kölelik – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 23 Dec 2017 08:20:02 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Mülkiyet Hırsızlıktır – Gökhan Soysal https://meydan1.org/2017/12/23/mulkiyet-hirsizliktir-gokhan-soysal/ https://meydan1.org/2017/12/23/mulkiyet-hirsizliktir-gokhan-soysal/#respond Sat, 23 Dec 2017 08:20:02 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/23/mulkiyet-hirsizliktir-gokhan-soysal/ “Şayet ‘Kölelik nedir?’ sorusuna ‘kölelik cinayettir’ deseydim, ne kastettiğim anlaşılırdı. Bir insandan düşünme yetisini, iradesini, şahsiyetini almak kudretinin hayat memat meselesi olduğunu ve bir insanı köleleştirmenin onu öldürmek olduğunu göstermek için uzun söze gerek olmayacaktı. Öyleyse ‘Mülkiyet nedir?’ sorusuna, niçin ‘hırsızlıktır’ diye cevap veremeyeyim; ne de olsa ikinci soru ilkinin şekil değiştirmiş halinden ibaret değil […]

The post Mülkiyet Hırsızlıktır – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Şayet ‘Kölelik nedir?’ sorusuna ‘kölelik cinayettir’ deseydim, ne kastettiğim anlaşılırdı. Bir insandan düşünme yetisini, iradesini, şahsiyetini almak kudretinin hayat memat meselesi olduğunu ve bir insanı köleleştirmenin onu öldürmek olduğunu göstermek için uzun söze gerek olmayacaktı. Öyleyse ‘Mülkiyet nedir?’ sorusuna, niçin ‘hırsızlıktır’ diye cevap veremeyeyim; ne de olsa ikinci soru ilkinin şekil değiştirmiş halinden ibaret değil mi?”

Proudhon, o ünlü “Mülkiyet, hırsızlıktır” cevabını sona bırakmak yerine daha kitabın başında vermektedir. Mülkiyet üzerine o döneme kadar yazılmış en derinlikli çalışmasıyla Proudhon, “Genel kabul gören ve siyasal inanç sistemimizi özetlemek gibi tartışılmaz bir meziyete sahip bir ilkeyi yıkmak, davayı kazanmaya yetmez; onun zıddı olan olguyu tesis etmek ve bu ilkeden çıkacak sistemi formüle etmek de gerekir” diyerek “derhal uygulanabilir bir sistem” olarak tarif ettiği kendi önerisine de yer vermektedir. Proudhon, kitap boyunca mülkiyeti birçok yönden inceleyerek mülkiyetin birinci sonucunun (hırsızlık) yanı sıra ikinci sonucunu da dillendirmektedir: “Mülkiyet, despotluktur”. Ve 1840 yılında yayınlanan bu kitabın çok önemli bir başka özelliği de Proudhon’un “hangi hükümet sistemini tercih ettiğine” yönelik soruya verdiği cevaptır: “hiçbirisine, Ben anarşistim”.

Hakkında bilgi verilen kaynaklarda siyasi kimliğinden bahsetmeden Fransız ekonomisti olarak adlandırılsa da Proudhon “Mülkiyet Nedir?” kitabında olduğu gibi birçok kitabında hayatın her alanına ilişkin söyledikleriyle bir ekonomistten fazlası olarak belirmektedir. Özellikle içinde bulunduğu zaman diliminde entelektüel tartışmaların odak noktasını oluşturan siyasal iktisatçıların tartışmalarından da bu yönüyle ayrılmaktadır. “Mülkiyet Nedir?” kitabında sadece mülkiyetten veya zilyetlikten bahsedilmemekte; emek, adalet, toplum, ahlak ve birçok başat konu, enine boyuna tartışılmaktadır.

Proudhon konuya yaptığı girişle okuyucuyu şaşırtarak verdiği örneklerle akıllarda kalan soru işaretlerini silmektedir. Bu yüzden okuyucunun ön yargıyla değil Proudhon’un söylediklerini değerlendirerek hareket etmesi gerekmektedir.

