işten çıkarılma – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 01 Mar 2018 11:47:12 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Röportaj: “Taşerona Kadro Değil Kapının Önü Göründü Kapının Önünde Direniş Var” https://meydan1.org/2018/03/01/roportaj-taserona-kadro-degil-kapinin-onu-gorundu-kapinin-onunde-direnis-var/ https://meydan1.org/2018/03/01/roportaj-taserona-kadro-degil-kapinin-onu-gorundu-kapinin-onunde-direnis-var/#respond Thu, 01 Mar 2018 11:47:12 +0000 https://test.meydan.org/2018/03/01/roportaj-taserona-kadro-degil-kapinin-onu-gorundu-kapinin-onunde-direnis-var/   Meydan Gazetesi: Merhaba, taşeron işçisi bir kadın olarak –tam da taşerona kadro yalanlarının söylendiği tarihlerde- işten çıkartıldın, ardından direnişe başladın. Bu süreci bize anlatır mısın? Ayfer Dişkaya: Süreç Aralık ayında başladı. Çocuğum hastalandığı için şirketi arayıp izin istedim. İki gün işe gidemedim. Gittiğim gün beni ofise çağırdılar; -ihtar bile çekilmeden, yasal bildirim bile yapılmadan- […]

The post Röportaj: “Taşerona Kadro Değil Kapının Önü Göründü Kapının Önünde Direniş Var” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi yemekhanesinde çalışırken 7 Aralık’ta işten çıkarılan taşeron işçisi Ayfer Dişkaya, 13 Aralık’tan bu yana direniyor.

Meydan Gazetesi olarak, tam da taşerona kadro yalanlarının söylendiği tarihlerde işten çıkarılan Ayfer Dişkaya ile işten çıkarılma ve direniş sürecine, OHAL’de kadın ve taşeron işçisi olmaya, hastane- şirket yönetiminin direnişe yönelik tavrına ve büyütülen dayanışmaya dair bir röportaj gerçekleştirdik.

Meydan Gazetesi: Merhaba, taşeron işçisi bir kadın olarak –tam da taşerona kadro yalanlarının söylendiği tarihlerde- işten çıkartıldın, ardından direnişe başladın. Bu süreci bize anlatır mısın?

Ayfer Dişkaya: Süreç Aralık ayında başladı. Çocuğum hastalandığı için şirketi arayıp izin istedim. İki gün işe gidemedim. Gittiğim gün beni ofise çağırdılar; -ihtar bile çekilmeden, yasal bildirim bile yapılmadan- işten çıkartıldığımı söylediler. Uyumsuz olduğumu, işimde arkadaşlarımla geçimsiz olduğumu iddia ettiler, böyle bir problem yoktu. Ben de hiç bir şey söylemeden ofisten çıktım.

Ertesi gün arkadaşlarımın yardımıyla ve sendikamla birlikte görüşmeler gerçekleştirdik. Hiçbir şey olmamış gibi işime başlamamı söylediler, başladım. Sonra yeniden ofise çağırdılar. “Çıkartıldığımı söylediniz ama benim elimde bir kağıdım yok, bir imza atmadım, neye dayanarak beni işten çıkartıyorsunuz?” dedim. “Sizin imza atmanıza gerek yok. Siz çıksaydınız gerekirdi ama biz çıkarttığımız için imzaya gerek yok.” dediler, ofisten çıktım. İki hafta kadar hastane ve şirket yönetimiyle görüşmeye çalıştım, olmayınca direnişe geçtim. Hastane önünde 51 gün süren bir oturma eylemi, bir nöbet gerçekleştirdim.

İşten çıkarmaların rutin haline geldiği OHAL sürecinde, sen 51 gün yılmadan direndin. Bu süreçte hastane ve şirket yönetiminin baskısı oldu mu? Önceden arkadaşın olan işçilerin tepkileri nasıldı?

OHAL elbette biz işçilere değil patronlara yarayacaktı, öyle de oldu. Onlar jiplerine binip sıcak odalarında otururken bizi bu keyfiyetle işten atamamalılar. Yanlarına kâr kalmamalı.

