inşaat sektörü – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 15 Sep 2015 06:37:32 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/#respond Tue, 15 Sep 2015 06:37:32 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/ S Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve […]

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
SGPI

Dünyanın pek çok yerinde savaşlar ve katliamlar, devletlerin büyük çıkar çatışmaları üzerinden devam ediyor. Savaş, biz ezilenler için yıkım olurken, gelişmiş silah endüstrisi, savaş teknolojisi ve savaş sonrası inşaat sektörüyle birlikte devletler ve tabii ki şirketler için büyük bir fırsat, büyük bir rant, büyük bir ekonomik kaynak oluşturuyor. Ekonomiyi beslemek anlamında savaş, devletler ve şirketler için çoğu zaman vazgeçilemez bir yöntem.

Ancak devletler ve şirketler savaş yöntemini her zaman doğrudan kullanmıyorlar. Bazen barış da, rant ve sömürü için yöntemsel anlamda oldukça “kullanışlı” olabiliyor.

Küresel Barış Endeksi, Ranta Endeksli

Avustralya, Sidney merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü… Enstitü’nün en önemli çalışması olan Küresel Barış Endeksi; Economist dergisi ve derginin istihbarat birimi tarafından derlenen veriler kullanılarak, barış enstitüleri ve düşünce kuruluşlarında görev alan ekonomistlerin yer aldığı uluslararası bir panelde hazırlanıyor.

Enstitünün hazırladığı tüm raporlar ve yapılan araştırmalardan derlenen veriler, devletler, şirketler, Birleşmiş Milletler, OECD ve Dünya Bankası gibi kurumların yanı sıra, onlara sahada asistanlık hizmeti veren küresel sivil toplum kuruluşları ve politika enstitüleri (think-tankler) tarafından kullanılıyor.

Enstitü, her yıl periyodik olarak yayınladığı ve “huzurlu ülkeler sıralaması” olarak da adlandırılan raporunu, geçtiğimiz haziran ayı sonunda açıkladı. Barış, ekonomi, siyasi istikrar gibi kriterler göz önünde bulundurularak hazırlanan raporda TC devleti, 36 Avrupa devleti arasında sonuncu sırada yer alırken, dünya sıralamasında 162 ülke arasında kendine ancak 135. sırada yer bulabildi. İlk üç sırada ise İzlanda, Danimarka ve Avusturya yer aldı. Barış Endeksi çalışması, dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını çıkartırken, bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların detaylı raporlarını hazırlıyor.

Peki Bu Ne Anlama Geliyor?

Daha önce de belirtmiştik, Barış Endeksi’ni hazırlayan enstitü uzmanları Economist Dergisi ekibinden ve bu dergi, kapitalist şirketlerin en önem verdiği, verilerine güvendiği dergilerden biri. Yapılan çalışmaların, hazırlanan raporların şirketlerin çıkarına hizmet vermeyeceğini düşünmek gerçekçi değil.

Savaş kadar barışı da kendi çıkarlarına kullanmakta kararlı olan küresel sermaye güçlerine “barış dönemlerinde” bu desteği sağlayan en önemli kurumlardan birisi Ekonomi ve Barış Enstitüsü.

Hazırladığı “Küresel Barış Endeksi” çalışmasıyla dünyadaki çatışma ve savaş bölgelerinin ayrıntılı bir haritasını ve bu coğrafyalarda ortaya çıkan durumların raporlarını üreten Enstitü, kapitalistlere ve devletlere yatırım yapabilecekleri alanları belirterek sermayelerini artırmalarına yol açıyor.

Savaş ve çatışma bölgeleriyle ilgili tüm bu çalışmalar, gerek savaş sırasında o bölgede gerçekleşen büyük rantın hissedarlarını azaltacak şekilde, riski sevmeyen patronları oradan uzaklaştırarak, gerekse bölgenin savaş sonrası ihtiyaçlarını belirterek, gerçekleşecek olan bu daha büyük ve kapsamlı sömürüye ve sermaye akışına rehber oluyor.

Enstitü ayrıca, savaşların olmadığı coğrafyalarda da analizler yapıyor ve buralardaki ekonomik durum ile kapasiteleri saptayıp sermayedarlara yapabilecekleri yatırımlar hakkında seçenekler sunuyor.

