strateji – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 13 Jul 2017 13:59:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/#respond Thu, 13 Jul 2017 13:59:20 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/   Demokrasi devletlerin silahı olmuştur hep. Devletlerin çıkar savaşlarında yalanların örtbas edilmesinde en etkili araç olmuştur. Halklara yöneltilmiştir bu savaşlarda namlular ve “demokrasi” uğruna yitenler, bu savaşların sadece birer piyonu olmuştur. Çok şey yaşandı… Demokrasi adına stratejiler üretildi, teoriler geliştirildi ancak pratikte demokrasi, yönetenlerin elinde halklara karşı bir silah oldu hep. Doğrudan halkın özyönetimine dayalı […]

The post Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Demokrasi devletlerin silahı olmuştur hep. Devletlerin çıkar savaşlarında yalanların örtbas edilmesinde en etkili araç olmuştur. Halklara yöneltilmiştir bu savaşlarda namlular ve “demokrasi” uğruna yitenler, bu savaşların sadece birer piyonu olmuştur.

Çok şey yaşandı… Demokrasi adına stratejiler üretildi, teoriler geliştirildi ancak pratikte demokrasi, yönetenlerin elinde halklara karşı bir silah oldu hep. Doğrudan halkın özyönetimine dayalı bir demokrasiye tolerans sıfırdı. Devlet ideolojisinin sarsılmazlığı, demokrasinin kimin elinden geldiği ile orantılıydı. Bu yüzden siyasi krizler, ekonomik çöküşler, sosyal ve kültürel kıyımlar yaşandı tarih boyunca.

Halklar devlete itaatkarlaştırıldı, asimile edildi. Kimlik, etnisite, inanç ve farklı özgürlükler devlet ideolojisinin tekliğinde eritildi, yok edildi. Korkuyla büyütülen biat kültürü, suskunluk getirdi. Bunlara karşı koyanlar, özgürlük arayışında sesini yükseltenler bastırıldı, katliamlarla imha edildi. Devletin sarsılmazlığının korunması, demokrasi ile mümkündü.

Siyasi krizler, savaş, darbe, askeri cunta ve benzeri tüm kalkışmalar; beraberinde getirdiği ekonomik krizler, farklı ve öteki olana tahammülsüzlük, kamplaşma ve yükselen faşizm… Tüm bunlar, devletin halklara yönelik “demokrasi” kisvesi altında uyguladığı yaptırımlardı. Bu coğrafya yakın zamanda hepsine tanık oldu.

Bu coğrafya aynı zamanda halkların hareketliliklerine de şahitti. Taksim Direnişi, yakın tarihteki en etkili toplumsal hareketlilikti mesela. İtaat etmeyenler tepkileriyle sınırları aşan büyük bir etkileşim yaratmıştı. Tarih boyunca deneyimlediği için böyle hareketliliklerin sonuçlarını öngörebilen devlet korktu, siyasi iktidar saçmaladı, ekonomi altüst oldu, demokrasi yalan oldu. Yine “devlet demokrasisi”nin saçmalığı gözler önüne serildi.

Rojava’yı gördü devlet, daha da korktu. Çizdiği sınırların hemen yanı başında, devletlerin – kapitalizmin ve onlar tarafından üretilmiş örgütlü şiddetin baskısına karşı koyanlar vardı hala. Devletsiz kimliklerine sahip çıkan özgür halklar, özgür komünler, özgür ilişkiler… Çok yakındaydı. Korktu devlet. Kadınlar vardı, her yerdelerdi. Onların özgürlük mücadelesi kurutulamıyordu, ellerinin değdiği her yer yeşeriyordu aksine. Ekoloji mücadelesi verenler vardı. HES, nükleer, maden gibi devlete ve şirkete kar, işçiye, doğaya ve yaşama zarar olan her şeyin tekerine çomak sokuyorlardı. LGBTİ bireyler vardı, nereden çıkacakları belli olmuyordu. İnançlarını yakılmalara yıkılmalara rağmen yaşatan Aleviler vardı. Devrimciler vardı. Halkların öz örgütlülüğüne inanarak devlete karşı mücadele eden; assan da kessen de vazgeçmeden, yılmadan direnen. Devletin korkusu büyüdükçe büyüdü.

