Hillary Clinton – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 10 May 2017 11:04:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Donald Trump FBI Başkanını Görevden Aldı https://meydan1.org/2017/05/10/donald-trump-fbi-baskanini-gorevden-aldi/ https://meydan1.org/2017/05/10/donald-trump-fbi-baskanini-gorevden-aldi/#respond Wed, 10 May 2017 11:04:07 +0000 https://seninmedyan.org/?p=5097 ABD Başkanı Donald Trump, yönetiminde yer almış bazı isimlerin Rusya bağlantıları ile ilgili iddiaları soruşturan Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) Başkanı James Comey’i görevden aldı.Beyaz Saray’dan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Bugün, Başkan Donald Trump, FBI Başkanı James Comey’e görevine son verildiğini bildirdi” denildi.Trump’ın Comey’e gönderdiği mektupta, “FBI’ı etkili bir şekilde yönetmeye yetkin değilsin,önündeki yaşantında başarılar dilerim” […]

The post Donald Trump FBI Başkanını Görevden Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

ABD Başkanı Donald Trump, yönetiminde yer almış bazı isimlerin Rusya bağlantıları ile ilgili iddiaları soruşturan Federal Soruşturma Bürosu’nun (FBI) Başkanı James Comey’i görevden aldı.Beyaz Saray’dan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Bugün, Başkan Donald Trump, FBI Başkanı James Comey’e görevine son verildiğini bildirdi” denildi.Trump’ın Comey’e gönderdiği mektupta, “FBI’ı etkili bir şekilde yönetmeye yetkin değilsin,önündeki yaşantında başarılar dilerim” ifadesi yer aldı.

James Comey, Trump’ın seçim kampanyası yetkililerinin Rusya ilişkisini içeren iddialar üzerine açılan soruşturmayı yürütüyordu.Görevden alınan FBI Başkanı James Comey’nin ismi, Clinton ve Trump arasındaki seçim yarışında iki kez gündeme gelmişti. Comey, önce Temmuz ayında daha sonra da seçimlere az bir süre kala Ekim ayı sonunda Hillary Clinton’ın elektronik postalarının soruşturulduğunu duyurmuştu. Comey, Hillary Clinton tarafından seçim yenilgisinin sorumlusu olarak gösterilmişti.

Comey’in görevden alınması ABD’de hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlarca kuşkuyla karşılandı. Comey’in kovulması,özellikle Demokratlar tarafından “asıl amacın Trump’a yakın isimllerin Rusya ilişkisi iddialarına yönelik başlatılan FBI soruşturmasını kapatmak”  olduğu şeklinde yorumlanıyor.

 

The post Donald Trump FBI Başkanını Görevden Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/10/donald-trump-fbi-baskanini-gorevden-aldi/feed/ 0
“Trump Hakkında Ne Yapmalı” https://meydan1.org/2017/02/18/trump-hakkinda-ne-yapmali/ https://meydan1.org/2017/02/18/trump-hakkinda-ne-yapmali/#respond Sat, 18 Feb 2017 12:24:46 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/18/trump-hakkinda-ne-yapmali/ ABD şu anda, tüm zamanların en sevilmeyen iki başkan adayının, Donald Trump ve Hillary Clinton’ın aşağılık savaşına katlanıyor. Hillary Clinton, yarış başlarken çoğu kişinin beklediği zafer garantisine sahip olmasa da, Trump’ın ırkçı retoriği ve tutarsız politik önerileri çoğu seçmene henüz yeterince itici geliyor ki Clinton’un seçimi kazanma şansı %60 gözüküyor. Kim kazanırsa kazansın, biz ABD işçi […]

The post “Trump Hakkında Ne Yapmalı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
14876643_790841597722397_1379519466206773285_oABD şu anda, tüm zamanların en sevilmeyen iki başkan adayının, Donald Trump ve Hillary Clinton’ın aşağılık savaşına katlanıyor. Hillary Clinton, yarış başlarken çoğu kişinin beklediği zafer garantisine sahip olmasa da, Trump’ın ırkçı retoriği ve tutarsız politik önerileri çoğu seçmene henüz yeterince itici geliyor ki Clinton’un seçimi kazanma şansı %60 gözüküyor.

