Miting Alanı Projesi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 28 Apr 2014 18:26:52 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Açık Hava AVM’sinden Miting Alanı Olur Mu? – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2014/04/28/acik-hava-avmsinden-miting-alani-olur-mu-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2014/04/28/acik-hava-avmsinden-miting-alani-olur-mu-huseyin-civan/#respond Mon, 28 Apr 2014 18:26:52 +0000 https://test.meydan.org/2014/04/28/acik-hava-avmsinden-miting-alani-olur-mu-huseyin-civan/ Bu miting alanları, ezilenlerin yeni mekansal hamlesine, yani her yeri direniş alanına çevirmesine karşı devletin karşı hamlesidir. Politik olmayan mekanın Taksim-Gezi İsyanı dalgasıyla beraber eylemlerle politik kılınması, devleti türlü kapitalist etkinliklerle süslediği yeni açık AVM’leri yaratmaya itmiştir. Hem de miting alanı ismiyle. 171 futbol sahası büyüklüğünde bir alan… Yaklaşık 1 milyon metrekare… Hayvanat bahçesi, lunapark, […]

The post Açık Hava AVM’sinden Miting Alanı Olur Mu? – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bu miting alanları, ezilenlerin yeni mekansal hamlesine, yani her yeri direniş alanına çevirmesine karşı devletin karşı hamlesidir. Politik olmayan mekanın Taksim-Gezi İsyanı dalgasıyla beraber eylemlerle politik kılınması, devleti türlü kapitalist etkinliklerle süslediği yeni açık AVM’leri yaratmaya itmiştir. Hem de miting alanı ismiyle.

171 futbol sahası büyüklüğünde bir alan… Yaklaşık 1 milyon metrekare… Hayvanat bahçesi, lunapark, otoparklar, sergi alanları, büfeler ve restoranlar… Maltepe sahiline yapılması planlanan miting alanı, miting alanından çok içerisinde barındıracağı etkinlik alanlarıyla açık hava AVM’sini andırıyor. Bu büyük açık hava AVM’sini yapabilmek için ihtiyaç olunan alan, denizden yaklaşık üç buçuk kilometrelik bir alan doldurularak karşılandı. Bu proje aslında ikiz bir projeydi. Kazlıçeşme’de Newroz kutlamaları sırasında, AKP’nin “büyük seçim mitingi”ne ev sahipliği yapan Yenikapı Miting Alanı da bu projenin Avrupa yakasındaki ayağıydı. Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun aksi yöndeki raporuna rağmen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan onay alan Yenikapı Miting Alanı da benzer şekilde denizin doldurulup miting alanı haline getirildiği bir yerdi.

1 Mayıs’ın yaklaşmasıyla beraber, Taksim Meydanı tartışmaları da gündemdeki yerini almaya başladı. Bu iki miting alanı, eylemlerde valiliğin önereceği yerlerin başında geliyor. Öte yandan, bu seneki 1 Mayıs-Taksim Meydanı tartışmaları, aslında ardında gizli bir gündemi de barındırıyor. Taksim Meydanı, Taksim-Gezi İsyanı’yla beraber yaratılan kolektif deneyimin de bir alanı artık. Bu sene 1 Mayıs için Taksim Meydanı’nda ısrar edenler, bu direniş günlerinin de gücünü taşıyarak ısrarlarını sürdürecekler.

Devlet tarafınınsa miting alanlarıyla beraber yaratmaya çalıştığı, bu alanları sermayenin biçimlendirmesine izin vererek toplumsal politizasyonu kırma politikası olacak.

Mekanın Yeni Kapitalist Anlamı

16. ve 18. yüzyıl arasında Avrupa’da gerçekleşen çitleme hareketlerinin, sınırlarını şimdi kırsala dayatan kapitalist kentlerin oluşumu üzerindeki etkisi kaçınılmazdır. Kapitalizm, oyununu oynamadan önce, bu sanayi kentleriyle sahnesini hazırlıyordu. Üretim alanlarını belirlediği gibi yaşamsal alanları da belirleyebildiği bir alan yaratıyordu.

