Soma Holding – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 07 May 2016 12:36:04 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Açlık Grevindeki Madenciler Kazandı https://meydan1.org/2016/05/07/aclik-grevindeki-madenciler-kazandi/ https://meydan1.org/2016/05/07/aclik-grevindeki-madenciler-kazandi/#respond Sat, 07 May 2016 12:36:04 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/07/aclik-grevindeki-madenciler-kazandi/ Amasya’nın Suluova ilçesinde bulunan Yeni Çeltek Maden Ocağı’nın kapatılma kararına karşı, yerin 1200 metre altında açlık grevi başlatan 220 maden işçisinin direnişi sonuç getirdi. Sendika ile patron arasında yapılan anlaşma üzerine işçiler, direnişlerinin 10. gününde açlık grevlerini sonlandırdı. Varılan anlaşmaya göre maden kapatılmayacak, işçiler Soma’ya gönderilmeyecek ve maden bir hafta içinde faaliyete geçecek. Yeni Çeltek […]

The post Açlık Grevindeki Madenciler Kazandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Açlık Grevindeki madenciler Kazandı

Amasya’nın Suluova ilçesinde bulunan Yeni Çeltek Maden Ocağı’nın kapatılma kararına karşı, yerin 1200 metre altında açlık grevi başlatan 220 maden işçisinin direnişi sonuç getirdi. Sendika ile patron arasında yapılan anlaşma üzerine işçiler, direnişlerinin 10. gününde açlık grevlerini sonlandırdı. Varılan anlaşmaya göre maden kapatılmayacak, işçiler Soma’ya gönderilmeyecek ve maden bir hafta içinde faaliyete geçecek.

Yeni Çeltek Maden Ocağı, 1955’ten bu yana faaliyette ve 2013 yılında, rödovans ile 301 işçinin katili olan Soma Holding’e ait Gürmin Enerji’ye devredildi. Gürmin Enerji de madeni yenileme bahanesiyle kapatarak, işçileri Soma madenlerine göndermek istedi. Madenin kapatılmasına karşı çıkan işçilerin başlattığı açlık grevi sürecinde, 30’dan fazla işçi rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmıştı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post Açlık Grevindeki Madenciler Kazandı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/07/aclik-grevindeki-madenciler-kazandi/feed/ 0
Soma’da Katliam Unutulamaz Affedilemez https://meydan1.org/2015/06/04/somada-katliam-unutulamaz-affedilemez/ https://meydan1.org/2015/06/04/somada-katliam-unutulamaz-affedilemez/#respond Thu, 04 Jun 2015 10:38:01 +0000 https://test.meydan.org/2015/06/04/somada-katliam-unutulamaz-affedilemez/ Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’ye ait Eynez Maden Ocağında yaşanan işçi katliamının üzerinden tam bir yıl geçti. 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliamın ardından 432 çocuk yetim kaldı; 255 genç kadın eşini kaybetti. 301 işçinin annesinin, babasının, eşinin ve çocuklarının gözlerindeki yaş daha kurumadı. Oğlu Uğur Çolak’ı kaybeden İsmail Çolak’ın da dediği gibi “Bir yıl boyunca […]

The post Soma’da Katliam Unutulamaz Affedilemez appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Soma'da Katliam Unutulamaz Affedilemez

Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’ye ait Eynez Maden Ocağında yaşanan işçi katliamının üzerinden tam bir yıl geçti. 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği katliamın ardından 432 çocuk yetim kaldı; 255 genç kadın eşini kaybetti. 301 işçinin annesinin, babasının, eşinin ve çocuklarının gözlerindeki yaş daha kurumadı. Oğlu Uğur Çolak’ı kaybeden İsmail Çolak’ın da dediği gibi “Bir yıl boyunca ne değişti? Çok şey değişti ama değişmeyen tek şey var, bizim acılarımız!” Soma Katliamı’nı “elim bir kaza”, “facia”, “felaket” olarak niteleyen devlet yetkililerinin ise bir yıl önce bol keseden attıkları vaatlerin hiç biri bugün gerçekleşmiş değil. Aksine katliamdan bu yana sağ kalmayı başarabilen maden işçilerinin neredeyse tamamı işsiz. Üstelik yapabildiği sadece madenlerde çalışmak olan Somalılar başka şehirlere, ilçelere göç etmek zorunda kaldı. Katliamda yaşamını yitiren işçiler için Soma Belediyesi Mezarlığı’nda yaptırılan “şehitlik” dahi bir yıl sürdü.

