hayata dönüş – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 18 Dec 2020 10:42:43 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 20 Yıl Önce Bugün: 19 Aralık Katliamı https://meydan1.org/2020/12/18/20-yil-once-bugun-19-aralik-katliami/ https://meydan1.org/2020/12/18/20-yil-once-bugun-19-aralik-katliami/#respond Fri, 18 Dec 2020 10:42:41 +0000 https://meydan1.org/?p=67693 “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında gerçekleştirilen hapishane katliamının üzerinden 20 yıl geçti. Ama bıraktığı izler, yarattığı tahribatlar hala dün yaşanmış gibi duruyor. 2000 yılı sonbaharında hapishanelerde koğuş sisteminin yerine getirilmek istenen F tipi hapishane uygulamasına karşı çıkan tutsaklar, 19 talep öne sürerek süresiz açlık eylemine başladılar. 20 Ekim’de başlayan açlık eylemi, 45. günde ölüm orucuna […]

The post 20 Yıl Önce Bugün: 19 Aralık Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında gerçekleştirilen hapishane katliamının üzerinden 20 yıl geçti. Ama bıraktığı izler, yarattığı tahribatlar hala dün yaşanmış gibi duruyor.

2000 yılı sonbaharında hapishanelerde koğuş sisteminin yerine getirilmek istenen F tipi hapishane uygulamasına karşı çıkan tutsaklar, 19 talep öne sürerek süresiz açlık eylemine başladılar. 20 Ekim’de başlayan açlık eylemi, 45. günde ölüm orucuna dönüştürüldü. Devlet bunun üzerine 19 Aralık 2000’de 20 hapishanede aynı anda “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında, 3 gün süren bir katliama başladı. Devletin, hapishanelerdeki siyasi tutsakların iradesini kırmaya yönelik gerçekleştirdiği katliamda 30 tutsak yaşamını yitirmiş, yüzlerce tutsak yaralanmış, fiziki ve psikolojik tahribatlar yaşanmıştı.

Katliamın ardından “Hayata döndürdük”, “Devletin şefkatli elleri”, “Sahte oruç kanlı iftar” dendi. “Devlet teröristle pazarlık etmez” dendi. “Kendilerini yaktılar” dendi… “Az kaldı, kökünü kazır bitiririz elbet” dendi. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in, “Zayiat beklediğimizden az oldu” dediği katliamın parçası olanlar terfi ettirildi, dönemin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Ali Suat Ertosun’a “Devlet üstün hizmet madalyası” verildi. Katliam, “Hapishanelere girilemediği, içeriden ateş açıldığı” gibi iddialarla gerekçelendirilerek meşrulaştırılmaya çalışıldı, tüm deliller karartıldı. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen hala yaşamını yitiren tutsaklara ait eşyaların ve kamera kayıtları kayıp; kadın tutsakların yanarak kömürleşmelerine, sağ kalanların vücutlarının erimesine neden olan kimyasalların niteliği konusunda da bir inceleme yapılmadı.

“19 Aralık nedir?

19 Aralık bir gündür; 18 Aralık’tan sonra gelir, 20’dense önce… Bir yıldönümü… Takvimde bir yaprak… Muktedirlerin kan bayramı…

19 Aralık bir başlangıçtır, belki de bir son… Acıyı çağrıştıran bir kelime oyunu ya da öfkeyi. Hepsi ya da hiçbiri…

19 Aralık 2000 tarihinden bu güne F tiplerine karşı sürdürülen direnişte hayatını kaybeden 122 direnişçi, 600 sakat, intiharlar, ağır fiziki ve ruhsal tahribatlar da aynı sorunun cevabı olabilir. 19 Aralık, sistem içi hayatlarımıza dönmemiz ve cellâdımızı hayranlıkla takip etmemiz için sallanan sopadır.

