kamu hastaneleri birliği – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 25 Dec 2019 14:27:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Hastane Öteye Rant Beriye”- Esra Ayşe Kutluğ https://meydan1.org/2013/10/09/hastane-oteye-rant-beriye-esra-ayse-kutlug/ https://meydan1.org/2013/10/09/hastane-oteye-rant-beriye-esra-ayse-kutlug/#respond Wed, 09 Oct 2013 12:56:25 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/09/hastane-oteye-rant-beriye-esra-ayse-kutlug/ AKP’nin büyüme-kalkınma-dönüşüm diyerek gerçekleştirdiği devasa projelerinden biri de şehir hastaneleri. Erdoğan, kamu-özel ortaklığı çerçevesinde, 14 ilde kurulacak, 15 şehir hastanesinin startını geçtiğimiz günlerde verdi. 12 Eylül günü İstanbul’da 15 şehir hastanesi yapımı ile ilgili sözleşme, Erdoğan’ın katıldığı bir törenle imzalandı. 18 Eylül günü Erdoğan’ın yanı sıra Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla “Avrupa’nın En Büyük Sağlık […]

The post “Hastane Öteye Rant Beriye”- Esra Ayşe Kutluğ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

AKP’nin büyüme-kalkınma-dönüşüm diyerek gerçekleştirdiği devasa projelerinden biri de şehir hastaneleri. Erdoğan, kamu-özel ortaklığı çerçevesinde, 14 ilde kurulacak, 15 şehir hastanesinin startını geçtiğimiz günlerde verdi. 12 Eylül günü İstanbul’da 15 şehir hastanesi yapımı ile ilgili sözleşme, Erdoğan’ın katıldığı bir törenle imzalandı. 18 Eylül günü Erdoğan’ın yanı sıra Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla “Avrupa’nın En Büyük Sağlık Kompleksi” olan Ankara Bilkent Sağlık Kampüsü’nün temeli atıldı.

Danıştay daha önce Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Bilkent Entegre Sağlık Tesisi’nin de içinde olduğu üç şehir hastanesi ihalesi ile ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Sağlık Bakanlığı’nın itirazı üzerine Danıştay konuyu görüşmüş, itirazı reddetmiş, yürütmeyi durdurma kararını yerinde bulmuştu. Hükümet ise Danıştay’ın bu kararını geçersiz hale getirmek için Şubat 2013’te yeni bir yasal düzenleme yaparak, aynı zamanda da yeni bir ihale yapılmadığından, yürütmesi durdurulan ihaleler üzerinden hukuksuz ve yüksek mahkeme kararını tanımayan bir biçimde davranıyor.

Hastaneler Şirketleşiyor

Geçtiğimiz yıl 2 Kasım’da yürürlüğe giren Kamu Hastaneleri Birliği Yasası ile birlikte hükümetin sağlığı piyasalaştırma projesinin en önemli adımı atılmıştı. Bu yasa ile her ildeki hastane, şehrin nüfusuna ve hastanelerin büyüklüklerine göre bu “birlikler” aracılığıyla yönetilecekti. Böylece kamu hastaneleri faaliyetlerini büyüme, karlılık, verimlilik, kalite kriterlerine göre belirleyen bir yönetim anlayışına bırakacaktı. Bu demek oluyor ki, kar endeksli kurulmuş tüm şirketler gibi kamu hastaneleri de artık duygu ve empati yoksunu, vicdansız, sadece rekabet ve kar hırsıyla her şeyi göze alabilecek şirketlere dönüşecek. Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında da “Hastaneler Şirketleşti” başlığıyla gündem ettiğimiz, sağlıkta yeni dönem anlayışıyla birlikte artık Türkiye’nin en büyük şirketleri, hastaneler olacak.

Kar Amaçlı Hastane, Bol Kazançlı Şirket

Peki, şehir hastanelerinde verilecek hizmet, sağlık hizmeti üzerinden kar etme ve kamudan sermayeye kaynak aktarma şeklinde özetlenebilecek “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın temel anlayışından bağımsız olabilir mi?