Yayımlanan raporlarda ekonomik istikrarsızlıklara bolca dikkat çekilirken, devletlerin içeride yaşadığı çatışmalara ve siyasi istikrarsızlığa da neden olarak ekonomik krizler gösteriliyor. Bununla beraber, savaş ve çatışmaların da yine barış ekonomisine zarar verdiğini, barışı gerçekleştirmenin ekonomik açıdan istikrarı yakalamakla geleceğini söyleyerek bir tuzak kuruluyor. Böylelikle ezilen halkların paylaşma ve dayanışma içinde bir arada yaşamaları için olmazsa olmazlardan biri olan “barış” kavramı, söz konusu Enstitü tarafından, şirketlerin ve devletlerin sömürülerini artırmaları için onlara bir araç olarak sunuluyor.

Kapitalist Barış

Enstitünün şimdiye kadar yaptığı çalışmalarda kullandığı bir barış tanımı var. Pozitif ve negatif olmak üzere iki ayrı bağlamda ele alınıyor barış. Çalışmaya göre “negatif barış”, şiddetin olmadığı bir atmosferi tanımlamak için kullanılıyor. “Pozitif barış”ın ifade ettiğiyse, şiddet varlığının ve korkusunun toplumdaki durumundan çok daha fazlası. Pozitif barış, sadece siyasal olanla ilgili değil, aynı zamanda toplumun sosyo-ekonomik durumuyla da ilintili. Pozitif barış durumunun oluşması için toplumun ekonomik açıdan da iyi bir konumda bulunması şart koşuluyor.

Küresel Barış Endeksi ile enstitü, özellikle Pozitif Barış tanımının üzerinde duruyor. Barışçıl toplumları destekleyen ve ayakta tutan davranışları, yapıları ve organizasyonların desteklenmesi noktasının altını çiziyor.

Pozitif Barış tanımının kerameti burada ortaya çıkıyor. Sosyo-ekonomik durumun iyi olması için gerekli koşullar kapitalist dengelerle kuruluyken, bu dengenin, yani kapitalizmin o coğrafyalarda daha iyi işlemesi için desteklenmesi gereken kuruluşlar olarak kapitalist şirketler ve bu şirketlerle ilintili STK’lar ön plana çıkartılıyor.

Çalışma, işte bu barış tanımıyla birlikte hiç şüphesiz, şiddetin yanı sıra sistemin devamı için gerekli olan, kapitalist ekonominin çarklarını risk olmadan çalıştıracak bir barıştan bahsediyor. Yaptığı saptama ve analizlerle de kendince tasarlayıp çizdiği bu barış portresinin vücut bulması için şirketlere ve devletlere yol göstericiliğinde bulunuyor.

Bir yandan şirketlere sağladığı verilerle sermaye akışına uygun coğrafya arayan Ekonomi ve Barış Enstitüsü; öte yandan barış terimini yeniden anlamlandırıyor. Devletin ve şirketlerin barışının rant ve sömürü olduğu ortada. Kapitalizmin barış hali ve savaş hali…

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Global Barış Global Sermaye ” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/15/global-baris-global-sermaye-ilyas-seyrek/feed/ 0
Soma’dan Torun’a Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur https://meydan1.org/2014/09/22/somadan-toruna-uzuntumuz-ofkemizin-tohumudur/ https://meydan1.org/2014/09/22/somadan-toruna-uzuntumuz-ofkemizin-tohumudur/#respond Mon, 22 Sep 2014 15:56:45 +0000 https://test.meydan.org/2014/09/22/somadan-toruna-uzuntumuz-ofkemizin-tohumudur/ 6 Eylül akşamı Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen stadının yerine yapılan Torun Center rezidansının inşaatında işçileri taşıyan asansör 32. katta raydan çıktı ve yere çakıldı.Tahir Kara, Ferdi Kara, Mustafa Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Cengiz Bilgi, Hıdır Genç, İsmail Sarıtaş, Cengiz Tatoğlu, Bilal Bal… 10 arkadaşımız, 10 kardeşimiz 10 inşaat işçisi burada iş cinayetine kurban edildi. […]

The post Soma’dan Torun’a Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
6 Eylül akşamı Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen stadının yerine yapılan Torun Center rezidansının inşaatında işçileri taşıyan asansör 32. katta raydan çıktı ve yere çakıldı.Tahir Kara, Ferdi Kara, Mustafa Usta, Menderes Meşe, Vahdet Biçer, Cengiz Bilgi, Hıdır Genç, İsmail Sarıtaş, Cengiz Tatoğlu, Bilal Bal… 10 arkadaşımız, 10 kardeşimiz 10 inşaat işçisi burada iş cinayetine kurban edildi. Saat 20.00 sularında meydana gelen bu katliam bir süre örtbas edilmeye çalışılsa da 23.00 sularında iyice duyuldu. Yan şantiyelerden işçiler, civar mahallelerden halk ve şehrin her bir tarafından sınıf dostları şantiye önüne akın etmeye başladı. Rezidans inşaatını yaptıran Torunlar İnşaat böylesi bir akına karşılık otobüsler dolusu çevik kuvvet ve TOMA’lar ile şantiye girişini kapatmış, prestijini böyle korumaya çalışıyordu.

