korona aşısı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 05 Nov 2020 14:22:18 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Adil Aşının Adaleti https://meydan1.org/2020/11/05/adil-asinin-adaleti/ https://meydan1.org/2020/11/05/adil-asinin-adaleti/#respond Thu, 05 Nov 2020 14:22:14 +0000 https://meydan.org/?p=66231 Hastalık X: Beklenen Tehlike Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2018’de potansiyel salgın oluşturabilecek bilinen virüsler listesine aldığı Hastalık X, yakın gelecekte ortaya çıkıp dünyayı etkisi altına alacak, hatta ölümlere de yola açabilecek potansiyel bir hastalığa verilen isim. 2019 yılı sonlarında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19 ise tahmin edilebileceği gibi “Hastalık X” koltuğuna oturmayı başardı. Covid-19’a […]

The post Adil Aşının Adaleti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hastalık X: Beklenen Tehlike

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) 2018’de potansiyel salgın oluşturabilecek bilinen virüsler listesine aldığı Hastalık X, yakın gelecekte ortaya çıkıp dünyayı etkisi altına alacak, hatta ölümlere de yola açabilecek potansiyel bir hastalığa verilen isim. 2019 yılı sonlarında Çin’in Wuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19 ise tahmin edilebileceği gibi “Hastalık X” koltuğuna oturmayı başardı.

Covid-19’a karşı yaklaşık 200 farklı aşı formülü için çalışma gerçekleştirildi, bunlardan yirmisi için klinik çalışmalar başladı. Yani bu 20 aşıdan biri ya da birkaçı Covid-19’a karşı kullanılabilecek aşı olabilir. Ancak devletlerin aşı çalışmalarının kendisini bir “yarış” olarak sürdürmesi ve tekel olmak isteyen ilaç şirketlerinin varlığı da hesaba katılırsa Covid-19 aşısına erişimde adalet ve kolaylık, büyük bir soru işareti olarak karşımıza çıkıyor.

“Adil Aşı Dağıtımı” korona kriziyle ilk kez gündemleşmedi. Dünyanın fakirleştirilmiş coğrafyalarında yaşayan ve bu coğrafyalarda yaşamasa bile sağlık olanaklarından o coğrafyanın “kaymak tabakası” kadar yararlanamayacak olan “sıradan” insanların varlığı, aşıya erişimde adalet konusunu yıllardır canlı tutuyor.

Her ne kadar sömürü ve adaletsizliklerle dolu tarihleriyle bilinen devletlerin oluşturduğu Birleşmiş Milletler’in (BM) çatısı altında kurulmuş olduğu için “adalet” konusundaki samimiyeti sorgulanabilir olsa da DSÖ, bu konuyla ilgili gerek kendi başlattığı gerekse desteklediği oluşumların içerisinde yer alıyor.

GAVI Aşı İttifakı: Gates Vakfı’nın 750 milyon dolarla fonladığı GAVI, 2000 yılında dünyadaki, özellikle “gelişmemiş” ülkelerdeki aşı erişim sorununu gidermek için kurulan ve içinde DSÖ’nün de bulunduğu bir kuruluş.

CEPI (Salgına Hazırlık Koalisyonu): 2017 yılında yine Gates Vakfı tarafından fonlanan ve İsviçre’de kurulan CEPI’nin amacı, DSÖ’nün her sene yayınladığı listedeki hastalıklar ve tabi ki Hastalık X’e karşı çalışmalar yürütmek, bunlara karşı geliştirilen aşıların adil dağıtılmasını örgütlemek.

DSÖ korona krizinin başlamasıyla beraber Nisan ayında ACT’i (Covid-19 Araçlarına Ulaşım İşbirliği) programını başlattı. Temellerini tanı, tedavi ve aşı üzerine kuran ACT’in aşı araştırmaları ile ilgili departmanını DSÖ, CEPI ve GAVI oluşturuyor. Bu üç kuruluş COVAX programı çatısı altında, Covid-19 aşısının “eşit ve adil” bir şekilde dağıtılması yönünde çalışma iddiasında.