Kim kazanırsa kazansın, biz ABD işçi sınıfı, her iki adayın temsil ettiği neoliberalizm, emperyalizm ve beyaz üstünlüğünün günlük zorluklarıyla uğraşmak zorundayız. Buna karşı koymak için, falanca adaya karşı çıkmanın ya da filanca adayı desteklemenin ötesine geçmeliyiz ve öncelikle bu adayları yaratan ve şimdi bir şey yapmazsak gelecekte daha birçok Trumplar ve Clintonlar üretecek olan toplumsal düzene karşı koymak ve onun temellerini sarsabilecek, ırkçılık karşıtı, militan toplumsal hareketleri geliştirmeliyiz.

Clinton’un siyasi sicili, Bill Clinton’la birlikte Arkansas Vali Konağı ve Beyaz Saray’daki zamanlarından New York Senatörlüğü ve sonrasında Obama’nın Dışişleri Bakanlığı’ndaki kariyerine kadar, “neoliberal aday özgeçmiş örneği” olarak ders kitaplarına alınacak
derecede dolu. 80’lerde tutsak siyahları Arkansas Vali Konağı’nda köle iş gücü olarak kullanması; 90’larda sosyal yardımları kaldırması; 2000’lerde Wall Street bankalarından milyonlarca doları alıp, Haiti’de asgari ücretin saatte 24 sentten 61’e yükseltilmesini engellemesi; 2010’larda Libya ve diğer yerlerde emperyalist askeri müdahaleleri yönetmesi…

Bunlar, Clinton’un sınıfımızın zararına, pazarın çıkarına hizmet eden bir kariyeri nasıl yaptığının sadece birkaç örneği. Donald Trump, pazara hizmet eden aynı temel politikalar üzerine farklı bir perspektifi temsil ediyor. Zenginlere uygulanan vergileri azaltmak; ticaret anlaşmalarında tekrar pazarlık yaparak ABD şirketlerinin lehine koşullar elde etmek; göçmen işçileri – özellikle Müslüman ve Meksikalı olanları – ABD’den uzak tutmak; sosyal yardımları, eğer geriye kalan olduysa,kesmek ve ABD’nin emirlerine uymayan yabancı ülkeleri bombalamak istiyor. Trump’ı destekleyen ve giderek büyüyen bir hareketinse, ırkçı şiddetin patlamasına yol açma tehlikesi var.

Trump kampanyası, beyaz kimliği ile ilgili. Bu, ABD siyaseti için olağan dışı değil. Bill Clinton’ın başkanlık kampanyaları, beyazların tarafında olduğunu göstermek için, siyahkarşıtı sosyal yardım reformları ve “suça müsamaha göstermeyen” politikalar üzerinde kuruluydu. Ancak Trump, beyazlık söylemini, George Wallace ve Pat Buchanan kampanyalarından beri görülmemiş düzeyde açıkça ve küstahça dillendiriyor. Bu yüzden Trump destekçilerinin %90’ı beyaz. Trump’ın beyaz gücünü geri getirme vaatleri, bütün sorunlar için yoksulları ve azınlıkları suçlaması ve bunları açıkça yapması, şimdi “Alternatif-Sağ” ya da “Alt-Sağ” olarak imaj değiştiren neo-faşist hareketin büyümesine yolaçtı. Alt-Sağ ideolojik kökenini, Avrupa Yeni Sağı, ilkel muhafazakarlık ve “bilimsel” ırkçılığın ve antisemitik komplo teorilerinin değişik biçimlerinden alıyor. Trump kampanyası, o olmasainternetin uzak köşelerinde sürgün olacak bu hareketlerin birleşme noktası oldu. BeyazAmerika’nın yüzeyinin hemen altındaki ırkçı ve heteroseksist nefreti açıkça dillendiren Trump, Alt-Sağ’ın ana siyasi ve toplumsal görüşlerini ana akıma taşınmasını temsil ediyor.

