Qamişlo – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 18 Feb 2018 21:00:35 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Qamişlo’da Patlama: En Az 4 kişi Yaşamını Yitirdi https://meydan1.org/2018/02/18/qamisloda-patlama-en-az-4-kisi-yasamini-yitirdi/ https://meydan1.org/2018/02/18/qamisloda-patlama-en-az-4-kisi-yasamini-yitirdi/#respond Sun, 18 Feb 2018 20:44:42 +0000 https://seninmedyan.org/?p=29355 Rojava’nın Qamişlo kentinde,  park halinde olan bir aracın patlaması sonucu en az 4 kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı. Yaşamını yitiren 4 kişinin aynı aileden, 3’ünün kadın, birinin ise 28 yaşındaki ve  Mehmud Xelef adlı bir erkek  olduğu belirtildi.

The post Qamişlo’da Patlama: En Az 4 kişi Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Rojava’nın Qamişlo kentinde,  park halinde olan bir aracın patlaması sonucu en az 4 kişi yaşamını yitirdi, çok sayıda kişi de yaralandı.

Yaşamını yitiren 4 kişinin aynı aileden, 3’ünün kadın, birinin ise 28 yaşındaki ve  Mehmud Xelef adlı bir erkek  olduğu belirtildi.

The post Qamişlo’da Patlama: En Az 4 kişi Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/02/18/qamisloda-patlama-en-az-4-kisi-yasamini-yitirdi/feed/ 0
Faşizme Geçit Yok https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/ https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/#respond Wed, 04 Feb 2015 19:33:17 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/ 5 Kasım 1936, Solidaridad Obrera’daki Durruti Konuşmasından bir bölüm 4 Kasım 1936’da, faşistler Madrid girişinde bulunan Leganes, Alcorcon ve Getafe’yi almışlardı. Buraya kadar antifaşist milisler geri çekilmişti. Almanya ve İtalya destekli Franco’nun faşist orduları, ilerleyebildiklerini görünce Madrid’i kolayca alabileceklerini düşünmüşlerdi. Faşistler Madrid’i ele geçirmeden, kimleri kurşuna dizeceklerinin listesini bile çıkarmışlardı. Madrid’e kadar çekilen antifaşist milisler durdu. […]

The post Faşizme Geçit Yok appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
5 Kasım 1936, Solidaridad Obrera’daki Durruti Konuşmasından bir bölüm

Kasım 1936’da, faşistler Madrid girişinde bulunan Leganes, Alcorcon ve Getafe’yi almışlardı. Buraya kadar antifaşist milisler geri çekilmişti. Almanya ve İtalya destekli Franco’nun faşist orduları, ilerleyebildiklerini görünce Madrid’i kolayca alabileceklerini düşünmüşlerdi. Faşistler Madrid’i ele geçirmeden, kimleri kurşuna dizeceklerinin listesini bile çıkarmışlardı. Madrid’e kadar çekilen antifaşist milisler durdu. Madrid’de çocuk yaşlı demeden herkes, faşistlerin ilerlemesini durdurmak, Madrid’i savunmak için barikatlar kurmaya başlamışlardı. Direnmek, tek çözüm buydu.

Madrid hükümeti’nin başındaki Caballero, Valencia’ya çekilmeyi tavsiye ettiğinde, CNT’liler yanıt verdi; herkes Madrid’de kalmalı, barikatlarda savaşmalıdır. Hükümet üyelerinin bir kısmı Valencia’ya “özel görev” nedeniyle kaçıyorlardı. Ortada görev falan yoktu aslında.

Her geçen gün baskısını arttıran faşistler, 7’si gecesinde Madrid halkının görkemli direnişiyle karşılaştı. Hoparlörlerden CNT’nin sesi yankılanıyordu; Madrid faşizme mezar olacak. Madrid, korkak bakanlardan ve hükümet yetkilerinden temizlenmiştir. Madrid’i halk savunacaktır. Madrid faşizme mezar olacak. Yaşasın hükümetsiz Madrid, yaşasın toplumsal devrim!

