mizah – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 05 Dec 2020 16:29:05 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 İzahı Olmayan Şeylerin İsyanı Olur! https://meydan1.org/2020/12/05/izahi-olmayan-seylerin-isyani-olur/ https://meydan1.org/2020/12/05/izahi-olmayan-seylerin-isyani-olur/#respond Sat, 05 Dec 2020 16:29:03 +0000 https://meydan.org/?p=67340 Zaten kötü durumda olan biz öğrencilerin ve işçilerin yaşamı Covid19 ve tedbir olarak gösterilen yasaklarla beraber iyice çöküş noktasına geldi. Gerek maddi gerekse manevi sıkıntıların tavan yaptığı bu dönemde devlet “tedbir almış” gibi görünmenin ötesine geçemiyor. Sözümona bilimi, tekniği, teknolojiyi olabilecek en uç noktaya taşıdığı iddiasıyla, bizlerin düşüncelerini ütopik, gerçek dışı, ilkel diye yaftalayan kapitalizmin […]

The post İzahı Olmayan Şeylerin İsyanı Olur! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Zaten kötü durumda olan biz öğrencilerin ve işçilerin yaşamı Covid19 ve tedbir olarak gösterilen yasaklarla beraber iyice çöküş noktasına geldi. Gerek maddi gerekse manevi sıkıntıların tavan yaptığı bu dönemde devlet “tedbir almış” gibi görünmenin ötesine geçemiyor. Sözümona bilimi, tekniği, teknolojiyi olabilecek en uç noktaya taşıdığı iddiasıyla, bizlerin düşüncelerini ütopik, gerçek dışı, ilkel diye yaftalayan kapitalizmin biliminin; biz ezilenlerin hiçbir işine yaramadığını bir kez daha gördük.

Bakanlar, devlet personelleri ve patronlar lüks yaşamları sayesinde fiziksel mesafeli steril ortamlarda, keyfi olarak günde 1-2 defa Covid19 testi yaptırabilirken sokağa çıkma yasakları biz işçilerin vardiya saatlerine göre ayarlanıyor. Biz bu süreçte dip dibe çalıştırılırken ağır belirti göstermeden test yaptıramıyor ve ölümle burun buruna gelmeden hastanelerde tedavi olamıyoruz. Bu süreçte vaka sayıları bizden gizlenmiş, apaçık bir şekilde ölüme terk edilmişiz.

Bu saçmalıkların içinde yaşamaya çalışırken karantina, sokağa çıkma yasakları gibi “tedbir”lerin başka sonuçları da olmuş. Zaten fazla olan sosyal medya kullanımımız daha da artmış ve “bilgiye” daha hızlı şekilde ulaşmışız. Bazı adaletsizlikler, cinayetler, taciz ve tecavüzler teşhir edilmiş ve toplumsal tepki oluştuğu için bunların üstünün örtülmesi bir nebze daha zor hale gelmiş. Peki devlet durur mu? Durmamış ve yapıştırmış cevabı: “Sosyal Medya Sansür Yasası”!

Tıpkı televizyon gibi bu mecrayı da kontrol altına almak isteyen devletin aslında bir ölçüde başarıya ulaştığı söylenebilir. Çünkü görünen köyün ardında Servet Turgut’u helikopterden attılar, Şerali Dereli’yi evinin önünde katlettiler, Özcan Erbaş’ı vurup “havaya ateş ettik” dediler, “Kemal Kurkut’un katili serbest kaldı” haberini yapanı ise 20 yılla yargıladılar. Evin Kanlı’nın isminin duyulmuş olma ihtimali bile oldukça düşük. Hele daha geçmişe dönüp anlatmaya başlasak ne kimsenin gözü keser okumaya ne ömür yeter olan biteni yazmaya…

Gelelim asıl soruya, biz ne yapacağız? Gözümüzle gördüğümüz, kulağımızla duyduğumuz birçok haksızlığa sessiz kalıp vicdan muhakemesinin ardından bir kılıf mı uyduracağız?

