Sayı 30 – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 22 Dec 2015 22:50:06 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yalınayak: Devlet İntiharı (Cinayet) – Abdülmelik Yalçın https://meydan1.org/2015/12/23/yalinayak-devlet-intihari-cinayet-abdulmelik-yalcin/ https://meydan1.org/2015/12/23/yalinayak-devlet-intihari-cinayet-abdulmelik-yalcin/#respond Tue, 22 Dec 2015 22:50:06 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/23/yalinayak-devlet-intihari-cinayet-abdulmelik-yalcin/ “Burası dördüncü koğuştur benim abim. Bak camları yoktur kırıktır, ne bacası tüter ne de sobası. Her neyse benim abim, ver bir cigara zuladan yanalım. Burası dördüncü koğuştur benim abim, ikinci adresimiz. Allahımızı sorarsan adı Gardiyan Cafer, lakabı kel onbaşı, Peygamberimiz desen, o da ekip başı…” Hapishane ve çocuklarla ilgili haberler geldiğinde akıllara, Yılmaz Güney’in Duvar […]

The post Yalınayak: Devlet İntiharı (Cinayet) – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

abdulmelikyc

“Burası dördüncü koğuştur benim abim.

Bak camları yoktur kırıktır, ne bacası tüter ne de sobası.

Her neyse benim abim, ver bir cigara zuladan yanalım.

Burası dördüncü koğuştur benim abim, ikinci adresimiz.

Allahımızı sorarsan adı Gardiyan Cafer, lakabı kel onbaşı,

Peygamberimiz desen, o da ekip başı…”

Hapishane ve çocuklarla ilgili haberler geldiğinde akıllara, Yılmaz Güney’in Duvar filmi de aynı anda canlanır hafızalarda. Sene 1983’tü ve Yılmaz Güney filminde, çocukların hapishanede maruz kaldığı işkenceleri, tacizleri ve tecavüzleri anlatıyordu. Şimdi, yıl 2015; hapishanelerde yaşananlarsa hala aynı… Trabzon’da Bahçecik E Tipi Hapishanesi’nde tutuklu olan 15 yaşındaki Emirhan N’nin annesi, 1,5 ay önce, oğlunun içinde bulunduğu koşulların düzeltilmesi için hapishane yönetimine bildirimde bulunmuştu. Emirhan N ise, içinde bulundukları kötü koşullar sebebiyle bir arkadaşının firar etmesine de sebep olan bu koğuşta kalmaya zorlanmış, başvurularının hiçbiri dikkate alınmamıştı. Geçtiğimiz 13 Kasım günü Emirhan N, üzerinde sürmekte olan baskılara da daha fazla dayanamayarak, kendisini mahpus olduğu koğuşun kapısına asarak “intihar etti”.

Emirhan N’nin annesinin anlattıkları ise, yaşananın bir intihardan çok, sistematikleştirilmiş bir cinayet olduğunun göstergesiydi; “Oğlum kapalı yerlerde kalmayı hiç sevmezdi. Evde bile oturmak istemezdi. Cezaevine girdikten sonra çok zorlandı. ‘Anne her gün yanıma gel’ diyordu. Ancak görüşüne gittiğimde cezaevi görevlileri 1 hafta sonra gelin diyorlardı. 1 hafta sonra gidiyordum, bugün müsait değil deyip içeri almıyorlardı. Ölümünden birkaç hafta önce, zayıfladığı için yeni bir pantolon almıştım. Beni görmeyince üzüldüğünü bildiğimden, hiç değilse pantolonu versinler istedim ama onu da içeri almadılar…”

Devletin çocuk hapishanelerinde sözde “tedavi etme, yeniden topluma kazandırma” amacıyla işlettiği uygulamaların, yaşanan bu ve benzer cinayetlerin esas sebeplerinden olduğu açık. Bugün, hapishanelere kapatılan çocukların maruz kaldığı çıplak aramalarsa, kötü koşullardan ve tüm hapishanelerde söz konusu olan insanlık dışı uygulamalardan sadece biri. Bunun dışında, tutsak çocuklar, hapishane yönetimi tarafından verilen 3 öğün yemek dışında, içecekleri su dahil, yaşamsal tüm ihtiyaçlarını kantinden satın alarak karşılamak zorunda bırakılıyorlar. Parası olmayanlar ya da aileleri para yollayamayacak durumda olanlar ise, koğuşlarda sigara vb. ihtiyaçları karşılığı, diğer mahkumların temizlik gibi “hizmetlerini” görmek zorundalar… Söz konusu uygulamaların bütününe baktığımızda ise çocuk mahkumlar, hapishane yönetimlerinin keyfi uygulamalarıyla kimi zaman “disiplin cezası” adı altında hücrelere kapatılmakta, kimi zaman işkenceye, tacize ve tecavüze maruz kalmakta, kimi zamansa aileleriyle görüşememektedirler.

Emirhan N’nin ölümü, yaşadığımız coğrafyanın yoğun gündemi arasında kendisine yer bulamasa da, bu “yoğun gündem” arasında Adalet Bakanlığı’ndan çocuklara “müjdeli” bir haber geldi. Bakanlık, 2016 yılında, Diyarbakır, Antakya ve Tarsus’ta; 2018’de de Kayseri ve Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde 1440 kapasiteli, toplam 5 adet çocuk hapishanesi açılacağını duyurdu.

Devlet bir yandan karşısında mücadele eden çocukları katletmeyi sürdürürken, bir yandan da katledemediklerini duvarların ardına kapatıp sindirmek istiyor. İnşa ettiği yeni hapishanelerinde, yeni Gardiyan Caferler yetiştirirken; bizleriyse, Onur’u, Enes’i, Güneş’i, Rojda’yı ve nice kardeşimizi, yalnızca isimlerinin baş harfleriyle anacağımız günlere tutsak etmeye çalışıyor…

Abdülmelik Yalçın

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Yalınayak: Devlet İntiharı (Cinayet) – Abdülmelik Yalçın appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/23/yalinayak-devlet-intihari-cinayet-abdulmelik-yalcin/feed/ 0
İkinci Bir Emre Kadar Yasak https://meydan1.org/2015/12/22/ikinci-bir-emre-kadar-yasak/ https://meydan1.org/2015/12/22/ikinci-bir-emre-kadar-yasak/#respond Tue, 22 Dec 2015 20:35:58 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/22/ikinci-bir-emre-kadar-yasak/ Devletin sokaklarına giremediği, ama “ikinci bir emre kadar” sokağa çıkmayı yasakladığı yerler: Farqîn/Silvan, Sûr, Nisêbîn/Nusaybin, Dêrik, Hezro, Hezex/İdil, Licê… Hendekleri kapatmak bahanesiyle zırhlı araçlarıyla ablukaya aldığı mahallelerde halkın özörgütlülüğüne sıkılan kurşunlar, atılan bombalar; katledilen çocuklar, gençler, kadınlar… Kimi çıkar hesaplarıyla devlet, resmi olarak sıkıyönetim ya da OHAL ilan etmiyor olsa da, sokağa çıkmayı yasakladığı yerlerdeki […]

The post İkinci Bir Emre Kadar Yasak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

ikincibiremrekadaryasak

Devletin sokaklarına giremediği, ama “ikinci bir emre kadar” sokağa çıkmayı yasakladığı yerler: Farqîn/Silvan, Sûr, Nisêbîn/Nusaybin, Dêrik, Hezro, Hezex/İdil, Licê… Hendekleri kapatmak bahanesiyle zırhlı araçlarıyla ablukaya aldığı mahallelerde halkın özörgütlülüğüne sıkılan kurşunlar, atılan bombalar; katledilen çocuklar, gençler, kadınlar…

Kimi çıkar hesaplarıyla devlet, resmi olarak sıkıyönetim ya da OHAL ilan etmiyor olsa da, sokağa çıkmayı yasakladığı yerlerdeki uygulamalar, bunların çok ötesinde. Elektriklerin kesilmesi ve telefon-internet erişiminin de engellenmesiyle, katliamlar gözden ırak bir biçimde gerçekleştiriliyor. Mezarlıkları bile bombalayarak tahrip eden bu intikamcı zihniyet kendini kanla besliyor. Yasaklar kalkınca ortaya çıkan o korkunç tabloya, özel harekatçılarca yazılan yazılar da eklendi bu sefer: “Devlet Geldi”, “İninize Girdik”, “Kurdun Dişine Kan Değdi”.

Daha kötüsü, bu katliamlara seyirci kalanlar… Yoksa devletin ne olduğunu Farqîn, Sûr, Nisêbîn, Dêrik, Hezro, Hezex, Licê iyi biliyor. Zaten onun için “özyönetim” dememişler miydi?

