talan – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 20 Jan 2018 07:55:20 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yeni Kentsel Dönüşüm Projeleri İçin 3 Mahallede “Afet Riski” İlanı https://meydan1.org/2018/01/20/yeni-kentsel-donusum-projeleri-icin-3-mahallede-afet-riski-ilani/ https://meydan1.org/2018/01/20/yeni-kentsel-donusum-projeleri-icin-3-mahallede-afet-riski-ilani/#respond Sat, 20 Jan 2018 07:55:20 +0000 https://seninmedyan.org/?p=26737 Ankara ve İstanbul’da 3 ilçedeki bazı alanların riskli kabul edilmesine dair Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Ankara’nın Bala ilçesine bağlı Göztepe Mahallesi ve İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Akşemsettin Mahallesi ile Bağcılar ilçesine bağlı Bağlar Mahallesi sınırlarındaki bazı alanlar riskli ilan edildi. Kararların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 29 Eylül 2017 ve 2 Kasım 2017 tarihli […]

The post Yeni Kentsel Dönüşüm Projeleri İçin 3 Mahallede “Afet Riski” İlanı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Ankara ve İstanbul’da 3 ilçedeki bazı alanların riskli kabul edilmesine dair Bakanlar Kurulu kararı Resmi Gazete’de yayımlandı. Ankara’nın Bala ilçesine bağlı Göztepe Mahallesi ve İstanbul’un Eyüpsultan ilçesine bağlı Akşemsettin Mahallesi ile Bağcılar ilçesine bağlı Bağlar Mahallesi sınırlarındaki bazı alanlar riskli ilan edildi.

Kararların, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 29 Eylül 2017 ve 2 Kasım 2017 tarihli yazıları ile 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un ilgili maddeleri uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından alındığı belirtildi. Kararlarda, riskli ilan edilen alanların krokisi ile koordinatlarına da yer verildi. Kısacası devlet, kentsel dönüşüm adı verilen talan projelerinin yenileri için gerekli yasal prosedürü, gerekli şartları hazırladı.

The post Yeni Kentsel Dönüşüm Projeleri İçin 3 Mahallede “Afet Riski” İlanı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/01/20/yeni-kentsel-donusum-projeleri-icin-3-mahallede-afet-riski-ilani/feed/ 0
Devlet Sur’da Yıktığı Evlerin Üzerine Otel Kuruyor https://meydan1.org/2017/12/15/devlet-surda-yiktigi-evlerin-uzerine-otel-kuruyor/ https://meydan1.org/2017/12/15/devlet-surda-yiktigi-evlerin-uzerine-otel-kuruyor/#respond Fri, 15 Dec 2017 12:17:24 +0000 https://seninmedyan.org/?p=23609 Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 tarihinde katledilmesinden beri yaklaşık 2 yıldır Amed Sur’da sokağa çıkma yasağı ve şehrin devlet tarafından sistematik talanı devam ediyor. Devlet, yıktığı ya da el koyduğu binalardan bazılarına, ”güvenlik” bahanesiyle şehirde yaratacağı talanı daha da arttırmasına yarayacak olan karakolları inşa etmesi yetmezmiş gibi, şimdi de Toledo hayalleri için adımlar atıyor. 1habervar’ın yaptığı habere […]

The post Devlet Sur’da Yıktığı Evlerin Üzerine Otel Kuruyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Tahir Elçi’nin 28 Kasım 2015 tarihinde katledilmesinden beri yaklaşık 2 yıldır Amed Sur’da sokağa çıkma yasağı ve şehrin devlet tarafından sistematik talanı devam ediyor.

Devlet, yıktığı ya da el koyduğu binalardan bazılarına, ”güvenlik” bahanesiyle şehirde yaratacağı talanı daha da arttırmasına yarayacak olan karakolları inşa etmesi yetmezmiş gibi, şimdi de Toledo hayalleri için adımlar atıyor.

