meydan 50 – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 16 Jun 2019 09:39:41 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kolza’dan Kanola’ya Zehirleniyoruz – Furkan Çelik https://meydan1.org/2019/06/16/kolzadan-kanolaya-zehirleniyoruz-furkan-celik/ https://meydan1.org/2019/06/16/kolzadan-kanolaya-zehirleniyoruz-furkan-celik/#respond Sun, 16 Jun 2019 09:39:41 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/16/kolzadan-kanolaya-zehirleniyoruz-furkan-celik/ Seneler önce Trakya’dan geçerken yol boyu sıralanmış ay çiçeği tarlaları görürdük. Ayçiçekleri adının hakkını vererek günebakarlardı tarlalar boyunca. Geçtiğimiz günlerde Bayramiç’teki Zeytinli Ekolojik Ortak Yaşam Topluluğu’ndan dostlarımızı görmeye giderken yine yolumuz düştü Trakya’ya. Gözlerim ayçiçeği tarlalarını ararken başka bir manzara, başka bir sarı ile karşılaştım. Başta tanıyamadık bu sarı çiçekleri, sonra biraz tartışıp araştırınca anladık […]

The post Kolza’dan Kanola’ya Zehirleniyoruz – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Seneler önce Trakya’dan geçerken yol boyu sıralanmış ay çiçeği tarlaları görürdük. Ayçiçekleri adının hakkını vererek günebakarlardı tarlalar boyunca. Geçtiğimiz günlerde Bayramiç’teki Zeytinli Ekolojik Ortak Yaşam Topluluğu’ndan dostlarımızı görmeye giderken yine yolumuz düştü Trakya’ya. Gözlerim ayçiçeği tarlalarını ararken başka bir manzara, başka bir sarı ile karşılaştım. Başta tanıyamadık bu sarı çiçekleri, sonra biraz tartışıp araştırınca anladık ki bu çiçeklerin adı kanolaymış. Peki ayçiçekleri nereye gitti, bu kanolalar neyin nesiydi? Nereden gelmişti? Bu sorulara bulduğum yanıtlar bu yazıyı yazmama vesile oldu.

Kolza’dan Kanolaya

Bir çoğumuzun bağda, bahçede gördüğü sarı çiçekler vardır. İşte bu bitkinin adı kolzadır. Kolza bitkisinin genelde yağı kullanılır. Çünkü kolza içeriğinde %50 oranında yağ bulunduran bir bitkidir. Ancak kolza yağında insan sağlığına zararlı erusik asit, küspesinde de hayvan sağlığına zararlı glukosinolat bulunması nedeniyle sadece hafif sanayi makinalarının yağlanmasında kullanılmaktaydı. Kanada’da kolza bitkisi genetiği değiştirilip işlenerek Düşük Asitli Kanada Yağı (Canadian oil, low acid) olarak piyasaya sürüldü. İlk olarak ABD’de yüksek oranda ekimi gerçekleştirildi. Canadian oil, low acid isminden de anlaşılacağı gibi kolzanın genetiği değiştirilerek kanola (canola) bitkisi üretildi. Üretilen kanolanın içerisinde bulunan erusik asit ve glukosinolat oranı sıfıra yakın bir dereceye çekildiği için “zararsız olduğu” üretici firmalar tarafından ortaya atıldı.

Kanola Yağı Pazarlama Stratejisi: “Yağ satarım, bal satarım” oynayan kapitalizmin kanolayı pazarlaması gecikmedi

1980’lerde Amerika’da yiyecek endüstrisi büyük bir sorunla karşılaştı. 80’lere kadar Amerikan Kalp Vakfı, üniversitelerin beslenme bölümleri gibi resmi kuruluşlar “damar tıkayan” doymuş yağlara karşı “kalple dost” çoklu doymamış yağları (mısır, ayçiçeği, soya vb.) öne çıkarmaktaydı. Fakat 80’lerde çoklu doymamış yağların, özellikle de mısır yağı ve soya yağının birçok sağlık sorununa, özellikle de kansere yol açtığı ortaya çıktı. Bu yiyecek endüstrisini kilitleyen bir duruma yol açtı. Endüstri senelerce kötülediği tereyağı, böbrek yağı, iç yağı, hindistan cevizi yağı gibi yağlara geri dönemezdi. Zaten üretimi maliyetli olduğu için endüstri açısından dönmek mantıklı değildi. Bu sebeple ilk olarak zeytinyağına yönelim oldu. Fakat dünyanın ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar endüstriyel zeytinyağı üretilmediği ve üretimi daha pahalıya geldiği için zeytinyağı da kapitalizm açısından bir çıkmazdı. Kanada’da kolzanın “ölümcül kısımlarının değiştirilmesiyle” üretilen kanola, kapitalizmin imdat kolu oldu.

