okul – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 25 Sep 2021 10:14:58 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Devletin Eğitim Krizi Sürüyor https://meydan1.org/2021/09/25/devletin-egitim-krizi-suruyor/ https://meydan1.org/2021/09/25/devletin-egitim-krizi-suruyor/#respond Sat, 25 Sep 2021 10:14:56 +0000 http://meydan1.org/?p=74268 Covid-19 salgını sonrası normalleşme süreci kapsamında okulların açılması eğitim krizini daha çok büyüttü. Okulların açılışından beri 1630 sınıf karantinaya alınırken en az 40 bin öğrenci okula gidemiyor. İktidarın gerçeklikten uzak bir şekilde uyguladığı politikalar başarısızlıkla sonuçlanmaya devam ediyor. Hiçbir tedbir alınmadan açılan okullarda kalabalık sınıflarda fiziki mesafe ve gerekli hijyen koşulları sağlanmadan sürdürülmeye çalışılan eğitim […]

The post Devletin Eğitim Krizi Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Covid-19 salgını sonrası normalleşme süreci kapsamında okulların açılması eğitim krizini daha çok büyüttü. Okulların açılışından beri 1630 sınıf karantinaya alınırken en az 40 bin öğrenci okula gidemiyor.

İktidarın gerçeklikten uzak bir şekilde uyguladığı politikalar başarısızlıkla sonuçlanmaya devam ediyor. Hiçbir tedbir alınmadan açılan okullarda kalabalık sınıflarda fiziki mesafe ve gerekli hijyen koşulları sağlanmadan sürdürülmeye çalışılan eğitim sistemi, krizi daha fazla büyüttü.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kapatılan hiçbir okul olmadığı söylenirken geçen hafta Ordu Aybastı Fen Lisesi’nde, bu hafta ise Giresun Şebinkarahisar Fen Lisesi’nde tüm sınıfların karantinaya alındığı öğrenildi.

Okullarda dezenfektan bulunmuyor, küçük ve kalabalık sınıflarda havalandırma sorunu nedeniyle kapı açık ders işleniyor ve öğretmen sayısı yetersiz.

The post Devletin Eğitim Krizi Sürüyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/09/25/devletin-egitim-krizi-suruyor/feed/ 0
Koronavirüs Önlemleri Açıklandı: Okullar Tatil, Maçlar Seyircisiz https://meydan1.org/2020/03/12/koronavirus-onlemleri-aciklandi-okullar-tatil-maclar-seyircisiz/ https://meydan1.org/2020/03/12/koronavirus-onlemleri-aciklandi-okullar-tatil-maclar-seyircisiz/#respond Thu, 12 Mar 2020 16:44:40 +0000 https://meydan.org/?p=55942 Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Beştepe’de alınan toplantı sonrası koronavirüsü nedeniyle ilkokul, orta okul ve liselerde ara tatilin öne çekildiğini ve 16 Mart itibariyle tatil olduğunu açıkladı. Kalın, “İlk, orta ve lise okulları 16 Mart tarihinden itibaren 1 hafta tatil edilecek. Dolayısıyla ara tatil öne alınmış olacaktır. Daha sonra 23 Mart tarihi itibariyle de uzaktan eğitim […]

The post Koronavirüs Önlemleri Açıklandı: Okullar Tatil, Maçlar Seyircisiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Beştepe’de alınan toplantı sonrası koronavirüsü nedeniyle ilkokul, orta okul ve liselerde ara tatilin öne çekildiğini ve 16 Mart itibariyle tatil olduğunu açıkladı.

Kalın, “İlk, orta ve lise okulları 16 Mart tarihinden itibaren 1 hafta tatil edilecek. Dolayısıyla ara tatil öne alınmış olacaktır. Daha sonra 23 Mart tarihi itibariyle de uzaktan eğitim yöntemiyle de internetten ve televizyon kanallarından öğrencilerimizin eğitimlerine devam etmeleri imkanı sağlanacaktır. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığımız kapsamlı bir çalışma yaptı. Buna dair bilgilendirmeyi Milli Eğitim Bakanlığımız, Bakanımız kamuoyuyla paylaşacak” ifadelerini kullandı.

İbrahim Kalın, üniversitelerin de 16 Mart pazartesi günü 3 hafta süreyle tatil edildiğini açıkladı. Spor müsabakalarının nisan sonuna kadar seyircisiz oynanması da alınan önlemlerden bir diğeri.

The post Koronavirüs Önlemleri Açıklandı: Okullar Tatil, Maçlar Seyircisiz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/12/koronavirus-onlemleri-aciklandi-okullar-tatil-maclar-seyircisiz/feed/ 0
Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/ https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/#respond Fri, 14 Jun 2019 12:12:51 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/ Alternatif eğitim modelleri hakkında gerçekleştirdiğimiz araştırmalar, tartışmalar, yazılar ve röportajlara devam ediyoruz. Gazetemizin 47. sayısında öz yönelimli öğrenme hakkında röportaj yaptığımız Alexander Khost ile bu kez, Kadıköy’de gerçekleştirilen, alternatif eğitim üzerine farklı yaklaşımlardan pratiklerin aktarıldığı ve kendisinin de katıldığı sempozyum ve 26A Atölye’de yaptığı etkinlik üzerinden bir sohbet gerçekleştirdik. Merhaba Alex, bazı okuyucularımızın bildiği gibi […]

The post Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Alternatif eğitim modelleri hakkında gerçekleştirdiğimiz araştırmalar, tartışmalar, yazılar ve röportajlara devam ediyoruz. Gazetemizin 47. sayısında öz yönelimli öğrenme hakkında röportaj yaptığımız Alexander Khost ile bu kez, Kadıköy’de gerçekleştirilen, alternatif eğitim üzerine farklı yaklaşımlardan pratiklerin aktarıldığı ve kendisinin de katıldığı sempozyum ve 26A Atölye’de yaptığı etkinlik üzerinden bir sohbet gerçekleştirdik.

Merhaba Alex, bazı okuyucularımızın bildiği gibi birkaç hafta önce bir sempozyum için Türkiye’deydin ve 26A Atölye’de öz yönelimli eğitim üzerine bir etkinlik gerçekleştirdin… Öncelikle çocuk hakları konusundaki perspektifini ve dünyanın birçok yerinde edindiğin deneyimleri öğrenmek bizim için çok ilham vericiydi. Buradaki deneyimin nasıldı ve Türkiye’deki durum hakkında izlenimlerin neler?

Her şeyden önce, Kolektif 26A’da tanıştığım harika insanlar beni o kadar nezaket ve içtenlikle karşıladı ki ne kadar teşekkür etsem azdır. Hepinize çok teşekkür ederim. Bana derinden ilham verdiniz. Alternatif Eğitim Sempozyumu da güzel bir buluşmaydı ama sempozyumun asıl ilgi alanı daha çok yukarıdan aşağı, yetişkin güdümlü eğitim modelleri gibi gözüküyordu ki bence bunlar hala çocuk haklarını ihlal ediyor.

Türkiye’de çocuk hakları mücadelesinin bir çok açıdan ABD’de olduğundan çok daha zorlu olduğunu görüyorum. ABD eğitim kanunları o kadar katı değil ve bu yüzden istersek Öz Yönelimli Eğitim yapıp “cezasız” kurtulabiliyoruz. Ancak baskıyla birlikte daha fazla tutku geliyor. Ve Türkiye’de çocuk haklarıyla ilgilenen insanların gerekli değişiklikleri yapmak için çok daha motive ve kararlı olduklarına şahit oldum. ABD, çoğu zaman topluma sahte “seçenek” sunarak, kapitalizmi gerçekten protesto etmemizin önünü tıkıyor.

Sonuçta çocuk haklarına inananlar her iki ülkede aynı mücadeleyi yürütüyor; çocuklar duygusal ve hatta bazen fiziksel şiddetle eziliyor. İnsanların büyük çoğunluğu bu durumun zalimliğini ve çocukluktaki ezilmenin topluma getirdiği korkunç etkileri anlamıyor gözüküyorlar.

Bir hayvan yaşamının erken döneminde travma yaşadığı zaman o hayvanın yetişkin olduğunda nasıl zorluklar çektiğini açıkça kabul ediyoruz. Fakat aynısının insanlar için geçerli olduğunu reddediyoruz. Devletin zorunlu müfredatını dayatmak travmadır, çocukları sıralara oturtup onlardan itaat istemek şiddettir. Bunu çocuklara yıllarca ve yıllarca ve yıllarca yapıyoruz ve onların kendi iyiliği için olduğunu söylüyoruz. Bu onların kendi iyiliği için değil, devletin çıkarı için. Bu durum en iyi ihtimalle şevki kırılmış yetişkinler yaratıyor, en kötüsü depresyon, endişe ve hatta intihar. Bu Türkiye’de, ABD’de ve dünyanın neredeyse her yerinde oluyor. Bunun durması gerek.

Kesinlikle. Sen kendini tanıtırken, genç hakları savunucusu olarak tanıtıyorsun. 26A’daki etkinliğe başlarken kurduğun bir cümle dikkatimi çekmişti: “Toplumun hiçbir kesimi, tarihin hiç bir döneminde çocuklardan daha çok ezilmiyor.” demiştin. Bu çok çarpıcı bir ifade. Bunu biraz açabilir misin – çocuk hakları konusunda ne sorunlar var?

İnsan haklarının tarihine bakarsak zulüm ve ayrımcılık, tarım ve zenginliğin bulunmasıyla başlıyor. Zamanın bu noktasında birçok insan grubu zenginlerin daha zengin olması için zorla idare ediliyordu. Bu sistem devam etti ve endüstri çağında genişledi ve tabii bugün halihazırda her yere yayılmış durumda. Açıkçası zulüm zulümdür; tahakkümün altında acı çeken her birey, bu işkenceci sistemin kurbanıdır ve bireylerin ya da grupların acılarını karşılaştırmaya gerek yok. Böyle demekle birlikte bu süreç boyunca çocuklar hemen her zaman haklarından mahrum bırakıldılar ve bu gün bile insandan aşağı görülüyorlar. Bana inanmıyorsanız herhangi bir kıtada herhangi bir çocuğun tuvalete gitmek için izin istemek zorunda olması, kendi varlıklarını biriktirmesine izin verilmemesi ya da onu etkileyen konularda karar verememesi gibi durumlara bakabilirsiniz. Ve tabii ki çocukluk herkesin yaşamının bir parçası olduğu için bugüne kadar sürmüş olan en kapsayıcı ve en uzun tahakküm biçimi.