1habervar’ın yaptığı habere göre Sur’un Alipaşa Mahallesi’nin etrafı bariyerlerle çevrili ve evlere su ve elektrik verilmiyor. Evlerini terk etmek istemeyen Sur halkı ise devletin ve müteahhitlerin baskısına maruz kalıyor. Yıkılan bazı evlerin üstüne ise şimdiden villalar ve butik oteller yapıldığı söyleniyor.

Sur’da operasyonlar ve saldırılar sürerken dönemin iktidar sahipleri,Sur’u İspanya’nın turistik kenti Toledo gibi yapmayı taahhüt etmişti.

1936 İberya Devrimi sürecinde CNT/FAI ve UGT’nin de bulunduğu Toledo halkı faşist Franco’nun saldırısına karşı 2 ay boyunca direnmiş ve şehir hasar almıştı.

The post Devlet Sur’da Yıktığı Evlerin Üzerine Otel Kuruyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/15/devlet-surda-yiktigi-evlerin-uzerine-otel-kuruyor/feed/ 0
”Artvin’de Talana Devlet Onayı” https://meydan1.org/2016/07/12/artvinde-talana-devlet-onayi/ https://meydan1.org/2016/07/12/artvinde-talana-devlet-onayi/#respond Tue, 12 Jul 2016 10:28:11 +0000 https://test.meydan.org/2016/07/12/artvinde-talana-devlet-onayi/ Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe mevkiinde yapılmak istenen ve bölge halkının karşı çıktığı madencilik faaliyetine bilirkişi heyeti olur verdi. Daha önce Rize İdare Mahkemesi tarafından “ÇED Olumlu” kararı iptal edilen maden şirketi, 2 Haziran 2015’te bakanlıktan yeniden “ÇED Olumlu” kararı almıştı. Bunun üzerine harekete geçen Cerattepe halkı ise Rize İdare Mahkemesi’nde ikinci raporun yürütmesinin durdurulması ve […]

The post ”Artvin’de Talana Devlet Onayı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

cerattepe-talan-basladi-0-AA

Artvin’in Kafkasör Yaylası Cerattepe mevkiinde yapılmak istenen ve bölge halkının karşı çıktığı madencilik faaliyetine bilirkişi heyeti olur verdi.

Daha önce Rize İdare Mahkemesi tarafından “ÇED Olumlu” kararı iptal edilen maden şirketi, 2 Haziran 2015’te bakanlıktan yeniden “ÇED Olumlu” kararı almıştı. Bunun üzerine harekete geçen Cerattepe halkı ise Rize İdare Mahkemesi’nde ikinci raporun yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle davası açmıştı.

Bölgede 14 Mart’ta inceleme yapan heyetin raporu, Rize İdare Mahkemesi’ne yakın zamanda ulaştı. “Bir günlük keşfin” sonucunda hazırlanan raporda, bölgede gerçekleştirilmek istenen madenciliğe, bilirkişi tarafından olur verildi.

 

 Bu haber Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayınlanmıştır.

The post ”Artvin’de Talana Devlet Onayı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/07/12/artvinde-talana-devlet-onayi/feed/ 0
” İki Arada Bir Derede Katliamın Gölgesinde Talan Projeleri” – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2015/10/27/iki-arada-bir-derede-katliamin-golgesinde-talan-projeleri-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2015/10/27/iki-arada-bir-derede-katliamin-golgesinde-talan-projeleri-ozgur-erdogan/#respond Tue, 27 Oct 2015 10:55:01 +0000 https://test.meydan.org/2015/10/27/iki-arada-bir-derede-katliamin-golgesinde-talan-projeleri-ozgur-erdogan/ Yaşadığımız topraklar art arda katliamların karanlığına gömülmüşken; adalet, özgürlük ve barış isteyenler acı ve öfke içinde cenazelerde buluşuyorken; insanlar panik ve korku içinde birbirlerine “Bize ne oluyor?!” diye sorarlarken birileri de işlerini tıkır tıkır yürütmeye devam ediyor. Devlet ve suç ortakları şirketler sizi öldürmekle yetinmeyeceğiz, yaşadığınız doğayı da başınıza yıkacağız, her yeri betona bulayıp adeta […]