Neymiş efendim, “izahı olmayan şeylerin mizahı olur”muş… Gizlenen vaka sayılarıyla, içinde bulunduğumuz ekonomik krizle, saçma sapan tedbirlerle, katliamlarla dalga mı geçelim? Başımıza gelen tüm felaketlerde suçu 2020’ye mi yıkalım? Yıkmamız gereken o kadar kurum varken…

Asıl suçluların kim olduğunu hepimiz çok iyi bilirken etrafımızda dört duvar yok diye kendimizi özgür mü sanalım? Hiç olmayan ve olmayacak olan konfor alanlarımızı terk edemiyor gibi mi yapalım? Hepimiz borç batağında değilmişiz gibi bireysel çıkarlarımızı mı gözetmeye çalışalım? Bu çıkarları kaybetme korkusuyla tükenelim mi, tükenmişliğin içerisinde hapsolmak bizi biçareliğe itmiş gibi? Gibi diyorum çünkü direnenler hala var ve umut hepimizin ekmeği. Peki tek başına umut etmek yeterli mi? Cevabı hepimiz biliyoruz, o halde neyi bekliyoruz?

Özgürlüğümüzü kimlerin kısıtlayacağını, kanımızı hangi zümrenin emeceğini kendi ellerimizle seçeceğimiz o günü mü bekliyoruz, “dümenden demokrasi” gününü? Oy vermek 3-5 senede bir dolup taşan öfkenin başka yöne kanalize edildiği, sonuçları merakla takip edilen lakin bize hiçbir zaman faydası olmayıp çözümmüş gibi gösterilen basit bir aldatmacayken… Tabi çözümden anladığımız doğalgaza zam yapılmaması, asgari ücretin bilmem kaç lira olması değilse.

Gençliğimizin en güzel zamanlarını birilerini daha fazla zengin etmek için harcamaya mecbur bırakıldığımız bu düzende daha ne kadar ezilebiliriz ya da buna nasıl sessiz kalabiliriz ki? Bu düzeni sürdürmeyecek, kılıflar uydurmayacak, sessiz kalmayacağız; şimdiden söyleyelim.

Çünkü “İzahı Olmayan Şeyin İsyanı Olur!”

The post İzahı Olmayan Şeylerin İsyanı Olur! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/12/05/izahi-olmayan-seylerin-isyani-olur/feed/ 0
Charlie Hebdo’nun Ötekileştiren Patavatsızlığı – Özgür Oktay https://meydan1.org/2016/02/10/charlie-hebdonun-otekilestiren-patavatsizligi-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2016/02/10/charlie-hebdonun-otekilestiren-patavatsizligi-ozgur-oktay/#respond Wed, 10 Feb 2016 09:32:09 +0000 https://test.meydan.org/2016/02/10/charlie-hebdonun-otekilestiren-patavatsizligi-ozgur-oktay/ Mizah ezilenlerin silahıdır; çünkü otoriteyi sarsar, karizmasını yerle bir eder. Komik, yeri gelir halkın despota karşı söylemek isteyip söyleyemediğini söyler, yeri gelir halkın otoriterleşen geleneğini yerden yere vurur. Halklar da komiği sahiplenirler. Ama komik de toplumun parçasıdır ve kimi zaman, o toplumdaki yaygın ön yargıları taşır. Bu yüzden komiğin her yaptığını her zaman mizah olarak […]

The post Charlie Hebdo’nun Ötekileştiren Patavatsızlığı – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

charliehepdo

Mizah ezilenlerin silahıdır; çünkü otoriteyi sarsar, karizmasını yerle bir eder. Komik, yeri gelir halkın despota karşı söylemek isteyip söyleyemediğini söyler, yeri gelir halkın otoriterleşen geleneğini yerden yere vurur. Halklar da komiği sahiplenirler. Ama komik de toplumun parçasıdır ve kimi zaman, o toplumdaki yaygın ön yargıları taşır. Bu yüzden komiğin her yaptığını her zaman mizah olarak değerlendirmek yanlıştır.

