkiye ve Kürdistan toprakları olmak üzere bütün dünyaya duyurmak istiyoruz; amacımız bu. Devlet katliamda ölenlerin ve yaralananların ailelerine terör mağduru oldukları gerekçesiyle tazminat ödemek istiyor. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu devletin kendini aklama çabasıdır. Tarihte daha önce Ulucanlar Katliamı’nda, Roboski Katliamı’nda Kürdistandaki köy yakmalarında çok karşılaştık bu durumla. Devlet bu şekilde kendini aklamaya çalışıyor,ortada bir terör durumu var ve bu durumdan mağdur olanlara bakıyorum algısı yaratmaya çalışıyor. Biz devletin meşruluğunu da tanımıyoruz. Bu katliamlar da zaten bilfiil devletin nasıl katliamcı bir yapı olduğunu gösteriyor.

Remzi YILMAZ: Bir yanıyla böyle evet. Mahkemeden öncesini ele almak gerekiyor biraz da sanırım. Biz bu davada öncelikle bütün ailelerin içinde olabileceği bir platform oluşturmak gerekiyor diye düşündük. Öncelikle sendikadaki altı yoldaşın ailelerini bir araya getirip sonra yüz üç aileyle hepsinin de platforma dahil olmasını istiyoruz, sonuçta bu bir kamu davası. Ordan oraya taşınabilecek parçalanabilecek bir dava da değil. Toplu bir dava olacak. Dolayısıyla bütün ailelerin de bir platform içerisinde davaya müdahil olması, hem mahkemenin seyrini değiştirir hem de hedeflediğimiz ve bir çok kesimin de hedeflediği o kamuoyunu oluşturmak anlamında çok önemlidir.Yoksa gerçek anlamda, adalet anlamında dediğimiz kimsenin bir beklentisi yok. Devlet bu katliamın faillerini alıp ortaya koyacak, bütün coğrafyada vicdanları rahatlatabilecek diye bir durumun söz konusu olmadığı da kesindir. Bunu herkes biliyor. Ciddi anlamda burada bir kamuoyu oluşturup mahkemenin seyrini değiştirecek bir platformun oluşturulmasından yanayız biz. Tabi biz İnşaat İş olarak bunun bir adımını attık. Mesela ailelerimizi bir araya getirmeye çalışıyoruz; başarılı da oluyoruz. Bununla ilgili de bir avukatlar komisyonu kurduk. Bu davaya İnşaat İş üzerinden bakacaklar. İstanbul’da beş avukattan oluşan bir komisyon kurduk. Ankara’da da aynı şekilde bu davayı götürecek arkadaşlarımız var. Öncelikle burada önemli olan, en can alıcı nokta birlikte durabilmek. Biz çağrıda da bulunuyoruz, bütün sesimizi duyabilecek ailelere. Böyle bir platformun oluşması şart ve herkes bu düşüncede. Bu Gezi Davası değil. Çünkü Gezi Davası bir kamu davası değildi; dolayısıyla parçaladılar. Güvenlik gerekçesiyle her birini başka bir şehre ulaşılamayacak bir şehre gönderdiler. Bu Ankara’daki katliam, avukat arkadaşlardan da duyduğumuz kadarıyla parçalanabilecek bir dava olmadığı için bir avantaj gibi duruyor. Ailelerin de bir araya gelebilmesi için çok önemli bir fırsattır. Bütün dünyaya, bizi katlettiniz ama biz hala karşınızda dimdik duruyoruz mesajı vermek önemli. Hem o karanlık ve barbar güce bir cevap olur hem de dünyada barış isteyen insanları katledebilirsiniz ama onların yalnız olmadığını yanlarında milyonların olduğu mesajını vermiş oluruz diye düşünüyorum. Bu doğrultuda da bir çağrı yapmış olmak istiyorum. Bütün ailelerin bu platform içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Meydan Gazetesi olarak verdiğiniz bu anlamlı mücadelede her zaman yanınızda olduğumuzu söylemek isteriz.

Biz de bu röportaj için İnşaat İşçileri Sendikası olarak sizlere teşekkür ederiz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/feed/ 0
“Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/ https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/#respond Wed, 23 Jul 2014 11:56:24 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/ Mevsimlik Tarım İşçileri Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu […]

The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Mevsimlik Tarım İşçileri

Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu bir yaşamdır mevsimlik tarım işçilerinin yaşamı. Yaklaşık olarak Mart-Nisan aylarında başlayan ve Kasım ayına kadar süren mevsimlik tarım işçiliği; günümüz geçici işçilik, taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri düşünüldüğünde, üzerinde durulması gereken elzem bir konudur.

