Sihirbazlık – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 24 Oct 2015 07:25:01 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/#respond Sat, 24 Oct 2015 07:25:01 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/ Devletin oluşumuna ilişkin kuramlar oluşturulurken, bireyin varlığına ilişkin öngörü ve düşüncelerden de yola çıkılmıştır. Bunların en bilinenlerinden biri Thomas Hobbes’un devletli ilişki biçimini yücelttiği düşünceleridir. Ona göre insanın doğasında kötülük vardır. Devamlı olarak çıkarı peşinde koşan bir varlıktır. Tüm insanları bu özelliğe sahip bireyler olarak düşündüğümüzde, hepsi bireysel çıkarlarını tatmin etmek için sürekli olarak birbiriyle […]

The post ” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Seçim Zorbalıktır-Hüseyin Civan 1

Devletin oluşumuna ilişkin kuramlar oluşturulurken, bireyin varlığına ilişkin öngörü ve düşüncelerden de yola çıkılmıştır. Bunların en bilinenlerinden biri Thomas Hobbes’un devletli ilişki biçimini yücelttiği düşünceleridir. Ona göre insanın doğasında kötülük vardır. Devamlı olarak çıkarı peşinde koşan bir varlıktır. Tüm insanları bu özelliğe sahip bireyler olarak düşündüğümüzde, hepsi bireysel çıkarlarını tatmin etmek için sürekli olarak birbiriyle çatışacaktır. Bireylerin birbirine karşı güvensizliğine dayalı böyle bir ortamda kaygıya dayalı bir yaşam hüküm sürecektir. Hobbes işte bu şekilde tasvir ettiği durumu, doğa durumu olarak adlandırır. Bu güvensizlik durumunun aşılması daha üst bir otoritenin oluşması ile ilgilidir. Tüm haklarını devlete devreden insan, ancak devlet aracılığıyla güvende olacaktır.

Geçtiğimiz günlerde, Diyarbakır’da, 17 yaşındaki bir liseli, okuldan eve dönerken elleri kirli ve terli olduğu gerekçesiyle tutuklanarak Diyarbakır D Tipi Cezaevi’ne gönderildi. “Güvensizlik ve kaygı ortamında”, devletin vatandaşa yönelik bu tarz müdaheleleri tabiki “güvenlik” nedeniyle.

Bugün, devlet varlığının doğası gereği üst otorite olma konumunu kaygısızca kullanmaktadır. Ve tabi yine aynı gereklilikle, bu zora dayalı otoritesi, ezilenlere yönelmektedir. Seçim arefesinde yaşanan, Ankara Katliamı aynı sürecin bir parçasıdır. Devlet, haklı bir gerekçeye ihtiyaç hissetmeden “zor kullanma hakkını” kullanmaktadır. İstisnai haller (vatandaşın güvenliği, terör tehlikesi…) yaratarak gerçekleştirdiği katliamlar artık neden ya da meşruiyet aramaksızın gerçekleşmektedir. Seçimler gibi, devlet iktidarının meşruiyetinin merkezinde olduğu iddia edilen bir süreç dahi, ezilenlere yönelik şiddet sarmalının ortasında vuku bulmaktadır.

Seçim Zorbalıktır!

Seçim gündemine ilişkin Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yaptığımız seçim değerlendirmesinde, seçimlerin kalem kalem hangi araçları kullandığını yazmaya çalışmıştık. Yalancılık, sihirbazlık, hipnoz, illüzyon yaratmak, kandırmaca, hile, manipülasyon ve sürü psikolojisi üzerine kurulan bir seçim pratiğinin hiçbir açıdan bireyin iradesini yansıtamayacağından bahsetmiştik. 1 Kasım’daki seçimler giderek yaklaşırken, seçimler ile ilgili gözden kaçırılmış bir özelliğin bir özeleştirisini vermek gerek. Seçim yukarıda da hatırlattığımız araçların yanı sıra, başlı başına bir zorbalık biçimidir. İçinden geçtiğimiz süreçte yaşanmakta olan devlet zorbalığı da aslında seçim süreçlerinin en önemli özelliklerinden biri olarak son derece somut ve ne yazık ki son derece kanlı bir biçimde karşımızdadır.

Zorbalık yöntemi, her ne kadar genel seçimlerde demokrasi kılıfıyla özenle kapatılmaya çalışılsa da, özellikle yerel seçimlerde kendini belirgin kılmaktadır. Yerel düzeyde ekonomik ve siyasi iktidarı ele geçirme çabası, adayların ya da grupların birbirlerini yok etmesine kadar gitmektedir. Burada bahsedilen gruplar sadece siyasi partiler düzeyinde değil, devletin en ufak yerel organizasyonundan (örneğin muhtarlık) payına düşeni almaya çalışan mafyavari yapılanmalara kadar uzanmaktadır.

