Stagflasyon – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Fri, 24 Feb 2017 10:42:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 “KRİZE 10 KALA” https://meydan1.org/2017/02/24/krize-10-kala/ https://meydan1.org/2017/02/24/krize-10-kala/#respond Fri, 24 Feb 2017 10:42:20 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/24/krize-10-kala/ Vergi affı, sigorta affı, ÖTV indirimi, AVM kiralarında toplu indirim, ekmeğe ve şekere zammın engellenmesi, ihracat ve KOBİ teşviklerinin arttırılması, ithalata ek vergi, istihdam seferberliği… Ekonomik kriz geliyor, hatta geldi bile! İşte ekonomik krizde olduğumuzun sadece 10 göstergesi: 1- TL’nin Değer Kaybı/Döviz Kurlarında Artış 2015’te TL karşısındaki en düşük değeri 2.27, en yüksek değeri ise […]

The post “KRİZE 10 KALA” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Vergi affı, sigorta affı, ÖTV indirimi, AVM kiralarında toplu indirim, ekmeğe ve şekere zammın engellenmesi, ihracat ve KOBİ teşviklerinin arttırılması, ithalata ek vergi, istihdam seferberliği… Ekonomik kriz geliyor, hatta geldi bile! İşte ekonomik krizde olduğumuzun sadece 10 göstergesi:


1- TL’nin Değer Kaybı/Döviz Kurlarında Artış

2015’te TL karşısındaki en düşük değeri 2.27, en yüksek değeri ise 3.05 olan dolar; 2015 Mart ayından itibaren sürekli bir yükseliş göstermiştir. 2016’da ise en düşük 2.79, en yüksek 3.53 iken; Temmuz ayı ortasında ilk büyük yükselişini yaşamıştır. Ardından Eylül ayı itibariyle sürekli yükselişe geçmiştir.

2016 Kasım ayından itibaren TL’nin değer kaybı sürekli hale gelmiştir. Ocak sonu itibariyle doların TL karşısındaki en yüksek değeri 3.94’ü bulmuştur.

Doların değer kazanması, ekonomisini büyük ölçüde ithalat ve ihracatla döndüren TC’nin ekonomisi için gerilemeye yol açmaktadır. Doların değer kazanması, kişi başına düşen milli gelirin azalmasına neden olmuştur.

2- TC’nin Kredi Notunun Düşürülmesi

15 Aralık’ta FED (Amerikan Merkez Bankası)’in 2008 ekonomik krizinden beri ilk kez 25 barlık faiz arttırdı ve 2017’de üç faiz artırımının olacağını duyurdu. FED’in faiz arttırımı yapmasının TC ekonomisine yansıması ise enflasyonda yükselme ve bankaların karlarının düşmesi olacak. FED’in faiz artırımından sonra önemli bir gelişme, uluslararası kredi derecelendirme şirketi Standard&Poor’s’un Türkiye’nin yatırım yapılabilirlik seviyesini durağandan negatife çekmesi oldu. Hemen ardından TC için kötü haberler gelmeye devam etti. S&P, İş Bankası, Vakıfbank, Garanti Bankası ve Yapı Kredi Bankası’nın da kredi notunu düşürerek durağandan negatife çekti. TC’nin en büyük şirketlerinden olan Koç Holding’in de görünümü yine S&P tarafından durağandan negatife çekildi.

Başka bir derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings ise 27 Ocak’ta piyasalar kapandıktan sonra TC’nin kredi notunu “yatırım yapılabilir” seviyenin altına düşürdü. Kredi notlarının düşmesi, küresel anlamda yatırım yapan birey ve kurumlar için TC’nin uygun olmadığını söylemekte ve yatırıma kapatmakta; böylece ekonomide gerçekleşecek düşüşün önünü açmaktadır.

3- Ekonomik Daralma, Enflasyon ve Stagflasyon Durumu

Türkiye İstatistik Kurumu’nun Aralık ayında açıkladığı 2016 yılının 3. çeyreğine ilişkin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla verileriyle birlikte 2009 yılından beri ekonomide ilk kez istatistiksel anlamda bir daralma gerçekleştiğini duyurdu. Nihai tüketim harcamalarının %23.8 oranında arttırmasına rağmen, TC ekonomisi geçen yıla göre %1.8 oranında daraldı. Aralık sonu da, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış çeyreklik büyüme verilerinde üçüncü çeyrekte bir önceki çeyreğe göre yüzde 2,7 daraldığını açıkladı.