Katliamın hemen ardından Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “ihmal ve birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermek” adıyla başlatılan soruşturmada, Soma Holding patronları ve yetkilileri 8 kişi tutuklandı. 37 kişi ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılırken yaşamını yitiren 301 işçinin “maktul”, işçi ailelerinden ve yakınlarından oluşan 214 kişinin “müşteki” ve dumandan etkilenen 161 işçinin “mağdur müşteki” olarak dahil olduğu bir iddianame ile dava açıldı. 25 Kasım 2014 günü iddianameyi çeşitli gerekçelerle savcılığa geri gönderen Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi ancak 2 Mart 2015 günü davayı kabul etti. 13 Nisan günü ilk duruşması görülen Soma Katliamı davası için Bülent Ciğeroğlu Kültür Merkezi Salonu’nu kiralayan ve 1000 polis ile “güvenlik önlemi” alan devlet, katlettiği işçi ailelerini de polis tehdidiyle yıldırmak istedi. İlk duruşmaya 8 tutuklu sanığın Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi tarafından can güvenliği nedeniyle mahkemeye getirilmemesi ve tutuklu bulundukları Aliağa Şakran Cezaevi’nden video konferans yöntemi ile bağlanması öngörülmüştü! Ancak ailelerin ve avukatların itirazları sonucu bu 8 kişinin duruşmaya getirilmesine karar verilirken dava 15 Nisan gününe ertelendi. 15 Nisan günü başlayan duruşma 8 oturumda yapıldı. Oturumlara DİSK, KESK, TTB, ÇHD gibi kurumlar alınmadı. Akhisar’da adliye önünde toplanan kurumlar burada, “Sadece şirket değil devlet de yargılansın” pankart ve dövizleri açtı. 24 Nisan günü ara karar verilen davada mahkeme, tutukluluk halinin devamı ve yeni bir bilirkişi heyeti oluşturma kararı verdi. Dava, 15 Haziran gününe ertelenirken sendika ve meslek örgütlerinin davaya katılımı yine reddedildi. Böylece açık bir şekilde devletin ön ayak olduğu katliamın adaleti, sadece şirket patronları ve yetkililerinin yargılandığı göstermelik bir mahkeme ile sağlanmaya çalışılıyor! Bunu İsmail Çolak’ın “Burada asıl suçlu devlettir. Bunlar devletin ocakları. Akla hayale gelmeyecek mana bulmaya çalışarak, orayı doğal felaket olayına sokmaya çalışıyorlar ama gerçek o değil. Gerçek, ihmaller sonucu meydana gelmiştir. Bu ihmale sebep olanlar her kimse, kimler yetkiliyse, sadece sekizi tutuklu 45 sanık değildir buranın sorumlusu. Buranın sorumlusu devlettir.” sözlerindeki haykırışında bir kez daha görebiliyoruz.

Katliamın yıldönümü olan 13 Mayıs günü, coğrafyanın dört bir yanında anma eylemleri gerçekleşti. İstanbul’da Tünel Meydanı’nda toplanan sendika, meslek örgütleri ve devrimci kurumlar buradan Galatasaray Meydanı’na yürüdü. Galatasaray Meydanı’nda bir anma ve basın açıklaması gerçekleştirildi. DAF bu eyleme “Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur” yazılı pankart ile katıldı. Öte yandan bir çok üniversitede de anmalar gerçekleşirken Anarşist Gençlik İstanbul Üniversitesi’nde Havuzlu bahçede bulunan havuza kömürü simgeleyen siyah boya dökerek bildiri dağıttı. Ayrıca İstanbul Üniversitesi’ne “Soma Unutulamaz Affedilemez” yazılı pankart astı. Yalova’da da gerçekleşen yürüyüşe devrimci anarşistler “Bütün Şirketler Katildir” yazılı dövizler ile katıldı. Soma’da ise 10 Mayıs ve 16 Mayıs günü iki ayrı miting gerçekleşti. Coğrafyanın dört bir yanında gerçekleşen farklı eylemler, devlete ve işçi katili şirket Soma Holding’e bir kez daha şunu göstermiş oldu; Soma Unutulamaz Affedilemez!

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayı dağıtımları sürüyor.

The post Soma’da Katliam Unutulamaz Affedilemez appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/06/04/somada-katliam-unutulamaz-affedilemez/feed/ 0
“Soma’yı Unutmamak ” – Fırat Binici https://meydan1.org/2014/07/25/somayi-unutmamak-firat-binici/ https://meydan1.org/2014/07/25/somayi-unutmamak-firat-binici/#respond Fri, 25 Jul 2014 12:18:33 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/25/somayi-unutmamak-firat-binici/ Devletin 301 olarak açıkladığı, ama kurtarma ekibine bizzat katılan işçilerin anlatımlarından da bildiğimiz üzere bu sayının çok çok üzerinde ölümle sonuçlanan Soma’daki katliam sonrası değişen ne? Bu soruya, katliam sonrası madenin işletme ihalesini alan şirketin patronu ve uzmanlarının açıklamalarına, bakanlık yetkililerinin ya da bizzat bakanın, hatta başbakanın açıklamalarına göre yanıt verecek olursak; “çok şey” değişti. […]

The post “Soma’yı Unutmamak ” – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Devletin 301 olarak açıkladığı, ama kurtarma ekibine bizzat katılan işçilerin anlatımlarından da bildiğimiz üzere bu sayının çok çok üzerinde ölümle sonuçlanan Soma’daki katliam sonrası değişen ne? Bu soruya, katliam sonrası madenin işletme ihalesini alan şirketin patronu ve uzmanlarının açıklamalarına, bakanlık yetkililerinin ya da bizzat bakanın, hatta başbakanın açıklamalarına göre yanıt verecek olursak; “çok şey” değişti.