İçinde birçok farklı uygulaması olan “Sağlıkta Dönüşüm”ün dört temel ana yöntemi var. İlk olarak tek bir satın alıcı olan SGK’nın tekelleştirilmesi, ikinci olarak sağlık hizmeti sunan yapıların işletmeleştirilmesi, üçüncüsü Sağlık Bakanlığı’nın çoğu sorumluluklarından çekilmesiyle “düzenleyici” rolünü sahiplenerek Kamu Hastaneleri Birlikleri yoluyla işletmenin politik üssü olması ve son olarak da doktoru robotlaştıran hastayı müşteri haline getiren sistemin tam rekabet verimiyle devam etmesi. Şehir hastaneleri de bu dört ana yöntemin uygulanabilir işletim yöntemi olarak hayata geçirilmektedir.

Hastaneyi Alan da Satan da Memnun…

Devlet, özel şirketlere arsa temin ederek en büyük kıyağı yapıyor. Sonra hizmet alım garantisi vererek, “en az 30 yıl” diyerek ödüyor kirasını. Diğer yandan hastanelerde ki görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi tüm hizmetleri de şirketlere bırakarak, “hizmet bedeli” adı altında milyon dolarlar ödenmesini, imzalanan sözleşmeyle garanti altına alınıyor. Kurulacak olan bu devasa sağlık kompleksleri ise çevresine kurduğu AVM’leri işletip hem milyon dolarlar kazanıyor, hem de KDV, Damga Vergisi ve harçlardan muaf oluyor. Yani alan memnun, satan memnun.

Aynı zamanda devletin şehrin merkezinde kurduğu eski, depreme dayanıksız, küçük, yetersiz ve yapısı bozuk gibi bahanelerle taşımak istediği hastaneler de “kampüs dışı ticari alan” adı altında yine bu şirketlerin kullanımına veriliyor. Böylece bu hastaneler bir bir yıkılıp, lüks otellere ve AVM’lere dönüşüyor.

Acele Giden Şehir Hastanesine Gidemez, Ecele Gider

Şehir hastaneleri, fiziksel anlamda da sağlık hizmetine ulaşma engelidir. Birçok ilde hastanelerin şehir merkezlerine oldukça uzak yerlere yapılması planlanmaktadır. Bu sebeple şehir merkezindeki mevcut hastaneler ve sağlık kuruluşları hızla kapatılmaktadır. Şehir merkezleri için düşünülen küçük sağlık birimleri ise son derece yetersizdir. Bu ulaşımsızlık hem hasta için, hem de doktor ve diğer sağlık çalışanları için oldukça sıkıntı yaratacaktır.

Şehir Hastanelerinde Prezantabl Doktor Çalışabilir

Sağlık CEO’larının görevlendirdiği “hastane yöneticileri” yoluyla doktorun performansı, hastaneye ne kadar kar ettirdiği üzerinden değerlendirilecektir. Doktorlara getirilen performans sistemiyle birlikte, “ne kadar çok muayene, ameliyat, reçete, o kadar para” deniliyor. Eğer doktor hastaneye yeteri kadar kar ettirmezse, hakkında nakil işlemi başlatılabilir. Rekabetçi piyasanın aklı, hastanede kurulan ilişkiyi doktor hasta ilişkisinden, müşteri hizmet sunucusu ilişkisine çeviriyor.

Bu modeli ilk uygulayan İngiltere, “yalnızca finans şirketlerinin ve ihaleyi alan firmaların yararına olduğu, kamunun zararına ve çalışanların işsiz kalmasına neden olduğu” gerekçeleriyle vazgeçmek zorunda kalmış ve tasfiye yoluna gitme kararı almıştır. Görüldüğü gibi, bu modelde daha fazla kar için işsiz kalma tehlikesi de kaçınılmazdır.

Şehir Hastanelerine Zengin Hasta Girebilir

Bir zamanlar bedava olan muayene ücreti, 15 TL’ye kadar varan sabit ücretlerle belirlendi. Bununla birlikte acil kabul ettikleri haller dışında hiç kimse hastaneye direk gidip, doktor tarafından tedavi edilemeyecek. Acile yalnızca ölmek üzere ya da yaralanma söz konusu olan hastalar kabul edilecek. Genel Sağlık Sigortası’na sahip hastalarsa yalnızca prim değil, aynı zamanda katılım payları ve ilave ücretler ile hastanelerin koyduğu farkları da ödeyecek. Sigortalılara verilecek tüm hizmetlerin miktarı, kapsamı ve süresi SGK tarafından sınırlandırılabilecek. Temel teminat paketi dışında kalan hizmetler için “tamamlayıcı” sigorta yapılması istenecek, dolayısıyla bunun için de ayrıca cepten ödeme yapmak gerekecek. Hastane parasını ödeyemediği için hastayı hastanede rehin alma dönemiyse tarihe karıştı. Çünkü hastalara, hastaneden çıkış almadan senet imzalatılacak. Süre geçiminin akabinde ise icra takibi başlatılacak ve takipte de ödeme alınmazsa, hasta doğru hapishaneye…