O kadar korktu ki devlet, OHAL süreci ile sarsılmazlığını korumak istedi. AKP içi ayrışmalar, oy toplama savaşları, “FETÖ krizi”, yolsuzluklar gibi saçmalama süreçlerinin ardından, kendi gücünü korumak istedi. Ve yapacaklarını da “demokrasi” adına yapmış olmak istedi. OHAL ilan etti. Herkesi yargıladı, hapishanelere kapattı.

Ekonomiyi güçlü gibi göstererek yaşadığı diplomatik sıkıntıları örtbas etti. AB’ye, ABD’ye ahkamlar kesti, ama nafile; çöküş sürdü. Sürecin başında hissetmesek de krizin faturası KHK’lar ile halka kesilmeye başladı ve fatura gün geçtikçe kabardı. İşsizlik ve işten atılmalar FETÖ’cülere yönelik denildi, hepimizi tek potada eritti. Hem bir krizin eşiğindeydik toparlanması gereken, hem de içi çatırdayan AKP kamu ve özel sektörde kendi yapılanmasını bu sayede oluşturuyordu. Tüm devlet kurumları el değiştirdi bir anlamda. “Farklı olan bizden değildir” mantığı ile OHAL sürecinde örtük bir ideolojik saldırıya maruz kaldık. Sokaklara çıkıp eylem yapmak, arz ve talepleri dile getirmek bir suçtu. Polis OHAL yetkisiyle hunharca saldırdı. Bu da saldırının örtük olmayan kısmıydı.

Şimdilerde kimse kendini açık edemiyor. OHAL’in korkusu yaşanıyor. Korkunun çaresizliğiyle suskunluk, “Ne olacak bu gidişat?” sorusuyla bekleyiş sürüyor. Bu çaresizlik, bu suskunluk, bu bekleyiş hayra alamet değil.

“OHAL sürüyor ama halkı nebze etkilemiyor” yalanını söyleyenlerin yalanları ayyuka çıktı. Mesela kendi mahallemizde bazı sokaklardan geçemiyoruz. -O sokak güvenlik gerekçesiyle kapatıldı.- Bazı sokaklara meydanlara üstümüzü başımızı aratmadan girip basın açıklaması bile yapamıyoruz. -Alanın etrafı polis tarafından güvenliğiniz için kapatıldı.- Mesela polisin hoşuna gitmeyen bir sloganı atamıyoruz. “Katil devlet” diyemiyoruz. Diyoruz tabi, gözaltına alınıyoruz. Türlü işkencelerin ardından tutuklanıp hapishaneye kapatılıyoruz. -Bahsi geçen şahıslar devletin güvenliği gerekçesiyle kapatıldı.- “OHAL hissedilmiyor” diyen bakanlar belki hissetmiyordur, biz iliğimizde kemiğimizde hissediyoruz. Yaşam, yaşanmaz hale geldi. Şimdilik durum böyle.

Ve bir kırılma yaratmak zorundayız. CHP’nin başlattığı Adalet Yürüyüşü bir kırılma olabilir mi? Elbette hayır! Bugün adalet isteyenler, süreci baştan görmediler mi? Niye şimdiye kadar sustular, hiçbir şey yapmadılar? Yaşamlarımızın her alanı bir bir talan edilirken onlar sonu başından belli “şaibeli” referanduma güvendiler, sokağı meydanı boş bıraktılar. Ne oldu da adaleti şimdi ister oldular?

Bir kırılma yaratmak zorundayız. Çünkü OHAL yasal ya da fiili olarak devam edecek, en azından bir süre daha bu halde yaşamaya çalışacağız. Milyonlarcamız açlık sınırında, Nuriye ve Semih’in yüz günü aşkın süredir devam eden açlığıyla, bunca baskı ve zulmün ortasında ekmeğe adalete ve özgürlüğe duyduğumuz açlıkla, yaşamaya çalışacağız. Ancak bu kabusu sona erdirmek de bizim dilimizde, elimizde, sıkılı yumruğumuzda…

Bir kırılma yaratmak zorundayız!