Çocuklara ne yapacaklarını söylemeye başladığımızda onlara disiplini ve otoriteye itaat etmeyi öğrettiğimizi kabul etmeye başlamalıyız. Çocukların kendileri için önemli olan şeyler konusunda her gün kendi kararlarını verebilmeleri gerektiğini kabul etmeye başlamalıyız. Bunun anlamı ebeveynlerin, çocukların suda ve çamurda oynamak istediklerinde kirlenmelerine izin vermesidir. Bunun anlamı kendi yatma zamanlarını belirlemelerine izin vermek ve oyuncaklarını kimlerle paylaşmak istediklerini seçebilmeleri ya da mülkiyetlerini (mülkiyetimiz olacaksa tabi, ama bu başka bir gün yapılacak başka bir tartışma!). Bunun anlamı çocukların bir okul dersine gidip gitmemeyi seçmesine izin vermektir.

Aslında çocuk haklarının “eğitim”den çok daha fazlası olduğu açık. Çocukların katılımı sorunu hiç tartışılmıyor. Bu konuda ne yapabiliriz?

Eğitim çocukların yaşamının sadece bir parçası ve bu yüzden onların hak mücadelelerinin sadece bir parçası. Yaşamlarının büyük bir parçası oluyor çünkü toplum her gün çocukları okullara kapatıyor (“eğitiyor” yerine “okullara kapatıyor” demek istiyorum). Ve tabii çocukların özgürlüklerini kazanmalarına yardım etmenin önemli bir parçası. Ama başlayabileceğimiz tek yol bu değil. İlla eğitim reformuyla başlamak zorunda değiliz, ama bir noktada kesinlikle ele alınması gerekiyor.

Türkiye’deki eğitim kanunlarından anladığım kadarıyla buradan işe başlamak iyi bir seçim değil çünkü sistemi değiştirmek için gereken kavga şu an için çok büyük. Bunun yerine, çok daha az denetleme ve çok daha fazla etki alanı olan, çocukların okul dışı zamanlarıyla başlamayı öneriyorum. Kısaca açıklayayım:

Kendi çocuklarım tüm yaşamları boyunca Öz Yönelimli Eğitim ortamında bulundular. O zaman boyunca birçok insanın çocuklarıma ve bir ebeveyn olarak bana çok eleştirel baktıklarını gözlemledim. Sonra öz yönelimle aynı yöntemleri kullanan bir yaz kampı açtım ve aynı eleştirel ebeveynlerin çocuklarını benim programıma yazdırdığını görünce şaşırdım. Neden böyle olduğunu merak ettim ve hemen anladım ki ebeveynler (ve genel olarak toplum) öz yönelimli eğitimin çocuğun gelişimi için sağlıklı olduğunu ancak okul zamanı değil oyun zamanı olarak algıladığında kabul etmeye razı oluyor.

Bu yüzden yıllarca kendimi özgür oyun düşüncesi etrafında oluşan bir oyun alanı açmaya verdim. Bu oyun alanın adı “Bahçe” ve kurucu ortağı olduğum play:groundNYC (https://play-ground.nyc/) projesi tarafından işletiliyor. Geleneksel olarak okullanan binlerce çocuk her yıl bu oyun alanına akın ediyor ve daha önce fırsatını bulamadıkları öz yönelimi deneyimliyor.

Bu “hurda” ya da “macera” oyun alanlarının uzun bir geçmişi var (2. Dünya Savaşı sırasında başladılar) ve bazen “riskli oyun” denilen şeyin içinde çocuklara kendi kararlarını verebilecekleri zamanı ve mekanı sunuyor. Özetle bir araziyi çitliyorsunuz, her şeye karışan yetişkinleri uzak tutuyor ama çocukların haklarına saygı duyan “oyunişçileri”nden oluşan bir kadroyu hazır tutuyorsunuz, sonra da çocuklara oynayabilecekleri malzemeler veriyorsunuz. Hurda kullanılmasının nedeni, tanım gereği yetişkinler için hiçbir değerleri yok ve bu yüzden çocuklar hemen bu malzemeleri sahiplenebiliyor. Onlar kırabilir, yakabilir, boyayabilir, yağmurda 1 hafta bırakabilirler. Bunların hepsi bir yetişkinden izin isteme ihtiyacı duymadan yapılıyor.

Hurda oyun alanlarının arkasındaki ana kural (ve bütün ebeveynlere ve genç insanlarla çalışan yetişkinlere önerdiğim alıştırma) çocukların risk almalarını istiyoruz ve kazaları önlemek istiyoruz. İkisi de tehlikeli. Ama kazalar, çiviye basmak ya da sıcak sobaya dokunmak gibi çocuğun farkında olmadığı tehlikeler önlenmeli. Bir ağacın dalına tırmanmak ya da arkadaşıyla kılıç dövüşü yapmak gibi riskler kendi ilgilerini geliştirmek için bilinçli olarak aldıkları tehlikeler. Çocukların sağlıklı büyümesi için almak istedikleri bütün riskleri almalarına izin vermeliyiz.

Hurda oyun alanlarında çalıştıktan sonra farklı bir şeye geçtim, onlara Uçan Kadro diyorum. Temelde hurda oyun alanı ile aynı fikir ama bunda çitlenmiş bir arazi yok. Halk kütüphanesinde genç insanlarla buluşuyorum ve beraber nasıl zaman geçireceğimize karar veriyoruz. Tasarlanırken genç insanlara hiç önem verilmeyen ve dayatılan kanunlarında onları yok sayan bir şehirde kendimize bir mekan oluşturmaya çalışıyoruz. Ve her gün genelde “şaka” olarak tanımlanan şeyleri yaparak genç insanların sivil itaatsizliklerini çalışıyoruz.

İnanıyorum ki Türkiye’deki çocuk hakları hareketine yardım etmek istiyorsanız, başlamak için en iyi yer bu hurda oyun alanları ve benzeri kavramlar (basitçe çocuklarınızın evde özgürce oyun zamanı olmasına izin vermek dahil!). Ebeveynler, eğitimciler ve kanun yapıcılar böyle ortamların faydalarını görüp böyle bir atmosferde çocuklara güvenebileceklerini anladıkları zaman, yavaş yavaş bu kavramlar benimsenecek. O zaman bir güvenli ebeveynlik hareketi başlayabilir ve eğitim reformu kaçınılmaz olur. Bu yüzden hepinize İstanbul’da bir hurda oyun alanı açmak için uğraşmayı öneriyorum…

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post Röportaj: Alexander Khost: “Eğitmeyen Okullarda Oyunla Öğrenmek” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/14/roportaj-alexander-khost-egitmeyen-okullarda-oyunla-ogrenmek/feed/ 0
Maraş’ta Okul Müdürü Öğrencinin Parmaklarını Kırdı https://meydan1.org/2018/11/09/marasta-okul-muduru-ogrencinin-parmaklarini-kirdi/ https://meydan1.org/2018/11/09/marasta-okul-muduru-ogrencinin-parmaklarini-kirdi/#respond Fri, 09 Nov 2018 15:44:12 +0000 https://seninmedyan.org/?p=45146 Maraş’ın Göksun ilçesi Tombak Mahallesi’ndeki bir okulda ortaokul yedinci sınıf öğrencisi Ömer, okuldan kaçtığı gerekçesiyle ve okul hizmetlisinin, ‘tavuk çalıyor’ iddiası üzerine okul müdürü tarafından  dövüldü. 12 yaşındaki Ömer’in eli, değnek darbeleri nedeniyle kırıldı. Ömer’in annesi, “Bu olay okul müdürü tarafından yapılmıştır. Çocuklarımızı nasıl birine güveniyoruz bakın da görün. İnsan olan yapmaz. Çocuğumuzun elini değnekle […]

The post Maraş’ta Okul Müdürü Öğrencinin Parmaklarını Kırdı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Maraş’ın Göksun ilçesi Tombak Mahallesi’ndeki bir okulda ortaokul yedinci sınıf öğrencisi Ömer, okuldan kaçtığı gerekçesiyle ve okul hizmetlisinin, ‘tavuk çalıyor’ iddiası üzerine okul müdürü tarafından  dövüldü. 12 yaşındaki Ömer’in eli, değnek darbeleri nedeniyle kırıldı.

Ömer’in annesi, “Bu olay okul müdürü tarafından yapılmıştır. Çocuklarımızı nasıl birine güveniyoruz bakın da görün. İnsan olan yapmaz. Çocuğumuzun elini değnekle vura vura parmakları kırılmaz. Hem de elini ıslatıp ıslatıp dövmüş senin karşında12 yaşındaki bir çocuk var. Benim çocuğumu okuldan kaçtığı için döverken okul hizmetlisi ‘tavuk çalıyor’ demiş. Onun hiddetiyle kendi odasında ve öğretmenler odasında sopayla dövmüş” dedi.

The post Maraş’ta Okul Müdürü Öğrencinin Parmaklarını Kırdı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/09/marasta-okul-muduru-ogrencinin-parmaklarini-kirdi/feed/ 0
EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/ https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/#respond Thu, 08 Nov 2018 14:47:15 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/   Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler, ne devlet okulunda ne özel okulda eğitilmek istemiyoruz. Eğitim değil bilgiyi özgürce paylaşmak istiyoruz. Yeni Başkanlık Sistemi’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “masanın üzerindeki tuzluğu değiştirerek ‘sistem değişti’ demeyeceğiz, masayı yeniden inşa edeceğiz” diyerek iddialı bir başlangıç yaptı. Oysa Selçuk, son yüzyılda […]

The post EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler, ne devlet okulunda ne özel okulda eğitilmek istemiyoruz. Eğitim değil bilgiyi özgürce paylaşmak istiyoruz.