TÜİK verileri, 3. çeyrekte küçülmenin imalat sanayisi özelinde yüzde 3,2’yi bulduğunu, bu anlamda sanayideki gerilemenin, ekonominin bütününden daha derin olduğunu gösterdi. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış verilerin ayrıntılarında, daha olumsuz bir görünüm var. Ekonominin temeli denilen imalat sanayisinde 3 çeyrektir üst üste küçülme yaşandığı açıklandı. İnşaat sektörünün de resesyona girdiği ve bir önceki çeyreğe göre yüzde 5’e yakın küçüldüğü açıklandı. Ayrıca tarım da yine 2016’nın başından beri yüzde 1 dolayında küçülme halinde ve hizmetler sektöründe de yüzde 2’yi bulan ve 2016 başından beri süren bir küçülme var. Öte yandan, 2016 yılında turizm gelirlerinde ciddi bir düşüş yaşandı. Sene itibariyle ülkeye giriş yapan turist sayısı % 30 azalırken, turizm gelirlerinde de 40 ‘lık bir erime yaşandı.

TÜİK, ayrıca fiyatlar genel seviyesinde sürekli artış anlamına gelen enflasyonun bu yıl için ilk değerini de açıkladı. Açıklanan TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) Ocak ayında yüzde 2,46 ile beklentilerin üzerinde artış kaydetti. Enflasyon aylık bazda Ekim 2011’den beri en yüksek artışını göstermiş oldu. Yıllık TÜFE ise yüzde 9,22’ye yükselerek son bir yılın zirvesine çıktı. Ekonomide daralmanın yaşandığı bu dönemde yaşanan enflasyon ise ekonominin stagflasyon durumunda olduğunu göstermektedir. Bu durumda ekonomide enflasyon artarken işsizlik de artmaktadır.

Ayrıca geçtiğimiz günlerde Ziraat Bankası, PTT, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklıkları ve Türk Hava Yolları gibi önemli kazançlar elde eden kuruluşların Varlık Fonu’na devredilmesi daralmanın yaşandığı bir ekonomide önemli bir noktaya işaret eder. Geleneksel olarak, devletlerin gelir fazlalarını bir havuzda toplayarak kazanç sağlama amacıyla kurdukları varlık fonları TC’de büyük altyapı projelerine finansman sağlanmak için kurulmuştur. Devlet ekonomik krizin büyüyeceğini beklemektedir ki, Kanal İstanbul, 3. Havalimanı gibi büyük projeleri bu devirlerle birlikte korumaya, garantiye almaya çalışmaktadır.

4- İşsizlik Artışı

TÜİK Ocak ayında, 2016 yılı ekim ayına ilişkin iş gücü istatistiklerini de açıkladı. Buna göre, 15 ve üzeri yaşlarda işsiz sayısı, Ekimde bir önceki yılın aynı dönemine göre 500 bin kişi arttı ve 3 milyon 647 bin kişiye ulaştı. İşsizlik oranı ise 1,3 puan artarak yüzde 11,8 seviyesinde gerçekleşti. Ayrıca genç işsizlerde bu oran %21,2 seviyesini göstermekte. Gerçek işsizlik rakamları, şüphesiz resmi rakamların çok üzerinde. DİSK’in açıkladığı verilere göre Ağustos 2016 döneminde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 19,4 olarak gerçekleşti. Ağustos 2015’te 6 milyon 18 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı, Ağustos 2016’da 6 milyon 500 bine yükseldi.

5- TÜİK’in Hesaplamalarda Yaptığı Değişiklik

TÜİK ekonomik verilere ilişkin istatistiklerde hesaplama değişikliğine gitti. Bu değişikliğin, özellikle uluslar arası kredi ve derecelendirme kuruluşlarının Türkiye’nin notunu sürekli düşürdüğü bir dönemde olması, bu değişikliğe yönelik şüpheleri de beraberinde getirdi.