Taşeron ve hastane yönetimi baştan itibaren vurdumduymazdı. Orada uzun süre kaldığım halde, kapının önünde duruyor olmam normalmiş gibi davrandılar. Rahatça önümden geçiyorlardı, beni görmüyormuş gibi.

İşçilerdense hiç olumsuz tepki görmedim. Ama onlar da maalesef yeterince sahip çıkmadılar bana. Hepsi işten atılma tehdidiyle karşı karşıyaydı sonuçta. Sendikam, Devrimci Turizm İşçileri Sendikası ise ilk günden itibaren yanımdaydı.

Saniye Evren (Dev-Turizm İş Marmara Bölge Şube Yöneticisi): Taşeronu kaldırdık diyorlar ama gerçekler bambaşka. Ayfer’in direnişinin en önemli kazanımlarından biriydi bu; taşerona kadro yalanını ayyuka çıkarması.

Tam da hastanede toplu sözleşmenin yapıldığı süreçte sendikalı bir taşeron işçisi olan Ayfer’i işten çıkarmak, sendikal mücadeleye patronların tehdidiydi. Ancak Ayfer’in direnişi, diğer işçilerin iş güvencesi haline geldi. Hastane de şirket de bundan sonra işçileri kolaylıkla işten çıkaramayacağını anladı.

Şimdiye kadar hastane ya da taşeron şirket yönetiminden herhangi bir geri dönüş oldu mu?

Olumlu bir geri dönüş olmadı. Görüşmeler de olumsuz geçti. Zaten hastane yönetimi taşeron yönetimine yönlendirerek bu işten sıyrılmaya çalışıyor. Ancak işveren taşeron şirketse üst işveren de hastane. Hastane de taşeronun yaptıklarından sorumlu yani.

Taşeron şirket açık bir şekilde beni işe geri almayacaklarını söylüyor. Ama direnirken yasal süreci de başlattık. Haksız yere işten atıldım, elbette direnişe devam edeceğim.

Hastane kapısındaki direnişinin 51 gün sürdüğünü söyledin. Çeşitli sebeplerden nöbeti sonlandırdın ve başka bir işe girmek zorunda kaldın. Ama direnişi sürdüreceğini söylüyorsun. Bunu nasıl gerçekleştirmeyi düşünüyorsun, neler yapmayı planlıyorsun?

Önümüzdeki sürece dair pek çok planımız var; hastane önünde gerçekleştireceğimiz eylem ve etkinlikler, basın açıklamaları, farklı noktalarda bildiri dağıtımları sürecek. Direnen DHL işçilerini, Kod-A işçilerini de ziyarete gideceğiz. Şimdi başka bir yerde çalışmak zorunda olsam da, örgütlü bir taşeron işçisi olarak direnişi sürdürdüğümü, bu işin peşini bırakmayacağımı patronlar görecekler.

Saniye Evren: Örgütlü bir tepki bu. Sadece geçinemiyoruz deyip infial yaratmak değil, öfkeyi birleştirip örgütlemek ve kapitalizme yöneltmek bugünün ihtiyacı. Sıkıştığımız, çözemeyiz dediğimiz sorunlarımızı ancak böyle çözeriz.

Direnişin boyunca seninle dayanışmaya gelenler oldu. Bu dayanışma sana ne hissettirdi?

Bu dayanışma beni daha güçlü kıldı. Yanımda insanlar olduğunu bilmek, benim orada ayakta durmamı sağladı. Arkamın güçlü olduğunu bildiğim için direncim her gün biraz daha yükseldi. 51 günün sonunda oradan ayrılırken, ben ancak o gün işten çıkartıldığımı anladım, direniş boyunca her gün oradaydım ya…

Normal işe gidip döner gibi 51 gün gittim direniş alanıma. Öncesinde çocuklarımı evde bırakıp her gün nasıl gidiyorsam işe, çocuklarımın ve kendimin hakkını orada bırakmamak için her gün gittim hastane önüne. Herkes yanımdaydı, süreç boyunca hiç yalnız kalmamak önemli bir dayanışma örneğiydi.