Yaşadığımız coğrafyada bu süreç, çok daha geç tarihlerde 1950-1980 arasında gerçekleşti. Yani, kapitalist kentleşme bu tarihlerde ortaya çıktı. Sanayi için gerekli işçi nüfus, köylerden karşılanmaya çalışıldı. Köyden kente göç, gecekondulaşma gibi bir dizi olay belirtilen zamanın ürünleri olarak ortaya çıktı.

Kapitalizme geç eklemlenme diye anılan bu süreçlerde, kentin kapitalist dönüşümü için tasarlanan her proje, aslında darbe sonrası hayat bulmaya başlamıştı. Kentsel dönüşüm diye ifade edilen uygulamaların kökenini özellikle bu tarihlerde aramak gerekiyor.

Bugün şehir plancılarının “kamu otoritesi eliyle yapılan bir vandalizm örneği” olarak ifade edilen durumların kökenini, devlet iktidarının kendini birçok alandan kaygısızca dayatabildiği darbe sürecinde aramak, kapitalizm ve devlet ilişkisini ortaya koymak adına önem taşımaktadır.

Kapitalizm ve devlet ilişkisinin somutlaştığı bir kelime var aslında; kentsel dönüşüm.

Devlet ve Kapitalizmin Mekana Yönelik Müşterek Hamlesi Olarak; Kentsel Dönüşüm

Kentsel dönüşüm kavramının, 1848’de ne Fransa’da ortaya çıkışı ilginçtir, ne de kavramın Paris Komünü’nden sonra gelişmesi… Bu tarihlerdeki toplumsal hareketler, dönemin siyasi iktidarını mekansal çözümler almaya itmiş, örneğin barikat kurulmasın diye sokakları küçültmüştür. Hegemonik güç, üzerinde hakimiyetini sürdürmeyi iddia ettiği mekanı değiştirmesi, dönüştürmesinin nedeni budur.

Son yıllarda yaşadığımız coğrafyadaki dönüşüm adı altında devam eden talanı iyi anlamlandırmak için bu tarihsel arka plandan yararlanmak gerekir. Bir yanda kapitalizme eklemlenmek için gerekli değişimleri umarsızca uygulamaya sokan, bu uygulamalar önündeki engelleri darbe aracılığıyla bir bir ortadan kaldıran bir siyasal iktidar; öte yandan eski yapısındaki sorunları küreselleşen değişimlerle atlatmaya çalışan küresel ekonomik iktidar…

Yaşanılan coğrafyadaki mekan sorunsalı, sadece devletin hegemonik alan belirleyiciliğiyle ya da klasik anlamda metaların üretileceği uzam anlamıyla değil; doğrudan kapitalizmin ekonomik krizlerini gidermekte kullanılacak ekonomik bir geri dönüş olarak da mekanla aşılmaya çalışılmıştır.

Bu yüzden, bir mekan politikasının bu iki belirleyici iktidardan ayrı tutulmaması gerekir. Bu ikisinin dışında, bireylerin kolektif deneyiminin farklı bir yerden kontrol altına alınmasının bir de psikolojik yansıması olacağı kaçınılmazdır.

Meydan Israrı

Kapitalist kentlerin kuruluşunu hatırladığımızda, zaten bu mekanların ezilen kesimlerin istediği şekilde biçimlenmediği açıktır. Buna rağmen ezilenler, bu sömürü sisteminde çatlaklar yaratmayı ve kendi yaşam alanlarını kısmen oluşturmayı başarabilmişlerdir.

1 Mayıs gibi süreçlerde, kapitalist kentin merkezine yönelik ezilenlerin her ısrarı devlet nezdinde bir rahatsızlık yaratmaktadır. Devlet oluşumunu hazırladığı hakimiyet alanını, ezilenlere vermek istememektedir. Çünkü devlet için mekan üzerinde hegemonya demek, ezilenler üzerinde hegemonya demektir.