Halk, Madrid’i savunuyordu. Gittikçe yoğunlaşan bombardımana ve silahların sınırlılığna rağmen… Sınırsız olan halkın cesaretiydi. Faşistler şehri yoketmek için uğraşıyordu. Antifaşist milislerin yoğunluktan bitap düştüğü 14 Kasım’da, Vallecas’ta bulunan ilk barikattan bir haber geldi, Durruti Birliği Madrid’deydi. İberya’daki devrim sürecinin bu efsane ismi, cesarete cesaret, güce güç katıyordu. 19 Kasım’da faşistler tarafından katledilene kadar, Madrid’de direnenlerle beraber, Madrid Direnişi’ni faşistlerin aklına mıh gibi kazıdı.

İktidarların kendisini güçlü ve daimi bir şekilde beslediği faşizm, hüküm sürdüğü tüm topraklarda ölümün, katliamın, soykırımın ve tüm bunların karşısında öfkenin adı oldu yıllar boyu. Var olduğu her coğrafyada, milliyetçilikten, etnik-dini-kültürel birlikten yararlanan iktidarların, kendinden olmayan her şeyi-herkesi ötelediği, yok saydığı, kimi zaman katlettiği bir düzenin adı oldu. İnandığından vazgeçmeyen, kimliğini savunup var olma mücadelesi veren, iktidarların karşısında pes etmeyip, söylediğinden vazgeçmeyen herkese bir tehdit oldu faşizm yıllar boyu. Tehdide boyun eğmeyenlerinse dillerindeki tek slogan: “Faşizme geçit yok!”

Henüz 12’sinde bir polisin mermisiyle, 16’sında askerin namlusunun ucunda katledilmek oldu faşizm. Sokakta, “nereden geldiği tespit edilemeyen bir merminin” kafatasına saplanması oldu, gizlenen otopsi raporları, aklanan katiller oldu dikildi karşımıza faşizm. 14 yaşındayken Kürdistan’da sokak ortasında, 8 yaşındayken Qamişlo sınırında savaştan kaçarken dikildi faşizm karşımıza, ölüm oldu.

Patronun daha fazla kar hırsı uğruna ölüme sürüklediği her bir işçi için, ölümün adı oldu faşizm. Yerin metrelerce üstünde bir gökdelenin çatısında, yerin metrelerce altında bir madenin karanlığında, bir filikanın ağırlığında, bir atölyede, fabrikada, bitmek bilmeyen bir sömürü oldu. Güvencesizlik, taşeron, “kaza” adı altında işlenen her bir cinayet giderek normalleştirilirken; faşizm, bu “normalleşme”nin kendisi oldu.

Yalnızca ten rengi farklı olduğu için, bir polis tarafından, sokak ortasında kimi zaman kurşunlanarak, kimi zaman boğazı sıkılarak katledilmek oldu faşizm. Yıllar boyu köleleştirilmenin, işkence görmenin, katledilmenin sesi bugünlere taşındı; faşizm 19. yüzyıldan bugüne soykırımın kendisi oldu. Daha iyi bir yaşam hayaliyle terk edilen topraklardan göç edilen her yeni coğrafyada kölelik, sömürü, zulüm oldu. “Avrupalılaşmaya” çalışan her bir göçmen için, inkar, tehdit, sınır dışı edilmek oldu.

Devletlerin yağdırdığı her bir bombayla, IŞİD gibi her bir çete ile gerçekleştirdiği katliamlarının adı oldu. Ortadoğu coğrafyasında yıllardır bitmeyen zulmün sürdürücüsü özgürlükleri için direnenlere durmaksızın saldırsa da, “faşizme geçit yok” diyenlerin çığlıkları bertaraf etti her bir saldırıyı, soykırımı, katliamı. Bu kez yeni bir yaşam dirildi faşizmin karşısında, umut oldu coğrafyanın dört bir yanına.

Erkek egemenliğinin hüküm sürdüğü her coğrafyada, kadın için ölümün adı oldu faşizm. Kimi zaman maruz kaldığı tacizin, yalnızca kadın olduğu için karşı karşıya bırakıldığı yok sayılmanın, kimliksizleştirmenin, kişiliksizleştirmenin adı oldu. “Erk”eğin iktidarına karşı pes etmeyen her bir kadına yönelik bir tehditte; baskıyla, şiddetle, işkenceyle çıktı kadının karşısına. “Ahlak” tanımına uymayanı, hissettiği gibi var olan herkesi yok saydı, “hasta/çürük” ilan etti. Yaşam alanlarını gasp ettiği her bir eşcinsel için, trans için, “intihar” denilen toplumsal soykırımların, nefret cinayetlerinin, ölümlerin adı oldu. Ezilenin ezilene iktidarı oldu çıktı karşımıza faşizm; şehir ortasında taşlanan-avlanan domuzun “kader”i oldu.

