Havva – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 19 Sep 2015 09:35:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yalınayak: ” Direnişin Yalınayak Halleri ” – Deniz Tepeli https://meydan1.org/2015/09/19/yalinayak-direnisin-yalinayak-halleri-deniz-tepeli/ https://meydan1.org/2015/09/19/yalinayak-direnisin-yalinayak-halleri-deniz-tepeli/#respond Sat, 19 Sep 2015 09:35:43 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/19/yalinayak-direnisin-yalinayak-halleri-deniz-tepeli/ İktidarın inşasında ve sürdürülmesinde en yaygın kullanılan ve en eski yöntemlerden biri, bedene müdahaledir. Hiyerarşinin temel ürünlerinden ve en sağlam dayanaklarından olan tek tanrılı dinlerin söylenceleri iktidar olgusunun temel özelliklerinin kodlanmış, hikayelendirilmiş halidir aslında. Mesela Havva ile Adem, söylencesinde iktidar-beden ilişkisinin de özünü, özetini buluruz: Havva ile Adem cennette özgürce yaşarlarken (ki aynı zamanda çıplaktırlar […]

The post Yalınayak: ” Direnişin Yalınayak Halleri ” – Deniz Tepeli appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
yalınayak

İktidarın inşasında ve sürdürülmesinde en yaygın kullanılan ve en eski yöntemlerden biri, bedene müdahaledir. Hiyerarşinin temel ürünlerinden ve en sağlam dayanaklarından olan tek tanrılı dinlerin söylenceleri iktidar olgusunun temel özelliklerinin kodlanmış, hikayelendirilmiş halidir aslında. Mesela Havva ile Adem, söylencesinde iktidar-beden ilişkisinin de özünü, özetini buluruz: Havva ile Adem cennette özgürce yaşarlarken (ki aynı zamanda çıplaktırlar da), tanrıya (iktidara) karşı suç (itaatsizlik) işleyince cennetten kovulurlar; özgürlükleri ellerinden alınır. Buna “incir yaprağı”, yani istemleri ve iradeleri dışında örtülmelerinin eşlik etmesi ilgi çekicidir.

Özgürlüğe müdahale ile bedene müdahalenin ya da tersten söylenecek olursa, iktidarın oluşması ve kurumsallaşmasıyla bedene dönük dayatmaların paralel gelişmesinin hikayelendirilmesi tesadüf değildir. Bedene hükmetmenin insana ve topluma hükmetmedeki kritik önemini egemenlerin gayet net bir şekilde kavramaları, çok eskiye dayanır.

Beden, hükmetmenin ilk ve en somut alanı olmuştur. Egemenlerin daima bedene dönük müdahaleleri ve politikaları varolagelmiştir. Her bir beden politika sahasıdır ve daima ona şekil vermeye çalışırlar. Buna, Havva ile Adem’de (ki insanlığın tarihinin başlangıcı sayılır) olduğu gibi, çoğunlukla soyarak; ama daima türü, biçimi, rengi, yeri ve zamanını kendileri belirleyip topluma dayatarak yaparlar. Ancak, daima madalyonun bir de öteki yüzü vardır.

Beden, egemenlere ve egemenliğe karşı, direnişin de hem kendisi hem de sembolü, mekanı olur halklar, devrimciler cephesinde. Mesela kadınların Çin’de ayak bağlarını, Doğu’da peçeyi, Batı’da korseleri kaldırıp atmaları, saçlarını kısa kestirmeleri sadece biçimsel bir değişiklik değil; bir direniş, bir isyan, özgürlüğünü eline alma edimiydi.

İktidarların dayattığı önyargılara ve ezberlere direnmek, doğruya-gerçeğe ulaşmak, düşünmek, üretmek ancak çıplak bir zihinle yapılabilir. Zihnin, politik ve ideolojik olan öznenin direnişi, bedende somutlanır. Bu çıplak düşüme bazen küçük bir çocuğun haykırışıyla büyük bir gerçeğin ifadesine, isyana dönüşür. Sadece zihni ve gözü giydirilememiş birisi “kral çıplak!” diye açıkça ve cesurca bağırabilir. Ki, muhtemelen bu çocuk yalınayaktı ve “baldırıçıplak”tı. Ve elbette, bizdendi.