Peki ya işçiler için? Evine götüreceği ekmek uğruna yerin metrelerce altına inip saatlerce çalışmak zorunda olan madenciler için ne değişti? Madencilerin kurtarma çalışmaları sırasındaki sessizliği, onların da “ölüm bu işin fıtratında var” sözüne inanmalarından değilse neyden kaynaklanıyor?

Bu ve benzeri bütün sorular sorulmadan cevap aranmaya çalışılırsa, madencilerin hiçbir şeyin değişmediğini görmelerine rağmen madenlere inip çalışma isteği, elbette anlaşılmaz.

Politikacıların ölümü olağanlaştıran yalanlarını, bakanların sorumluluklarını saklamak için ağlaşmalarını, patronun “tam yaşam odası yapacaktık, yetişmedi” parodisini, medyanın “kahraman madenciler” edebiyatını unutup, işçilerin “madenler açılsın, mesai başlasın” taleplerini eleştirmek eksik kalır.

Madende göçükten çıkarılan her madenci, ne yazık ki, dışarıda da açlığa mahkûm ediliyor. Öyleyse, asıl katliam 301 kişinin ölmesi değil, ölüme razı bir biçimde çalışmak zorunda bırakılmak değil midir? Çünkü Soma’daki işçiler için çalışmamak da ölümdür.

İşçiler ilk günkü suskunluklarını bozduklarında, karşılarına “hedef olarak sunulan” Maden-İş’i aldılar, onları sorumlu tuttular: “Denetim yapsalardı bunlar olmazdı”.

Ne var ki, çalışma koşullarını düzenleyen İş Kanunu da, esnek çalışmayı ve taşeron uygulamasını yaygınlaştıran düzenlemeler de; hep işverenin, hep patronun yararına. Patronlar için, işçinin hiçbir kıymeti yok. Buna karşı çıkmaları beklenen sendikalar da, hem meşru mücadele güçlerini kaybettiklerinden, hem de Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndaki son düzenlemelerle iyice etkisizleşmelerinden ötürü; işçilerin dertlerine derman değil, sözcü bile olmaktan uzak.

Öyleyse işçiler çaresiz mi? Hayır, hiç değil. Nasıl ki, bu işçiler yerin metrelerce altındaki göçükten birbirlerini kurtardılarsa, şimdi de birlikte ve bir arada, kendi geleceklerini belirleyebilirler. Şimdilik ellerinde bir tek birbirlerine olan güvenleri kaldıysa da, bu durum, kendi aralarında gün geçtikçe artacak paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle çok da uzak olmayan bir gelecekte, bir öz örgütlülüğe dönebilir. Soma’da ya da başka yerdeki madenlerde yeni katliamlar oluşmamasının tek yolu da, bu öz örgütlülükle sağlanabilir.

Şimdi hem buna ihtiyacımız, hem de şansımız var.

Fırat Binici

firatb@meydan.org

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Soma’yı Unutmamak ” – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/25/somayi-unutmamak-firat-binici/feed/ 0
“İşçilere İhanet Eden Patron Sendikası MADEN-İŞ” – Halil Çelik https://meydan1.org/2014/06/20/iscilere-ihanet-eden-patron-sendikasi-maden-is-halil-celik/ https://meydan1.org/2014/06/20/iscilere-ihanet-eden-patron-sendikasi-maden-is-halil-celik/#respond Fri, 20 Jun 2014 10:06:00 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/20/iscilere-ihanet-eden-patron-sendikasi-maden-is-halil-celik/ Resmi rakamlara göre 301 işçinin yaşamını çalan, tarihin en büyük katliamı olan Soma Katliamı, bir kez daha gösterdi ki devlet ve kapitalizm kıskacında kendini var eden bir sendika, her ne kadar işçi örgütü gibi görünse de aslında patronları koruyan hatta patronların temsil edildiği bir yapıdır. Türkiye Maden-İş, gerek bölgelerde ve merkezdeki yönetimiyle gerekse maden ocaklarındaki […]

The post “İşçilere İhanet Eden Patron Sendikası MADEN-İŞ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Resmi rakamlara göre 301 işçinin yaşamını çalan, tarihin en büyük katliamı olan Soma Katliamı, bir kez daha gösterdi ki devlet ve kapitalizm kıskacında kendini var eden bir sendika, her ne kadar işçi örgütü gibi görünse de aslında patronları koruyan hatta patronların temsil edildiği bir yapıdır. Türkiye Maden-İş, gerek bölgelerde ve merkezdeki yönetimiyle gerekse maden ocaklarındaki tavrıyla ve son olarak Soma Katliam’ında gün yüzüne çıkan şirket ve devlet işbirliğiyle tam da böylesi bir yapıdır.