Faşizm, saldırsa da yaşamın dirildiği her yerde, 1936’dan bu yana durmuyor “Geçit Yok” diyenler. Sokaklara çıkıp hesap sorarak, “buradayız” diyerek, direnmeye devam ediyorlar faşizmin karşısında. Yasaklanan her greve inat patronlardan hesap sormayı sürdürüyor, katledilen her bir kardeşinin hesabını sordukça özgürleşiyor…

1936’nın İberyası’dan (İspanya-Portekiz-Fransa’nın güneyi) Kobane’nin özgürleşen topraklarına, İstanbul’un meydanlarına yankılanıyor bugün aynı slogan: “Faşizme Geçit Yok!” Yaşamları çalanlara, bizleri köleleştirenlere, yok sayanlara, katledenlere karşı öfkemiz büyüyor ve yaşam buluyor anarşizme olan inançla çarpan yüreklerimizde.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

The post Faşizme Geçit Yok appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/04/fasizme-gecit-yok-2/feed/ 0
“Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/#respond Sat, 14 Jun 2014 11:27:42 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/ Suriye’de 3 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaştan yararlanarak bölgeye Sünni bir şeriat devleti kurmak için birçok cihatçı örgüt gelmişti. Özellikle son bir yıldır, Suriye’nin, Rojava’yı da içine alan kuzey kesiminde gerçekleştirdiği katliamlarla gündeme gelen Irak Şam İslam Devleti(IŞİD), bu cihatçı örgütlerden biri. IŞİD, şu günlerde eylemlerini Suriye’ye komşu Irak’a taşıyarak yaşadığımız coğrafyanın […]

The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Suriye’de 3 yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaştan yararlanarak bölgeye Sünni bir şeriat devleti kurmak için birçok cihatçı örgüt gelmişti. Özellikle son bir yıldır, Suriye’nin, Rojava’yı da içine alan kuzey kesiminde gerçekleştirdiği katliamlarla gündeme gelen Irak Şam İslam Devleti(IŞİD), bu cihatçı örgütlerden biri. IŞİD, şu günlerde eylemlerini Suriye’ye komşu Irak’a taşıyarak yaşadığımız coğrafyanın ve dünya gündeminin dikkatini çekmekte. Irak’ın ikinci büyük kenti olan ve zengin petrol yataklarıyla bilinen Musul, çıkan çatışmalar sonrasında 10 Haziran günü Irak kolluk güçlerinin, silahlarını bırakarak bölgeyi terk etmesiyle tamamen örgütün kontrolüne girdi. Musul’daki merkez bankası kasasını boşaltan örgüt, toplam 429 milyon dolara el koydu. IŞİD bu kritik bölgeyi ele geçirerek, yine petrol zengini olan Rakka kentinden sonra, ikinci kilit bölgeye hakim oldu. Örgüt, Karkamış Sınır Kapısı’nın olduğu bölgeyi de alarak, TC’nin fiilen sınır komşusu oldu.

Musul’da bulunan TC Konsolosluğu’nu da basan örgüt, başkonsolos dâhil, konsolosluk çalışanlarından 15 civarında kişiyi rehin aldı.

Irak-Şam İslam Devleti Nedir?

Selefi İslam çizgisini benimseyen IŞİD bu doğrultuda Irak, Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan topraklarını içine alan bölgede şeriat devleti kurmayı amaçlıyor. IŞİD, 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. El-Kaide’nin o zamanki lideri Usame Bin Ladin’e biatını açıklayan örgüt adını “Mezopotamya’da El-Kaide” olarak değiştirdi. Ebu Musa Zerkavi 2006’da ABD’nin Irak’ta düzenlediği bir operasyonda öldürülünce yerine Ebu Hamza el Muhacir geçti. Aynı yılın sonlarında, El-Kaide’ye yakın Ebu Ömer el Bağdadi “Irak İslam Devleti” örgütünü kurduklarını ilan etti. Nisan 2010’da Irak ve ABD güçleri ortak bir operasyonla Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir’in kaldıkları evi basarak her ikisini de öldürünce, Ebu Bekir el Bağdadi Irak İslam Devleti örgütünün yeni lideri oldu. 2011 sonlarında Ebu Muhammed Colani liderliğinde El-Kaide’nin Suriye kolu olarak El-Nusra Cephesi kuruldu. Aynı yıl Irak İslam Devleti lideri Ebu Bekir el Bağdadi El-Nusra Cephesi ile birleşerek Irak Şam İslam Devleti adını aldıklarını duyurdu. Ancak bir süre sonra Ebu Muhammed Colani iki örgütün IŞİD adıyla birleşmesine sıcak bakmadığını belirterek, El-Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye biatını ilan etti. Zevahiri de 2013 başlarında IŞİD’ı tanımadığını ilan ederek örgüte, Suriye’yi terk etme çağrısı yaptı. Bu süreçten itibaren iki örgüt arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmalar, IŞİD’in, El-Nusra Cephesi kontrolündeki Deyr Ez-Zor kentini ele geçirmesiyle son buldu.