Bir de her şeyin, her iki taratan da dolaysız yapıldığı ve yaşandığı mekanlar vardır. Bunlardan biri de devletin en yoğun ve en saf halinin vücut bulduğu kurumlardan olan hapishanelerdir. Buralarda sistemin karşısına dikilmiş birey ve sistemin şiddet araçları karşılıklı olarak çırılçıplaktır.

Daha hapishaneye adımını attığın an, istisnasız ilk yaptıkları şey, çıplak aramadır. Bunu kanunla (ki asla kanun dışı bir iş yapmazlar!) ve güvenlikle açıklarlar. O konularda bile “ciddi şüphe durumunda” diye bir çerçeve getirilmiştir. Aslında tutuklu ya gözaltından ya da başka bir hapishaneden, yani fazlasıyla “güvenlik” kontrollerinden geçirilmiş olduğundan, asla “ciddi şüphe durumu” olası değildir. Ama “güvenlik”, “kanun” işin kılıfıdır.

Yalın hali ise şudur: Seni giysilerinden değil, aslında bunda somutlanan ideolojinden, direncinden, özgür insan duruşundan soyundurmak ister. Vahşice saldırıp, en dokunulmazın olan bedenine dilediğince dokunup, saldırarak, baştan iradeni, direncini, moralini kırmaktır amaç. “Burada hakim benim” der devlet bununla. Bu aramayı kabul etmeyip direnenlere ise tam bir tecavüzcü gibi saldırıp, zorla soyar. Bu, sadece biçimsel bir benzerlik değildir; özellikle işgalci, soykırımcı güçlerin taciz, tecavüz saldırılarıyla psikolojik, sosyal, moral, ideolojik saldırıyı da içeren “ele geçirme” beyanı açısından da benzerdir.

Bunlara karşı da yine bedenle ve tabii ironiyle gülerek direnilir. “Soyun” derler, soyunmazsın. Hatta “böyle iyiyim” diye dalga geçersin. “Soyunman lazım, kanun böyle” derler eğreti bir tatlılıkla. “Biz kanunları çiğnediğimiz için buradayız. Dışarıdayken tanımadığımıza uyar mıyız sence?!” Tekrar bir “tatlı dil” hamlesi: “Soyunsan ne olacak sanki. Plajda da soyunmuyor musun ki?” “Çok haklısın! Ama burası plaja pek benzemiyor!” Bir diğeri “Soyun, soyun, hepimiz bayanız, çekinme” der. “Eh madem o kadar doğal görüyorsun, öyleyse sen soyun. Hem hepimiz bayanız, çekinme!” dersin. Artık çileden çıkmak üzeredirler. Kim bilir dillerini giydirmek, niyetlerini örtmek için ne çok eğitimden geçmişlerdir ama boş. Kısa sürede sahteliklerinden soyunup gerçek hallerine dönerler: Saldırırlar. Zorla soyarlar. “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!” sloganı ile ve bedeninle direnirsin.

Bazen bu direnç nedeniyle tam soyamadıkları da olur. Sonra “giyin” derler. “Hani arama yapmanız zorunluydu! Niye tam soymuyor, aramıyorsunuz? İşinizi tam yapın!” dersin. Bu tam bir karşı saldırı olur. “Giyin” derler. “Giyinmiyorum! Madem siz soydunuz, siz giydireceksiniz!” Onlar utanç içinde kızarıp yerin dibine geçmiş ve ilk fırsatta elbiselerine giymeye didinen birini görmeyi umarken, bu sözlerle tokat yemiş gibi olurlar. Kimileri “Aaa, giysene, utanmıyor musun, ayıp” demeye kalkar. “Ayıp olduğu yeni mi aklına geldi! İşkenceci, tacizci olduğunuz için asıl siz utanın!” Kimileri de “Biz emir kuluyuz, yapmak zorundayız” der. “Bu ellerle gidip evlatlarınızı mı okşayacaksınız? Onlara işkenceyle kazandığınız lokmaları yedirdiğinizi de söyleyin bakalım ne diyecekler! Ne evlatlarınız ne de Allah razı olur ’emir kulu’ olmanıza”. “Benim vicdanımı sorgulamak sana düşmez” der biri. “Keşke düşmeseydi ama siz sorgulamadığınız için biz sorgulamak zorunda kalıyoruz vicdanınızı” dersin. Sonra, zorla giydirirler. İşkenceleri, irade kırmaları adeta tersine dönmüştür. Usançla bitirirler bir arama mesaisini daha.