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post Adalete ve Özgürlüğe Olan Açlığımızla Yaşayacağız – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/13/adalete-ve-ozgurluge-olan-acligimizla-yasayacagiz-mercan-dogan/feed/ 0
Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/ https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/#respond Mon, 22 Dec 2014 19:27:45 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/ Toplumsal devrimlerin etkisi, sadece devrimin gerçekleştiği coğrafyada siyasi ve ekonomik iktidarlara karşı verdikleri mücadelenin etkisi ile sınırlı değildir. Farklı coğrafyalarda oluşturdukları etkiyi anlamak, bu etkiyle beraber düşünsel ve pratik değişimleri görmek açısından önem taşımaktadır. Kobanê Direnişi ile yaygın bir şekilde konuşulmaya, tartışılmaya başlanan Rojava Devrimi, bu etkinin ne olduğunun görülmesi açısından giderek daha fazla önem […]

The post Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Toplumsal devrimlerin etkisi, sadece devrimin gerçekleştiği coğrafyada siyasi ve ekonomik iktidarlara karşı verdikleri mücadelenin etkisi ile sınırlı değildir. Farklı coğrafyalarda oluşturdukları etkiyi anlamak, bu etkiyle beraber düşünsel ve pratik değişimleri görmek açısından önem taşımaktadır. Kobanê Direnişi ile yaygın bir şekilde konuşulmaya, tartışılmaya başlanan Rojava Devrimi, bu etkinin ne olduğunun görülmesi açısından giderek daha fazla önem kazanıyor.

Devletin ve kapitalizmin Rojava’da yaşananlar karşısında aldığı tutum ve saldırısı, bu noktada beklenilir bir durumdur. Ancak bizim aynı zamanda yüzümüzü toplumsal muhalefetteki iç tartışmalara dönmemiz gerekiyor. Keza, burada yapılan tartışmaların, Rojava’nın etkisinin ne olduğunu anlamak noktasında önemli bir uğrak olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Sürecin başından bu yana, farklı coğrafyalardan anarşist yoldaşların Rojava’yı anlamaya, direnişi sahiplenmeye yönelik tutumları; uzun süreden bu yana, bu denli örgütlü bir şekilde görmeye alışık olmadığımız uluslararası dayanışmayı hatırlamak açısından önemliydi. Böylece, dayanışmanın en büyük silahımız olduğunu bir kez daha deneyimledik.

Anarşistler arasında oluşan bu dayanışma durumunun, Kobanê’deki direnişi, tüm dünyadaki anarşistler arasında bu denli gündem etmesi kaçınılmazdı.

Farklı coğrafyalardaki anarşist örgütler ve gruplar da, yükselen bu gündeme ilişkin düşüncelerini, farklı mecralarda dile getirmektedir. Bu değerlendirmelerin bir kısmı, özellikle Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi hakkında yanlış ve eksik bilgi içerirken, öte yandan indirgemeci bir bakış açısıyla ele alınmaktadır.

Farklı coğrafyalardaki anarşist örgütlenmelerin, farklı bakış açılarıyla geliştirebilecekleri yorumların olabileceğini göz önünde tutmakla beraber; savaş koşullarında varlık mücadelesi veren bir halkın mücadelesine yönelik politik eleştirilerin, bu durumdan bağımsız yapılamayacağını tekrar tekrar hatırlamak lazım. Bu eleştiriler, belli bir önyargıyla yapılıp kesin genellemelerle şekillendiriliyorsa, bu eleştirilerin hakkaniyetini düşünmek de…

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi’yle kurulan bir dayanışma ilişkisi, duygusal bir ilişki değildir. Çünkü anarşist örgütlenmeler ,dayanışma ilişkilerini “sempati”ye dayandırmazlar. Bu ilişkiler, yoğunluklu olarak politik bir perspektif ve bu doğrultuda gerçekleştirilmek için planlanan stratejiler paralelinde geliştirilir. Dolayısıyla dayanışma ve mücadeleyi sahiplenme, objektiflikten uzak değildir.