Suriye’de Muhalif Cihadcı Gruplar ve IŞİD

IŞİD’ın, kontrolü altında bulundurduğu petrol kenti Rakka’da çıkan petrolü Beşar Esad rejimine satma iddiaları ve kendisi dışındaki gruplara karşı çatışmacı tavrı nedeniyle Suriyeli muhaliflerin tepkisini çekiyordu. Geçen Ocak başlarında 7 muhalif gruptan oluşan İslami Cephe, IŞİD’in Cerablus kentindeki karargâhına Özgür Suriye Ordusu, Mücahitler Ordusu ve bazı muhalif grupların da destek verdiği bir operasyon düzenleyerek örgütün Cerablus ve muhaliflerin fiili başkenti sayılan Halep’ten çekilmesini sağladı. IŞİD buradaki kontrolünü kaybedince, saldırılarını Rojava’da yoğunlaştırmaya çalıştı.

Rojava Işid Tehdidi Altında

Bu yılın başlarında üç kantonlu özerk yönetimini ilan eden Rojava, Marttan itibaren IŞİD tehdidi altında. IŞİD üç kantondan oluşan Rojava’nın kritik noktası Kobani’ye, Arapça ismi olan Ayn el Arap(Arap Pınarı)’ı Ayn el İslam (İslam Pınarı) olarak değiştireceğini ilan ederek saldırdı. Bu saldırıların ilkinde çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 24 sivili katletti. Saldırılar, bölgenin öz savunma güçleri YPG ve YPJ tarafından püskürtüldü. Bu noktada muhaliflerle IŞİD arasındaki dengeleri de iyi gözeten Rojava Kürtleri, bu çatışmalarda Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altındaki Cephet-ül Akrad(Kürt Cephesi) savaşçılarının da kendileriyle iş birliği yapmasını sağlayarak askeri üstünlüğü ele geçirdi. IŞİD bu süreçten sonra Kürt savunma güçleriyle açık cephe savaşına girmekten kaçındı ancak sivillere yönelik katliamlara ve intihar saldırılarına devam etti. Bunlardan sonuncusu, YPG denetimindeki kanton merkezi Qamişlo’ya uzak bir bölge olan Tilliye’de yaşandı. Ezidi Kürtlerin yaşadığı bölgedeki bu saldırıda çoğunluğu Halep’ten göçmüş ve tarım işçisi olarak çalışan Araplar olan yaklaşık 30 kişi yaşamını yitirdi.

Kobani, stratejik olarak hem IŞİD, hem Rojava Kürtleri ve hatta TC için önemli. Rojava Kürtleri açısından bölgenin önemi Rojava Devrimi’nin başladığı yer olmasıyken, IŞİD açısından bu önem daha stratejik bir noktada. Kobani, IŞİD’in kontrolü altında bulundurduğu Rakka’nın Haleple bağlantısını kurması nedeniyle lojistik açıdan önemli. TC açısından ise bölgenin önemi, Suriye’de muhalif gruplar, cihatçı örgütler ve Suriye rejimi dışında, farklı deneyim yaratan ve öz yönetim ilan ettiğini söyleyen Rojava ile sınır komşusu olmaktan kaçınmak için Rojava Devrimi’nin karşısına tampon olarak IŞİD unsurlarını koymayı gerektiriyor. Bu anlamda geçtiğimiz 30 Mart seçimlerinde Kobani’nin hemen karşısındaki Ceylanpınar seçimlerinin şüpheye yer bırakmayacak şaibe iddialarıyla, AKP lehine sonuçlan(dırıl)masını da çerçevede düşünmek gerek.