İnşaat sahasına intikal eden İnşaat İşçileri Sendikası inşaatın içerisine girerek incelemelerde bulundu. Sendikanın incelemeleri devam ederken şantiye alanı işçiler de dahil olmak üzere polis zoruyla boşaltıldı. Katliama tepki göstermek üzere oraya gelenlerin karşısına polis barikatı kuruldu. İçerde arkadaşlarının cesedi olan işçiler dahi alana alınmadılar. Bu arada içerden teker teker ambulanslar cansız bedenleri çıkarıyordu. İlerleyen saatlerde gelen HDP milletvekilleri içeri girerek incelemelerde bulundu ve ölü sayısının basında verildiği gibi 4 veya 6 değil 10 olduğunu, asansörün 32. kattan düştüğünü açıkladılar.

Şantiye önündeki bekleyiş sabah saatlerine kadar sürdü. Aynı şekilde polis barikatı nedeniyle işçiler, destek için oraya gelenler ve polis arasındaki gerginlik de devam etti. Sabah saatlerine doğru polis bekleyenlerin sayısının düşmesini fırsat bilip biber gazı ile saldırdı.Sonraki gün saat 14:00’de yeniden şantiye önünde toplanıldı. Saat 14:00’de İnşaat İşçileri Sendikası, saat 16:00’da ise DİSK, KESK, TMMOB ve TTB basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasından sonra bekleyişi sürdürenlere yine biber gazlı polis saldırısı vardı sahnede.

Yakın zamanda çok sayıda işçinin yaşamını yitirdiği Davutpaşa, Ostim-İvedik, Marmara Forum AVM gibi iş cinayetlerinde dökülen kan henüz kurumamışken, Soma’da katledilen 301 madencinin ailelerinin gözyaşı daha kurumamışken bu kez Torunlar grubunun inşaatında kardeşlerimizi yitirdik. Kapitalist sömürü düzeni, yerin yüzlerce metre altında ekmek kazanmaya çalışan maden işçilerine de, ekmeğini yerin yüzlerce metre üstünde inşaatlarda arayan inşaat işçilerine de ölümden başka bir şey sunmuyor.

İnşaat sektörü, can kaybından sakatlanmalara oldukça tehlikeli bir iş kolu olmasına karşın işçi güvenliğinin en az sağlandığı sektörlerden biri. Bu topraklardaki iş cinayetlerinin dörtte biri inşaat sektöründe yaşanıyor. Resmi rakamlara göre son 5 sene içerisinde 35.846 “iş kazası” yaşandı ve 1754 inşaat işçisi iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken 1940 işçi sakat kaldı. Bu sayı neredeyse her gün 1 inşaat işçisinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Sigortasız çalışmanın en yoğun olduğu sektörün inşaat sektörü olduğu göz önüne alındığında bu rakamların çok daha yüksek olduğunu söylemek hiç de zor değil.

İş cinayetleri, inşaat sektörünün neredeyse “normali” haline geldi, Erdoğan’ın deyimiyle ölüm artık bu işin fıtratı haline geldi. O kadar ki artık her gün yaşanan 1-2 işçinin ölümüyle sonuçlanan iş cinayetleri basın için haber değeri dahi taşımıyor.

toruncenter4

Sektörünüz Batsın

Kazadan sonraki gün açıklama yapan Torunlar gayrimenkul yönetim kurulu başkanı Aziz TORUN asansörün bakımının yapılmadığı ve bu nedenle asansörün çöktüğü yönündeki iddiaları sert bir dille reddetti. “Bu olayda sorumsuzluğu ya da kazayı meydana getiren nedeni şirketimize mal etmelerine ya da şirketimizin bu anlamda bir leke almasına asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. Aynen, insanlar radyasyonlu çaydan kanser olurken kameraların karşısına geçip çay içen bakan gibi “Bu asansörü biz de kullanıyoruz” dedi.

Peki asansörün bakımları yapılıyor, iş güvenliği tedbirleri sonuna kadar alınıyorsa ne oldu da bu asansör düştü ve 10 işçi öldü. Torun’un elbette buna da bir cevabı vardı. 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma katliamından sonra Erdoğan’ın söylediği “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var” cümlesini farklı kelimelerle tekrar etti: “Bu önlemlere rağmen bu tür kazaların yaşandığı sektörel bir vakı’a.”