Farqîn/Silvan

Geçtiğimiz ay, Farqîn’de 6. kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi, mahalleler abluka altına alındı. Polis saldırılarının gittikçe daha da yoğunlaştığı ilçede elektrik ve su kesildi, ekmek dahil gıda sıkıntısı baş gösterdi, halka ekmek dağıtımı ise gene polislerce engellendi. Yasağın sürdüğü üç mahalleye top atışı yapıldı, bir apartmanın 3. katına roketatar mermisi isabet etti, ev kullanılamaz hale geldi. Polisler bir kahvehaneyi taradı, halkın üzerine helikopterler ile saldırı gerçekleşti. Bir TIR ve üzerinde bulunan -hendekleri kapatmak için devlet tarafından ilçeye gönderilen- paletli kepçe, halk tarafından ateşe verildi. Sokağa çıkma yasağının ardından, ilçede polisin saldırılarından dolayı katledilenlerin sayısı 10’a yükseldi.

Devletin Farqîn’de gerçekleştirdiği katliamlar; İstanbul Kadıköy Boğa, Galatasaray Meydanı, Şirinevler Meydanı olmak üzere 3 ayrı yerde yapılan eylemlerle protesto edildi. Kadıköy iskelesinde aralarında Devrimci Anarşist Faaliyet’in de bulunduğu devrimci kurumlar oturma eylemi ve basın açıklaması gerçekleştirdi.

Gever/Yüksekova

Gever’de polis, Doğan Doğma ve Çetin Dara’yı katletti. Bomba atar mermisi nedeniyle Sait İmat Arıcı ve ağır yaralanarak hastaneye kaldırılan Naim Noyan da katledildi. Zırhlı araçlarla mahallelere saldıran polis, açtığı ateşle Gever Halk Meclisi Eş başkanı Sibel Çapraz’ı ağır yaraladı.

Colemerg/Hakkari

Colemerg’de Biçer, Bağlar ve Medrese mahallelerine saldıran polisin açtığı ateş sonucu Zeynel Kaya katledildi.

Amed Sûr

Amed Sûr’da polisler, 17 yaşındaki bir çocuğu sırtından vurunca, binlerce kişi saldırılara canlı kalkan olmak için, mahalleye yürüdü. Ancak polisin saldırıları sürdü. Polis kurşunuyla ağır yaralanan Ferhat Doğru, hastanede yaşamını yitirdi. Ve polis bu kez de Sûr’da sokağa çıkmayı yasakladı. Yasakla birlikte saldırılarını yoğunlaştırdı ve 3 kişiyi yaraladı. Polisin hedefi bu sefer tarihti. Sûr’da bulunan tarihi dört ayaklı minareyi silahla yıkmaya çalıştı. Amed Baro Başkanı Tahir Elçi, bu minare önünde basın açıklaması yaparken katledildi. Bu kez polis, soruşturma yapacağı bahanesiyle yasak ilan etti Sûr’u. Şêx Saît Meydanı’nda Sûr’a destek olmak için toplananlara polis saldırdı, Güler Eroğlu katledildi. Koşuyolu’nda ve Bağlar’da toplanan binlerce kişi yürüyüş gerçekleştirdi. 5 gün süren sokağa çıkma yasağına karşı, binlerce kişi İstasyon Meydanı’nda oturma eylemi yaptı, sonra Sûr’a yürümek istedi. Ancak polis, halka gaz bombaları ve tazyikli suyla saldırdı.

Silopî

İlçe Jandarma Komutanlığı’ndan güpegündüz bomba atarlarla çevreye atılan bombalar sonucu Fatma Yiğit katledilirken, 4 kişi de ağır yaralandı. Yine polis tarafından çevreye açılan silahlar yüzünden evinin damında telefonla konuşan Nasip Yeşil katledildi.

Erdîş/Erciş

Erdîş’in Zîlan/Gergili Mahallesi bombalandı, 3 HPG gerillası yaşamını yitirdi. HPG’lilerin cenazelerinin bulunduğu ev önce taranarak ateşe verildi, sonra tekmelenerek sürüklenen cenazelerin başında askerler halaylar çekti. Operasyona katılan askerlerin sosyal medyada paylaştığı fotoğraflarda, HPG’li cenazelerinin tamamen yandığını görüldü.

Nisêbîn/Nusaybin

Nisêbîn’de sokağa çıkma yasağı sürerken, Selamet Yeşilmen ile 2 çocuğu evlerinin bahçesinde kobra tipi zırhlı araçtan açılan ateşle tarandı, katledildi. Yardıma koşan Yılmaz Tutak omzundan vuruldu. Kalp krizi geçiren Abdulkadir Yılmaz’ın hastaneye gitmesi polis tarafından engellenince saatler sonra kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Emin Öz, engelli annesini abluka nedeniyle hastaneye kaldıramadığı için kendini asarak intihar etti.

Yasağa rağmen halkın direnişini kıramayan polis, Hasan Dal’ı evinin bahçesinde katletti. Halime Güner’i polisler evinin önünde silahla vurarak yaraladı. Musur Aslan katledildi, Rabia Bağtur isimli bir kadın da ağır yaralandı. Muhammed Altunkaynak isimli bir genç ve Nurullah Kaplan katledildi. Nisêbîn’de polis ve özel harekat timleri, su almak için evinin bahçesine çıkan Şerife Keleş’i ağır yaraladı.

Şerif Alpar zırhlı araçtan atılan bomba atarla kafasından vurularak katledildi. Müzeyyen Kızıl yaralandı. Evinin damına çıkan Hasan Korkmaz polis kurşunuyla sırt ve omzundan vuruldu. Polis saldırılarında ağır yaralanan Sedat Güngör, hastanede yaşamını yitirdi. Polisin zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 3 kişi katledildi.

Devletin Nisêbîn’de gerçekleştirdiği katliamlar Kadıköy Boğa, Galatasaray Meydanı ve Kanarya Mahallesi’nde protesto edildi. HDP’nin çağrısıyla Nisêbîn halkının sesini Kadıköy’e taşıyan aralarında Devrimci Anarşist Faaliyet’inde bulunduğu devrimciler, “Siwar Hatin Peya Çûn”, “Silvan’dan Nusaybin’e Kazana Kazana Yıkacağız” yazılı dövizlerle Kadıköy Boğa’da basın açıklaması gerçekleştirdi.

Nisêbîn ilçesinde özyönetim ilan eden halk, özellikle direnişlerin yoğun olduğu mahallelerde, özel harekat polislerinin ağır silahlarla gerçekleştirdikleri saldırılara karşı “Özgürlük Koridoru” adını verdikleri geçiş yerleri hazırladı. Koridorları kullanan insanlar saldırı altında birbiriyle iletişimi bu şekilde sağlamaya başladı.

Derik

Dêrik’te mahallelere giremeyen polisler helikopterle mahalleyi yukarıdan taradı, Fethi Özyıldız’ı evinin bahçesinde karnına isabet eden kurşunla ağır yaraladı. Dêrik’te süren polis saldırısında Momi Beşeren katledildi.

“İkinci bir emre kadar” kimi yerlerde beşinci, altıncı kere ilan edilen sokağa çıkma yasakları, halkın sokakları terk etmemesi sonucu geçersiz kaldı. Duvardaki yazdıkları gibi “Devlet geldi” belki, ama eli boş döndü. Halkın özgürlük tutkusunu, özgürlüğe olan inancını teslim alamadı.

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post İkinci Bir Emre Kadar Yasak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/22/ikinci-bir-emre-kadar-yasak/feed/ 0
Tiyatro : ” Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler ” – Mine Yılmazoğlu https://meydan1.org/2015/12/20/tiyatro-karanligin-otesinden-gelen-sesler-mine-yilmazoglu/ https://meydan1.org/2015/12/20/tiyatro-karanligin-otesinden-gelen-sesler-mine-yilmazoglu/#respond Sun, 20 Dec 2015 21:36:17 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/20/tiyatro-karanligin-otesinden-gelen-sesler-mine-yilmazoglu/ Hayatım boyunca bu seslere aracı olma fırsatını beklemiştim. Umudu büyütmeye ihtiyacımız var. Umudu büyütmeye. Eğer koşamıyorsanız, yürüyün; yürüyemiyorsanız sürünün. Sürünemiyorsanız sadece hareketli kalın. Hareket et! Gözaltına alınıp karanlık bir mahzende işkence gören biri, tecavüze uğrayan bir kadın, küçük bedenleriyle atölyelerde, fabrikalarda sömürülen çocuklar, töre diye namus diye ailelerince katledilen kadınlar, şirketlerin yolsuzluklarını, iktidarların çıkar oyunlarını […]

The post Tiyatro : ” Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler ” – Mine Yılmazoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Hayatım boyunca bu seslere aracı olma fırsatını beklemiştim. Umudu büyütmeye ihtiyacımız var. Umudu büyütmeye. Eğer koşamıyorsanız, yürüyün; yürüyemiyorsanız sürünün. Sürünemiyorsanız sadece hareketli kalın. Hareket et!