Süleyman Şah Türbesi ve IŞİD-TC İlişkisi

Geçtiğimiz Mart ayında örgüt Suriye’de bulunan ve TC toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’ndeki askerlerin üç gün içinde çekilmesini istedi ve aksi halde bölgeyi bombalayacağını duyurdu. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’nda aralarında istihbarat yetkilileri ve dışişleri bakanının bulunduğu bir toplantı yapılmış ve toplantının ses kaydı internete düşmüştü. Bu ses kaydında Suriye ile sıcak çatışmaya girmeye istekli olduğu aşikar olan TC yetkililerinin Suriye ile savaş çıkarma senaryoları konuşuluyordu. Toplam 25 dönümlük toprak parçasının IŞİD için nasıl bir öneme sahip olduğu tartışması bir yana, TC’nin Suriye’deki rejim muhalifi cihatçı gruplara askeri ve lojistik desteği bilinen bir gerçeklikti. 2014 başlarında Adana’da durdurulan MİT tırları uzun süre kamuoyu gündemini meşgul etmişti. Her ne kadar devlet yetkilileri tırların bölgedeki Türkmenlere gittiğini söylese de, gerek ÖSO şemsiyesi altında gerekse farklı oluşumlar içerisinde Türkmen grupların askeri ve politik ağırlığından söz etmek zor. Söz konusu tırların güzergâhındaki bölgeler arasında IŞİD’in kontrolündeki bölgeler de bulunuyor.

Felluce’den Musul’a IŞİD

IŞİD’in son Musul saldırısı ve işgali, aslında geçtiğimiz yıl sonlarında, Irak’ta bulunan, Sünnilerin yaşadığı bir başka merkez olan Felluce’ye yapılan saldırıları düşündüğümüzde çok şaşırtıcı değil. IŞİD bu saldırılarda Felluce’de kontrolü elinde tuttuysa da Maliki yönetimi kimi aşiretlerin de desteğiyle örgütü püskürtmüştü. Bu süreçteki çatışmalarda Musul’da “savunma bakanının” Samarra’da ise “tarım bakanının” öldürülmesi bölge özelinde örgütü sarsmıştı. Fakat bölgede son 5 yıldır, özellikle Musul’un varoşlarında kırsal bölgelerinde örgütlenmekte olan IŞİD için bu moral sarsıntı uzun sürmedi. Sünni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerde Şii merkezi yönetimin otoriterliği de örgütün militan ve taban kazanması için uygun zemin sundu.

IŞİD,Küresel Kamuoyunun Gündeminde

IŞİD’in son Musul operasyonu sonrası başta bölge ülkeleri olmak üzere ABD ve AB üyesi ülkelerinin de “bir anda” gündemine girdi. ABD’de Beyaz Saray sözcüsü ve bazı AB üyesi ülkelerin sözcüleri bölgede yaşanan durumun “bölge barışı için kaygı verici olduğunu” belirten minvalde açıklamalarda bulundular. Bölgesel ve küresel finans çevreleri de Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesi sonrası ciddi tepkiler verdi. İstanbul Borsası sert bir düşüş yaşarken ABD doları yükseliş kaydetti. Dünya borsalarında işlem gören Türk hisseleri ise ise özellikle Musul bölgesinde faaliyet gösteren Türk şirketleri nedeniyle düşüş yaşadı.

 

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’bnin 19.sayısında yayımlanmıştır.

 

 

The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/14/turkiyenin-yeni-komsusu-isid-mercan-dogan/feed/ 0
Korku Devlete Duvar Ördürür https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/ https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/#respond Sat, 02 Nov 2013 11:11:28 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/ Bazen metrelerce yükseklikte, bazen kilometreler uzunluğunda. Çoğu zaman beton rengi ve soğuk. Duvarlar sardığında etrafını, küçülürsün, ezilirsin; yalnız kaldığında, duvarların ardındaki o koca evreni hayal edersin. Bir fabrikanın duvarı sardığında bir işçinin etrafını, duvarların ardı sömürüsüz bir dünya olur; bazen gelen sloganlarla sömürüye direniş olur. Bir okulun duvarları sardığında bir çocuğun etrafını, duvarların ardı oyun […]