Yerel seçimlerde açıktan işleyen zorbalık yönetimini bir kenara bırakırsak, özellikle genel seçimlerdeki demokrasicilik oyunu ile kamufle edilen zorbalık, 7 Haziran seçimlerinden bu yana 1 Kasım’a uzanan süreçte kendini belirgin kılmaya devam etmektedir.

Haziran seçimlerinden istediği meşruiyeti alamayan AKP hükümeti, 7 Haziran’dan önce ağzına pelesenk ettiği “seçilmiş irade” olma durumunu unutup, demokrasicilik oyunu ile kendi yarattıkları konum ve duruma tezat oluşturacak şekilde, 7 Haziran seçimleri yapılmamış gibi davrandı. Seçim illüzyonu ile edilen sözde meşruluğu edinmeden, bizzat AKP hükümetinin kendisi seçimleri manasız kıldı. Yani kendi kurdukları mantıkla “180 derece” ters bir durum yaratmış oldular.

Suruç Bombalaması ile zorbalığa dayanan, meşruluğunu da bu zorbalıktan alan yeni bir politika izlenmeye başlandı. 22 Temmuz’dan bu yana, sokağa çıkma yasaklarından katliamlara varıncaya, devlet zorbalık yöntemiyle, “terörle savaş” adı altında mevcut siyasi pozisyonunu korumaya çalışıyor. 7 Haziran öncesi Tayyip Erdoğan’ın ısrarla her fırsatta dile getirdiği, muhtarları bile bu konumundan dolayı kutsadığı “seçilmiş” olma durumu şimdilerde unutulan bir özellik haline geldi. Aslında devlet tüm araçlarıyla bu konumu vatandaşa unutturma konusunda kararlı. Yakın bir süre öncesinde, “atanmışların” yani valilerin emriyle görevinden alınan “seçilmiş” belediye başkanları durumun düzeyini ve 7 Haziran öncesindeki demokrasicilik oyununu anlamak açısından önemli bir örnek.

İki seçim arasında yaşanan bombalamalarla beraber, devletin katlettiği insan sayısı altı yüzün üstünde. Suruç’ta 33 ve Ankara’da 106 kişi dolaylı ya da doğrudan devlet eliyle katledildi. Sadece Cizre’de yaşanan bir haftanın üstünde süren OHALvari uygulamada katledilenlerin sayısı 22. Bunların arasında 35 günlük bebek de 60’lı yaşlarında insanlar da var. Peki bu durumu nasıl anlamak gerek?

Despotizm, totaliterizm, diktatörlük…

Mevcut hükümetin elinde bulundurduğu siyasal iktidar, farklı zamanlarda farklı isimlerle adlandırıldı. Diktatörlükten faşizme, totaliterizmden monarşiye, padişahlıktan başkanlığa farklı siyasal yönetim ve sistemlerle ilişkilendirildi. Zorbalıktan yola çıktığımızı düşündüğümüzde, bu kavramlaştırmanın da bir siyasal sisteme denk düştüğünü eklemek gerek. Uymak zorunda olunan ne bir anayasa ne de bir hukuk sistemi olan, sadece devlet başındaki kişi ya da grubun istek ve kaprislerine dayanan bu siyasal sistem despotluk olarak tanımlanır. Kelime, Yunanca’da efendi anlamına gelip, hane içinde köle ve hizmetçilere sahip olanlar için de kullanılmıştır. Keza fiili başkan Tayyip Erdoğan’ın, Bizans’tan Prusya’ya farklı tarihlerde farklı coğrafyalarda despot unvanına sahip yöneticilerin uygulamalarına taş çıkaran bir yönetim sergilediğini kabul etmek gerekir.

Öte yandan bu tarz benzetmelerle belki de gözden kaçırdığımız bir durumu dile getirmek gerek. Yazının başlangıcında da vurgulamaya çalıştığımız, bu tartışmanın bir biçim değil öz tartışması olduğudur; devletli sistemin falanca biçiminin diğer biçimlerinden daha az demokratik ya da demokratik olduğunu vurgulayarak bir kıyaslama yapmak değildir. Altı çizilen nokta devletin varoluşunda bu tarz bir öze sahip olduğudur. Daha önce yayınlamış olduğumuz sayılardaki farklı yazılarda, devlet zorbalığının açık bir şekilde ortaya çıktığı “istisnai hallerin” aslında anarşist bir perspektiften yola çıkılarak ortaya koyduğumuz bir yorumdur.