Bazı değerlendirmelerde, PKK’ye yönelik eleştirilerin temel dayanağı, partinin geçmiş siyasal geleneği ile ilişkilendirilmeye çalışılırken, “özgür belediyecilik”in iyi uygulanamaması, siyasal değişimin tam gerçekleşmemiş olması ve özünde milliyetçi olması gibi eleştirilerle Kürt Özgürlük Hareketi’nin şu an bulunduğu konuma ve perspektife yönelik bir önyargı yaratılmaya çalışılıyor. Bütün bunlar yapılırken, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde eksik bilgilendirmeyle bu önyargı temellendirilmeye çalışılıyor. Kimsenin Kürt Özgürlük Hareketi’nin anarşist bir hareket olduğu yönünde bir iddiası yoktur. Dolayısıyla, eksik ya da yanlış uygulandığı iddia edilen pratiklerin değerlendirilmesinin, bu açıdan yapılması önemlidir. Öte yandan, bir halk hareketinin “devlet ve kapitalizm eleştirisi”ni bu kadar önemsiyor olması, anarşistler açısından görmezden gelinemez. Bu mesele sadece Bookchinci “özgür belediyecilik”le sınırlandırılamaz. Hareket, anarşizmle teorik anlamda kurduğu ilişkide, Bakunin’den Kropotkin’e farklı birçok yoldaşı referans olarak vermiş; devlet sorunsalına oldukça geniş bir perspektiften yorum geliştirebilmiştir. Öte yandan, bu düşünce pratiğe dökülürken de; özgürlükçü, komünal ve merkezi olmayan bir şekilde işlerliğe geçmiştir. Bu bilgi, makaleler ya da kitaplardan yapılan alıntılardan ziyade, aynı mücadele alanını paylaşan politik örgütlenmelerin birbirini gözlemlemesine dayanan bir bilgidir.

Rojava’da oluşan durum ne Esad’ın bölgeyi bırakmasıyla, ne de küresel güçlerle yapıldığı iddia edilen anlaşmalarla oluşmuştur. Rojava’da iki buçuk yıl öncesinde gerçekleşen büyük dönüşüm, siyasal hareketliliğin Ortadoğu’yu iki zıt kutuptan (cuntacı sekülerler-muhafazakâr demokratlar) birinin iktidarını seçmeye zorladığı bir konjonktürde gerçekleşmiştir. Rojava, Ortadoğu coğrafyasındaki “baharların” kışa döndüğü bir dönemde, halkın bu iki kutba sığmayıp kendi çözümünü yaratmasıdır.

Rojava’da yaşam yeniden yapılandırılırken, yaratılmaya çalışılan toplumsal mekanizmaların merkeziyetçi olmayan yapısı, devletsizliğe yapılan ısrarlı vurgu, üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin kapitalizmden olabildiğince uzak bir şekilde örgütleniyor oluşu, öz-örgütlenmenin toplumsal işleyişin sürdürülmesinde garantör olması, üç kantondaki komünlerin ayrı ayrı karar süreçleriyle komünlerin işleyişini şekillendiriyor oluşunun önemini; yaşadığımız çağda kimse inkar edemez. Hele mevzu bahis kişi bir anarşistse, bu işleyişin, farklı coğrafyalarda benzer örnekleri çoğaltmak adına umut verici bir deneyim olduğunu nasıl inkar edebilir?

Anlamamakta ısrar eden yoldaşlar için tekrar edelim. Mevcut işleyişin anarşist bir işleyiş olduğunu iddia etme çabası değildir bu. Ancak Rojava’daki işleyişin anarşizan karakteri, toplumsal devrim için mücadele eden anarşistleri mutlu edecektir. Bu mutluluk, romantiklikten uzak politik hedeflerimizin, stratejilerimizin böyle bir sistemde, böyle bir çağda yaşayabilir olduğunu anlamakla ilintilidir.