Devlet ve kapitalizm, oluşturduğu miting alanlarına hapsettiği bireylerle, hem istediği mekanlardan ezilenleri uzak tutabilmeyi tasarlarken; öte yandan miting alanlarını “siyaset dışında her şey” ile ilişkilendirerek siyaseti de tüketilebilir kılmaya çalışmaktadır. Tüketime odaklı bir eğlence kültürüyle, alanlar “cazip” kılınmaya çalışılırken, oluşacak politizasyon bu eğlenceli illüzyonunun gölgesinde eriyecektir. Kendini hızlı tüketimin ruhuna kaptıran birey için bu dakikadan sonra alanın “miting alanı” olmasının bir anlamı kalmayacaktır.

Böylece politizasyon engellenirken, bu tüketim alanlarındaki “eğlenceli” etkinliklerle para da kazanılmış olacaktır. Eylem alanı üstünden para kazanmak… Gözünü “mekan” üzerinden yapacağı kar maksimizasyonuna dikmiş kapitalistlerin yeni icadı bu.

Mekan-Toplum İlişkisi

Bireyin, mekanla kurduğu ilişki özgürlüğüyle ilintilidir. Çünkü bireyin kendini somut anlamıyla gerçekleştirmeyi başaracağı uzam bu mekandır. Dolayısıyla, mekan bireylerin kendilerini gerçekleştireceği bir alan olarak karşımızda durduğundan dolayı önemlidir.

Doğası gereği sosyal bir canlı olan bireyin, bu kendini gerçekleştirme süreci tabi ki diğer bireylerden, canlılardan hatta doğadan bağımsız değildir. Bu sürecin kolektif bir yapıda işlemesi, aynı zamanda bu mekanın doğası gereği kolektif olmasından kaynaklanır. Bu kolektivite bir uyum içerisinde işler. Bu işleyiş karşılıklı bir dönüşümü de barındırır. Bu dönüşüm işteştir; birey biçimlendirir ve biçimlenir.

Aynı şekilde şu an içinde yaşadığımız mekan da insanı biçimlendiren ve insanın biçimlendirdiği bir toplumsal ilişki biçimidir. Bu alan üzerinde hakimiyet kuran iktidarlar, bu biçimlendirmeyi de etkileyecektir, ya da açık bir şekilde söylemek gerekirse toplum üzerinde hakimiyet kuracaklardır.

Miting alanları denilen mekanlarla planlanan, sadece kapitalist çıkarların maksimize edileceği bir yer değildir. Aynı zamanda bu toplumsal ilişki biçimini de iktidarların lehine belirleyebilecek mekanlar oluşturmaktır. Devlet ve kapitalizm ortaklığıyla yapılmak istenen, özgür yaşam alanlarımıza bir saldırıdır. İktidarlar gözünü kolektif eylemliliğe dikmiştir. Taksim-Gezi İsyanı sonrasında oluşan bu kolektif sinerji, yaşam alanlarımız kontrol altına alınarak yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu kolektif eylemlilik içinde, kendini özgürce gerçekleştirebilen bireylerin özgürlükleri yok edilmeye çalışılmaktadır. Dayanışma kültürünün yerini alması için planlanan tüketimci kültür dayatılmaktadır.

Dayanışmanın Alanı

Taksim-Gezi İsyanı’yla beraber eylem alanları, daha önce de vurguladığımız insan-mekan ilişkisinin yeni bir şekilde ortaya çıktığı yerdi. Taksim-Gezi İsyanı süresince politikliğini kazanmış özne, düşündüğünü eyleme fırsatını bu alanlarda buldu. Paylaşma ve dayanışma ilişkilerini bu alanlarda örgütledi.

Taksim’in devlet tarafından yeniden işgal edilmesiyle beraber, tam da sloganlardaki gibi “her yer Taksim” oldu. Yani isyanla beraber ortaya çıkan yeni siyasal özne, eylem alanını her yere taşıdı. Bu hegemonyasını hakim olduğu alanlar üzerinden kuran devlet için mekanın politik bir şekilde kaybedilmesiydi.

Bu miting alanları, ezilenlerin bu yeni mekansal hamlesine, yani her yeri direniş alanına çevirmesine karşı devletin karşı hamlesidir. Politik olmayan mekanın Taksim-Gezi İsyanı dalgasıyla beraber eylemlerle politik kılınması, devleti türlü kapitalist etkinliklerle süslediği yeni açık AVM’leri yaratmaya itmiştir. Hem de miting alanı ismiyle.