Batı toplumlarındaki ifade özgürlüğü kavramı mizahçıları özellikle kapsıyor. Fransa’da muhalif yayın yapan mizah dergisi Charlie Hebdo’nun karikatürleri ise ifade özgürlüğünün bir sınırını hatırlatıyor: Nefret Söylemi.

Charlie Hebdo başka birçok konuda mizahın ince çizgisini tutturmayı başarırken, göçmenler söz konusu olduğunda neredeyse bir nefret söylemi üretiyor. Dergi, yılbaşı gecesi Almanya’da yaşanan taciz olaylarını eleştirmek için, Aylan Kurdi’nin masumiyetini hedef almış: “Aylan büyüseydi tacizci olurdu.”

Charlie Hebdo’nun bu son karikatürü, düşmanlığın dozunu o kadar arttırdı ki, özgürlükçü basından ağır eleştiriler aldı. Avrupa devletlerinin Ortadoğu coğrafyasında gerçekleştirdiği egemenlik ve ekonomik çıkar savaşlarının, oradaki halkların yaşamlarını yok ettiğini ve bu yüzden göçmenlerin zorunlu olarak geldiğini görmek çok da zor değil.

Ayrıca, Charlie Hebdo erkek şiddetini eleştirirken, erkek şiddetten ayrılamayacak olan savaş şiddetinin bir kurbanını seçiyor. Aylan’ın ve onun coğrafyasından göçen herkesin, bu şiddetin kurbanı olduğunu göremiyor. Göremiyor çünkü kendi toplumunda çok eskiden beri var olan yabancı düşmanlığı onu kör ediyor. Ortaya çıkan nefret söyleminin temelinde bu körlük yatıyor.

Göç etmek isteyen milyonlarca kişinin varlığı Charlie’yi rahatsız ediyor çünkü Avrupalı devletler bu insanların yaşadıkları coğrafyaların sömürülmesiyle elde ettiği “refah”ını ve (kapitalist) barışını “korumak” istiyor. Her göçmeni kabul etmiyor. Aylan da uçağa binip gelemedi Avrupa’ya. Bu yüzden o bottaydı.

Charlie aslında sömürgeciliğe karşı. Sömürgecilik dönemi düşüncesi, batı kültürünün en üst seviyesine ulaştırdığı “insani” değerleri doğuda göremiyordu; bu coğrafyayı “cahil” buluyordu. Yabancı gördüğü bu halkları aşağılıyor, kendisinden uzakta tutmak istiyordu. Kimi zaman eğitmek istiyor ve tabii sömürmekte sakınca görmüyordu. Sömürgeci düşüncenin temelinde yabancı düşmanlığı yatıyordu. Bu yüzden Charlie kendisiyle çelişiyor.

Charlie’nin bu ötekileştirici patavatsızlığı sürerse, kendi mizah anlayışıyla ona şöyle demek gerekir: Charlie Hebdo Büyürse Faşist Olacak.

Özgür Oktay

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 31. sayısında yayımlanmıştır.

The post Charlie Hebdo’nun Ötekileştiren Patavatsızlığı – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/02/10/charlie-hebdonun-otekilestiren-patavatsizligi-ozgur-oktay/feed/ 0
Efendileri Korkutan Güney Amerikalı Çizer CARLOS LATUFF – Gizem Şahin https://meydan1.org/2014/12/31/efendileri-korkutan-guney-amerikali-cizer-carlos-latuff-gizem-sahin/ https://meydan1.org/2014/12/31/efendileri-korkutan-guney-amerikali-cizer-carlos-latuff-gizem-sahin/#respond Wed, 31 Dec 2014 14:49:18 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/31/efendileri-korkutan-guney-amerikali-cizer-carlos-latuff-gizem-sahin/ Özgün ve abartılı tiplerle gülmecenin kullanılmasının tarihi, karikatürden öncesine kadar gider bu coğrafyada. Karagöz oyunlarında kullanılan karakterlerden, Nasreddin Hoca hikâyelerine, hatta Ortaoyunu’na varıncaya kadar abartılı gülmece, izleyicinin/dinleyicinin gözüne sokmak ister meramını. İzleyicinin/dinleyicinin önyargısını da kırmaya yarayan bu alaycı dil, kimi zaman bir devletlûyu kimi zaman bir zengini hedef eder kendisine… Aslında abartılı gülmeceyi politik yapan biraz da budur. Gündelik […]