Devletsiz toplum pratiklerinin, toplumsal devrim mücadelesi veren anarşistler için olumsuz olduğunu kimse iddia edemez. Farklı coğrafyalarda yaşanan benzeri pratikler, kendi özgün koşullarında gelişebilir. Bu özgün mücadelelerin anarşist ilkelerle uyumlu olmadığını söyleyip önemini azaltmak, teorik kibire dayanan ve pratikten yoksun bir anarşizmin anlayışını sergilemektir. Anarşist hareketlerin farklı coğrafyalarda statik konumlarından kurtulamamalarına da yol açan bu düşünce tarzı, anarşizmi entelektüel bir çabaya indirgeyen bir düşünce tarzıdır.

Fazla kuşkucu olmak için neden arandığında, nedenler yaratılabilir. Ancak bu nedenlerin gerçeklikle ilişkisini sorgulamak, her noktada önem taşımaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’ni milliyetçi bir hareket gibi tanımlamaya çalışmak hatalıdır. Bu ve benzer tanımlamalar, hareketin dönüşümünü görmezden gelmeyle; eski politik yapısını devam ettirdiğini iddia etmekle eştir. İşleyişin nasıl olduğuna ilişkin herhangi verisi olmayan, tek bilgi kaynağı hareket hakkındaki eleştirel yazılar olan bir bakış açısı son derece sorunludur. Çünkü bu eleştirilerin önemli bir kısmı, devletçi zihniyet ve uzantıları tarafından dile getirilmektedir. Sağlıklı eleştiri, politik pratiklerin gözlenmesi ve deneyimlenmesi ile yapılır. Coğrafyadan ve pratiklikten uzak her eleştiri, oryantalizm tehlikesini içinde barındırır.

Rojava’daki işleyişin ve hareketin anarşist olmadığından daha önce bahsetmiştik. Özellikle Mezopotamya coğrafyasında yüzyıllar boyu mücadele eden Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bu tarihsellikten uzak ele alınıyor oluşu da bir başka eksikliktir. İdeolojik doğruluk adına gerçeklikten uzaklaşıp, bir halkın yüzyıllardır devam etmekte olan mücadelesini değersizleştirenler; sadece devrimci sorumluluklarını yerine getirmemekle kalmayıp, kiminle aynı cepheye düştüğünü iyi görmelidir.

Sınıf perspektifini sığ bir şekilde algılayıp, toplumsal mücadeleleri salt ekonomik mücadelelerle anlamlandırmaya çalışmak, ezilenlerin verdiği mücadeleler arasına hiyerarşi koymaktır. Ezilenleri sadece işçilere indirgeyip, geri kalan iktidar ilişkilerini yok sayan anlayış, anarşist hareketin tarihiyle çelişmektedir. Anarşizmin devrimci tarihi; ezilenlerin ekonomik, siyasi ve sosyal mücadeleleriyle doludur. Hareketin, farklı yüzyıllarda Avrupa’dan Uzakdoğu Asya’ya halkların özgürlük mücadelelerindeki etkisini görmezden gelmek, bu etkinin Güney Amerika’da sınıf mücadelelerini besleyen pratiğini değerlendirmelere katmamak, anarşist hareketin bütüncül yapısını yok saymak anlamına gelir.

İçinden geçmekte olduğumuz süreç, turnusol kağıdı niteliğindedir. Ezilenlerin varoluş mücadelesinin içinde yer almayı duygusallık olarak anlayan, teorik olarak uygun düşmediği için devletsiz bir topluma giden bir deneyimi acımasızca eleştirmeyi görev edinen bakış açısının, dolaylı ya da doğrudan, nereye denk düştüğü aşikardır.

Medyum değiliz; bir ay sonrasında ya da bir yıl sonrasında Rojava’da neler olacağını bilemeyiz. Yakın coğrafyada toplumsal mücadele veren devrimciler olarak, bize umut vermekle kalmayan, aynı zamanda mücadele verdiğimiz coğrafyalarda mücadelemizi besleyen bu toplumsal dönüşümün, olumsuz ya da daha olumlu bir yola gireceğini bilemeyiz. Ancak bizler, devrimci anarşistleriz. Bir kenarda oturup olanları izleyip sadece yorum yapamayız; toplumsal mücadelelerin içerisinde yer alıp anarşist bir devrim için mücadele ederiz.