Türk-İş Konfederasyonu’na bağlı olan Maden İş Sendikası’nın tarihi, işçilere ihanet ve patronlarla işbirliğiyle doludur. Ancak Maden-İş’in bu yapısını görmek için tarihine bakmak bir yana, en güncel örneği Soma’ya bakarak daha net anlayabiliriz. Soma’da 12 bin üyesi bulunan Maden-İş Sendikası’nın iş yeri temsilcileri ve delegelerinin patronlar tarafından belirlendiğini, maden işçilerinden Şevket Duman’ın “Şirket kimin ismini verdiyse sendikaya o isim seçiliyor” sözleri net bir şekilde özetliyor. Hatta bu durum zaman zaman öyle bir hal alıyor ki madenlerde sık sık karşılaşılan ücret ödenmemesi, “iş kazası” ve benzeri sorunlarda patron ile görüşmeye giden işçi, kapıda sendika temsilcileri tarafından engelleniyor. Öte yandan yine sendikanın Soma şubesi yönetiminin Soma Holding ile yönetimsel bağı da, katliam sonrası iyice açığa çıktı. Bu durumun belgelerinin ortada olması bir kenara sendikanın Ege Bölge Temsilciliği’nin katliamın yaşandığı ilk dakikalardan itibaren Soma Holding CEO’suymuşçasına yaptığı, şirketi öve öve bitiremediği açıklamalara bakmak yeterlidir. Sendika genel merkezinin de farklı açıklamaları olmamış; Türk-İş Konfederasyonu ise gülünç bir şekilde iş yerlerinde her gün 3 dakika iş bırakma eylemi yapmıştır.

Tüm bu durumların farkında olan Soma’daki maden işçileri, katliamın ardından gerçekleştirdikleri eylemlerde sendikayı da hedef aldılar. 26 Mayıs günü sendika binasını işgal etmek için yürüyüş başladı. Soma’daki maden işçilerinden Engin Turşucu bu eylemde katliamın sorumlusunun sendika olduğunu “Sendika bu zamana kadar hiç yanımızda durmadı. Bu olayların olması bunlarla da bağlantılı bir durum yani” sözleriyle vurguladı. Bu eylemle beraber önce Maden-İş’in Ege Bölge Temsilcisi Tamer Küçükgencay ardından da tüm bölge yönetimi istifa etmek zorunda kaldı. İşçilerin büyük bir kısmı da sendikadan istifa etti. Şu an hala daha istifalar sürerken, bazı maden işçileri ise DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen’e üye olmaya başladı. Ancak katliamın ardından başta Soma’daki olmak üzere tüm maden işçilerinin hissettiği acının, öfkeye dönüşerek ocaklardaki kölelik koşullarına, iş kazaları adı altında katledilmeye karşı duruşunun adı ne Maden-İş, ne de Dev Maden-Sen’dir. Bu dönüşümü sağlayacak yegane güç, işçilerin öz örgütlülüğüdür.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post “İşçilere İhanet Eden Patron Sendikası MADEN-İŞ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/20/iscilere-ihanet-eden-patron-sendikasi-maden-is-halil-celik/feed/ 0
Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/ https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/#respond Sun, 15 Jun 2014 17:29:22 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/  13 Mayıs günü, Soma’da yaşanan katliam, bu toprakların en büyük işçi katliamı oldu. Yüzlerce madenci, toprağın dipsiz karanlıklarında devlet, şirket, sendika, hastane işbirliğiyle katledildi.  Kınık’ta madencilik yapan ve katliamdan sonra arkadaşlarını kurtarmak için yerin yüzlerce metre altında inen ancak yüzlerce cesetle geri dönen  Ö.Ç ile Soma’da yaşanan katliamı, göz göre göre katliama davetiye şirketi, katil […]

The post Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 13 Mayıs günü, Soma’da yaşanan katliam, bu toprakların en büyük işçi katliamı oldu. Yüzlerce madenci, toprağın dipsiz karanlıklarında devlet, şirket, sendika, hastane işbirliğiyle katledildi.  Kınık’ta madencilik yapan ve katliamdan sonra arkadaşlarını kurtarmak için yerin yüzlerce metre altında inen ancak yüzlerce cesetle geri dönen  Ö.Ç ile Soma’da yaşanan katliamı, göz göre göre katliama davetiye şirketi, katil şirketle işbirliği yapanları konuştuk.

 Soma’da katledilen işçilerin üzüntüsü hala yüreklerimizdeyken, bu katliamın bir ilk olmadığını hatırlatmak, katillere duyduğumuz öfkeyi daha da büyütmek için röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

 Siz hangi madende çalışıyorsunuz? Katliamdan önce de, bölgedeki madenlerde benzer durumlar yaşanıyor muydu?

 

Soma Holding dışında, aslında üç tane daha holding var o bölgedeki madenlerde. Birisi İmbat, benim de çalıştığım. Bir tanesini Ciner grubu almıştı patlamadan önce. Olaylardan sonra, Ciner almaktan vazgeçti.

