mekan politikaları – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 03 Jan 2017 12:16:51 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “Sudan Çıkmış Balığa Dönmek” – Gizem Şahin https://meydan1.org/2017/01/03/sudan-cikmis-baliga-donmek-gizem-sahin/ https://meydan1.org/2017/01/03/sudan-cikmis-baliga-donmek-gizem-sahin/#respond Tue, 03 Jan 2017 12:16:51 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/03/sudan-cikmis-baliga-donmek-gizem-sahin/ Tarihteki iktidarlar insanların yaşam alanlarını kontrol ederek onları yönetebilmeyi amaçlamışlardır. Aynı şekilde günümüzdeki iktidarlar da mekanlara yapılan değişimlerle birlikte bireyleri ve toplumları kapitalizme entegre etmeye ve yönetilmeye açık hale getirmeye çalışmaktadır. Mekansal Dönüşümle İradenin Gaspı Mekan, sadece bireyin yaşamını sürdürdüğü bir yer olmaktan öte, bireyin yaşadığı alanı dönüştürerek iradesini ortaya koyabileceği alanı da tarifler. Mekanların, […]

The post “Sudan Çıkmış Balığa Dönmek” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

kentseldonusum

Kentsel Dönüşümle Sıkıştırılıyoruz!

Kentsel dönüşüm ya da ulaşım projeleriyle birlikte yaşam alanlarına ani gerçekleşen saldırılarda; yaşadığı yerle özdeşleşen, orayla bağ kuran, kolektif bir hafızayı oluşturan toplum hedef alınmaktadır.

Tarihteki iktidarlar insanların yaşam alanlarını kontrol ederek onları yönetebilmeyi amaçlamışlardır. Aynı şekilde günümüzdeki iktidarlar da mekanlara yapılan değişimlerle birlikte bireyleri ve toplumları kapitalizme entegre etmeye ve yönetilmeye açık hale getirmeye çalışmaktadır.

Mekansal Dönüşümle İradenin Gaspı

Mekan, sadece bireyin yaşamını sürdürdüğü bir yer olmaktan öte, bireyin yaşadığı alanı dönüştürerek iradesini ortaya koyabileceği alanı da tarifler.

Mekanların, yaşam alanlarının iktidar tarafından kontrolü ve bireyin iradesi dışında dönüştürülmesi, bireyi iradesinden koparmak ve özgürlüğünden yoksun bırakmaktır. Çünkü bireyin içinde bulunduğu, kendince anlam verdiği, diğer bireylerle ve toplumla ilişkisini sürdürdüğü ve yaşamını pratiklediği alana iradesi dışında yapılan hızlı değişim ve bu değişimle birlikte o alana dair birey için değişen gerçeklik, bireyin psikolojisini ve gerçeklik algısını tahrip etmektedir.

Kentsel Dönüşüm Kolektif Hafızayı Yıkmayı Amaçlar

İktidarın mekan politikalarının bireye yönelik etkisinin yanında, toplumu dönüştürmeye yönelik amaçları da bulunmaktadır.

Yakın zamanda İstanbul’un farklı ilçelerindeki alanlar için alınan kentsel dönüşüm kararları, her dönem mevcut olan bir kentsel politika gibi görünse de, OHAL sürecindeki KHK’larla oldu bittiye getirilmesi nedeniyle kentsel dönüşümün taşıdığı anlamı genişletmektedir. Ezilenlere yönelik saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde ezilenlerin yaşadığı alanlar için yapılacak kentsel dönüşümler, sadece bir kentin yeniden dönüştürülerek soylulaştırılması anlamına gelmez. Bu dönüşümlerle, ezilenlerin birlikte eylediği, paylaşma ve dayanışma kültürüyle kolektif bir hafızayı oluşturduğu ve iktidarlara karşı mücadele ettiği kolektif alanlar hedef alınmaktadır. Bu alanların yok edilmesi ya da dönüştürülmesiyle en nihayetinde oluşturulan birliktelik ve kolektif hafızanın yok edilerek, iktidara karşı durma olanaklarının ortadan kaldırması ve yeni-başkaldır(a)mayan bir toplum yapısı amaçlanmaktır.