Röportaj için teşekkür ederiz. Direnişini dayanışmayla selamlıyoruz.

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

The post Röportaj: “Taşerona Kadro Değil Kapının Önü Göründü Kapının Önünde Direniş Var” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/01/roportaj-taserona-kadro-degil-kapinin-onu-gorundu-kapinin-onunde-direnis-var/feed/ 0
Arçelik’te Patrona ve Sendikaya Karşı Direniş Sürüyor https://meydan1.org/2015/09/09/arcelikte-patrona-ve-sendikaya-karsi-direnis-suruyor/ https://meydan1.org/2015/09/09/arcelikte-patrona-ve-sendikaya-karsi-direnis-suruyor/#respond Wed, 09 Sep 2015 19:11:22 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/09/arcelikte-patrona-ve-sendikaya-karsi-direnis-suruyor/ Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Arçelik LG Fabrikası’nda artan baskılar, ücret gaspları ile çalışma ve yaşam koşullarına karşı yüzlerce işçinin greve gitmesiyle başlayan direniş süreci, şu an ikinci ayında ve ilk günkü kararlılığıyla sürüyor. Greve çıkan 173 işçinin işten çıkarılmasına karşı önce fabrika içerisinde başlayan ve ardından fabrika önüne taşınan direniş sürecini Arçelik LG direnişçilerinden […]

The post Arçelik’te Patrona ve Sendikaya Karşı Direniş Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Arçelik LG işçisi Direniyor

Gebze Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Arçelik LG Fabrikası’nda artan baskılar, ücret gaspları ile çalışma ve yaşam koşullarına karşı yüzlerce işçinin greve gitmesiyle başlayan direniş süreci, şu an ikinci ayında ve ilk günkü kararlılığıyla sürüyor. Greve çıkan 173 işçinin işten çıkarılmasına karşı önce fabrika içerisinde başlayan ve ardından fabrika önüne taşınan direniş sürecini Arçelik LG direnişçilerinden Hüseyin Tohumcu ve Zafer Altundaş ile konuştuk.

Meydan Gazetesi: Merhaba, öncelikle grev sürecini biraz anlatabilir misiniz?

Hüseyin Tohumcu: Merhaba, benim adım Hüseyin Tohumcu. 9 yıla yakındır Arçelik LG işçisi olarak kalite bölümünde çalışıyorum. Öncelikle biz Türk Metal sendikasının bizim haklarımızı savunduğuna inanmıyoruz. Bu yüzden 15-20 kişilik bir grup işçi arkadaş ile fabrikada Türk Metal sömürüsünü sonlandırmak için 2 yıla yakın bir süredir içeride ve dışarıda çalışmalar yaptık. Bursa’da başlayan Metal Direnişi sürecinde 350 işçi arkadaşımız ile beraber Türk Metal’den toplu istifalar ile ayrıldık. Daha sonra sayı 500’ü buldu. Fabrika patronları istifalarımızı duyunca 3 günlük ücretli izin ilan etti. Biz bu süreçte de yürüyüşlerle patron sendika iş birliğini protesto ettik. Fabrika yönetimi ise baskıları arttırmaya başladı. Beyaz yaka, mavi yaka demeden baskılar artıyordu. Özellikle montaj bölümünden mavi yakalı arkadaşlarımız yoğun baskı altındaydı. Bu baskılara artık dayanacak gücümüz kalmamıştı. Psikolojik olarak da buna dayanamıyorduk. Son olarak İş Sağlığı ve Güvenliği 6331 sayılı kanuna dayanarak çalışmama hakkımızı kullanacağımızı belirttik. Patron ile görüşmek istedik. Ancak patron bizim bu çalışmama hakkımızı kullanmayı işgal olarak gösterip ilk gün itibariyle iş akdimizi tazminatsız fes etti. Türk Metal ve Arçelik’in el ele kol kola işçi sömürüsüne, zulmüne karşı bizim burada amacımız sınıf dayanışmasıdır. Burada her gün sabah akşam bu amaçla duruyoruz.