Trump ve Alt-Sağ programının başarısı, onlarca yıldır süren iş güvencesizliği, sendikal gücün yokluğu, serbest ticaret nedeniyle işini kaybetmeler, sosyal yardımların erimesi, artan ekonomik eşitsizlik ve genel güçsüzlüğün ardından beyaz işçi sınıfı tarafından hissedilen öfkeyi teşhis etmesinden geliyor. Onlarca yıl neo-liberalizmden sonra ümitsizliğe kapılan ortayaşlı-beyaz işçi sınıfı erkekleri, uyuşturucuya, alkole ve intihara yöneldikçe ortalama yaşam süreleri düştü. Trump’ın buna gerçek bir çözümü yok, çünkü zaten bu sorunların gerçek nedeni, benimsediği kapitalist politikalar. Ama beyazlık söylemi öfkeli beyaz işçi sınıfına kolay bir cevap sunuyor:”Sorunlarınızın nedeni siyahlar ve esmer göçerler; onlara karşı benim gibi zengin beyazlarla birleşirseniz, doğal olarak bütün beyazlara ait olan yüceliği gerialabilirsiniz.” Beyazlık, Trump gibi zenginlerin, işçi sınıfının bir kesiminin desteğini satın alarak onları daha fazla ezilen işçi sınıfı kesimlerine karşı yöneltmesine yarayan, sınıflar arası birlik görevi gören tarihi bir keşiftir. Bu ümitsizlik çağında, beyazlıkla gelen ayrıcalık ve üstünlük algısı, bir çoğuna çekici bir alternatif gibi görünür. Trump’a karşı koymak için, kampanyasının dayandığı beyazlık temelini sarsmak gerekir. Yıkıcı beyaz kimliğine yapabileceğimiz en büyük karşı koyuş, ırklar arası, cinsler arası, cinsiyetler arası sınıf farkındalığıdır.

Bu, beyaz işçileri, başkalarını ezenlere katılarak ayrıcalık kırıntısı elde etmeye çalışmaktansa; siyahların ve diğer ezilenlerin mücadelelerini destekleyip, kapitalizmi ve devleti yıkmanın kendi çıkarlarına olduğuna ikna etmek demektir. Beyazlık yalanının kendisini tersine çevirmektir. Beyaz komşularımıza ve beyaz iş arkadaşlarımıza, ezilen halklarla birlikte katılacakları özgürlük mücadelelerinde kazanacaklarının, beyazlığa tutunarak kazanacaklarından daha fazla olduğunu göstermek için, daha güçlü toplumsal hareketlere ve militan demokratik sendikalara, çeşitliği fazla ve bağları güçlü toplumlara, akıl dışı nefret ve milliyetçilik yerine toplumsal bağlarla dolu yaşamlara ihtiyacımız var.Trump’a ve onu yaratan koşullara karşı uzun vadeli bir strateji olarak ihtiyacımız olan budur.
Ama daha acil olarak, Trump kampanyasının etkisiyle sokağa inmekte olan Alt-Sağ beyaz milliyetçi mobilizasyonu durdurabilecek bir militan faşizm karşıtlığına ihtiyacımız var.