Karanlığın ötesinden gelen sesler
Gözaltına alınıp karanlık bir mahzende işkence gören biri, tecavüze uğrayan bir kadın, küçük bedenleriyle atölyelerde, fabrikalarda sömürülen çocuklar, töre diye namus diye ailelerince katledilen kadınlar, şirketlerin yolsuzluklarını, iktidarların çıkar oyunlarını yazdığı için susturulan gazeteciler, gözaltında kayıpları araştırırken öldürülen avukatlar…

Nereli ya da nerede oldukları fark eder mi? Çok uzak bir kıtada ya da tam da sizin olduğunuz yerde!

Ariel Dorfman’ın, 40’tan fazla coğrafyadan 50 ayrı insanın sesi olup onların öykülerini anlattığı “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler” adlı oyununda söylediği gibi: “Sonra günün birinde bakarsınız ki, bu çılgınlık kendi sınırlarını aşıp sizin mahallenize girivermiş.”

Yolcu Tiyatro’nun sahneye koyduğu “Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler” oyununda, bu sesler üç oyuncu tarafından canlandırılıyor. Yönetmenliğini Ersin Umut Güler’in yaptığı oyun, sade, ama ışık kullanımı ile etkileyici bir görsellik içinde sunuluyor. Müzik tasarımı ile de, anlatılan öykülerin anlaşılması kolaylaşmış ve etkisi artmış. Sahnenin her iki tarafında önde duran iki oyuncu (Simge Geren ve Ulaş Bayır) çeşitli işkencelere ve katliamlara maruz kalan insanları, ezilenleri temsil ediyor. Daha arka planda olan karakter (Cenk Dost Verdi) ise gücü ve iktidarı temsil ediyor: Kimi zaman işkenceci bir gardiyan, kimi zaman da sapkın bir rahip ya da düzen yanlısı bir hakim.

Ariel Dorfman, bu oyunu, gittiği birçok yerde görüştüğü insanlardan topladığı öykülerle oluşturmuş. Yıllar önce dönemin Amed Baro Başkanı olan Sezgin Tanrıkulu ile de görüşmüş ve oyunun bir bölümünde de onun anlatımlardan faydalanmış.

“Ben bir avukatım. Mahkemede işkenceyle, tecavüzle, cinayetle suçladığım insanlarla göz göze geldiğim zaman, onlar gözlerimin içine baktığında ve ben gözlerimi kaçırmadığımda, onlar gözlerimin içine baktığında ve ben gözlerimi kaçırmadığımda, onlar gözlerimin içine baktığında ve ben gözlerimi kaçırmadığımda, onlardan daha cesur olduğumu hissederim. Doğal olarak sürekli takip altındayım. Bu durumla eğlenmekten başka yapılacak bir şey yoktu. İnsanlar genellikle arkalarından sıkılan tek bir kurşunla öldürülürler. Bizim derneğimizde omuzlarımıza ayna yerleştirmek fikri üzerine espriler yapardık, böylece arkamızdan gizlice yaklaşanları görebilirdik. Böylece bizi öldürmek için arkamızdan gizlice yaklaşanları görebilirdik.”

Devletin katliamları ne yazık ki yalnızca bu oyunla sınırlı değildi. Şimdiki Baro Başkanı Tahir Elçi de önce devlet tarafından hedef haline getirildi, ardından da sokak ortasında infaz edildi. Bir bakıma onun da öyküsü, bir başka “karanlıktan gelen ses” olarak kalacak.

Dorfman, metni kaleme alırken “Hayatım boyunca bu seslere aracı olma fırsatını beklemiştim.” diyor ve oyunda karakterler aracılığıyla “Umudu büyütmeye ihtiyacımız var. Umudu büyütmeye. Eğer koşamıyorsanız, yürüyün; yürüyemiyorsanız sürünün. Sürünemiyorsanız sadece hareketli kalın. Hareket et!” çağrısı yapıyor.

Devletler ise hareket edenlere katliamcı yüzünü göstermekten bir an bile geri durmuyor. Kobane’de IŞİD’in katliamlarına karşı savaşırken katledilen Aziz’in cenazesine bile tahammül edemedi. Oyunun yönetmeni Ersin Umut Güler, geçtiğimiz ay Barış Manço Kültür Merkezindeki gösteriminde yaptığı konuşmada, oyunda sık sık geçen “Cesaret tek bir sesle başlar ve başka ne yapsak ağzımızda kül tadı bırakırdı. Bir kahramanmışım gibi davranmak istemiyorum. Ben yapmam gerekeni yaptım.” sözlerinin hep kardeşi Aziz’i hatırlattığını söylüyor ve ekliyor: ”Aziz de kendi üzerine düşeni yaptı”

Karanlığın ötesindeki insanlar karşı çıkarken, isyan ederken, adalet ararken, gerçeğin peşinde koşarken, bir nevi ölüm tüneline girdiklerini ve başlarına ne geleceğini az çok biliyorlardı. Bir tek korku dışında korkusuzlardı: “Gerçekten korktukları şey; kimsenin onları gerçekten umursamaması. İnsanların onları unutması. İnsanların mışıl, mışıl uyuması.”

Bu oyun, derinleşmeye başlayan suskunluğa karşı güçlü bir çığlık.

Mine Yılmazoğlu
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Tiyatro : ” Karanlığın Ötesinden Gelen Sesler ” – Mine Yılmazoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/20/tiyatro-karanligin-otesinden-gelen-sesler-mine-yilmazoglu/feed/ 0
Sinema: ” Abluka ” – Gürşat Özdamar https://meydan1.org/2015/12/20/sinema-abluka-gursat-ozdamar/ https://meydan1.org/2015/12/20/sinema-abluka-gursat-ozdamar/#respond Sun, 20 Dec 2015 21:05:52 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/20/sinema-abluka-gursat-ozdamar/ Bir belediyede köpek itlaf işinde çalışıyor olsanız, ama günün birinde öldürmek için ateş ettiğiniz köpeklerden biri yaralanarak ölmekten kurtulsa, siz de o köpeği iyileştirmek için evinizde saklasanız, bu durumu, duyulursa işinizden olacağınız korkusuyla iş arkadaşlarınızdan, evde köpek beslemeyi efemine bularak sizi aşağılayacağı korkusuyla abinizden saklamak zorunda kalsanız… Ya da, uzun süre hapis yattıktan sonra salıverilseniz, […]

The post Sinema: ” Abluka ” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Abluka

Bir belediyede köpek itlaf işinde çalışıyor olsanız, ama günün birinde öldürmek için ateş ettiğiniz köpeklerden biri yaralanarak ölmekten kurtulsa, siz de o köpeği iyileştirmek için evinizde saklasanız, bu durumu, duyulursa işinizden olacağınız korkusuyla iş arkadaşlarınızdan, evde köpek beslemeyi efemine bularak sizi aşağılayacağı korkusuyla abinizden saklamak zorunda kalsanız…

Ya da, uzun süre hapis yattıktan sonra salıverilseniz, ama bunun karşılığında, sürekli bombalar patlayan bir gecekondu mahallesinde bombacı “terörist”leri bulmak için çöp toplayıcısı görünümü altında muhbirlik işi yapmak durumunda bırakılsanız… Ancak işinizi iyi yapmazsanız, yani bombalarla ya da bombacılarla ilgili herhangi bir bilgi veremezseniz gerisin geri hapse döneceğiniz tehdidiyle ve korkusuyla her şeye şüpheli olarak yaklaşsanız…

Emin Alper’in Tepenin Ardı’nın ardından senaryosunu yazıp çektiği Abluka filmi, böyle iki insanın, iki kardeşin, Ahmet’in ve Kadir’in öyküleri üzerinden ilerliyor. Üstelik her biri, bir diğerinin korkusunu daha da pekiştirerek bir sarmal biçiminde çoğalmasına zemin sağlıyor. Biri, diğerinin ablukası oluyor da denebilir.

Üstüne üstlük, yaşadıkları yer, polis noktaları, kimlik kontrolleri, devriye atan polis araçları, durmadan çalan sirenleri eksik olmayan, devletin kontrolü altındaki bir gecekondu mahallesi olunca, var olan ablukalarına bir de devlet ablukası ekleniyor. Her ne kadar filmde buranın neresi olduğu söylenmese de, geçtiğimiz haftalarda devletin polis ve asker gücüyle abluka altına aldığı “öteki” yerlerden birine benzer bir mahalle olduğuna kuşku yok.

Film, Ahmet’in ya da Kadir’in gözünden anlatılarak ilerliyor. Buna ek olarak, kimi sahnelerde zaman atlaması ile kamera dış göze geçiyor ve böylece o olayı bir de başka açıdan görebilmemiz olanaklı oluyor.