Mevsimsel Yaşamın Diğer Adı: Ücretli Tarım İşçiliği

Tarlada, bahçede, serada ya da hayvan yetiştirme birimlerinde üretim yapan insanlardan oluşan tarım işçileri, çalıştıkları zaman veya aldıkları ücrete göre; sürekli tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, geçici tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret (para değil de üretilen ürün) karşılığında çalışan işçiler olarak sınıflandırılırlar. Her ne kadar böylesi bir sınıflandırma yapılmış olsa da, bir tarım işçisi için çalışılacak zaman ve emeğin karşılığı, ihtiyaçları gereği farklılaşır. Yılın belli zamanlarında farklı bölgelere göç edilen yaşamda, en genel anlamıyla, çalışılan zaman hasat zamanıdır; emeğin satılmasının karşılığı ise ücretli tarım işçiliğidir.

Pamuk, fındık, çay, üzüm, kayısı tarla ve bahçelerinde süregelen işçiliğin tarihi ise, coğrafyamızda oldukça eskidir. 1830’larda Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirilerek Çukurova bölgesinde çalıştırılan işçiler, coğrafyamızdaki ilk mevsimlik tarım işçileri olarak bilinirler. Ardından tarımda kapitalist üretimin başladığı 1890’larda ise, çevre şehirlerden Adana’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, pamuk ve hububat üretmişlerdir. 1930 ve 1940’lara gelindiğinde ise tarımda ücretli olarak çalışanların, genellikle çiftçiler olduğu görülmektedir. Çiftçiler, hasat zamanı öncesinde yoğun iş imkanları sebebiyle başka yerlere göç ederek; ırgat, amele, gündelikçi isimleriyle çalışmışlardır. Tarımda kapitalist üretimin bu coğrafyada hakimiyetini ilan ettiği 1950’lerde ise, mevsimlik tarım işçiliği her bölge için farklı bir piyasaya dönüşmeye başlamıştır. Bugün Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Van, Şırnak, Adana, Hatay başta olmak üzere neredeyse tüm şehirlerden ailelerin, farklı yaş gruplarının oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının temelleri böyle atılmıştır.

Mevsimlik Tarım İşçilerinin Zorunlu Göçebe Yaşamı

Bugüne gelindiğinde, köylerden şehirlere göç, Kürdistan’daki savaş ve farklı bir çok etmen sonucu mevsimlik işçi olarak çalışanlar; hem yakın şehirlere, hem de farklı bölgelerdeki şehirlere hasat zamanları giderek burada bir yaşam sürmeye başlarlar. Evlerin kapısına kilit vurularak kamyon kasalarında, tren vagonlarında başlayan yolculuk; derme çatma barakalara, çadırlara uzanır. Banyosuz, tuvaletsiz, mutfaksız bir yaşam başlar. Neredeyse tüm zamanın açık havada geçtiği bu yaşamda, suya erişim de oldukça kısıtlıdır. Söz konusu şartlar, kalınan ortamı her türlü hastalığa açık bir yer haline de getirmektedir. Bu yaşam koşulları, aynı zamanda, çalıştığı bölgede mevsimlik tarım işçisinin dışlanmasında da etkilidir. Yerli halk tarafından çadırların veya barakaların bulunduğu bölge, uzak durulması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gereken yerler olarak görülebilmektedir. Öte yandan, coğrafyamızda devletin açtığı savaşın koşullarının yarattığı “kürt düşmanlığı” sebebiyle etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Yoksulluğun ve yoksunluğun derinden hissedildiği bu yaşam, ırgatlık yaşamı olarak da bilinir. Irgatlık yaşamının ekonomik anlamda ilk ve belki de tek muhatabı, aracılardır. Genellikle “dayı başı” olarak bilinen aracılar, patronun tüm sorumluluklardan kurtulmasını sağlarken; işçi ile kurdukları ilişki “tüccar-köle” ilişkisinden farksızdır.

