popülizm – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 30 Nov 2019 15:54:26 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Brezilya’nın Aşırı Milliyetçi Lideri Popülist Söylemlerine Devam Ediyor https://meydan1.org/2019/11/30/brezilyanin-asiri-milliyetci-lideri-populist-soylemlerine-devam-ediyor/ https://meydan1.org/2019/11/30/brezilyanin-asiri-milliyetci-lideri-populist-soylemlerine-devam-ediyor/#respond Sat, 30 Nov 2019 15:54:26 +0000 https://meydan.org/?p=52095 İktidarın başındaki liderler buldukları her fırsatı kendi aleyhlerine de olsa gündem oluşturmak için kullanıyor. Bunun son örneği Brezilya’nın aşırı milliyetçi lideri Bolsonaro tarafından verildi. Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro, ünlü aktör Leonardo DiCaprio’yu Amazon ormanlarındaki yangınları finanse etmekle suçladı. Aşırı milliyetçi lider, cuma günü kendisini destekleyen bir gazeteye yaptığı açıklamada, “Bu Leonardo DiCaprio havalı adam, değil […]

The post Brezilya’nın Aşırı Milliyetçi Lideri Popülist Söylemlerine Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İktidarın başındaki liderler buldukları her fırsatı kendi aleyhlerine de olsa gündem oluşturmak için kullanıyor. Bunun son örneği Brezilya’nın aşırı milliyetçi lideri Bolsonaro tarafından verildi.

Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro, ünlü aktör Leonardo DiCaprio’yu Amazon ormanlarındaki yangınları finanse etmekle suçladı.

Aşırı milliyetçi lider, cuma günü kendisini destekleyen bir gazeteye yaptığı açıklamada, “Bu Leonardo DiCaprio havalı adam, değil mi? Amazonlar’ın yakılması için para veriyor” dedi.

DiCaprio, bu suçlamalar üzerine yaptığı açıklamada Bolsonaro’nun iddialarını yalanladı.

The post Brezilya’nın Aşırı Milliyetçi Lideri Popülist Söylemlerine Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/30/brezilyanin-asiri-milliyetci-lideri-populist-soylemlerine-devam-ediyor/feed/ 0
Popülizm Nedir, Ne Değildir? – Gökhan Soysal https://meydan1.org/2019/11/10/populizm-nedir-ne-degildir-gokhan-soysal/ https://meydan1.org/2019/11/10/populizm-nedir-ne-degildir-gokhan-soysal/#respond Sun, 10 Nov 2019 08:44:16 +0000 https://test.meydan.org/2019/11/10/populizm-nedir-ne-degildir-gokhan-soysal/ Son zamanlarda başta siyaset olmak üzere hemen hemen her konuda kendisine yer bulabilme maharetine sahip bir kavram popülizm. Üstelik popülizm, hemen hemen her konuda kendisine yer bulmakla kalmıyor, aynı konuda kalem oynatanlar tarafından farklı anlamlarda kullanılabiliyor. Her sorunu apaçık bir şekilde ortaya koyabilen bir gözlük olarak ve her soruna çözüm getirebilen bir sihirli değnek olarak […]

The post Popülizm Nedir, Ne Değildir? – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Son zamanlarda başta siyaset olmak üzere hemen hemen her konuda kendisine yer bulabilme maharetine sahip bir kavram popülizm. Üstelik popülizm, hemen hemen her konuda kendisine yer bulmakla kalmıyor, aynı konuda kalem oynatanlar tarafından farklı anlamlarda kullanılabiliyor. Her sorunu apaçık bir şekilde ortaya koyabilen bir gözlük olarak ve her soruna çözüm getirebilen bir sihirli değnek olarak kullanılan popülizm gerçekte neyi ne kadar yansıtabiliyor?

Popülizm özellikle Donald Trump’ın ABD Başkanı olmasından sonra genellikle sağ olarak tariflenen ideolojilere atfedilse de Latin Amerika örneğinde görüldüğü üzere sol olarak tariflenen ideolojiler için de kullanılmaktadır. 21. yüzyılda gelişen toplumsal hareketlenmeleri anlamlandırmak için anahtar bir kavram olarak kullanılan popülizm, Avrupa’da sağ ve sol için aynı anda da kullanılabiliyor. Bütün bunların üstüne bir iki istisna dışında kendisine popülist denilen hiç kimsenin popülist olduğunu kabul etmemesi meseleyi iyice çetrefilleştiriyor.