Aslında kapitalist sistemin, büyük iktidarların, otoritenin görünmez baskıları altında, kendilerini çaresiz hisseden, çıkmazları olan, çaresizlikler yaşayanlardan yalnızca ikisi, Ahmet ve Kadir. Ahmet yaptığı işe öylesine yabancılaşmış ki, bir köpeği evinde saklayabiliyor. Bunu yapmaya iten şey, işine eleştirel gözle bakması ya da farkındalığının gelişmesi de değil üstelik. Ertesi gün bir başka semte gidip köpekleri öldürme görevini sürdürüyor. Köpekler de abluka altında olmayı sürdürüyor. Evdeki köpeği başka bir kategoride tutuyor yalnızca. Bir işkenceci polisin akşam evine gittiğinde sevecen bir baba olarak çocuğuna sarılabilmesi gibi bir durumu anımsatıyor bu.

Kadir’in korkuları daha cezaevinden çıktığı ilk gün başlamıştır. Sürekli bombalar patlayan bu mahallede, çöplerdeki atıkları inceleyip bomba yapımında kullanılan malzemeler olup olmadığını bildirmesi şartıyla tahliye etmiştir. Kadir, Ahmet’in arkadaşı Ali’nin üst katında bir ev kiralar. Burada Ali’nin eşi Meral’e duyduğu saplantı ve kurduğu fanteziler onu fazlasıyla bunaltır.

Ahmet’in köpeği saklamak için evine kapanması, Kadir’i daha da bir kuşkucu yapar ve Ahmet’i bombaları patlatan “terör” örgütüyle ilişkilendirecek bir mantık kurmasına yol açar. Üstelik kaderi, topladığı çöplerden farksız, sistemin değersiz gördüğü bir atık gibi, eline güç ve yetki verilmiş, beceriksiz bir polis müdürünün iki dudağının arasındadır.

Kendi korkuları, kendi paranoyaları, büyük ablukayı görmelerine mani oluyor. Sistemin onlara da bulaştırdığı paranoya onları gerçeklikten uzaklaştırıyor. Örneğin bombalar tepelerinde patlar, silahlar susmazken, onları en çok korkutan şey bir kapı zili oluyor.

Medyası da suskunluğuyla bu ablukayı derinleştiriyor. “Belediye Başkanı, sokak hayvanlarını modern barınaklara yerleştirdi” haberinin ardından “Terörist ölü ele geçirildi” haberi bize hiç de yabancı değil. Kadir, Ahmet’i ihbar etmiştir. Ahmet ve Kadir bu ablukadan sağ çıkamaz. Onların ablukaları biter, ama abluka sürer.

Filmin genelde distopik sayılabilecek tadı olsa da, tersine, sokaklara yazılmış ”Güvenlik noktası tecrit demek; ablukaya hayır!’’ yazılaması ile bir umut taşıyor. O umut şimdi çok daha gerekli.

Gürşat Özdamar
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30.sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Sinema: ” Abluka ” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/20/sinema-abluka-gursat-ozdamar/feed/ 0
Avrupa’nın Krizine Karşı Anarşist Dayanışma Notara 26 Göçmen İşgal Evi https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-krizine-karsi-anarsist-dayanisma-notara-26-gocmen-isgal-evi/ https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-krizine-karsi-anarsist-dayanisma-notara-26-gocmen-isgal-evi/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:52:14 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/avrupanin-krizine-karsi-anarsist-dayanisma-notara-26-gocmen-isgal-evi/ Suriyeli göçmenlerin Avrupa Birliği sınırlarına girdiği ilk yer olan Yunanistan’da, bütün felaketlerin yanında, belki durup rahat bir nefes aldıkları, dayanışmanın sıcaklığıyla yolculuğun geri kalanı için güç topladıkları alanlar oluşuyor. Yunanistan’daki anarşistlerin dayanışma inisiyatiflerinden biri olan Notara 26 Göçmen İşgal Evi de bu dayanışma alanlarından birisi. Meydan Gazetesi olarak, Notara 26 ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz. Meydan: […]

The post Avrupa’nın Krizine Karşı Anarşist Dayanışma Notara 26 Göçmen İşgal Evi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

asdasfasdf

Suriyeli göçmenlerin Avrupa Birliği sınırlarına girdiği ilk yer olan Yunanistan’da, bütün felaketlerin yanında, belki durup rahat bir nefes aldıkları, dayanışmanın sıcaklığıyla yolculuğun geri kalanı için güç topladıkları alanlar oluşuyor. Yunanistan’daki anarşistlerin dayanışma inisiyatiflerinden biri olan Notara 26 Göçmen İşgal Evi de bu dayanışma alanlarından birisi. Meydan Gazetesi olarak, Notara 26 ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.

Meydan: “Göçmenler İçin İşgal Evleri İnisiyatifi” ne zaman ve nasıl hayata geçirildi?

Notara 26: İşgal evi önce 44 Arachovis’te idi. Daha sonra, Exarchia’da beklentilerimizi tam olarak karşılayacak olan altı katlı bir bina, Notara 26’nın kullanımı için, bir grup anarşist tarafından işgal edildi. Eskiden ETEAM (Çalışma Bakanlığı) binası olarak kullanılan işgal evi, 25 Eylül 2015’te, bugünkü haliyle hayata geçti. İşgal evinde, bir ayda, yarı zamanlı çalışmayla, 1500’den fazla göçmen misafir edildi.

İşgal evine kimler sığınıyor, insanlar buraya nasıl ulaşıyor ve örgütlülük nasıl işliyor?

Notara 26’da daha çok Afganistanlı ve Suriyeli göçmenler, Atina üzerinden geçişleri sırasında geçici olarak kalıyorlar. Bir grup gönüllü Victoria Meydanı’na gidiyor; çünkü burası çoğu göçmenin Pireus Limanı’na gelen gemiden indikten sonra kendilerini buldukları bir yer. Buna ek olarak, Midilli’de ve Kos’ta, oraya gelen göçmenleri işgal evine yönlendirecek gruplarla ilişki kurduk. Haftada iki kere gerçekleştirdiğimiz toplantılarda karar alma süreçleri işletiliyor. İşgal evinin temel ilkeleri; öz örgütlülük, dayanışma ve konsensus (oybirliği) yöntemiyle karar almadır.

Gündelik işler nasıl örgütleniyor?

Gün içinde üç saatlik vardiyalar halinde, dört-beş gönüllü inisiyatif alıyor. Gece vardiyası ise 12’den 9’a kadar sürüyor. Temizlik, resepsiyonda oturmak, erzak odasını düzenlemek, yemeğin yapılması ve sunulması organizasyonu, ana sorumlulukların arasında yer alıyor.

Notara 26’nın içerisinde ve çevresinde faaliyet gösteren gruplar veya politik örgütler bulunuyor mu?

Genel olarak, işgal evine bireysel olarak herkes katılım sağlayabiliyor. Fakat günlük mutfak sorumlulukları, Exarchia’da veya Atina’nın diğer bölgelerinde aktif olan kolektifler tarafından örgütleniyor.

İşgal evine yönelik herhangi bir devlet baskısı var mı?

17 Kasım günü çevik kuvvet polisler Notara 26’nın dışında açıkça tehdit oluşturacak şekilde toplandılar. Her yıl bu dönemde, baskıcı bir hava estirilir ve devlet, polisiyle birlikte Exarchia Mahallesi’nde kendini dayatmaya çalışır. Bu yıl da göçmenlerin evinin “kapısını çaldılar”. Dayanışma gösterenler durumu soğukkanlılıkla karşıladı ve Göçmen İşgal Evi’ndeki göçmenlerin güvenliği sağlandı.

Peki, Notara 26’nın binasının bulunduğu mahalleyle ilişkileriniz nasıl?

Görünen o ki mahalle çabalarımızı hoşlukla karşıladı; yemek ve kıyafet yardımlarının yanı sıra çarşaf ve yorgan desteği de sağlayarak, bizimle güçlü bir dayanışma ilişkisi kurdular. Öz-örgütlülük modeli ile işleyen diğer işgal evleriyle ve kolektiflerle de dayanışma ilişkilerimiz söz konusu.

Altın Şafak ya da başka ırkçı gruplar tarafından söz konusu olabilecek bir tehdit ve saldırıya karşı, herhangi bir özsavunma planınız ya da stratejiniz var mı?

Başka bölgelerdeki işgal evlerine saldırılar oluyor. Örneğin KKE (Yunanistan Komünist Partisi) üyeleri, Midilli’de bir göçmen işgal evine saldırdılar. Notara 26 İşgal Evi ise Atina – Exarchia’da bulunuyor. Bu bölgede, anarşist kolektifler, işgal evleri, diğer özgürlükçü ve devrimci gruplar yoğun olarak bulunuyor. Dolayısıyla faşist saldırılara karşı da bir dayanışma var. Bu bölge için şu anda yakın bir tehdit görünmüyor olsa da Notara 26, gönüllüler tarafından 24 saat boyunca korunuyor.

Avrupa Birliği Komisyonu “göçmen krizi” ile ilgilenmesi karşılığında, Yunanistan devleti için 473 Milyon Avro’yu uygun gördü. Bu durum göçmenlerin yaşamlarını nasıl etkiliyor?