İşte tüm bunlardan geriye ne yolunan saçların, tekmelenen, yumruklanan, tırmalanan, sıkılan, ezilen bedenin acısı, sızısı ne de onca şiddetin üstüne hakkında açılacak “görevli memuru darp”, “direnme”, “görevi yaptırmama” gerekçeli soruşturmalarla verilecek cezaların tasası vardır. Yolunmuş saçlarla, çiziklerle, morluklarla dolu şiş yüz, derbeder kılık ve yalınayaklarla (ayakkabıları giydirmemişlerdir) çıkarken oradan, o odadan sana kalan şey, direnmenin verdiği iç huzur, irade, düştükleri komik hallerin gülümseyişi ve “güc”ün güçsüzlüğüne bir kez daha tanık olmanın tazelenen bilincidir.

Hapishanede bedene saldırı ve direniş öykülerimizden en unutulmaz olanlarından biri ayakkabı eylemlerimizdi. F tipleri açıldığından itibaren ayakkabı aramasını protesto etmek için, uzun yıllar boyunca, devrimci tutsaklar hastaneye, mahkemeye vb. ayakkabısız gittiler. Böylece F tipi hapishaneler uzun süreli bir “yalınayak” direnişinin mekanı ve sebebi oldu. Yalınlık direnç oldu tutsaklarda, 12 Eylül’ün tek tip elbise dayatmalarına karşı elbisesiz olarak mahkemelere gidiş gibi.

Mahkemeye giderken, ringden inmeden önce, askerler yerleri ve nezarethanenin içini bol suyla iyice ıslatırlar. Ama bu onları tatmin etmez. Akşama kadar o su olur ki buharlaşır, ılıklaşır diye, ara ara sulamayı ihmal etmezler. Bu kadar mı? Değil. Özellikle duruşmaya çıkacağın ringe bineceğin sırada koridorları bir kez daha ıslatırlar. Bazen hızlarını alamayıp nezarethanedeki oturaklara da su döktükleri olur. “Sayemizde buralar temizlik yüzü gördü” diye espri yaparsın. Vatan savunması için kritik önemdeki bu onurlu görevi büyük bir titizlikle yapan askerlere “Niye böyle az döküyorsun, biraz daha su getir. Bak şuraya dökmemişsin”. “Bravo, hepiniz madalyayı hak ettiniz” dersin. Şaşırırlar hepsi, ezberleri bozulur. O yalınayaklı yolculuklardan geriye onların direnç karşısındaki acizliği, direniş karşısındaki korkularının tanıklığı kalır. Ve tabi mağrur bir gülümseyiş…

Bu kadar da değil, hastanede tanımadığın yoksul bir kadının, asker çemberini yarıp ayakkabılarını sana vermeye çalışması. Nezarethanede adli tutukluların birbiriyle yarışırcasına “Abla al, benim terliğimi giy” ısrarları… Halkımızın yürekten ve yalınayakları kendinden bilmesinden gelen o sıcak sahiplenişleri, paylaşımcılığının yalın güzelliğine bir kez daha tanık olmanın için kaplayan büyük mutluluğu kalır.

İçerde, dışarıda egemenler saldırırken hoyratça, ideolojimize, politik duruşumuza, insan oluşumuza, kadın kimliğimize… en çok bedenlerimizi hedef alırlar. Ve bedenimizle, yalınlığımızla, yalınayaklarımızla direniriz bunlara. Yalınlığın her hali bize aittir, bizim taraftadır.

Sadece biri hariç: Yalnızlık! Egemenlerindir o!

O yüzden içerde, dışarıda, hücreyi, tecridi, tek olmayı, toplumsuz bireyi, bizsiz beni yücelttikçe yüceltir, dayatırlar.

Ama bizler direnişin yalınayaklı haliyle dikenli, taşlı, engebeli yolları, sarp yokuşları hep beraber aşıp, özgür dünyanın ışıklı zirvesine hep beraber ulaşacağız. Mutlaka.