Buna benzer ölümler daha önce de yaşandı. Arkadaşlarımızı kaybettik. Bize yaralı diyorlar, baygın diyorlar. Bir gün sonra öldüğünü öğreniyoruz. İşe gelmemek için bahane uyduruyorsun diyorlar ve arkadaşlarımızın cenazesine bile göndermiyorlar bizi. Ölen arkadaşı yer üstüne taşıyoruz. Revirde nabzına bakılıyor, ölmüş. Ancak “yerüstünde ölmüş diyeceksiniz” diyorlar. Böyle yapmayınca bizi ağır işlere veriyorlar, tokmakla taş kırmaya, demir malzeme taşımaya… Bu şekilde caydırmaya çalışıyorlar.

Çalışma koşullarınız nasıldı?

Normalde dört saat çalıştıktan sonra yemek hakkımız var. Ama yemek yiyecek yerimiz yok. Kumanya istiyoruz yukarıdan, ancak kumanya yok diyorlar.

Toz maskelerimiz kötü, normal ameliyat maskesi gibi. Ağzımıza bir maske veriyorlar, hiçbir faydası olmuyor. Normalde toza karşı daha duyarlı, koruyucu bir maske olması gerekiyor. Bir de patlamalar ve yangınlarda kullanabileceğimiz maskeler verdiler. Bir kere nasıl takacağımızı gösterdiler yarımyamalak. Beş seneden beri aynı maske…

Herkesin yapabileceği bir iş kapasitesi var. “O niye yirmi kasa yaptı sen niye yapamadın” diye soruyor. Bazen yer bozuk oluyor. Çalışırsan yıkılabilir, altında kalabilirsin. Ancak amir ben yukarıda bunun hesabını nasıl veririm derdinde. Niye yetiştirmedin diye hesap soruyor, çarpık falan yapsaydın, direğini yamuk yapsaydın diyor. Yapamadım deyince, yevmiye cezası.

Yedi bine çıktı üretilen kömürün tonu. Üç bin beş yüzden, yedi bine. Ama yedi bin de yetmiyor. “400 lira prim yazarız bu mesai için” diyerek sekiz saatten sonra bir de bir saat fazla mesai verdiler. Her vardiyadan 500 kişiyi, ellişer-yüzer kişilik gruplara ayırdılar. İki ay bir sorun çıkmadan işledi, üçüncü ay paralarımızın yatırılmadığını gördük. Gittik sorduk, bize “Kaç çıkardın sen bu ay?” dediler. 25 çıkardım dedim, iki eksik dediler.

Açık başlıyor ondan sonra. Açık başladıkça mecburen sürekli gideceksin. O açığı kapatmak zorundasın. Kapanmıyor da. İşçiye yüklendikçe yüklendiler. Yevmiye cezası korkusundan kimse yemeğe gidemedi. 5 dakika erken çıktın diyelim, o günkü yevmiyen yok.

Katliamın olduğu gün, yaşananlardan nasıl haberiniz oldu?

O gün, aşağı ocakta patlama olduğunu söylediler. “Ana kablo patlamış, duman yapmış, fazla bir şey yok, içeride 20 kişi varmış, onlar da kurtarılmış” dediler. Biz yukarı çıkmıştık ama amirin biri geldi “Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, insenize aşağıya” diye bağırdı.

Sonra haber geldi; ölüm var diye. Herkes amire yüklendi, bir sürü insan ölmüş orada diye. “Bir şey yok. Öyle bir şey olsa, biz de oraya giderdik” dediler. Patlamayı bizden saklıyorlardı. Bindik servislere. Yolda bir baktık bir sürü ambulans geliyor. Dedik bu işte başka bir şey var.

Ben eve gittim, ama orada ne olduğu belli değildi ve ikinci vardiyada kardeşim vardı. Atladım arabaya gittim. Kardeşim Allahtan madene inmemiş. Patlamayı duyunca inmemeye karar vermiş.

Biz yukarıda beklerken cesetler birikmeye başlamış zaten. Hiç canlı çıkmıyordu. Canlı çıksa, bu saate kadar çıkması lazım diye düşündüm. Gittim sordum, kurtarmaya çalışıyoruz dediler. Çizmeyi, bareti, lambayı aldım, maskemi taktım “Ben aşağıya ineceğim” dedim.

Sonra? Madene indikten sonra karşılaştığınız manzara neydi?

İnmez olsaydım. Böyle bir vahşet, böyle bir katliam olamaz. Bantların üzeri, yerler, revirler… Kurtulan yok. Gittiğimiz yer ceset dolu, kurtulan yok. Seksen kişi sadece bir bantın önünde kalmış üst üste. Sanki paketlemişler gibi, yığılmış kalmışlar. Kimini bant parçalamış… Kimisi tutunup kalmış, lambası açık; herhalde yaşıyor diyorsun, yanına gidiyorsun ölmüş. Duman ileride yoğunlaşınca ileriye geçemedik, hepimizi dışarı çıkarttılar.