The post Efendileri Korkutan Güney Amerikalı Çizer CARLOS LATUFF – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Özgün ve abartılı tiplerle gülmecenin kullanılmasının tarihi, karikatürden öncesine kadar gider bu coğrafyada. Karagöz oyunlarında kullanılan karakterlerden, Nasreddin Hoca hikâyelerine, hatta Ortaoyunu’na varıncaya kadar abartılı gülmece,
izleyicinin/dinleyicinin gözüne sokmak ister meramını. İzleyicinin/dinleyicinin önyargısını da kırmaya yarayan bu alaycı dil, kimi zaman bir devletlûyu kimi zaman bir zengini hedef eder kendisine…

Aslında abartılı gülmeceyi politik yapan biraz da budur. Gündelik yaşam içerisinde konu edilemeyen, eleştirilemeyen kişi ya da durumlar, abartılı gülmeceyle konuşulur, tartışılır kimi zaman toplumsal bir mesele haline getirilir.

Gazete ve dergilerin çoğalması, baskı tekniklerindeki gelişmeler, karikatürle beraber abartılı gülmecenin bu versiyonunun daha da toplumsallaşmasına yol açacaktır. Tabi “doğal olarak” sansürlenecek, toplatılacak ve yasaklanacaktır da.

Anlam yüklenmiş resim yani karikatür; “derdi olanlar”ın 17. yüzyılın başından bu yana sosyal ve siyasi eleştiri yapmak için kullandığı ifade biçimlerinden biri, bir kültür. Yaşadığımız coğrafyada Osmanlı’dan günümüze, eleştiri amaçlı gülmecenin toplumsallaştığ en büyük mecralardan biri olan karikatür, toplumsal sorunların da küreselleştiği bir ortamda bazen “ortak” bir dil işlevi görüyor. Bu enternasyonal dilin usta isimlerinden biri Carlos Latuff. Özellikle İsrail’in işgal politikası ve Filistin’in direnişini konu edindiği karikatürleriyle tanınan Latuff, karikatürün politik geleneğini taşıyan sanatçılardan biri. ABD politikalarından küresel kapitalizme, Brezilya’da hükümetin iç politikalarına direnen halkların mücadelesine varıncaya geniş bir coğrafi yelpazede
ayrıntılı çizimleriyle tanınan Latuff’un yaşadığımız coğrafyaya ilişkin de çizimleri mevcut. TMK mağduru çocuklar, Berkin Elvan, Soma Katliamı ve TC’nin iç ve dış politikalarını kendi üslubuyla resmeden Latuff, yakın zamanda Kobanê Direnişi’ni de çizimlerine yansıttı. IŞİD’i, bölge devletlerini, küresel güçleri ola- ğanlığıyla deşifre eden çizgileri, karikatürün aslında ne olduğunu ne olması gerektiğini en açık şekliyle ortaya koyuyor.