Asgari Müşterek: Temsili Demokrasi

Dünya gündemini oldukça meşgul eden ve etkileri hala devam eden “Arap Baharı” tartışmalarında popülizm kendisine neredeyse hiç yer bulamamış durumda. Buradan da görüleceği üzere adil olsun veya olmasın demokrasi iddiasıyla seçim yapılan devletlerde bir veya birden fazla siyasi partinin popülist figür olarak öne çıkması, pratik olarak gösteriyor ki popülizm tartışmasının yürütülebilmesi için asgari müşterek olarak ortada “demokrasinin” olduğu noktasında bir uzlaşı olmalı. Demokratik bir yönetimin var olduğu iddiasıyla meşruluk sağlanmaya çalışılmadığı yerlerde zaten popülizm tartışmalarına da gerek kalmıyor.

Başta akademik yazını takip ettiğimizde de popülizm, liberal demokrasinin krizi olarak değerlendirilmektedir. Üstelik liberal demokrasiye bir tehdit olarak yorumlanan popülizme nasıl dur denileceğine yönelik tavsiyeler bu yorumların önemli bir kısmını oluşturuyor.

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, asıl sorun liberal demokrasi veyahut liberal demokrasinin içinden çıkamadığı temsil krizi değil bizatihi demokrasinin kendisinde aranmalıdır. Liberal demokrasinin, “sıfatsız” demokrasiden farkı olarak çoğunluğun iradesinin yansıması olarak değerlendirilen demokrasiye çoğulculuk ve insan hakları bağlamında getirdiği sınırlamalar öne çıkarılıyor. Asıl sorun, iktidarların kendilerine dayanak olarak, çoğu zaman devletlerinse meşruluğun temeli olarak gösterdiği demokrasi yoluyla insanların ellerinden iradelerinin alınması ve hayatlarını şekillendirebilmelerinin, kendilerini gerçekleştirebilmelerinin önüne geçilmesidir. Bu konuya geri döneceğiz, popülizm incelememize devam edelim.

Halkın Sesi, Gerçek Temsilcileri: Popülistler(!)

Popülizm, liberal demokrasinin krizi olarak değerlendirilse de popülist olarak adlandırılan liderlerin söylemine bakarak krizin aslında demokrasinin krizi olduğunu ifade edebiliriz. Çünkü popülistler, seçimle işbaşına gelmiş olsalar da mevcut devlet yöneticilerini hiçbir şekilde halkın temsilcileri olarak görmemektedirler. Popülistlere göre birtakım seçkin kişiler medyayı da kullanarak iktidarı bir şekilde ele geçirmişler ve yönetimlerini de halkı hiç önemsemeden hatta halka düşman olarak sürdürmektedirler.

Popülistler hiçbir zaman demokratik kimliklerinden de ödün vermezler. Hatta bazı örneklerde popülistlerin bizzat demokrasinin gelişimini sağladığı iddia edilmektedir. Seçimler onlar için oldukça önemlidir hatta demokrasi onlar için seçimlerden ibarettir. Ancak kendilerine bir yarar sağlamayan seçimleri manipüle etmekten geri durmazlar. Halkın sesi olduğu iddiasıyla kendilerini iktidara taşımayan/iktidarda tutmayan seçimler onlara göre seçkinlerin, halka düşman elitlerin birer oyunudur.

Halk, popülistlerin söyleminde çok önemli bir konumdadır. Çünkü popülistler halka hizmet için etmek için deyim yerindeyse yanıp tutuşan insanlardır. Ama onları engelleyen/engellemeye çalışan ve düşmanla işbirliği yapan çeşitli çıkar grupları bulunmaktadır. Bu çıkar gruplarının başında da medya vardır.

Popüler Olan Popülist Midir? Medya Bunun Neresinde?