COVAX programı, programa katılan ülkelerin Covid-19 aşılarına erişimini amaçlıyor; potansiyel aşıların bir kısmının, üretime ve dağıtıma hazır olmasını hedefliyor. Böylece formüllerden biri virüse karşı işe yararsa stoklarda dağıtıma hazır aşılar olmuş olacak. Tabi testlerin son aşamasında bile formülün işe yaramadığının keşfedilebileceği düşünülürse bunun -belki de alınması gereken- bir risk olduğu söylenebilir.

COVAX Nasıl İşliyor?

Şimdiye kadar 173 ülkenin katıldığı programın imzacısı olan “ekonomik olarak iyi durumdaki” yaklaşık 80 ülke COVAX’in fon sağlayıcısı. Havuzda toplanan para aşının klinik testlerden geçmesi; güvenli ve etkili olduğu kanıtlandıktan sonra üretilmesi noktasında ilaç firmalarıyla anlaşma sağlamak için kullanılıyor. Programa dahil olan bütün ülkelerin, öncelikle sağlık çalışanları ve riskli gruplardaki insanlar olmak üzere, toplam nüfuslarının %20’sinin aşılanması hedefleniyor. Bu orandaki aşılama ile Covid-19’un salgın statüsünden çıkması kısa vadeli planlar çerçevesinde görülüyor.

Henüz Covid-19’a karşı kanıtlanmış bir aşı bulunmadığı ve piyasaya sürülmediği için herhangi bir aşı erişimi verisi elde etmemiz imkansız. Ancak Eylül ayıyla beraber grip aşısı sezonu başladı; Covid-19’un etkilerinin azaltılması ve iki solunum yolu hastalığının aynı anda bulaşıp ölüm riskini artırmaması için bu sene özellikle grip aşısı olunması öneriliyor. Ağustos ayı içinde grip aşılamalarına başlayan Çin’in büyük şehirlerinde beklenenin çok üstünde aşı talebi olduğu için stoklar tükeniyor ve yine alışık olduğumuz gibi parası olanın “farklı yollardan” ulaşabildiği bir pazara dönüşüyor. Aynı şekilde Türkiye’ye ekim ortasında geleceği söylenen grip aşısı ay sonuna kaldı. Geçtiğimiz sene yaklaşık 1,5 milyon doz getirilen aşı, bu sene de aynı miktarda gelecek. Tabi bu sene talep artacağı için kıtlık yine kendisini gösterecek.

Aşı Milliyetçiliğinin Gölgesinde Sağlık Pazarı

Covid-19 aşısına olan erişimi engelleyecek bir tehlike olan “aşı milliyetçiliği”; bir ülkenin kendi nüfusunun ihtiyaç duyduğundan daha fazla stok için ilaç firmalarıyla yüksek meblağlarda anlaşma yapması anlamına geliyor.

Yapılan bu anlaşmalar yüzünden, aşı üretmek için kullanılan kısıtlı kaynaklar önce bu ülkeler için harcanmış oluyor. Talep fazla olduğu için artan fiyatlar yüzünden düşük ekonomili ülkelerin aşıya ulaşması çok daha zor ve uzun vadeli oluyor.

COVAX’e katılmada herhangi bir kısıtlama olmadığı için bir yandan COVAX’e katılıp bir yandan da ilaç şirketleriyle anlaşmak mümkün. Mesela Fransa katıldı ve fon sağladı ancak ilaç firmalarıyla kendi anlaşmasını yapmayı tercih ederek COVAX üzerinden aşı satın almayacağını ilan etti.

Dünya nüfusunun %60’ını oluşturan ülkeler COVAX’e katıldı. ABD ve Rusya programa katılmayacaklarını açıkladı, Çin ve Birleşik Krallık ise son güne kadar sessizliklerini korudu ve 9 Ekim’de COVAX’e katıldıklarını açıkladı.