Meydan Gazetesi- Seçim Zorbalıktır-Hüseyin Civan 2

Yaratılmaya Çalışılan Korku

1 Kasım Seçimleri yaklaşırken, devlet, savaşı bir yandan meşru ve demokratik iktidarını kazanmak yani “seçilmiş” iktidar olabilmek için bir seçim propagandası olarak kullanmakta; öte yandan olası “seçilmiş” mertebeyi kazanamama ihtimalini de gözden kaçırmayarak, siyasi iktidarını cebren devam ettirmek için bir yöntem olarak kullanmaktadır.

Seçim propagandası olarak, özellikle Kürdistan coğrafyasındaki uygulamalar sadece katliamlar, operasyonlar, baskı ve şiddet aracılığıyla yıpratma amaçlı olarak kullanılmamakta; teknik açıdan da iktidarını riske sokacak herhangi durumu ortadan kaldırmaya yönelik girişimler olarak da, oy sandıklarının taşınmasından, ilçe bazında seçimlerin iptaline varıncaya sürmektedir.

Mevcut hükümetin aslında geçici olduğu, iktidardaki parti dışındaki tüm partiler tarafından ısrarla vurgulanmakta. Tabi bu sıfat, hükümetin hareket kapasitesinden herhangi bir şey azaltmıyor. Zorbalık uygulamalarıyla, seçim propagandası dışında hedeflenenler, 1 Kasım sonrasını öngörmek açısından önem taşıyor. 7 Haziran seçimleri sonrasındaki gibi, “istisnai” durumlar yaratılarak, devlet iktidarının kendi düzenini sağlamak için zor kullanması normal bir hale getirilmeye çalışılıyor. İki seçim arasındaki süreçte kendi hukuku ve yasalarını askıya alan iktidar, meşruluğunu dayandırdığı demokrasicilik oyununu da askıya almıştır. İşte böyle süreçlerde devlet özüne geri döner; varlığını borçlu olduğu zor kullanımını kendi düzenini kabul ettirmekte kullanır. Bu kabul tamamıyla zor aracılığıyla oluşturulan korkuya dayanır.

Cumhurbaşkanı’ndan geçici hükümetine, kolluk kuvvetlerinden medyasına zorbalık üstüne kurulu bu iç ve dış politika stratejisinin gizlediği bir şey var. İktidar konumunda elde edilmiş ekonomik ve siyasi çıkarların gelecekte yitirileceği korkusu… Bu korku, devleti tüm kurumlarını ve araçlarını kullanarak her şeye saldırmaya itiyor. Anarşist bir yoldaşın söylediği gibi “tarih sahnesinden ayrılmadan önce kendi dünyalarını yıkma”larının korkusu bu. Çünkü korkuları gerçekleştiğinde kendilerini neyin beklediğini biliyorlar. Yine aynı anarşist yoldaşın söylediği gibi, “Faşizmi sonsuza kadar yok etmeye hazırız, hatta cumhuriyetçi hükümete rağmen.”

 

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Seçim Zorbalıktır ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/24/secim-zorbaliktir-huseyin-civan/feed/ 0
” SiHiRBAZ ” – Merve Demir https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/ https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/#respond Fri, 05 Jun 2015 13:17:23 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/ Sahnede bir adam, adamın elinde büyük bir şapka. Adam, elini şapkanın içine atar ve bir tavşan çıkarır. Sihirbazlıkla özdeşleşen klasik hikaye aslında budur. Birkaç kart numarası, el çabukluğuna dayanan oyunlar… Hayatımızda en azından bir kez, hepimiz o doğaüstü mesleği icra etmeyi düşünmüşüzdür. Sihirbazlık… Dünyanın kadim mesleklerinden birisi. Sümer’den Akad’a; Mısır’dan Elam’a sihir yapanlar, toplum içerisinde […]

The post ” SiHiRBAZ ” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Sihirbaz Merve Demir

Sahnede bir adam, adamın elinde büyük bir şapka. Adam, elini şapkanın içine atar ve bir tavşan çıkarır. Sihirbazlıkla özdeşleşen klasik hikaye aslında budur. Birkaç kart numarası, el çabukluğuna dayanan oyunlar… Hayatımızda en azından bir kez, hepimiz o doğaüstü mesleği icra etmeyi düşünmüşüzdür. Sihirbazlık…

Dünyanın kadim mesleklerinden birisi. Sümer’den Akad’a; Mısır’dan Elam’a sihir yapanlar, toplum içerisinde önemli bir statüye sahip olarak görülmüştür; Avrupa ya da Amerika kıtasındaysa durum bunun tam tersinedir. Bahsi geçen kıtalarda sihirbazlar lanetli olarak görülür ve hatta öldürülürdü. Ortaçağ’a gelindiğinde mezarcılar, doktorlar, hatta bazen bedensel engelliler bile bu yaftalamayla karşılaşmıştır.