Yeni Başkanlık Sistemi’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “masanın üzerindeki tuzluğu değiştirerek ‘sistem değişti’ demeyeceğiz, masayı yeniden inşa edeceğiz” diyerek iddialı bir başlangıç yaptı. Oysa Selçuk, son yüzyılda değişen 80’i aşkın Milli Eğitim Bakanı’ndan sadece biri. Yani ortalama 1,5-2 yıl görevde kalmış 80 bakan. Kimisi darbecilerin emriyle Öğretmenler Günü icat etmiş, kimisi kredili geçme sistemini getirmiş, ama fazla uzun sürmemiş. Kimisi allayıp pullayıp SBS diye bir sistem getirmiş, ama bir sonra gelen bakan uygulamadan kaldırmış. Kimisine yürü ya kulum denmiş, aynı dönem önce rektör, sonra YÖK Başkanı, sonra da Bakan olmuş; kimisinin de Fatih Projesi daha doğmadan çökmüş. Yani bırakın masayı yeniden inşa etmeyi, kimse masanın çıkan çivisini bile çakamamış, çakmamış.

İnsanın aklına İkinci Abdülhamid’in Maarif Nazırı’nın söylediği sözler geliyor. Kimi kaynaklara göre Haşim Paşa, kimi kaynaklara göre Emrullah Efendi’nin söylediği: “Şu mektepler olmasa, maarifi (eğitimi) ne güzel idare ederdim” sözü devletle eğitim ilişkisini bir güzel özetler nitelikte.

Devlet Okulları: Devletin İdeolojik Okulları

Eğitim esas olarak devletin görevidir diye düşünenler olacaktır. Oysa eğitim devletin hizaya getirme araçlarından biridir. Yani devletin derdi ve eğitimle amaçladığı şey, sistemin kalıbına sokulmuş bireyler yetiştirmektir. Gerisi illüzyondur.

Eğitim aynı zamanda bireyin devlete ve sisteme itaat ettirilmesi ve bu itaat durumunun sürdürülmesi esasına dayanır. Bu itaat ilişkisi okul aracılığıyla kurulur.

Disipline edici ve itaatkarlaştırıcı özelliğinin keşfedilmesinden sonra belli yaş aralığındaki her birey için zorunlu hale getirilen eğitim, günümüzde doğrudan devlete bağlı ya şahıslar ya da şirketler tarafından kurulan özel okullarda sürdürülmektedir. Bunun yanı sıra, kendisini alternatif olarak niteleyen okullar da giderek yaygınlaşmaktadır.

Müfredatından müdürüne, boyasından badanasına her şeyini devletin belirlediği devlet okulları, ailede temelleri atılan itaat ilişkisini ve tahakkümü sistematikleştirir. Ezberci, sorgulamayan, soru soramayan bir öğrenci modeli üzerinden işlemesi bir yana, devletin bütün milliyetçi ve militarist söylemleri de hem ders kitaplarında yazılanlar, hem de derslerin uygulanış biçimiyle aktarılır. Tarih de, coğrafya da, diğer kültür dersleri de, devletin resmi ve milli görüşünün paralelinde işlenir. “Denize dökülen düşmanlar”, “bizi parçalamak isteyen komşular” gibi konular sık sık tekrarlanır. Devlet bilgiyi kendi çıkarına değiştirerek manipüle eder, doğru ve gerçek bilgiye erişimi engeller, yasaklar.

Okulda sıkça yapılan tören ve anmalar, marş okumalar, sıraya geçip hazır ol’a durmalarla okuldaki bireyin, sanki savaşa hazırlanan bir asker gibi olması amaçlanır. Öğretmenin, müdür yardımcılarının ve müdürün her dediğine uymaya zorlanan, itiraz etme ya da karşı çıkma imkanı verilmeyen öğrenci, bu hiyerarşik sistemin içinde kaldıkça kendisi de alt sınıfları ezen bir konuma sürüklenir. Bir süre sonra bu durumu içselleştirecek olan öğrenci, devletin istediği nitelikte bir kişiye dönüşür.

Devlet, kendine ait okulları her köye, her mahalleye açarak etnik ya da kültürel olarak farklı bölgelerde yaşayan, doğuştan devletin resmi dilinden farklı bir dili konuşan öğrencileri; devletin resmi ideolojisi ve resmi dili ile şekillenmesine zorlar. Okullar bu asimilasyonun yoğunlaştığı yerlerdir. Yatılı bölge okulları ve eğitim enstitüleri gibi modeller de bu asimilasyonun merkezi haline gelmiştir.

Devlet, kendine bağlı okulların bazılarını meslek, bazılarını da imam hatip olarak adlandırarak ya kapitalizme ucuz işgücü sağlar ya da muhafazakarlaşma ideolojisi paralelinde mevcut potansiyeli elinde tutar. “Dindar nesil” oluşturma projesinde imam hatiplerin etkisi büyüktür.

Paran Varsa Okul Özel

Özel okulların devlet okullarından ilk farkı; gri duvarlar yerine rengarenk boyanmış duvarlarla bizleri karşılıyor oluşudur. Bunun bir bedeli vardır elbette. Bu, kayıt için gidildiğinde “müşteri temsilcisi” tarafından kibar bir dille izah edilir. Çünkü burada her öğrenci aslında iyi bir müşteri. İstenirse taksitle de ödenebilir, sorun değil! Onun dışında müfredat hemen hemen aynı, ama belki sınav sistemine daha iyi hazırlanmış öğrencilere rastlanabilir, çünkü daha çok bir dershane gibi işler özel okullar. Zaten kılık kıyafette de belli bir serbestlik var, elbette belirtilen yerlerden satın alınmak şartıyla istenilen kombinle okula gelmek mümkün. Maksat okul aile birliği kazansın.

Özel okulların tercih edilmesinde bir başka faktör de çocuğunun dini eğitimi almasını istemeyen velilerin oluşu. Ancak öğrenci, devlet okulundaki gibi başını kapatmaya ya da sure ve dua ezberlemek zorunda bırakılmasa da yine özel okullarda da kimi sembol ya da simgeler karşısında ve başka büstlerin önünde başını eğmek durumunda kalacaktır.

Özel okul öğrencilerinin bilimsel çalışmalara yöneldikleri gibi bir yaygın kanı mevcuttur. Bu da, bu okulların seçilmesinde bir tercih sebebidir. “Bilimsel eğitim” de, olsa olsa daha çok para kazanmak için özel okulların reklam kampanyalarında sıkça kullandıkları bir argümandan başka bir şey değildir.

Devletin ve Kapitalizmin Kontrolünde Olmayan Okul Olabilir mi?

Okulun din ve devletle olan tarihsel ilişkisi, bilginin toplumsallaşması ve özgürleşmesi önünde hep bir engel olmuştur. Bilgiyi tek elde tutmak, toplumu baskı altında tutmanın meşrulaştırılması ve gerçeğin kolay manipüle edilmesi için okul, iktidar için en kullanışlı araçtır.

Toplumsal bir devrim inşa edilirken, bilginin toplumsallaştırılması yani belirli bir grubun elinden çıkarılması, anarşizm tarihinde önemli çabaya işaret eder. Anarşist devrimin yaşama geçirildiği İberya’da “Modern Okul” işte tam da bu çabanın somutlaştırılmasıdır. Francisco Ferrer ismi bu çabada öne çıkan bir isimdir. “Çocukların eğitiminde değişim isteyenlerin önünde iki yol vardır: Birincisi, çocuğun yeteneklerini iredeleyip mevcut ders sisteminin yetersizliğini ve değiştirilmesini gerektiğini bilimsel olarak kanıtlayarak okulu dönüştürmeye çalışabilirler. Ya da modern toplumun temeli haline gelen zulüm, aldatma ve yalanı reddeden ilkelere ve ideale uygun yeni okullar kurabilirler.”

Ferrer, bilginin toplumsallaştırılması noktasında “modern okul” deneyimiyle, devlet ve dinin gelecek nesli kontrol etme politikaları ve buna karşı ne yapılabileceğini en somut şekilde göstermiştir.

Özgür bilginin imkanı ve toplumsallaştırılması, bir sorun olarak Ferrer’in modern okul deneyiminden yıllar sonra gündeme gelmiş ve “alternatif” çabalar oluşturulmaya başlanmıştır.

Bir yandan devletin milliyetçi-muhafazakar eleği, diğer yanda kapitalizmin sözde özgür ama paralı, sisteme entegrasyon aracı okula karşı alternatif çabalar (Waldorf, Montessori, Reggio Emillia vb.) 20. yüzyılın başında artmıştır. Bu çabaların hepsi mevcut eğitim yöntemine de sisteme de karşıdır.

Özünde sistem karşıtı, eğitim karşıtı, özgürlükçü bireylerin yöntem ve metodlarından yola çıkılarak hayata geçirilmiş olan bu tarz okulların bir kısmı, zamanla, özellikle ekonomik olarak devlet ve özel okul sisteminin gücüne yenik düştüklerinden ya da düşünsel olarak bir kayma yaşadıklarından, “alternatif” olma özelliklerini yitirmişlerdir. Kapitalizmin para kazanma alternatifine dönüşmüşlerdir. Çocuklarını farklı bir eğitim içerisine kattıklarını düşünenlerden çok da az olmayan paralar temin etme ile işleyen alternatif okulların bir kısmı, alternatif sözcüğünün de içini iyice boşaltmışlardır.

Güncel bir örnek olarak, Tayyip Erdoğan’ın oğlu üzerinden sahip olduğu Türgev, alternatif metodları ile bilinen Montessori’ye ait yöntemleri uygulamak üzere harekete geçmiş, bunun ilk adımı olarak şehirlerin ilan panolarında büyük ilanlar vererek bunu duyurmuştu.