Şehir Hastaneleri Kurulmamalı

AKP’nin şehir hastaneleri, sağlık hizmetini piyasalaştırıp şirketleştirmek, toplumun yoksul kesiminin sağlık hizmetine erişmesini engellemek, şehir merkezinde bulunan hastanelerin kapanmasıyla sağlığa ulaşımsızlık yaratmak, şirketlerin kazancının ise yine sağlık hizmeti alanların ve verenlerin cebinden çıkartılması demektir. Şehir hastaneleri, AKP’nin iktidarını sağlamlaştırmak için dokuz yıldır hayalini kurduğu devlet-şirket ortaklığında planlanan bir soygun projesidir. Unutmayalım ki halkın sağlığını sadece paraya endeksleyen bu anlayış, halkın ölümüne seyirci kalmaktan da asla çekinmeyecektir.

Esra Aye Kutluğ

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıtır.

The post “Hastane Öteye Rant Beriye”- Esra Ayşe Kutluğ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/09/hastane-oteye-rant-beriye-esra-ayse-kutlug/feed/ 0
Hastaneler Şirketleşti https://meydan1.org/2012/11/20/hastaneler-sirketlesti/ https://meydan1.org/2012/11/20/hastaneler-sirketlesti/#respond Mon, 19 Nov 2012 23:53:38 +0000 https://test.meydan.org/2012/11/20/hastaneler-sirketlesti/ Hastaneler 2 Kasım İtibariyle Tam Anlamıyla Şirketleştiler. Hastanelerin şirketleşmesiyle acil hasta tanımı da değişti;  yani rahatsızlanıp acile gittiğimizde iki durumla karşılacağız. Birinci durumda rahatsızlığımızın acil olduğuna karar verilecek ve tedavimiz SGK kapsamında olacak. İkinci durumda ise rahatsızlığımızın acil olmadığı teşhisi konulacak ve tedavimiz ücretli olacak. Şirketleşen hastanelerde ücretli hastanın veli nimet olacağı kesin.  İki Kasım’da […]

The post Hastaneler Şirketleşti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Hastaneler 2 Kasım İtibariyle Tam Anlamıyla Şirketleştiler.

Hastanelerin şirketleşmesiyle acil hasta tanımı da değişti;  yani rahatsızlanıp acile gittiğimizde iki durumla karşılacağız. Birinci durumda rahatsızlığımızın acil olduğuna karar verilecek ve tedavimiz SGK kapsamında olacak. İkinci durumda ise rahatsızlığımızın acil olmadığı teşhisi konulacak ve tedavimiz ücretli olacak. Şirketleşen hastanelerde ücretli hastanın veli nimet olacağı kesin. 

İki Kasım’da yürürlüğe giren Kamu Hastaneleri Birliği Yasası ile birlikte hükümetin sağlığı piyasalaştırma projesinin en önemli adımı atılmış oldu. Bu yasa ile birlikte her ildeki hastane, şehrin nüfusuna ve hastanelerin büyüklüklerine göre ‘birlikler’ aracılığıyla yönetilecek. Örneğin İstanbul’da 5, İzmir ve Ankara’da 2’şer birlik olacak. Bu birliklerin başına ise şirket CEO’su niteliğinde genel sekreterler atanacak. Kendi birliği içerisindeki bütün hastanelerinin yönetimi bu CEO’da olacak. Yaklaşık 40 milyar liralık sağlık bütçesinin yönetimi, bu Kamu Hastane Birlikleri’nin bünyesinde yapılacak. Yani Türkiye’nin en büyük şirketi olacak Kamu Hastane Birlikleri’nin denetimi ve yönetimi, bu CEO’ların elinde olacak. Bu CEO’ların yetkilerinin arasında, içinde milyar dolarların döndüğü ilaç ihalelerinin yönetimi, devlet ve üniversite hastanelerinin satılması, kiraya verilmesi ya da işletmesinin devredilmesi var. Bu CEO’ların ise tek bir görevi var, hastaneye daha fazla ve daha fazla kar ettirmek. Eğer kar ettiremezlerse mi? Altı aylık denetimler sonucunda başarısız bulunan genel sekreter ve ekibinin sözleşmesi, sürenin bitmesi beklenmeden feshedilecek.