The post Korku Devlete Duvar Ördürür appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bazen metrelerce yükseklikte, bazen kilometreler uzunluğunda. Çoğu zaman beton rengi ve soğuk. Duvarlar sardığında etrafını, küçülürsün, ezilirsin; yalnız kaldığında, duvarların ardındaki o koca evreni hayal edersin.
Bir fabrikanın duvarı sardığında bir işçinin etrafını, duvarların ardı sömürüsüz bir dünya olur; bazen gelen sloganlarla sömürüye direniş olur. Bir okulun duvarları sardığında bir çocuğun etrafını, duvarların ardı oyun olur, kardeşlik olur. O duvarları tırmanıp duvarın ardına atlayıp kaçtığında, mutluluk olur. Bir hapishanenin duvarları sardığında bir tutsağın etrafını, duvarların ardı yaşam olur. Duvarlara inat kazılan tünellerin ardı, uçsuz bucaksız özgürlük olur.

Duvarlar, insanlık tarihinin başından beri ayırmış insanları birbirinden. “Düşman tehlikesi” var diyerek devlet önce teller çekmiş, tellerin yırtıldığı yerde de duvarlar çekmiş sınırlara. Milattan sonra 2. yüzyılda değerli sınırını dev surlar inşa ederek korumayı akıl eden Roma İmparatorluğu’ndan bugüne kadar gelmiş duvarların tarihi. Ancak ne Roma’nın dev surları ne “dünyanın en uzun savunma duvarı” olan Çin Seddi durdurabilmiş savaşları, yıkımları. Duvar var olduğu her yerde, devletin iktidarının anıtsal simgesi olmaktan başka bir şey olmamış.

İktidar hırsı bitmek bilmeyen devletlerin, inşa ettiği duvarlar da bitmemiştir. Yüzyıllar öncesinden bugüne; Zimbabwe’den Kore’ye, Yunanistan’dan Hindistan’a, Kuveyt’ten Suudi Arabistan’a kadar dört bir yana örmüştür devlet duvarlarını, hala da örmektedir. “Göçmen tehlikesi” var diyerek, “uyuşturucu ticareti” olduğunu iddia ederek…
Bugünlerde ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yeni duvarlar çekiyor sınırlarına. Mardin’in Nusaybin ilçesiyle Rojava’nın Qamişlo kenti arasındaki sınır hattına ördüğü Utanç Duvarı’yla, bir halkı bölmek istiyor. Rojava’da inşa edilen özgür yaşamları, duvarlar ardına gizlemeye çalışıyor.
Brezilya: Yoksul Mahallelelere Duvarlar
Brezilya’nın en büyük kenti Rio de Janerio’da gecekondu mahallelerinin etrafına örülen duvarlarla, mahalleler şehirlerden yalıtılıyor. Brezilya hükümeti “eco-bariyer” denilen bu duvarlarla amaçlananın ormanları korumak olduğunu iddia etse de, gerçek aslında bu değil. Bu duvarlar, gecekondu mahallelerinde yaşayanların, şehrin zengin semtlerine geçişini engellemeyi amaçlıyor.
Gecekondu mahallelerinde polisin “uyuşturucu” bahanesiyle yaptığı operasyonlar, genellikle mahalle sakinlerinin ölümüne sebep oluyor. 2007’den bu yana 35 bin kişinin kaybolduğu Rio de Janerio’da yakın zamanda yaşanan bir örnek ise, bize tanıdık geliyor. Brezilya hükümetinin mahallelere uyuşturucu bahanesiyle düzenlediği operasyonlarda gözaltına alınan duvar işçisi Amarildo de Souza “kaybolduğunda” baş şüpheli polis oluyor. Rio de Janerio’nun yoksul mahallelerine örülen duvarlar, uyuşturucu diyerek-orman bahane edilerek, yapılmak istenen kentsel dönüşümün getirdiği yıkımın kendisi oluyor.

 

Mısır Sınırında Yer Üstünde Çelik Duvar, Yeraltında Su Tüneli

Mısır devleti 2010 yılında Gazze Şeridi’ne çelikten bir duvar örerek, Filistinlileri Mısır topraklarından yalıtmayı amaçladı. Bu duvar, İsrail ablukası nedeniyle tüm yaşamsal ihtiyaçlarını Mısır ve Gazze arasında açılan yeraltı tünellerinden sağlayan Filistin halkı için yaşamı gittikçe zorlaştırıyor.