Alternatif okulların bir kısmının, devlet ve kapitalizm eliyle manipülasyonuna rağmen, bilgiyi özgür ve didaktik olmayan bir şekilde toplumsallaştırmaya dönük deneyimler yok değildir. Mesele alternatif okulların devlet müfredatına ve kapitalizmin eğitim pazarına yenik düşmeden varlığını sürdürebilmeleri. Dünyanın farklı coğrafyalarında, bu kaygılarla süren birçok deneyim aslında alternatif modellerin bu alandaki önemini gözler önüne seriyor. Kendilerine okul demeden, yaptıkları işi eğitim diye nitelemeden, bilgiyi yaş hiyerarşisi gütmeden paylaşan çabalar, bugün her zamankinden daha yakıcı bir ihtiyaç durumunda.

Eğitilmek Değil Bilgiyi Özgürce Paylaşmak İstiyoruz

Yukarıda kısaca devlet okullarının, özel okulların ve sözde alternatif olduğunu iddia eden okulların eğitimle olan ilişkisini gözden geçirdik. Anlaşıldığı üzere, bu modeller bizi itaatkarlaştırmadan bilgiye götürebilir nitelikte değil. İsimleri, renkleri, yöntemleri farklı da olsa, hepsi bizi bir mekana ve zamana hapsederek eğitimi dayatıyor.

Bilginin bu şekilde kontrol altında tutulması, toplumsallaştırılmak istenmemesi ve manipülasyonu iktidarın konumunu sürdürmesinin yegane koşulu olduğundan; bilginin özgürleştirilmesine ve özgürce paylaşılmasına tam da içinde bulunduğumuz zamanda her zamankinden fazla ihtiyaç var.

Yaşamımızın örgütlenmesi için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye özgürce ulaşmak isteyen biz anarşistler ister devlet okulunda, ister özel okulda olsun eğitilmek istemiyoruz. İtaatkarlaştıran eğitimi değil, özgür bilgi paylaşımını savunuyoruz. Yaşamlarımız için ihtiyaç duyduğumuz bilgiye bu yöntemle ulaşıyoruz ve bilgiyi bu yöntemle paylaştıkça çoğaltıyoruz.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

 

The post EĞiTiLMEK iSTEMiYORUZ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/egitilmek-istemiyoruz/feed/ 0
Yaşam Kaç Pantolon Eder? https://meydan1.org/2018/09/22/yasam-kac-pantolon-eder/ https://meydan1.org/2018/09/22/yasam-kac-pantolon-eder/#respond Sat, 22 Sep 2018 18:23:36 +0000 https://seninmedyan.org/?p=43653 Yürüyen ayaklarımızı ezdiler, tutan ellerimizi, gövdemizi, başımızı. Ulu orta, her gün, her bir adımımızda liğme liğme ettiler. İşçiyken ezdiler, işsizken de; bir lokma ekmeğimiz yokken, yoksulken ezdiler. Bazı evlerde ay başı gelmek bilmez de ay sonu hemen geliverir. Maaşlar yatmaz ama faturalar hiç sekmez, düzenli gelir o evlerde. Kirasıyla, elektriğiyle, suyuyla, doğalgazıyla… Her şeyin sahibi […]

The post Yaşam Kaç Pantolon Eder? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yürüyen ayaklarımızı ezdiler, tutan ellerimizi, gövdemizi, başımızı. Ulu orta, her gün, her bir adımımızda liğme liğme ettiler. İşçiyken ezdiler, işsizken de; bir lokma ekmeğimiz yokken, yoksulken ezdiler.

Bazı evlerde ay başı gelmek bilmez de ay sonu hemen geliverir. Maaşlar yatmaz ama faturalar hiç sekmez, düzenli gelir o evlerde. Kirasıyla, elektriğiyle, suyuyla, doğalgazıyla… Her şeyin sahibi olan efendiler… Geriye hiç bir şey bırakmazlar bizden, bir kuru canımızdan başka.

O evlerden biriydi delik botlarıyla tanıdığımız Gizem’in evi. “Havvanur’un babası ona yeni bot alabiliyor ama benim babam alamıyor. Çünkü benim babam inşaat işçisi. Daha önce 5. kattan düştü ama ölmedi. Kaç kere parmağını kesti.” demişti.

Çocuklarını ısıtamayan Emine Akçay Adana’daki evinde yaşamına son vermişti. İzmir’de ataması yapılmayan İbrahim Yeşilbağ cebindeki altı lirayla kendini asmıştı. Seyyar meyve sebze satan Hacı Örüç iftarda ailesinin karnını doyuracak yemek bulamayınca ailesinin gözü önünde intihar etmişti.

O evlerden biriydi meclis önünde “Geçinemiyorum” diye bağırarak kendini yakan Sıtkı Aydoğmuş’un evi. Hani geçirdiği “iş kazası” sonucunda kaburgası kırılıp çalışamayacak hale geldiğinde patronlara “Ben ailemin direğiyim. Beni mağdur etmeyin hastane sürecinde, ayağa kalkana kadar yevmiyemi verin.” demişti. Patronlar da “Sıtkı, sen bunları dert etme. Biz seni mağdur etmeyiz. Sana ev de alırız, araba da alırız.” deyip hesabına 300 lira yatırmıştı dalga geçer gibi, utanmadan…

Dalga geçer gibi, utanmadan televizyon ekranlarına çıkıp “kaderdir” diyeni mi; “ekonomik kriz yok” diyeni mi… Hepsi de sıcacık evlerinde, milyonluk paltolarıyla ahkam keserken bizim iki yakamız bir araya gelmez; peynire, ekmeğe gelen zammın altında eziliriz. İçtiğimiz su bile boğazımıza takılır da “Şükretsinler!” sesi ekmeğimize katık olur.

Bir kuru canımız kaldı dedik ya… Candan da ettiler, her şeye sahip olan ve doymak, utanmak bilmeyenler.

O evlerden biri de Kocaeli’deydi. O evin banyosunda İsmail Devrim’in cansız bedeni bulundu iki gün önce. Oğlu, yeni başladığı lisede okul pantolonu olmadığı için derse alınmamış, müdür tarafından eve gönderilmişti. İsmail ise “Çocuğuma okul pantolonu bile alamıyorsam yaşamamın ne anlamı var?” sorusunun altında ezilince Perşembe günü sabah 6.00’da kendini asarak yaşamına son verdi. Tornacıyken geçirdiği motosiklet kazası sonucunda işe gidemez, para kazanamaz olmuştu. Evin borçları, oğlunun okul harcamaları derken ezilmiş, bir kuru canından da olmuştu. Yaşam kaç pantolon eder ki? Yaşam paha biçilebilir mi?

Şimdi geriye kalanlarız, onlarca, yüzlerce, binlercemiz… Bir kuru canımız var çırpınıp duran, bir kuru canımız ezildikçe ezilen. Ne doymak bilmeyenlerin bollukları, ne utanmak bilmeyenlerin pişkinlikleri var bizde. Ancak unutmayalım; onlarda olmayan bazı şeyler bizde var, ezilmişliğimizde. Ezilmişliğimizle harlanan öfkemizin ateşi var. Ve bu ateş, patronları yakacak!

Kaynak: Genç İşçi Derneği (GİDER)

The post Yaşam Kaç Pantolon Eder? appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/09/22/yasam-kac-pantolon-eder/feed/ 0
Polis Olan Bir Veli, Tartıştığı Öğretmeni Vurdu https://meydan1.org/2018/04/11/polis-olan-bir-veli-tartistigi-ogretmeni-vurdu/ https://meydan1.org/2018/04/11/polis-olan-bir-veli-tartistigi-ogretmeni-vurdu/#respond Wed, 11 Apr 2018 07:25:31 +0000 https://seninmedyan.org/?p=35030 Bursa’da Şehit Piyade Er Kadir Çavuşoğlu ilkokulunda polis olduğu iddia edilen bir veli, okulun müdürünü ve öğretmeni silahla yaraladı. Yaralı eğitmenler hastaneye kaldırıldı. Polis ise polisler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü.

The post Polis Olan Bir Veli, Tartıştığı Öğretmeni Vurdu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bursa’da Şehit Piyade Er Kadir Çavuşoğlu ilkokulunda polis olduğu iddia edilen bir veli, okulun müdürünü ve öğretmeni silahla yaraladı.

Yaralı eğitmenler hastaneye kaldırıldı. Polis ise polisler tarafından gözaltına alınarak karakola götürüldü.

The post Polis Olan Bir Veli, Tartıştığı Öğretmeni Vurdu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/11/polis-olan-bir-veli-tartistigi-ogretmeni-vurdu/feed/ 0
Amed’te Öğretmen Şiddeti https://meydan1.org/2018/01/15/amedte-ogretmen-siddeti/ https://meydan1.org/2018/01/15/amedte-ogretmen-siddeti/#respond Mon, 15 Jan 2018 09:17:37 +0000 https://seninmedyan.org/?p=26369 Amed’in  Yenişehir ilçesindeki bir ortaokulda,  Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni M.M.T., 12 yaşındaki öğrencisi U.O.’yu ‘arkadaşına tükürdüğü’ iddiasıyla feci şekilde dövdü. M.M.T, sınıfta öğretmen D.G.’nin gözleri önünde 7. sınıf öğrencisi U.O.’yu yerlerde sürükleyip tekme tokat darp etti. Küçük çocuğun gözünün şiştiğini gören annesi Canan O. okul yönetimiyle görüştükten sonra hastaneden aldığı darp raporuyla savcılığa […]

The post Amed’te Öğretmen Şiddeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Amed’in  Yenişehir ilçesindeki bir ortaokulda,  Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni M.M.T., 12 yaşındaki öğrencisi U.O.’yu ‘arkadaşına tükürdüğü’ iddiasıyla feci şekilde dövdü. M.M.T, sınıfta öğretmen D.G.’nin gözleri önünde 7. sınıf öğrencisi U.O.’yu yerlerde sürükleyip tekme tokat darp etti. Küçük çocuğun gözünün şiştiğini gören annesi Canan O. okul yönetimiyle görüştükten sonra hastaneden aldığı darp raporuyla savcılığa suç duyurusunda bulundu.