Yeni hesaplama yöntemine geçilmesinin ardından TÜİK tarafından yapılan ilk açıklamada, milli gelirin şimdiye kadar yaklaşık %20 eksik hesaplandığı iddia edildi. 2015’te 718 milyar dolar olarak ifade edilen Türkiye ekonomisi bir gecede 857 milyar dolar olarak güncellendi. 2015’te 9 bin 257 dolar olan kişi başı gelir, 12 Aralık günü açıklanan bu rakamlara göre 11 bin 82 dolar oldu. Açıklanan rakamlar sonucunda, cari açıktan dış borcun milli gelire oranı kadar birçok veride sanal bir iyileştirme sağlanmış oldu.

6- Ekonomik Teşvikler, Vergi İndirimleri

Devlet ekonominin bozulan yapısına yapılacak müdahalelerle ekonominin yenilen düzenlenmesini planlar. Piyasa ve şirketleri rahatlatmaya çalışır; bu bağlamda vergi indirimleri yapar, şirketleri yatırımlara teşvik eder, şirketlerin kredi hacmi arttırır.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun haftalık bültenine göre, sektörün kredi hacmi 6 Ocak ile biten haftada yaklaşık 15 milyar lira arttı. Erdoğan, döviz kurları üzerinden oyunlar oynandığını düşünerek ekonomik seferberlik ilan etti. Geçtiğimiz günlerde Bakanlar Kurulu kararıyla 3 önemli sektörde vergi indiriminin yapılması ve mevcut indirimlerin uzatılması da ekonomik seferlik ve kredi hacminin arttırılması gibi devletin “ekonomiyi canlandırma” amacıyla uyguladığı hamleler arasındadır. Devlet, 3 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayınlanan kararla bazı beyaz eşyalardan alınan ÖTV’yi 30 Nisan’a kadar sıfırlamış ve konut teslimlerinde aldığı KDV’yi yüzde 18’den yüzde 8’e düşürdüğü dönemi Mart sonundan Eylül sonuna uzatmıştır. Bu düzenlemelerle tüketimi arttırmayı, ekonomideki durgunluğu aşmayı ve ekonomiyi hareketlendirmeyi amaçlamaktadır.

7- Ekonomiye Canlılık Kampanyaları

Devletler kriz dönemlerinde faiz, para, vergi değer ve oranlarında düzenlemeler yapıp ekonomiye müdahale ederek ekonomideki hareketlenmeyi sağlamayı amaçladığı gibi tüketimin arttırılması için propaganda ve kampanyalar düzenler ya da bu kampanyaları destekler.

2009’daki krizde Türkiye Reklam Konseyi’nin yürüttüğü, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın hamisi olduğu “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyası başlatılmıştı. Kampanya dahilinde ünlülerin oynadığı reklamlarda bir sakız veya çiçek almanın bile ekonominin çarklarını döndüreceği anlatılmış, tüketim teşvik edilmişti.

Bugünlerde ise ekonomik krizin etkilerinin artışıyla ilişkili olarak günümüz siyasileri benzer refleksi göstermektedir. Dolar’da yaşanan artışlardan sonra Erdoğan’ın elinde dövizi olanları vatan haini ilan edip herkesi dolarları bozdurmaya çağırması ekonominin canlanması için halka doğrudan yapılan bir yönlendirmedir. Son aylarda patlayan bombalardan sonra dillendirilen “terörizme karşı” düzenlenen “sokağa çıkın” kampanyasının da aslında “sokağa çıkın, alışveriş yapın kampanyası” olduğu ortadadır.

8- Dış ilişkilerde Yeni Dönem

TC, Rus uçağının düşürülmesinin ardından Rusya’yla, Başika kampı nedeniyle Irak’la, idam ve vize serbestisi meseleleri nedenleriyle AB ile gergin ilişkilere girmişti. TC, öncelikle, turizmde yaşanan büyük düşüşün ardından uçağın düşürülmesiyle ilgili olarak özrünü dilemiş ve Rusya’yla ilişkilerini düzeltmişti. Ardından Binali Yıldırım, ekonomi, gümrük ve ticaret, enerji ve tabi kaynaklar bakanlarıyla birlikte Irak’ı ziyaret etti. Son olarak da Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Davos’ta AB’nin TC ekonomisi için öneminden bahsetti ve AB’nin TC için vazgeçilmez olduğunu göstermiş oldu.