Bu parayla ne yapıldığı bilmiyoruz ama yapılanların göçmenlere, Yunanistan’da kaldıkları süre boyunca herhangi bir rahatlık sunmadığı kesin. Devletin, göçmenlerle ilgili gerçekçi ve insancıl bir yapılanması yoktur ve bu para muhtemelen polise ve devletin diğer kontrol yapılarına aktarılacaktır.

Bazı şirketler ve sivil toplum kuruluşları ayrılan bu ve benzeri bütçeleri, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak için bağış organizasyonları düzenliyor. İşgal evleri söz konusu bu durumlara karşı kendini nasıl konumlandırıyor?

Notara 26 Göçmen İşgal Evi olarak biz STK’lardan, kiliselerden veya devletle ilişkili kurumlardan gelecek hiçbir fon, para, bağış ya da yardım kabul etmiyoruz ve gelecekte de aynısını yapmaya devam edeceğiz. Dayanışma bizim silahımızdır.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Avrupa’nın Krizine Karşı Anarşist Dayanışma Notara 26 Göçmen İşgal Evi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-krizine-karsi-anarsist-dayanisma-notara-26-gocmen-isgal-evi/feed/ 0
“Avrupa’nın Göçmen Krizi” – Jorris Leverink https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-gocmen-krizi-jorris-leverink/ https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-gocmen-krizi-jorris-leverink/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:35:55 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/avrupanin-gocmen-krizi-jorris-leverink/ İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kıtanın karşılaştığı en büyük insanlık krizi karşısında Avrupa’nın tepkisi utanç verici. Dikenli teller bir kez daha Avrupa sınırlarını sararken, göçmenler hem güvenlik güçleri hem de vatandaşlar tarafından saldırıya uğradılar. Tutuldukları toplama kamplarının berbat şartları, kollarına kimlik numaraları yazılması, korkutucu bir şekilde, tecrit kamplarındaki Nazi uygulamalarını hatırlatıyor. Genellikle “terör yuvası” olarak damgalanan […]

The post “Avrupa’nın Göçmen Krizi” – Jorris Leverink appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
mEYDAN gAZETESİ - köşe yazıarı

İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kıtanın karşılaştığı en büyük insanlık krizi karşısında Avrupa’nın tepkisi utanç verici.

Dikenli teller bir kez daha Avrupa sınırlarını sararken, göçmenler hem güvenlik güçleri hem de vatandaşlar tarafından saldırıya uğradılar. Tutuldukları toplama kamplarının berbat şartları, kollarına kimlik numaraları yazılması, korkutucu bir şekilde, tecrit kamplarındaki Nazi uygulamalarını hatırlatıyor.

Genellikle “terör yuvası” olarak damgalanan ülkelerden gelen göçmenler, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı hevesle alevlendiren ve bu konuda oldukça başarılı olan sağcı popülist politikacılar için kolay birer hedef.

Popüler algı, mağdur olan göçmenleri faile dönüştürürken, kaçmakta oldukları felaketi, yerleşmelerine izin verilen her yere yıkım ve şiddet getirecek olan bulaşıcı bir hastalık olarak görmeye başladı.

Paris’teki saldırılar, Batı’nın göçmen krizini nasıl ele alacağını büyük ölçüde etkileyecek. Haftalar önce göçmenleri AB sınırları dışında tutmak için harekete geçirilen süreçler şimdi daha büyük bir şiddetle sürdürülecek. Ve Türkiye bu konuda merkezi bir rol oynamak isteyecektir.

Türkiye’de demokrasinin kötü durumuyla ilgili eleştiriler ve tereddütler şimdilik bir kenara koyulacaktır. Avrupa’nın kapılarını vuran milyonlarca göçmen karşısında, Türkiye, binlerce ve binlerce potansiyel cihatçının Suriye’ye geçmesine izin vermesine ve Kürt nüfusuna karşı sürekli ve şiddetli baskı uygulamasına rağmen, ehveni şer olarak algılanıyor. Terör saldırılarına kesin bir cevap bulma acelesi ve politik postlarını kurtarma telaşı içinde Batının liderleri, bir kez daha, yanlış yolu seçtiler. Barışı getirmek için daha fazla savaştan; özgürlüğü teşvik etmek için daha fazla yasaktan; güvenliği garantilemek için daha fazla baskıdan bahsediliyor.

Türkiye gibi ülkelerle uzlaşmak, mevcut krizi çözmenin bir parçası değil, taktiksel bir öteleme çabasıdır. Yerel politikacılar, bir sonraki seçimlerde yerlerini koruyabilmek için, göçmenleri Avrupa statükosuna mümkün olan en az tehdit yaratacakları yerde tutmaya çalışıyorlar.

Fakat uzun vadede, baskıcı ve kışkırtıcı politikalarıyla Türk hükümetini dost edinmek, güçlendirmek ve meşrulaştırmak, çoktan sayısız yaşamı yok etmiş, halkları bütünüyle yerinden eden ve dünyayı temelden sarsan farklı krizleri uzatmaya hizmet edecektir.

Jorris Leverink

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Avrupa’nın Göçmen Krizi” – Jorris Leverink appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/avrupanin-gocmen-krizi-jorris-leverink/feed/ 0
3 Milyon Avro için 1. Operasyon 3000 Göçmen https://meydan1.org/2015/12/19/3-milyon-avro-icin-1-operasyon-3000-gocmen/ https://meydan1.org/2015/12/19/3-milyon-avro-icin-1-operasyon-3000-gocmen/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:18:30 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/3-milyon-avro-icin-1-operasyon-3000-gocmen/ TC devleti 3 milyon avro yardım ve vatandaşlarına Shengen vizesinde kolaylık sağlanması karşılığında, AB’nin reddettiği göçmenlerini ülkelerine geri göndermeyi ve sınır güvenliğini artırmayı kabul etti. Anlaşma sağlanır sağlanmaz vakit kaybetmeden bu “kapıkulu” görevine başlayan devlet, jandarma kuvvetleriyle operasyonlar yaparak, 4 gün içinde 3000 göçmeni, “sınırdan kaçak olarak geçmeye hazırlandıkları” gerekçesiyle yakaladı. Göçmenlerin bir kısmı Göç […]

The post 3 Milyon Avro için 1. Operasyon 3000 Göçmen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

kacak2

TC devleti 3 milyon avro yardım ve vatandaşlarına Shengen vizesinde kolaylık sağlanması karşılığında, AB’nin reddettiği göçmenlerini ülkelerine geri göndermeyi ve sınır güvenliğini artırmayı kabul etti.

Anlaşma sağlanır sağlanmaz vakit kaybetmeden bu “kapıkulu” görevine başlayan devlet, jandarma kuvvetleriyle operasyonlar yaparak, 4 gün içinde 3000 göçmeni, “sınırdan kaçak olarak geçmeye hazırlandıkları” gerekçesiyle yakaladı. Göçmenlerin bir kısmı Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi’ne ya da kamplara teslim edilirken, bir kısmı ise en yakın kampa gitmeleri konusunda tebliğ yapılıp serbest bırakıldı.

Bunun yanı sıra, Ege bölgesinde, Edirne’de Antalya ve Hatay’da yapılan operasyonlar sonucunda 200’e yakın kişiyi, para karşılığında göçmenleri sınırdan geçirdikleri gerekçesiyle tutukladı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post 3 Milyon Avro için 1. Operasyon 3000 Göçmen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/3-milyon-avro-icin-1-operasyon-3000-gocmen/feed/ 0
Kumkapı Göçmen Hapishanesinde isyan https://meydan1.org/2015/12/19/kumkapi-gocmen-hapishanesinde-isyan/ https://meydan1.org/2015/12/19/kumkapi-gocmen-hapishanesinde-isyan/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:13:51 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/kumkapi-gocmen-hapishanesinde-isyan/ İstanbul Kumkapı’da bulunan, göçmenler için hapishaneden farksız olan İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezi’nde sınır dışına yollanmak üzere bekletilen göçmenler, 5 Aralık akşamı koğuşlardaki yatak ve yorganları ateşe verdi. Protestoyu gerçekleştiren göçmenler camlara çıkarak slogan attılar. Binadaki görevliler itfaiye ve polis çağırdı. Olay yerine gelen polis ekipleri, çevik kuvvet polisinden yardım istedi. Çevik kuvvet […]

The post Kumkapı Göçmen Hapishanesinde isyan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Kumkapı Hapishanesi İSyan

İstanbul Kumkapı’da bulunan, göçmenler için hapishaneden farksız olan İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezi’nde sınır dışına yollanmak üzere bekletilen göçmenler, 5 Aralık akşamı koğuşlardaki yatak ve yorganları ateşe verdi. Protestoyu gerçekleştiren göçmenler camlara çıkarak slogan attılar.

Binadaki görevliler itfaiye ve polis çağırdı. Olay yerine gelen polis ekipleri, çevik kuvvet polisinden yardım istedi. Çevik kuvvet polisleri misafirhaneyi abluka altına alırken TOMA aracını hazır bekletti.