BEN ŞİDDETE KARŞIYIM AMA SİZ OLSAYDINIZ NE YAPARDINIZ?

Yapılan soruşturmada; şiddet uygulayan öğretmen M.M.T., “Dövmedim. Bana tükürdü, küfretti. Bağırdım, ittirdim” dedi. Tanık öğretmen D.G. dayak iddiasını yalanlarken, öğrenciler “Öğretmen U.O.’yu dövdü” diye konuştu. İddiaları ilişkin konuşan okul müdürü B.Y. ise şiddet uygulayan M.T.T.’nin yaptığı şiddeti hem savunarak: “Çocukları barıştırdım. Öğretmenim kesinlikle dövmediğini söyledi. Zaten öyle bir insan değil. Ben şiddete karşı biriyim, kendisine sordum ‘Yok’ dedi. Müfettişlere de yaşananları anlattım. Yaramaz bir çocuk. Siz olsaydınız ne yapardınız? Empati yapın” diyerek bir taraftan da iddiaları doğrulamış oldu.

 

 

The post Amed’te Öğretmen Şiddeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/01/15/amedte-ogretmen-siddeti/feed/ 0
Binlerce Öğrenci Burs Vaadiyle Dolandırıldı https://meydan1.org/2017/09/25/binlerce-ogrenci-burs-vaadiyle-dolandirildi/ https://meydan1.org/2017/09/25/binlerce-ogrenci-burs-vaadiyle-dolandirildi/#respond Mon, 25 Sep 2017 09:01:15 +0000 https://seninmedyan.org/?p=14110 Okulların açılmasıyla birlikte burs arayışını fırsata çevirmek isteyen dolandırıcıların, binlerce öğrenciyi dolandırdığı ortaya çıktı. İnternette İSAP amblemli sahte site açıldı ve “öğrencilere burs verilecektir” denilen site, öğrencilere yardım yapan bir kuruluş olarak tanıtıldı. Çeşitli kurumlara “burs” başvurusu yapmak isteyen öğrenciler, arama motoruna girdiğinde bu sitenin sayfasıyla karşılaştı. İlanda her ay 200 lira burs verileceği belirtiliyordu. […]

The post Binlerce Öğrenci Burs Vaadiyle Dolandırıldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Okulların açılmasıyla birlikte burs arayışını fırsata çevirmek isteyen dolandırıcıların, binlerce öğrenciyi dolandırdığı ortaya çıktı. İnternette İSAP amblemli sahte site açıldı ve “öğrencilere burs verilecektir” denilen site, öğrencilere yardım yapan bir kuruluş olarak tanıtıldı.

Çeşitli kurumlara “burs” başvurusu yapmak isteyen öğrenciler, arama motoruna girdiğinde bu sitenin sayfasıyla karşılaştı. İlanda her ay 200 lira burs verileceği belirtiliyordu. Başvuruyu yapan öğrencilerden kimlik bilgileri istendi, gönderilecek kart ve masraf bedeli olarak verilen hesap numarasına 50 lira yatırılması şartı konuldu.

Başvuruda bulunanlar dolandırıldıklarını anlayınca şikayetçi oldu. Dolandırılan öğrencilerden Hazal K. şunları söyledi:

“Kırıkkale Üniversitesi’ni kazandım. Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine siteye girdim. Kendimin ve ailemin kimlik bilgilerini mecburen verdim. ‘Size bankamatik kartı göndereceğiz, her ay bankamatikten çekeceksiniz’ denildi. Masraflar için istenilen parayı yatırdım. Benim gibi sadece burada yüzlerce öğrenci arkadaşım var. Dolandırıcılık söylentileri yayılmaya başlayınca, tekrar siteye girip kontrol ettik. Ama siteye erişim engellenmiş görünüyor. Önce karakola gittik, onlar çok gelen olduğunu belirterek savcılığa gitmemizi istedi. Savcılığa giderek şikâyetçi olduk. Bizim kimlik bilgilerimiz ellerinde, çok korkuyoruz.”

The post Binlerce Öğrenci Burs Vaadiyle Dolandırıldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/25/binlerce-ogrenci-burs-vaadiyle-dolandirildi/feed/ 0
Lise ve Üniversitelerden Anarşist Merhaba – Meltem Çuhadar, Şeyma Çopur https://meydan1.org/2017/09/23/lise-ve-universitelerden-anarsist-merhaba-meltem-cuhadar-seyma-copur/ https://meydan1.org/2017/09/23/lise-ve-universitelerden-anarsist-merhaba-meltem-cuhadar-seyma-copur/#respond Sat, 23 Sep 2017 19:45:43 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/23/lise-ve-universitelerden-anarsist-merhaba-meltem-cuhadar-seyma-copur/ Giriş 2017-2018 eğitim öğretim dönemi, eylül ayı (liseler özelinde 18 Eylül günü) içerisinde başlamış oldu. Başlayan bu eğitim dönemi öncesinde, geçtiğimiz dönemlerde de olduğu gibi, çeşitli alt başlıklarda yapılan tartışmalar (laiklik) ile aslında eğitim tartışılmış oldu. (Hatta bu yazının yazıldığı günlerde TEOG kaldırıldı). Biz de tartışmanın önemli bir öznesi olarak tartışmaya katılmak istedik. Öncelikle eğitimi […]

The post Lise ve Üniversitelerden Anarşist Merhaba – Meltem Çuhadar, Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Giriş

2017-2018 eğitim öğretim dönemi, eylül ayı (liseler özelinde 18 Eylül günü) içerisinde başlamış oldu. Başlayan bu eğitim dönemi öncesinde, geçtiğimiz dönemlerde de olduğu gibi, çeşitli alt başlıklarda yapılan tartışmalar (laiklik) ile aslında eğitim tartışılmış oldu. (Hatta bu yazının yazıldığı günlerde TEOG kaldırıldı). Biz de tartışmanın önemli bir öznesi olarak tartışmaya katılmak istedik.

Öncelikle eğitimi basitçe tanımlayalım. Eğitim, bilgi aktarımı kisvesi altında iktidarın bireyleri ve toplumu şekillendirme aracıdır. Bu yapmış olduğumuz tanım, toplumun tamamını değerlendirdiğimizde karşılık bulacak bir tanım olamayabilir. Çünkü, toplumda bilginin “uygun” bir şekilde aktarıldığı ve başka bir aktarım şeklinin olmadığını zanneden bir anlayış vardır.

Biz, eğitim kavramı üzerine yapmış olduğumuz araştırmalar ve tartışmalar sonucu; eğitim denilen sistemin bireyin ve toplumun üzerinde bir tahakküm aracı olduğunu, devletin, kapitalizmin ve dinin bireyleri ve toplumu kendi çıkarlarına göre şekillendirmek için var olduğu sonucuna vardık. Eğitim sorunsalında özellikle son yıllarda çok tartışılan, “Alternatif Eğitim” gibi modeller, eğitim sistemi için bir kurtarıcı olarak tanımlansa da bilginin mülkiyeti ve bu mülkiyet üzerinden oluşan tahakküm sorunsalını çözmeye yetmemektedir. Ancak bu tartışma, başka bir yazının konusudur.

Eğitimin bir iktidar aracı olarak kullanıldığını kabul edersek, bu dönemin başlangıcında yaşanan tartışmaların iktidar kavgasından başka bir şey olmadığını fark ederiz. Bu kavganın tarafları, AKP’nin adıyla somutlaşan milliyetçi-muhafazakar iktidar ve ulusalcı-cumhuriyetçi muhalefettir. Bu sadece basit bir iktidar-muhalefet tartışması gibi görünse de, tartışmanın kapsamı, toplumun yönetilmesinden tutun da yaşamın şekillendirilmesine kadar etkilidir. Yine de eğitim sisteminin öznesi olan bizler için eğitim başlığının tartışılan alt başlıklarını değerlendirelim.

Müfredat Değişikliği Tartışması

Müfredat, eğitimin bireyi şekillendirilmesindeki en belirgin araçtır. Bireye, dolayısıyla topluma hangi bilginin verilip verilmeyeceği ve nasıl verileceği müfredat tarafından belirlenir. Müfredatı belirlemek aslında iktidarın kısa ve uzun erimde toplumu şekillendirme stratejisiyle alakalıdır. Milliyetçi ve muhafazakar bir toplum yaratmak isteyen iktidar 6 yaşından 18 yaşına kadar süren eğitimin şeklini belirlemek ister. Bu dersler kapsamında, milliyetçilikle bezenmiş tarih ve coğrafya derslerinde “vatan” sınırlarının şekillendirilmesi, abartılı savaşlardaki abartılı kahramanlıklarla yükseltilen milliyetçilik Türk Dili ve Edebiyatı’yla sürdürülecektir. Oluşturulmak istenen muhafazakar ahlak anlayışı, ders saatleri artırılan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi ile gerçekleştirilecektir. Matematik, fizik, kimya gibi (toplum) iktidar yararına olan dersler değişmezken, çok renkliliği-sesliliği, yaratıcılığı savunan sanat, düşünen düşündüren soruları cevaplayan sorgulayan felsefe, birey hallerinden toplumun hallerini araştıran geliştiren psikoloji, sosyoloji gibi derslerin ders saati azaltılırken derslerin niteliği de değiştirilir. (“Nitelikleri düşürülür” yazmadık çünkü zaten eski müfredatta da nitelikleri düşüktü. Sadece bu iktidara uygun bir şekilde nitelikleri değiştirildi.) Spor dersi ise genel geçer sporların yapıldığı bir spor anlayışından çıkarılarak güçlü güçsüz ayrımını belirleyen ve adeta bir asker sporuna dönüştürüldü (Aslında hep böyleydi).