 

Gizem Şahin
[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

The post Efendileri Korkutan Güney Amerikalı Çizer CARLOS LATUFF – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/31/efendileri-korkutan-guney-amerikali-cizer-carlos-latuff-gizem-sahin/feed/ 0
“Gülmek Politik Bir Eylemdir” – Gürşat Özdamar https://meydan1.org/2014/03/05/gulmek-politik-bir-eylemdir-gursat-ozdamar/ https://meydan1.org/2014/03/05/gulmek-politik-bir-eylemdir-gursat-ozdamar/#respond Wed, 05 Mar 2014 19:47:54 +0000 https://test.meydan.org/2014/03/05/gulmek-politik-bir-eylemdir-gursat-ozdamar/ Hükümetle cemaat ilişkisi bozuldukça, yeni filler tepiştikçe ortalık her geçen gün daha da toz duman oluyor, deyim yerindeyse at izi it izine karışıyor. Geniş kitlelere de, bunlara bakarak bir şeyleri anlamaya çalışmak kalıyor. İşte bu noktada, güncel kültür ve sanat ürünlerinin, bu tepişmeyi teşhir etmekten çok kenarda kıyıda beklediklerini, hatta hiç ortada görünmemeyi seçtiklerini söylemek […]

The post “Gülmek Politik Bir Eylemdir” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Hükümetle cemaat ilişkisi bozuldukça, yeni filler tepiştikçe ortalık her geçen gün daha da toz duman oluyor, deyim yerindeyse at izi it izine karışıyor. Geniş kitlelere de, bunlara bakarak bir şeyleri anlamaya çalışmak kalıyor.

İşte bu noktada, güncel kültür ve sanat ürünlerinin, bu tepişmeyi teşhir etmekten çok kenarda kıyıda beklediklerini, hatta hiç ortada görünmemeyi seçtiklerini söylemek mümkün.

Mağduriyet edebiyatının ardından seçimler sonucu başa gelen bir güruhun zamanla, neredeyse padişahlık yetkileriyle donanmış olması, en ufak bir eleştiride bulunanın bile kellesinin gittiği bir dönemi kendilerince normalleştiriyor.

Dizilerdeki yapma karakterlere bile tahammülsüzlük gösteren bu anlayış, son bir yılda görülen odur ki, gerçekleri de manipüle etme becerisini gösteriyor.

Ama bu hep böyle miydi? Elbette hayır.

Baskıcı hükümdarların egemen olduğu bu topraklara isyan ile birlikte mizah ve hiciv de gelişti. Kalelerin, sarayın dışında bir muhalif dildi bu aynı zamanda.

Mizahtaki o derin inceliği anlamayan sultanlar çok da önemsemez görünseler de, kuşaktan kuşağa dillendirilen öykülerle, isyanın taşıyıcısı da oldu haliyle.

Günümüzde de sinema, hep bu baskıcı otoriter anlayışa karşı duran örnekler verdi, faşist darbe koşullarında bile.

12 Eylül darbesinin ardından, her şeyin yasaklandığı dönemde, belki de kültür sanat alanında ilk belirgin karşı koyuş Deli Deli Küpeli filmi oldu. Film, bir akıl hastanesinden kaçan iki kişiden birinin, kasabanın aylardır beklediği kaymakam sanılması üzerine kuruludur. Bu kaymakam, sözleri, davranışları, aşı kampanyaları ile inceden inceye Kenan Evren’i eleştiriyle doludur.

Filmin bir sahnesinde, kurulan mahkemede yargılanan Karaoğlu, sırf Samsunlu olduğu için 10 yıl daha cezaya çarptırılır. Çünkü deli kaymakam Fenerbahçelidir ve Samsunspor Fenerbahçe’ye 4 çekmiştir. Bugün bile uydurma gerekçelerle on yıllarca tutsak edilenleri düşününce, askeri darbe ve sıkıyönetim koşullarında böylesi bir eleştirinin değerinin daha da çarpıcı olduğu açıktır.

“Normale dönüş” ile birlikte başımıza Turgut Özal getirilince de çok şey değişmedi. Özal, o meşhur kalemini ekranda sallaya sallaya yalanlarını sıralarken, dilinden hiç düşürmediği bir şey de ortadirek idi. Kapitalizme entegrasyonda arada kalmışlar, hep bir üst sınıfa terfi etme gayretinde olanlar bu ortadirek sözünü öylesine sevdi ki, sözcük ondan sonraki politikacıların da sözlüğüne girdi.