Medya konusu popülistlerin üzerinde önemle durduğu konulardan bir diğeridir. Popüler olan popülisttir dememekle birlikte popülistlerin popüler olmak zorunda oldukları açıktır. Medyanın gündeminde hemen hemen her gün yer almayan bir liderin veyahut hareketin seçim kazanması bilindiği üzere oldukça zordur. Bu nedenle popülistlerin medyayla arası her daim bozuktur. İktidardaki bir popülistle muhalefetteki bir popülistin medyaya yaklaşımı doğal olarak farklı olacaktır ancak buradaki farkı, popülistin medyayı ne kadar etkileyebildiği, bazı ülkelerde de fırsat bulduklarında ne kadar ele geçirebildikleriyle alakalıdır. Halkla doğrudan iletişim kurmanın önünde en büyük engellerden biri de medya olarak gösterilmektedir. Seçkinler buna göre popülistlerin halkla bütünleşmesini engellemek için popülistlere haberlerde çoğunlukla yer vermemekte, yer verildiğinde de popülistler kötülenmektedir. Bu konuda ilk akla gelen örneklerden biri, Donald Trump’a neden sosyal medyayı çok fazla kullandığı sorulduğunda kendinin halkla temas etmesi engelleyen bir güruh olarak medyayı işaret etmesidir.

Yargı Popülizmi: Yargısız İnfaz

Popülistlerin söyleminde kendilerinin halk için yararlı işler yapmasında, halkın sesi olmalarında bir engel olarak yargı kurumlarını da gösterdiklerini eklemek gerekir. Popülistler hemen hemen çoğu konuda hukuksal sınırlamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Bunda liderin veyahut hareketin halkla buluşmasında engel olduklarını iddia ettikleri kurumların varlığı kadar popülistlerin vaatlerinin çoğu zaman yerleşik kurallarla çelişmesi önemli bir rol oynamaktadır. Yeri gelmişken değinmek gerekir ki popülistlerin ustalıkla yaptıkları eylemlerinden biri, popülariterilerini arttırmak için çoğunluğun şikayetçi oldukları konuları tespit etmeleri ve bu konuları gündemleştirmede beceri sahibi olmalarıdır. Bu konudaki en basit örnek göçmen konusudur. Göçmen konusu, milyonlarca insanın hayatını hiç beklenmedik bir anda aniden değiştirebilen bir konudur. Göçmenlerin var olmasına neden olan olaylar dahi zaten büyük değişimlerin yaşandığı anlamına gelirken bir de göçmenlerin gitmek zorunda kaldıkları yerlerde gerçekleştirmiş olduğu, gerçekleştirmek durumunda kaldığı değişimler “yerleşik insanlar” için bir “sorun” anlamına gelmektedir. İktidarda popülist bir partinin olmadığını varsaydığımız bir örnekte yeni bir yere göçmek zorunda kalan insanların nasıl geçineceği, nasıl barınacağı, geleceklerinin ne olacağı gibi çözülmesi gereken durumlarla hakkıyla ilgilenmediği takdirde popülistler bu durumdan oldukça nemalanabilir. Popülistler, kendilerini gündemleştirebilmek için halihazırda var olan milliyetçi hatta ırkçı saikleri kullanmaktan geri durmazlar.

Var olan bir sorunu, olduğu halden oldukça farklı bir biçimde gündemleştirebilen popülistlerin çözümleri özellikle ezilenlerin hayatlarını iyiden iyiye zor bir duruma sokma riski içermektedir. Göçmenlerin sınır dışı edilmeleri söz konusu olduğunda var olan mahkemeler insan hakları doğrultusunda karar vereceklerse burada popülistlerin yargıyla karşı karşıya gelmesi söz konusu olacaktır. Ve bundan genellikle popülistler karlı çıkmaktadır.

Popüler Şiddet: Erkeklik, Milliyetçilik ve Faşizm

Yukarıda da vurgulandığı üzere popülistlerin dayanak noktalarından biri de milliyetçilik ve ırkçılıktır. 20. yüzyıl düşünüldüğünde milliyetçilik ve ırkçılık en hafif deyimiyle milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, katliamlara ve soykırımlara yol açmıştır. Geçen yüzyılda yaşananlara göre daha çekingen milliyetçilik örnekleri görsek de insanları manipüle etmenin yolunun hala milliyetçilikten geçtiğini rahatlıkla ifade edebiliriz. Mudde ve Kaltwasser, popülizmi inceledikleri kitaplarında popülizmi ince merkezli bir ideoloji olarak tanımladığı üzere popülizm özü itibariyle diğer ideolojilere eklenmiş hatta zaman zaman onlar tarafından asimile edilmiş gibi görünmektedirler. Bu durum en çok milliyetçilik ve faşizm konusunda tartışma yaratmaktadır. Popülizm diye bir şeyin olmadığını, henüz maskesini düşürmemiş faşizmin olduğunu savunanlar bulunmaktadır. Finchelstein örneğin günümüzü şekillendiren olgunun, tarihsel süreç içinde faşizmden popülizme geçiş olduğunu söylemektedir. Finchelstein diğer yazarlardan farklı olarak popülizmi, faşizmden ayrı olarak değerlendirmiş olsa da modern popülizmin faşizmden doğduğunu iddia etmektedir. Bununla beraber şiddet, şiddet algısı ve daha önemlisi şiddet pratiklerinin, faşizm ve popülizmi birbirinden kesin bir şekilde ayırdığını belirtmektedir. Ancak yine aynı yazar popülizmin, özellikle sağ popülizmin, her daim köklerine dönme potansiyeline sahip olduğunu da eklemektedir.