Yönetici ve amirler geldi. Bize sadece “İşçiler aşağı girecek, o yüzden işçiler beklemede kalsın. Eğer yaralı olursa işçiler alıp gelecek” dediler. İçeriden bir arkadaş çıktı geldi. Ona sordum, ilerisi nasıl diye. “Hepsinin üstüne basıp geçtim. Sakın gitmeyin, gaz arttı, siz de kalırsınız. Maskelere de güvenmeyin” dedi.

Meydan Gazetesi- Maden İşçisi Soma katliamını anlattı

Yaşamını yitirenlerin sayısıyla ilgili bir yanlış bilgilendirme de oldu katliam sonrasında. Madende yaşamını yitirenlerin gerçek sayısı neydi?

Normalde 780 kişi yeraltına iniyor o gün. 301 kişi öldü diyorlar, hiç inandırıcı değil. Kaç ölü olduğunun üstünü kapattılar. Kimini yolda öldü gösterttiler, kimine yaşıyor dediler… Biz ilk başta 201 kişi çıkardık. Gerisini sonra çıkardılar. Ölen işçiyi çıkarıyorlar. Ağzına maskeyi takıyorlar, sonra da “ölü” yazılı kâğıdı takıyorlar. Dışarı çıkan 201 işçiye de aynısını yaptılar.

Evime geldim. Televizyondaki sayıya baktım, 148’de bekliyor. Ama ben çıkardım onları. Nasıl bu sayı böyle duruyor? Sabah geri gittim. Yeraltına indim. S panosuna ulaşmışlar. 27 kişi daha geldi. Artık cesetler şişmişti, yüzlerinden kim oldukları tanınmıyordu. Yüzlerine maske takmak istediler. Görevliler takıyor, doktor da var, AFAD da var. Maske taktıklarında baktım derileri yüzülmeye başlıyor.

Bu sürede cesetler de gelmeye devam ediyor. Hepsinde farklı ölüm, vücutları harap olanlar, zehirlenenler…

O zaman sadece zehirlenmeden dolayı ölüm yaşanmadı?

Bir sürü şey yaşandı. En son 18 kişi kaldı dediler ya, o 18 kişinin tamamı yanık çıktı. 301 kişi son rakam dediler, 227’den sonrası zaten yanık çıkmaya başlamıştı. Banda yakın olan yerlerde kalan cesetlerin tamamı yanmaya başlamış. En son madene inen 3-4 kişi, “Kalan cesetleri biraz geri çekelim, orada torbaya koyar öyle taşırız” demişler. Ama bir arkadaş cesetlerden birine uzanmış, kolunu tutmuş, kolu kopmuş. O şekilde çürümüş artık cesetler.

Soma Holding’in patronu Alp Gürkan katliam sonrası düzenlenen basın toplantısında, “Denetimlerimiz tamdır, bu konuda bir sıkıntı yok, devlet denetleyicileri de böyle kaydetti” demişti. Ama anlattıklarınızla da görüyoruz ki, durum böyle değil…

Değil. Katliamdan önce madende çalışan arkadaşlar, anayolda demire değdiklerinde, sıcaklıktan dolayı ellerini geri çekiyorlarmış. Kardeşim de orada çalışıyordu, o ocaktaki demire değemediklerini söylüyor. Demirler iyice ısınmaya başlamış, 20 gün öncesinde aslında durum zaten belliymiş. Ama sensörleri kapatmışlar, derecelerini yükseltmişler; normalde 80 derecede patlayacak sensörleri 120-130’a çıkartmışlar. Denetlemeci geliyor, ama tam madenin derinine inmeden geri dönüyor. Şirket açıklamasında da gördük ki, denetlemeciler de zaten patronun akrabasıymış. Bunu da bilmiyorduk, açıklamayla öğrendik, iyi oldu.

O zaman danışıklı dövüş gibi bir şey bu. Şirket-devlet işbirliği var…

Aynen. Hatta sendika da bunun içinde. Sendika şirkete diyor ki; bize üye olursanız, size saha ayarlarız.

Burada devletin, taşeron sisteminin ve sendikanın katliamda birlikte rol oynadığını görüyoruz. Peki, taşeronun katliamın yaşanmasındaki etkisi ne?

Normalde kömürü devlet alıyor. Taşı, toprağı, kömürü çıkar bana diyor. Taş-kömür fark etmiyor. Devlet hafriyatı da parayla alıyor, kömürü de. Bu sefer şirket ne olursa olsun, çıkar diyor.

Madenden çıkanları devlete satan taşeron şirketler, amirlere pirim veriyor. Bu yüzden amir de komple taşerona yükleniyor. Onlara ödül veriliyor yani… Sonra yarış başlıyor. Madene inme saati üç buçuktan üç çeyreğe, oradan da üçe çekiliyor…

Az işçi, çok kömür. Üretim hızlanıyor, yarış başlıyor. Sırtındaki atleti çıkarıyorsun, sıkıyorsun tekrar giyiyorsun; sıkıyorsun, tekrar giyiyorsun. Bu şekilde bir sıcaklık var. Eve varıyorsun, yorgunluktan bitiyorsun. Oranın bütün gazı, pis havası senin içinden geçiyor.