Mülkiyeti savunanların yazdıklarını da alıntılayarak savunma noktalarını açığa çıkartan Proudhon, kitap boyunca mülkiyeti savunmak için getirilen her akıl yürütmenin (eşitlik, ihraz hakkı, emek…) mülkiyetin yadsınmasına götüreceğini ve mülkiyetin olanaksızlığını belirtmekte ve bunu da birçok örnekle kanıtlamaktadır. Mülkiyeti savunanların dahi başvurmak zorunda kaldığı temel kavram adalettir. Adaletin önemini şöyle tarif etmektedir Proudhon: “İnsanların arasında olup biten her şey hak hukuk namınadır, içine adaletin karışmadığı hiçbir şey yoktur. Adalet hiç de yasanın hizmeti değildir. Tersine yasa, insanların çıkar ilişkileri içinde bulunduğu her durumda hak olanın ilanından ve tatbikinden öte bir şey olmamıştır asla.”

Hırsızlığın ve despotizmin koruyuculuğunu üstlenmiş olan yasalar, yüzyıllardan beri yoksulluğun temel nedeni olan mülkiyeti korumaktadır. Sistem, günümüzde de gözleri bağlı adalet tanrıçalarının süslediği sarayların içine adaleti tıkarak işlemektedir. Mülkiyetin neden olduğu yoksulluk, “adalet”in şu anki görünümüdür.

Toplumun adalete olan açlığının yine toplum tarafından giderilebilmesi için öncelikle mülkiyetin kaldırılması gerekir ve bunu derhal yapmak gerekir. Mülkiyetin savunmanın devrimi reddetmek olduğunu vurgulayan Proudhon, bu kitapta onun için mülkiyetin zıddı bir olgu olan zilyetliği tartışmaya açmaktadır. Formülün ne olduğu tabi tartışılabilir ama tartışılmayacak olan şey mülkiyetin bir an önce kaldırılmaya başlanması gerektiğidir. Proudhon’un söyledikleri, gerçeklerden uzakta aranacak birtakım hayaller değil, bir an önce uygulanmaya başlarken dikkat edilmesi gereken şeyler olmaktadır.

Evet, mülkiyet hırsızlıktır. Sistem hırsızların sistemidir. Herkese ait olan şeyleri ve insanların iradelerini çalmak üzerinden yükselen sistem, kendisine yönelik saldırıya da polisiyle, hukuk mekanizmasıyla ve hapishaneleriyle karşılık vermektedir.

Sistem, mülkiyete saldıranları “hırsız” diye yaftalayarak insanı toplumdan soyutlamaktan başka bir amacı olmayan hapishanelerine atmaya çalışmaktadır. Ancak özgürlük, ne süslü sarayların içerisinde kaybolabilecek bir şeydir ne de hapse atılabilir. Aslında kendileri hırsız olan mülkiyet savunucuları, kendi kutsallıklarına karşı yöneltilen her adalet talebini yasalarıyla yönetmelikleriyle hapishanelerde boğmaya çalışabilir. Çalışacaktır. Tarihten hiç almadığı bir ders varsa, o ders, ezilenlerin dayanışması ve direnişi karşısında tankıyla, tüfeğiyle, hapishanesiyle de olsa hiçbir biçimde duramayacağıdır.


Gökhan Soysal

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Mülkiyet Hırsızlıktır – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/23/mulkiyet-hirsizliktir-gokhan-soysal/feed/ 0
Kölelik Karşıtı Eylemler Belçika’da da Sürüyor https://meydan1.org/2017/11/26/kolelik-karsiti-eylemler-belcikada-da-suruyor/ https://meydan1.org/2017/11/26/kolelik-karsiti-eylemler-belcikada-da-suruyor/#respond Sun, 26 Nov 2017 10:00:45 +0000 https://seninmedyan.org/?p=21876 Geçtiğimiz haftalarda Libya’da köle ticaretinin yapıldığına dair bir video açığa çıkmış ve gerçekleştirilen eyleme polis saldırmıştı. Cumartesi günü, kölelik karşıtları ve Afrikalı göçmenler Belçika’nın başkenti Brüksel’de de bir eylem gerçekleştirdi. Polis, Fransa’da olduğu gibi burada da eylemcilere saldırdı. Polis saldırısı sonucunda yaklaşık 70 kişinin gözaltına alındığı söyleniyor.

The post Kölelik Karşıtı Eylemler Belçika’da da Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Geçtiğimiz haftalarda Libya’da köle ticaretinin yapıldığına dair bir video açığa çıkmış ve gerçekleştirilen eyleme polis saldırmıştı.