1979’da yapılan “İsrail Barışı” kapsamında yapılan duvar, sınır hattı boyunca Mısır-Filistin arasındaki alış verişi engelleyerek, Filistin halkını çaresiz kılmayı amaçlıyor. Sayıları 800’e varan ve 25 bin Filistinlinin yaşamlarını devam ettirmesini sağlayan tünellere karşı İsrail zaman zaman hava saldırısı düzenlerken Mısır hükümeti de “tünel ekonomisi”ni engellemek için çelik duvarları toprak altına çekiyor. Gazze sınırı boyunca 11 kilometre uzunluğunda inşa edilen duvarları yerin 20 metre altına indiren Mısır devleti bununla da yetinmeyerek duvar boyuna bir de tünel hattı ilave ediyor. Akdeniz’den çektiği suyu bu tünellere vererek tünel ekonomisini olanaksız hale getirenlere karşı ise Filistinliler direnmeye devam ediyor. Sınırdaki bariyerleri ölmek pahasına da olsa yıkan Filistinliler, Mısır tarafına geçerek yaşamsal ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Filistinlilere bir dayatma olarak Refah sınırına örülen bu duvar, Filistinlilerin direnişine engel olamıyor.

“Orta Asya’nın Kürdistan’ı” Belucistan’a Duvar

Bir kısmı İran’da bir kısmı ise Pakistan’da yaşayan Beluciler de, aralarına inşa edilen bir duvarla bölünmek istenen bir halk. 2007 yılında İran-Pakistan sınırına inşa edilen 700 kilometrelik duvar, “Orta Asya’nın Kürdistan’ı” olan Belucistan’ı bölmeyi amaçlıyor. Göçmen kaçakçılığını, terörizmi ve uyuşturucu ticaretini engellemek için inşa edildiği öne sürülen duvarla asıl amaçlananın ise, iki farklı ülkenin sınırlarında yaşamakta olan Beluci halkını bölmek olduğu açık.

Yaşamları Yok Eden “Utanç Duvarı”

İsrail’in bundan tam 11 yıl önce yapımına başladığı ve inşaatı hala devam eden “Utanç Duvarı”, Filistin halkının varlığına yönelik saldırı tehdidini hala sürdürüyor. Bittiğinde toplam 708 kilometrelik bir beton yığına dönüşecek duvar, Filistin halkını dünyadan tamamen izole ederken ardında ise sömürüye karşı bilenen öfkeyi büyütüyor.
Bazı aileleri ikiye bölen duvar bazılarınınsa ekip diktiği toprağa ulaşmasını engelliyor. Duvar, yanından geçtiği yerleşim yerlerini kimsesiz bırakıyor, yaşamı yok ediyor. Her iki yüz metrede bir gözlem kulesiyle, elektrikli tel örgülerle, derin hendeklerle çevrili duvarın yakınlarında kimsenin dolaşmaması için uzaktan kumandalı silahlar kullanan İsrail devleti, bazı bölgeleri ise duvarı geçmek isteyenlerin ayak izlerini takip etmek için kumla kaplıyor.
İnşa edildiği her bölgede ailelerin parçalanmasına, yaşamların yok olmasına sebep olan bu Utanç Duvarı’na karşı ise hem İsrail hem de Filistin topraklarında bir direniş örgütleniyor. Yaşamları için direnen Filistinliler sömürüye karşı direnen İsraillilerle bir araya geliyor ve yok edilmek istenen bir halk için birlikte direniyor.
Yüzyıllardır Süren Bir İşgal: Barış Duvarları
İngiltere devleti Protestanların Kuzey İrlanda’daki nüfusunu arttırarak çatışmalara neden olup, kontrgerillayı silahlandırırken, Katolik halkının emeğine ve üretimine el koymak, bir halkı yok saymak istedi. Ve bunun için yaşanmış bir savaş sürecinin ardından, 1969 yılında Kuzey İrlanda’da, Belfast’ta bir duvar ördü. Uzun yıllar boyunca İrlanda’nın özgürlüğü için mücadele eden İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA’nın 1922 yılındaki ilk ayaklanmasından bu yana yaşanan çatışmalı sürecin ardından duvarı inşa eden İngiltere devleti, bize çok tanıdık gelecek bir şekilde bir “barış süreci”ne girişti.
Avrupa’nın en yoksul iki mahallesini birbirinden ayıran duvarın kaldırılması için 2012 yılında Uluslararası Barış Fonu oluşturulurken Belfast’taki bir halkın önüne çekilen duvar, son yüzyıl siyasetinin dönüm noktalarından oldu.