Aslında bu olumsuz yaftalamaya gelindiğinde kelimenin kökenine biraz daha odaklanmakta fayda var. Sihir, Arapça shr kökünden gelir ve kelimenin muhakkak ki Akadça’daki “saxiru” kelimesiyle bir ilişkisi vardır. Saxiru, büyücü ya da sihirbaz anlamına gelir.

Sihir ve büyü kelimeleri her ne kadar eş anlamlıymış gibi kullanılsa da bunlar eylem niteliği bakımından farklı kelimelerdir. Büyü kelimesi; etkileme, yayılma, örtme ve kapatma anlamlarına gelir. Şaman kültürü ile iç içe geçen büyünün her coğrafyada kullanımı ve anlamı farklılaşabilir. Büyü sözcüğü, içinde bulunduğu (din ve gelenek etkisindeki) kültürel sistemle bağlantılıdır. Büyü bu farklı coğrafyalarda farklı anlamlar kazanırken, “sihir”inse evrensel bir bütünlüğü vardır.

Sihirle hedeflenen şey, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek insanları etkilemektir. Gerçeği el çabukluğu ya da başka teknikler yardımıyla, olduğundan farklı göstererek, beynin olayı farklı algılamasını hedefler. Yani aslında sihir, diğer bireylerde illüzyon yaratabilmektir.

Aslında bu durum sihirbazların neden belli zamanlarda belli yerlerde statü sahibi önemli kişiler, başka yerlerde de neden lanetli olarak görüldüğünü açıklar. Sihirbazlar bazen insanları kandırarak tanrı olarak bir kabul görmüşlerdir. Sihirbazlıksa, insanları yönlendirmeyi kolaylaştırmak için en çok kullanılan tekniklerden biri olmuştur.

1584 yılında önce Fransa’da J. Prevost tarafından dünyanın ilk sihirbazlık kitabı “La Premiere Partie des Subtiles et Plaisantes Inventions” (İnce ve Hoş Buluşların İlk Bölümü); hemen aynı yıl İngiltere’de de R. Scot’ın ünlü “The Discovery of Witchcraft” (Büyücülük Keşfi) adlı eseri yayımlanmıştır. İlk çağlardan bu yana önemsenen sihirbazlık, basılan birçok farklı kitapla gitgide yayılmış ve yaygınlaşmıştır.

Sihirbazlık denildiğinde akla gelecek bir isimse, uzun yıllar boyu değişmemiştir: Jean-Eugene Robert Houdin’in alışılagelmişin aksine farklı ve zorlayıcı numaraları, onu izleyenleri her defasında büyülemiştir. “Büyük Houdini”ye gelmeden önce, Rönesans döneminde “Hokkabaz” isimli tablosuyla bilinen Hieronymus Bosch da, bu illüzyon sanatının şu an oluştuğu boyutları iyi tasvir etmiştir. Tabloda resmedilen, bir masanın etrafına doluşan kalabalığa türlü oyunlarını gösteren hokkabaz, aslında başka bir oyunun içindeki “oyalayıcı” karakterdir. Oyunun büyüsüne kapılmış bir adamın parası, arkasında konumlanmış bir başka “hokkabaz” tarafından çalınmaktadır. Adam oyunun büyüsüne o kadar kapılmıştır ki, arkasında olan bitenin farkında değildir.

Bosch’un resmettiği an, aslında sihirbazlığın yarattığı illüzyon etkisini açıkça gösterir. Olmayan bir gerçekliğe odaklanan kişi, onun dışında var olan başka bir gerçeklikten bütünüyle kopmuş ve adeta hipnotize edilmiş gibidir. Modern çağın ilk sihirbazlarından olan Bartolomeo Bosco’dan Robert Houdin’e, Johan Nepomuk Hofzinsen’den günümüzün sihirbazlarına kadar tüm hokkabazların yaptığı da budur. Sihirbazın oyunlarına aldanan kişinin yaşadığıysa; aslolan gerçeği görememek ve aslında olmayan bir duruma inanmaya mahkum edilmekten ibarettir.

Yüzyıllardır kimi zaman yalnızca bir eğlence aracı olan sihirbazlık, çoğu zaman da kişinin karşısındaki aldattığı bir eylemlilik olarak göstermiştir kendini. Asırlardır süren bu mesleği düşünürken gözden kaçırılmaması gereken önemli şey, modern çağın sihirbazlarının ve hokkabazlarının hangi büyük oyunun bir parçası olduğunu unutmamak ve bütün bu illüzyon içerisinde gösterilmek istenmeyen “asıl gerçeği” yakalayabilmek. Keza kapitalizm denen büyük sihre ya da devletli sistemin büyüsüne odaklanmışken, görünmez kılınmak istenen asıl gerçeği unutmamak gerek.

Merve Demir

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” SiHiRBAZ ” – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/05/sihirbaz-merve-demir/feed/ 0