Popülistlerin şiddetle ilişkileri de her zaman ikircikli olmuştur. Popülistler sürekli bir tehdit algısı pompaladığı için her an teyakkuzda olunması gerektiğini söylemektedirler. Ancak kendilerini tehdit altında hissettikleri kadar aslında kendileri de sürekli olarak düşmanlarını tehdit etmektedir. Sürekli bir savaş açma tehdidiyle pazarlık paylarını arttırmaya çalışmaktadırlar. Bu söylemlerde erkeklik söylemleri de milliyetçiliğe eşlik etmektedir.

Popülizmin Sağı Solu Belli Olur mu?

Popülizm söz konusu olduğunda özellikle Avrupa ve ABD örnekleri gündemde yer tutunca sürekli sağ partilerden konuşulsa da sol popülizm tartışmaları da bu konunun önemli bir tartışma alanını oluşturuyor. Popülizm teriminin kökeninde ve tartışmalarda halka ve halkçılığa yapılan vurgu da ister istemez bu tartışmaları gündeme getiriyor. Sol popülizmden söz açıldığında akla ilk gelen isimler Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe oluyor. Post-marksist olarak değerlendirilen bu yazarlar popülizmin sol versiyonun da olabileceğini hatta olması gerektiğini söylüyor. Radikal demokrasi kavramsallaştırması etrafında dönen tartışmalar da liberal demokrasinin krizde olduğu ön kabulüyle yönünü belirlerken özellikle 20. yüzyıldaki SSCB deneyimi bu tartışmaların önemli bir veçhesini oluşturuyor. Doğu Avrupa’daki çeşitli sağ popülist hareketlerin de SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıktığı göz önüne alındığında tartışmalar daha ilgi çekici bir hale bürünüyor. Başta Latin Amerika örnekleri olmak üzere son dönemde Yunanistan’da iktidara ulaşmayı başarabilen SYRIZA, İspanya’da Indignados (Öfkeliler) sonrası Podemos ve İngiltere’de Corbyn önderliğinde İşçi Partisi örnekleri sol popülizm tartışmalarını çeşitlendiriyor.

Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe, sağ popülizmin aksine düşman değil hasım belirleyerek bir sınır çizerek solun kendi politikalarını oluşturması gerektiğini belirtiyorlar. Özellikle Mouffe, 1968 Hareketi’nin sonrasında solun bazı gerçekleri görmezden geldiğini, buna sınıf özcülüğünün neden olduğunu vurgulasa da solu demokrasi içine sıkıştırmaları ve seçimleri, oy vermeyi dolayısıyla anarşist hareketi görmezden gelmeleri sorunun bir başka yönünü oluşturuyor.

Popüler Olan Ne Olmalı?!

Sağ hareketler yıllar içinde özellikle genel oy konusunda seçkinci tavır göstermiş olsa da en sonunda demokrasinin kendi çıkarları doğrultusunda kullanılabileceğini görünce halk söylemini sahiplenmiş durumda. Bu söylemle de ABD, İngiltere, Macaristan gibi birçok yerde iktidarı ele geçirdi. Ancak asıl sorun bu değil. Asıl sorun hala demokrasi adı altında ezilenlerin iradelerinin elinden alınmaya çalışılması. Popülizm tartışmalarını yürütenlerin amacının iktidarı ele geçirme konusunda nasıl bir yöntem geliştireceklerini belirlemek olduğu açık. Bunun için temsili demokrasinin ne kadar iyi bir şey olduğunu söylemelerine şaşırmamalı. Biz ezilenlerin yararına olacaksa popüler olması gereken soru iktidarın nasıl ele geçirileceği değil nasıl yok edileceği olmalı.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.