The post ” İki Arada Bir Derede Katliamın Gölgesinde Talan Projeleri” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi-katliamın gölgesinde talan projeleri özgür erdoğan

Yaşadığımız topraklar art arda katliamların karanlığına gömülmüşken; adalet, özgürlük ve barış isteyenler acı ve öfke içinde cenazelerde buluşuyorken; insanlar panik ve korku içinde birbirlerine “Bize ne oluyor?!” diye sorarlarken birileri de işlerini tıkır tıkır yürütmeye devam ediyor. Devlet ve suç ortakları şirketler sizi öldürmekle yetinmeyeceğiz, yaşadığınız doğayı da başınıza yıkacağız, her yeri betona bulayıp adeta yaşam adına ne varsa yok edeceğiz der gibi talan ve katliam planlarını harfiyen uygulamayı sürdürüyorlar.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı “Müjde”yi Verdi: 3. Nükleer İğneada’ya

Katliam bir devlet geleneğidir. Katliamı bazen bombayla, bazen ağır silahlarla, bazen uçaklarla, bazen de tıpkı Çernobil, Fukuşima ve daha adını sayamadığımız irili ufaklı birçok “nükleer santral” ile de gerçekleştirebilirsiniz. Bu toprakların efendileri de nükleer projelerini peşi sıra uygulamaya devam ediyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alaboyun, “Üçüncü nükleer santralin Kırklareli İğneada bölgesinde yapılması planlanıyor. Firmalarla görüşmeler devam ediyor” açıklamasıyla bizlere 3. nükleerin müjdesini verdi.

Bir Müjde de Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’ndan: Akdeniz’de 3725 Tane Talan Projesi

Böylesine karanlık günlerden geçerken, devlet erkanı boş durmuyor, müjdeler birbirini izliyor! Başta Karadeniz olmak üzere, yaşadığımız coğrafyanın her bir yanını envai çeşit enerji santralleriyle donatan devlet ve şirketlerin ağzı şimdi de Akdeniz için sulanıyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Isparta’da Güneydoğu Anadolu Projesi’nin bir benzeri olarak Akdeniz Gelişim Projesi (GEP) hazırladıklarını belirterek, burada 3725 tesis yapacaklarını duyurdu. Sözlerine esprili (belki alaycı daha doğrudur) bir şekilde devam eden Eroğlu, “Buraya gelirken Afyonkarahisar’dan kaymaklı lokum getirecek halim yoktu. Buraya heybem dolu yatırımlarla geldim… 6 aylık çalışma neticesinde nereye ne yapılacak bunları belirledik. 2019 yılına kadar 266 baraj ve gölet, 440 sulama tesisi, 32 içme suyu tesisi, 850 dere ıslahı tesisi, 1299 köprü ve ağaçlandırma gibi yatırımlar yapılacak” dedi. Yaşanan katliamın ardından adeta bir komedyen edasıyla boy gösteren bakan, Isparta’nın güllerini, talan projeleri kapsamında yapmayı planladıkları göletlerle özdeşleştirerek keskin edebiyat yeteneğini de göstererek, “Isparta, Isparta olalı böyle barajlar göletler yapılmadı. Isparta artık güller ve göller diyarını yanı sıra barajlar ve göletler diyarıdır” dedi.

Yeşil Yol’un İlahi Amaçları

Karadeniz’deki son talan projelerinden biri olan “Yeşil Yol” ise geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu tarafından ilginç bir şekilde savunuldu. Davutoğlu Karadeniz’de yaptığı bir konuşmada “Yeşil Yol (…) doğaya ulaşıp rabbimize şükretmek için” diyerek meseleyi ilahi bir açıdan değerlendirdi ve “Bunların dini, imanı para…” deyişinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak tarihe geçti.