Toplumsal duyarlılığı bugüne göre oldukça yüksek olan Yeşilçam Sineması da bu söyleme seyirci kalmadı. Ortadirek Şaban gibi filmlerle bu sınıflararası ayrım gülümseterek, hem politikacılar hem de bu yalanlara kananlar hicvedildi.

Bu icraatının ardından, Adnan Kahveci ile kafa kafaya verip vergi düzenlemesi yaparak neredeyse her şeyi vergiye bağlayan Katma Değer Vergisi de gündemi oldukça meşgul etmişti. Yeşilçam, bu kez bunu resmetti: Katmadeğer Şaban.

Barınmak için yaptığı gecekondusunun yıkımına engel olmak için tekerlekli gecekondu yapan bir karakterin anlatıldığı Gülen Adam filmi de unutulmazlar arasında. Hatta yıllar sonra buna benzer bir olayın gerçekten yaşanmış olması, sinemanın öngörüsünden değil, beslendiğimiz mizah kültürünün ortak olmasından diyebiliriz.

Farklılıklarla Bir Arada, İsyan Alanına!

Geçtiğimiz yıl Gezi Parkı’nda başlayan ve önce Taksim Meydanı’na, sonra da neredeyse bütün kentlere sıçrayan direniş, Gezi Parkı’na kurulan çadırlarla başlamıştı. Küçük bir memurlukta çalıştığı için aldığı parayla geçinemeyen, bu yüzden de ev kirasını ödeyemeyen bir çiftin anlatıldığı Yakışıklı filminde Kemal Sunal’ın canlandırdığı karakter, belki de, Gezi Parkı’nda çadır kurma eylemini ilk gerçekleştirendi.

Günümüzde, dershaneler üzerinden başlayan bir tartışma emniyet müdürlerini, bakanları bile koltuklarından edecek boyuta ulaşmış, okyanusun ötesinden beddualar edilmişken, bunun yalnızca “saray” diliyle konuşuluyor olmasına ne demeli? Kral ve soytarıları her gün televizyonda arzı endam ederken biz ne yapıyoruz?

Tamamen Duygusal!

Sinemanın bu anlamda iyi bir dil kuramadığı ortada. Belki de on yıllar boyunca Cem Yılmazlara, Ata Demirerlere gülmeye alıştırılan izleyici, gene onların ağzına ya da o tarza bakıyor. Onlar içinse her şey “tamamen duygusal!”.

Oysa gönlümüz ve gözümüz, bir Kemal Sunal filmi arıyor. İstanbul’un kenar bir mahallesinde geçen, bir dershane patronu ile bir Kuran kursu imamı ve bir mahalle muhtarı arasındaki zaman zaman komik olayları resmeden bir film. İsmi Dershaneler Kralı olmaz belki ama 4+4+4 Şaban olabilir, kim bilir.

Ya da ayakkabı kutularında saklanan trilyonlar neden Köyden İndim Şehire tarzında işlenmesin ki? Kazarak çıktıkları yer İnönü Stadı değil de bir alışveriş merkezi neden olmasın?

Günümüzde politik film diye yapılan işlere baktığımızda da, bu mizahi inceliği göremiyoruz. Daha sert daha asık suratlı filmler, daha politik olarak sunuluyor, bu aslında sistemin de işine geliyor: Mizahı tamamen komediye çevirip içini boşaltmak. Bunu kabullenen sanatçılar da bolca olduğundan, bir sıkıntı da açığa çıkmıyor.

Bir diğer sıkıntı! da adaleti sağladığını, birlik ve beraberliği koruduklarını iddia edenlerin yüzlerinin bir türlü gülmemesi. Oysa madem güzel, faydalı işler yapıyorlar, o halde asıl onların yüzlerinin gülmesi gerekmez miydi?

Ama bakıyoruz, ayakkabı kutusu dolusu parası olanın suratı asık, oyların yarısını alan partinin başının suratı asık. Elinin altında bir cemaat tutanların yüzleri asık.