Kumkapı Geri Gönderme Merkezi, daha önce de sık sık insanlık dışı muamele ve göçmenlerin benzer protestolarıyla gündeme gelmişti.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kumkapı Göçmen Hapishanesinde isyan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/kumkapi-gocmen-hapishanesinde-isyan/feed/ 0
Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/ https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:09:21 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/ Tekin Arslan, Serdar Ben, Erol Ekici, Tayfun Benol, İsmail Kızılçay, Gazi Güray Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Yoldaşlarını, mücadele arkadaşlarını yitirmenin tarifsiz acısıyla mücadeleyi kaldığı yerden sürdüren İnşaat İşçileri Sendikası’ndan Remzi Yılmaz, Halil Çelik ve Yunus Özgür ile İnşaat İş’in mücadelesini konuştuk. Meydan Gazetesi: Ankara Katliamı’ndan bu yana neredeyse iki ay kadar bir zaman geçti. 103 […]

The post Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

inşaatiş

Tekin Arslan, Serdar Ben, Erol Ekici, Tayfun Benol, İsmail Kızılçay, Gazi Güray Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirdi. Yoldaşlarını, mücadele arkadaşlarını yitirmenin tarifsiz acısıyla mücadeleyi kaldığı yerden sürdüren İnşaat İşçileri Sendikası’ndan Remzi Yılmaz, Halil Çelik ve Yunus Özgür ile İnşaat İş’in mücadelesini konuştuk.

Meydan Gazetesi: Ankara Katliamı’ndan bu yana neredeyse iki ay kadar bir zaman geçti. 103 insanın yaşamını yitirdiği katliamın etkileri hala daha sürüyor. Sizler de İnşaat İşçileri Sendikası olarak 6 arkadaşınızı, dostunuzu, yoldaşınızı kaybettiniz. İnşaat-İş Ankara Katliamı’ndan nasıl etkilendi kısaca anlatır mısınız?

Remzi YILMAZ: Öncelikle Ankara Katliamı mücadele eden, barış isteyen insanları hedefledi ve çok değerli arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı aldılar bizden alçaklar. Katliamdan sonra, toparlanma sürecini çevremizdeki dostlarımızın, inşaat işçisi arkadaşlarımızın daha da kenetlenmiş haliye, onların desteğiyle güçlü ve hızlı bir şekilde atlattık. Dolayısıyla hayatını kaybetmiş olan,aktif olarak çalışan arkadaşlarımızın yerini doldurmaya çalışıyoruz. Bu anlamda Ankara Katliamı, arkadaşlarımızı kaybetmiş olmanın dışında çalışmalarımızı çok olumsuz etkilemedi. Tam tersi kenetlenerek büyüyoruz. Geçmiş tarihlerde de bilindiği gibi devrimci hareketlere yapılan saldırılar, her zaman devrimcileri çoğaltmıştır.

Tekin Arslan, Erol Ekici, Serdar Ben, İsmail Kızılçay, Tayfun Benol, Gazi Güray bu arkadaşların bizlerin de mücadele dostu, omuzdaşıydı. Şimdi onların sizlere bıraktığı mücadele bayrağı nasıl dalgalanacak?

Halil ÇELİK: Katliamdan önce örgütlenme sekreteri olarak Serdar arkadaşımız görev alıyordu. Öncelikle biz bu mücadeleyi Serdar’dan,Tekin abiden,Erol’dan,Tayfun abiden, İsmail abiden devraldık. Onların bıraktığı nokta iyi bir noktaydı. Bugün eğer yaşasalardı gurur duyacakları bir tabloyla karşılarında olacaktık.Mücadele bayraklarını şantiyelerde örgütlenerek daha da yukarı taşımaya çalışıyoruz. Yani onların mücadelesi kesinlikle yarım kalmadı, daha da derinleşerek ve daha da büyüyerek sürecek.

Yunus ÖZGÜR: Halil arkadaşında söylediği gibi Serdar örgütlenme sekreteriydi. O hayatını kaybetti. Şimdi görevi biz aldık. Yani patlamadan önce kaybettiğimiz yoldaşların attığı bir tohum vardı, aslında biz şimdi ona su döküp yeşertiyoruz. Çünkü patlamadan sonra hızlı bir gelişim de oldu İnşaat İş’te. Onları yaşatmak bizim açımızdan,şantiyelerde örgütlülüğü yükseltmek oldu. Fakat tabi ki yalnızca bu değil aynı zamanda onların da düşlediği sınıfsız bir dünya için, komünizm için mücadele etmektir onları yaşatmak. Biz bütünlüklü olarak bunun da mücadelesini veriyoruz.

Remzi Yılmaz: Birden fazla şantiyede ciddi anlamda örgütlenmemiz söz konusu. Daha önce hayatını kaybeden canlarımızın da aktif çalıştığı dönemlerde sürekli bir alacak üzerinden şantiyelere gidebiliyorduk. O zamanki sayısal azlığımız, sektörün çok büyük olması ve problemlerin çok yoğun olması kaynaklı sadece ücret alacaklarıyla ilgilenebiliyorduk. Bundan sonra durum biraz daha farklı tabi. Artık ekonomik anlamda alacak sorunları olmayan işçilerle de diyalogumuz var. Bu diyaloglar doğrultusunda da ciddi bir örgütlenme içerisindeyiz şantiyelerde. Bu da,arkadaşlarımızın bıraktığı bayrağın en üstlerde dalgalandığını ve dalgalanacağını göstermektir diye düşünüyorum. Kimsenin şüphesi olmasın! Çünkü biz bu mücadeleyi arkadaşlarımızı kaybettik diye bırakacak değiliz elbette. Bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz.

Halil ÇELİK: Bir de şunu eklememiz lazım.Katliamın olduğu sırada İnşaat İşçileri Sendikası olarak açtığımız bir pankart vardı. O pankartta işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiar edilmişti. Biz de bugün yoldaşlarımızın kefeni olan bu pankartın şiarını yükseltmeye, işçilerin örgütlülüğünü büyütmeye,halkların özgürlük mücadelesinde de görevimiz neyse onu yapmaya çalışıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz.

İnşaat İş ile daha önce yaptığımız bir röportajda Tekin abi de vardı. Orada Tekin abi Kobanê’nin yeniden inşası için “Halkların kardeşliğini inşa etmek gibi bir özlem içindeyiz.” demişti. Kobanê’nin yeniden inşası için başlattığınız Emeğin Köprüsü projesi bugünün şartlarında nasıl devam edecek?

Remzi YILMAZ: Şimdi öncelikle Tekin abiyi saygıyla anıyorum. Birlikte verdiğimiz bir röportajdı o. Evet Tekin abiyle birlikte Ankara’da yaşamını yitiren arkadaşlarımızın tamamı o gün halklar arası barışı savunmak için oradaydılar. Kobanê’deki Kürt halkının direnişi arkadaşlarımızı da çok heyecanlandırmıştı. Buradan oraya kardeşlerimize elimizi uzatabilecek nasıl bir köprü kurabiliriz gibi bir çalışma içerisine girmiştik. Çok istekliydi herkes. Başta Tekin abi ve Serdar olmak üzere. Çok da emekleri var. Bilinsin istiyorum, eğer o arkadaşlarımız bizi duyuyorsa, bu çalışma da yarım kalmayacak; devam edecektir. Bununla ilgili sadece Kobanê ile ilgili, bu süreci ilerletebilecek bir komisyon kurduk sendikada. Biz Kobanê’ye gidip o sağlık ocağını yapmaya kesin kararlıyız. Bundan sonra da bir önceki duruma göre çalışmalarımız daha da hızlanacak.

Halil ÇELİK: Ayrıca bu komisyonda kaybettiğimiz arkadaşlarımızdan Erol arkadaşımızın eşi ve kardeşi de yer alıyor. Katliamdan önce Erol arkadaşımız biraz daha bu konuyla alakalı çalışmalarda inisiyatif alıyordu. Bu inisiyatifi sürdürmek açısından ailesinden eşi ve kardeşi de bu çalışmalara dahil oldu. Erol’un bıraktığı Kobanê bayrağını onlar da ileriye taşıma yönünde faaliyetler yürütecekler.

Bugün itibarıyla İnşaat-İş olarak Emaar Square’da daha önce inşaat sektöründe deneyimlenmemiş bir örgütlenme çalışması yapmaktasınız? Bu süreçten kısaca bahseder misiniz? Benzer şekilde örgütlendiğiniz şantiyeler var mı?