Daha proje aşamasındayken bir talan projesi olduğu ve izlediği güzergâh boyunca yaşam adına ne varsa yok edeceği aşikar olan “Yeşil Yol” hepimizin de hatırlayacağı gibi köylüler tarafından engellenmek istenmiş; iş makineleri birkaç defa durdurulmuş, yaşlı kadınlar askerler tarafından yerlerde sürüklenmiş ve nihayetinde ağır silahlarla donanmış askerlerin eşliğinde şirket tarafından inşaata başlanmıştı.

Fakat Davutoğlu böyle düşünmüyor ya da fantastik bir romanın mistik bir kahramanı olduğunu düşünüyor ve saçmalamaya devam ediyor: “Dünyanın her yerinden insanlar gelsin Karadeniz’in yaylalarına aşık olsun, havasında şifa bulsun diye bu projeyi yapıyoruz. Türkiye’nin her köşesindeki çevre aşıkları olan bizler adına söylüyorum; bizler sarı çiçekle konuşan Yunus Emre’den ilham almışız. Tek bir sarı çiçeğin ezilmesine izin vermeyiz. Tek bir yaylanın tarumar edilmesine izin vermeyiz. Kötü yapılaşmayla o doğanın bozulmasına izin vermeyiz. O yollar doğayı bozmak için değil, doğaya ulaşıp rabbimize şükretmek için yapılıyor. Yeşil Yol bu felsefeyle yapılmaya devam edecek.”

Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce: Beton makinesinin sesinden büyük keyif alıyorum

Çevre Bakanı İdris Güllüce ise İstanbul Esenler’de katıldığı bir açılışta yaptığı açıklamalarla, devleti temsilen “çevreleri”ne hangi gözle baktıklarını açık etmiş oldu. Çevre Bakanı: “Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın. Ben inşaat mühendisiyim, beton makinesinin sesinden çok keyif alırım. Böyle pat… pat…pat… vurdukça… Türkiye kalkınıyor. Kalkınacak, gelişecek. Türkiye 2023, 2071 hedeflerine gidiyor… Biraz sonra o beton pompası vurmaya başlayacak. Birilerine rağmen Türkiye kalkınacak. Rabbim bu ülkeyi hep böyle kalkındırsın. Silah seslerinin yerine, terörün yerine, insanların birbirine acımasızlığı yerine beton santrallerinden beton çıksın ve o beton santrallerinin betonlarını beton pompaları insanlara güzel güzel evler, havaalanları, yollar, otobanlar yapsın!”

Halbuki biz çevre bakanından yaptıkları pislikleri örtmek için usulen de olsa -ki her zaman öyle olur- yeşile övgü beklerken; kendileri derelerimizi kurutan, ormanları yerle bir eden yaşam alanlarımızdan bir silindir gibi geçen “beton”a karşı histerik aşkını dile getiriyor.

Katliamı takip eden son bir hafta içerisinde yapılan tüm bu açıklamalara baktığımızda “Siz bizimle dalga mı, geçiyorsunuz?” diye sormamak elde değil. Bu açıklamaların, toplumun birçok duyguyu bir arada yaşadığı ve dikkatinin çok başka noktalara çekildiği böyle bir zamanda yapılması oldukça manidar ve aynı zamanda son derece umursamaz ve pespayecedir.

Açık, net ve tereddütsüz bir şekilde söylüyoruz, komik değilsiniz, zeki ya da edebi hiç değilsiniz! İğrençsiniz, katilsiniz; Ankara‘da ölen yoldaşlarımızın, derelerin, ağaçların, havanın, hayvanların, tüm doğanın katilisiniz. Çok sevdiğiniz beton makinelerinin sesi eşliğinde, öve öve bitiremediğiniz duble yolların arasında, yaşadığımız toprakların her bir yanına dizilmiş enerji santralleri ve saya saya bitmeyecek talan projelerinizle beraber yok olup gideceksiniz. Doğanın ve katlettiğiniz tüm yoldaşlarımızın öfkesi, yaşadığınız her an ensenizde olacak. Yaptığınız hiçbir katliam, gevrek gevrek sırıtarak söylediğiniz hiçbir yalan, hiçbir söz unutulmayacak!