İç politikalarında oya tahvil ettiği ve bu sayede giderek arttırdığı popülist söylemlerinin ve savaş siyasetinin dış politikalara yansımalarını ekonomide yaşanan durgunluklara çare olmak için terk etmek durumunda kalmıştır.

9- Merkez Bankası’nın Faize ve Dolara Müdahaleleri

Piyasa’daki durgunluk ve döviz kurlarındaki hareketlilik Merkez Bankası’nın ekonomiye sık sık müdahalesine neden oldu. 2015 yılında faiz indirimi yapmadıkları için Erdoğan tarafından sık sık eleştirilen Merkez Bankası, 2016 yılında 7 kez faiz indirimi yapmıştı. Fakat Merkez Bankası, Kasım ayında döviz kurlarındaki yükselişin enflasyon üzerindeki etkilerini sınırlamak için 3 yıl aradan sonra ilk kez faiz arttırdı.

Merkez Bankası 2017’nin ilk ayında da yükselişine devam eden dolara karşı bankaların borç alabilme limitlerini (22 milyar TL’ye) düşürdü. Böylece finansal sisteme yaklaşık 1,5 milyar ABD doları ilave likidite sağlanmış oldu. Bu müdahaleden sonra dolar 3.69’a kadar düştü.

10- Borçlanma Artıyor

2001’den sonra ortaya çıkan küresel likidite bolluğunda borçlanma oldukça arttı. 2002’de 123 milyar dolar brüt dış borç stoku, bugün 416 milyar dolar seviyesinde. Bu borcun da dörtte üçü özel kesimin. Yeni milli gelir serileriyle açıklanırsa: Brüt dış borçlar özellikle 2011’den sonra hızla artarak yüzde 34 düzeyinden, bugün yüzde 50’nin üzerine çıktı.

Bugün özel kesimin 300 milyar dolarlık dış borcunun yanı sıra 400 milyar dolarlık da iç borcu bulunmakta. 2002’de kişi başına dış borç 1900 doların altındayken, bugün 5300 doların üstünde. Tüketici borçları da aynı dönemde dolar bazında tam 40 kat artmış durumda.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.

The post “KRİZE 10 KALA” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/24/krize-10-kala/feed/ 0
“Krize Hazır Mısın?” https://meydan1.org/2017/02/19/krize-hazir-misin/ https://meydan1.org/2017/02/19/krize-hazir-misin/#respond Sun, 19 Feb 2017 14:21:18 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/19/krize-hazir-misin/ İşsizlik her zaman bir seçimdir. Daha düşük ücretle çalışmayı kabul eden insanlar için iş vardır.                                                                                   […]

The post “Krize Hazır Mısın?” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ruggerirecup-1024x683

İşsizlik her zaman bir seçimdir. Daha düşük ücretle çalışmayı kabul eden insanlar için iş vardır.                                                                                                                                                       (Klasik Ekonomi Ekolü)

Siyasi İktidar rejim değişikliği manevrasında referandumdan sonuç bulmayı beklerken ekonomi uzun bir süredir krizde! Ekonomistler krizi enflasyon, resesyon, stagflasyon ile açıklarken, bizler yani işçiler içinde olduğumuz bu krizi, işyeri kapatmalar, işten atılmalar, ücretlerde ki genel düşüş ve zamlarla hissediyoruz. Ancak iktidarlar tarafından bulandırılmaya çalışılan gerçekler kafamızı karıştırıyor olabilir ya da kafamızı karıştıranların kafası gerçekten karışık olabilir. Şu süreçte önemli olan da bunu ayırt edebilmek ve harekete geçmek.

Anlaşılmazlığı Kırmaya Çalışmak

Stagflasyon. Yani, resesyonla enflasyonun aynı anda yaşanması… İçinde bulunduğumuz kriz en çok da buna benziyor. Neden mi?