Yaşasın Rojava Devrimi!

Yaşasın Kobanê Direnişi!

Yaşasın Devrimci Anarşizm!

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

The post Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/feed/ 0
Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor https://meydan1.org/2014/07/22/anarsist-halk-birligi-dunya-kupasini-anlatiyor/ https://meydan1.org/2014/07/22/anarsist-halk-birligi-dunya-kupasini-anlatiyor/#respond Tue, 22 Jul 2014 18:56:41 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/22/anarsist-halk-birligi-dunya-kupasini-anlatiyor/ Kupayı kim alacak, kim aldı tartışmalarının; protestoların, olağanüstü güvenlik önlemlerinin, kentsel talana karşı sokakta olanların, polis şiddetinin, devlet terörünün, öldürülen insanların üzerini kapattığı bir Dünya Kupası’nı geride bıraktık. Televizyonlarda gördüklerimizin ötesini görmek için sokaktakilerin sesine kulak verdik. Dünya Kupası sürecinde yaşananları, kentsel talan projelerine karşı ezilenlerin öz-örgütlenmesi anarşist örgüt UNIPA (Uniao Popular Anarquista)’dan dinledik. Meydan: […]

The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Kupayı kim alacak, kim aldı tartışmalarının; protestoların, olağanüstü güvenlik önlemlerinin, kentsel talana karşı sokakta olanların, polis şiddetinin, devlet terörünün, öldürülen insanların üzerini kapattığı bir Dünya Kupası’nı geride bıraktık. Televizyonlarda gördüklerimizin ötesini görmek için sokaktakilerin sesine kulak verdik. Dünya Kupası sürecinde yaşananları, kentsel talan projelerine karşı ezilenlerin öz-örgütlenmesi anarşist örgüt UNIPA (Uniao Popular Anarquista)’dan dinledik.

bre2

Meydan: Son durum hakkında ne söyleyebilirsiniz?

UNIPA: 2013’ten beridir Brezilya, burjuva hegemonyasının sosyo-ekonomik ve politik koşullarına karşı bir kriz yaşamaktadır. Krizi yaratan üç önemli faktör söz konusudur:

 

  • 1. Makro-ekonomik küresel krizlerin, birçok devletin halktan destek almasını sağlayan araçlarını yok etmesi.

 

2.  Yeni sınıfsal fraksiyonların oluşmasıyla birlikte, sömürü düzenin yükselmesi ve neo-liberal reformların ortaya çıkması.

 

  • 3. Yeni direniş formları, stratejiler ve fabrika komiteleri ile gayri resmi organizasyonlar gibi işçi örgütlenmelerinin ortaya çıkışı.

 

Bu sebeple; grevler, kuvvetli ayaklanmalar ve sokak çatışmaları gibi farklı karakterlerdeki spesifik durumlar sayesinde, sınıf mücadelesinde yeni döngülerin başladığından bahsedebiliriz. 2013 Haziranında, Brezilya tarihinin en büyük halk ayaklanmalarından sonra; kamu hizmetlerinde (Rio de Janeiro’daki halk okullarında), toplu ulaşımda (Başta Rio Grande do Sul, Rio de Janeiro ve diğer kentlerdeki otobüs şoförleri), bankaların güvenlik sistemlerinde (yabancı/mülteci işçiler) ve şehir temizlik servislerinde (Rio de Janeiro’da) birçok önemli grevin ortaya çıkışına şahitlik ettik. Bu son ayaklanmalar Brezilya işçi örgütlenmeleri için hem devletin baskılarına direnebilmek hem de sendikalist bürokrasiye karşı durmak açısından çok önemlidir. Temizlik işçilerinin “Karnaval” sırasındaki eylemleri şehirde ciddi bir kirliliğin oluşmasına sebep oldu, böylece hükümet işçilerin haklarına daha fazla dikkatini verdi.

Kentsel dönüşümün Dünya Kupası öncesi durumu nasıldı? Hükümetin protestolara karşı uyguladığı baskının düzeyi neydi?

