koronavirüs krizi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 23 Apr 2020 07:40:27 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Koronavirüs Krizi: 4 Günlük “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” Başladı https://meydan1.org/2020/04/23/koronavirus-krizi-4-gunluk-sokaga-cikma-kisitlamasi-basladi/ https://meydan1.org/2020/04/23/koronavirus-krizi-4-gunluk-sokaga-cikma-kisitlamasi-basladi/#respond Thu, 23 Apr 2020 07:40:24 +0000 https://meydan.org/?p=57401 Koronavirüs önlemleri çerçevesinde 22-23-24 ve 25 Nisan günlerinde ilan edilen sokağa çıkma kısıtlaması dün gece 00:00’dan itibaren başladı. 30 Büyükşehir ve Zonguldak’ta uygulanacak kısıtlama nedeniyle ihtiyaçların temin edilebilmesi için bugün ve yarın bakkal ve marketler 09:00-14:00 saatleri arasında çalışmayı sürdürebilecek. İçişleri Bakanlığı’nın konu ile ilgili genelgesine göre Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, […]

The post Koronavirüs Krizi: 4 Günlük “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Koronavirüs önlemleri çerçevesinde 22-23-24 ve 25 Nisan günlerinde ilan edilen sokağa çıkma kısıtlaması dün gece 00:00’dan itibaren başladı. 30 Büyükşehir ve Zonguldak’ta uygulanacak kısıtlama nedeniyle ihtiyaçların temin edilebilmesi için bugün ve yarın bakkal ve marketler 09:00-14:00 saatleri arasında çalışmayı sürdürebilecek.

İçişleri Bakanlığı’nın konu ile ilgili genelgesine göre Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van ile Zonguldak il sınırları içinde bulunanlar bu 4 gün boyunca istisnalar haricinde sokağa çıkamayacak.

Sokağa çıkma kısıtlamasında, kamu ve belediye görevlilerinin ve sağlık görevlilerinin yanı sıra istisna tutulacak olanlar şunlar:  birinci derece yakınlarının cenazelerine katılacak olanlar, elektrik, su, doğal gaz, telekomünikasyon ve benzeri kesintiye uğramaması gereken iletim ve altyapı sistemlerinin sürdürülmesi ve arızalarının giderilmesinde görevli olanlar, ürün ve/veya malzemelerin nakliyesinde ya da lojistiğinde (kargo dahil), yurt içi ve yurt dışı taşımacılık, depolama ve ilgili faaliyetler kapsamında görevli olanlar, yaşlı bakımevi, huzurevi, rehabilitasyon merkezleri, çocuk evleri vb. sosyal koruma/bakım merkezleri çalışanları, otizm, ağır mental retardasyon, down sendromu gibi “özel gereksinimi” olanlar ile bunların veli/vasi veya refakatçileri, demir-çelik, cam, ferrokrom benzeri sektörlerde faaliyet yürüten iş yerlerinin yüksek dereceli maden/cevher eritme fırınları ile soğuk hava depoları gibi zorunlu olarak çalıştırılması gereken bölümlerinde görevli olanlar.

The post Koronavirüs Krizi: 4 Günlük “Sokağa Çıkma Kısıtlaması” Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/23/koronavirus-krizi-4-gunluk-sokaga-cikma-kisitlamasi-basladi/feed/ 0
Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 1.006 Oldu, Vaka Sayısıysa 47.029 https://meydan1.org/2020/04/10/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-1-006-oldu-vaka-sayisiysa-47-029/ https://meydan1.org/2020/04/10/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-1-006-oldu-vaka-sayisiysa-47-029/#respond Fri, 10 Apr 2020 17:10:25 +0000 https://meydan.org/?p=57042 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün gerçekleştirdiği açıklamaya göre son 24 saatte 98 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 4.747 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 1.006.

The post Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 1.006 Oldu, Vaka Sayısıysa 47.029 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün gerçekleştirdiği açıklamaya göre son 24 saatte 98 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 4.747 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 1.006.

The post Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 1.006 Oldu, Vaka Sayısıysa 47.029 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/10/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-1-006-oldu-vaka-sayisiysa-47-029/feed/ 0
Koronavirüsten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 812 Oldu, Vaka Sayısıysa 38.226 https://meydan1.org/2020/04/08/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-812-oldu-vaka-sayisiysa-4-117/ https://meydan1.org/2020/04/08/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-812-oldu-vaka-sayisiysa-4-117/#respond Wed, 08 Apr 2020 17:10:09 +0000 https://meydan.org/?p=56955 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün gerçekleştirdiği açıklamaya son 24 saatte 87 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 4.117 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 812.

The post Koronavirüsten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 812 Oldu, Vaka Sayısıysa 38.226 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün gerçekleştirdiği açıklamaya son 24 saatte 87 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 4.117 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 812.

The post Koronavirüsten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 812 Oldu, Vaka Sayısıysa 38.226 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/08/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-812-oldu-vaka-sayisiysa-4-117/feed/ 0
Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 356 Oldu, Vaka Sayısıysa 18.135 https://meydan1.org/2020/04/02/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-356-oldu-vaka-sayisiysa-18-135/ https://meydan1.org/2020/04/02/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-356-oldu-vaka-sayisiysa-18-135/#respond Thu, 02 Apr 2020 16:37:45 +0000 https://meydan.org/?p=56712 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün akşam saatlerinde gerçekleştirdiği açıklamaya son 24 saatte 79 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 2456 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 356.

The post Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 356 Oldu, Vaka Sayısıysa 18.135 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün akşam saatlerinde gerçekleştirdiği açıklamaya son 24 saatte 79 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 2456 oldu. Koronavirüsten yaşamını yitirenlerin toplam sayısı ise 356.

The post Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 356 Oldu, Vaka Sayısıysa 18.135 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/02/koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-356-oldu-vaka-sayisiysa-18-135/feed/ 0
Korona Krizi İktidarları Kuvvetlendiriyor: Çin’den Denetim ve Kontrol Sistemlerinde Distopik Yaklaşımlar https://meydan1.org/2020/04/02/korona-krizi-iktidarlari-kuvvetlendiriyor-cinden-denetim-ve-kontrol-sistemlerinde-distopik-yaklasimlar/ https://meydan1.org/2020/04/02/korona-krizi-iktidarlari-kuvvetlendiriyor-cinden-denetim-ve-kontrol-sistemlerinde-distopik-yaklasimlar/#respond Thu, 02 Apr 2020 16:26:58 +0000 https://meydan.org/?p=56705 Koronavirüsün ortaya çıktığı Çin’de devlet korona krizini her bireyi her an istediği gibi takip edebilmek için kullanıyor. Çin, koronavirüs salgınını durdurmak bahanesiyle telefon uygulaması aracılığıyla her bireyi adım adım takip ediyor. İnsanların neredeyse tamamının kullandığı uygulamada yeşil sembol yanması, koronavirüsün hiçbir semptomu göstermediği anlamına geliyor. Telefon uygulaması aracılığıyla kırmızı renkte sembol çıkma durumundaysa bu kişinin […]

The post Korona Krizi İktidarları Kuvvetlendiriyor: Çin’den Denetim ve Kontrol Sistemlerinde Distopik Yaklaşımlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Koronavirüsün ortaya çıktığı Çin’de devlet korona krizini her bireyi her an istediği gibi takip edebilmek için kullanıyor. Çin, koronavirüs salgınını durdurmak bahanesiyle telefon uygulaması aracılığıyla her bireyi adım adım takip ediyor. İnsanların neredeyse tamamının kullandığı uygulamada yeşil sembol yanması, koronavirüsün hiçbir semptomu göstermediği anlamına geliyor.

Telefon uygulaması aracılığıyla kırmızı renkte sembol çıkma durumundaysa bu kişinin hasta olduğunu, ateşi olduğunu ya da hastalığın semptomlarını taşıdığını ve teşhis konulmasını beklediği anlamına geliyor.

Diğer bir renk olan sarı renk de telefonun sahibinin salgına yakalanan bir kişiyle doğrudan temas halinde bulunduğunu, iki haftalık karantina süresinin henüz dolmadığını ve hastanede olması ya da evine kapanması gerektiğini belirtiyor.