Kaçakçılığın Devamı İçin 1000 Kilometrelik Çelik Duvarlar

2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika sınırı arasındaki 3124 kilometrelik sınır boyunca ABD’nin kayıt dışı ekonomisini işlettiği stratejik noktalara inşa edilen 1000 kilometrelik çelik duvarların da diğer birçok duvar gibi “insan, mal ve uyuşturucu kaçakçılığını engellemek” amacıyla yapılacağı yalanını atmıştı dönemin ABD Başkanı George Bush. Meksika sınırı üzerinden her yıl beş yüz bin Meksikalının ve Güney Amerikalının kaçak yollarla ABD’ye girdiği ve ABD’de kaçak yaşayanların sayısının 11 milyonu bulduğu bir zamanda inşa edilen bu duvar, elbette ki kaçak çalışmak için göç etmek isteyenleri engellemek için yapılmıyordu.

Kaçak çalıştıkları için her türlü ücrete razı olmak zorunda bırakılan göçmenler, ABD ekonomisi için bir sorun teşkil etmiyordu. Çünkü kaçak işçi demek, ucuz(ve hatta neredeyse bedava) ve güvencesiz çalışmaya razı işçi demekti. Amerika-Meksika sınırına inşa edilen yüzlerce kilometrelik yol ise, ABD topraklarına gelecek yeni kaçakları engellemek için yapılıyordu evet. Çünkü inşa edilecek bu duvar, ardına hapsedilmiş her kaçak işçinin daha ucuz, daha güvencesiz ve en kötü koşullara bile razı olmasını sağlıyordu.

Yaşam Duvarların Ardına Sığmaz

Bugün devlet, Nusaybin’de yapımına başladığı duvarla Rojava’daki devrime perde çekmek istiyor. Çünkü Rojava’daki halk, yaşadığı coğrafyadaki devletlerin sınırına sığmıyor. Toplumsal devrimlere ne hudut çekilebilir ne de duvar örülebilir. Devletin duvarla yapmaya çalıştığı, anlamsızlaşan devlet sınırlarını, devlet iktidarını somut bir şekilde var etme çabası. Gri betonun sertliğiyle hissettirmeye çalıştığı, kaybolan devlet varlığı.

Rojava’daki toplumsal devrim, TC’yi de Suriye Devleti’ni de korkutmaya devam ediyor. İki devlet de devrimi yok etmek, kendi siyasi sınırları içerisindeki halklara göstermemek için ellerinden geleni yapıyor. Bu durumun bir parçası olarak “güvenlik” için diktikleri duvarları biliyoruz.

Batılı devletlerin sömürdükleri coğrafyalardan göç etmek zorunda bırakılan göçmenlerin önüne dikilen, özel güvenlikli AB duvarlarından biliyoruz. Filistinlilerin yaşamlarını sürdürebilmek için ihtiyaçlarını kaçak bir şekilde geçirdikleri tünellerin üstündeki Mısır duvarlarından biliyoruz. İrlanda›da özgürlüğü için mücadele eden bir halkı yıldırmak için, Belfast’ın ortasına dikilen duvardan biliyoruz. Daha ucuz ve kötü koşullarda işçi çalıştırmak için ABD-Meksika sınırına kurulan duvardan biliyoruz. Ama en çok da yaşamları yok edilen, yaşam alanları yok edilen Filistin halkının karşısına dikilen duvarlardan biliyoruz.

Ama bildiğimiz sadece bu duvarlar değil, bu duvarların karşısına dikilenlerin mücadeleleri de. Mısır’da kazılan tüneller, Brezilya’da yıkılan bariyerler, Meksika’da kesilen çitler, İrlanda’da duvarda patlayan yumruk ve Filistin’de duvarı yıkan direniş.

Biliyoruz, çit çekse de, yol geçirse de, duvarlar örse de devlet, ne duvarın iki tarafına bölünüp dağılırız, ne özgürlüğü haykırmaktan cayarız. Biz, Rojava ve Rojavalardaki devrimlerle duvarları yıkarız.

 

Merve Arkun
[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

The post Korku Devlete Duvar Ördürür appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/02/korku-devlete-duvar-ordurur-2/feed/ 0