Düzmece suçlamalarla, uydurma kanıtlarla, yalan karalamalarla tutuklananların yüzlerindeki gülümse ise hiç gitmedi. Ali İsmail’in, Berkin Elvan’ın gülümsemeleri içimizi ısıtmayı sürdürüyor.

Çünkü bu asık suratlı efendilerin karşısında yalnızca gülmek bile politik bir eylem oldu.

Gürşat Özdamar

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 16. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Gülmek Politik Bir Eylemdir” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/03/05/gulmek-politik-bir-eylemdir-gursat-ozdamar/feed/ 0
Kültürlü Komiklik Kültürsüz Kitle – Alp Temiz https://meydan1.org/2013/08/07/kulturlu-komiklik-kultursuz-kitle-alp-temiz/ https://meydan1.org/2013/08/07/kulturlu-komiklik-kultursuz-kitle-alp-temiz/#respond Wed, 07 Aug 2013 14:34:08 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/07/kulturlu-komiklik-kultursuz-kitle-alp-temiz/ İnsanların sokaklara döküldüğü politik süreçlerde, bizim için bir başka iletişim aracı da duvarlar olmuştur. Düşündüklerini slogan halinde duvarlara yazanlar, bilirler ki yazılarının yanına bir yazı daha yazılır ve düşünceler duvarları doldurdukça toplumsallaşır. Taksim isyanı ve direnişi boyunca, sloganlar sadece Taksim’e çıkan sokakları doldurmakla kalmadı. İsyanın yayıldığı her yerde, isyanın ruhuyla özdeşleşmiş sloganların yaratıcılığı çok konuşuldu. […]

The post Kültürlü Komiklik Kültürsüz Kitle – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
İnsanların sokaklara döküldüğü politik süreçlerde, bizim için bir başka iletişim aracı da duvarlar olmuştur. Düşündüklerini slogan halinde duvarlara yazanlar, bilirler ki yazılarının yanına bir yazı daha yazılır ve düşünceler duvarları doldurdukça toplumsallaşır.

Taksim isyanı ve direnişi boyunca, sloganlar sadece Taksim’e çıkan sokakları doldurmakla kalmadı. İsyanın yayıldığı her yerde, isyanın ruhuyla özdeşleşmiş sloganların yaratıcılığı çok konuşuldu. Sloganlardaki insanı gülümseten yaratıcılık, isyanın en büyük motivasyonuydu.

Gülebilmek için gerekli olan malzeme, isyan sürecinde oldukça fazlaydı. Kimi zaman biber gazıyla dalga geçiliyordu, kimi zaman TOMA’yla… Bazen Vali Mutlu konu oluyordu süreçle ilgili bir espriye, bazen de Belediye Reisi Melih Gökçek!

Bu isyandaki mizah, sürecin en önemli kazanımlarından biriydi. Ama mizah her zaman çok komik olmaz, komik olan her şey de mizah değildir.

Kültürlü Komiklik

Mayıs sonu haziran başında, benim açımdan ilk komiklik ve mizah ayrımı üzerine tartışmalı malzeme açığa çıkmıştı: Polis kalkanının önünde kitap okuyanlar, polise kitap okuyanlar, polisin okuması için kitap açanlar… İnsanların algısında bu eylemler, polis şiddetine karşı oluşmuş gerginlikten beslenerek komik olarak değerlendirilmişti.

Oysa ki birinin kitap okuyup okuyamaması, pratikleriyle teorik seviyesinin aynı olduğunu göstermez. Kaldı ki, zaten kitap okumayı referans alan yani insani davranışların cahillik ve bilgelikle alakalı olduğunu düşünen bu anlayış, hiç okuma yazma bilmeyen annenin ya da babanın veya “cahil” olduğu her halinden belli olan birisinin “faşist hükümet” demesine de şaşırarak komik buldu.