Amele başı, elçi başı, dayı başı gibi farklı isimlere bürünebilen aracıların da olduğu bu sömürü biçiminde, hasat zamanının sona ermesiyle beraber işçi; inşaat, hizmet sektörü gibi mevsimlik başka alanlara da yönelebilmektedir. Yani hasat zamanlarında tarımda çalışan bir işçi, kış aylarında inşaat sektöründe veya hizmet sektöründe çalışabilmektedir. Çok sık karşılaşılan bu durum, mevsimlik tarım işçilerinin tüm yaşamlarını mevsimlik işçi olarak sürdürmesi demektir. Mevsimlik işçiler, bu özellikleriyle taşeron sistemi ve özel istihdam bürolarının güvencesiz ve esnek çalışma anlayışından bağımsız düşünülemeyeceği gibi; taşerona karşı verilen mücadelede de bu işçilerin alacakları rol görmezden gelinemez.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/feed/ 0
“Zorlu Center’da Kazanan Sınıf Oldu” – Halil Çelik https://meydan1.org/2014/05/21/zorlu-centerda-kazanan-sinif-oldu-halil-celik/ https://meydan1.org/2014/05/21/zorlu-centerda-kazanan-sinif-oldu-halil-celik/#respond Wed, 21 May 2014 11:34:00 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/21/zorlu-centerda-kazanan-sinif-oldu-halil-celik/ Son zamanlarda taleplerini en kısa sürede kabul ettiren direnişlerden biri olan Zorlu Direnişi, taşeron sistemine karşı mücadelesiyle ve örgütlülük deneyimiyle önemli bir noktada duruyor. İş bırakma ile başlayan direniş, şantiyeyi terk etmeme ısrarı ile başta Zorlu Center patronlarına olmak üzere taşeron şirketler Aktürk ve Sasel’e de direniş korkusu yaşattı. Öte yandan beş günlük deneyim, başta […]

The post “Zorlu Center’da Kazanan Sınıf Oldu” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Son zamanlarda taleplerini en kısa sürede kabul ettiren direnişlerden biri olan Zorlu Direnişi, taşeron sistemine karşı mücadelesiyle ve örgütlülük deneyimiyle önemli bir noktada duruyor. İş bırakma ile başlayan direniş, şantiyeyi terk etmeme ısrarı ile başta Zorlu Center patronlarına olmak üzere taşeron şirketler Aktürk ve Sasel’e de direniş korkusu yaşattı. Öte yandan beş günlük deneyim, başta direnişçi taşeron inşaat işçilerinde olmak üzere Zorlu Center’da çalışan tüm inşaat işçilerinde ise örgütlü olmanın, örgütlü hareket etmenin farkındalığını arttırdı.

Zincirlikuyu’daki Zorlu Center AVM’nin şaşalı görüntüsünün ardında, yerin dört-beş kat altında, Adana’dan, Diyarbakır’dan, Dersim’den kalkıp İstanbul’da çalışmaya gelmiş taşeron inşaat işçileri bulunuyor. İşçi olduğu belli olmasın diye taşeron inşaat işçilerinin baretle veya iş ayakkabısıyla AVM içerisine girmesinin yasak olduğu Zorlu Center, bu yönüyle bir yandan kapitalist sınıf piramidini çağrıştırırken öte yandan Aktürk Yapı Endüstrisi ve Ticaret A.Ş adlı alt yüklenici adı verilen taşeron şirketi bünyesinde onlarca taşeron şirketi ile işçiler için taşeron köleliği anlamını taşıyor.

Bu kölelik koşullarında çalışan taşeron inşaat işçileri son iki aydır ücretlerinin yatırılmaması sebebiyle bağlantılı oldukları İnşaat İşçileri Sendika Girşimi’yle beraber 5 Mayıs günü iş bırakma eylemine başladı. Taşeron inşaat işçileri ilk andan itibaren radikal duruşuyla, örgütlü hareket edişiyle Zorlu Center patronlarının ve taşeron şirketlerinin adeta kabusu haline geldi. Direnişin ilk saatlerinde şantiyeye gelip, işçilere tehditler ve hakaretler yağdırarak ücretlerin sadece yüzde otuzunu yatıracağını söyleyen Sasel Elektromekanik A.Ş patronu, aynı gün içinde ücretlerin tamamını yatırarak geri adım atmaya başladı.