O zaman devletin 1900’lü yılların başından maden örnekleri vermesi de boşuna değil. Devlet hep daha fazlasını istiyor, bunu da bugün taşeronuyla yaptırıyor.

Aslında madende değişen bir şey yok.

Şirket normalde kömürü 100 liraya alıyorsa; devlet ben sana sahayı da vereceğim sen bana kömür çıkar diyor. Ama yalnızca kömür değil, taşı da, toprağı da çıkar diyor. Ben o şekilde alacağım senden diyor. Kömürü durduruyorlar, taşı basıyorlar, daha ağır olsun, üretim fazla görünsün diye. Geride kalan kömür ne olacak? Yanmaya başlıyor. Kül de basmıyorlar, o da zahmetli ve masraflı geliyor.

Oksijen girdikçe madene, geride kalan kömür yanmaya başlıyor. Bir yerde kömür bitmeden başka yere indiğinde, oradan da sıcak kömür çıkmaya başlıyor. Üstün cayır cayır yanıyor yani.

Şirket aç bırakıyor, sıfır masraf istiyor, çok üretim istiyor… Aslında maden patlamış patlamamış o saatten sonra da fark etmiyor, şirket seni bir şekilde öldürüyor…

İş yerinden çıkıyoruz, kurs var diyorlar, daha girişte hiçbir şey okutmadan önümüze bir evrak koyuyorlar, imzala diyorlar. Okumak isteyince de “Seninle mi uğraşacağız” diyorlar. İmzayı at geç, imzayı at geç… Ne imzaladığımı bilmiyorum.

“Ben bu maskenin eğitimini aldım, kullanmasını biliyorum” diye imza attırıyorlar. Ama ben bu maskeyi kullanmayı bilmiyorum. Sözde eğitim veriyorlar ama biri geliyor maske şöyle kullanılır, böyle takılır anlatılıyor; maskeyi işçiye takmıyor bile. Ondan sonra o adam madende ölüyor.

Madende çalışan işçilere verilen maskelerin çalışmadığı ya da zaten böyle bir katliamda işçiyi koruyamayacağı haberleri sonradan geldi. Madencilere verilen maskeler gerçekte nasıldı peki?

Çalışan maskeden de adam ölüyor. Kullanmayı bilmedikten sonra o maskenin hiçbir anlamı yok. Çünkü burnundan nefes almaya başladığın andan itibaren o maske artık bir işe yaramıyor. Havayı çekmeye başladığın takdirde bir uyku çöküyor, halsizlik başlıyor, kalp atışların hızlanıyor, olduğun yere yığılıp kalıyorsun.

Maskenin 45 dakika süresi var deniyor. Ama benim Karaçam’dan çıkardığım bir arkadaşım, maskeyi 15 dakika takmış, daha sonra yürüyememiş. Maskeyi çıkarsa ölecek, ama çıkarmasa da ölecek. Bir bakıyor, önünde ustası düşüyor. Ustası düşününce, bir bakıyor yan tarafta oksijen tüpü. Sonra tüpü çekiyor ustasına da uzatıyor, o şekilde tüpü sürüyerek 80 metre geliyorlar. 80 metreyi geldikten sonra, temiz hava geldiğini fark ediyorlar. Ben madene inerken onu görüyorum ama o bana “Abi hiç gitme. Arkadaşlarımın hepsi komple öldü” diyor. Sen nasıl kurtuldun deyince, anlatıyor oksijen tüpünü, yani maskelerin işçiyi kurtarma ihtimali sıfır.

Aslında maskeler geçici çözüm. Peki, yaşam odaları?

Yaşam odası diye bir yer yok bizim orada. Onların yaşam odası dedikleri yer, sadece revir. Orası anayolun yanında açılmış bir oda, kurtulma şansın yüzde sıfır, çünkü oraya da pis hava giriyor.

Soma’da oraya girmiş işçiler ama biz orada, revirde üst üste 17 kişiyi ölü bulduk. Yaşam odası dedikleri yeri biz de bilmiyorduk, televizyonda gördük. Konteyner gibi bir şeymiş.

Açıklamada anlatıyor şirket yetkileri “Yaşam odamız var, ama onun altında patlama olduğu için oraya geçiş yapılamadı” falan filan. Hep hikaye bunlar.

Şirket işçileri katletmeden önce de aslında her şekilde, anlaştığı hastaneyle, sendikayla… işçileri daha fazla sömürüyor ve aslında olası katliamların da önünü açıyormuş. Madende çalışan işçiler ne tür ihlallerle karşı karşıya?

Haklarımız çok yeniyor. Haberimiz olmadan toplantı yapılıyor, iş güvenliği için bize ceza yazılabileceği kararı alınıyor. Mesela malzeme atmak yasak kararı çıkmış, amir geliyor “Sen bunun yasak olduğunu bilmiyor musun” diyor. Bilmiyorum deyince, “Biz toplantıda aldık karar” diyor. Haberim olmadığını söyleyince, “Haberin olması mı lazım” diyor ve 2 yevmiye ceza veriyor. Bir de hafta tatili gidiyor.