The post Popülizm Nedir, Ne Değildir? – Gökhan Soysal appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/10/populizm-nedir-ne-degildir-gokhan-soysal/feed/ 0
POPÜLOKRASİ https://meydan1.org/2019/11/02/populokrasi/ https://meydan1.org/2019/11/02/populokrasi/#respond Sat, 02 Nov 2019 18:44:38 +0000 https://test.meydan.org/2019/11/02/populokrasi/ Gündelik dilde kullandığımız çoğu kavramın ne anlama geldiğini nereden türediğini bilmiyoruz. Çoğunlukla bu kavramlar zaman-mekan ve duruma göre anlam değiştiriyor. Hem bireysel hem de toplumsal hayatı anlamlandırmak için kullandığımız dil de haliyle her zaman bize tam anlamıyla hizmet etmiyor.  Son yıllarda dünya gündemini, siyaseti, akademiyi, sanatı hayatın hemen hemen bütün alanlarını işgal eden kavramlardan birinden […]

The post POPÜLOKRASİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Gündelik dilde kullandığımız çoğu kavramın ne anlama geldiğini nereden türediğini bilmiyoruz. Çoğunlukla bu kavramlar zaman-mekan ve duruma göre anlam değiştiriyor. Hem bireysel hem de toplumsal hayatı anlamlandırmak için kullandığımız dil de haliyle her zaman bize tam anlamıyla hizmet etmiyor. 

Son yıllarda dünya gündemini, siyaseti, akademiyi, sanatı hayatın hemen hemen bütün alanlarını işgal eden kavramlardan birinden bahsedeceğiz. Bu kelimeleri anlamlandırmak için önce etimolojik kökeninden yola çıkacağız.

Popüler sözcüğünü duyduğumuz anda aklımıza gelen yegane anlam “yaygın”. Popüler sözcüğü türkçeye fransızca populaire kelimesinden geçmiştir.  Kökenini Latince populus (halk) sözcüğünden alır. Kelimenin tam anlamı ise şudur :  “halka ait, halka uygun, halkça sevilen”. Sosyal bilimlerde hâlâ halka ait, halktan gelen anlamında kullanılır.  

Kültür çalışmalarında kullanılan “culture populaire” (ingilizce: Folk Culture , türkçe: halk kültürü) halkın genelinde yaygın olan ve genelde toplumun çoğunu oluşturan sosyal sınıfın kültürünü betimlemek için kullanılır. Benzer bir örneği “democratie populaire”’de de görüyoruz. Halkın yönetime katılabildiği ve bütün vatandaşların oy verebildiği demokrasi anlamına geliyor. 

Gelelim gündelik anlamda popüleri ne için kullandığımıza… Popüler kültür dediğimizde halk arasında yaygın olarak tüketilen kültürden bahsediyoruz. Bunu kullandığımız anda artık popüler kelimesinin anlamını bozmuş ve ondan uzaklaşmış oluyoruz. Örnek olarak sosyal bilimlerde, bu coğrafyanın popüler müziği (halktan gelen müzik) aşıklar, ozanlar, dengbejler tarafından icra edilen halk müziğidir. Ama gündelik kullanımda coğrafyanın popüler müziği ise başka. Gördüğünüz üzere kelime birebir aynı olmasına rağmen sonucu birbirinden tamamen bağımsız iki türe işaret ediyor. Yani kavram muğlak!

Başka Bir Muğlaklık

Demokrasi terimi ve bu terimin ifade ettiği toplumsal modelin neye tekabül ettiğine ilişkin de bir muğlaklık vardır. Terimin içi boştur. Öyle ya da böyle tüm siyasal tartışmaların meşrulaştırıcısıdır. Demokrasi için yaparız her şeyi. Her icraat “daha demokratik” olma vaadiyle yapılmalıdır. 

Bu muğlaklık, demokrasinin dokunulmazlığını garanti altına alır. Demokrasinin merkezinde bulunan ve özünde bir oy eşitliğine dayanan seçimler, aslında toplumsal refahın ve egemenliğin eşitsizliğini yaratan bir devlet hilesidir.

Şiddet üzerine inşa edilmiş olan devlet, politik baskı aracılığıyla bu eşitsizliğin devamını sağlamakla ilgilenen bir kurumdur. Sürekli bir bürokrasinin varlığına dayanır. Bu bürokrasi aracılığıyla yönetenler-yönetilenler ikiliği ortaya çıkar.