Deniz Tepeli
Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Yalınayak: ” Direnişin Yalınayak Halleri ” – Deniz Tepeli appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/19/yalinayak-direnisin-yalinayak-halleri-deniz-tepeli/feed/ 0
“Kadının Fıtratında Eşitlik Var ” – Zeynep Kocaman https://meydan1.org/2014/12/19/kadinin-fitratinda-esitlik-var-zeynep-kocaman/ https://meydan1.org/2014/12/19/kadinin-fitratinda-esitlik-var-zeynep-kocaman/#respond Fri, 19 Dec 2014 18:41:05 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/19/kadinin-fitratinda-esitlik-var-zeynep-kocaman/ İktidar “Kadının Fıtratında Eşitlik Yok” diyerek, her zaman olduğu gibi kadını yok saymayı sürdürüyor. Tarih ve iktidarlar, bize her zamanki gibi yalan söylüyor. Biliyoruz ki kadın, hep iktidarın -yani “erk”in- uzağında, eşitliğin ve özgürlüğün yanıbaşında duruyor. Pandora’nın Kutusu Yunan mitolojisinde tanrılar dışındaki ölümlü ilk kadın, ismi “Tanrıların armağanı” anlamına gelen Pandora’dır. Tanrı erkek Zeus, Pandora’ya […]

The post “Kadının Fıtratında Eşitlik Var ” – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
İktidar “Kadının Fıtratında Eşitlik Yok” diyerek, her zaman olduğu gibi kadını yok saymayı sürdürüyor. Tarih ve iktidarlar, bize her zamanki gibi yalan söylüyor. Biliyoruz ki kadın, hep iktidarın -yani “erk”in- uzağında, eşitliğin ve özgürlüğün yanıbaşında duruyor.

Pandora’nın Kutusu

Yunan mitolojisinde tanrılar dışındaki ölümlü ilk kadın, ismi “Tanrıların armağanı” anlamına gelen Pandora’dır. Tanrı erkek Zeus, Pandora’ya yeryüzüne inerken “Asla açmayacaksın!” dediği bir kutu verir. Fakat Pandora kutunun içinde ne olduğunu merak eder, kutuyu açar. Kutunun açılmasıyla tüm yeryüzüne hastalıklar, savaşlar ve felaketler yayılır. Pandora “Açmayacaksın!” denilen kutuyu açarak hem merakına yenilmiş, hem de tanrı erkeğe itaatsizlik etmiştir.

Günümüzdeyse “Pandora’nın kutusu”, “olumsuz ve kötü şeyleri içinde saklayan” anlamında bir deyim olarak kullanılır.

Lilith’in İsyanı

Mitolojide kadın ve erkek arasındaki cinsiyet çatışmasını tetikleyen ilk etken, kadının erkeğe itaatsizliği olmuştur. Yunan mitolojisindeki Pandora gibi bir başka kadın, Lilith de karşımıza itaatsizliğiyle çıkar. Pandora her ne kadar tanrı erkeğe itaatsizlik etmişse de, cinsiyetler arası çatışmanın en net ve belirgin izlerini, Lilith mitinde görebiliriz. Çünkü Lilith’in itaatsizliğinin çıkış noktası, kadın ve erkek arasındaki eşitlik istemidir.

Lilith, erkeğin kendisinden itaat etmesini istemesine karşı çıkmıştır. Cinsel birleşme sırasında Lilith’in sırtı yere, toprağa değmektedir; Adem’inkiyse gökyüzüne. Simgesel olarak; yeryüzü anaerkil, gökyüzü ataerkildir. Yer, yani toprak ile gökyüzü iki uç noktadır. Toprak, doğurganlık ve üretkenlik çağrışımlarıyla kadını imgelerken; diğer yandan ölüm, cehennem, lanetlenme ve kötülük gibi olumsuz çağrışımları da içinde barındırır. Gökyüzüyse tanrısal olanı, temizliği ve saflığı çağrıştırmaktadır. Bu büyük bir farklılıktır ve Lilith bunu kabul etmez. Lilith, yalnız cinsel birleşmelerinde Adem’in hep üstte olmasına itiraz etmekle kalmaz; onun gibi her alanda söz sahibi olma isteğini de dile getirir, savunur. Adem ise Lilith’in bu isteklerini kabul etmez. Bunun üzerine Lilith, Adem’i terk ederek birlikte yaşadıkları cennetten kaçar. Lilith’in isyanı, kadın ile erkek arasındaki cinsiyet çatışmasının başlangıcı olarak görülmüştür. Birlikte yaşamalarının zor olacağına karar verip Adem’den ayrılan Lilith, Tanrı’nın söylenmemesi gereken adını anarak hep imrendiği göğe doğru yükselir. Artık Lilith, dışlanmışların arasındadır.