Uygulamanın kullanımı ise şu şekilde: Metro kullanmak isteyen bir insan telefonunu duvardaki bir cihaza okutmak zorunda. Ekranda yeşil sembol yanarsa bu kişi metro kullanabiliyor. Ayrıca metroya bindiğinizde de telefonunuzu duvarlardaki alıcılara okutmanız gerekiyor. Metrodan inmeden önce de telefonunuzu yine okutmanız şart. Bunun nedeni sosyal mesafe sağlanması gerektiği yönündeki bahane. Buna göre ekranda çıkan veriye göre oturumu düzenlenen yolcuların birbirlerinden yeterli uzaklıkta oturmasını sağlıyor. Ayrıca alış-veriş merkezlerinde, işyerlerinde ve neredeyse hemen hemen her yerde bu uygulamaya katılım sağlanmazsa insanlar da hayattan soyutlanıyor. Güvenlik kontrollerinden geçmek zorunda olan insanlar öncelikle polise uygulamalarındaki yeşil kodu göstermek zorunda.

Euronews’in haberine göre distopya bununla da sınırlı değildir. “Black Mirror” adlı dizinin bir bölümüne konu edilen duruma tıpa tıp benzeyen bir uygulama da sosyal kredi. İnsanların kurallara uyması gerektiği bahanesiyle “sosyal kredi” adlı geniş bir bilgisayar ağı da uygulamaya sokulmuş durumda. Kuralları ihlal edenler suç komisyonlarına gönderiliyor. Haklarında uçak bileti alma yasağından kredi çekmeye, iş başvurularını iptale ve hatta ülkeden ayrılmalarına yasak getirme gibi cezalar kesilebiliyor.

Korona krizi de iktidarların hemen her salgını kendisini kuvvetlendirmek için kullandığını, bireyleri ve toplumu hemen her an daha fazla kontrol ve denetim altında tutmaya çalıştığını gösteriyor.

The post Korona Krizi İktidarları Kuvvetlendiriyor: Çin’den Denetim ve Kontrol Sistemlerinde Distopik Yaklaşımlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/04/02/korona-krizi-iktidarlari-kuvvetlendiriyor-cinden-denetim-ve-kontrol-sistemlerinde-distopik-yaklasimlar/feed/ 0
Devletten Tacizciye Tecavüzcüye Korona Affı – Abdülmelik Yalçın https://meydan1.org/2020/03/30/devletten-tacizciye-tecavuzcuye-korona-affi-abdulmelik-yalcin/ https://meydan1.org/2020/03/30/devletten-tacizciye-tecavuzcuye-korona-affi-abdulmelik-yalcin/#respond Mon, 30 Mar 2020 17:59:22 +0000 https://meydan.org/?p=56593 Koronavirüs Krizi kısa süre içinde yaşadığımız coğrafyanın ve dünyanın gündeminde ilk sıraya yerleşirken, virüsün insandan insana yayılma özelliği göz önüne alındığında gözler hapishanelere çevrildi. TC tarihinin “doluluk rekorunun” kırıldığı hapishaneler bu şartlarda, tehdidin kendisini en ciddi hissettirdiği mekanlar. Aslında devlet, halihazırda hak gasplarının ve ihlallerinin yaşandığı hapishanelerde bu koşulları tutsakların aleyhine fırsata dönüştürmekte gecikmemişti. 11 […]

The post Devletten Tacizciye Tecavüzcüye Korona Affı – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Koronavirüs Krizi kısa süre içinde yaşadığımız coğrafyanın ve dünyanın gündeminde ilk sıraya yerleşirken, virüsün insandan insana yayılma özelliği göz önüne alındığında gözler hapishanelere çevrildi. TC tarihinin “doluluk rekorunun” kırıldığı hapishaneler bu şartlarda, tehdidin kendisini en ciddi hissettirdiği mekanlar. Aslında devlet, halihazırda hak gasplarının ve ihlallerinin yaşandığı hapishanelerde bu koşulları tutsakların aleyhine fırsata dönüştürmekte gecikmemişti. 11 Mart’ta Türkiye’de ilk vakaların açıklandığı günlerde, tutsakların kapalı ve açık görüşleri süresiz kısıtlandı. Buna karşın telefon görüşmelerinde süre artışı talebi, insan hakları örgütleri ve tutsak avukatlarının ısrarları sonucu yerine getirilerek 10 dakikadan 20 dakikaya çıkarıldı.

Devlet iktidarının, Koronavirüs Krizi öncesi gündeminde olan “İnfaz Yasası” adı altındaki paket, salgın nedeniyle raftan indirilerek gündeme taşındı. Ancak söz konusu yasa tasarısının güncellenmiş halinde tecavüz ve uyuşturucu suçlarından hapiste olanların da içlerinde bulunduğu yaklaşık 100 bin kişinin salıverilecek olması dikkat ve tepki çekti. Yasa tasarısında ayrıca, beklendiği gibi, politik tutsaklar kapsam dışı bırakıldı. Paketin önceki halinde yer almayan tecavüz ve uyuşturucu suçları eklenerek, bu suçlardan hapiste olanlarla politik tutsaklar arasında apaçık bir adaletsizliğe gidildi.

Yasa tasarısı bu haliyle devletin yargı kurumlarınca, Koronavirüs Krizi’ni politik tutsaklar ve tecavüz edilen kadınlar aleyhine bir fırsata çeviriyor. Tecavüz suçuyla hapiste olanlar için koşullu tahliye süresi üçte ikiden yarı yarıya (%50) oranına çekilirken politik tutsaklar için dörtte üç şeklinde olan oran değişmedi. Aynı şekilde tasarıda, hapishanede 0-6 yaş arası çocuğu olan kadınlar, 70 yaşını aşmış yaşlı ve hasta politik tutsaklar söz konusu olduğunda da benzer bir adaletsizlik mekanizması işletildi.

Tasarının bu hafta içinde parlamentoda görüşülmesi ve önümüzdeki hafta da yasalaşması bekleniyor. Bu paralelde “adımlarını hızlandıran” iktidar partisi, muhalefet partileri ile tasarı üzerinde uzlaşı görüşmeleri gerçekleştirdi. Muhalefet partilerinden CHP ve İYİ Parti uyuşturucu ve tecavüz suçlarına dair indirimin tasarıdan çıkarılmasını öne çıkardı. CHP buna ek olarak kadına şiddet suçlarının kapsam dışı bırakılmasını ve tutsak gazeteciler ile soruşturma açılan akademisyenlere yönelik düzenleme önerisi getirdi.

Uzun zamandır “terör bağlantısı” söylemiyle kriminalize edilerek siyasi muhatap olmaktan çıkarılmaya çalışılan HDP’nin de tasarı üzerine ikna turlarına dahil edilmesi ise dikkat çekici bir nokta olarak not edilmeli. Bununla birlikte HDP de söz konusu tasarıda diğer muhalefet partilerinin talep ve kaygılarını paylaştı. Kadına ve çocuğa yönelik cinsel saldırı ve uyuşturucu suçlarının yanı sıra HDP, politik tutsakların kapsama alınması talebinin altını çizdi.

Peki kısa süre içinde yasalaşması beklenen tasarının son hali nasıl olacak? Muhalefetin önerileri ne kadar dikkate alınacak? Bu anlamda, elimizde kulis bilgisi benzeri bir veri yok. Ancak bu paralelde iktidar paydaşlarının tecavüz, kadına ve çocuğa şiddet ile uyuşturucu suçlarından hapiste olanlara ve bu suçlara ne oranda “suç olarak” baktıklarına dair somut pratikler hafızalarda canlılığını koruyor. Özellikle kadınlara ve çocuklara yönelik fiziksel ve cinsel şiddete karşı son yıllarda sistematik bir cezasızlık normu geliştiren iktidarın, söz konusu yasa tasarısına son halini verirken bu pratiklerine paralel refleksler geliştirmesi olası.

Abdülmelik Yalçın

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.