300 milyon nüfuslu ABD’nin, şimdiye kadar 6 farklı potansiyel aşı için 800 milyon dozluk anlaşma yaptığı ve 1 milyar doz daha sipariş edebileceği biliniyor. 65 milyon nüfusu olan ve COVAX’e 700 milyon dolar fon sağlayan Birleşik Krallık ise yaptığı özel aşı anlaşmaları ile 350 milyon doz aşıyı garantiye aldı bile.

Siyasi, askeri, ekonomik, eğitim… Devletler bütün alanlarda birbirleriyle rekabet halindeler. Sağlık yarışı da bundan azade değil ve gün geçtikçe ivme kazanıyor. Ancak bu yarışa “uyum sağlayamayan” bizlerin, devletlerin ve iktidarların masasında hiç değerimiz yok.

Devletlerin bir yarış gibi gerçekleştirdiği bütün bu “atılımlar” bizlerin varlığıyla sürdürülüyor, tabi bizlere rağmen. Ve kesinlikle faturası bizlere ödettiriliyor.

Korona krizinin bir gün biteceği kesin. Peki bir şekilde hayatta kalarak bu krizi atlatırsak bir sonraki krizin kapımıza dayanmasını mı bekleyeceğiz, yoksa?

Emircan Kunuk

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 54. sayısında yayımlanmıştır.

The post Adil Aşının Adaleti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/11/05/adil-asinin-adaleti/feed/ 0
Korona Krizi’nde Yalancı Medya https://meydan1.org/2020/05/19/58593/ https://meydan1.org/2020/05/19/58593/#respond Tue, 19 May 2020 12:09:06 +0000 https://meydan.org/?p=58593 İlk kez Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan yeni tip korona virüsün yayılımının niteliği, tedavisi gibi konularda henüz net bilgiler bulunmuyor. Bunca bilgi eksikliği de yalan haberler, bilgi kirlilikleri ve çeşitli mitlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Korona İlacı Korona salgınının başlamasıyla beraber pek çok aşı ve tedavi haberleri ortaya çıktı. Küba’nın geliştirdiği İnterferon Alpha-2B’nin (IFNrec) tedavide […]

The post Korona Krizi’nde Yalancı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
İlk kez Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan yeni tip korona virüsün yayılımının niteliği, tedavisi gibi konularda henüz net bilgiler bulunmuyor. Bunca bilgi eksikliği de yalan haberler, bilgi kirlilikleri ve çeşitli mitlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor.

Korona İlacı

Korona salgınının başlamasıyla beraber pek çok aşı ve tedavi haberleri ortaya çıktı. Küba’nın geliştirdiği İnterferon Alpha-2B’nin (IFNrec) tedavide kullanıldığı ve virüsü engellediği söylendi. Bu bilgi sosyal medyanın da etkisiyle her yere yayıldı. Ancak IFNrec adlı bu ilaç, asıl olarak 1986’da geliştirilmiş bir ilaç olup hepatit ve lösemi gibi hastalıklara karşı bağışıklık düzenleyici olarak görev yaparak semptomların azalmasını sağlıyor.

Bağışıklık sisteminin bir ögesi olan interferonlar, akyuvarlar tarafından üretilen sitokin adı verilen protein gruplarına ait moleküllerdir ve virüsün hücre ile teması sonrası aktive edilirler. Virüslü hücrede sentezlenerek, komşu hücrelerin daha fazla virüs üretmesini engellerler. Bu işlem sırasında virüsün etki ettiği hücre tipine (solunum, sindirim, boşaltım vb.) göre farklı semptomlar görülür. Bunların en bilindik olanları ise -solunum yolları hücrelerine bulaşan Covid-19’da da görülen semptomlar olan- yüksek ateş, kuru öksürük ve yorgunluktur.