Normalde şirket çocuk yardımı yapmak zorunda. Ama kaç çocuğun olursa olsun, bordroda çocuk sıfır gösteriliyor.

Yıl sonunda, bir maaş ikramiye vermek zorunda. Arkadaşlarımız bankaya bunu araştırmaya gitti, banka “Biz bilgi veremeyiz, siz sendika ile toplu sözleşme yapıyorsunuz, bilgiyi onlardan alın” demiş. Yani sendika kendine alıyormuş parayı. Gitmiş Denizbank’la anlaşmış. 4 TL kalmış ATM’de kalıyor, 15 TL kalıyor, ama çekemiyorum. Eksik evrak var diyorlar, ATM’den maaşımızı çekemiyoruz. Bütün madenciler Soma’ya bankaya gidiyor, evrak imzalıyor. üç gün sonra postacı kredi kartı getiriyor evimize. “Biz başvurmadık” diyoruz, postacı “Siz imzalamışsınız” diyor.

Sonra… Mesela ben şalterci değilim ama beni şaltere yolluyor. Oldu ki orada bir şey oldu da ben öldüm, kendi alanım dışında bir yerde çalıştığım için de yine beni suçluyor.


Katliamdan sonra, yeraltında ve yerüstünde ölmek arasındaki fark konuşulmaya başlandı. Bu durum tam olarak nedir, biraz bahsedebilir misiniz?

Yeraltında ölürsen 350-400 milyar tazminat veriyorlar. Yerüstünde 70-80 milyar lira falan. Dinamit patlıyor yeraltında, etlerin komple duvara yapışıyor. Ama anlaşmalı doktorlarla, ambulanslarla bu arkadaşları yerüstünde ölmüş gösteriyorlar.

Soma’daki katliamda battaniyelerle çıkarılanların hepsi aslında ölüydü. Yeraltında dinamit patladı, adamın gırtlağı koptu, boynu parçalandı… Yeraltında öleni, yerüstünde ölmüş gösteriyorlar. Hastanede götürürken yolda öldü diyorlar. Soma Devlet Hastanesi doktorları da bunlara imza atıyor.

Patrondan kurtulsan sendikaya takılıyorsun, oradan çıkarken doktora, doktordan bankaya takılıyorsun. En son bankadan temiz çıkacağım derken bir patlama, ölüm oluyor… Gene devam ediyor.

Bu adamlar öldürdükçe güçleniyor. Zaten başta en büyük katil devlet, çünkü her şeye izin veren de devlet. Özelleştiren de devlet. Önce devleti yıkmak lazım.

Katliam boyunca ana akım medyadan gelen bilgi, her zaman yanlış bilgi oldu. Yaşamını yitirenlerin sayısı, madende kalanların durumu manipüle edildi. Bu durumu anlatabilir misiniz?

Orada, hepsi bizim önümüzde canlı yayın yaptılar. Ölü sayısını şaşırttılar. Televizyonda 48 ceset çıktı diyor, ama ben aşağıya indim, kendi gözümle gördüm. Düşündüm, acaba rakamı mı yanlış gördüm dedim. Ama her kanal aynı rakamı yazıyordu. Sadece ben, 227 tane cenaze çıkardım.

1 tane canlı çıkıyor, arkasından 10 tane ölü çıkıyor. “Siz bu insanların yaşamasını istemiyor musunuz? Yolu açın!” diye insanları azarlıyorlar. Göstermelik bir şeyler takıyorlar göğsüne kalp masajı yapılmış gibi, yüzüne bir maske takıyorlar ama hortumları açıkta. Ölenlerin kollarını göğsünde birleştirip üzerlerine battaniye örtüyorlar, kolları sağa sola düşmesin diye. Çıkana “Bu yaralı, helikopterle İzmir’e gidiyor” diyorlar. Ama helikopterle götürdüklerinin hepsi ölü.

Peki, katliamın ardından neler oldu?

Ben katliamdan sonra televizyonu izleyince, arkadaşlarla konuştum, biz de bir şeyler yapalım dedim. Önce olmaz dediler, ben de tek başıma gittim. Ama sonra arkamdan gelenler de oldu. Gittim meydana tek başıma oturdum, gücümün yettiği kadar bağırmaya başladım, üç kişi beş kişiye haber verdi, beş kişi on kişiye haber verdi derken 300 kişi olduk orada.

Sonra ertesi gün bir yürüyüş oldu, 500 kişi. Ama hani nerede diğerleri? Onca insanın ölümü bile örgütleyemedi. Orada halk sokağa çıksaydı, Soma’ya giden yolları kapatsaydı böyle olmazdı. TOMA bile gelse, yolu açamazdı. Traktörleri koyardık yola, keserdik yolları…

 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post Maden İşçisi Soma Katliamını Anlattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/15/maden-iscisi-soma-katliamini-anlatti/feed/ 0