The post Devletten Tacizciye Tecavüzcüye Korona Affı – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/30/devletten-tacizciye-tecavuzcuye-korona-affi-abdulmelik-yalcin/feed/ 0
Torino Anarşist Federasyonu: Salgın? İtalya’da Devlet Katliamı https://meydan1.org/2020/03/30/torino-anarsist-federasyonu-salgin-italyada-devlet-katliami/ https://meydan1.org/2020/03/30/torino-anarsist-federasyonu-salgin-italyada-devlet-katliami/#respond Mon, 30 Mar 2020 10:10:44 +0000 https://meydan.org/?p=56573 Cenazeler, Bergamo’daki mezarlığın önünde sıralanmıştı. Bu görüntü, diğerlerinden daha da fazla, bize tüm çıplaklığıyla gerçekliği gösteriyor. Bir çiçek bile bırakamazdınız. Akrabaları onlara yolun sonuna kadar eşlik edemediler. Yalnız, her şeyin farkında ve yavaşça boğularak öldüler. Pencerelerden belirli zamanlarda insanlar bağırır, şarkı söyler, tencere tava çalar, politikacılar ve medya tarafından uyandırılan milliyetçi bir ruhla toplanırlar. “Her […]

The post Torino Anarşist Federasyonu: Salgın? İtalya’da Devlet Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Cenazeler, Bergamo’daki mezarlığın önünde sıralanmıştı. Bu görüntü, diğerlerinden daha da fazla, bize tüm çıplaklığıyla gerçekliği gösteriyor. Bir çiçek bile bırakamazdınız. Akrabaları onlara yolun sonuna kadar eşlik edemediler. Yalnız, her şeyin farkında ve yavaşça boğularak öldüler.


Pencerelerden belirli zamanlarda insanlar bağırır, şarkı söyler, tencere tava çalar, politikacılar ve medya tarafından uyandırılan milliyetçi bir ruhla toplanırlar. “Her şey yoluna girecek. Başaracağız.”


Çılgınca bir hızla birbirini takip eden emirler yağdıran hükümet; tartışmayı, hatta çelimsiz ve demokratik bir karşı çıkışı, hatta temsili demokrasinin bitkin törenini bile askıya aldı ve hepimizi askeriye gibi kayıt altına aldı. “İtaat etmeyen veba yayıcısıdır, suçludur, delidir.”


Gelin birbirimizi anlayalım. Her birimiz kendi eylemlerimizden sorumluyuz. Biz anarşistleriz ve bu durumun gayet farkındayız; bizim için eylemlerimizin bireysel sorumluluğu, özgürlük ve eşitlik toplumunun temel dayanağıdır. En güçsüzlerle, yaşlılarla, canlarını -diğerlerinden daha fazla- riske atanlarla ilgilenmek; muazzam bir önemle hissettiğimiz sorumluluğumuzdur. Her zaman. Bugün her zamankinden de fazla.


Eşit derecede önemli bir sorumluluk ise gerçeği söylemektir. Üstü örtülen gerçeği favori düşmanları tarafından çarpıtılmış karanlık bir komploda arayanlar, gözlerini gerçekliğe kapatırlar; çünkü gözlerini açık tutanlar toplumun adaletsiz, şiddetli, köleleştirici, ölüm saçan işleyişini değiştirmek için savaşmak zorundadır.


İtalyan hükümeti, her gün olduğu gibi insanların hastalanıp öldüğü bugün bile askeri harcamalar için 70 milyon avro harcıyor. Bu artık yılın 366 gününden sadece birinde harcanan 70 milyon ile 6 yeni hastane inşa edilebilir ve donatılabilirdi; yine de maskeler, analiz laboratuarları ve gerçek gözlemlemeler için eküvyon çubuklarına yetecek kadar fazladan para kalırdı. Bir solunum cihazının maliyeti 4000 avro, günde 17500 adet solunum cihazı satın alınabilirdi; şu anki ihtiyacımızdan çok daha fazlası.


Son yıllarda, birbirini takip eden tüm hükümetler sağlık, tıbbi koruma ve yaşamlarımız için olan harcamaları sürekli azalttı. Geçen yıl, istatistiklere göre, ortalama yaşam süresi ilk kez azaldı. Kira, gıda ve ulaşım masraflarını karşılamak zorunda olan birçok insanın ilaçlara, muayane ücretlerine ve uzman doktorluk hizmetlerine yetecek parası yok.


Onlar küçük hastahaneleri kapattılar, doktor ve hemşire sayısını düşürdüler, yatak sayısından kıstılar; sağlık işçilerini yeteri kadar sağlık çalışanı olmadığı için fazladan çalışmaya zorladılar.


Bugün salgınla birlikte, masalarda oluşan kuyruklar yok, aylarca yıllarca süren teşhis süreci için oluşturulan bekleme listeleri yok; bütün randevuları ve incelemeleri iptal ettiler. “Salgın bittiği zaman geriye kalanları halledeceğiz.” Devletin karantinası yüzünden kaç kişi teşhis ve tedavi edilebilir kanserlerden ölecek, kaç kişi hastalıklarının kötüleşmesini izleyecek, kamu sağlığından geriye ne kaldı? Bu arada, özel klinikler birkaç reklam hamlesi yapıyorlar ve işlerini katlıyorlar çünkü zenginler hayatlarına tedavi olmadan asla devam edemezler.


Tam da bu yüzden hükümet bizden balkonlarda “Ölmeye hazırız, İtalya seslendi” şarkıları söylememizi istiyor. Onlar bizden tıpkı iyi askerler gibi, kesilecek hayvanlar gibi sessiz ve itaatkar olmamızı bekliyorlar. Sonrasında kalabilenler bağışıklı ve daha güçlü olacaklar. Ta ki bir sonraki salgına kadar.


Bu yüzden balkonlarımızdan, şehir surlarından, alışveriş kuyruklarından -maskelere rağmen- yüksek sesle haykıralım; devlet katliamı ile karşı karşıyayız. Eğer hükümet bunca yıl bizim sağlığımızı korumak amacıyla
seçimler yapsaydı kaç tane ölümden kaçınılabilirdi?


Yaptıkları şey hata değildi, canice bir seçimdi.


Enfektivologlar bizi şu anda içinde bulunduğumuz ciddi salgın riskinin ihtimal dahilinde olduğu konusunda yıllardır uyardılar. Nefeslerini boşa harcadılar.


Kâr mantığı insanlara bir şeyler vermenize izin vermez. Korumaya yatırım yapmamış ilaç şirketleri, salgın bittiği zaman iş yapacaklar. Onlar, toplum için çalışan ve zaten zengin olanları daha da zengin yapmaya çalışmayan araştırmacıların keşfettiği ilaçlar üzerinden kâr elde edecekler.


Yoksulları, kendilerini koruyacak hiçbir şeyleri olmayanları, içme suyuna bile erişimi olmayanları etkileyen salgınlara karşı bağışıklı olduğumuza inanmaya alışkınız. Dang, Ebola, sıtma, tüberküloz, yoksulların, “geri ve az gelişmiş” popülasyonların hastalıklarıydı.


Sonra, bir gün virüs birinci sınıfı da etkiledi ve İtalya ekonomisinin kalbine ulaştı. Ve artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.


Başlangıçta medya, uzmanlar ve hükümet bize hastalığın sadece yaşlıları, hastaları ve önceden başka rahatsızlığı olanları etkileyeceğini söyledi. Bu, sıradan bir olgu: Bunu bilmek için tıp mezunu olmaya gerek yok.


Böylece herkes -en kötü ihtimalle- bu yıl bir kez daha grip olacağını düşündü. Bu canice hazırlanmış bilgi; meydanları, partileri, etkinlikleri doldurdu. Bu, bilgilendirme ve anlama kabiliyetini de kapsayan bireysel sorumluluğun kaybolduğu anlamına gelmez, aksine hükümetin krizin etkisinden kurtulmak için giymeye çalıştığı kutsallık maskesini ortadan kaldırır. Hem kim bilir? Belki de bu sorumluluk duygusunu daha da güçlendirir.


Bize evimizin güvenli tek yer olduğunu söylüyorlar. Bu doğru değil. İşçiler her gün fabrikaya, Confindustria [İtalya’daki sanayi işverenlerinin örgütlenmesi] tarafından “devlet” sendikalarına [patronların çıkarları için her zaman çalışan daha büyük sendikalar] sunulan küçük ödüllere rağmen, herhangi bir gerçek koruma olmadan gitmek zorundalar. Orada yaşlılar, çocuklar, zayıf insanlar var.