Nitekim hâlihazırda virüsle savaştığı için interferon salgılayan vücuda daha fazla interferon yüklemesi yapmak, bağışıklık sistemini daha da agresifleştirerek ilacın faydasından çok yan etkilerini göstermesine neden olacağı için Covid-19’un tedavisinde birincil tercih olması mümkün değil. İlacın korona virüsün yol açtığı solunum problemlerini azalttığı, tedavi için denendiği ve hastalarda etki ettiği doğru. Ancak “tedavisi bulundu” başlıklı haberlerde yazdığı kadar da rahat kullanılması, interferonların çalışma mekaniği sebebiyle pek olası görünmüyor.

Sürekli Su İçmek ve Tuzlu Su Gargarası

Covid-19 -en azından resmi olarak- henüz Türkiye’ye gelmemişken bile virüse karşı alınabilecek önlemler çeşitli televizyon programlarında tartışıldı. Bunlardan en çok gündem olanı, henüz akciğere ulaşmamış virüsü sürekli su içerek mideye hapsedip öldürmek ve tuzlu su ile ağız gargarası yapmak oldu.

Özellikle WhatsApp gruplarında yayılan bilgiye göre virüs vücuda girdikten sonra 4 gün boyunca boğazda kalıp kuru öksürük yapıyor -ki bu aslında virüsle karşılaşan bağışıklık sistemimizin oluşturduğu bir tepkidir. Bu mantıkla hareket edildiğinde eğer virüs boğazda duruyorsa onu su ile aşağı ittirip mide asidinde boğmamız mümkün olmalı. Ancak bunun doğru olduğunu varsaydığımızda bile -ki bazı örneklerde insan dışkısında da virüse rastlanmış- 120 nanometre boyutunda olan virüsün solunum sistemine kolaylıkla sıçraması mümkün. Tabi her dakika su içmemiz mümkün olmadığı için de bunun “15 dakikada bir” yapılması öneriliyor.

Ancak yapılan araştırmalarda Covid-19’un 4 gün boğazda “beklediğine” ve öksürük yaptığına dair herhangi bir bulgu bulunmamakta. Kaldı ki virüsün ortalama kuluçka süresinin 2-14 gün arasında değiştiği ve semptomların hiç oluşmayabileceği de biliniyor.Aynı mesajda önerilen tuzlu su gargarası, virüs yaşadığımız coğrafyaya henüz sıçramamışken bile defalarca tartışıldı. Televizyon programlarında görmeye alışkın olduğumuz bilimciler tarafından korona virüse karşı etkili bir önlem olarak lanse edildi. Yarım litre suya 5 çay kaşığı tuz katılarak günde 6 defa yapıldığı takdirde boğazı temizleyip virüsü öldüreceği ve bulaşmasını engelleyeceği söylenen gargara, tartışmalı bir önlem olarak adından sıkça söz ettirdi.

Grip ve faranjit gibi hastalıkların yol açtığı boğaz ağrısı, burun akıntısı gibi semptomları azaltmakta etkili olduğu bilinen ve kanıtlanmış olan tuzlu su gargarasının Covid-19’u öldürdüğüne ya da bulaşmasını engelleyebileceğine dair herhangi bir veri bulunmamakta.

Tam aksine, “denemekten zarar gelmez” diyerek uygulandığında, yakıcı tuz yüzünden ağızda yara açarak ağız florasını bozabilir, vücudu enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale getirebilir. Üstelik bireylerin ve toplumun, salgın tedirginliği yüzünden tavsiye edilen bu “önlemlerde” aşırıya kaçması da büyük bir olasılık.

Komplo Teorileri ve Sansasyonel Açıklamalar

Virüs, çeşitli komplo teorilerini de beraberinde getirdi. Madonna’nın geçtiğimiz sene çıkardığı albümün kapağındaki “Smith Corona” marka daktilodan komplo teorilerinin vazgeçilmezi “The Simpsons” dizisinin Japonya’dan kargo yoluyla dünyaya yayılan virüsü tahmin etmesine kadar pek çok komplo teorisi zihnimizde yer kapladı.