Cumartesi günü, kölelik karşıtları ve Afrikalı göçmenler Belçika’nın başkenti Brüksel’de de bir eylem gerçekleştirdi. Polis, Fransa’da olduğu gibi burada da eylemcilere saldırdı.

Polis saldırısı sonucunda yaklaşık 70 kişinin gözaltına alındığı söyleniyor.

The post Kölelik Karşıtı Eylemler Belçika’da da Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/26/kolelik-karsiti-eylemler-belcikada-da-suruyor/feed/ 0
“İşte Özgür Dünya” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2016/04/29/iste-ozgur-dunya-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2016/04/29/iste-ozgur-dunya-huseyin-civan/#respond Fri, 29 Apr 2016 11:44:00 +0000 https://test.meydan.org/2016/04/29/iste-ozgur-dunya-huseyin-civan/ 2007 yapımı bir Ken Loach filmi… Film, Doğu Avrupa’dan İngiltere’ye giden göçmenlerin yaşadıklarını, tam da ters köşe bir perspektiften, göçmenleri kaçak olarak çalıştıran istihdam bürolarından birinden yola çıkarak anlatır. Göçmenleri kaçak bir şekilde çalıştırtan ajans sahibi Angie, göçmenleri merdiven altı işlerde çalıştıran patronlarla yaptığı anlaşmalarda “Mesaiye kalırlar, vardiyada çalışırlar, her saat çalışırlar, parayı sorun etmezler…” […]

The post “İşte Özgür Dünya” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>


Meydan Gazetesi- İşte Özgür Dünya Hüseyin Civan
2007 yapımı bir Ken Loach filmi… Film, Doğu Avrupa’dan İngiltere’ye giden göçmenlerin yaşadıklarını, tam da ters köşe bir perspektiften, göçmenleri kaçak olarak çalıştıran istihdam bürolarından birinden yola çıkarak anlatır. Göçmenleri kaçak bir şekilde çalıştırtan ajans sahibi Angie, göçmenleri merdiven altı işlerde çalıştıran patronlarla yaptığı anlaşmalarda “Mesaiye kalırlar, vardiyada çalışırlar, her saat çalışırlar, parayı sorun etmezler…” vurgusu yaparak işyeri sahiplerinin kendi istihdam bürosu ile anlaşmasını sağlamak ister. Film Angie’nin yaşadıklarına yoğunlaşır gibi görünse de arka plandaki işleyiş, sert bir kapitalizm gerçeği olarak gözler önüne serilir.

Mart ayında Brüksel’de gerçekleşen TC-AB görüşmeleri sonrası kabul edilen bire bir değişim formülü ya da namı diğer Samsom Planı, ilk uygulamasını geçtiğimiz günlerde, Midilli’den Dikili’ye oradan da Kırklareli’ndeki geri gönderme merkezine gönderilen ilk göçmen kafileleri aracılığıyla fiiliyata kondu.

Masrafların AB tarafından karşılanması, AB’den plan karşılığında alınacak bilmem kaç milyar Euro olması ya da Avrupa’ya girişin artık vizesiz olması ihtimali, tabi ki savaştan bir oraya bir buraya kaçmak zorunda bırakılanlar için bir anlam ifade etmiyor.

Samsom Planı

Aslında planın devreye geçirilmesi “son derece insani bir kaygı” ile yapılıyor gibi gösterildi: Ege’de yaşanan ölümleri durdurmak. Plan, Hollanda’daki iktidarın koalisyon ortağı PvdA partisinin (İşçi Partisi) lideri Diederik Samsom tarafından hazırlandı. Partisinin “çevre meseleleri” sorumlusu olan Samsom, 2012’den bu yana partisinin başkanlığını yapıyor. Parti’nin “çevre meseleleri”ni emanet ettiği Samsom, Hollanda Greenpeace’indeki önemli statüsünden Echte Energy şirketine CEO olarak transferiyle vazgeçer. Sorun çözümüne sorun üretenlerden biriyle çözüm bulmak… Dahiyane bir fikir…

Bu “insani” sorumlulukla işlerliğe geçirilen plan, bunu birkaç ayakta gerçekleştirecek. Mesela plan aracılığıyla, iade edileceğini bilen göçmen, artık insan kaçakçılarına para vermeyecek! Tabi zaten gümrük noktalarında devlet yetkilileriyle anlaşmalı olarak gerçekleşen bu organizasyonun bu devletli kısmı şimdilik es geçilmiş görülüyor. Çünkü aynı geniş organizasyon, kimlerin iade edilip edilmeyeceği noktasında belirleyici olabilir. Yani kaçakçılar için değişen bir durum yok.