Neydi, ne oldu?
Aslında basit. Eskiden Sağlık Bakanlığı’nın ve SGK’nın elinde bulunan hizmet üretim yapısı, SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi ve Sağlık Bakanlığının hastaneleri işletmelere çevirmesiyle birlikte bölündü. Artık tek finansman organı SGK olurken, tedavi hizmeti hastanelerin kendi başlarına halletmesi gereken bir ‘iş’ haline geldi. Öyle ki, devlet doktorların parasını dahi ancak 5 yıl daha ödemeyi garanti ettiğini, 5 yıl sonra hekimlerin ücretinin, çalıştığı hastanenin kendi döner sermaye ve performansıyla ödeneceğini belirtti. Kamu Hastaneleri Birlikleri de, bu kendi haline işletilecek hastanelerin yönetimini yapacak yapılar haline geldi.
Sermaye güvende, herkes birbirine rakip
Finans tekelini artık tek başına elinde bulunduran SGK, özel hastanelere ve diğer yatırımcılara ‘bu işte çok para var’ güvencesini verdi. İlaç sektörü Türkiye’de çok iş var diyerek akın akın yatırım yaparken, özel hastane sayısı hiç durmadan arttı. Bu şekilde son yılların en fazla oranda artan yabancı sermayesi Türkiye’ye sağlık üzerinden giriverdi. (En basit örneğiyle Türkiye’nin en büyük sağlık şirketlerinden birisi Acıbadem grubu, Malezyalı kamu yatırım fonu Khazanah’lara %75 oranında satıldı.
Aslında işin içine yerli-yabancı sermayenin girmesi ve kamu hastanelerinin de bütün kamusal özelliklerini yitirerek işletmelere çevrilmesi ile birlikte ilk önce tüm hastaneler birbirine rakip haline getirilirken, ardından SGK ile hizmet sektörü birbirine rakip kılındı. Türkiye koşullarında çok bilindik uygulamalar, işin kanuni gereği olarak karşımıza çıkacak şekilde organize edildi.
Örneğin SGK kendi gelir ve gider dengesini tutturmak için hizmet başı fiyatları düşük tutmaya ve gönderilen faturalarda kesinti yapma yoluna gidecek. Hastaneler ise bunun üzerine kendisinden fatura kesintisi yapan SGK’ya karşı, gereksiz işlem, tedavi ya da harcama yaparak ya da kalitesiz mal kullanımını yükseltip hizmet maliyetini düşürerek, ya da hiç yapmadığı hizmetleri varmış gibi faturalandırarak rakibini alt etmeye çalışacak. Hasta mı dediniz?
Hasta değil müşteri, hastane değil şirket
İçinde bir çok farklı uygulaması olan ‘Sağlıkta Dönüşüm’ün temel 4 ana yöntemi var. İlk olarak tek bir satın alıcı olan SGK’nın tekelleştirilmesi, ikinci olarak sağlık hizmeti sunan yapıların işletmeleştirilmesi, üçüncüsü Sağlık Bakanlığı’nın çoğu sorumluluklarından çekilmesiyle ‘düzenleyici’ rolünü sahiplenerek Kamu Hastaneleri Birlikleri yoluyla işletmenin politik üssü olması ve son olarak da doktoru robotlaştıran hastayı müşteri haline getiren sistemin tam rekabet verimiyle devam etmesi. Aslında ilk 3 yöntem, Kamu Hastane Birlikleri politikası ile kabaca anlaşılıyor. Doktorlara getirilen performans sistemiyle birlikte, “ne kadar çok muayene, ameliyat, reçete o kadar para’ deniliyor. Yani ne kadar ekmek, o kadar köfte politikası hastalar üzerinden uygulanıyor. Doktor, kapının üstünde yanıp sönen numaratörlerle-üstüne bir de acilden sevkleri ile ‘ahbap kontenjanını’ da eklersek bir hastaya ortalama iki dakika harcıyor. Hasta artık doktor için insan değil, bir bilgisayar görüntüsünü ifade ediyor. Hasta giriyor, röntgen çekiliyor, reçetesi çarçabuk yazılıyor. Sağlık Ceo’larının görevlendirdiği ‘hastane yöneticileri’ yoluyla, doktorların performansı, hastaneye ne kadar kar ettirdiği üzerinden ölçülüyor. Eğer bir doktor hastaneye yeteri kadar kar ettirmezse, nakil işlemi başlatılabiliyor. Ya da mesela bütün bir hastanenin Birliğe yararı, zararından fazla hale gelirse, hastane hemen onu daha iyi işletecek şirketlere kiralanıyor ya da satılıyor. Piyasanın aklı, hastanede kurulan ilişkiyi, hekim hasta ilişkisinden, müşteri, hizmet sunucusu ilişkisine çeviriyor. Ne kadar hasta o kadar para, yani aslında hastayı iyileştirmek de uzun vadede para etmiyor.