Bir devletin ekonomik büyüklüğü, gayrisafi yurt içi hasılasıdır. Yani o devletin sınırları içerisinde, üretilen tüm nihai mal ve hizmetlerin para birimi cinsinden değeridir. (Örneğin üretilen kamyonun para cinsinden değeri GSYH’ya dahil edilir.) GSYH, genellikle bir yıl için ele alınır.

Nihai mal ve hizmetlerse, üretilen toplam mal ve hizmetlerden üretim için kullanılan ara mallar düşüldükten sonra geriye kalan değerdir. (Yani, kamyon için üretilen tekerlekler hesabın içerisine katılmaz; kamyonun son hali katılır.) İki ya da daha fazla çeyrek yıllık zaman diliminde, ekonominin arka arkaya negatif büyüme göstermesinin ismi resesyon yani ekonomik durgunluk olarak tanımlanır. Özetlemek gerekirse resesyon, genel olarak ekonomiye yayılmış, istihdam, gelir ve diğer değişkenlerde birkaç aydan fazla süren önemli ölçüdeki düşüş demektir.

Enflasyon ise, dolanımda bulunan para miktarıyla, malların ve satın alınabilir hizmetlerin toplamı arasındaki açığın büyümesi sonucu ortaya çıkan; fiyatların toptan yükselişi ve para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik ve parasal süreçtir.

Enflasyon ve ekonomik durgunluk(resesyon) aynı anda yaşanınca, işsizlik artarken fiyatlar da hızla yükselir. Bu yüzden ekonomistlerde içinde bulunduğumuz krize stagflasyon adını koyuyorlar. 1920’lerden Bugüne, Başkan Koltukta Kriz Kapıda

Ekonomisi 1920’li yıllar boyunca dünyanın geri kalanından çok daha iyi durumda olan ABD; Birinci Dünya Savaşı yıllarında ekonomik olarak zorda olan Avrupa ülkelerine yardımlar yaptı. Buna öncülük eden isimlerden birisi, 1920-28 arasında Ticaret Bakanı olan Herbert Clark Hoover’dı. Hoover, 1928 yılında ABD’nin 31. Başkanı oldu. Cumhuriyetçi Parti’den başkan seçilen Hoover “Dünyada başka hiçbir devlet, tarihinde yoksulluğa karşı elde edebileceği son galibiyete biz Amerikalılar kadar yaklaşmamıştır” açıklamasında bulunduktan yedi ay sonra New York borsası çöktü; ABD dünya tarihinin en büyük krizine yakalandı.

Krizle birlikte şirket iflasları ve fabrika kapanmaları ardı sıra sürdü. 1932’ye gelindiğinde, ABD’de işsiz insan sayısı 13 milyonu aştı. Dolayısıyla ilk elden Avrupa’ya verilen krediler ve yardımlar geri istendi. Sonraki süreçteyse dünyada 50 milyon işsizin olduğu, toplam üretimin %42 oranında düştüğü, ticaretin %65 oranında azaldığı küresel bir kriz patlak verdi.

Geçtiğimiz Ocak ayında Ankara’da gerçekleşen Dünya Gümrük Günü Kutlamaları kapsamında Başbakan Binali Yıldırım’ın Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde gerçekleştirdiği konuşma, bize sadece Hoover’ı hatırlatmakla kalmadı. ABD’de başkanlık koltuğuna oturacak olanın Trump olma gerçeğiyle ilişkili olmak üzere yüreğimize su serpilmek şöyle dursun, Yıldırım’ın konuşması yangına bir varil benzinle gitme etkisi yarattı: “Şimdi ABD başkanı da oturdu yerine, kısa sürede her şey düzelecek.” Kesinlikle!

Hiçbir Kriz Çözümsüz Değildir

Ekonomik kriz, kapitalizmin işlediği her coğrafyada, sermaye sınıflarının ezilenlere dayattığı toplumsal bir gerçekliktir; krizin kimler için fırsat kimler için işsizlik ya da yoksulluk olacağı da aşikardır. Ancak farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda ekonomik krizlere karşı girişilen kolektif çabalar, yalnızca krizin etkilerinden sıyrılabilmeyi değil, kapitalizmin işlemediği bir yaşamı düşünebilmeyi mümkün kılmak adına önemlidir. Bu yüzden hiçbir kriz çözümsüz değildir.