Alışverişe çıkanlar veya biraz hava alanların sadece küçük bir kısmının koruması var; maskeler, eldivenler, dezenfektanlar hastanelerde bile mevcut değil.


Hükümet sağlıklıysanız korumanın gerekli olmadığını iddia ediyor ve bu bir yalan! Virüsün yayılması hakkında bize söyledikleri, açıkça bu yalanı ortaya çıkartıyor. Gerçek ise başka bir şey: İtalya’daki salgının başlamasından iki ay sonra, hükümet hastalığın yayılmasını durdurmak için gerekli korumayı satın almadı ve dağıtmadı.


Maliyetleri çok yüksek. Piedmont bölgesinde, aile doktorları telefonda ateş, öksürük, boğaz ağrısı olan kişilerle konuşur, onlara antipiretik almalarını ve beş gün boyunca evde kalmalarını tavsiye ediyor. Kimseye tahlil yapılmıyor. Hasta insanlarla yaşayanlar kendilerini tuzağa düşmüş bir halde buluyorlar: Acı çeken ve dayanışmaya ihtiyacı olanları yalnız bırakamazlar, eğer solunum hastalığının sebebi koronavirüsüyse enfekte olma riskini göze alıyorlar. Kaç kişi bilmeden enfekte oldu ve daha sonra hastalığı başkalarına yayarak onları da korumasız bıraktı?


Ev hapsi ve sokağa çıkma yasağı bizi salgından kurtarmayacak. Virüsün yayılmasını yavaşlatmaya yardımcı olabilirler ama durduramazlar.


Salgın, şirketlerin daha az harcama yapmalarını ve daha fazla kazanmalarını sağlayan çalışma koşullarını uygulama fırsatı haline geliyor. Conte’nin [Hükümet Başkanı] kararnameleri mümkün olan her yerde uzaktan çalışma imkanı sağladı. Şirketler bundan faydalanarak koşullarını çalışanlarına dayatıyorlar. Evde kalıyorsunuz ve internet üzerinden çalışıyorsunuz. Uzaktan çalışma, şirketlerin teklif edebilmesini ancak çalışanlarına dayatamamasını sağlayan 2017 yasası ile düzenlenmektedir.

Bu nedenle işçilere çalışma saatleri, kontrol şekilleri, bağlantı maliyetleri
ni karşılama hakkı, kaza durumunda masrafların karşılanması konusunda garanti veren bir anlaşmaya tabi olmalıdır. Bugün -Conte hükümeti tarafından Covid 19 salgını ile başa çıkmak için verilen kararname sonrasında- şirketler, evde kalma fırsatı için minnettar olması gereken işçiler için anlaşma veya garanti olmaksızın uzaktan çalışmayı zorlayabilirler. Bu nedenle salgın, direnç olmadan yeni sömürü formları dayatmak için bir bahane haline geliyor.


Sisteme entegre işçiler için sosyal güvenlik uygulamaları, işten çıkarılma fonları ve ek fonlar vardır; kayıtsız işçiler ve taşeronlar için neredeyse hiç bir güvence olmayacaktır. Çalışmayanlar ise herhangi bir gelire sahip olamayacaklar.


Her kim ki eleştirmeye cesaret ederse, rahatsız edici gerçekleri söylemeye cesaret ederse tehdit edilir, bastırılır, susturulur.


Hiçbir ana akım medya kuruluşu, herhangi bir tahrip ediciliği bulunmayan bir kurum olan Hemşireler Birliği’nin avukatlarının şikayetlerini dikkate almadı. Hemşireler, hastanelerde ne olduğunu söylemeden, hastalandıkları ve sessizce öldükleri sürece kahraman olarak tanımlanırlar. Gerçeği söyleyen hemşireler işten çıkarılma tehdidi altındadır. Enfekte olmanın bir iş kazası olduğu kabul edilmez; bu nedenle hastane şirketleri, kendilerini her gün koruma olmadan veya yetersiz koruma ile çalışırken bulanlara tazminat ödemek zorunda kalmazlar.


Kadınların özerkliği, Covid 19 salgınının hükümet yönetimi tarafından saldırıya uğruyor. Okullar kapalı olduğu için evde kalan çocukların bakımı, risk altındaki yaşlılar, engelliler -halihazırda iş güvencesizliğiyle ağır bir şekilde ezilen- kadınların omuzlarına kalıyor. Bu arada ev hapishanelerine dönüşen evlerde, kadın cinayetleri katlanıyor.


Birçok kişinin gürleyen sessizliğinde, bir hapishane isyanı sırasında 15 tutsak öldü. Polisin propagandası dışında, ölümleri hakkında hiçbir şey söylenmedi. Zaten ciddi durumda olan bazıları hastaneye kaldırılmadı, yüzlerce kilometre ötedeki hapishanelerde ölmeleri için polis minibüslerine bindirildiler. Bir katliam, bir devlet katliamı!


Diğerleri ise başka yerlere sürüldü. Hapishaneler dolup taşıyor, insanları parmaklıklar ardına kilitlemenin “normal” olduğu bir dünyada, tutsakların sağlığı ve onuru “normal” koşullarda bile garanti edilmiyor. Hükümet onları korumak için görüşleri askıya almaktan daha iyi bir şey bulamazken gardiyanlar her gün giriş-çıkış yapıyor. Tutsakların isyanı, aşırı kalabalıklığın norm olduğu yerlerde yayılma riskiyle, göz göre göre patlak verdi. Tutsakların mücadelelerine destek verenler saldırıya uğradı ve haklarında polis tarafından suç duyurusunda bulunulduğu bildirildi. Hükümetin kararnamelerinde yer alan tedbirlerin yardımıyla baskı acımasız boyutlara ulaştı. Torino’da tutsakların akrabalarının basit bir şekilde toplanmasını ve hapishanenin girişindeki faaliyetleri, Vallette hapishanesini [Torino’daki hapishane] çevreleyen sokaklara ulaşan her yere asker yerleştirerek engellediler.


Bulaşma riskine karşı kendiliğinden grev yapan işçiler, sağlık için sokaklarda gösteri yaptıkları için hükümetin emirlerini ihlal ettikleri gerekçesiyle kriminalize edildiler.


Üretimin bedeli hayatlarımızdan başka bir şey olmasa bile, hiçbir şey üretimi durduramaz. Kâr mantığı ve üretim önce gelir. Hükümet hapishane isyanı sonrası, başka toplumsal mücadelelerin de alevlenebileceğinden korkuyor. Takıntılı polis kontrolüne rağmen, ordu -tarihi boyunca ilk defa- çeşitli polis güçlerini desteklemek haricinde kamu düzeni işlevini de üstlendi. Askeriye polise dönüşüyor; birkaç onyıl önce başlayan geçiş süreci sona yaklaşıyor. Savaş durmuyor. Askeri görevler, askeri tatbikatlar, silah testleri son sürat devam ediyor. Covid 19 zamanında ise bu savaş yoksullara karşı.


Hükümet her türlü halka açık gösteri ve siyasi toplantıyı yasakladı.
Efendin için hayatını riske atmak sosyal bir görevdir, kültürel ve siyasal eylem suç faaliyetleri olarak kabul edilir.


Bu en çok sorun yaşayan kişilere gerçekten destek vermeyi sağlayan her türlü yüzleşme, tartışma, mücadele, dayanışma ağlarının inşasını önlemek için üstü pek örtülü bile olmayan bir girişimdir.


Demokrasinin ayakları kildendir. Salgın karşısında demokrasi yanılsaması, güneşte kalan kar gibi eridi. Konsey başkanının önlemleri coşkuyla kabul edildi; tartışma yok, parlamentodan geçiş yok, temsili demokrasi tapınağı sadece basit bir fermandır. Bu emirlere saygı duymayanlar, veba dağıtıcısı, katil, suçludur ve merhameti hak etmez.