Lilith’in isyanı, beraberinde ölümü doğurur, cehenneme dönüşür, kötülükleri çağırır. Eski Ahit’teki şeytanlardan birinin, çocuk hırsızı Lilith olduğu söylenir. İnanışa göre Lilith hamile, doğum yapmış kadınlara ve bebeklerine zarar vermektedir. Yahudi mitolojisinde de Lilith önemli bir rol oynar. Çocukları geceleri boğarak öldürdüğü, ancak çocuklar uyurken ona tebessüm ederlerse, o zaman onlarla oynadığı söylenir. Çeşitli kültürlerde, yeni doğan çocukların kötü kalpli Lilith’e karşı korunması için muskalar kullanılır.

Günümüzde Anadolu’da da benzeri bir inanç hala sürmektedir. Alkarası, albastı, alanası ya da değişik yörelerde başkaca isimlerle karşımıza çıkan bu kadın canavarın, doğum yapmış kadınlara ve bebeklerine zarar vereceğine inanılır.

Ataerkil kültürün Lilith’i bir canavar haline getirmesiyle, kadınlara yüklenilen olumsuzluklar bitmemiştir. Bu olumsuzluklardan Havva da nasibini almıştır. Üç büyük dinde de, Havva yasak meyve olan elmayı, Adem’i kandırarak yedirmiştir. Havva’ya elmayı veren bir yılandır ve bu yılanın ise Lilith olduğu söylenir. Havva, Tevrat’a göre, her ne kadar Adem’in cennetten kovulmasına neden olsa da; itaatkâr ve uysal bir kadındır. Lilith ise baştan çıkarıcı, fettan ve şeytandır. Başlangıçta kadın ile erkeği topraktan yaratan tanrı, Adem’in Lilith onu terk ettikten sonra yalvarması ve yalnız kalmak istemediğini söylemesi üzerine, erkeğin gereksiz bir organından kadını yaratır. Yani yeni yaratılan kadın, Lilith gibi eşitlik istemeyecektir.

Lilith, mitolojide bu şekilde biçimlendirilirken, yazınlarda da benzer şekillerde yer bulur. Goethe’nin Faust adlı kitabında “Walpurgin Gecesi” adlı bölümde, Faust ile Mephisto arasında geçen konuşmada, Faust’un “Bu kim?” sorusuna Mephisto “Lilith” diye cevap verir ve devam eder; “Adem’in ilk eşi o, sakın kendini ondan, onun güzel saçlarından, süsünden ve ışıltısından. Çünkü ağına düşürürse genç bir erkeği, asla bırakmaz bir daha geri.” Bu cevabıyla Mephisto, Lilith’in diğer bir özelliği olan, erkekleri güzelliğiyle etkisi altına almasına göndermede bulunur. Lilith, güzel ve arzulu bir kadın olarak söz konusu edilir ve geceleri ziyaret ettiği erkeklere şeytani zevkler yaşatır. Lilith, fantastik roman yazarlarının kitaplarında kullanmaktan hoşlandıkları bir figürdür. Sanat alanında da “femma fatale” (fevkalade tehlikeli olan anlamında) figürüyle karşımıza çıkar.

Lamia’nın Kaçışı

Yunan mitolojisindeki isyankar bir başka kadınsa Lamia’dır. Lamia, mitolojide Tanrı Zeus’un eşi Hera tarafından lanetlenmiş ve şeytani bir canavara dönüştürülmüştür. Zeus’la yaşadığı yasak ilişkiden olan çocukları, Hera tarafından hunharca öldürtülünce, yaşadıklarına dayanamayarak deliren ve kaçan; sonrasında da bir mağarada tek başına yaşamaya başlayan Lamia’nın, bu mağarada geceleri kaçırdığı çocukları yediği söylenir. Aynı zamanda uykusuzluk hastalığına yakalanan Lamia, kaçırdığı çocukların kanlarını emerek bir vampire dönüşmüştür. İlk çağlarda, Yunanlı anneler yaramaz çocuklarını “Lamia canavarı gelecek!” diye korkuturlarmış.