Yalan haberlerin ve teorilerin arasından belki de en “mantıklı” geleni, Kuzey Kore’de virüs ile enfekte olduğu söylenen iki kişinin idam edilmesi oldu. Kapalı ve baskıcı bir hükümete sahip olan Kuzey Kore’de, kendisinden günlerdir haber alınamayan devlet lideri Kim Jong-un’un böyle bir “önleme” başvurmuş olması hiç kimse için şaşırtıcı olmazdı.

Dünyada en çok karşılık bulan komplo teorisi ise 5G baz istasyonlarının Covid-19’u yaymasıydı. 5G’nin virüsü yaydığı iddiası, neredeyse salgınla yaşıt. İddiaya göre geçtiğimiz sene virüsün açığa çıktığı Wuhan’da denenmeye başlayan 5G teknolojisini kullanan baz istasyonlarının yaydığı dalgalar, istasyonların çevresinde yaşayanların bağışıklık sistemini baskılayarak virüse karşı savunmasız kalmalarına sebep oluyor. Yerli komplo teorisyenlerinin de ilgisini çeken bu safsata, kendisine en çok İngiltere’de karşılık buldu. Komplo teorisyenlerinin “baz istasyonlarına karşı bir şey yapma” çağrısına uyan yüzlerce kişi, sosyal medya üzerinden örgütlenerek ülkede 50’den fazla baz istasyonuna Nisan ayı boyunca sabotaj yaptılar ve istasyonları ateşe verdiler. Tabi baz istasyonlarının yaydığı dalgaları kullanarak virüs bulaştırmak biyolojik olarak mümkün olmadığı gibi 5G teknolojisi de ilk defa Wuhan’da denenmedi.

Her zamanki gibi sansasyonel başlıklarla ilgi çekmeye çalışan çeşitli medya organları gerçek dışı iddialara çanak tuttu. ABD ve Çin’de yürütülen küçük çaplı araştırmalardaki verileri adeta cımbızlayarak piyasaya salan medya, akıllara 70’li yıllara kadar sigara firmaları tarafından fonlanan, bazı aktör ve doktorların oynadığı, “Sigara sağlığa yararlıdır” ve “Boğazınızın sağlığı için…” temalı sigara reklamlarını getirdi.

Yapılan araştırmalar, halihazırda korona olan ve sigara kullanımı dışında farklı risk faktörlerine de sahip olan bireylerin oranına odaklanıyordu. Bu araştırmayı en azından daha tutarlı bir taraftan referans alan Fransız bilimci Jean-Pierre Changeux ve ekibi, nikotinin virüse karşı olası faydalarına dair geniş çapta araştırma başlatacaklarını ancak böyle bir kanıya varmak için henüz çok erken olduğunu belirtti. Eğer nikotinin önleyici etkisi kanıtlanırsa tütün firmalarının lobi çalışmalarına başlayacağını ön görebiliriz. Ancak başka yöntemlerle alma imkanı varken -tek başına bile zararlı olan- nikotini sigara içerek almak, beraberinde en az korona kadar kötü rahatsızlıkları da getirecektir.

Korona virüs tüm gerçekliğiyle yaşamımızdaki etkisini sürdürürken her geçen gün yenisi çıkan yalan haberler, yiyip içtiğimizden giydiğimize; aldığımız tedbirlerden psikolojimize kadar yaşamlarımızda belirleyici hale geliyor. Bu süreci sağlıklı atlatabilmek için yapacağımız en iyi şeylerden biri her duyduğumuza inanmamak ve kuyuya atılan her taşın arkasından atlamamak.

Emircan Kunuk

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 53. sayısında yayınlanmıştır.

The post Korona Krizi’nde Yalancı Medya appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/05/19/58593/feed/ 0