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” İki Arada Bir Derede Katliamın Gölgesinde Talan Projeleri” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/10/27/iki-arada-bir-derede-katliamin-golgesinde-talan-projeleri-ozgur-erdogan/feed/ 0
“Brezilya Halkları Kapitalizme Karşı Defansta” – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2014/06/19/brezilya-halklari-kapitalizme-karsi-defansta-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2014/06/19/brezilya-halklari-kapitalizme-karsi-defansta-ozgur-erdogan/#respond Thu, 19 Jun 2014 16:55:53 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/19/brezilya-halklari-kapitalizme-karsi-defansta-ozgur-erdogan/ Eyaleti gözetleyen 3 bin kamera, 20 bin polis, 170 bin güvenlik görevlisi, insansız hava araçları, güvenlik robotları, 40 ayrı ülkeden istihbarat desteği, kimyasal ve nükleer tehditlere karşı alınan önlemler, yapılan tatbikatlar ve tabi ki bütün bunlar için harcanan 600 milyon Euro… Yukarıdaki rakamlar sıcak çatışmaların ve gırtlak gırtlağa bir savaşın yaşandığı bir Ortadoğu ülkesine değil, […]

The post “Brezilya Halkları Kapitalizme Karşı Defansta” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Eyaleti gözetleyen 3 bin kamera, 20 bin polis, 170 bin güvenlik görevlisi, insansız hava araçları, güvenlik robotları, 40 ayrı ülkeden istihbarat desteği, kimyasal ve nükleer tehditlere karşı alınan önlemler, yapılan tatbikatlar ve tabi ki bütün bunlar için harcanan 600 milyon Euro…

Yukarıdaki rakamlar sıcak çatışmaların ve gırtlak gırtlağa bir savaşın yaşandığı bir Ortadoğu ülkesine değil, başka bir savaşın yaşandığı bir Güney Amerika ülkesine; Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olan Brezilya’ya ait. Üstelik savaşın tarafları açık ve net, nedenleri gün gibi ortada: Cephenin bir tarafında bölge halkını hiçe sayan Dünya Kupası’nı bahane ederek mahalleleri talan eden, insanları yaşadıkları bölgeden zorla kovan, binlerce insanı aç bırakan küresel kapitalistler ve onların o bölgedeki ortakları, cephenin diğer yanında ise tutunabilecekleri tek şey yaşamları ve beraber mücadele ettikleri insanlar olan ezilenler.

Eğer son yıllardaki büyük spor organizasyonlarının yapıldığı coğrafyalara ve o coğrafyalar hakkında çıkmış kıyıda köşede kalan haberlere bakarsanız, muktedirlerin neden bu kadar çok korktuğunu anlarsınız. Çünkü kapitalizm son 20-30 yıldan bu yana kendi kentlerini yaratmaya, hâlihazırda cehenneme çevirdiği yaşam alanlarımızı kendi arzuladığı ölçüde dönüştürmeye uğraşıyor. Şehir merkezinde kalmış yoksul mahalleleri, kent dışına çekmeyi, yoksullardan boşalan yerleri devasa rezidanslar, büyük alışveriş merkezleri ile doldurup bizlerin cehenneminden kapitalizmin cennetini yaratmaya çalışıyor. Güçlü kapitalist devletlerin kısmen başardığı bu dönüşümü yakalamaya çalışan diğer “üçüncü dünya ülkeleri” için ise, Dünya Kupası ve Olimpiyatlar gibi devasa spor organizasyonları büyük olanaklar sunuyor. Çünkü böylesine büyük bir organizasyonu alan devlet için yıkım ve tahliyeler meşrulaşıyor. Yani, bu organizasyonlar sırasında stadyumun içinde ya da televizyonun başında Messi’nin attığı golü ya da Usain Bolt’un deparını izleyenler stadyumun dışını göremez oluyorlar.