Müfredat değişikliği tartışmalarının önemli bir örneği, evrim teorisinin müfredattan çıkarılıp çıkarılmaması oldu. Gelen tepkiler üzerine iktidar önce oldukça netti: “Olmayan bir şeyin dersini nasıl öğretelim” karşılığını verdi. Ardından her ne olduysa “Çıkarmadık, daralttık.” denildi. Tartışmada en son varılan nokta ise “evrim teorisinin felsefi altyapısı olmadığı gerekçesiyle liselerden kaldırılıp üniversitelerde öğretilmesi” oldu. İktidarın evrim teorisini tamamen müfredattan çıkaramamasının nedeni, tek başına muhalefetin tepkisi değil gibi görünüyor. Bunun nedeni, önümüzdeki günlerde anlaşılacak gibi.

Yönetmelik Değişikliği Tartışması

Eğitim sisteminde yönetmelik değişikliğinin kapsamı okulun işleyişi ile ilgilidir. Okulun başlangıç ve bitiş saatleri, okul içi kurallar ve kurallara uyulmadığında disiplin kurulunun işleyişi gibi konular yönetmelikle ilgili konulardır. Yönetmelikler, eğitim sistemi içerisine konumlandırılan öğrencinin tüm hareketlerini kontrol altına alan kurallardan oluşur. Kılık kıyafetinden saç sakalına, öğrencinin okul içi okul dışı hal hareketlere kadar davranışlarını kapsamaktadır. Hatta bu kapsama geçtiğimiz dönemlerde çıkarılan bir yönetmelikle öğrencilerin internet paylaşımları da alındı. Daha internet paylaşımları üzerinde herhangi bir öğrenci Erdoğan’a hakaret suçlamasından cezalandırılmamış olsa da bu önümüzdeki günlerde bunun olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kaldı ki internet paylaşımları üzerinden öğrencilerin fişlendiği ise aşikar. Bu fişlemelerle “bu bizden-bu bizden değil” anlayışıyla ayrıştırdıkları öğrencileri büyük bir baskının beklediğini biliyoruz. Her türlü muhalif öğrencinin karşı karşıya kalacağı bu baskı, iktidar ve muhalefetin kavgasının ötesinde herkesi kapsayacaktır. Ayrıca bu yönetmeliklerin işleyişi belirgin bir çelişki içerecektir/içermektedir. AKP (ya da MHP) bünyesindeki müdürler, müdür yardımcıları ve öğretmenler yönetmelikle belirlenen disiplin kurallarını kendi öğrencilerine uygulamayacaklardır. Bu bize yönetmeliklerin kural koyucular tarafından bile işletilmediğini göstermektedir. Disiplin kuralları kural koyucular tarafından bile işletilmez. Çünkü bu kurallar “disiplin” için değil iktidarın kendine itaatkar bir toplum ve birey yetiştirmesi için uygulanır. Bu dönem gerçekleştirilecek olan bir başka değişiklik ise bu kuralların işletilemediği karşı koyuşlara saldırmak için özel güvenlik görevlileri yerine okullara özel polislerin yerleştirilmesidir.

Yapısal Değişiklik

AKP’den önce kemalist-ulusalcı ideolojiyle şekillendirilen eğitim 15 yıldır iktidarda olan AKP tarafından milliyetçi-muhafazakar anlayışa dönüştürülüyor. Bu dönüşüm, yavaş yavaş senelerdir sürmekteydi ancak son dönemde yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi hızlandı. Ortaokul ve liselerin imam hatip lisesine dönüştürülmesi, geçtiğimiz yıllarda da büyük bir tartışma konusuydu. Okulların yapısal değişikliği hızlandıkça İmam Hatiplerin sayısı da arttı. Önceden 60 bin olan imam hatiplerin sayısı 2017 itibariyle 2 milyonu aştı. Bu okulların iki bini, bu yıl açıldı. Yapılan yönetmelik değişikliğinde, bir ilçede Anadolu Lisesi açılabilmesi için nüfus şartı en az 20 bine yükseltildi. İmam hatipler için ise nüfus şartı 5 bine kadar düşürüldü. Bir başka yapısal değişiklik ise imam hatipler dışındaki Sosyal Bilimler, Fen, Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri yönetmeliklere uymadığı gerekçesiyle kapatılabilecek olması. Bu değişikliğin uygulanması pek çok Anadolu, Fen, Sosyal Bilimler, Güzel Sanatlar ve Spor Liselerinin kapatılarak İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesini sağlayacak.

Sonuç

Eğitim sistemi, milliyetçi-muhafazakar anlayışın topluma empoze edilmesi için, önceki iktidarlar tarafından olduğu gibi- bu iktidar tarafından da kullanılıyor. İktidarların kendi ideoloji ve yaşam biçimlerini topluma dayatma noktasında bir araç olarak kullandıkları eğitim, iktidarlar ve muhalefet tarafından tartışılırken meselenin asıl öznesi olan biz öğrenciler özgürlüğü bu iki taraftan birini seçmek zannederek büyük bir yanılgı yaşıyoruz. Aslında seçenekler aynı, hangisini seçersek seçelim, iktidarlar tarafından şekillendirdiğimiz bir seçim olacak bu.

Meltem Çuhadar

Lise Anarşist Faaliyet

Yükseköğretime Giriş Sınavı sonrasında “özgürce” seçtiğimiz üniversitenin bir bölümündeyiz. Artık, ilkokul ve liseden en önemli farkı “zorunlu” olmamasıyla aşırı “özgürleşmiş” olan üniversitedeyiz. Artık üniversitedesin, merhaba.

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK): 12 Eylül’den sonra çıkarılan bir yasa ile kurulmuş, “Tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, bu kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, bir kuruluştur.” Ekim 2016’da yayınlanan KHK’nın ardından önceden YÖK’ün sorumlu olduğu üniversitelere rektör atama, artık cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirecek.

Üniversitelerde Neler Oluyor?

Zorunlu eğitim olmadığı için ilkokul ve liselerden ayrı tutulan üniversiteler, Yüksek Öğretim Kurumu’nca genel hatları belirlenen, ancak “her rektörün kendi yönetmeliği” olduğundan bu tartışmalara (laik eğitim-muhafazakar eğitim) dahil değil. Ancak, tartışmayı daha geniş bir başlığa, milliyetçi-muhafazakar ideolojinin toplumu istediği gibi şekillendirmesine çekersek, üniversiteler özelinde bu konuyla ilgili hayli söz üretebiliriz.

Öncelikle belirtelim: Üniversite, bireylerin sistem içinde konumlanabilmesi için var olan entegrasyondur. Birey kapitalist sistem içerisinde hangi pozisyonda konumlanacağını üniversiteler sayesinde gerçekleştirir. Ancak üniversiteler, bu topraklardaki ekonomik, siyasal ve toplumsal olaylara karşı söz üretebilmek adına önemli bir alandır. Bu yüzden üniversitelerde siyasi olarak var olmak biz anarşist gençler için de önemlidir. “Ülkemizin aydın insanları”, AKP’nin karanlığı” gibi söylemlerle tartışmanın diğer tarafını oluşturan ulusalcı- kemalist veya ilerici-sosyalist düşünceden farklı bir noktada duruyoruz.

Rektörler Artık “Seçilmiyor”

Gerçekleştirmek istediği yapısal dönüşümün üniversite ayağında, yakın tarihe kadar başörtüsü serbestliği dışında görünür bir çalışma yapmayan milliyetçi-muhafazakar iktidar, stratejilerini gerçekleştirmek için OHAL’i kullandı. Bu kapsamda, 29 Ekim’de yayınlanan 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile rektörlük seçimleri kaldırıldı. Rektörler, YÖK’ün önerdiği üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanacak. Şayet bir ay içerisinde önerilenlerden birisi Cumhurbaşkanı tarafından atanmazsa, YÖK de iki hafta içerisinde yeni aday göstermezse, Cumhurbaşkanı doğrudan atama yapacak.

Tüm bu düzenlemelerin üniversitelere yönelik bir hamle olmasının ötesinde “Başkanlık”ın uygulamaya geçmesinin bir göstergesi olduğunu unutmamak gerek. 1980 darbesi ile kurulan YÖK, 2007’ye dek fiili olarak “özerk” bir yapıya sahipti ve YÖK’ün çizdiği genel sınırlarda, her üniversitenin yönetimi rektörlüklerdeydi.

2016’da rektörlük seçimleriyle ilgili yayınlanan KHK’dan önce, “Rektörlük seçimleri üniversitelerde haksız uygulamalar, kırgınlıklar ve kişisel çekişmelere yol açmakta ve yükseköğretim kurumlarında kaos ortamının oluşmasına neden olmaktadır. Bu nedenle üniversitelerde seçim sisteminin terk edilerek atama sisteminin getirilmesi ile bu sıkıntıların ortadan kalkmasının sağlanması amaçlanmaktadır.” açıklamasıyla AKP tarafından meclise yasa önerisinde bulunmuş, ancak muhalefetin tepkisi nedeniyle yasa önergesi geri çekilmişti.

Rektörlüğün Cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi, aslında pratikte 2016’dan önce gerçekleşen bir uygulama. İstanbul Üniversitesi’nde 2015’te yapılan seçimlerde 300 oy fark ile Raşit Tükel rektör seçilmiş, ancak YÖK Mahmut Ak’ı birinci sıradan Cumhurbaşkanına önermiş ve böylece rektör Mahmut Ak olmuştu.

Bunun ardından, akademik camiada da, üniversiteliler arasında da tartışılan konu “milli irade” meselesi oldu. Erdoğan’ın o süreçte yükselttiği ve oy çoğunluğunu ifade eden “milletimizin iradesi” -yani temsili demokrasi- söz konusu üniversite olduğunda, hiç dillendirilmemişti ve Erdoğan, cumhurbaşkanı olmanın sorgulanamazlığı ile çoğunluğu da hiçe sayarak (zaten azınlık yok sayılıyor) yeni bir rektör atamıştı.