Devletin toplumsal refahın oluşturulması için gerekli olduğu iddiası, devletin bir tahakküm mekanizması olduğu gerçeğini gizlemekte kullanılan bir maskedir. Bu mekanizma içerisinde yapılacak yönetici seçimleri, bu gerçeklikten uzak düşünülemez. Birkaç yılda bir halktan, kimin yöneteceğini belirlemek üzere oy kullanmaları istenir. Oy kullanan insanların bir şekilde sistemin çalışmasının kontrolünü elinde bulundurduğu illüzyonu sayesinde sistem meşruiyet kazanır.

Demokrasi kaynağını bir kurgudan alır. Halkın oylarıyla seçilerek iş başına getirilen yasal ve idari yapılar, halk iradesinin temsiliyetine odaklanır. Böylece siyasal işleyişte halkın doğrudan katılımının engellenmesi özgürlüğümüzün reddedilmesi anlamına gelir. Toplumsal işleyişte adalet ve özgürlük ancak, bireylerin karar alma süreçlerindeki doğrudan katılımı ve kontrolü ile sağlanabilir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, demokrasinin işlediği farklı coğrafyalarda gerçek bir halk denetiminin olmadığı ve olamayacağını görebiliriz.

Demokrasi kavramının, her ne kadar halkın yönetimi ile ilişkilendirilse de ilk elde bir şey anlatmaması ve kavramın birçok şey ifade etmek için kullanılması, devletli siyasetin muğlaklık oyunlarından biridir. Birçok şey ifade edilmeye çalışan başka sözcükler gibi hiçbir şeyi ifade etmeme potansiyelini içerisinde taşır.

Popülokrasi

“Siz isterseniz hilafeti bile getirebilirsiniz.” 29 Kasım 1955’te Demokrat Parti Meclis Grubu’na, Adnan Menderes bu şekilde seslenir. Adnan Menderes, Türkiye Siyasal Tarihi’nde popülist liderlerden biri olarak sıklıkla örnek verilir. Partisinin isminin “demokrat” olmasının dışında, bu seslenişteki ironi demokrasi aracılığıyla demokrasinin ortadan basit bir şekilde kaldırılabilmesidir. 

Bu örnekte de görüldüğü üzere, demokrasi ve popülizmin muğlaklığı bilinçli bir muğlaklıktır. İktidarın despotik doğasını gizlemek üzerinden yaratılmıştır. 

İçinde bulunduğumuz siyasal süreçte, yeni bir siyasal biçim olarak popülokrasi yaygınlaşmaktadır. “Küreselleşen” siyasal sistem olarak demokrasi, vaat ettiği “siyasi iktidarın belirlenmesinde herkesin eşit paya sahip olması” ilkesini açık bir şekilde gerçekleştiremedi. Bu sadece, kapitalizmin yarattığı adaletsizliklerin, yönetimsel düzeye yansıması ve daha zengin olanın yönetimde daha fazla söz hakkına sahip olmasıyla alakalı değil. Durum aynı zamanda demokrasinin sözde siyasal eşitlik ilkesinin dayandığı mantıktan da kaynaklanmıştır.  

Demokraside yönetme hakkının çoğunluğa verilmesi hedeflenir. Siyasal üstünlük, temsili demokrasinin parçası olan ve belirli periyotlarla gerçekleşen seçimlerle belirlenir. Yani demokrasiyi seçimlerle demokratik kılan mantık, sayısal üstünlüktür. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç, sırf çoğunluğa ait olduğu için doğru ya da haklı olanlar üzerine kurulu bir siyasal sistemdir. 

Sözde halk iradesini, yönetimde belirleyici güç olarak muhafaza edebilmek için işletilen “temsil” kurumunun, “halk için yönetmek” maksadıyla ne hale dönüşebileceğini tahmin etmek çok zor değil. Demokrasinin içerisinde potansiyel olarak barındırdığı totalitarizm, tüm halkın çıkarlarının birleştirildiği ve halk adına en doğru kararın verildiği bir neden-sonuç ilişkisiyle kendisini belirginleştirir.

Batı toplumları için demokrasi, evrensel oy hakkına dayalı olarak düzenli ve rekabetçi seçimlerin yapıldığı bir sistemdir. Soğuk Savaş sonrası, kapitalizmin zaferinden sonra; devlet iktidarının “ahlaki” olarak savunulabilecek tek kaynağı demokrasiydi. Ancak özgürlük, katılım, anayasal devlet, seçimler, halk egemenliği gibi demokrasi için olmazsa olmazların hiçbiri kendisine demokratik diyen rejimler tarafından gerçekleştirilememiştir.