Artık Cebimizden Daha Fazla Para Çıkacak

SGK bugün sağlık harcamalarının ancak yarısını primler yoluyla finanse edebiliyor. Devlet geçmişte SGK’dan geriye kalan %50 gideri kendisi finanse ederken, artık bu ödemeden elini eteğini çektiğini, yalnızca çok gerekirse müdahale edeceğini ilan etti. Yani geriye kalan %50’lik kısım yine SGK tarafından ödenmesi gereken payın içinde. Bunun finansmanı da hastanelerin ‘verimliliklerini’ arttırması yoluyla yapılacak deniliyor. Hastanelerin para kazanmak için 40 takla atacağı gerçeği bir yana, bu açık bundan sonra giderlerin azaltılması-yani hekim ücretlerinin düşürülmesi, görevden alınması ya da primlerin zamanla daha da arttırılması- ya da ‘fark’ adı altındaki hastanelere verilmiş ek ücret alma opsiyonunun genişletilmesi yöntemiyle olacaktır.
Örneğin eskiden bedava olan muayene ücreti, 15 TL’ye kadar varan sabit ücretlerle belirlendi. Bununla birlikte acil kabul ettikleri haller dışında hiç kimse hastaneye direk gidip hastane tarafından tedavi edilmeyecek.
Acil durumlarda artık yalnızca ölmek üzere olmak ya da yaralanmak söz konusu olduğunda kabul ediliyor. Bunun dışında acile herhangi bir durum için muayeneye gidildiğinde eğer ölmek üzere değilsen muayene ücreti 75 kuruştan 15 tl + tedavi ücretine yükseltildi. Eskiden özel hastanelerde bedavaya yapılacak denilen bypass işlemlerinde, bugün 10.000 tl’nin 9000 tl’sinin geri ödeme zorunluluğuyla geri geliyor. Diş sağlığı ise sağlık sigortasının genel kapsamının neredeyse tamamen dışına çıkartılıyor.

Üstelik genel sağlık sigortasına sahip hastalar, yalnızca prim değil, aynı zamanda katılım payları ve ilave ücretler ile hastanelerin koyduğu farkları da ödeyecek. Sigortalı kimselere verilecek tüm hizmetlerin miktarı, kapsamı ve süresi SGK tarafından sınırlandırılabilecek. Temel teminat paketi dışında kalan hizmetler için ‘tamamlayıcı’ sigorta yapılması istenecek, dolayısıyla bunun için de ayrıca cepten ödeme yapmak gerekecek.Örneğin robotik cerrahi yöntem ile yapılan işlemlerde prostat lazer tedavisi veya plazmakinetik tedavisi için devletin belirlediği fiyat bin 300 TL. Ancak sağlık kuruluşu hastaneden türlü kılıflarla 3 bin 900 liraya kadar ücret talep edebilecek. Bu şekilde arada açılan ‘fark’ kapanacak. Yani aslında buz dağının görünmeyen yüzü yavaş yavaş ortaya çıkacak..