Fabrikanın bahçesinden işgal gerekçesiyle sizi polis zoruyla çıkardılar. Bu süreç nasıl gelişti?

Evet, 5 Temmuz Pazar günü iftara on dakika kala çıkardılar. Biz hep birlikte orucumuzu açmak istiyorduk. 10 dakika kala çevik kuvvet etrafımızı sararak, darp ederek bizi kapının önüne çıkardı. Aslında bizim burada direnişimizin bir amacı da işverenin işçisine ne kadar değer verdiğini göstermek! Sizin de nezdinizde bunları kamuoyuna duyurmak istiyoruz.

Polis saldırısına karşı yılmadan direnişi sürdürdünüz. Zafer arkadaş, direniş sürecini biraz da senden dinleyelim.

Zafer Altundaş: Yaklaşık 8 yıldır bu fabrikada montaj bölümünde çalışmaktayım. Hüseyin arkadaşın belirttiği gibi yoğun bir mobing uygulandı. Montaj bölümü daha farklı bir baskı ile karşı karşıyaydı. Sudan sebeplerle arkadaşlarımıza ihtarlar çekildi. Mesela benden, son 3 günde 3 tane yazılı ve sözlü savunma istendi. Bunların hepsi, Türk Metal ve fabrika yöneticilerinin toplantılarında çalışılmış baskı politikalarıydı. Siz de biliyorsunuz, mobingin olduğu bir iş yerinde iş kazası olma ihtimali daha yüksektir. Biz de bunun için anayasanın 6331. maddesince iş güvenliği kurallarına uyulmadığı yerde; baskının olduğu yerde işçinin çalışmama hakkını kullanabileceğini savunduk. Fakat biz bunu savunduğumuzda patronların polisle, yargıyla nasıl işbirliği içinde olduklarını daha iyi anladık. Mesela patronlar “bu adamlar 2500 lira maaş alıyorlar, neden ayranı kabarıyor” demişler. Halbuki öyle bir şey yok. 2500 lira bizim bürütte gördüğümüz miktar. Cebimize giren maaş ise en fazla 1500 lira oluyor. Ayrıca Türk Metal’in sonuna kadar hakkımızı savunduğu söyleniyordu. Türk Metal milliyetçi duyguları sömüren bir sendikadır. Şimdi biz burada vatan haini olduk. Madem böyle bir durum vardı yıllarca neden bizi burada çalıştırdılar? Bu sorum Koç’a. Türk Metal de neden yıllarca bizden aidat aldı o zaman? Ayrıca aidatlar bordro üzerinden alınıyordu. Ama e-devletten bakınca üyelik görünmüyordu. Bu paralar nereye gidiyor? Bizi darp ederek fabrikadan çıkaran çevik kuvvet polisine tepsi tepsi baklava gönderildi. Ödül olarak gönderdiler. Bu bizi üzdü; sonuçta biz buraya yıllarca emek verdik. Hasta olduğumuz halde geldik; izin almamız gerektiği halde çalıştık.

Bunlara hediye verilmesi bizi aşırı üzmüştü. Hala da bunun üzüntüsünü yaşıyoruz. Fakat hiçbir zaman başımızı eğmedik. Hukuki mücadelemizi de sürdürüyoruz. Bundan sonra süreç bunların istediği gibi değil, işçi sınıfının istediği gibi olacak.

Hukuki süreç ne durumda şu an?