2014 Dünya Futbol Şampiyonası ve 2016 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olan Brezilya’da da yaşanan şey bu. “Kentsel dönüşümü” hızlıca tamamlamaya çalışan devletlerle kapitalistler ve buna çanak tutmaya oldukça hevesli olan büyük spor ağalarının ortaklığı.

Brezilya’da şu ana kadar 250.000 kişi evinden edildi, onlarca mahalle haritadan silindi, yüzlerce ev yıkıldı, bu dönemde özel tim polisleri tarafından 18 mahalle işgal edildi ve onlarca kişi öldürüldü, devlet erkanınca ülkenin görüntüsünü bozan ve imajını zedeleyen sokak çocukları bir anda ortadan kayboldu; kimileri bu çocukların öldürüldüğünü kimileri de gözetim altında tutuldukları yerlerde işkence gördüklerini söylüyor, sadece stadyum inşaatlarında çalışan 8 işçi yaşamını yitirdi.

Bu rakamlar ve katliamlar tüylerinizi ürpertmeye yetmiyorsa elinize bir harita alın ve bu organizasyonların yapıldığı yerlere tekrar bakın ve bugün de Brezilya’dan geçmekte olan fay hattını izleyin. 1988 Seul Olimpiyatları’nda 720.000 kişi evinden edilmiş, 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda 30.000 kişi, 2008 Pekin Olimpiyatları’nda da 1.250.000 kişi ve 2014 Güney Afrika Dünya Futbol Şampiyonası’nda yine yüz binlerce kişi evlerinden, mahallerinden zorla tahliye edilmiş, yoksullardan boşaltılan yerlere stadyumlar, alışveriş merkezleri ve rezidanslar inşa edilerek bu bölgeler, hızlı bir şekilde kapitalist dönüşümlerini tamamlamışlardı.

Kısacası, Brezilya’da devlet erkânı, kapitalistler ve endüstriyel futbol adamları bize büyük bir futbol şöleninin gölgesinde; yıkım, ölüm ve yağma sunuyor ve ne yazık ki bu Dünya Kupası’nda da isteseler de istemeseler de tüm futbolcular gollerini karşı takıma değil, biz ezilenlere atıyor.

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Brezilya Halkları Kapitalizme Karşı Defansta” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/19/brezilya-halklari-kapitalizme-karsi-defansta-ozgur-erdogan/feed/ 0
Yol Aslında En Çok Duvara Benzer! https://meydan1.org/2013/11/18/yol-aslinda-en-cok-duvara-benzer/ https://meydan1.org/2013/11/18/yol-aslinda-en-cok-duvara-benzer/#respond Mon, 18 Nov 2013 10:30:54 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/18/yol-aslinda-en-cok-duvara-benzer/ Bu Yol Nereye Gider Efendi? Arter sözcüğü atardamar anlamına gelir, yani kalpten vücuda kan taşıyan damarlar. Fakat arter, aynı zamanda kara yolu anlamına gelir. Ara yollar, ana yollara bağlanır. Ana yollar merkezlere taşınır. Kapitalizm doğası gereği, sürekli merkezleri canlı tutmak, onları doyurmak durumundadır. O yüzden çevrede merkezi doyurabileceği ne varsa, onları yolları aracılığıyla merkeze taşır. […]

The post Yol Aslında En Çok Duvara Benzer! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bu Yol Nereye Gider Efendi?