Taksim-Gezi İsyanı’ndan sonra, devletin bu karşı hamlesinin o kadar kolay kabul görmeyeceği aşikar. Tabi ki kendi kolektif alanlarımızdaki politikliği ve dayanışma pratiğini besleme ısrarımız sürdüğü sürece…

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.

The post Açık Hava AVM’sinden Miting Alanı Olur Mu? – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/04/28/acik-hava-avmsinden-miting-alani-olur-mu-huseyin-civan/feed/ 0
” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/#respond Sat, 07 Sep 2013 13:27:57 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor. AKP, 3 […]

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazandıktan bu yana kesintisiz iktidarını yaklaşık 11 yıldır sürdürüyor. 2011 seçimleri sonrası ortaya koymuş olduğu “dev” projelerini hayata geçirme konusunda da toplumla adeta inatlaşan bir kararlılık gösteriyor. İsminde bulunan “kalkınma” ibaresine de atfen, kamusal ihtiyacın çok dışında, ihtiyaç olmayan ölçüde “dev projeler” geliştiriyor ve bu projeleri toplumsal muhalefetin tüm haklı itirazlarına rağmen gerçekleştirme konusunda dayatmacı bir tutum sergiliyor.

Halkın kullandığı ortak alanları kendi ölçütlerine göre düzenlemenin dışında, kapitalistlerin rant sağlama amacını da taşıyan bu “dev projelerin” ortak özelliği, dünyadaki benzerleriyle yarışacak kadar “devasa” olmaları ve iktidarın yapay olarak ürettiği “kamusal ihtiyaçlar” üzerinden var edilmeleridir. Bu projelerin, özellikle son dönemde de kamuoyunda tartışılanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Miting Alanları Projesi: Yenikapı ve Maltepe

Tayyip Erdoğan, Taksim ve Kadıköy gibi meydanların eylem ve mitinglere kapatılacağını açıklamış, protestolar için yeni yapılacak Yenikapı ve Maltepe meydanlarını adres göstermişti. Kamuoyundan yoğun bir tepki çeken bu açıklamanın ardından meydan projelerinin sürmekte olan inşaat çalışmalarına hız verildi ve şu anda çalışmalar büyük ölçüde tamamlandı. Her iki meydan projesinin birer milyon kişilik olduğu ve bu özellikleriyle dünyadaki benzerleriyle yarışacak düzeyde büyük olduğu belirtiliyor. Söz konusu meydanlarda, mitinglerin yanı sıra, konser, festival, spor aktivitelerinin yapılması da planlanıyor. Toplumsal muhalefetin yapacağı eylemler için bu alan dayatmasını kabul edip etmeme olasılığının gerçekliği bir tarafa, denizin doldurulmasıyla gerçekleştirilen bu projeler, özellikle bu bölgelerdeki ekosistem için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu bu konuya ilişkin yapmış olduğu açıklamada, “Denize ait olmayan beton yığınını oraya yerleştirerek dolgu yapmak, denizi kirletmek anlamına gelir. Bu, tıpkı denize çöp poşeti atmak gibi bir şeydir. Yani deniz doldurularak, hem inşaat kaynaklı bir kirlilik oluşacak, hem de ekosistem bozulacak.” dedi. Bozoğlu, dolgu sisteminin yaratacağı deprem riskine de dikkat çekerek, “Bunun en yakın örneğini Karadeniz Sahil Yolu’nda gördük. Düzce Deprem’inde genellikle dolgu yapılan bölgeler çöktü. Doğaya bu kadar müdahale etmemek gerekiyor, çünkü doğa hakkını geri alıyor.” diye konuştu.

Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesi

Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda temeli atılan proje, aslında önceleri daha çok, yapılması düşünülen yeni köprüye verilecek isim ile kamuoyunda tartışıldı. Köprüye, Alevi katliamlarıyla bilinen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in adının verilecek olması, İstanbul’un böyle bir köprüye ihtiyacının olup olmadığını, trafik sorununun böyle bir köprü-otoyol projesiyle çözülemeyeceğini ve bu proje sonucu, şehrin kalan son ormanlık alanının yok olacağı gerçekliğini bir anlamda gölgede bıraktı.

Köprü yapımı aleyhine çeşitli STK’ların açmış oldukları birçok dava var ve bu davalardan birinde, geçtiğimiz günlerde medyaya da yansıyan “bilirkişi raporu” oldukça ilginç bilgiler içermekte. Raporda, “Köprü etrafında eğer yerleşim yerleri oluşmazsa çevreye abartıldığı kadar zarar vermez. Köprü

yapılmazsa daha büyük çevre kirliliği olur.” denilerek, başlatılan talan projesi meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Hükümetin 2023 yılı hedeflerine de vurgu yapılan bilirkişi raporunda “Tuzla ve Gebze’deki sanayi faaliyetleri yereldeki ekolojiyi ve çevreyi tahrip ederken ülkenin ekonomik yönden büyümesinde ve ülke sanayisinin rekabet gücünü sürdürerek hayatiyetini devam ettirmesinde önemli bir fonksiyona sahip” iddialarına yer verildi.

Toplumun bu projeye talebi ve ekolojik etkileri tartışılmadan gündeme getirilen bu söz konusu köprü-otoyol inşaatı sonucu, 1.5 milyon dolayında ağacın kesileceği tahmin ediliyor.

Üçüncü Havalimanı Projesi

Yukarıda sözünü ettiğimiz Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile şehre bağlanacak üçüncü havalimanının, 150 milyonluk yolcu kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük havalimanı olması düşünülüyor. Tıpkı köprü ve otoyol projesi gibi bu “dev projede de” yüzbinlerce ağaç kesilerek ciddi anlamda bir ekolojik tahribat oluşacak. Yeni havalimanı projesi, ihale rakamları anlamında da devasalık arz ediyor. Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle Cumhuriyet tarihinin rakamsal anlamdaki bu en büyük ihalesini (22 milyar 152 milyon Euro), Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon konsorsiyumu kazandı. AKP hükümetinin “İstanbul’umuzu Avrupa’nın en devasa havalimanına kavuşturacağız” içerikli ve yapay ihtiyaç üretme amaçlı propagandası karşısında ise eski THY Genel Müdürü Cengiz Karlıtekin mevcut havalimanlarına pist takviyesi yapılarak yolcu kapasitesinin 150 milyona çıkarmanın mümkün olduğunu belirtti.

“Çılgın Proje”: Kanalistanbul

Bu devasa projelerin belki de en popüleri, bizzat Erdoğan tarafından kamuoyuna “Çılgın Proje” olarak tanıtılan Kanalistanbul Projesi. Tayyip Erdoğan’ın 2011 genel seçimleri öncesi, seçim vaadi olarak da ortaya attığı Kanalistanbul Projesi, gerçekleşmesi durumunda belki de, tam bir ekolojik felakete yol açacak. Okyanus bilimi uzmanı Prof. Dr. Cemal Saydam’a göre Kanalistanbul Projesi sonrası, Karadeniz’de tuzlanma artacak. Ayrıca Marmara’nın alt sularının oksijensiz kalması ve buna bağlı olarak hidrojen sülfür konsantrasyonun artması nedeniyle tüm İstanbul’u adeta bir çürük yumurta kokusu kaplayacak. Kanalistanbul’un açılmasıyla oluşacak adanın doğal kaynak suları, deniz suyuyla karışacak.

Kentsel Dönüşüm Projesi: Yıkımlar

Tayyip Erdoğan’ın “İktidarıma mal olsa bile mutlaka gerçekleştireceğim” diye nitelediği kentsel dönüşüm projesi, geçtiğimiz yıl Ekim ayında yapılan dinamitli yıkımlarla resmen başlatılmıştı.