Darbeden bir yıl sonra kurulan YÖK, kuruluşuyla beraber, her üniversitenin kendi özelinde yaptığı rektörlük seçimini kaldırmıştı. Yükseköğretim Kurumlarına rektörü doğrudan YÖK’ün sunduğu adaylar tarafından Cumhurbaşkanı’nın ataması Kanunu getirilmişti. 1992 yılında, bu kanunda düzenleme yapılmış, üniversitelerde tekrar rektörlük seçimleri yapılmaya başlanmıştı. 2016 yılında çıkartılan KHK ile, seçimler tekrar kaldırılmış oldu. Yani üniversiteler YÖK’e değil, doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmış; bu yüzden YÖK’ün de eski etkisi kalmamış oldu.

Akademisyenler İhraç Ediliyor

Vakıf Üniversitelerini saymazsak, “köklü üniversiteler” olarak adlandırılan üniversiteler; bundan önce devrimci çalışmaların yapıldığı yerlerdi. Aynı zamanda, iktidarın sunduğu bilgi anlayışının ve iktidarın ideolojisinin dışında; -YÖK’ün etkisini saymazsak- rektörlerin, dekanların, profesörlerin ve akademisyenlerin kendi bilgi anlayışları ve muhalif ideolojileri vardı. Aynı zamanda, üniversiteliler ekonomik, siyasal ve toplumsal adaletsizliklere karşı üniversitelerden söz üretebiliyor, siyasetin bir öznesi haline gelebiliyorlardı.

Devletin OHAL kapsamında yayınladığı KHK’lar ile yüzlerce akademisyen görevden atıldı. Görevden alınan akademisyenlerin bir kısmı devletin FETÖ ile ilişkili olduğu öne sürdüğü akademisyenlerdi. Ancak görevden alınanların büyük çoğunluğunu muhalif akademisyenler oluşturuyordu. 11 Ocak 2016’da, Barış İçin Akademisyenler imzasıyla bir bildiri yayınlanan 1128 akademisyen, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” şiarıyla Kürdistan’da yapılan “insan hakları ihlalleri”ne karşı tepkilerini gösterdiler. Hemen ardından Erdoğan tarafından hedef alınmaları gecikmedi: “akademisyen müsveddeleri”, “alçaklar”, “terörist yandaşları” gibi yaftalamaların ardından, “gerekli kurumları gerekli faaliyete” çağıran Erdoğan, yayınlanan KHK’lar ile kendisinden olmayanı susturma, sindirme ve yok etme stratejisinin bir uzantısı olarak FETÖ’cülerle birlikte, bu akademisyenleri de görevden aldırdı. Yerlerine atanan rektörler, profesörler ve akademisyenler; hepsi açık bir şekilde iktidarı destekliyordu.

Entegrasyon Şekil Değiştiriyor

AKP’nin milliyetçi-muhafazakar anlayışı haricinde üniversitelerde yaygınlaştırmak istediği anlayışın kendi ekonomik çıkarlarına da paralellik gösterdiğini söylemek zor olmasa gerek. Üniversitenin entegrasyon olduğunu söylemiştik, son 15 yıldır AKP iktidarının yapmış olduğu, yapmayı amaçladığı ve bundan sonra yapacağı şey bu entegrasyonun şeklini değiştirmektir. Sözgelimi bundan önce Çevre Mühendisliği’nde okuyan bir öğrenci, okulunda öğrencilerin yaptığı ekoloji panellerinde yer alması, akademisyenlerin veya profesörlerin ders anlatırken HES, RES gibi enerji santral projelerinin karşısında yer aldıklarını belirtmesi, yakın gelecekte imkansız görünüyor. Önümüzdeki süreçte, iktidarın öğretmenleri ve iktidarın anlayışının empoze edildiği öğrenciler artık santral projelerini yüzde yüz destekleyeceklerdir.

Şunu ekleyelim; üniversitelerde kemalist-ulusalcı ideolojinin hakim olduğu dönemde “daha özgürmüşüz” gibi bir yargıdan söz etmiyoruz. Ulusalcı-kemalist ideolojinin ilk yıllarında da benzeri stratejiler geliştirilmiş, “kemalist olmayan”ın herhangi bir alanda kendini var etmesi söz konusu olmamıştır. İktidarların, kendi ideolojileri doğrultusunda toplumu şekillendirme stratejilerinde, eğitim kurumları her zaman iktidara paralel olmuştur. Milliyetçi-muhafazakar iktidar, şu an kendi anlayışını/ideolojisini belirli bir kalıba sokmaya ve bu kalıpları keskin çizgilerle belirlemeye çalışıyor. Bu yüzden, kendinden olmayan hiçbir düşüncenin varlığı, kendi alanı olan üniversitelerde mümkün olamaz.

Devletin kutuplaştırma politikasının bir uzantısı olarak, toplumun geneline yayınlan bu taraflaşma, üniversitede de belirginleşti. Eğitim başlığında değerlendirilen tartışmaların üniversiteye yansıması bu taraflaşmanın ötesinde, iktidarın kendinden olmayanı hiçbir alanda var etmeme stratejisinin somutlaşmasıdır. Görünen o ki, bu dönem de biz gençler için tartışmalı bir yıl olacak.

Şeyma Çopur

Anarşist Gençlik

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.

The post Lise ve Üniversitelerden Anarşist Merhaba – Meltem Çuhadar, Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/23/lise-ve-universitelerden-anarsist-merhaba-meltem-cuhadar-seyma-copur/feed/ 0
Sınav Depresyon Eğitim Entegrasyon – Şeyma Çopur, Ada Sapan https://meydan1.org/2017/07/13/sinav-depresyon-egitim-entegrasyon-seyma-copur-ada-sapan/ https://meydan1.org/2017/07/13/sinav-depresyon-egitim-entegrasyon-seyma-copur-ada-sapan/#respond Thu, 13 Jul 2017 14:16:36 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/13/sinav-depresyon-egitim-entegrasyon-seyma-copur-ada-sapan/ Kapıda Kalanlar, Kapıdan Geçenler Bu yıl üniversite sınavına girmek için 2.162.895 kişi başvuru yaptı. 102.949 kişi kapıdan geçemezken 1457 kişinin ise kapıdan geçtiği halde sınavı geçersiz sayıldı. Kapıdan geçenler şimdilerde üniversite kapılarının önünde tercih yapma telaşındalar. 15 Dakika Kuralı’yla kapıda kalanlarsa ya bir sene daha bekleyip “kazanma” maratonunu sürdürecek ya da üniversiteyi “kaybetmeyi” kabullenerek başka […]

The post Sınav Depresyon Eğitim Entegrasyon – Şeyma Çopur, Ada Sapan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapıda Kalanlar, Kapıdan Geçenler

Bu yıl üniversite sınavına girmek için 2.162.895 kişi başvuru yaptı. 102.949 kişi kapıdan geçemezken 1457 kişinin ise kapıdan geçtiği halde sınavı geçersiz sayıldı. Kapıdan geçenler şimdilerde üniversite kapılarının önünde tercih yapma telaşındalar. 15 Dakika Kuralı’yla kapıda kalanlarsa ya bir sene daha bekleyip “kazanma” maratonunu sürdürecek ya da üniversiteyi “kaybetmeyi” kabullenerek başka tercihler yapacaklar.

Aileler, dershaneler, okul müdürleri durmadan aynı şeyi söyledi: “Bu tercih hayatını belirleyecek.” Peki hayatımız bir sınavla değişir mi? Otoriter ve kapitalizme entegre bir eğitimle değişmeyeceğini bilsek de bazı arkadaşlarımız baskılar karşısında bir sınavı kaybetmenin korkusunu yaşıyorlar. Bazılarımız sınavın stresiyle depresyona giriyoruz, bazılarımız üniversite ile kapitalizme entegre oluyoruz.

Sınav Depresyon

Yıllar boyu hazırlanılan sınavın sonunda yapılan tercih, öz iradeyle yapılan bir seçim değildir. Tercih yapmak, önüne sunulan seçeneklerden birini seçmek zorunda olmaktır. Üniversite tercihleri de sınava girenleri kapitalizmin seçeneklerinden birini seçmek zorunda bırakır. Bu şekilde kapitalizmin dışında bir yaşam olamayacağı yanılgısı yaratılır ve sınavı kazanamayanların her şeyi kaybettiklerine inandırılır.

Sınava hazırlanma sürecinde ise esas kaybedilen rakibe dönüşen arkadaşlar, sınavın stresiyle bozulan psikolojimiz ve çalışarak harcanan tüm zamanımızdır. Ev, dershane, okul üçgeninde sabahtan akşama, haftalarca, aylarca süren bu yarışta nefes almak için verilen molalardaysa “sosyalleşme” arkadaşlarla içilen bir bardak çay ya da sosyal medyadan takip edilen hesaplarla mümkün olur. Çünkü sınav asosyalleştirir. Sınava çalışırken yapmayı sevdiği ne varsa bırakan, evden günlerce çıkamayan, sınav bitince her şeyin değişeceğine inanan da çoktur. Peki aylarca süren bu yarışta çözdüğümüz testler bizdeki bu sorunları çözer mi? Tabi ki hayır, biz sınavın yoğun temposuyla aslında birçok şeyi kaybetmişizdir. Rekabet ettiğimiz arkadaşlarımızı, bozulan sağlığımızı ve sevdiğimiz şeyleri yaparak geçirdiğimiz tüm zamanı.

Kapıda kalan da kapıdan geçen de büyük belirsizliğin içinde bulur kendini. Aslında her iki durumda da sonuç değişmez. Bu belirsizliğin sonucu sınavların bizden çaldığı bir gelecek ve yaşamdır. Bazılarımız ne yazık ki bu sonucu dahi beklemeden belirsizliğin yarattığı depresyonla kaybolur.