Bunun anlamı, onlarca yıl kaldırımın üstünde savaşılan faşizmle doğrudan mücadelenin genişletilmesi ve ABD şehirlerinde bir hareket haline gelen ırkçılık karşıtlığının güzelim ateşiyle entegre olmasıdır. Black Lives Matter (Siyahların Yaşamları Değerlidir), polisin
varlığının özünde olan beyaz üstünlüğüne karşı koymak için patladı ve bu ırkçılık karşıtı hareketle birlikte, sayıca ve arkasındaki seslerin çeşitliliğiyle güçlü bir faşizm karşıtı hareket yaratabiliriz. Bunun anlamı, bütün ırkçılık olaylarına karşı mücadeleye devam etmek ve faşistler Trump kampanyasından destek ve görünürlük elde etmeye çalışırken, beyaz milliyetçiliğe militan bir cephe yaratmak demektir. Tüm alanlarda faşist örgütlenmeleri engellemeli, aynı zamanda devrimci bir alternatif vizyonu sunmalı ve hareketimizin özgürlükçü bir geleceğe doğru kazandıklarını göstermeliyiz.

Trump’ı ve onun temsil ettiklerini yenilgiye uğratmanın en somut yolu, birden çok cephesi olan, devrimci, ırkçılık karşıtı bir toplumsal hareketi geliştirmektir. Black Rose’daki yoldaşların, Black Lives Matter eylemcilerinin ve diğer birçoklarının, bu yıl Chicago’da
engelledikleri Trump mitingleri gibi, Alt-Sağın her tür örgütlenme çabasını engellemeliyiz. Irkçı polis şiddetine karşı öfkeyle sokaklarda sel olmalıyız ve hareketi, sistemin ırkçılığına karşı inşa etmeliyiz. Trump’ın işçi sınıfından destekçilerine alternatif sunan ve onlara işçi
sınıfının renkli insanlarının verdiği mücadeleleri desteklemek için bir sebep veren hareketler örgütlemeliyiz. Bu da, yüreklerde ve sokaklarda olacak bir mücadele, sandıkta değil.

Black Rose Anarşist Federasyonu Üyeleri

The post “Trump Hakkında Ne Yapmalı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/18/trump-hakkinda-ne-yapmali/feed/ 0
Ortadoğu’da Kapitalizmin Beklentileri Karşılanmıyor mu? https://meydan1.org/2012/10/19/ortadoguda-kapitalizmin-beklentileri-karsilanmiyor-mu/ https://meydan1.org/2012/10/19/ortadoguda-kapitalizmin-beklentileri-karsilanmiyor-mu/#respond Fri, 19 Oct 2012 09:03:43 +0000 https://test.meydan.org/2012/10/19/ortadoguda-kapitalizmin-beklentileri-karsilanmiyor-mu/ ABD, Libya’da bundan bir yıl önce Kaddafi’nin düşürülmesiyle son bulacak “değişim” sürecine açık bir şekilde destek vermişti. Tabi ki bu stratejik destek sadece Libya özelinde değildi. Başkan Obama, Ortadoğu’daki tiranlara karşı gerçekleşecek tüm değişikliklerin yanında olduğunu beyan etmişti. ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton bu “değişim”i güçlendirmek ve hızlandırmak adına Kaddafi devrilmeden iki gün önce Libya’daydı.Clinton […]

The post Ortadoğu’da Kapitalizmin Beklentileri Karşılanmıyor mu? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ABD, Libya’da bundan bir yıl önce Kaddafi’nin düşürülmesiyle son bulacak “değişim” sürecine açık bir şekilde destek vermişti. Tabi ki bu stratejik destek sadece Libya özelinde değildi. Başkan Obama, Ortadoğu’daki tiranlara karşı gerçekleşecek tüm değişikliklerin yanında olduğunu beyan etmişti.

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton bu “değişim”i güçlendirmek ve hızlandırmak adına Kaddafi devrilmeden iki gün önce Libya’daydı.Clinton bu değişimi Obama kadar yürekten istemişti. Öyle ki Kaddafi’nin linç edilerek öldürüldüğü görüntüleri büyük bir sevinçle karşılayıp “demokrat yanını” gözler önüne sermişti.