Proje ilk önerildiğinden bu yana, göçmen nakillerinin nasıl gerçekleştirileceği bilinmiyordu. Eğer göçmenlere iltica başvurusu hakkı tanımadan kitlesel bir sınır dışı etme eylemi gerçekleşirse, bu durum AB yasalarına aykırı olur. Bu nakillere aracılık eden özel sınır güvenlik firması Frontex yetkilileri, her seferinde iltica başvurusu olmadığına ilişkin yaptıkları açıklamalarla hepimizin yüreğine su serpiyor! Herhangi bir iltica başvurusunun olmaması en büyük yasal dayanak. Sınırın iki yakasında da yeteri kadar tercüman olmadığı için, öte yandan mevcut prosedüre ilişkin göçmenlere herhangi bir bilgilendirme yapılmadığı için iltica başvurusunun yapılmaması bir yana göçmenlerin önemli bir kısmının kimliği dahi tespit edilemiyor.

Göçmen İstihdam Büroları

Türkiye’deki Suriyeli göçmen sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Bire bir değişim planı ile bu sayının artacağı aşikar. Ana akım medyanın Suriyelilerin ne kadar güzel istihdam ettirildiğinin haberlerini yaptığı son aylarda, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin sadece 7 binine çalışma izni verildiği, geri kalanlarının ise kayıt dışı olarak çalıştırıldığı istatistikleri ayan beyan ortada duruyor.

AB’nin kirli elleri olarak adlandırılan Frontex’in sınır güvenliğindeki hikayeler BM bünyesinde faaliyet gösteren birçok STK tarafından bile dillendirilmiş, ırkçılığa varan uygulamalar farklı çalışmaların konusu olmuştu. Frontex göçmenlerin bulunduğu botların batırılmasından, sınır geçişlerinde göçmenlerin ölümüyle sonuçlanan farklı vakalara hayli kabarık bir geçmişi olan bir şirket. Ellerini kirletmek istemeyen AB’nin kirli elleri… 

Sendikalar ve emek örgütlerinin son aylarda tartıştığı özel istihdam büroları aslında bir alt başlığı daha taşıyor. Taşeron sistemden daha kötü bir sisteme; kiralık işçi sistemine olanak verecek özel istihdam büroları, özellikle göçmenler için kurulmuş olan çalışma ajansları adı altında halihazırda yürürlükteydi. Ocak ayında, Bakanlar Kurulu’ndan “Suriyelilerin iş gücü piyasasına dahil olması” için çıkan bir dizi karar, bu ajansların işleyişini değiştirmeye şimdiden başladı.

Yaşadığımız coğrafyada göçmenlerin büyük bir çoğunluğu kayıt dışı bir şekilde istihdam ediliyor. Ucuz iş gücü olarak görülen göçmenler, asgari ücretinin yarısına bile çalıştırılmıyor. Kolaylıkla uzun saatler, izin olmadan, tüm haklardan mahrum bir şekilde, yani kısacası köle gibi çalıştırılan göçmenlerin her geçen gün artan sayısı, Göçmen İstihdam Büroları için büyük bir vurgun kapısı…

Hem de bu vurgun yakın bir zamanda devlet güvencesiyle işleyecek. Tabi ki bu güvence, kayıt dışı istihdamı bitirmeyecek, aksine 3 milyonu aşacak Suriyeli göçmenlerin daha ucuza, daha uzun saatler, daha kötü koşullarda çalışmasına neden olacak.