Devletin, polis aracılığıyla halka karşı uyguladığı orantısız güç, pek çok zırhsız, kasksız, kalkansız, gaz maskesiz insanı öldürdü ve kayıtlara geçemeyecek kadarını yaraladı. Bu karşılaşmadaki adaletsizliğe bir eleştiri mahiyetinde bir pankart, Gezi Parkı içerisinde dikkat çekmekteydi: “Orantısız Zeka Kulübü”. Pankart önünde Gezi Parkı direnişçileri ve isyancıları, satranç oynayarak yaptıkları bu eylemle polisin orantısız güç uygulamasına karşı orantısız zeka uyguladıklarını kastederek orantısızlığı komikleştiriyorlardı. Ama bu komikleştirmeyle de orantısızlık meşrulaşmıyor muydu?

İşte çirkin mizaha denk düşürdüğüm komiklik, orantısızlığı meşrulaştıran bu komikliktir. Bu komiklik sayesinde orantısızlığın meşrulaşması, kime yaradığı belli olmayan bir saçmalık yaratmıyor mu?

Kültürsüz Kitle

Sosyal medyada çığ gibi büyüyen “Başbakan’ın götünün kılıyım” ve “Hüloğ” videoları da AKP mitinglerindeki insanlar üzerinden AKP’ye gösterilen tepkinin bir aracı haline geldi, yürüyüşlerde “hüloğ” çığlıkları atılır oldu.

Bu kitlenin alay konusu olduğu şakaların, son derece komik olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak mizah, sadece komik olanla kısıtlı değildir. Cem Yılmaz adlı Profesyonel Komik’in öncülerinden olduğu komikçilik algısı, gülerken düşünmeyi bayağı bir klişe olarak görüp yadsır. Profesyonel Komik’ler çizgili pijama üstüne atletle dolaşan göbekli kirli sakallı tiplemeler yaratarak, A-B sosyoekonomik statü grubundaki tüketiciye, komiklikler sunarlar. Tüketici hunharca gülerken mizahın “yoksunluklarla alay etmeme” ilkesi, bu zanaatkârlarca gerek maddi gerek magazinsel çıkarlarla unutulur.

Bu komiklikleri tüketenlerin algılarına yerleşen alaycılık ya da farkındalıklarından silinen duyarlılık, sokaklardaki yazılamalarda da kendini gösterdi: “Kahrolsun bağzı şeyler”e dek uzanan depolitizasyonun yarattığı “slogan bulamama”larla, yandaş medya için penguenlerden sonra ilgi çekici bir diğer alan daha belirmiş oldu.

Alay edilen tüm bu olaylar, çoğunlukla eğitimsiz, cahil yani kandırılmış olanları faşist olmakla niteliyordu.

Dahası bu anlayış içerisinde entelektüalizm öyle yükseldi ki, tartışmalarda faşizmin okuma yazma oranı düşüklüğü ve eğitimsizlikle alakalı olduğu ve aydınlanmayla üstesinden gelineceği iddia edilmeye başlandı.

“Cahil” insanların cahil hükumetinin ve onun cahil polisinin tavrının nedeni olarak görülen şiddet, iradenin yok sayılması, özgürlüklerin baskı altında tutulması; neye karşı mücadele ettiğimizi bulanıklaştırabilir. Aslında neye karşı mücadele ettiğimizi görmek çok önemli. “Eğitim şart” sloganlarını anımsatan komiklikler ve bu komiklikler üzerinden bir algı yükseltilirken şunu unutmamak gerekir ki; 1930’ların sonlarıyla Avrupa’da başlayan faşizm, eğitimli, sosyal ve kültürel konumu yüksek insanlarca uygulanıyordu.

Kullandığımız dilin, kimin tarafında olduğunu düşünmemiz gerekir. Keza komiklik ile mizahı ayıran durum budur.

Alp Temiz
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kültürlü Komiklik Kültürsüz Kitle – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/07/kulturlu-komiklik-kultursuz-kitle-alp-temiz/feed/ 0