Bu anlatıda, bir erkek için savaşan iki kadın yoktur; aslında güçlü olan erkeğin, her iki kadını kendine itaatkar kılma isteği vardır. Ancak Lamia, Hera gibi Zeus’un isteklerine itaat etmemiştir ve bu yüzden kaçarak lanetlenmiştir. Lilith ve Lamia çeşitli kültürlerde, erkekleri korkutan ve güçlerini çoğunlukla yaptıkları kötülüklerden alan kadınlar olarak varlıklarını sürdürürler.

Medea’nın İntikamı

Medea mitini ilk anlatanın, üçüncü yüzyılda yaşamış bir erkek olan Rodos’lu Apollonios olduğu söylenir. Ama anlatının bilinen birkaç değişik versiyonu vardır. Medea, Iolkos Kralı’nın oğlu Iason’u görünce, ona bir anda aşık oluverir. Aşık olmayı kendi seçmemiştir, onu Iason’a aşık eden, aslında Tanrıça Hera’dır. Hatta Hera’nın Eros’a, okunu Medea’nın kalbine saplamasını emrettiğinden söz edilir.

Medea, ailesindeki diğer kadınlar gibi; simyacı, otacı ve bir büyücüdür. Medea, aşık olduğu erkeğe tahtı ele geçirmesi için yardım eder. Karşılığında istediği tek şey ise, onu Yunanistan’a, ailesinin yanına götürmesidir. Iason, planlandığı gibi Medea’nın yardımıyla tahta çıkar ve birlikte Yunanistan’a dönerler. Iason’un amcası Korinthlilerin kralı Pelias, -hak etse dahi- tahtını Iason’a vermek istemeyince Medea, Pelias’ın kızlarına babalarını gençleştireceği sözünü vererek onların yardımını alır ve Pelias’ı öldürür. Böylece Iason, belirli bir süre için de olsa, tahta geçmeyi başarır. Daha sonra, Pelias’ı öldürdükleri için Iason ve Medea çocuklarıyla birlikte sürgün edilir ve Korinth’e yerleşirler. Iason, kralın kızı Glauke’ye aşık olur ve Medea’ya onunla evlenmek istediğini, çocukları da yanına alacağını söyler. Bir başka kadın yüzünden terk edildiğini düşünen Medea, Glauke’ye zehirli bir gelinlik hediye eder. Glauke gelinliği giyince yanarak ölür. Bu kez Medea bu olaydan dolayı sürgün edilir, yedi kızını ve yedi oğlunu ise koruması için Hera’ya bırakır. Korinthliler kralları ile prenseslerinin öcünü almak için Hera’nın tapınağına gelip Medea’nın bütün çocuklarını öldürürler.

Yazar Eleonora Pfeifer, Yunan mitolojisinde özellikle kadınların bu hallere sokulmasının tarihsel nedenleri üzerinde durmuş ve şöyle yazmıştır:

“Antik dönemde açıkça dile getirilen, ama bize derslerde asla anlatılmayan bir kadın düşmanlığı olduğu gerçeğini bilmek gerekir. Antik dönem, yalnız erkeklerin söz sahibi olduğu ilk toplumsal durumları ortaya koymuştur. Bu dönemin öncesinde, özellikle çocuk doğurdukları için özel bir ayrıcalığın, kadınlara karşı saygının olduğu biliyoruz. Ataerkilliğin başlamasıyla, ideolojik nedenlerden dolayı, dişil olan her şey aşağılanıp ayaklar altına alındı. O zamanlar ortaya çıkan felsefeye göre kadınlar, tam bir insan sayılmazdı. Aristo: ‘Kadın, gelişiminin ilk basamaklarında kalmış eksik bir erkektir. Erkek doğasına uygun olarak daha yücedir; kadın ise daha aşağıdır…’ Antik Yunan’da erkeğin erkeğe duyduğu aşk, erkeğin kadına duyduğu aşktan resmen daha yücedir. Eski anlatılarda geçen, ‘gökyüzünde oturan tanrıçalar’ın yerini erkek Tanrılar aldı. Anlatılarda o kadar korkunç kişilik özellikleri taşıyan kadınlar görüyoruz ki, kadınlar şeytanlaştırıldılar.”