Söz konusu bu kolektif çabalardan birisi, 1930’larda İberya’da yaşanmıştır. CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) içerisinde hareket eden işçiler halkın katılımıyla, şehirlerde ve köylerde, yüzlerce kolektifin işletebildiği bir ekonomi oluşturmuşlardı. Bahsedilen bu yeni ekonomik ve toplumsal düzen, krizin patlak verdiği bir zamanda aniden ortaya çıkmamıştır, yıllarca süren hazırlıklar sonucu gerçekleşmiştir.

Kendinden yönetim komitelerince idare edilen bu kolektifler, kendi üretim-dağıtım-tüketim ağlarının kontrolüne sahipti. Devletten bağımsız oluşturulan bu ekonomi, ekonomik krizden sadece ezilenlerin lehine bir sonuç çıkarmadı; üretim artışı ve altyapının geliştirilmesi ile devletten ve kapitalizmden bağımsız bir ekonominin gerçek olabileceğini de gösterdi. Keza, devletsiz ve kapitalizmden bağımsız yeni ekonomiyi oluşturabilmek için dönemin en örgütlü sendikası olan CNT’nin (1936 Zaragoza Kongresi’nde) aldığı kararlar da bu yöndeydi; gereksinimleri karşılayacak öz-örgütlülükler oluşmalı, özgür üretici örgütleri üretim-dağıtım-tüketim ağlarını örmeli, özel mülkiyet ve devlet mülkiyeti ortadan kaldırılmalı.

cooperativa-popular

Bu süreçte sadece ekonomi değil, tüm toplumsal yaşam yeniden yaratıldı. Oluşmaya başlayan kolektifler, kıtlıkta bile ihtiyaçları bedelsizce halka dağıttı, kıt olanı karneye bağladı. Ürün değişimi için bir dizi komün oluşturuldu. Neyin, nasıl yapılacağının konuşulduğu halk meclisleri ve federasyonlar oluşturuldu.

Bunların hepsi bir yandan ekonomik krize, bir yandan devlet faşizminin dayattığı siyasal koşullara karşı yaşamlarını idame ettirmeye çalışan halkın örgütlü gücü tarafından başarıldı.

Arjantin 1998-2002 Krizi’nde Başarılan

Kapitalizm, 1930’lardan bu yana aşikar bir şekilde değişti. Küreselleşme, üretim sistemlerinde değişim, teknoloji, hız ve tüketim kültürü kapitalizmin ivme kazandığı dayanaklar oldu. Kapitalizm, en basit toplumsal ilişkilerin içine sızabildiği gibi makro düzeyde de her şeye etki edebilme gücüne ulaştı.

Ancak kapitalizm krizden kurtulamadı ve sermayedarlar bu durumu “kısa sürede büyük vurgun” yapabilecekleri zamanlar olarak gördü. Bu süreçlerden birisi, 1998-2002 yılları arasında Arjantin’de yaşandı. Ekonomik kriz süresince, birçok patron ve yatırımcı, paralarını başka coğrafyalarda muhafaza etmeyi seçti. Sonuç olarak, küçük ve orta ölçekteki işletmeler kapandı; buralarda çalışan birçok işçi, işsizlik ve yoksullukla karşı karşıya kaldı. Ancak, onlar da 1930’lardakine benzer bir şekilde, üretim, dağıtım ve tüketim ilişkilerini kendi kontrollerine aldılar; onları bu durumda bırakan kapitalistlere ve devlete güvenmeden, kendi çözümlerini oluşturdular. Kapanan fabrikaları yeniden açıp işletmeye başladılar ve işçi kooperatiflerini kurdular.

Bu işçi kooperatifleri bünyesinde, sonradan FaSinPat (Patronsuz Fabrika) ismini alacak Zanon’u, Hotel Bauen’i, takım elbise üreten Brukman fabrikasını ve Chilavert Matbaası’nı bulunduruyordu. Kriz süresince söz konusu bu şirketlerin bazılarının patronları, işçileri fabrikadan çıkarmak için polis zorunu kullanmaya çalıştı; ancak işçiler birçok kez devlete, polise ve patronlara karşı üretim alanlarını korudu.