Ahlaksız Doktorun Bıçak Parası gitti “Kanuni Fark” Geldi
Sağlıkta Dönüşüm programunın en önemli propagandalarından birisi “bıçak parası gitti, artık hekimlerin açgözlülüğüne dur diyeceğiz” şelinde tezahür etmişti. Elbette toplumun her kesiminde ‘bıçak parası’ mağdurları bu durumun sağlıkta iyiye işaret olduğunu yorumladı. (gerçekten de güzel bir hayaldi) Eskiden bir tıp fakültesinde profesör veya doçent tarafından ameliyat edilecekseniz, döner sermayenin kestiği ameliyat ücreti bıçak parası olarak adlandırılıyordu. 29 Eylül 2012`de yayımlanan Sağlıkta Uygulama Tebliği (SUT) ile eskiye dönüşün işaretleri, hem de bu sefer ‘kanuni bıçak parası’ şeklinde kanunlaştırıldı. Artık ‘öğretim üyesi muayenelerinde ücreti arttırma ve farklılaştırma uygulamalarında kurum kendisi yetkilidir` ibaresi ile hastane devlet tarafından kanuni bir yetki ile donatılarak ‘bıçak parası’ almaya muktedir kılındı. Bıçak parası artık ahlaksız değil kanuni oluyor.
Eczane: Devletin Yeni Tahsildarı
Devlet hasta neleri, Eğitim Araştırma Hastaneleri, Üniversite Hastaneleri, Özel Dal Hastaneleri’nde muayene olduğunuzda, randevu aldığınızda, tahlil yaptırdığınız, röntgen çektirdiğinizde vs. hastaneye herhangi bir ücret ödemezsiniz. Çünkü ödemeniz gereken meblağ, kimlik numaranıza borç olarak kaydedilir. İlaçlarınızı almak için eczaneye gittiğinizde ise sizden tahsil edilir. Emeklilik varsa bu borç maaştan kesilir, sigortalı çalışanlarda elden tahsil edilir. Emekli olmayanlarda %20, emeklilerde %10 katılım payı, buna ek olarak hastane muayene ücreti ve devletin ilaçtan aldığı ayrıca fiyat farkı, eczanelerde şişkin bir faturayla karşılaşmanıza sebep olacaktır. Dolayısıyla, parayı ödememek için de iş işten geçmiştir. Üstelik son zamanlarda emeklilerin maaşlarından yapılan sağlık kesintileri, uçuk rakamlara varabilmektedir.
Artık Hastanede Rehin Alınmayacağız: Doğru Hapishaneye
Hastane parasını ödeyemediği için hastanede rehin alma politikasını bitireceğiz, artık rehin alma yok dediler. Ancak uygulamalardan anlıyoruz ki, devlet artık işi daha temiz halletmek istiyor. Faturayı ödemeyen hastalar evet rehin alınmıyor. Çünkü kendilerine hastaneden çıkış almadan senet imzalatılıyor. Süre geçiminin akabinde ise icra takibi başlıyor. Takipte de ödeme alınmazsa, doğru hapishaneye.

Sağlık Kötüye Gidiyor, Harcama Kat ve Kat Artıyor
Üstelik bunca özelleştirmeye, ilaca, sağlık harcamalarındaki olağanüstü artışa rağmen bir türlü ‘iyileşemiyoruz.’ 2007-2009 yılları arasında reçetelerin fatura tutarı %43.6 oranında arttı. Son 10 yıl içerisinde kutu ilaç tüketiminde korkunç derecede bir artış mevcut. Tedavi için hastaneye başvuranların sayısı ise, hiç durmadan artıyor. Paranın, artan teknolojinin ve hekime ulaşımın daha kolay olduğunun iddia edildiği ve cebimizden kat ve katıyla çıkan paraya rağmen, bir türlü iyileşemiyoruz. Üstelik bu artış, nüfus artış oranının da çok çok üstünde. Toplumda 10 kişiden 8’i hastayım diyor. Sağlık sistemi hastanın hastalığının sürdürülebilir bir şekilde devam etmesinden kar ediyor. İlaç şirketleri, Türkiye’deki hasta profilinden ve kendilerine muhtaç olmasından ise, son derece memnun görünüyor. Hastaneler ise anlaşılan o ki, hastayı ‘iyi’ etmek istemiyor.. Halimizin iyiye gitmediği kesin.. Belki de şöyle sormak gerekiyor, tüm bu harcamalar bize yaramıyorsa, kime yarıyor?

The post Hastaneler Şirketleşti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/11/20/hastaneler-sirketlesti/feed/ 0