Brezilya’da birçok farklı sosyal çatışmaların yaşandığını gördük. Özellikle büyük şehirlerdeki (Rio de Janeiro, São Paulo, Fortaleza, Porto Alegre) “favela” (gecekondu) sakinleri, hükümetin zorbalıklarına ve kentsel dönüşüme maruz kaldı. Binlerce insan yerlerinden oldu ve evleri yıkıldı. Ayrıca birçok insan, imha siyaseti yüzünden polis tarafından öldürüldü (Şimdi de bölgeyi “polis kontrol birimleri” ele geçirmiş durumda). Böylece kentsel dönüşüm, şehir projelerini kendi ekonomik çıkarlarına (FIFA’nın ve uluslararası turizm gibi) tabi olunması amacıyla uygulandı. Yine de, Brezilya halkı bu süreçlerden bir menfaat istemeyecek.

Şimdiye kadar bu çatışmalar hükümetçe iki yönlü idare edildi: Siyasal zulüm ve paramiliter cinayetler olarak. Bundan ötürü, milyonlarca insan protestolar sırasında tutuklandı ve polis şiddetine maruz kaldı. Geçen yıl onlarca eylemcinin esrarengiz bir şekilde öldürüldüğünü duyduk ve paramiliter güçler kaçırma, gasp etme ve tecavüz etmek gibi tehditlerle insanları korkutuyor. Eylemcilerin çektikleri sıkıntılar, işten çıkarılma veya dava edilme tehditleriyle iş yerlerinde, okullarında ve üniversitelerinde de devam ediyor. Söyleyebiliriz ki, Brezilya’da şu an polis hükümetinde yaşıyoruz.

Kim bu insanlar, kimler katılıyor bu eylemlere? Ana akım medyanın verdiği bilgilere göre, sokaklardakilerin öğrenci olduğu söyleniyor. Fakat hepimiz biliyoruz ki, oradaki insanlar, kentsel dönüşüm bölgelerinde polisin ve kapitalizmin şeri altında yaşayan sakinler, değil mi? Açıkçası kentsel dönüşüm projelerinin, kupa organizasyonundan sonra da devam edeceği ortada. Yine de protestolardan beklentileriniz nelerdir, sosyal muhalefetin sokaktaki gücünü koruyabileceğini düşünüyor musun?

Bu nokta çok önemli. Gerçeği söylemek gerekirse, 2013 ve 2014’de yeni bir işçi sınıfı profili, sokak eylemlerinin ana dinamosu oldu. Bahsettiğimiz bu kişiler; yabancı/mülteci işçiler, işsizler ve yoksul insanlar, sömürülenler, gayri resmi işçiler ve öğrenciler gibi kesimlerden oluşuyordu. Örneğin Rio de Janeiro’daki en büyük kitlesel sokak eylemleri 20 Haziran’da gerçekleşti ve 2 milyon insan bir araya geldi. Bundan ötürü burjuva kesimi ve hükümet, toplumu ikna edebilmek adına eylemcilerin “işçi” olmadığını, çünkü sokaktakilerin; “endüstriyel işçi”lerin sosyal-demokrat modeline uymadığını iddia ettiler. Bundan anlıyoruz ki bu iddialar, İşçi Partisi’nin ve sendikal bürokrasinin elindeki tekeli meşrulaştırmak için ortaya atılmış tutarsız stratejilerdir. Bu işçiler son yıllarda birbirinden farklı sömürülerle yüz yüze geldi ve kentsel dönüşüm artık son damla olmuştu.

Brezilya’daki karmaşık konjonktürler bize öngörüde bulunmak için izin vermiyor. Lakin bizim, protestoların gelecek yıllarda alacağı şekle dair bazı hipotezlerimiz var. Tahminimizce, Brezilya’da yeni bir işçi sınıfı kesimine dâhil olduk ve burjuvazi ile reformcu hegemonya çöküyor. Bu durum gerek yeni bir halk hareketinin veya devrimci örgütlenmenin hemen başa geçeceği; gerekse emperyalizmin veya kapitalizmin gücünün hemen sona ereceği anlamına gelmiyor. Öte yandan şöyle söylenebilir ki; bize, bürokratik olmayan yeni bir yetenekli işçi sınıfı, nesnel ve öznel koşulları verildi ve muhtemelen gelecek yıllardaki eylemler bu sınıfın kalitatif(niteleyici) ve kantitatif(niceleyici) karakterlerini daha da geliştirecektir.