Aynı Hilary Clinton Bingazi’de geçtiğimiz 11 Eylül’de ABD Konsolosluğu’na yapılan saldırı sonrası bir o kadar üzgün görünüyordu! Libya’daki “bahar”ın Kaddafi’yi devirmesini Clinton kadar gönülden destekleyen ABD Libya Konsolosu Christopher Stevens’ın üç konsolosluk görevlisiyle birlikte öldürülmesi, Hilary Clinton’ı çok üzmüş görünüyordu.

Stevens’ın gerçekten bu ülkeye ve değişime inandığını, saldırı sonrası gerçekleşen basın toplantılarının hepsinde vurguladı. “Stevens hayatını bir tiranı durdurmaya adadı ve daha iyi bir Libya kurmak için canını verdi. Dünyanın daha fazla Chris Stevens’lara ihtiyacı var.” diyerek Stevens’ın Arap Baharı sonrası yaratılan rejimdeki önemini bir kez daha gözler önüne serdi.

Peki daha iyi bir Libya’da, neden bu tarz bir saldırı gerçekleşti? Üstelik bu saldırı neden rejimin değişmesinden yana olan ve bunun için elinden geleni yapan bir konsolosun başına geldi? Bu soruların yanıtlarının hepsi, Arap Baharı sonrası Ortadoğu coğrafyasında, yeni hükümetlerin konumlarının ne olacağı ve küresel iktidarların çıkarlarını koruma yeterliliğinde olup olmayacağını gösterecek. Bütün bu yaşananlarla birlikte Arap Baharı gündemimize bu kez farklı bir biçimde tekrar girecek.

Müslümanların Masumiyeti isimli (filmin birkaç dakikalık özeti niteliğindeki) videonun Avusturalya’dan Pakistan’a, Sri Lanka’dan Yemen’e dünyanın birçok farklı bölgesinde yaşayan Müslümanı sokağa döküp, özellikle Ortadoğu coğrafyasında bu tarz bir etki yaratacağı kuşkusuz öngörülemezdi. Gerçi benzer bir durum 2005 yılında “karikatür” olayıyla açığa çıkmıştı. Ancak 11 Eylül’ün yıldönümünde Libya’daki konsolosluğa saldırmaya varacak bir etki yaratması beklenmiyordu.

Saldırı sonrası tartışılan ve merak konusu hale gelen filmin videosu, aslında Temmuz ayından bu yana internet üzerinden paylaşılıyordu. Filmin bu kadar merkez hale gelmesinde Libya’da yayımlanmakta olan yerel bir şeyhin programının etkisi var.

İki Farklı Bahar

Şeyhin programının etkisi ne kadar tartışılabilir gibi görünse de şeyh, “bahar” sırasında homojen gibi görünen değişim yanlılarının bir kutbunun temsilcisi. Bahar sonrası kazanılan ifade özgürlüğünden sadece Facebook üzerinden organize olup Arap Baharı’nın yüzü haline gelen liberal, eğitimli ve seküler gençler yararlanmıyor. Kaddafi’ye karşı değişimi destekleyen muhafazakârlar ve Batı karşıtı radikal İslamcılar da bu özgürlüğü olabildiğince kullanıyor. 11 Eylül’deki mobilize olan kitle, baharın çok da konuşulmayan bir yanıydı.

Tam da bu grubun öznesi olduğu eylemlikler Batılı medya tarafından büyük bir şaşkınlıkla karşılandı. Özgürleştirilmiş bir Libya’da bu tarz bir eylemin nasıl değerlendirileceği birçok farklı yorumun çıkmasına neden oldu.