Medea’yı intikama sürükleyen anlatıda, çılgın bir kadının öfkesinin zavallı kurbanı olan bir erkek anlatılır. Aslında gerçek kurban, en başından beri Medea’dır. Çünkü sevdiği erkek için yaşadığı yerden, ailesinden kopmuş, onu yüceltmek ve başarıya ulaştırmak için her şeyi yapmıştır. Ama ataerkil kültür, yarattığı bu fedakar kadına, sonunda ihanete uğradığı için girdiği bunalım sonucu korkunç bir çılgınlık yakıştırmış; onu yalnızca bir katile değil, dahası kendi çocuklarını öldüren bir canavara dönüştürmüştür.

Sonuç

Bahsedilen üç mitolojik figür de, ilk başta eş, sevgili ve erkeğin isteklerini yerine getiren kadınlar olarak ortaya çıkmakta ve erkeğe itaat ettikleri süre boyunca herhangi bir sorun yaşamamaktadır. Ancak Lilith’te olduğu gibi erkekle eşitlik isteminde bulunup tanrı tarafından cezalandırılınca, Lamia gibi Zeus’un yasak aşkı olduğu ve ondan çocuklar doğurduğu için Zeus’un eşi Tanrıça Hera tarafından cezalandırılınca, mitolojide adeta kıskançlığın ve intikamın trajik figürü olarak anlatılan Medea gibi eşi Iason’a karşı bütün özverisine rağmen çocuklarıyla birlikte terk edilip cezalandırılınca, bu üç kadın figürü de birer canavara dönüştürülmüştür.

Antik Yunan’ın Medea’ya kazandırdığı olumsuz özellikler sonucunda günümüzdeki boşanmalar da Medea’nın ruhsal durumuyla özdeşleştirilerek, bir tarafın diğerine karşı çocuğu kışkırtıcı bir şekilde kullanması “Medea Kompleksi” olarak ifade edilir.

Anlatılarda şeytan, büyücü, canavar olarak geçen kadınların her birinin öyküsü, bir eşitlik ve özgürlük öyküsüdür aslında. Yaratılış mitlerinin hemen hepsinde kadınların yaratılışıyla ilgili kısımlar, farklı kültürlerde olsa bile birbiriyle bağlantılıdır. Çünkü dini kitaplar ve kültürlerde kadının var oluş nedeni “erkek” olarak anlatılır. “Evrende ilk önce kaos vardı” diye başlayan sözde, kadınların söz konusu edilen tanrı ve tanrıçalar arasındaki cinsiyete dayalı eşitsizliğe karşı çıkmaları, aslında kadının yüzyıllardır süren toplumsal yapıdaki kabul görme savaşımının ön hazırlıkları gibidir. Kadına biçilen roller -tanrıça da olsa- genellikle ataerkil yapının kadınlara benimsettiği pasiflik, doğurganlık ve ev içi roller olarak karşımıza çıkar. Buna itaat etmeyenlerse bir şekilde cezalandırılır. Tıpkı Lilith’in Adem’e karşı çıkarak eşitlik istemesi ve tanrıya başkaldırdığı için baştan çıkartıcı dişi şeytan, cadı olarak, erkeklere karşı cinselliğini kullanarak kendi istediği şeyleri yaptıran femme fatale bir kadın olması gibi.

Antik dönemden modern çağa kadar kadın ile erkek arasındaki ilişki, hep erkekler lehine düzenlenmiş; erkek egemenliği, gerek anlatılara kültürün verdiği biçimle, formunu değiştirerek yaşamlarını sürdüren simgelerle, gerekse bu tür figürlere dinsel görünüm katarak desteklenmiştir. Ataerkil sistem, tüm dinlerde kadını ikincil konuma yerleştirilerek kadınlar üzerinde tarih boyunca sürecek bir baskı kurmayı başarmıştır.

 

Zeynep Kocaman

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Kadının Fıtratında Eşitlik Var ” – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/19/kadinin-fitratinda-esitlik-var-zeynep-kocaman/feed/ 0