Hüseyin Tohumcu: 27 Temmuz’da ilk dava dilekçemizi bir basın açıklamasıyla verdik. Şimdi o 155 arkadaşımızın dava dilekçesi var içerde. Davaya üç hakim baktığı için 3 hafta içinde herkesin mahkeme tarihi belli olacak. Avukatlarımızla devamlı görüşme halindeyiz. Hukuki yönde bir sıkıntımız yok. Bunun dışında da yapmamız gerekeni yapıyoruz. Bizim hakkımızda, tazminatları için bunu yapıyorlar diyorlar. Alakası yok. Biz buraya emeğimizi döktük. 8 yılını, 10 yılını, 20 yılını buraya veren arkadaşlarımız var. Ki 1 gün bile çalışmış olsa buraya bir emek harcamıştır. Biz burada gösterdiğimiz emek karşılığında gördüğümüz muameleyi tüm kamuoyuna duyurmak istiyoruz.

Tabi ki. Ayrıca direnişi başka alanlara da taşıyorsunuz. Nerelerde stand açıyorsunuz?

Aslında burada durmamızın amacı yalnızca işe iade değil. Stantlar açıyoruz. Kartalda, Gebze Center’da stand açıyoruz. G.O.S.B.’nin (Gebze Organize Sanayi Bölgesi) iki girişinde de devamlı pankart açıyoruz. Bildiri dağıtıyoruz. Kimsenin buna kayıtsız kalmamasını istiyoruz. Yani Arçelik reklamlarındaki o pembe yüzün arkasında ne var herkese göstermek istiyoruz. Yani o kullandıkları alet edevatı, klimasını, televizyonunu, buzdolabını üreten işçilerin ne durumda olduğunu kamuoyuna göstermek istiyoruz.

Evet. Arçelik fabrikasında çalışma koşullarını sadece orada çalışanlar biliyor.

Tabi ki. Dışarda şöyle bir düşünce var: Arçelik 2500-3000 lira maaş veriyor diyorlar. Gerçekte ise 1500 liraya çalışıyor insanlar. 10 yıldır burada çalışıyorum hiç hak hukuk yok. Sendikalı çalışıyorsunuz diye söyleniyor ama kimse bilmiyor işin iç yüzünü. İşte o yüzden halkın bizi anlaması lazım. Biz burada insanlara Arçelik’in o pembe yüzünün arkasını, Türk-Metal sendikasıyla el ele verip işçisine neler yaptığını anlatmak istiyoruz.

Zafer Altundaş: Bizim üzerimizden halkta farklı bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Mesela marjinal grupların desteğini alarak böyle bir süreç takip ettiğimizi söylüyorlar.

Yani işçinin örgütlü olmasını kabullenemiyorlar. Sömürecek işçi arıyorlar. Tıpkı diğer patronların istediği gibi.

Hüseyin Tohumcu: Bizi dışarı atmakla şöyle bir şey yaptılar. Dediğiniz gibi, bunlar bilinçli işçi istemiyor. Hakkını hukukunu isteyen, arayan işçiden bunlar kar edemeyecek. Zarar edeceklerini biliyorlar. Bu yüzden diyorlar ki işçi kafasını hiç kaldırmasın. Ben ne dersem onu yapsın, hak hukuk nedir bilmesin, benim başım ağrımasın diyorlar. Kendileri açısından düşünürseniz bizi dışarı atmak zorundalardı. İşte biz bunu yıkmak istiyoruz. Biz bir şey yapmak istediğimizde diğer işçi arkadaşlar gelip diyordu ki “Yahu bu iş yasada var mı?” Hep zaten yasalara sıkıştırmışlar her şeyi. Kanun dışına çıkarsan sen yok olursun diyorlar ama bizim direnişimiz ve mücadelemiz meşrudur.

Meydan Gazetesi olarak kararlı direnişinizi, mücadelenizi selamlıyor, röportaj için teşekkür ediyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kamuoyunun direniş ile maddi manevi dayanışma göstermesi gerekiyor. Eğer bize destekler olursa bu direniş daha da büyür. Kazanımlar sadece bize değil tüm işçilere yararlı olacak. O yüzden herkesi dayanışma göstermeye çağırıyoruz. Size de çok teşekkür ediyoruz.

Röportaj: Rıfat Güven

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Arçelik’te Patrona ve Sendikaya Karşı Direniş Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/09/arcelikte-patrona-ve-sendikaya-karsi-direnis-suruyor/feed/ 0