Yirmi zindana yirmi bin asker, yirmi bin gaz bombası, yirmi bin dipçik, binlerce mermi çekirdeği, kırk bin postal, onlarca iş makinesi ve otuz iki ceset torbasıyla girişilen bir seferdir 19 Aralık. “Sahte Oruç Kanlı İftar” manşetiyle şakşaklanan bir dezenformasyon kampanyasıdır.

Bütün güler yüzlü ve şuh bakışlı liberal maskelerin çıkarılıp keskin dişlerin gösterildiği bir tören alayıdır. “Hayata Dönüş” yaftasıyla piyasaya sürülen bir gözdağıdır. 19 Aralık devlettir. 19 Aralık katliamdır.”

(www.anarsistfaaliyet.org)

The post 20 Yıl Önce Bugün: 19 Aralık Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/12/18/20-yil-once-bugun-19-aralik-katliami/feed/ 0
Yalınayak: Yaşamlar F Tiplerine Sığar mı? https://meydan1.org/2012/12/19/yalinayak-yasamlar-f-tiplerine-sigar-mi/ https://meydan1.org/2012/12/19/yalinayak-yasamlar-f-tiplerine-sigar-mi/#respond Wed, 19 Dec 2012 09:46:45 +0000 https://test.meydan.org/2012/12/19/yalinayak-yasamlar-f-tiplerine-sigar-mi/ F tipi cezaevlerindeki 8 metrekarelik tek kişilik hücrelere; 450 ekmek sığar, yan yana dizilmiş 640 kitap, 10 buzdolabı sığar, 2 çekyat, 10 tane yüz ekran televizyon, 3 kamyon tekerleği sığabilir. Ama bir insanın yaşamı asla sığamaz. F tipi yüksek güvenlikli cezaevleri ilk olarak 1996 yılında gündeme getirildi. F tipleriyle insanları tecrit altına almak isteyen devlet, […]

The post Yalınayak: Yaşamlar F Tiplerine Sığar mı? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
F tipi cezaevlerindeki 8 metrekarelik tek kişilik hücrelere; 450 ekmek sığar, yan yana dizilmiş 640 kitap, 10 buzdolabı sığar, 2 çekyat, 10 tane yüz ekran televizyon, 3 kamyon tekerleği sığabilir. Ama bir insanın yaşamı asla sığamaz.

F tipi yüksek güvenlikli cezaevleri ilk olarak 1996 yılında gündeme getirildi. F tipleriyle insanları tecrit altına almak isteyen devlet, dışarıdaki saldırılarına devam ederken cezaevlerinde de binlerce tutsağı yalnızlaştırıp, iradelerini kırıp, teslim almak istiyordu. F tiplerine karşı ilk yanıt cezaevlerindeki tutsaklardan geldi ve yüzlerce tutsak F tiplerine karşı ölüm orucuna başladı. Hapishanelerdeki ve dışarıdaki direnişler büyük bir güç oluşturdu ve devlete geri adım attırdı. 12 kişinin yaşamını kaybettiği eylemler sonrasında F tiplerini bir süreliğine gündemden geri çeken devlet, 2000 senesinin Haziran ayında tekrar gündeme getirdi. İnşaatına başlanan F tiplerini engellemek için pek çok cezaevinde siyasi tutsakların başlattığı açlık grevi kısa zamanda ölüm orucuna dönüştü.

Devlet, F tiplerine dışarıdan da yükselen tepkilerin artması üzerine, içerideki tutsakları karalama kampanyalarına başladı. Medya da bu süreçte “cezaevlerinde devlet otoritesinin mutlak tesis edilmesi” yolunda etkin olarak kullanıldı. Açlık grevindekilerin gizli gizli yemek yediği haberleri yapıldı. Sonucunda devlet, adına “Hayata Dönüş” dediği bir katliam gerçekleştirdi. Bu operasyonun ardından ölüm orucundaki binlerce tutsak, kendilerine zorla yemek yedirildiği için sakat kaldı ve ağır tecrit koşulları altında F tiplerine nakledildiler. Tüm bu süreçte 122 kişi katledildi.