Cinayetle ilgili 9 kişi gözaltına alındı. Her cinayette olduğu gibi şirketin patronlarından hiçbiri gözaltına alınmadı, sorgulanmadılar. Hatta kameraların karşısına geçip pişkin pişkin açıklamalar yaptılar ve neredeyse ölen işçileri suçladılar. Her iş cinayetinde olduğu gibi blok sorumlusu, asansör teknikerleri gibi birkaç çalışan veya şantiye şefi, proje sorumlusu gibi alt düzey yöneticilerin dahil olduğu birkaç kişi gözaltına alınıp ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Anlaşılan savcı ve hakimler de, 10 işçinin ölümünde sorguladıkları kimsenin “kusurunu” bulamamışlardı, onlara göre de bu “sektörel bir vakıa”ydı.

Örgütsüzlük

Elbette her sektörde olduğu gibi inşaat sektöründe de en önemli sorun örgütsüzlük. İnşaat sektöründe bu sorun diğer sektörlere nazaran daha büyük. Ocak 2014 verilerine göre inşaat iş kolunda çalışan işçi sayısı 1 milyon 562 bin. Buna karşın sendika üyesi işçi sayısı toplamda 42 bin civarında. Bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olması için tüm iş kolundaki işçilerin en az %10’unu üye kaydetmiş olması gerekiyor. Ancak bu sektörde sendikalı işçi oranı %3’ün bile altında. Bu nedenle tüm inşaat sektöründe toplu iş sözleşmesi yok. Örgütsüzlüğün nedenleri arasında taşeron çalışma şeklinin ve sigortasız işçi çalıştırmanın yaygın olması, inşaat işlerinin dönemsel olması ve bu nedenle işçilerin sık sık iş değiştirmesi.

“Biz daha sabah 6’ya kadar çalışacağız” diyen bir işçi bir taraftan “sendikalar nerde, neden bizim haklarımızı savunmuyorlar” derken bir taraftan da polislere karşı barikatı açmaları için “ben işçiyim, ben sendikalı da değilim partili de değilim” diyordu. Elbette çalışma arkadaşlarını kaybetmiş bir işçinin tepkili olması normaldi. Ancak burada on yıllardır bizzat sendikalar tarafından oluşturulan sendikacılık algısının da rolü büyük. İşçilerin bazılarında sanki sendika, ancak işçilerin varlığıyla var olabilecek birşey değilmiş gibi, sanki işçinin kendisi olmadan işçi sendikası var olabilirmiş gibi bir algı hakimdi. Yine sanki işçilerin kurtuluşu, işçilerin bizzat kendilerinin değil de onların dışında var olan bir örgüt olarak “sendika yöneticilerinin” mücadelesiyle olabilirmiş gibi…

Sendikalar elbette işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin önemli araçlarından biridir. Ancak tüm ezilenlerin olduğu gibi işçi sınıfının da en önemli silahı örgütlülüktür. İster sendika altında ister sendikasız… Biz işçiler, ezilenler üzüntümüzü öfkemizin tohumu eyleyerek örgütlenmeli, katil patronlardan ve sömürü düzeni kapitalizmden yitirdiğimiz bütün kardeşlerimizin hesabını sormalıyız. Biz işçiler, ezilenler olarak bir daha yaşanan katliamların, cinayetlerin tekrarlanmaması için mücadele etmeliyiz. İşçilerin, ezilenlerin kurtuluşu ne bir partinin ne bir sendikanın eliyle gelecektir. Kurtuluş, ezilenlerin özörgütlü mücadelesindedir.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.

The post Soma’dan Torun’a Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/09/22/somadan-toruna-uzuntumuz-ofkemizin-tohumudur/feed/ 0
“Kavga Direniş Zafer” – Halil Çelik https://meydan1.org/2014/09/19/kavga-direnis-zafer-halil-celik/ https://meydan1.org/2014/09/19/kavga-direnis-zafer-halil-celik/#respond Fri, 19 Sep 2014 11:03:02 +0000 https://test.meydan.org/2014/09/19/kavga-direnis-zafer-halil-celik/ Geçtiğimiz Ağustos ayı başında resmi anlamda kuruluşu tamamlanan İnşaat İşçileri Sendikası, patronlara karşı kullandığı yöntemler ile son yıllarda unutulmaya yüz tutmuş bir şeyi tekrar tekrar hatırlatıyor. Bunlardan ilki şirket önü eylemlerinden yol kapatmaya, şantiye işgaline varan doğrudan ve radikal eylem. Bir diğeri ise patronların ve kolluk güçlerinin beklediği arabuluculuk görevinden ziyade, işçilerin talepleri dışında hiçbir […]