Anarşistlerin bu eylemlerdeki rolü nedir? Sizin (UNIPA/Anarşist Birliğin) bu durumu anlamlandırmaya dair bakış açısınız ve düşünceniz nedir? Takdir edersiniz ki uluslararası dayanışma böylesi günlerde daha da önemlidir, dünya genelinde yeterli dayanışma gösterildi mi?

Anarşizmin bahsedebileceğimiz iki tür rolü vardı: 1- Yaygın olarak “bireysel” olan anarşistler ve 2- Anarşist örgütlenmeler. Gerçi halk ayaklanmaları sırasında birçok sokak eylemcisi kendisini anarşist olarak tanımlıyordu. Fakat bu özdeşleştirmenin anarşist devrimci ideolojiyi anlamaya yönelik pozitif etkisinden ziyade salt politik partilere ve sendikal bürokrasiye karşı hislerini ifade etmekte kalarak negatif bir etkisi oldu. Bilinmesi gereken mühim bir nokta, protestolarda Kara Blok taktiklerinin ve tahripkâr eylemlerin (bankalara, karakollara saldırmak gibi) kullanıldığıdır. Eylemlerin ehemmiyetine karşın tüm bunlar devrimi gerçekleştirmek için yeterli değildir. Örgütlenmelerin farklı devrimci biçimlerini birbirinden ayırt etmek mecburidir. Özellikle gecekondu sakinlerinin çabalarını ve sömürüye karşı verilen halk ayaklanmalarını.

Anarşist örgütlenmelerle ilgili söyleyebileceklerimiz, birçoğu bahsi geçen eylemlerde marjinal olarak hareket etti. Ayrıca bilerek veya bilmeyerek reformcu bürokrasi ile iş birliğine gidenler oldu. Diğer taraftan, devrimci anarşist örgütlenmeler, Brezilya’daki sokak gösterilerinde ve çatışmalarda çok önemli rolleri yerine getirdiler; devlet şiddetine karşı resmi veya gayri resmi örgütlenmeler oluşturdular, çatışma komiteleri tertiplediler, çatışmalar örgütlediler. Anlayacağınız, anarşizmin rolü pek homojen değildi fakat en büyük katkısı; anarşizmin eksiklerini anlayarak Brezilya’daki gelişimini sağlamak oldu. Bundan dolayı, son dönemde yaşanan tüm bu eylemler devrimci anarşizmin güçlenmesini sağlamış oldu.

UNIPA, eylemlerine devam edecek ve ezilen işçilerin polis devletine karşı haklarını korumaya yönelik örgütlenmelerini desteklemeye devam edecektir. Bizim için sendikalist devrimci halk örgütlenmesinin bir parçası olarak savunma örgütleri kurmak zorunludur. Sendikal ve reformist bürokrasiye karşı taban örgütlenmesi oluşturmak elzemdir. Ekonomik ve politik zorbalıklara karşı mücadelenin rolü kadar devrimci anarşizmi örgütlemenin de önemli olduğuna inanıyoruz. Aksi takdirde, yeni yeni oluşmakta olan bu sınıf mücadelesinin, yeni bir anarşist alternatif inşa etmesi mümkün olmayacaktır. Bundan dolayı dünya genelindeki devrimci anarşizm, uluslararası gelişimi ilerletmek zorundadır. Hatta uluslararası dayanışmayla birlikte mücadeleyi organize edebilecek, özellikle UİB (Uluslararası İşçi Birliği) gibi bir örgütlenmeyi oluşturmalıyız ki emperyalizm, nasyonalizm, sosyal demokrasi ile savaşabilelim. UNIPA böyle bir organizasyonun kurulması için dünya geneline yayılmış bir devrimci anarşizmi arzulamaktadır. 

Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmaktadır.

The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/22/anarsist-halk-birligi-dunya-kupasini-anlatiyor/feed/ 0