Cezaevlerine İlk Girişte İşkence Uygulamaları Başlıyor

Cezaevine girişte elle aramadan ve dedektör aramasından geçirilmenize rağmen; çırılçıplak arama dayatmasıyla karşılaşırsınız. İçeri girecekseniz, iradeniz kırılmış olarak girmeniz istenir. Bu onursuzca yapılan uygulamayı reddettiğinizde gardiyanların saldırısıyla karşılaşırsınız. Bu insanlık dışı uygulamalar birçok cezaevinde uygulanmasına karşın, F tiplerinde yıldırma politikasının birinci aşamasıdır.

F tiplerinde kaldığınız hücreler tek ya da 3 kişiliktir. 3 kişilik hücrelerin havalandırması 35-40 metrekaredir, havalandırmalar sabah sayımda açılır akşam hava kararınca kapatılır. 3 kişilik hücreler iki katlıdır. Alt katta duş, tuvalet ve mutfak tezgahı ile birlikte bir masa, üç tane plastik sandalye bulunmaktadır. Üst katta ise yere sabitlenmiş 3 yatak ve 3 demir dolap bulunur. Sadece iki hücre arkadaşınızla iletişim kurabilirsiniz. Görüşlere çıkarken, mahkemeye giderken bile geçtiğiniz koridorlar diğer tutsaklarla karşılaşmanıza engel olacak şekilde tasarlanmıştır. Tek kişilik hücrede kalıyorsanız, iletişiminiz tamamen kesilmiştir. Yazılı iletişim kurmanızın tek yolu vardır, oda havalandırma duvarından yanınızdaki hücrenin havalandırmasına kağıt toplar atabilirsiniz. Bu kağıt aktarımlarıyla en sondaki hücre olsanız bile en baştaki hücreyle iletişim kurabilirsiniz. Tek kişilik hücreler 8 metrekaredir, birer adet demir dolap, yatak, sandalye, duşlu tuvalet ve bir lavabo bulunmaktadır. Hücrede tek lavabo olduğu için bulaşıklar da burada yıkanabilmektedir. Havalandırması diğerine göre daha küçüktür, aynı havalandırmaya 2 veya 3 tek kişilik hücre açılmaktadır. Aynı havalandırmaya açılan hücreler, havalandırma süresince birbirleri ile görüşürler. Hücre cezası alanlar tek kişilikte kalır ve havalandırması 1 saat açılır.

F tiplerinin de amacı diğer hapishaneler gibi insanları kapatmaktır. Ancak bunun yanında cezaevlerinde kurulan dayanışma ve paylaşma içerisindeki yaşamları da engellemeye yöneliktir. Kantinden para karşılığında buzdolabı, su ısıtıcısı ve 37 ekran televizyon alabilirsiniz. Aldığınız televizyonla cezaevi idaresinin belirlediği 15-20 kanalı izleyebilirsiniz. Hücrede kullandığınız elektiriği siz ödersiniz. Dayanışmayı engellemek için, para size verilmez; yakınlarınız parayı sizin adınıza idareye yatırır, siz de o hesaptan alışveriş yaparsınız. Merkezi radyo yayını ile cezaevinin çaldığı marşlar ve şarkılar zorla size dinletilir.

Avukatınızla görüşmeye giderken ve dönerken defalarca aramadan geçilirsiniz. Aramalar sırasında didik didik edilirsiniz, ayakkabılarınız bile çıkartılır. Sizi görmeye gelen yakınlarınız da didik didik aranırlar. Bazen kızınızın giydiği tişört bazen de boynunuza bağladığınız atkı siyasi içerikli olduğu gerekçesiyle görüşmenize izin verilmeyebilir. Zaten hücrenizde itaat etmezseniz, aramalarda zorluk çıkartırsanız iletişim veya ziyaret yasağı alırsınız. İletişim yasağı almanızın nedeni slogan atmanız da olabilir çöp kutusu için kestiğiniz 5 litrelik su şişesi de. Küçük bir kapta filizlendirmek istediğiniz bir limon çekirdeği dahi amaç dışı kullanım olarak değerlendirilip cezalandırılabilirsiniz.