Farklı işletmeler, bu istihdam büroları aracılığı ile göçmen işçileri çalıştırmaya şimdiden başladı. Tabi Göçmen İstihdam Büroları da reklamlarına…

Patronlarla yapılacak yeni göçmen işçi pazarlıkları, göçmen amele pazarları, güvencesiz işler, esnek çalışma, yerli işçilerle yaşanacak sorunlar… Yakın zamanda hepimizi bekleyen yeni bir dünya; Ken Loach’un kapitalizmin kapitalistlere sunduğu dünyadan esinlenerek filmine koyduğu o ironik isim gibi, İşte Özgür Dünya…

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post “İşte Özgür Dünya” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/04/29/iste-ozgur-dunya-huseyin-civan/feed/ 0
Faşizme Geçit Yok https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/ https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/#respond Wed, 04 Feb 2015 19:33:17 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/ 5 Kasım 1936, Solidaridad Obrera’daki Durruti Konuşmasından bir bölüm 4 Kasım 1936’da, faşistler Madrid girişinde bulunan Leganes, Alcorcon ve Getafe’yi almışlardı. Buraya kadar antifaşist milisler geri çekilmişti. Almanya ve İtalya destekli Franco’nun faşist orduları, ilerleyebildiklerini görünce Madrid’i kolayca alabileceklerini düşünmüşlerdi. Faşistler Madrid’i ele geçirmeden, kimleri kurşuna dizeceklerinin listesini bile çıkarmışlardı. Madrid’e kadar çekilen antifaşist milisler durdu. […]

The post Faşizme Geçit Yok appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
5 Kasım 1936, Solidaridad Obrera’daki Durruti Konuşmasından bir bölüm

Kasım 1936’da, faşistler Madrid girişinde bulunan Leganes, Alcorcon ve Getafe’yi almışlardı. Buraya kadar antifaşist milisler geri çekilmişti. Almanya ve İtalya destekli Franco’nun faşist orduları, ilerleyebildiklerini görünce Madrid’i kolayca alabileceklerini düşünmüşlerdi. Faşistler Madrid’i ele geçirmeden, kimleri kurşuna dizeceklerinin listesini bile çıkarmışlardı. Madrid’e kadar çekilen antifaşist milisler durdu. Madrid’de çocuk yaşlı demeden herkes, faşistlerin ilerlemesini durdurmak, Madrid’i savunmak için barikatlar kurmaya başlamışlardı. Direnmek, tek çözüm buydu.

Madrid hükümeti’nin başındaki Caballero, Valencia’ya çekilmeyi tavsiye ettiğinde, CNT’liler yanıt verdi; herkes Madrid’de kalmalı, barikatlarda savaşmalıdır. Hükümet üyelerinin bir kısmı Valencia’ya “özel görev” nedeniyle kaçıyorlardı. Ortada görev falan yoktu aslında.

Her geçen gün baskısını arttıran faşistler, 7’si gecesinde Madrid halkının görkemli direnişiyle karşılaştı. Hoparlörlerden CNT’nin sesi yankılanıyordu; Madrid faşizme mezar olacak. Madrid, korkak bakanlardan ve hükümet yetkilerinden temizlenmiştir. Madrid’i halk savunacaktır. Madrid faşizme mezar olacak. Yaşasın hükümetsiz Madrid, yaşasın toplumsal devrim!

Halk, Madrid’i savunuyordu. Gittikçe yoğunlaşan bombardımana ve silahların sınırlılığna rağmen… Sınırsız olan halkın cesaretiydi. Faşistler şehri yoketmek için uğraşıyordu. Antifaşist milislerin yoğunluktan bitap düştüğü 14 Kasım’da, Vallecas’ta bulunan ilk barikattan bir haber geldi, Durruti Birliği Madrid’deydi. İberya’daki devrim sürecinin bu efsane ismi, cesarete cesaret, güce güç katıyordu. 19 Kasım’da faşistler tarafından katledilene kadar, Madrid’de direnenlerle beraber, Madrid Direnişi’ni faşistlerin aklına mıh gibi kazıdı.

İktidarların kendisini güçlü ve daimi bir şekilde beslediği faşizm, hüküm sürdüğü tüm topraklarda ölümün, katliamın, soykırımın ve tüm bunların karşısında öfkenin adı oldu yıllar boyu. Var olduğu her coğrafyada, milliyetçilikten, etnik-dini-kültürel birlikten yararlanan iktidarların, kendinden olmayan her şeyi-herkesi ötelediği, yok saydığı, kimi zaman katlettiği bir düzenin adı oldu. İnandığından vazgeçmeyen, kimliğini savunup var olma mücadelesi veren, iktidarların karşısında pes etmeyip, söylediğinden vazgeçmeyen herkese bir tehdit oldu faşizm yıllar boyu. Tehdide boyun eğmeyenlerinse dillerindeki tek slogan: “Faşizme geçit yok!”