Olağanüstü Kentsel Dönüşüm Politikaları

Coğrafyamızdaki iktidar yönetime geldiği dönemden bu yana kentsel politikaları sürekli kullansa da, içinde bulunduğumuz OHAL döneminde yönetmelik değişiklikleri ve KHK’larla daha hızlı ve hoyratça bir politika yürütmektedir.

OHAL’in ilanının ikinci ayında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun Uygulama Yönetmeliği”nde yapılan değişiklikle, yaşam alanlarının daha kolay bir şekilde “riskli alan” ilan edilerek dönüştürülmesi için var olan bazı yasal sınırlandırmalar ortadan kaldırılmıştır. Böylece devlet, ekonomik veya sosyal nedenlerle yaşam alanlarına daha kolay saldırabilecektir.

OHAL’deki politikalar, yaşam alanlarının hepsine saldırmaktadır. Bu dönemde yürürlüğe giren ve kamuoyunda “madde 80” olarak bilinen kanun ile hükümet, rant projelerini hızlandırarak doğal yaşam alanlarına ve SİT alanlarına yapılacak projelerini yasal denetim mekanizmalarının dışında tutmayı hedeflemiştir. Ayrıca süreçlerinin hızlandırılması ile de yaşam alanlarında hızlı dönüşümler yapma niyetindedir.

OHAL’in getirdikleriyle, yaşam alanlarının savunulmasına yönelik mücadelelere karşı saldırılar da gerçekleştirilmiştir. Örneğin Cerattepe davasının görüldüğü dönemde, OHAL bahanesiyle, birçok şehirde Cerattepe eylemleri yasaklanmıştı.

İktidarı boyunca ulaşım konusunda gerçekleştirdiği projelerini oya dönüştürmek için söylemler üreten hükümet; içinde bulunduğumuz son dönemde üçüncü köprü, üçüncü havaalanı, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli gibi projeleri hızlı bir şekilde tamamlayıp onlara geniş anlamlar yüklemiş, “patlayan bombaların bile durduramayacağı” gelişmişlik göstergesi rolü biçmişti. Bu ulaşım politikaları da kentlerin birbirine ve merkeze bağlanması, bu yöntemle de yönetilebilmesi bağlamında, iktidarların kente ve çevresindeki yaşam alanlarına yönelik politikaları arasında yer almaktadır.

Kentsel Dönüşümle Dönüştürülüyoruz

Kentsel dönüşüm ya da ulaşım projeleriyle birlikte yaşam alanlarına ani gerçekleşen saldırılarda; yaşadığı yerle özdeşleşen, orayla bağ kuran, kolektif bir hafızayı oluşturan toplum hedef alınmaktadır.

Bu politikalarla insanların yaşam alanları talan edilmekte, dönüşüme uğramakta, bu alanların anlamı ve kullanımı değiştirilmektedir. İnsanlar anlamları ve kullanımları değiştirilen yaşam alanlarında nefes alabilmek ve var olabilmek için çaresizce çırpınmaktadır: Tıpkı yaşam alanından koparılan sudan çıkmış bir balık gibi!

 

Gizem Şahin

[email protected]

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.

The post “Sudan Çıkmış Balığa Dönmek” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/03/sudan-cikmis-baliga-donmek-gizem-sahin/feed/ 0
” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/ https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/#respond Fri, 05 Jun 2015 12:07:26 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/ Hedef 2050 Yaşadığımız topraklarda, çılgın projeler birbirini takip ediyorken; 2023, 2071 hedefleri art arda açıklanırken; kentler kimilerinin isteklerine göre fütursuzca dönüştürülürken; kırlar sanayi ve kentin ihtiyaçları için talan edilirken; öğrendik ki, önüne böylesine çılgın projeler koyan sadece T.C Devleti değilmiş, meğer Fransa da 2050 yılına Paris için “çılgın projeler” üretiyormuş. Projenin mimarlığını, yapı dünyasının dâhisi […]

The post ” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

France, ile de france, paris 4e arrondissement, ile de la cité, cathedrale, notre dame de paris, chimères, vue sur la seine et la rive gauche,

Hedef 2050

Yaşadığımız topraklarda, çılgın projeler birbirini takip ediyorken; 2023, 2071 hedefleri art arda açıklanırken; kentler kimilerinin isteklerine göre fütursuzca dönüştürülürken; kırlar sanayi ve kentin ihtiyaçları için talan edilirken; öğrendik ki, önüne böylesine çılgın projeler koyan sadece T.C Devleti değilmiş, meğer Fransa da 2050 yılına Paris için “çılgın projeler” üretiyormuş.