Eğitim Entegrasyon

Eğitim, düzene uygun bireyler yetiştirir. İktidar, kendi ideolojisini taşıyan bir toplum yaratmak için eğitim sistemini de kendi istediği doğrultuda şekillendirir. Ancak iktidar kim olursa olsun eğitim sisteminin olmazsa olmazı itaatkar bireyler yetiştirmesidir. Yıllardır süregelen ve uygulanan Kemalik Eğitim, militarist algısıyla hizaya sokulmayı, and içmeyi, marş söylemeyi ve tek tip kıyafeti dayattı. Kurallarına uymayanları ise disiplin cezalarıyla terbiye etmeye çalıştı, başaramayınca da okuldan attı.

AKP’nin iktidarıyla birlikte toplumun genelinde bir muhafazakarlaşma başladı. Bu muhafazakarlaşmanın yansımaları en başta da eğitim sistemi içinde görüldü. 4+4+4 sistemiyle ve kılık kıyafet yönetmeliğinin AKP’nin istediği öğrenci tipini yaratma yönünde değiştirilmesiyle daha da belirginleşen bu yansımalar, Proje Okulları ve İmam-Hatipleşen okullarla sürdü. Patlak veren “FETÖ krizi” sonrasında Fethullah dershanelerine verilen destek kesildi. Temel Liseler açıldı. Böylece iktidar kendi tarafında olmayanı kendine uydurmuş olma stratejisini sürdürdü. Bu sene çokça konuşulan ve tartışılan müfredat değişikliği ise Kemalik Eğitim’den arta kalanı, OHAL’den alınan güçle değiştirme çabasıydı. Tüm bu uygulamalardan sonraysa devletin eğitimi bir entegrasyon aracı olarak kullandığını herkes açık bir şekilde gördü.

Toplumda eğitim her zaman tartışma konusu olarak gündeme geldi. Farklı düşüncelerin kendi çıkarları doğrultusunda eğitimi bir araç olarak kullanmak istemesiyle eğitim sistemi sürekli değişti. Laik olanın yerine muhafazakar, ya da herhangi başka bir kalıp eğitim fark etmiyor, bu değişimden etkilenen hep yaşamlarımız oluyor. Çünkü hepsinin aslında tek bir amacı var; itaatkar bireyler yaratmak, itaat etmeyeni de ortadan kaldırmak.

Öğretenin, öğrenene kurallarla düşüncelerini dayattığı, yasaklarla sınırladığı bir öğrenme sürecinde öğreten her kim olursa olsun, bu yöntem öğreneni itaatkarlaştırır. Eğitim sisteminin şekli ne olursa olsun yaratılan gelecek kaygısı depresyona, sınavı kazanmanın hayatı kazanmak olduğu sanısıysa yaşamlarımızı, kapitalizme entegrasyona sürükler. Ancak bizler devletin ve kapitalizmin önümüze sunduğu seçenekler arasından bir tercih yapmak zorunda değiliz. Önemli olan kazanacağımız diploma, statü ve kariyer değildir. Bunlar kapitalist bir düzenin olmazsa olmaz seçenekleridir. Devletin eğitim sistemine, kapitalizmin bencil düzenine uyum sağlamak zorunda değiliz. Bizden beklendiği gibi bir başkasının üzerine basıp yükselerek, bu uğurda her şeyi kaybederek “başarılı” olmak zorunda değiliz. Sonucu “kazanmak” odaklı bir yaşamın kaybedeni olduğumuzda da kazanacağımız şeyler var, unutmayalım. Çünkü önemli olan biziz. Önemli olan paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle donatılmış adaletli ve özgür bir geleceği kazanmaktır. Bunun için örgütlenerek Anarşizm mücadelemizi her yere yaymaktan başka seçeneğimiz yok. Çünkü sınav depresyon, eğitim entegrasyon! Ama yaşamlarımız bizimdir!


Şeyma Çopur – Ada Sapan

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Sınav Depresyon Eğitim Entegrasyon – Şeyma Çopur, Ada Sapan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/13/sinav-depresyon-egitim-entegrasyon-seyma-copur-ada-sapan/feed/ 0
“Terörün Eğitimi Eğitimin Terörü” – Şeyma Çopur, Meltem Çuhadar https://meydan1.org/2017/02/26/terorun-egitimi-egitimin-teroru-seyma-copur-meltem-cuhadar/ https://meydan1.org/2017/02/26/terorun-egitimi-egitimin-teroru-seyma-copur-meltem-cuhadar/#respond Sat, 25 Feb 2017 22:08:39 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/26/terorun-egitimi-egitimin-teroru-seyma-copur-meltem-cuhadar/ TERÖRÜN EĞİTİMİ Devlet, dönemsel stratejilerini ve kendi propagandasını her alanda, türlü yollarla bizlere aşılamaya çalışır. Devletin bu propagandalarına izlediğimiz televizyonla, okuduğumuz gazetelerle, özellikle neredeyse her gün gittiğimiz okullarda öğretmenlerle, müdürlerle, disiplin kurullarıyla maruz bırakılıyoruz. İktidarın idamı gündeme getirdiği bir dönemde, ilkokula giden arkadaşımızın karne günü yaptığı bir röportajda “Cumhurbaşkanı olup idamı getireceğim; darbecileri idam edeceğim” […]

The post “Terörün Eğitimi Eğitimin Terörü” – Şeyma Çopur, Meltem Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

TERÖRÜN EĞİTİMİ

Devlet, dönemsel stratejilerini ve kendi propagandasını her alanda, türlü yollarla bizlere aşılamaya çalışır. Devletin bu propagandalarına izlediğimiz televizyonla, okuduğumuz gazetelerle, özellikle neredeyse her gün gittiğimiz okullarda öğretmenlerle, müdürlerle, disiplin kurullarıyla maruz bırakılıyoruz.

İktidarın idamı gündeme getirdiği bir dönemde, ilkokula giden arkadaşımızın karne günü yaptığı bir röportajda “Cumhurbaşkanı olup idamı getireceğim; darbecileri idam edeceğim” demesi de işte bu yüzden bizleri şaşırtmadı. Çünkü özellikle 15 Temmuz sonrası devletin hemen herkeste oluşturmak istediği düşünce buydu; her okulda dağıtılan “Teröre karşı milletiz” kitapçıkları, yapılan 15 Temmuz anmaları ve öğretmenlerin derslerde sürekli olarak bu konuyu işlemesi birer örnekti. İktidarla aynı düşüncede olan bir öğretmenin öğrencilerin eline verdiği idam ipiyle çektirdiği fotoğraflarsa, bahsettiğimiz bu propagandanın boyutunu apaçık gösteriyordu.

EĞİTİMİN TERÖRÜ

Okula girdiğimiz andan itibaren eğitimin terörüyle karşılaşırız. Okul bahçesinde girdiğimiz nizami sırada, okuduğumuz marşlarda ve yapılan törenlerde, terörün bir parçası olmak için yemin ettiriliriz. Dört duvar arasında sıkışıp kaldığımız odalarda öğretilen her bilgi, bizleri devletin terörüne entegre etmek içindir. İsteyip istemediğimiz sorulmadan bize öğretilen her bilgi, birçok şeyin algılarımızda kalıcı yerler edinmesine sebep olur.

Eğer tüm okul yaşantımız boyunca Türk olmak bizlere övülmeseydi, düşman diye öğretilenler dost olarak öğretilseydi, savaşlarda ölmenin kutsal olduğu saçmalığı söylenmeseydi; şu anda doğru bildiklerimiz tamamen bir yanlıştan ibaret olmaz mıydı?

Bu sorunun cevabı çok basit. Henüz doğru ve yanlışın ne olduğunu sorgulamadığımız yaşlardan beri bizlere öğretilen bilgiler, doğal ki algılarımıza hatta karakterlerimize kadar işler. Toplumu oluşturan her bireyin bu bilgelere maruz kalmasıyla, toplumun genelinin algısı ve ilişki biçimi iktidarın istediğince belirlenir. Dolayısıyla nefret ilk öğrenildiğinde kişinin bir başkasına hissettiği bir duyguyken; bunun yayılmasıyla toplum, kendinden olmayan herkese ve her şeye öfkeyle bakmaya, nefret duymaya başlar.

Algılarımızın ve eylemlerimizin böylesine belirlendiği ve iktidarın çıkarları doğrultusunda şekillendirildiği bir sistemde sınıfta halay çeken öğrencilerin ceza alması da, istiklal marşını okumayanların okuldan atılması da, henüz ilkokula giden bir çocuğun idamı istemesi de meşrulaşır. Bunun karşısında anadilini konuşmak isteyenler; yaşadığı adaletsizliklere tepki gösterenler; yaşamı ve özgürlüğü için bir araya gelenler de anormalleşmeye; yukarıda bahsettiğimiz nefretin odağı haline gelmeye başlar.

Ancak toplumsal tüm alanlarımızda giderek örgütlenen bu nefret ve şiddet, artık herkese değebilme potansiyeline sahip. Yaşam alanlarını savunanları görmezden gelenler artık kentsel dönüşüm bahanesiyle evlerinden bir gecede atılabilir; erkeğin kadını baskılamasına sessiz kalanlar, günün birinde bindikleri bir otobüste tacize maruz kalabilir; savaşı meşru görenler, bir gün savaş politikalarıyla yaşamlarını yitirebilir…

İktidarın baskısına, devletin terörüne karşı direnmek ve adaletsizliklere karşı mücadele etmek, bahsettiğimiz şiddetten ve nefretten kurtulabilmenin tek yoludur. Bizleri maruz kaldığımız adaletsizliklere karşı direndiğimiz için “anormal” ilan edenlere, terörün eğitimiyle tektipleştirmek isteyenlere, eğitim terörüyle sindirmeye çalışanlara karşı varolabilmek ancak direnmekle mümkündür.

Şeyma Çopur – Meltem Çuhadar

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

The post “Terörün Eğitimi Eğitimin Terörü” – Şeyma Çopur, Meltem Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/26/terorun-egitimi-egitimin-teroru-seyma-copur-meltem-cuhadar/feed/ 0