Henüz 12’sinde bir polisin mermisiyle, 16’sında askerin namlusunun ucunda katledilmek oldu faşizm. Sokakta, “nereden geldiği tespit edilemeyen bir merminin” kafatasına saplanması oldu, gizlenen otopsi raporları, aklanan katiller oldu dikildi karşımıza faşizm. 14 yaşındayken Kürdistan’da sokak ortasında, 8 yaşındayken Qamişlo sınırında savaştan kaçarken dikildi faşizm karşımıza, ölüm oldu.

Patronun daha fazla kar hırsı uğruna ölüme sürüklediği her bir işçi için, ölümün adı oldu faşizm. Yerin metrelerce üstünde bir gökdelenin çatısında, yerin metrelerce altında bir madenin karanlığında, bir filikanın ağırlığında, bir atölyede, fabrikada, bitmek bilmeyen bir sömürü oldu. Güvencesizlik, taşeron, “kaza” adı altında işlenen her bir cinayet giderek normalleştirilirken; faşizm, bu “normalleşme”nin kendisi oldu.

Yalnızca ten rengi farklı olduğu için, bir polis tarafından, sokak ortasında kimi zaman kurşunlanarak, kimi zaman boğazı sıkılarak katledilmek oldu faşizm. Yıllar boyu köleleştirilmenin, işkence görmenin, katledilmenin sesi bugünlere taşındı; faşizm 19. yüzyıldan bugüne soykırımın kendisi oldu. Daha iyi bir yaşam hayaliyle terk edilen topraklardan göç edilen her yeni coğrafyada kölelik, sömürü, zulüm oldu. “Avrupalılaşmaya” çalışan her bir göçmen için, inkar, tehdit, sınır dışı edilmek oldu.

Devletlerin yağdırdığı her bir bombayla, IŞİD gibi her bir çete ile gerçekleştirdiği katliamlarının adı oldu. Ortadoğu coğrafyasında yıllardır bitmeyen zulmün sürdürücüsü özgürlükleri için direnenlere durmaksızın saldırsa da, “faşizme geçit yok” diyenlerin çığlıkları bertaraf etti her bir saldırıyı, soykırımı, katliamı. Bu kez yeni bir yaşam dirildi faşizmin karşısında, umut oldu coğrafyanın dört bir yanına.

Erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü her coğrafyada, kadın için ölümün adı oldu faşizm. Kimi zaman maruz kaldığı tacizin, yalnızca kadın olduğu için karşı karşıya bırakıldığı yok sayılmanın, kimliksizleştirmenin, kişiliksizleştirmenin adı oldu. “Erk”eğin iktidarına karşı pes etmeyen her bir kadına yönelik bir tehditte; baskıyla, şiddetle, işkenceyle çıktı kadının karşısına. “Ahlak” tanımına uymayanı, hissettiği gibi var olan herkesi yok saydı, “hasta/çürük” ilan etti. Yaşam alanlarını gasp ettiği her bir eşcinsel için, trans için, “intihar” denilen toplumsal soykırımların, nefret cinayetlerinin, ölümlerin adı oldu. Ezilenin ezilene iktidarı oldu çıktı karşımıza faşizm; şehir ortasında taşlanan-avlanan domuzun “kader”i oldu.

Faşizm, saldırsa da yaşamın dirildiği her yerde, 1936’dan bu yana durmuyor “Geçit Yok” diyenler. Sokaklara çıkıp hesap sorarak, “buradayız” diyerek, direnmeye devam ediyorlar faşizmin karşısında. Yasaklanan her greve inat patronlardan hesap sormayı sürdürüyor, katledilen her bir kardeşinin hesabını sordukça özgürleşiyor…

1936’nın İberyası’dan (İspanya-Portekiz-Fransa’nın güneyi) Kobane’nin özgürleşen topraklarına, İstanbul’un meydanlarına yankılanıyor bugün aynı slogan: “Faşizme Geçit Yok!” Yaşamları çalanlara, bizleri köleleştirenlere, yok sayanlara, katledenlere karşı öfkemiz büyüyor ve yaşam buluyor anarşizme olan inançla çarpan yüreklerimizde.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

The post Faşizme Geçit Yok appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/feed/ 0