İlk olarak Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nde yasaklı olan kolza bitkisi güvenli gıdalar listesine alındı. Bir zamanlar yemek tariflerindeki zeytinyağı-tereyağ önerilerinin margarin olarak değiştirilmesi gibi ABD’de kanola yağı piyasaya sürüldükten sonra basılan birçok yemek kitabındaki tariflerde “zeytinyağı veya kanola yağı” ibareleri ile -genetiği değiştirilmiş- kanola yağı, zeytinyağına eş bir ürün olarak tanıtıldı. Hatta kanola endüstrisinin oluşturduğu lobi ile bir dönem tüm yemek kitaplarında bu vurgunun yapıldığı söyleniyor.

Kapitalizmin bu çabaları sonucu kanola yağı piyasaya hızlı bir şekilde yerleşti. 1990’ların sonlarına gelindiğinde kanola yağı satışları patlama yaptı. Sadece ABD’de değil Çin, Japonya, Avrupa, Bangladeş, Meksika ve Pakistan gibi devletlerde de büyük miktarda kanola yağı tüketiliyor. Gurme marketlerinde, sağlık ürünleri satan zincir mağazalarda, süpermarketlerde de satılıyor. “Kolesterol düşürücü” margarinlerde kullanılıyor. Özellikle restoranlarda, kızartmalar hidrojenize edilmiş kanola yağı ile yapılıyor. Şu anda ise dünya piyasasında gıda, biyodizel ve yağlı boya yapımında kullanılıyor.

Kapitalizmin Sağlıklı Diye Önerdiği Bir Ürün Gerçekten Sağlıklı Olabilir mi?

Kanolanın insan ve hayvan sağlığı açısından kanser riski taşıyan kolza bitkisinin genetiği değiştirilmesiyle elde edilmiş bir GDO’lu bitki olduğunu söylemiştik. Kolza yağının insanda ve hayvanda amfizem solunum sıkıntıları, kansızlık, kabızlık, aşırı duyarlılık, körlük, bağışıklıkta zayıflığa neden olduğu bilinmekte; ayrıca bu yağda yoğun bir şekilde bulunan erusik asitin akciğer kanseri ile bağlantıları üzerinde durulmaktadır. Sinir sistemi ve kan dolaşımında zararlı etkileri olduğu bildirilmektedir. Zararlı etkileri, kolza yağının doğrudan bir trans yağ asidi oluşu ile ilişkilendirilmektedir.

Peki Kolza Kanola’ya Dönüşünce Tüm Bu Zararları Yok Mu Oldu?

Şöyle ki Edirne Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Yorulmaz “ekilen kanoladan elde edilen tohumla yeniden ekilen kanola tohumunun kanserojen madde içermesine yol açtığını” belirtiyor. Yani ıslah edilmiş kolza tohumu tekrar ekildiğinde eski özelliklerini geri kazanıyor. Bu durumda kanola üreten çiftçi her sene ekim yapabilmek için hibrit tohum şirketlerinin genetik müdahaleli tohumlarını almak zorunda kalacak. Ayrıca bu tohumlar için de yine gübreleme ve ilaçlamalar yoluyla aynı şirketlerin ürettiği kimyasal zehirler kullanılacak.

Kanola Bitkisinin Coğrafyamızda Ekimi

Türkiye’de 38 bin 873 kilometrekare yüzölçümüyle en büyük kent olan Konya’da arazinin yüzde 55’i tarım alanı olarak kullanılıyor. Devletin kilogram başına 50 kuruş desteği sonucunda geçen yıl Konya ovasında 20 dekar alana ekilen kanolanın bu sene 100 dekarı kapladığı belirtiliyor. Geçen yılki verilere göre Trakya’da 422 bin dekar; Güney Marmara, Bilecik, Uşak ve Konya’da da 82 bin dekar alanda kanola üretimi yapıldı. Bu yıl da yine büyük oranı Trakya olmak üzere kanola üretiminin katbekat artması bekleniyor.