“Peygamberlerine yapılan saygısızlık” tan dolayı sokağa çıkan kızgın Müslümanların gerçekleştirdiği bu eylem, kimi zaman spontane bir eylem gibi yorumlandı. Doğrudan El-Kaide’nin planlı bir saldırısıymış gibi kolayca hüküm verenler oldu. Gerçi eylem sonrası Christopher Stevens’ın günlüğünden çıkan (El-Kaide’nin listesinde olduğuna dair korkularını ifade ettiği) beyanlarla beraber düşünüldüğünde ikinci yorum medyada daha baskın geldi. Bu eylem sonrası Libya’ya saldırıp saldırmayacağı merakla beklenen ABD, yetkilileri aracılığıyla “planlı olmayan terörist bir saldırı” beyanatında bulundu.

Saldırıyı Ensar El-Şeria örgütü üstlendi. Ensar El-Şeria Kaddafi sonrası silahsızlandırılmayan, El-Kaide’yle bağları olan bu örgüte karşı sıkı bir önlem alınmış değildi. Kaddafi sonrası hükümetin lideri Mustafa Ebuşakir’in ve onun yönetimindekilerin bu tarz bir önleme muktedir olup olmadıkları önemli bir tartışma konusu.

Mısır’ın Değişken Tavrı

Arap Baharı’nda Libya kadar konuşulan Mısır’ın başında bulunan Muhammed Mursi’nin tavrı, Libya’da yaşananlar kadar ilginçti. Mursi, diğer Ortadoğu hükümetlerinin yapmaktan korktuğu bir şey yaptı. Film meselesinde ABD’yi eleştirmekten çekinmedi. Bu, Mursi’nin ABD’ye karşı gerçekleştirdiği ilk cesur hareketi değildi tabi ki. Mursi, Bağlantısızlar Zirvesi’nde Ahmedinejat’la samimi bir şekilde konuşmuş, öncesinde de “Suriye sorunu”nda İran’ın da mutlaka içinde olması önerdiği bir çözüm grubu sunmuştu. Bu gelişmeler üzerine Obama’ya sorulan Mısır’ın dost mu düşman mı olduğu sorusuna Obama’nın yanıtı “Yeni ve konumunu bulmaya çalışıyor.” olmuştu.

Arap Baharı süresince, bir kısım muhalif yazarlar baharın yönlendirilme tehlikelerinden bahsetmiş; başka bir kısımsa en başından itibaren küresel güçlerin kontrolünde olan bir baharın, halkların özgürlüklerini kazanacakları bir süreç olamayacağının altını çizmişti. İki eleştiriden hangisinin gerçek olduğu tartışması bir kenara, Libya ve Mısır gibi Arap Baharı’nın vuku bulduğu coğrafyalarda yeni hükümetlerin mevzu bahis küresel iktidarlara yakın politik tavırları dikkatlerden kaçmamıştı.

11 Eylül’de Lübnan’da yaşanan bu saldırıyla beraber bir başka gerçek ortaya çıkmış oldu. Arap Baharı sonrası kurulan hükümetler (Libya örneğinde olduğu gibi), bu Batılı küresel odakların temsilcisi olacak kadar yeterli olmayabilir. Öte yandan (Mısır örneğinde olduğu gibi), Batı’ya yakın gibi görünen yeni hükümetler, Ortadoğu coğrafyasında üst bir konum elde edebilmek için, bu “yakın politik tavırları” değiştirebilir. Arap Baharı süresince, homojen görünen “değişim” yanlılarının farklılıkları belirginleştikçe, bu belirginlik kendini radikal şekillerde gösterip taraflar arası çekişmelere yol açabilir. Üstelik, bu küresel iktidar odaklarına karşı yerel iktidar konumundaki El-Kaide benzeri oluşumlar, bu coğrafyalarda etkili bir şekilde hareket edebiliyorken, acemi hükümetlerin yerel iktidar odaklarıyla bir güç yarışına gireceği durumu Ortadoğu’da büyük bir krize dönüşebilir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. sayısında yayımlanmıştır.

The post Ortadoğu’da Kapitalizmin Beklentileri Karşılanmıyor mu? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/10/19/ortadoguda-kapitalizmin-beklentileri-karsilanmiyor-mu/feed/ 0