F tiplerinde toprakla hiçbir temasınız olmayacaktır. Betonların arasında sizi yalnızlaştırmaya çalışacaklar ve saldırılarıyla iradenizi kırmak isteyeceklerdir. Çünkü yaşamanın en güzel taraflarını unutmanızı isterler. Elektriğin, suyun ve ısıtma sisteminin kontrolü, cezaevi yönetimindedir. Onlar isterlerse temiz su alabilirsiniz, onlar isterlerse ısınabilirsiniz.Tekirdağ F tipi Cezaevi’nde bütün bir kış kaloriferlerin yanmaması nedeniyle bir tutsak, ellerinin soğuktan kangren olması tehlikesiyle karşılaşmıştır. Aynı tutsağın yakınlarının gönderdiği eldivenler de çeşitli bahanelerle içeri alınmamıştır. F tiplerinde sıkça rastlanılan bu uygulamalar keyfi gibi görünse de aslında tamamen sistematik bir şekilde uygulanmaktadır.

F tiplerinde kütüphane, spor salonu gibi ortak alanlar bulunmasına karşın, bu alanların kullanımı da engellenir ve üstelik sürekli disiplin cezaları verildiğinden siyasi tutsaklar hücrelerinden bile çıkamazlar. F tiplerinde sizlerin hastalanması için her şart uygundur. Hastalıklara karşı kendinizi iyi korumalısınız çünkü hastalandığınızda, onlarca dilekçe yazsanız dahi tedaviniz yapılmaz ya da geç yapılır. Bu da kalıcı hastalıklara yol açabilir. Geçtiğimiz yıl cezaevleri içerisinde 36 ölüm gerçekleşmiştir. Bunların çoğu sağlık tedavilerinin uygulanmadığı veya geç uygulandığı için gerçekleşmiştir. Bugün devletin cezaevlerinde tutsak sayısı, 128 bine ulaşmıştır. Sindirme, yalnızlaştırma, kişiliksizleştirme uygulamaların en yoğun uygulandığı F tiplerinde devlet tutsakların iradesini teslim almaya çalışırken, siyasi tutsaklar da buna direnerek karşılık vermektedirler.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 6. sayısında yayımlanmıştır.

The post Yalınayak: Yaşamlar F Tiplerine Sığar mı? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/12/19/yalinayak-yasamlar-f-tiplerine-sigar-mi/feed/ 0
“Merhaba, Ben Refik! Ama sizi yarın hatırlamazsam kusura bakmayın”- Gürşat Özdamar https://meydan1.org/2012/11/11/merhaba-ben-refik-ama-sizi-yarin-hatirlamazsam-kusura-bakmayin-gursat-ozdamar/ https://meydan1.org/2012/11/11/merhaba-ben-refik-ama-sizi-yarin-hatirlamazsam-kusura-bakmayin-gursat-ozdamar/#respond Sun, 11 Nov 2012 15:49:15 +0000 https://test.meydan.org/2012/11/11/merhaba-ben-refik-ama-sizi-yarin-hatirlamazsam-kusura-bakmayin-gursat-ozdamar/ Yıllar sonra belki bir başka film de bugünü anlatacak Bir film, her zaman yalnızca bir film olmayabiliyor. 30 Kasım’da gösterime girecek olan “Simurg” filminin fragmanını izlerken ilk akla gelen şey, bende bu oldu: “Burada anlatılanlar yaşandı.” Refik’le film kolektifinde tanıştım. Tanıştım dediğim, kendisi gibi eski tutsaklarla yürüttüğümüz sinema çalışmalarına geliyordu. Geliyordu gelmesine ama uzun süreli […]

The post “Merhaba, Ben Refik! Ama sizi yarın hatırlamazsam kusura bakmayın”- Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yıllar sonra belki bir başka film de bugünü anlatacak

Bir film, her zaman yalnızca bir film olmayabiliyor. 30 Kasım’da gösterime girecek olan “Simurg” filminin fragmanını izlerken ilk akla gelen şey, bende bu oldu: “Burada anlatılanlar yaşandı.”