Bu şekilde gerçek suçlular, sağlık bakımını kesen ve askeri harcamaları çoğaltanlar, hemşirelere maske bile garanti etmeyenler, her şeyi militarize eden ancak testleri “Her biri 100 avroya mal oluyor.” diye yapmayanlar, korku mahkumlarının övgüsüyle kendi suçlarından arınıyorlar.
Korku insancıldır. Bundan utanmamalıyız ama korkunun siyasi girişimcilerinin kendi suç politikalarına rıza göstertmek için onu kullanmasına da izin vermemeliyiz.


Onların küçük hastaneleri kapatmasını, herkes için değerli sağlık tesislerini yok etmelerini önlemek için mücadele ettik. Valdese’in, Oftalmico’nun, Maria Adelaide’nin [son yıllarda kapatılmış devlet hastaneleri], Susa’daki hastanenin ve ilimizin diğer birçok köşesindeki işçilerinin yanında, meydanlardaydık.


Kasım ayında Havacılık, Uzay Sanayi ve Savaş Fuarı’na karşı çıkmak için sokaktaydık. Her gün militarizme ve savaş harcamalarına karşı savaşıyoruz. No Tav [hızlı trene karşı hareket] mücadelesinin yanındayız, çünkü bir metrelik Tav [yeni demiryolu projesi] için 1000 saatlik yoğun bakım ücreti ödeniyor.


Bugün hapishanede ölmek istemeyenlerin yanındayız, polisin soruşturmalarla saldırdığı ve rapor ettiği işçilerin tarafındayız, çünkü virüsün yayılmasına karşı koruma eksikliğine dikkat çekiyorlar. Hemşirelerin korunmadan çalışmasına karşılar ve işlerini riske atarak hastanelerde neler olduğunu anlatıyorlar.


Bugün pek çok siyasi ve sosyal muhalefet hareketi sessizdir, tepki veremezler, ahlaki baskı ile ezilirler. Bu da dünün ve bugünün hükümet seçimlerinin tetiklediği, artan tehlike durumunu tartışmadan kabul etmeyenleri cezalandırır.


Hareket ve temasları sınırlamak mantıklıdır, ancak güvenlik için savaşmak daha da mantıklıdır. Bizi hapsedenlerin şiddetine karşı savaşacak yerler ve yollar bulmalıyız, çünkü bizi tanımıyorlar ve korumak istemiyorlar.
Anarşistler olarak biliyoruz ki özgürlük, dayanışma ve adalet mücadeleyle elde ediliyor, tek etiği kendileri için bizim koltuğumuzu ele geçirmek olan kimselere, özellikle hükümete devredilerek değil.


Hayır. Biz “ölmeye hazır değiliz”. [İtalyan milli marşının ünlü dizesi] Ölmek istemiyoruz ve kimsenin de hastalanıp ölmesini istemiyoruz. Sessiz katliam için askerliğe kayıt yaptıran piyadelerden değiliz. Biz firariyiz, isyancıyız, partizanız.


Hapishanelerin boşaltılmasını, evi olmayanlara bir tane verilmesini, savaş masraflarının iptal edilmesini, herkesin klinik muayenelere tabi tutulmasını, kendilerini ve başkalarını salgından koruyacak araçlara sahip olmasını istiyoruz.


Sadece en güçlünün hayatta kalmasını istemiyoruz, çok uzun yaşamış olanların da yaşamaya devam edebilmelerini istiyoruz.


Hasta olanların kendilerini seven ve onları rahatlatabilecek birine sahip olmalarını istiyoruz: İki tane eksik F35 avcı bombardıman uçağı ile, artık kimsenin yalnız ölmemesi için gerekli tüm korumaya sahip olacağız.
Her şey yoluna girecek mi? Başaracak mıyız? Bu, her birimize bağlı.


15 Mart 2015’te Kurulan Torino Anarşist Federasyonu Yoldaşları


(Bu yazıyı hayatını bilimsel araştırmaya adamış, hayatı sadece kâr getiren şeyi finanse eden endüstrinin açgözlü elinden almaya çalışan anarşist bir doktor olan Ennio Carbone’un anısına adadık. Ennio, normal zamanlarda, bugün yaşadığımız gibi bir pandemi riskini anlatmıştı. Bu zor günlerde sesini ve deneyimini özlüyoruz.)

Bu çeviri Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.


The post Torino Anarşist Federasyonu: Salgın? İtalya’da Devlet Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/30/torino-anarsist-federasyonu-salgin-italyada-devlet-katliami/feed/ 0
Resmi Rakamlara Göre Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 131 Oldu https://meydan1.org/2020/03/29/resmi-rakamlara-gore-koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-131-oldu/ https://meydan1.org/2020/03/29/resmi-rakamlara-gore-koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-131-oldu/#respond Sun, 29 Mar 2020 16:26:37 +0000 https://meydan.org/?p=56562 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün akşam saatlerinde gerçekleştirdiği açıklamaya göre bugün 23 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 1815 oldu. Sağlık Bakanlığı’nın son paylaştığı verilere göre ise, 568 kişinin yoğun bakımdaki tedavisi devam ederken; iyileşen hasta sayısı ise 105 oldu.

The post Resmi Rakamlara Göre Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 131 Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bugün akşam saatlerinde gerçekleştirdiği açıklamaya göre bugün 23 kişi koronavirüse bağlı olarak yaşamını yitirdi, tespit edilen yeni vaka sayısı ise 1815 oldu.

Sağlık Bakanlığı’nın son paylaştığı verilere göre ise, 568 kişinin yoğun bakımdaki tedavisi devam ederken; iyileşen hasta sayısı ise 105 oldu.

The post Resmi Rakamlara Göre Koronavirüs’ten Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 131 Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/29/resmi-rakamlara-gore-koronavirusten-yasamini-yitirenlerin-sayisi-131-oldu/feed/ 0
Vicdani Ret Derneği, Korona Krizine Karşı “Kışlalar Boşaltılmalıdır” Dedi https://meydan1.org/2020/03/28/vicdani-ret-dernegi-korona-krizine-karsi-kislalar-bosaltilmalidir-dedi/ https://meydan1.org/2020/03/28/vicdani-ret-dernegi-korona-krizine-karsi-kislalar-bosaltilmalidir-dedi/#respond Sat, 28 Mar 2020 14:39:58 +0000 https://meydan.org/?p=56505 Vicdani Ret Derneği internet sitesinde yaptığı yazılı açıklama ile korona krizinde yapılmayanlara dikkat çekerek kışlaların bir an önce boşaltılması gerektiğini belirtti. “Covid-19 Salgınına Karşı Kışlalar Boşaltılmalıdır” başlığıyla yayımlanan açıklamada var olan eşitsizliklere karşı “Evde Kal” çağrısının gerçekçi olmadığı vurgulandı. Yapılan açıklama şu şekilde: “Dünya’da Covid-19 adı verilen virüsün yayılma hızı ve yaşamını yitirenlerin sayısı gün […]

The post Vicdani Ret Derneği, Korona Krizine Karşı “Kışlalar Boşaltılmalıdır” Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Vicdani Ret Derneği internet sitesinde yaptığı yazılı açıklama ile korona krizinde yapılmayanlara dikkat çekerek kışlaların bir an önce boşaltılması gerektiğini belirtti.

Covid-19 Salgınına Karşı Kışlalar Boşaltılmalıdır” başlığıyla yayımlanan açıklamada var olan eşitsizliklere karşı “Evde Kal” çağrısının gerçekçi olmadığı vurgulandı. Yapılan açıklama şu şekilde:

“Dünya’da Covid-19 adı verilen virüsün yayılma hızı ve yaşamını yitirenlerin sayısı gün be gün artıyor. Dünya çapında pek çok farklı coğrafyada sokağa çıkma yasakları, hapishanelerdeki tutsakların tahliyesi, eğitimin durdurulması gibi çeşitli “çözümler” aranırken, birçok halk da kendi içinde dayanışmanın yollarını pratiklemeye çalışıyor.

Dünyadaki yayılma hızına rağmen Türkiye’de zamanında gerekli tedbirler alınmamış; hükümet ancak Türkiye’de ilk vakanın görülmesi ile birlikte hareket etmeye başlamıştır. Ancak virüsün yayılım hızını azaltmak için bir takım “önlemler” alınırken, ekonomik eşitsizlikler görmezden gelinmekte, dolayısıyla hükümetin “Evde Kal” çağrısı birçok insan için gerçekçi olmamaktadır.