Trakya’da kanola teşvikinin yanı sıra ayçiçeği üreten çiftçileri de yok etmek için ayçiçeği hasatı öncesinde Resmi Gazete’nin 3 Mayıs 2019 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 100 bin ton ayçiçeği tohumunun sıfır gümrükle ithal edileceği belirtilmişti. Bu da oradaki çiftçinin zorunlu olarak ayçiçeğini bırakıp kanolaya yönelmesine neden oluyor. Ayrıca genetiği değiştirilerek üretilen kanolanın çok çabuk büyüyebilmesi, kolay ürün vermesi ve kuraklıktan ya da dondan etkilenmemesi de çiftçinin bu zehirli bitkiye çabuk yönelmesi için bir başka sebep. Oysa ki kanola ile beraber toprağa atılan kimyasal gübreler sebebiyle toprak uzun yıllar boyunca geri dönülmez bir biçimde kimyasal gübre atmadan hiçbir şey veremez hale gelecek.

Kapitalizmin şekilden şekle sokarak, genetiğini değiştirerek insanların tüketimine sunduğu bir gıda daha doğanın talanına sebep olurken bizlerin yaşamına da tehdit oluyor. Hepimizin bildiği “yağ satarım bal satarım” tekerlemesi ise kapitalizmin oyunlarıyla yaşamlarımıza tehdit oluşturduğunu fark etmemizi sağlayacak bir yol gösteriyor bize: “Zambak, zumbak, dön arkana iyi bak!”

Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post Kolza’dan Kanola’ya Zehirleniyoruz – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/16/kolzadan-kanolaya-zehirleniyoruz-furkan-celik/feed/ 0
Anarşizm ve Gençliğin Özgürleşmesi – Marc Silverstein https://meydan1.org/2019/06/16/anarsizm-ve-gencligin-ozgurlesmesi-marc-silverstein/ https://meydan1.org/2019/06/16/anarsizm-ve-gencligin-ozgurlesmesi-marc-silverstein/#respond Sun, 16 Jun 2019 09:12:43 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/16/anarsizm-ve-gencligin-ozgurlesmesi-marc-silverstein/ Günümüz toplumunun çocukları benzersiz bir şekilde eziliyorlar ama ezilmeleri genellikle kendilerini ilerici ya da radikal olarak gören insanlar tarafından bile fark edilmiyor. Çocuklar ve yetişkinler arasındaki ilişkinin eşitsizlik ve zorlama üzerine kurulu olması; ırk, cinsiyet ya da cinsel yönelime dayanan diğer baskı biçimlerinden ayrı bir mesele olarak görülür çünkü her nasılsa doğal kabul edilir. Çocukların […]

The post Anarşizm ve Gençliğin Özgürleşmesi – Marc Silverstein appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Günümüz toplumunun çocukları benzersiz bir şekilde eziliyorlar ama ezilmeleri genellikle kendilerini ilerici ya da radikal olarak gören insanlar tarafından bile fark edilmiyor. Çocuklar ve yetişkinler arasındaki ilişkinin eşitsizlik ve zorlama üzerine kurulu olması; ırk, cinsiyet ya da cinsel yönelime dayanan diğer baskı biçimlerinden ayrı bir mesele olarak görülür çünkü her nasılsa doğal kabul edilir. Çocukların kendi kararlarını kendileri almayacağı ve işlerini kendileri yürütmeyeceği düşünülür çünkü deneyimden yoksun ve olgunlaşmamış oldukları varsayılır ve bu yüzden yetişkinlerin onlar üzerinde bir biçimde otorite uygulamaları meşru kabul edilir. Bireysel bağımsızlık, gönüllülük, örgütlenme özgürlüğü ve karşılıklı yardımlaşmaya dayanan anarşizm, anti otoriter bir ebeveynlik, öğrenim ve çocuk yetiştirme teorisini formüle etmek için ve çocukları baskıcı bir toplumdan özgürleştirme sürecini başlatmak için önemli bir rol oynayabilir.