Refik’le film kolektifinde tanıştım. Tanıştım dediğim, kendisi gibi eski tutsaklarla yürüttüğümüz sinema çalışmalarına geliyordu. Geliyordu gelmesine ama uzun süreli açlık grevi-ölüm orucunda kalmış olması, bu süreç boyunca başta B1 gibi vitaminleri alamamış olmasından kaynaklı olarakta diğerlerinde olduğu gibi Refik’te de “yakın dönemli hafıza kaybı” vardı. Bu durumu ilk keşfeden doktorların isimlerinin verildiği Wernicke-korsakoff denen bu sendrom, uzunca bir süre adli tıp kurumu tarafından kabullenilmedi. Operasyonda kurşunlanan ve yakılan birçok tutsağa göre, bu kimselerde görünüşte fiziksel bir hasar bulunmaması, politikacıların ve medyanın “bunlar sapasağlam” söylemine yol açtı. Adli tıptan alınacak rapora göre tahliye edilip edilememe durumundaki bir çok tutsak, ki bunların büyük çoğunluğunda beynin önemli ölçüde işlevini yapamamasından kaynaklı yaşamlarını tek başlarına sürdürecek durumda değillerdi, devletin o dönemki cezaevi politikalarının sahiplenicisi ve sürdürücüsü olan adli tıp kurumundan bu yönlü bir rapor alamadığı için tedavi olanaklarına erişemedi. Devlet “hayata döndürmeye” kararlıydı.

İşte Film Kolektifi dediğimiz çalışma, 19 aralık ile birlikte yaşamları çalınmış farklı siyasetlerden bir grup eski tutsağı, yaşama yeniden kazandırma için sinemanın araç olarak kullanılması fikrinden yola çıkılarak başlanmış bir çalışmaydı. Beyoğlu’nda eski bir iş hanının bir katında küçük bir odada başlayan çalışmalara, aralarında Metin Yeğin, Hüseyin Kuzu, Dilek Çolak gibi sinemacılarında gelerek bilgilerini ve deneyimlerini paylaştıkları bir çalışma. İlk başlarda neden burada olduklarını anlamakta zorlanan tutsak “öğrenciler” zamanla sinemanın kendi sorunlarını aktarmada iyi bir dil olduğunu keşfederek, kendilerini daha da katacaklardı bu çalışmaya. Küçük senaryo yazmalar, gündelik yaşamı kaydetmeler, belli konularda röportaj çekimleri, görüntüleri bilgisayara atıp üzerinde düzenleme yapmalar, bu tutsakların yaşama bakışlarını da geliştiriyordu.

Merhaba, Ben Refik! Ama sizi yarın hatırlamazsam kusura bakmayın

İşte Refik’le de burada tanıştım. Ertesi gün bir kez daha, daha ertesi gün bir kez daha. Her sabah “Merhaba, Ben Refik” diyordu. “Ama sizi yarın hatırlamazsam kusura bakmayın”. Her gün yeniden yeniden geliyordu dünyaya ve yine o şekilde sessizce gidiyordu sanki. 19 Aralık’la devlet, hem geleceğini hem de geçmişini çalmıştı bir çok kişinin.

Mesela Arıkan kardeşlerin. Erdal, Erol ve Hacer Arıkan’ın. Bacağındaki şarapnel parçaları yüzünden aksayarak yürüyen Erol’un, diri diri ateşe atılarak vücudunun birçok yerinde yanıklar oluşan, parmaklarını dahi kullanamayan Hacer’in ve ikisinin de ağabeyleri Erdal’ın.