Bununla birlikte bazı Bakanlıklar da otoritelerinden ödün vermeyip, halk sağlığını riske atacak uygulamalarını halen sürdürmektedir. Sözcü Gazetesi yazarı Saygı Öztürk 22 Mart Pazar günü bir yazı yayınlamış ve 10 bin insanın askere alındığını ifade etmiştir.[1] “Evde kal” çağrılarının yanında halk sağlığını tehdit eden bu duyarsız tutum, bizleri maalesef şaşırtmamıştır.

Milli Savunma Bakanlığı’nın, “tören, konferans, kısa süreli toplantı, kurs, fuar, seminer gibi faaliyetler iptal etmek; birlik, karargah ve kurumlara ziyaretçi almamak; milli ve uluslararası tatbikatları ertelemek; birliklerde dezenfekte işlemleri yapmak; yeni celp işlemleri kapsamında birliklerine teslim olanları öncelikle sağlık muayenesinden geçirmek; eğitim birliklerine yeni katılanlarla temel askerlik eğitimlerini tamamlayarak yeni birliklerine katılacak erbaş/erler de 14 gün süreyle gözetim altında tutmak” gibi aldığını duyurduğu bir dizi önlem[2] söz konusu olsa da, asker alımlarına devam etme kararı halk sağlığı için azımsanamayacak bir risktir.

Milli Savunma Bakanlığı ayrıca yakın zamanda COVİD-19 ile Mücadele Merkezi(COMMER) kurulduğunu, bir yandan da askeri “operasyonların” devam ettiğini paylaşmıştır.[3]

Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklamaları göz önünde bulundurulduğunda, bizler için açıkça ihlale sebep olabilecek noktalar bulunmaktadır;

 Zorunlu askerlik yapan insanlar, askeri birliklere gitmeden önce sağlık muayenesinden geçirilmekte ancak askeri birliklere giderken şehirler arası yolculuk yapmak zorunda kalmaktadır ve ardından askeri birliğe girmektedir. 10 bin insanın her birinin 14 gün gözetim altında tek başına tutulması gerekmektedir ancak askeri birliklerin böyle bir kapasitesi bulunmamaktadır.

 Öncesinde gözetim altında tutulmuş olsalar dahi askeri birliklerin fiziki yapıları düşünüldüğünde zorunlu askerlik yapan insanlar toplu olarak yatakhanelerde kalmaktadır. Bununla birlikte yine askerlik eğitimi esnasında da birlikte hareket edilmektedir. Dolayısıyla sağlık çalışanlarının önemle üzerinde durdukları “en az bir metrelik mesafe” kuralı, mümkün değildir ve bir kişinin olası bir virüs taşıyıcısı olması halinde virüsün yayılımının çok hızlı gerçekleşeceği açıktır.

 Ziyaretçi yasakları, her ne kadar seyahat eden asker yakınları ve halk sağlığı açısından anlamlı olsa da, askerlik yapan kişilerin dış dünya ile iletişimlerinin minimum seviyeye düşmesini beraberinde getirmektedir. Aynı şekilde askerlik yapan insanların yakınlarının da endişe içinde yaşamalarına sebep olabilmektedir.

Özetle Milli Savunma Bakanlığı, birçok önlemi aldıklarını ifade etse de aynı zamanda büyük bir risk almıştır. Sağlık hakkının beden sağlığı kadar ruh sağlığını da kapsadığı unutulmamalı, sağlık hakkı kapsamında günden güne daha çok insana yayılmasına rağmen 10 bin kişiyi zorunlu askerliğe almak, hem 10 bin insanın, hem yakınlarının hem de halk sağlığının göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir. Bir kişiye dahi zorunlu askerlik sırasında koronavirüs teşhisi konması, bu kişinin olası bir şekilde hayatını kaybetmesi, Milli Savunma Bakanlığı’nın sorumluluğudur ve bu durum açıkça bir insan hakları ihlalidir.

Sınırlardaki izinsiz geçişlere karşı da “mücadele ettiğini” ifade eden Milli Savunma Bakanlığı, savaşlardan kaçarak coğrafyalarını terk etmek zorunda bırakılan ve sınırda bekleyen göçmenlerin de sağlığından sorumlu olduğunu unutmamalıdır. Bu denli yaygın bir salgına rağmen göçmenlerin sınırlarda bekletilmesiyle yaşanan hak ihlalleri de bekleyen sayısız kişi arasında ortaya çıkabilecek ve yayılabilecek virüsün sorumluluğu da yine aynı otoriterdir.
Milli Savunma Bakanlığı aynı zamanda “operasyonlara” devam edildiğini ve bu operasyonlarda koronavirüse karşı da “tedbirler” alındığını ifade etmektedir. Ancak devlet, yayılım hızı ve ölüm oranları günden güne artan küresel bir salgının olduğu günlerde dahi kaynaklarını ve aklını savaşa harcayabilmekte, barışın yollarını aramak yerine savaş politikalarında ısrar etmektedir.

Oysa ki tüm halklar olarak geçtiğimiz bu zorlu dönemler, savaşların yaşam alanlarındaki tüm canlılar için yarattığı tahribatı, salgın hastalıkları, zorla yerinden edilmeyi, ölümleri ve birçok felaketi düşünmek ve barışın yollarını aramak içinde oldukça kıymetlidir. Bu anlamda yaşadığımız coğrafyadaki devletin ve tüm devletlerin savaş politikalarındaki ısrarlarından vazgeçmeleri, hem sorumlulukları hem de yaşadığımız dünya için önemli bir adımdır.”

The post Vicdani Ret Derneği, Korona Krizine Karşı “Kışlalar Boşaltılmalıdır” Dedi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/28/vicdani-ret-dernegi-korona-krizine-karsi-kislalar-bosaltilmalidir-dedi/feed/ 0
Sistemin Virüsü’ne Karşı Paylaşma ve Dayanışma Kazanacak! https://meydan1.org/2020/03/27/sistemin-virusune-karsi-paylasma-ve-dayanisma-kazanacak/ https://meydan1.org/2020/03/27/sistemin-virusune-karsi-paylasma-ve-dayanisma-kazanacak/#respond Fri, 27 Mar 2020 18:55:48 +0000 https://meydan.org/?p=56471 Anarşizm, yaşamın teorisidir; devletsiz bir toplumsal yaşamın teorisi.” P. Kropotkin Gün bitimine yakın bir zamanda, bir twitter mesajı bekler olduk bir zamandır. Mart’ın ikinci haftasından bu yana, Covid-19 salgınının yaşadığımız topraklardaki bilançosunu Sağlık Bakanı’ndan, önce canlı yayın konuşmalarından sonrasında da twitter mesajlarından, öğrenir olduk. Sağlık Bakanı’nın varlığında simgelenen devlet, her gün virüsün Z raporunu aldırıyor […]

The post Sistemin Virüsü’ne Karşı Paylaşma ve Dayanışma Kazanacak! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşizm, yaşamın teorisidir; devletsiz bir toplumsal yaşamın teorisi.”

P. Kropotkin

Gün bitimine yakın bir zamanda, bir twitter mesajı bekler olduk bir zamandır. Mart’ın ikinci haftasından bu yana, Covid-19 salgınının yaşadığımız topraklardaki bilançosunu Sağlık Bakanı’ndan, önce canlı yayın konuşmalarından sonrasında da twitter mesajlarından, öğrenir olduk. Sağlık Bakanı’nın varlığında simgelenen devlet, her gün virüsün Z raporunu aldırıyor bize.