Çocukların büyürken yüzleştikleri ilk otorite ebeveynleridir. Ebeveynler çocukları üzerinde doğumlarından 18 yaşına kadar yasal vasilik haklarına sahipler. Birçok ebeveyn çocuklarıyla olan ilişkileri konusunda hiyerarşik ve otoriter bir görüşe sahip. Çocuklarını mülkiyetleri gibi görüyorlar. Beslenecek, korunacak, düzene sokulacak, kısıtlanacak, disipline edilecek, uygun gördükleri şekilde ödüllendirilip cezalandırılacak mülkler olarak. Anarşistler, çocukları kendi başlarına otonom bireyler olarak görmeyen bu ebeveynlerine muhtaç çocuk kavramına karşı çıkarlar. Anarşist Mikhail Bakunin meselenin özünü şöyle ifade ediyor: “Çocuklar kimsenin mülkiyetinin bir parçası değildir; ne ebeveynlerin ne de toplumun. Onlar ancak kendilerinin özgür geleceğine aittir.”

Bazı ebeveynler çekirdek ailenin boğucu atmosferini “aşırı korumacı” ya da “çocuklarına aşırı düşkün” olduklarını söyleyerek meşrulaştırıyor. Toplumsal cinsiyet rolleri çekirdek aile ile birlikte yaratılır ve sağlamlaştırılır. Otoriter ideolojilerin yeni nesillere aktarılması da çekirdek ailede gerçekleşir. Çekirdek ailenin cinsellik üzerindeki püriten baskısının sonucu olarak nevrotik ve antisosyal kişilik bozukluğu da yine burada üretilir. Çoğu zaman ebeveynler çocuklarını hristiyanlık, müslümanlık vb. gibi kendi dinlerinin ya da cumhuriyetçi, demokrat vb. gibi belirli politik görüşlerin takipçisi olmaya zorlarlar. Yahudilikte 13 yaşına gelmiş oğlan çocukları genellikle “erkek olmanın” göstergesi olan bir törene zorlanır ya da buna mecbur bırakılır. Hanuka ve Noel çocukların katılmaya zorlandıkları ve kendi inanç ve fikirlerini seçme şanslarının verilmediği dini kutlamalardır.

5 yaşlarına doğru çocuklar “okullara” ya da anarşist yazar Bob Black’in yerinde adlandırması ile “gençlik toplama kamplarına” yollanıyor. Bu kurumlarda çocuklar her türlü “şüpheli” davranışı rapor edeceğinden emin olduğumuz öğretmenler tarafından yakından izlenir. Okulların amacı incelikli ya da çok da incelikli olmayan baskı biçimleriyle en ufak bir özgür düşünce ve bireysellik işaretini engellemektir. Eğer çocuklar “yaramazlık” yaparsa ofise gönderilerek, göz hapsine alınarak ya da kınama, uzaklaştırma, kötü notlar verilerek cezalandırılır. Bir çok özel ortaokul, lise ve çok sayıda devlet okulunda çocukların uyması gereken kıyafet kuralları vardır. Hatta bazen gömleklerini içeri sokmaya ya da kemer giymeye bile zorlanırlar. Dövmeler, boyalı saçlar, piercingler ve bağımsız bir kimlik oluşturmaya yarar ne varsa okul yönetiminin ve müdürlerin şiddetli düşmanlığı ile karşılaşır.

Yönetimin öğrencilerle olan ilişkisi neredeyse bir patronun işçisiyle olan ilişkisiyle aynıdır. Yönetim erki kurumun sahibidir, “davranış kuralları”nı belirler ve “üretken bir çalışma ortamı” yaratmaya çalışır. Otoriteye sahip olanları sorgulamak iyi bir fikir olarak kabul edilmez ve öğrencilerin öfkesi modern iş yerlerinde bulunan sarı sendikalardaki gibi kabul edilebilir biçimlere, öğrenci yönetimlerine ya da kurumsal öğrenci birliklerine kanalize edilir. Öğrenci yönetimleri küçük reform taleplerinde bulunabilir ama okulun varlığına dair sorular sormasının ya da anarşist eleştirinin gerektirdiği gibi baskının tümden feshine dair taleplerde bulunmasının imkanı yoktur.

Okullar ve hapishanelerin bu kadar benzeşmesi de oldukça ilginçtir. Hem hapishanelerde hem de okullarda şu kriterler geçerlidir: Otoriter bir yapı, kıyafet kuralları, bir yerden bir yere giderken geçiş izni, sessizliğe ve düzene verilen önem, negatif destekleme, davranış vurgusu, dışsal ödül sistemi, bireysel otonominin kaybı, kısıtlı özgürlük ve karar süreçlerinde katılımın azlığı.