Bireysel özgürlükler, kapitalist sistem içerisindeki tüketim serbestlikleri ile çerçevelenmiş; siyasal özgürlükler sunulan partilerden birini seçmeye indirgenmiştir. Halkın yönetime sözde katılımı belirli aralıklarla kendilerini yönetecek kişileri seçtiği seçimlere sıkıştırılmış, halkın siyasal iradesi böylelikle bütün siyasal ve ekonomik sorunlardan uzak başka gündemlerle manipüle edilen yapay bir işleyişin içinde düşünülmüştür. 

Demokratik sistem ekonomik, siyasi ve toplumsal anlamda da vaat ettiklerini gerçekleştirememiş ya da gerçekleştirdikleri üzerinden farklı coğrafyalarda yaşayanları tatmin edememiş bir durumdadır. Bunun siyasal yansımasını en belirgin olarak gözlemleyeceğimiz kırılma, popülizmin siyasal olarak kendini belirginleştirdiği süreçte olmuştur.

Batılı coğrafyalarda sağ popülizmin yükselişte olduğu zaman dilimi, sürecin değişimini gözlemlemek adına önemlidir. Öte yandan sağ popülist politikacıların yükselttikleri söylemler, liberal demokrasicilik oyununun Batı’da herkesi tatmin edemediğinin en açık göstergesi. Bu söylemlerin dayanak noktası göçmen karşıtlığıdır. Karşıt olunacak şey olarak yerli işçi sınıfına, ekmeklerini ellerinden alan düşman olarak göçmenleri hedef gösteriyorlar. Bu siyasal söylemin arkasında her ne kadar güçlü bir teorisi olmasa da, insanları kararsızlığa sürükleyen bir yöntemi var. Sorunların kaynağını tekleştiren (göçmenler…) popülist politikalar, böylelikle çözümü de basitleştirmiş oluyor. Toplumsal sorunların ağırlığı arttıkça sunulan basit çözümler, bu söylemi çoğunluk için cazip kılmaya olanak veriyor.

Demokrasinin bugün içine girdiği krizi anlamak önemlidir. Çünkü demokrasinin bu versiyonu, dünyanın farklı yerlerinde yükselen isyanlara karşı yükseltilmiş yeni tarz bir demokrasi arayışıdır. 

Hukuku ayaklar alma noktasında sıkıntısı olmayan, popülist partinin tek ve sahici temsilcisi olduğunu iddia eden, elit karşıtı pozisyonuyla yaygınlaşmayı/popülerleşmeyi hedefleyen, önceki kurumsal yapıları zayıflatıp kişiselleşmiş yönetimin yapı taşlarını döşeyen yeni bir demokrasi arayışı. 

İsmi popülizm ya da demokrasi…Ya da popülokrasi… Muğlaklığıyla gizlediği iktidarın doğasına has despotluktur. İki uç arasındaki bu kısır döngüde şimdilerde ibre popülizmden yana duruyor. Bu kısır döngüyü kırmak, devletli yapının farklı biçimlerini fark edebilmekle mümkündür.

Errico Malatesta’nın demokrasinin ne olduğunu anlattığı ufak alıntıda olduğu gibi;

“Demokrasi bir yalandır, zulümdür ve gerçekte oligarşidir: Yani ayrıcalıklı bir sınıfın çıkarlarını gözeten birkaç kişinin yönetmesidir. Ama yine de, onu daha kötüsüyle değiştirmek isteyenlerden farklı olarak, ona karşı özgürlük ve eşitlik adına mücadele edebiliriz.

Demokrat olmamamızın sebeplerinden biri de, demokrasinin eninde sonunda savaşa ya da diktatörlüğe yol açmasıdır. Fakat diktatörlük destekçisi de değiliz çünkü başka birçok sebebin yanı sıra, diktatörlük her zaman demokrasi isteğini uyandırır, demokrasiye geri dönüşü kışkırtır ve böylece halkların sahte özgürlükle açık ve vahşi tiranlığın arasında sürekli gidip geldiği kısır döngüyü sürdürür.

Bu yüzden hem demokrasiye hem diktatörlüğe karşı savaşımızı ilan ediyoruz.” 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.

The post POPÜLOKRASİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/02/populokrasi/feed/ 0