Batılı devletleri iyi önlem alamamakla suçlayan ilgili bakanlığa bağlı kişiler ve kurumlar, başkan ve bakanlar, şimdilerde üç hafta önceki konuşmalarını unutur oldular. Gizlilik içerisinde işlettikleri telaş politikaları, ne kadar gizlemeye çalışsalar da kendini iyiden iyiye belirginleştiriyor. “Paniğe kapılmaya gerek yok!” tavsiyesini verenler “acil durum plansızlıklarını” en ufak adımda açık ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün önce “küresel salgın” demekten imtina ettiği, sonrasında “meğerse salgınmış” diye nitelediği ve yayılmadığı kıta kalmayan virüs, şimdinin ve geleceğin temel belirleyicisi konumunda. Savaş, kriz, ticaret anlaşmaları, mega projeler, partiler arası yapay tartışma gündemleri bir anda kesildi. Varolabilme durumumuzu; dünya içinde ve birlikte varolabilme durumumuzu konuşuyoruz, tartışıyoruz ve izliyoruz. İnsanların büyük bir kesiminden arındırılmış “devletin karar mekanizmaları” çerçevesinde daha fazlasını yapmamız da istenmiyor: Evde kal! Yaşamlarımıza ilişkin karar alma yetkisini kendisinde görenler, pasif ve kaderci bir bekleyişe mahkum olmamızı öğütlüyor!

Başlangıç

Virüsün Çin’de nasıl ortaya çıktığına ilişkin bilim insanlarının bir dizi teorilerini okumakta ve izlemekteyiz. Çin’in Wuhan şehrinde, ya bir yarasa ya da bir pangolinden yayılma iddialarının dışında, biyolojik savaş kapsamında Çin’de üretilen bir virüs olduğu ya da ABD’nin ticaret savaşında Çin’i durdurmak için bu virüsü ürettiği gibi komplo teorileri de mevcut.

Şimdilik bilim insanlarının büyük bir kısmı, virüsün insan eliyle üretilmediği ve başka türlerden insana geçtiğinde hemfikir. Doğanın bize çizdiği bir kaderi yaşıyoruz yani! Dünyada yaşayan insanların çok az bir bölümü için tehlikeli ve bu az bölümün içindeki başka küçük bir grup için de ölümcül olan bir virüs… Küresel çapta devam eden “hafif semptom” propagandası, ilaç tedavisi olmaksızın hastalığın atlatılabileceğini salık veriyor. Peki sokak yasakları, işten çıkarmalar, sosyal izolasyon? Devletlerin “hafif semptom” propagandası içimizi rahatlatıyor mu? Her gün dünyanın farklı yerlerinden girilen ölüm ve vaka sayılarıyla birlikte düşündüğümüzde cevap belli değil mi?

Virüsün varlığı ve ortaya çıkaracağı hastalık noktasındaki insan etkisine ilişkin bir şey söyleyebilmek için ilgili bilginin detaylarına odaklanmak gerekiyor. Ancak meselenin politik ve dolayısıyla yaşamsal başlangıcını (en azından bu bağlamda) buraya koymaya gerek yok. Meselenin gözden kaçırılan kısmı, virüsün nasıl bu kadar hızlı yayıldığı. Bu noktada iki ana hat beliriyor; önlemlerin yetersizliği ve merkez etrafına konumlandırılmış insan yaşamları. İki hat da aynı temel sıkıntıyla ilgili; toplumsal organizasyon!

Yani, insanları gerçek yaşamsal ihtiyaçları için değil de, birilerinin daha fazla kar etmesi için merkezi üretim-tüketim mekanlarına tıkacaksınız. Bu üretim plantasyonlarında binler, onbinler, yüzbinler olarak üretim yapmaya zorlayacaksınız. Değil yaşam kalitesi, yaşamlarına sağlıklı bir şekilde devam etmeleri için gerekli “sağlık”a sahip olmalarını sonsuz üretim döngülerinde eriteceksiniz. Kitlesel üretime maruz bırakılan insanların, yaşamlarını sürdürmek için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılamalarının önüne mülkiyet sorunsalıyla geçeceksiniz. Sonra salgın olmayacağını bekleyeceksiniz!

İnsanların yaşamsal alanlarını, merkezi bir şekilde, daha iyi kontrol edilebilmeleri için büyük hapishanelere çevireceksiniz; hapishane şehirler yaratacaksınız. Yüzbinlerin, milyonların yaşamak zorunda olduğu şehirler inşa edeceksiniz. Bu inşa edilen mekanlarda, yaşamsal ihtiyaçları kitlesel ve merkezi planlamalarla çözmeye çalışacaksınız. Sonra virüsün bu mekanlarda yayılmaması için temenniniz olacak!

Politik ve ekonomik çıkarlar için, doğanın içerisinde “bir ama sadece bir varlık” olan insanın içinde yaşadığı ve onun bir parçası olduğu doğayı katledeceksiniz; ekolojik uyumu unutarak insanın doğadan uzaklaşmasına ve ona yabancılaşmasına neden olacaksınız. Sonra salgın olmayacağını bekleyeceksiniz!

Bize toplumsal organizasyonlarını dayatan mekanizmaların, bu mekanizmaların başındakilerin bize biçtiği kaderi yaşamaktayız. Bu salgının asıl sorumluları olan devletler ve şirketlerin; merkeziyetçi yönetimin ve kapitalist sistemin; kitlesel planlamanın ve mülkiyet sisteminin!

Alınmayan Önlemler Devletlerin Sağlık Meselesine Bakış Açısıyla İlgilidir!

Potansiyel olarak buna benzer bir salgın riskiyle karşı karşıya olduğumuz, olacağımız bu kadar açıkken; bu ya da buna benzer bir salgına karşı gerekli tedbirleri, önlemleri almak yerine savaşa, silah sanayine, gösterişli ve büyük inşaatlara, finans sektörüne, büyük şirketlere, ticarete para ayırmak tam da devletlerin yapacağı şeydir!

Bu tespit, devletten sağlığa bütçe ayırmasını isteme talebi değildir! Meselenin devletler ve şirketler nezdinde ne olduğunun açıkça ortaya konmasıdır.

Ne devletler ne de şirketler, sağlık için ihtiyaç olanların dağıtımında etkin olamazlar. Çünkü bunu hedeflemezler. İki mekanizmanın da amacı, kendilerini sürdürmektir. Kapitalistler için bu, kar demektir. Devlet için de koruyucu ve baskıcı uygulamalarıyla kendi varlığına ihtiyaç hissettirmektir.

Şu süreçte en çok ihtiyaç hissettiğimiz şey bilgiyken bu bilginin kontrolünün devletlerin ve şirketlerin tekelinde olması risk durumundaki konumumuzu pekiştirir. Sağlığa ilişkin bilgiye ve hizmete, devletlerin ve şirketlerin “sorunlu etkilerine” bağlı olmaksızın ulaşamamaktayız. Bu sorunlu etkiler, kar politikaları ve düzen tesisidir. Bunların sağlık hizmeti, yoksulluğu ve hastalığı sürdürür. Karşılıklı yardımlaşmayı yok eder. Bağımlılık yaratmaya hizmet eder.

Böylelikle devlete ihtiyaç duyulur, onun iktidarlı konumu meşrulaşır. Bizim sağlığımız için bizim yerimize en doğrusuna devletin kanaat getireceğine inanılır. Bağımlılık ilişkisini kar etme üzerine kuran şirketler için de durum aynıdır. Tedavi yerine iyileştirme, ilaç endüstrisinin pazar başarısını korumasına izin verir. Çoğu ilaç araştırması, zengin insanların yaşam tarzı taleplerini karşılamak için yapılır. Ancak öyle alternatifsiz bırakılırız ki “bile bile lades” oluruz.

Devlet ve şirket kontrolündeki sağlık sistemi, kendi sağlığımız üzerindeki irademizi, sağlıkla ilgili bilgiye erişim temelindeki sağlık kararları verme kapasitesini kısıtlar. Bu durum “sağlık sorunlarının” politik kaynaklarını gizler.

Yaşamsal Olanın Politikliğinin Fark Edilmesi

Salgınla beraber geleceğe dönük öngörüler ve tartışmalar farklı zeminlerde başladı. Covid-19 kaynaklı farklı bir yaşamsal sürecin başlaması, kaygıların ve geleceğe ilişkin isteklerin değiştiği kanaatiyle olumlu ya da olumsuz bir sürü düşüncenin öne sürülmesine neden oldu.