Bu şu soruyu doğuruyor: Çocuklar günlük yaşamlarında yüzyüze geldikleri baskı biçimlerine karşı savaşmak için ne yapabilirler? En önemlisi okulda, evde ve işyerinde yaratılan yıkıcı bir atmosferde. (Lise öğrencileri genellikle McDonalds gibi düşük ücretli boktan işlerde çalışmaya zorlanıyorlar.) Ebeveynlerinin baskısı ya da yetişkinlerin davranışları hakkında nasıl hissettiğinizi diğer genç insanların bilmelerini sağlayın. Farkındalık gereklidir. Çocuklar bilmeli ki kendi varoluş koşullarını dayatan baskıcı bir sınıf tarafından benzersiz bir şekilde baskılanıyorlar. IWW tüzüğününün giriş bölümünden uyarlarsak; ezen ve ezilen sınıfların ortak hiçbir şeyleri yoktur.

İtaatsizlik küçük yollarla ifade edilebilir (iş yerinde küçük sabotajlar gibi); sadakat sözü vermeyi reddederek, dua etmeye katılmayarak (dini okullarda) veya okul ödevlerinde tarihten gençlik isyanları, Emma Goldman, Katie Sierra (Anarşist bir kulüp kurmaya çalıştığı ve ev yapımı savaş karşıtı bir tişört giydiği için okuldan uzaklaştırılan 15 yaşındaki bir anarşist) hakkında yazıp onları sınıfın önüne sunarak. Başkalarıyla konuşarak, okuyarak, düşüncelerini ve deneyimlerini paylaşarak kendin okulun dışında öğren. El ilanları yapabilir ve dağıtabilirsin ya da bunları okulun etrafına yapıştırabilirsin. Kendi başına ya da başkalarıyla birlikte fanzin çalışması başlatabilir, bunları okulda dağıtabilirsin. Reformist gözükseler bile sokağa çıkma yasağına, üniformaya vb. karşı sokak eylemleri, lise genel grevleri planlanabilir. Bunların gittikçe daha fazla öğrenciyi radikalleştirme olasılığı vardır.

Bir çok yaratıcı ihtimal var: Örneğin yaşadığım yere yakın anarşist bir grup, bir köpek kulübesi üzerinden “itaat eğitimi” yazan bir tabelayı söküp yerel okulun girişine astılar. Bu tarz şeylerin başarıya ulaşabilmeleri için ebeveynler ve yöneticiler daha öncekilerde olduğu gibi bundan paçayı sıyıramayacaklarını, eskiden baskı uyguladıkları çocuklar tarafından yakından izlendiklerini ve gençlerin üzerindeki güçleri ve otoritelerini yavaşça kaybettiklerini hissetmelidir. Ve karşılarındakilerin artık yumuşak başlı bir koyun sürüsü değil efendileri ortadan kaldırarak kendi hayatlarının kontrolünü ellerine almaya kararlı, farkındalığa sahip, zeki ve örgütlü bir gençlik olduğunu bilmeliler.

Anarşizm gençliğin özgürleşmesine dair çok şey sunuyor. Anarşizmin otorite karşıtlığı ve gönüllülük olan temel ilkeleri çocukları kölelikten ve esaret durumundan kurtaracak olan güçlü araçlardır. Ayrıca anarşizm, gençlik özgürleşmesine yalnızca ebeveyn baskının feshiyle yetinmeyip özgürlükçü alternatifler yaratmayı teklif eder. Bu, eski toplumun kabuğundan yeni bir toplum yaratan devrimci ikili güç stratejisinin bir örneğidir. Resmi görüşe aykırı olarak, öğrenim okul ile aynı şey değildir ve çocuklar öğrenmek, büyümek ve kendilerini geliştirmek için tümüyle özörgütlü altyapılara sahip tam eşitlik ve özgürlüğe dayalı karşı kurumlar yaratabilirler. Sınıfların gönüllü olduğu, çocukların başkalarıyla -çocuk ya da yetişkin- bu konuda kimin yetkinliği var ise onunla birlikte belirli bir konu üzerine çalıştıkları “özgür okullar” gerçekten yaratılabilir. Colin Ward’ın Eylemde Anarşi kitabına eklediği gibi bunlar artık okul değil, “halkın özgürleşme laboratuvarları” olacaktır.

Marc Silverstein

Çeviri: Ahmet Soykarcı

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Anarşizm ve Gençliğin Özgürleşmesi – Marc Silverstein appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/16/anarsizm-ve-gencligin-ozgurlesmesi-marc-silverstein/feed/ 0