Bölgesel toplantılar, mahalle toplantıları gibi karar alma süreçleri işletildi ve nüfusun 3’te 1’i bu toplantılara katıldı. Bu toplantılar sokak başlarında, kentin açık alanlarında yani kısacası insanların buluşabileceği her yerde yapılıyordu. İnsanlar, birbirlerine sağlık, kolektif yiyecek alımı, bu yiyeceklerin dağıtımı noktasında dayanışma gösterebilmek üzere örgütlülükler oluşturdu. Sağlık ve eğitim için yine benzeri karar alma süreçlerinden, yeni yapılar ortaya çıktı.

Devletten ve Kapitalizmden Bağımsız Bir Ekonomi Örgütlemek

Devletin propaganda araçlarıyla “çok uzağındayız” izlenimi verilmeye, iç ve dış siyasal gündemlerle görünmez kılınmaya çalışsa da aslında bugün bir krizin içerisindeyiz. Son üç aydan bu yana sözde “terörizme karşı” düzenlenen “sokağa çıkın” kampanyasının aslında “sokağa çıkıp alışveriş yapın kampanyası”ndan başka bir şey olmadığını; elinde dolar tutup da dolarını bozdurmayanın “vatan haini” ilan eden “milli ekonomik seferberlik kampanyaları”nın varlığını; Türkiye’nin puanını düşürüp “ülke üzerinde oyun oynayan” ve üstüne bir de FETÖ’cü olan kredi derecelendirme kuruluşlarını yeniden hatırlar; sayısız siyasetçinin “Kriz mi, o da ne! Ekonomi tıkırında!” yalanlarını da eklersek, bugün hissettiğimiz ve giderek daha da içine sürüklendiğimiz krizi görmek daha mümkün olur.

Bugün içerisinde bulunduğumuz ekonomik, siyasi ve toplumsal durum oldukça belirsiz. Ekonomik krize dair konuşulanlar ya da tartışılanlar “komplo teorisi” olarak damgalanıp ört bas edilmek istense de; ekonominin yakın bir zamanda altüst olacağı aşikar. Aşikar olan bir başka durumsa, bu ekonomik krizden kurtuluşun makarna, bulgur depolamak, döviz almak, altın saklamak gibi yöntemlerle aşılamayacağıdır.

Hazırlıklı olunması gereken şey, devlet ve kapitalizm dışı bir ekonomiyi kolektif bir şekilde oluşturmanın koşullarını hazırlamaktır. Bu hazırlık, devletin yapay gündemleri dışında, toplumsal muhalefetin örgütlemesi gereken bir süreçtir. Paylaşma ve dayanışma ilişkilerini örgütsel düzeyde somutlaştırmak ve toplumsallaştırmak bu süreçte asıl yapılması gerekendir.

İşsizliğin gün be gün arttığı; kişi başı gelirin giderek azaldığı; alım gücünün mütemadiyen azaldığı ve “asgari yaşama koşulları”nın düştüğü bu koşullarda ve belirsizlikte; bizleri bir arada ve ayakta tutacak öz-örgütlülüğümüzden başka güvenebileceğimiz hiçbir şey yok. İktidarlar “kriz yok” yalanıyla bizleri bir krizin en derinine sürüklerken; patronlar krizden pay kapmaya ve daha da zengin olmaya çalışırken; yapabileceğimiz tek şey yüzümüzü birbirimize dönmektir; dayanışmayı örgütlemektir.

Devletlerin tarih boyunca yarattıkları ekonomik krizlere karşı yaşamanın ve krizden kurtulmanın yolunu yeni bir ekonomik model yaratmada bulan farklı halklar gibi; yapmamız gereken bizleri özgürleştirecek ve kapitalist krizin sıkışmışlığından çıkartacak üretim-dağıtım-tüketim kolektiflerini, öz-örgütlülükle oluşturulmuş atölyeleri, kooperatifleri paylaşma ve dayanışma temelli ilişkilerle bugünden yaratmaktır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır. 

The post “Krize Hazır Mısın?” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/19/krize-hazir-misin/feed/ 0