Projenin mimarlığını, yapı dünyasının dâhisi olarak bilinen Belçikalı mimar “Vincent Callebaut” yapıyor. Çalışmalarının eksenini “ekoloji ve sürdürülebilirlik” üzerine oturtan mimar, Paris Belediyesi’nin siparişi üzerine görenleri adeta “büyüleyen” bir proje ortaya koymuş. Yukarıda, simülasyonu bulunan projenin adı “Akıllı Paris”.

Akıllı Paris

Akıllı Paris için söylenenler hayli ilginç: “2050’ye kadar şehrin sera gazı salınımını yüzde 75 oranında azaltmak isteyen Paris Belediyesi tarafından sipariş edildi. Proje 8 bölümden oluşuyor ve yüksek teknoloji ürünü sürdürülebilir tasarım ve bitkilendirmeyle şekillendiriliyor. Toplam 15 kuleden 5’inin her birinin cepheleri, biçimleri yusufçuk böceğinden esinlenilmiş iki büyük fotovoltaik ve termal güneş panelleriyle dikkat çekici şekilde kaplanmış olacak ve paneller gün boyu hem elektrik hem de sıcak su üretecekler. Aynı zamanda, geceleri, bir dönüşümlü hidroelektrik pompalı depolama istasyonu, kulenin tepesinden bir şelalenin yağmur suyunu toplayan farklı seviyelerde konumlandırılmış tankların havuzları arasından dışarı akmasına imkan verecek. Projenin diğer göze çarpan öğeleri, sebze bahçelerini, konut kuleleriyle bütünleşmiş denizanasından ilham alınarak tasarlanmış bir çift köprüyü, rüzgâr türbinlerini ve yosun biyoreaktörlerini içeren bir “dikey parkı” taşıyan birkaç büyük bambu kulesini içeriyor. Vincent Callebaut Architectures’a göre, projenin sekiz temel bölümü şehir için çok büyük miktarlarda yenilenebilir enerji üretecek ve kaliteli yaşam alanlarını arttıracaktır.”

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dediğinizi duyar gibiyim. Aynı şekilde düşünüyorum. Dünyanın en büyük nükleer şirketlerinin açık ortağı olan, dünyanın dört bir yanında yaptığı nükleer denemelerle birçok canlının kanına giren, sanayisinin deniz aşırı hamleleriyle ürettiği pisliğin boğazımıza kadar geldiği bir devlet neden böyle bir proje yapmaya ihtiyaç duyar?

Çünkü;

Şehirler, devletler ve kapitalistlerin ortak ürettiği projelerdir. Dolayısıyla onların arzuları ve çıkarları doğrultusunda, tarih boyunca sürekli dönüştürülmüşlerdir. Bugüne en yakın kent anlayışı, Sanayi Devrimi’yle beraber oluşur. Madenlerin ve fabrikaların çevresine kurulan ilk modern şehirler, oradaki işletmelerde çalıştırılan yoksul işçilerin aynı yere tıkıştırılması ile oluşur. Bugün yaşadığımız mega kentler, geçmişin bu sömürgeci anlayışının mirasını taşırlar ve onun devamcılığını yaparlar!

Kentin var olmasının yegane koşulu, kırın talan edilmesi ve insansızlaştırılmasıyla mümkündür. Binalar için kullanılacak taşlar, dağlar eritilerek elde edilir. Alışveriş merkezlerinin, sanayinin elektriği; dereler, ovalar ve tepeler tutsak edilerek üretilir. Kentlere hammadde ve sermaye taşınsın diye, her yere asfalt dökülür. Hem insansız yaşam alanları hem de tarım alanları, deyim yerindeyse köklenerek şehir için işlenir ya da şehre taşınır. Sözün kısası, kır, git gide sıskalaşırken, şehirler de şişmanlar. Böylece kır aşırı sıskalıktan, kent de aşırı şişmanlıktan hastalanmaya başlar.

Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı

Bundan 23 yıl önce, “artan çevre sorunları, kuzey ve güney ülkeleri arasındaki yaşam kalitesi-refah dengesizliği, yoksulluk-yoksunluk, tarımsal reformlar silsilesi” ve daha birçok “çevre” sorununa bir çözüm bulabilmek için, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde bir araya gelen “zengin devletler”, Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nı imzalamıştır. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” de kabul edilmiştir. Öte yandan, hükümetler tarafından oluşturulan ve küresel ısınmaya yönelik “ilk çevre sözleşmesi” özelliğini taşıyan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, sera gazlarının oranlarını düşürmek ve bu gazların zararlarını en aza indirmeyi kendine ulvi bir görev edinenlerin toplamının sözleşmesidir. ‘97 yılına gelinince de aynı çevrenin hedefleri, Kyoto Protokolü ile devam edecektir.

Bu hastalıklı “mekan” politikası, içindeki tüm yaşamlarla beraber devleti ve kapitalizmi de sakatlar ve günden güne her şeyi biraz daha öldürür. Yeterince gün ışığı alamayan salon çiçekleri nasıl soluyorsa, yaşamla bağlarını yitiren insanlar da solmaya, verimsizleşmeye başlar. Çalışmayan, çalışamayan; tüketmeyen, tüketemeyen insan kendisiyle beraber kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderir.

Bu ve bunun gibi “çevreci projeler” de yaşamın sürdürülebilmesi için değil, kapitalizmin sürdürülebilmesi için üretilir. Enerji santralleriyle, taş ocaklarıyla, madenlerle, GDO’lu sebze meyveleri ve tüketici kültürüyle “kır”ı (dolayısıyla yaşamı) çoraklaştıran kapitalizm; onu şehrin üzerine giydirilen bir aksesuar gibi kullanmak ister. Devasa binaların, yol kenarlarının, beton adaların üzerini örten yeşil örtülerin, nükleerin yerini alması planlanan rüzgar ve güneş santrallerinin “biz”leri kurtaracağı yalanını söylerler.

2023’den 2050’ye Aynı Hikaye

Yaşadığımız topraklarda ise durum biraz daha farklı işler. Henüz dünyayı yeterince kirletemeyen T.C devleti ve benzeri daha zayıf devletlerin; geçmişte Fransa, Almanya, ABD, İngiltere gibi devletlerin, yaptıklarını daha yeni yapmaya başladığı için projeleri daha “ekolojik” olmaktan ziyade daha “kalkınmacı” daha “ilerici” olmak zorundadır. Büyük abilerinin izinden sapmadan giden T.C devleti, nükleer santraller, duble yollar, kentsel dönüşüm projeleri ve HES’lerle talanlarını sürdürürken; bir yandan da RES’ler ve GES’lerle, gelecekte kendisinin de kalkışacağı “ekolojik kentlere” göz kırpmaktadır.

Sözün özü, bu projeler, “ekolojik kentler”, “çevre ve kalkınma konferansları”, dünyayı cehenneme çevirenlerin, bu cehennem çukurlarının bir kısmını cennete benzeterek “yıktıklarını geri getirmeye” çalışmasından başka bir şey değildir. Bu, bir yamadır. Fakat milyonlarca yıldan beri biz canlılara ev sahipliği eden bu evren, artık yama kaldıramayacak kadar yıpranmış, üzerindeki canlılar da durmadan yenilenen yalanlara inanmaz olmuşlardır. Sizin anlayacağınız 2023 neye hizmet ediyorsa, 2050 de ona hizmet ediyordur. Üçüncü havalimanı neyi öldürüyorsa, devasa binaların tepesine kurulmuş yeşil bahçeler de aynı şeyi öldürüyordur!

Emre Bayyiğit

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Paris ‘ Yeşil’e ‘ Doyacak”- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/05/paris-yesile-doyacak-emre-bayyigit/feed/ 0