Film Kolektifi çalışmalarına da katılan Hacer Dilek Çolak ile beraber hazırladığı, kendi yaşamını anlattığı Karanlıktan Aydınlığa filmi ile Ankara Film Festivali’nde ödül de kazanmıştı. Ama hem yaşamında hem de bu filmde sorduğu soruların yanıtını bulamadan, kendisini diri diri yakanlarla hesaplaşmadan, hiç bir ödül onun acılarını dindiremeyecek: “Ben Hacer Arıkan. Yıllar önce, 19 Aralık’ta televizyonlara düşen, yanmış bedeni sedyede taşınan kadın vardı ya, işte o benim. Yandım. Beni yaktılar. Beni devlet yaktı. Hayır, ben bundan fazlasıyım. Birinin çocuğuyum, kardeşim, arkadaşım, insanım, insanım, insanım. Beni ve insanlığı 19 Aralık’ta yaktılar.”

O gün, herkes Hacer kadar şanslı değildi! 20 cezaevinde aynı anda başlayan bu operasyonda en az 30 tutsak öldü.

Yıllar sonra belki bir başka film de bugünü anlatacak

Yönetmen Ruhi Karadağ, “Simurg” adını verdiği filmin gösterimi için 19 Aralık’ın yıldönümü öncesindeki bir tarihi belirlemiş. O günlerde göstererek, yıllar öncesinin operasyonunu unutturmamayı seçmiş. Ama hayat durmuyor işte. Bu yazının yazıldığı günlerde 50. günü ve 700 kişiyi aşan bir açlık grevi sürmekte.
Zaten birçok baskıya karşı geldikleri için cezaevlerine kapatılan tutsakların kendi bedenlerini bir eyleme dönüştürmeleri de elbette devletçe görülmeyecek, görülse de çarpıtılacak, atacağı adımlar da yaşatmaktan çok öldürmek için olacaktır.

Simurg belgeselinde konuşulan kişilerden biri olan Hüseyin Gündüz de bizim oranın çocuğu, Divriği’li. O, bir önceki dönem, 1996 yılındaki açlık grevine katılanlardan. “İçerideki mücadeleye ve devletin sana karşı yürüttüğü saldırılara karşı en değerli şeyimizi, canımızı ortaya koyuyoruz. Yani bu bir çaresizlik değil bir mücadele biçimi.” diyor.

Bu seferki açlık grevinden de bir isimden söz etmek istiyorum. Tayyip Temel’den. Kendisi ile 12 Eylül 1980 günü doğanlar ile ilgili yaptığım bir belgesel projesinde tanıştım. 12 Eylül’ün süren etkilerini o gün doğan çocuklar üzerinden anlatmayı deneyen bu film için yapılan çağrıya yanıt verenlerden biri de Tayyip Temel olmuştu. Şimdiki açlık grevinin 12 Eylül 2012’de başlayan ilk grubunda olan ve sağlık durumu gittikçe kötüleşen gazeteci Tayyip Temel 12 Eylül 1980 doğumlu. Eğer somut adımlar atılmazsa doğumu da ölümü de 12 Eylül yüzünden olacak. Zaten kendisiyle bundan 7-8 sene önce yaptığım bir görüşmede şunları söylemişti: “Faşist darbeci ve ayrımcı zihniyet değişmediği, akan kan durmadığı sürece, yarın başka başka filmciler gelip başka başka günlerde doğan çocuklar arayacaklar.”

Ne dersiniz, haklı değil mi?

Gürşat Özdamar
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Merhaba, Ben Refik! Ama sizi yarın hatırlamazsam kusura bakmayın”- Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/11/11/merhaba-ben-refik-ama-sizi-yarin-hatirlamazsam-kusura-bakmayin-gursat-ozdamar/feed/ 0