Sasel ve Aktürk patronları direnişin ilk gününde, yapılan eylemin yasadışı olduğunu, suç işlendiğini söyleyerek taşeron inşaat işçilerinin meşru doğrudan eylemini kırmaya çalıştı. Ardından direnişin ikinci ve üçüncü günlerinde “sendikalı olunca hiçbir yerde çalışamazsınız”, “sendika sizi kandırıyor. Suç işletiyor” gibi söylemler yayarak hem direnişteki işçileri caydırmaya çalışıp hem de farklı bölümlerde çalışan ve direnişi imrenerek takip eden taşeron inşaat işçilerini etkilemeye girişti. Patronların tüm çabalarına rağmen taşeron inşaat işçileri direniş kararlılığı gösterdi. İlk gün ücretlerin tamamının yatırılacağı söylendiğinde Zorlu Center’da böylesi sorunlarla sürekli karşılaşacaklarını öngören taşeron inşaat işçileri, tazminat haklarını da isteyerek işten ayrılmak istedi. Aksi halde direnişi Zorlu Center AVM içine ve önüne taşıyacaklarını duyurdu. Bu talepler karşısında oyalayıcı bir tavır içerisine giren Sasel ve Aktürk patronları ile gerçekleştirdikleri görüşmeler sonrası taşeron inşaat işçileri bir de asıl işveren olan Zorlu Center patronları ile görüşmeye gitti. Görüşmeye giderken kapıda taşeron inşaat işçilerinin Zorlu Center piramidinde karşılaşma ihtimalinin çok düşük olduğu Zorlu Center patronu Ahmet Zorlu ile karşılaşıldı. Ahmet Zorlu’ya çalışma koşulları anlatılarak, bu koşulların sorumlusunun da kendisi olduğu söylendi. Zorlu Center girşinde gerçekleşen görüşmede oyalayıcı tavır takınılması üzerine, İnşaat İşçileri Sendika Girşimi Başkanı Mustafa Adnan Akyol işçilerin durumunu özetleyerek taleplerin ortada olduğunu belirttikten sonra görüşülecek bir şeyin kalmadığını söyleyip görüşmeyi terk etmesiyle beraber taşeron inşaat işçileri de uyum içerisinde aynı tavrı takındı.

Direnişin ikinci gününde bu görüşmeler sonrası patronların tavırlarına göre doğrudan eylem yapılması yönünde karar alınarak şantiyede beklendi. Sabah erken saatlerde şantiyeye gelip, akşam iş çıkış saatlerine kadar şantiyeyi terk etmeyen direnişçi işçiler ile beraber tazminat hakları olmasa da dayanışma amacıyla bekleyen işçiler de bulunuyordu. Yani Zorlu Center’daki direnişçiler sadece ekonomik beklentiler ile değil aynı zamanda dayanışma ruhuyla da direndi. Gün içerisinde yemekhaneden yemek yemektense şantiyede bir sofra kurararak yemek ihtiyacı hep birlikte giderildi, büyük sofralarda dayanışma ruhu ön plana çıkarıldı. Ayrıca yine direnişin ikinci gününde taşeron şirketi patronları alacakların hesaplanarak ödeneceğini duyurdu. Direnişin üçüncü günü Sasel patronları kendi hesapladıkları şekilde alacakların tamamını yatırdıklarını belirtirken, direnişçi işçiler yatırılan ücretleri İnşaat İşçileri Sendikası Girişimi ile beraber hesaplamalarıyla karşılaştırıp aradaki farkların da tamamı yatırılıncaya kadar direnişi sürdürme kararı alarak bunu patronlara duyurunca, direnişin beşinci gününde patronlar fark ücretleri, yıpranma payı gibi tüm alacakları vermek zorunda kaldı. Taşeron inşaat işçilerinin tüm hak gaspları, beş günün sonunda geri alınmış oldu.

Beş günün ardından direnişi sonlandıran taşeron inşaat işçilerinin bir kısmı memleketlerine dönse de tekrar aynı sektörde benzer çalışma koşullarında çalışacaklarının farkındalığı ve direnişin örgütlü deneyimiyle ayrıldılar Zorlu Center’dan. Zorlu’da çalışmayı sürdüren işçiler ise ücretlerin eksik ve geç yatırılması halinde neler yapılacağını öğrenmenin ötesinde, ezilenler arasında dayanışmanın önemini hissetiler. Yani direnişi, beş gün boyunca Zorlu Center’da direnişte olan ve direnişe tanık olan yüzlerce işçi kazandı. Bu kazanım elbette ki gasp edilen hakların ötesinde, bahsi geçen tüm bu değerlerin kendisidir.

Halil Çelik

[email protected] 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18.sayısında yayımlanmıştır.

The post “Zorlu Center’da Kazanan Sınıf Oldu” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/21/zorlu-centerda-kazanan-sinif-oldu-halil-celik/feed/ 0