The post “Kavga Direniş Zafer” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Geçtiğimiz Ağustos ayı başında resmi anlamda kuruluşu tamamlanan İnşaat İşçileri Sendikası, patronlara karşı kullandığı yöntemler ile son yıllarda unutulmaya yüz tutmuş bir şeyi tekrar tekrar hatırlatıyor. Bunlardan ilki şirket önü eylemlerinden yol kapatmaya, şantiye işgaline varan doğrudan ve radikal eylem. Bir diğeri ise patronların ve kolluk güçlerinin beklediği arabuluculuk görevinden ziyade, işçilerin talepleri dışında hiçbir ara formda anlaşmayan uzlaşmaz tavır; böylece İş Mahkemelerinde değil sokakta, kavga ederek direnerek zafere ulaşmak.

Yönetim kurulunun tamamının farklı alanlardaki inşaat işçilerinden oluştuğu İnşaat İşçileri Sendikası(İnşaat-İş), resmi anlamda sendika olmadan önce sendika girişimi, ondan da önce dernek olarak faaliyet yürütüyordu. Tüm bu süreçler boyunca tüzel kişiliğin gerektirdiği faaliyetlerden ziyade inşaat işçilerinin mücadelesinin ihtiyaçlarına göre hareket eden İnşaat-İş, son zamanlarda örgütlediği direnişlerle oldukça önemli ve değerli bir noktada duruyor. Çünkü zaman zaman benzer yöntem ve işleyişler farklı sendikalar tarafından kullanılıyor olsa da işçi mücadelesinde önemli bir tarihe sahip olan sendikal faaliyet, son yıllarda daha da katı hale gelen bürokrasi sorunundan, işçi direnişlerinde yaşanan atıllık ve devamı getirilemeyen eylem sürecine varana dek, yöntemsel ve yapısal bir takım sorunlarla karşı karşıya.

Çoğu sektörde yürütülen sendikal faaliyet bu sorunlar ve daha fazlasıyla karşı karşıya iken inşaat sektöründe ise böylesi bir faaliyet dahi yok. Çünkü inşaat işçilerinin durumu, çoğunlukta sigortasız, geçici, taşeron işçileri olarak örgütlenme çalışması şöyle dursun işçi olarak bile kabul edilmemeye kadar varıyor. Bu alandaki sendika ve farklı derneklerin ise deyim yerindeyse sadece adı var. Hatta bu sendika ve dernekler İnşaat-İş’in bilinirliğiyle beraber gün yüzüne çıkmaya başladı denebilir. Evet, İnşaat-İş bugün tüm bu olumsuzlukların en çok kendini hissettirdiği bir süreçte faaliyet yürütüyor.

Dernek sürecinden bu yana Sakarya’dan Kayseri’ye, Adana’dan Ankara’ya coğrafyanın dört bir yanından inşaat işçilerinin ücret gaspları, çalışma ve yaşam koşulları gibi tüm sorunları çözüm kaynağı oluyor. Çözüm kaynağı olan yöntemler İnşaat-İş için geçtiğimiz Nisan ayında TOKİ’ye ait Emlak Konut’ta şantiye işgalinde, Mayıs ayında Zorlu Center’de iş bırakma eyleminde, Ağustos’ta Astoria AVM önündeki geceli gündüzlü oturma eyleminde, yine Ağustos ayının sonunda Esenyurt Belediyesi önünde tüm baskılara ve polis saldırısına karşı direnişte, her seferinde daha da kuvvetlenerek belirginleşti.

İnşaat-İş ayrıca inşaat sektöründeki cinayetlere, katliamlara karşı da mücadele ediyor. En son Torunlar İnşaat’ta 10 inşaat işçisi katledildiğini duyar duymaz şantiyeye koşan İnşaat-İş, burada katliama tanıklık eden inşaat işçileriyle kurduğu ilişkide daha iyi ücret için değil inşaat işçilerinin tüm yaşamı için mücadele edildiğini bir kez daha gösterdi. İnşaat sektöründeki cinayetler ne devletin şirketlere uygulayacağı yaptırımlarla ne de şirketin alacağı güvenlik önlemleriyle önlenebilir; katliamların karşısında duracak tek güç, devletin yaptırımındansa kendi yaptırımını uygulayabilen, şirketin alacağı önlemlerdense şirkete karşı kendi önlemlerini alabilen işçilerin örgütlü gücüdür.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Kavga Direniş Zafer” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/09/19/kavga-direnis-zafer-halil-celik/feed/ 0