Halil ÇELİK: Emaar’da durum şöyle gelişti. Biz bilfiil gidip çalışma başlatmadık. Önce ordan işçi arkadaşlar bizim ile beraber örgütlenme faaliyeti yürütme talebiyle geldiler. Daha önce işçiler hep gasp edilen ücretler üzerinden, işten çıkarıldığında sendikayla iletişim kuruyordu. Bu sefer işçiler çalışır vaziyetteyken sendikal faaliyet yürütme talebiyle geldiler. Beraber orda bir çalışma başlattık. Emaar Square büyük bir proje, avm, rezidans, otel projesi. Bu büyük proje içerisinde farklı farklı taşeronlar var. En az on tane şirket, on tane şirketin altında onar tane de taşeron şirket var. Yani büyük bir saçak var orada. Biz saçağın bir yerinden yakaladık. Akfa Holding bünyesinde çalışan işçi arkadaşlar arasından 50 işçi üyemiz oldu. Öbür taraftan geçen hafta sizin de bildiğiniz gibi, Sanat Yapı adlı taşeron bir şirketin ücretleri ödememesi üzerine bir eylem süreci başlattık orada. Direnişi başarıyla sonuçlandırdık elbette.Bugün de birkaç problem yaşadık, şantiyenin girişi çıkışıyla alakalı. Problemler yaşıyoruz o problemleri çözdükçe daha da örgütleniyoruz. Emaar’da en önemli kazanımımız ise şudur: çalışılan cumartesi günlerinin fazla mesai üzerinden ücretlendirilmesi gibi bir durumu kabul ettirdik. Bugüne kadar inşaat sektörü açısından da çok önemli bir kazanımdır bu. Cumartesi günü, tüm Delta Mühendislik işçilerinin maaşlarında mesai olarak hesaplanacak. Bu, sektör adına önemli bir adımdır. Örgütlendiğimiz diğer şantiyelerde de bunu kazanmaya yönelik çalışmalarımız var. Emaar dışında Rönensans Maltepe’de de örgütlenme çalışmamız var. Tabi Emaar Square kadar ilerlemiş boyutta değil, daha başlangıç aşamasındayız diyebiliriz. Rönesans dışında da bir kaç şantiyede örgütlenmemiz sürüyoruz ayrıca.

Ankara Katliamı ile ilgili bir dava süreci yürütülecek elbette. Sizler İnşaat-İş olarak bu dava sürecine nasıl yaklaşacaksınız?

Halil ÇELİK: Ankara katliamıyla ilgili şuan zaten devam eden bir gizlilik kararı var. Dosyada gizlilik kararı olduğu için henüz dava açılmış değil. Ama bildiğim kadarıyla hukuki açıdan altmış gün içerisinde bir başvuru yapılması söz konusu. Bu başvuruyu yapma aşamasındayız. Görevlendirdiğimiz avukatlar söz konusu. Burada bizim bir perspektifimiz var; bu katliamın sorumlusunun devlet olduğunu,devletin beslemesiyle oluşturulmuş şiddet olan İŞİD çetelerinin olduğunu söylüyoruz. Katliamın asıl sorumlusunun devlet olduğunu düşünüyoruz. Devletin adaletine tabi ki güvenmiyoruz. Devletten kendi kendini yargılamasını da beklemiyoruz. Fakat burada kamuoyu yaratmak gibi bir derdimiz var ve hedefimiz de katliamın sorumlusunun, altı yoldaşımız şahsında 103 yoldaşın tamamının katilinin devlet olduğunu vurgulamak, bunu başta bizim yaşadığımız topraklar Türkiye ve Kürdistan toprakları olmak üzere bütün dünyaya duyurmak istiyoruz; amacımız bu. Devlet katliamda ölenlerin ve yaralananların ailelerine terör mağduru oldukları gerekçesiyle tazminat ödemek istiyor. Biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu devletin kendini aklama çabasıdır. Tarihte daha önce Ulucanlar Katliamı’nda, Roboski Katliamı’nda Kürdistandaki köy yakmalarında çok karşılaştık bu durumla. Devlet bu şekilde kendini aklamaya çalışıyor,ortada bir terör durumu var ve bu durumdan mağdur olanlara bakıyorum algısı yaratmaya çalışıyor. Biz devletin meşruluğunu da tanımıyoruz. Bu katliamlar da zaten bilfiil devletin nasıl katliamcı bir yapı olduğunu gösteriyor.

Remzi YILMAZ: Bir yanıyla böyle evet. Mahkemeden öncesini ele almak gerekiyor biraz da sanırım. Biz bu davada öncelikle bütün ailelerin içinde olabileceği bir platform oluşturmak gerekiyor diye düşündük. Öncelikle sendikadaki altı yoldaşın ailelerini bir araya getirip sonra yüz üç aileyle hepsinin de platforma dahil olmasını istiyoruz, sonuçta bu bir kamu davası. Ordan oraya taşınabilecek parçalanabilecek bir dava da değil. Toplu bir dava olacak. Dolayısıyla bütün ailelerin de bir platform içerisinde davaya müdahil olması, hem mahkemenin seyrini değiştirir hem de hedeflediğimiz ve bir çok kesimin de hedeflediği o kamuoyunu oluşturmak anlamında çok önemlidir.Yoksa gerçek anlamda, adalet anlamında dediğimiz kimsenin bir beklentisi yok. Devlet bu katliamın faillerini alıp ortaya koyacak, bütün coğrafyada vicdanları rahatlatabilecek diye bir durumun söz konusu olmadığı da kesindir. Bunu herkes biliyor. Ciddi anlamda burada bir kamuoyu oluşturup mahkemenin seyrini değiştirecek bir platformun oluşturulmasından yanayız biz. Tabi biz İnşaat İş olarak bunun bir adımını attık. Mesela ailelerimizi bir araya getirmeye çalışıyoruz; başarılı da oluyoruz. Bununla ilgili de bir avukatlar komisyonu kurduk. Bu davaya İnşaat İş üzerinden bakacaklar. İstanbul’da beş avukattan oluşan bir komisyon kurduk. Ankara’da da aynı şekilde bu davayı götürecek arkadaşlarımız var. Öncelikle burada önemli olan, en can alıcı nokta birlikte durabilmek. Biz çağrıda da bulunuyoruz, bütün sesimizi duyabilecek ailelere. Böyle bir platformun oluşması şart ve herkes bu düşüncede. Bu Gezi Davası değil. Çünkü Gezi Davası bir kamu davası değildi; dolayısıyla parçaladılar. Güvenlik gerekçesiyle her birini başka bir şehre ulaşılamayacak bir şehre gönderdiler. Bu Ankara’daki katliam, avukat arkadaşlardan da duyduğumuz kadarıyla parçalanabilecek bir dava olmadığı için bir avantaj gibi duruyor. Ailelerin de bir araya gelebilmesi için çok önemli bir fırsattır. Bütün dünyaya, bizi katlettiniz ama biz hala karşınızda dimdik duruyoruz mesajı vermek önemli. Hem o karanlık ve barbar güce bir cevap olur hem de dünyada barış isteyen insanları katledebilirsiniz ama onların yalnız olmadığını yanlarında milyonların olduğu mesajını vermiş oluruz diye düşünüyorum. Bu doğrultuda da bir çağrı yapmış olmak istiyorum. Bütün ailelerin bu platform içerisinde yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Meydan Gazetesi olarak verdiğiniz bu anlamlı mücadelede her zaman yanınızda olduğumuzu söylemek isteriz.

Biz de bu röportaj için İnşaat İşçileri Sendikası olarak sizlere teşekkür ederiz. Çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Onları Yaşatmak Şantiyelerde Örgütlenmektir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/onlari-yasatmak-santiyelerde-orgutlenmektir/feed/ 0
“Kapitalistlerin Samimiyeti Sömürünün Hiç Bitmeyişi” – Rıfat Güven https://meydan1.org/2015/12/19/kapitalistlerin-samimiyeti-somurunun-hic-bitmeyisi-rifat-guven/ https://meydan1.org/2015/12/19/kapitalistlerin-samimiyeti-somurunun-hic-bitmeyisi-rifat-guven/#respond Sat, 19 Dec 2015 00:01:25 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/kapitalistlerin-samimiyeti-somurunun-hic-bitmeyisi-rifat-guven/ Bill Gates, Ali Koç, Bülent Eczacıbaşı, George Soros, Zeynep Bodur… Şöhretli, havalı ve bir yerlerden tanıdık gelen isimler değil mi? Hele ilk ikisi…Yan yanalar, bir akşam yemeğinde buluşmak için değil ama, onları bir araya getiren farklı bir payda var. Evet tıka basa tok ve karun kadar zenginler bunlar. Çok zenginler. Fakat sayılan bu isimlerin, birer […]

The post “Kapitalistlerin Samimiyeti Sömürünün Hiç Bitmeyişi” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

mEYDAN gAZETESİ - köşe yazıarı

Bill Gates, Ali Koç, Bülent Eczacıbaşı, George Soros, Zeynep Bodur…

Şöhretli, havalı ve bir yerlerden tanıdık gelen isimler değil mi? Hele ilk ikisi…Yan yanalar, bir akşam yemeğinde buluşmak için değil ama, onları bir araya getiren farklı bir payda var. Evet tıka basa tok ve karun kadar zenginler bunlar. Çok zenginler.