İstanbul, Ankara, İzmir, İzmit, Adana, Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde gerçekleştirilmesi düşünülen proje kapsamında devlet ve inşaat şirketleri önemli bir rant sağlayacaktır. Bu projeyle insanların evleri yok pahasına satılacak, ardından ya ev sahipleri “ikna edilerek” ya da zorla evler yıkılacak. Yıkım ücreti de kişinin kendisinden tahsil edilerek, kişi TOKİ’ye borçlandırılacak. Evi elinden alınan insanlar şehrin dışından, banka kredisiyle uzun yılar ödemesi gereken bir borç yükünün altına sokulacak. Kentsel dönüşüm projesi şu anda İstanbul dışında, özellikle Ankara Dikmen ve Mamak’ta hızla uygulanmaya başlandı.

Geçtiğimiz günlerde söz konusu kentsel dönüşümün, Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının da katıldığı üçüncü etabı, toplam 46 merkezde eşzamanlı olarak başlatıldı. Böylece “deprem riski” taşıdığı iddia edilen toplam 335 kamu binası ve 90 bin konutun yıkım işlemi gerçekleştirilecek.

Çamlıca Camii Projesi

Tayyip Erdoğan’ın kamusal bir ihtiyaç talebi ortaya koymaya bile gerek duymadığı ve bu anlamda salt bir “gösteriş arzusu” ile açıklanabilecek bu devasa cami projesiyle Çamlıca tepesindeki ağaçlık bölgeler yok edilecek. Yaklaşık 50 bin kişinin namaz kılabileceği ve 15 bin metrekarelik bir alana yapılacağı duyurularak tanıtılan cami projesi, 111 milyon 500 bin TL ihale bedeliyle de cami ihaleleri arasındaki rekorun sahibi.

“Asrın Projesi”: Marmaray

AKP tarafından dünyanın en önemli projelerinden biri olarak sunulan Marmaray Projesi, İstanbul Boğazı’nı denizin altından bir tüp geçitle birbirine bağlayacak bir raylı sistem çalışması. 2004 yılında temeli atılan hükümetin bu “dev projesinin” ihale bedeli, 2.5 milyar dolar. Proje inşaatının yer yüzeyinde devam ettiği dönemlerde Sirkeci ve Yenikapı inşaat bölgelerinde özellikle Bizans dönemine ilgili STK’larla projeye karşı çıkanlar Tayyip Erdoğan tarafından “Üç beş tane çanak çömlek, çatal kaşık bulundu diye bu dev hizmeti 4 yıl geciktiren kişiler” olarak lanse edilmişti.

AKP’nin bu “dev projesi” son olarak binlerce kişinin ölümüne neden olabilecek bir teknik hatanın yapıldığı konusuyla yine gündeme geldi. Gazeteci Necati Doğru’nun iddiasına göre, proje ihalesini kazanan Japon Taisei ve Türkiyeli şirketler Gama-Nurol ikilisi, tüp geçit inşaatında büyük bir hata yapmıştı. Tamamı 11 tünel olan projede, 11. tünelden başlamak üzere 7. tünele kadar proje yürütüldüğü, 7. tünelde yapıcı firma mühendislerinin 15 santimlik bir düşey sapma tespit ettiği ileri sürüldü. Söz konusu hatanın Ulaştırma Bakanlığı’nın İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne bildirildiği ve sorunun giderilmesi için hatanın meydana geldiği 7. tünelin tamamen sökülmesi gerektiği tespit edildi. Bunun maliyetini fazla bulan yüklenici şirket yetkililerinin sorunu dolgu yöntemiyle giderme yoluna gittiği belirtildi.

Mücadeleye Devam

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan Taksim Direnişi’nde verilen mücadele sonucu, Taksim Gezi Parkı’nın rant adına şirketlere talan ettirilmesi engellenmişti. Ancak AKP hükümetinin irili ufaklı daha birçok projesi bulunuyor ve bunların neredeyse tamamı, aleyhlerinde açılan davalarla da gündemde. Fakat bu talan politikalarının açılan davaların sonucu gelmesi umulan “adaletin” ötesinde, Taksim Gezi Parkı’nda olduğu gibi kararlılıkla yenilgiye uğratılacağı açıktır.

Emrah Tekin

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/feed/ 0