Uluslararası siyasetin ve küresel ekonominin üstündeki bir durum olarak virüsün varlığının, siyaset etme biçimini de kapitalist işleyişi de değiştireceği öngörüleri iyimser muhalif çevrelerce dillendiriliyor şimdilerde. Devletlerin ve kapitalist ekonomik yapıların kendiliğindenlikle değişeceği öngörüsündeki “insan iradesi yokluğu”, Covid-19 öncesinin, aynı determinist ağızlarından çıkanlarına benziyor. Salgının bir olanak olduğu, insanlardan bağımsız bir şekilde dillendiriliyor.

Devletli siyasetten bağımsız durumların da siyasi olabildiği, bunların biyopolitika kavramıyla referanslandığı yazılar türüyor. Tüm yazılanlarda “devlet” mefhumu bu kadar aleniyken, bu kavramın kendisiyle derdi olan bir düşünce, ideoloji, felsefe ve etik görmezden geliniyor.

Siyasetin devletli sınırlarına sığmadığının, yaşamsal olanın politik ve politik olanın da yaşamsal olduğunu dillendirenler olarak, ne sosyalistlerin analizlerinin yerinde ne de devletli kapitalist sistemin devamına odaklananların öngörülerinin geçerli olduğunu düşünüyoruz.

Devlet Koruyup Kollayamıyorsa Neden Ona İhtiyaç Duyalım!

Devletin varlığı, insan ihtiyacıyla mantıksal bir yerden temellendirilmeye çalışılır. Basit anlamıyla devlet, vatandaşlarını hegemonyasının sınırlarında korur ve kollar. İçinde yaşadığımız yaşamların yitmesine neden olan örnekte olduğu gibi, bu iddia gerçek değildir. Özellikle bu süreçlerden devletler çıkamaz!

Sürece ilişkin olanaklar tartışmalarında, “istisna hali” uygulamalar vurgusu yapanların söylediğine odaklanmak gerekir. Devletler için salgında yitenlerin bir önemi yoktur. Gözden çıkarılan nüfusun geleceği için önlem almak, devletler ve şirketler için zaman ve para kaybıdır. Bugün devletlerin ve şirketlerin temel sorunu, salgının ekonomik etkilerinin ne olacağı ve toplumsal bir isyan durumunun nasıl önleneceğidir. Alınan tedbirler ve önlemler tamamen buna yöneliktir; seyahat yasakları, her türlü etkinlik ve organizasyon yasakları, sokağa çıkma yasakları, denetim sıkılaştırmaları…  

Covid-19’dan tabi ki korunmalıyız. Ancak aynı zamanda devletlerin kontrol ve denetim politikalarını göz önünde bulundurmalıyız. Virüsün yaygın ve ölümcül olduğu İtalya’dan anarşist yoldaşlarımızın yaptığı çağrıya kulak vermeliyiz: “… Enfeksiyonu sınırlamaya yönelik kısıtlayıcı önlemlerin fiili etkinliği sorusunun ötesinde, körü körüne ve eleştirel olmayan uygulanan sert tedbirlerle edinilen otoriter yaklaşım, ortada bir değerlendirme hatası varsa felakete yol açabilir. Aynı zamanda, “iç mekanda kalın ve sorunla ilgilenmemize izin verin” algısı kaçınılması gereken, toplumda çok tehlikeli bir sorumsuzluk ve çocuklaşma sürecini tetikler. Bu acil durumdaki güçsüzlük ve imkansızlık hissi çok yüksek. Bireysel ve kolektif tercihlerin ve inisiyatiflerin aşağıdan yukarı örgütlenmesinin önemini ihmal etmemize sebep oluyor. Bu önlemler, toplumsal ilişkilerin daha da parçalanmasına, her türlü bireysel ve kolektif öz-savunmanın yıkılmasına ve insanların toplumsal düzeyde tepki verme yeteneklerine olan tüm güvenlerini kaybetmelerine sebep olabilir.

Otoriter ve militer önlemlerle, denetim ve kontrol mekanizmalarının hedef alacağı ilk kesimlerin işlerinden atılanlar ya da atılacaklar, göçmenler, kadınlar, işsizler, evsizler… yani ezilenler olacağı aşikardır. Hepimizin aynı gemide olduğunu söyleyenlerin “virüsün herkese bulaştığı” örnekleri, ilerleyen zaman içerisinde test yaptırabilen, daha iyi sağlık hizmeti alan ya da ilaca ve tedaviye ulaşan “kesim”den örneklerle farklı bir tabloya evrilebilir.

Salgından etkilenmemek için gerekenleri yaparken, bireysel ve kolektif sorumluluğumuzun farkında olarak; paylaşma ve dayanışmayı böyle bir süreç içerisinde kurtuluş noktasında en büyük yöntemler olduklarını görerek; devletlerin pasifizasyon politikalarına mahal vermeden; bireysel ve kolektif özgürlüklerimizi türlü nedenler göstererek kendi faşist politikalarının karşısında yok etmeye çalışanlara karşı örgütlü bir şekilde; devletin endişe ve korku politikalarına karşı enerjimizi ve umudumuzu kaybetmeden; mücadelemizi içinde bulunduğumuz koşullara uyumlu bir hale getirerek sürdürmemiz şart.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.

The post Sistemin Virüsü’ne Karşı Paylaşma ve Dayanışma Kazanacak! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/27/sistemin-virusune-karsi-paylasma-ve-dayanisma-kazanacak/feed/ 0
Meydan Gazetesi’nin 52. Sayısı Yayınlandı https://meydan1.org/2020/03/26/meydan-gazetesinin-52-sayisi-yayinlandi/ https://meydan1.org/2020/03/26/meydan-gazetesinin-52-sayisi-yayinlandi/#respond Thu, 26 Mar 2020 18:28:44 +0000 https://meydan.org/?p=56443 Meydan Gazetesi’nin “Korona Krizi’ne Dikkat! Paylaşma Dayanışmayla Beraberce” manşetiyle çıkan 52. sayısı Korona krizi nedeniyle sitemiz meydan1.org üzerinden dijital ortamda yayında. Gazetemizin 52.sayısının pdf haline ulaşmak için: https://meydan1.org/arsiv/pdf/meydan52.pdf

The post Meydan Gazetesi’nin 52. Sayısı Yayınlandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi’nin “Korona Krizi’ne Dikkat! Paylaşma Dayanışmayla Beraberce” manşetiyle çıkan 52. sayısı Korona krizi nedeniyle sitemiz meydan1.org üzerinden dijital ortamda yayında.

Gazetemizin 52.sayısının pdf haline ulaşmak için: https://meydan1.org/arsiv/pdf/meydan52.pdf

The post Meydan Gazetesi’nin 52. Sayısı Yayınlandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/26/meydan-gazetesinin-52-sayisi-yayinlandi/feed/ 0
Koronavirüse Karşı 7 Köy Birlikte “Kurban” Kesti https://meydan1.org/2020/03/26/koronaviruse-karsi-7-koy-birlikte-kurban-kesti/ https://meydan1.org/2020/03/26/koronaviruse-karsi-7-koy-birlikte-kurban-kesti/#respond Thu, 26 Mar 2020 16:24:38 +0000 https://meydan.org/?p=56427 Gazete Duvar’ın haberine göre Şemdinli’nin Güzelkonak, Korgan, Üzümkıran, Tatlıca, Durak, Alkeva, Yufkalı, Tatlıca köylerinde yaşayan köylüler koronavirüse karşı “kurban” kesmek için bir araya geldi.  Şemdinli’de bu süreç boyunca 180 koyun kesildi. Kesilen koyunların etleri, yoksul insanlara da dağıtıldı.

The post Koronavirüse Karşı 7 Köy Birlikte “Kurban” Kesti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Gazete Duvar’ın haberine göre Şemdinli’nin Güzelkonak, Korgan, Üzümkıran, Tatlıca, Durak, Alkeva, Yufkalı, Tatlıca köylerinde yaşayan köylüler koronavirüse karşı “kurban” kesmek için bir araya geldi. 

Şemdinli’de bu süreç boyunca 180 koyun kesildi. Kesilen koyunların etleri, yoksul insanlara da dağıtıldı.

The post Koronavirüse Karşı 7 Köy Birlikte “Kurban” Kesti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/26/koronaviruse-karsi-7-koy-birlikte-kurban-kesti/feed/ 0