Fakat sayılan bu isimlerin, birer insan ve burjuva olmaları dışında, bir ortak yönleri daha var: Kapitalizmi eleştiriyorlar. Birbiri ardına yapılan ve son zamanlarda daha da gündem haline gelen eleştirilerden, açıklamalardan kuşkusuz en çok konuşulanı, Gezi’nin “muhalif” patronu Ali Koç’unkiydi. Antalya’da G20 öncesinde düzenlenen B20’de, yani tuzu kuru zenginler zirvesinde, Koç “Eşitsizliğin ortadan kalkması için kapitalizmin ortadan kalkması gerekir. Ben en azından eşitsizliğin minimum seviyeye indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Gerçek sorun kapitalizmdir” diyordu. Ne kadar da etkileyici, değil mi?

Şimdi size kapitalizmden bu kadar veryansın eden, “toplumsal eşitlik ve adalet” arayışındaki bu “vicdanlı” antikapitalist patronun, TC’deki toplam sermayenin yüzde onuna sahip olduğunu hatırlatarak, son bir yıl içinde sahip olduğu şirketlerde, çalışanları için eşitsizliği nasıl “samimi” bir şekilde minimum seviyeye getirdiğini göstereyim bir haber dizisinde.

Haberler…

Sendika değiştirerek Gıda-İş’e geçen 53 Divan Otel işçisi, tazminatları dahi verilmeden işten çıkarıldı.

Türk Metal Sendikası’na karşı, ülkedeki Ford fabrikalarında genel bir direnişe girişen Ford işçileri, maaşlarında artış istediklerini söyledikleri için işten çıkarıldı.

Koç Holding’e bağlı Türk Traktör fabrikasının kalite kontrol bölümünde çalışan 17 işçi, tazminatsız bir şekilde işten çıkarıldı.

Arçelik LG fabrikasında da 173 işçi, daha insani koşullarda yaşayabilecekleri bir ücret almak istedikleri ve sendika değiştirmek istedikleri için işten çıkarıldı.

Daha iyi bir ücretle çalışmak isteyen ve sendika değiştirmek isteyen toplam 1500 Otosan işçisi, işten çıkarıldı.

Hepimizi “derinden duygulandıran” ve burjuvazinin en tepesinde duranlardan olan, son 9 ayda 51,3 milyar lira ciroya ulaşan bu sözde “antikapitalist” için, sahip olduğu KOÇ Holdinge bağlı Beylikdüzü’ndeki Arçelik işçileri bakın ne diyor; “Arçelik fabrikalarında çalışan 16 bin işçiyi düşündüğünde, eşitsizliğin en katmerlisini kendisi yapıyor. Geçtiğimiz iki ayda 300’e yakın işçisini, eşitsizliğin düzeltilmesi için mücadele eden işçileri çıkardı. Tüm fabrikalarında sözleşmeli işçiler çalışıyor, asgari ücret civarında alıyorlar. Eşitsizliği ortadan kaldırmak istiyorsa işçilerine iyi bir yaşam koşulları sağlayabilir. Kendisi, kapitalizm dediği sistemin, Türkiye’deki baş temsilcisidir. O yüzden eleştirisini samimi bulmuyoruz.”

“En çok para kazanan antikapitalistler” listesinde ilk sıralarda yer alan Koç Ali ve diğerlerinin samimiyetini gösterebilecek tek şeyin sınıf intiharı olması gerekirken; bu burjuvaların neden son zamanlarda kendi ekmek teknelerine, yani kapitalizme eleştiri getirdikleri konusunda verilebilecek cevaplar çok. Bunlara burada değinmeyeceğim ama şu kesin ve net: Beş milyonun üzerinde insanın, adına asgari ücret denen, fakat aslında insanları bir nevi ölüm orucunda yaşatan bu ücretli kölelik sisteminde, onların ne dediği çok da önemli değil. Önemli olan bizim ne dediğimiz, bu zengin, elit, “vicdanlı” antikapitalistlere karşı, ezilenlerin sınıfında açlıktan ağzı kokanlar olarak ne yapacağımızdır. Onlar trilyonluk ofislerinde gecekondularda yaşayanlar için nutuk atarken, kapitalizmi eleştirdikleri için mikrofon tutulan onlar; silah tutulan biziz.

Rıfat Güven

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Kapitalistlerin Samimiyeti Sömürünün Hiç Bitmeyişi” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/kapitalistlerin-samimiyeti-somurunun-hic-bitmeyisi-rifat-guven/feed/ 0
Bayteks İşçilerine Polis Saldırısı https://meydan1.org/2015/12/19/bayteks-iscilerine-polis-saldirisi/ https://meydan1.org/2015/12/19/bayteks-iscilerine-polis-saldirisi/#respond Fri, 18 Dec 2015 23:39:42 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/bayteks-iscilerine-polis-saldirisi/ Kasım ayı başında sigorta primlerinin yatırılması ve ücretlerinin yükseltilmesi için iş bırakma eylemi yaparak taleplerini kabul ettiren Bayteks Tekstil işçileri aynı hafta içerisinde 8 işçinin işten çıkarılması üzerine tekrar iş bırakma eylemine başlamıştı. Bayteks patronları ise iş bırakan 50 işçinin tamamını işten çıkardı. İşten çıkarılan 50 işçi 17 Kasım gününden bu yana Bayteks fabrikası önünde […]

The post Bayteks İşçilerine Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
bayteks

Kasım ayı başında sigorta primlerinin yatırılması ve ücretlerinin yükseltilmesi için iş bırakma eylemi yaparak taleplerini kabul ettiren Bayteks Tekstil işçileri aynı hafta içerisinde 8 işçinin işten çıkarılması üzerine tekrar iş bırakma eylemine başlamıştı. Bayteks patronları ise iş bırakan 50 işçinin tamamını işten çıkardı. İşten çıkarılan 50 işçi 17 Kasım gününden bu yana Bayteks fabrikası önünde direnişini sürdürüyor.
Küçükçekmece’de bulunan Bayteks fabrikası önündeki direnişe 4 Aralık gecesi polis ve zabıta ekipleri saldırarak direniş çadırına ve direnişçi işçilerin tüm malzemelerine el koydu. Polis saldırılarına karşı direnen Bayteks direnişçileri ise yaptıkları açıklamada “Çadırımız olmasa da biz beklemeye devam edeceğiz. Maddi sıkıntılarımıza rağmen direniyoruz. Direnişin yaygınlaşmasından korkuyorlar. Bu çadır patronların karşısında bir direniş kalesi oldu.” diyerek kararlı bir şekilde direnişi sürdüreceklerini vurguladı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Bayteks İşçilerine Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/bayteks-iscilerine-polis-saldirisi/feed/ 0
Kadınlar Petrol-İş’e Karşı Direniyor https://meydan1.org/2015/12/19/kadinlar-petrol-ise-karsi-direniyor/ https://meydan1.org/2015/12/19/kadinlar-petrol-ise-karsi-direniyor/#respond Fri, 18 Dec 2015 23:35:50 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/kadinlar-petrol-ise-karsi-direniyor/ Yıllarca işçi mücadelesi için önemli bir örgütlenme aracı olan Petrol-İş sendikasında yeni yönetim ile beraber işçi sendikacılığı değil patron sendikacılığı yapılmaya başlandı. Ali Ufuk Yaşar başkanlığındaki Petrol-İş ilk icraat olarak “Ben kiminle çalışmak istersem onunla çalışırım”, “Biz zaten alanda kadın örgütçü ile çalışmak istemiyorduk”, “Bu kadınlar burada ne arıyor?” diyerek 15 yıllık örgütlenme sorumlusu Nuran […]

The post Kadınlar Petrol-İş’e Karşı Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

petroliş

Yıllarca işçi mücadelesi için önemli bir örgütlenme aracı olan Petrol-İş sendikasında yeni yönetim ile beraber işçi sendikacılığı değil patron sendikacılığı yapılmaya başlandı. Ali Ufuk Yaşar başkanlığındaki Petrol-İş ilk icraat olarak “Ben kiminle çalışmak istersem onunla çalışırım”, “Biz zaten alanda kadın örgütçü ile çalışmak istemiyorduk”, “Bu kadınlar burada ne arıyor?” diyerek 15 yıllık örgütlenme sorumlusu Nuran Gülenç ve 2 yıldır basın-yayın servisinde çalışan Elif Tuğba Şimşek’i, işten çıkardı. İşten çıkarılan Petrol İş çalışanı kadınlar TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nda yaptığı basın açıklamasında “Sus pus olmuş, sindirilmiş bir sendikada, iki uzman kadın olarak yaşadığımız haksızlığa karşı sesimizi yükselttik, işten atıldık. 30 Kasım günü işe iade davası açtık. Hükümet yanlısı iki erkeğin dudağından çıkan kelimelerle işten çıkarılmaya mahkum değiliz, direneceğiz ” dedi.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kadınlar Petrol-İş’e Karşı Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/kadinlar-petrol-ise-karsi-direniyor/feed/ 0