Arter sözcüğü atardamar anlamına gelir, yani kalpten vücuda kan taşıyan damarlar. Fakat arter, aynı zamanda kara yolu anlamına gelir. Ara yollar, ana yollara bağlanır. Ana yollar merkezlere taşınır. Kapitalizm doğası gereği, sürekli merkezleri canlı tutmak, onları doyurmak durumundadır. O yüzden çevrede merkezi doyurabileceği ne varsa, onları yolları aracılığıyla merkeze taşır. Yollar, kapitalizmin damarlarıdır. Sürekli genişleme eğiliminde olan kapitalizm, yeni yollara, yeni damarlara ihtiyaç duyar. Dolayısıyla yeryüzü, mahallemiz, köyümüz, yaşam alanlarımız kötü niyetli bir cerrahın elinde tarumar edilir.

Bir Yol Hikayesi

Bu uzun süreden beri böyledir. Tarihte adını çok duyduğumuz İpek ve Baharat yollarından, Avrupalı soyluların sofralarını süsleyen tonla baharat, nazik tenlerini örten top top İpek geçer; medeniyet geçer; Asya ve Avrupalı efendilerin üzerinde yükseldikleri köleler geçer, ölüm ve zulüm geçer ama bir tek adalet geçmez. Üstelik yol sadece yerin üzerine değil, denizin üzerine de yapılır. Güney Kuzey Amerika’sına bakmadan Doğu Afrika’sından girilip Batı Afrika’sından çıkılır. Geride bağırsakları sökülmüş bir dolu coğrafya bırakılır; yüzlerinde aşağılanmanın, yok sayılmanın ve sömürülmenin yol yol yara yaptığı “üçüncü dünya ülkelerinin” sonuncu olmaya mahkum edilmiş yaşamları bırakılır.

Efendiler bir yere girdiklerinde oraya önce bir merkez, hemen ardından da yolları yaparlar. Yeşilçam filmlerinde taşrada “kasabaya-köye yol getirme” vaadiyle ortalarda dolanan işgüzar politikacılar, kapitalizmin kalp damar cerrahlarının neşterleridir. Yolun bağlandığı her yer, kapitalizmin besin kaynağına dönüşür. Bu damarlar kan vermez, onlar sondaj boruları gibi çalışır. Amasya’nın elması ile Güney Afrika’nın elması aynı mantıkla işleyen farklı yollardan yutularak merkezlere taşınır. Böylece tüm yaşam alanlarımız yollarla çevrilir. Yani kapitalizmin yaptığı tüm yollar kapitalistlerin kendileri için bir köprüye dönüşürken, biz ezilenler için hayatlarımızla kendimiz arasında birer sete dönüşür. Evet yol damara benzer, sondaj borusuna, yaşamlarımıza vurulmuş zehirli bir kırbaca. Ama aslında en çok duvara benzer!

Meselenin aslı şudur ki, ne zaman biri bize yol getireceğini söylese, aslında bizi yola getirmeye çalışıyordur. İktidarın getirdiği tüm yollar, yine kendisine çıkar. Yani yalan, talan ve ölüme…

Yol Aslında En Çok Duvara Benzer!

J.G Ballard, Beton Ada adlı kitabında, Londra’nın merkezinde işinden evine dönerken geçirdiği bir kaza sonucu, üç otoyolun kesiştiği bir noktadaki “beton ada”ya düşen bir karakterin hikayesini anlatır. O beton adada, yoldan gelip geçenlere kendisini kurtarmaları için sesini duyurmaya çalışan karakter için yollar, insanlar, dahası koca bir kent duvara dönüşmüştür. Ballard bu karakter üzerinden modern bir Robinson Crusoe hikayesi anlatır.

İşin fantastik kısmını ve Ballard’ın anlatı yeteneğini bir kenara koyacak olursak, durum bizim içinde pek farklı değil. Kentsel dönüşüm projeleri ile kentin dışına itilen ve itilmek istenen yoksullar, devasa otoyollar ile birbirinden ayrılmış mahallelerde, başka bir “tutsaklığın” parçası haline geliyorlar.

Bu tutsaklık kendini iki şekilde gösteriyor. Birincisi, geçmişte, büyük şehirlerden köylere, kasabalara açılan yollar vasıtası ile verimsizleştirilen yaşam alanlarından şehirlere göçmek zorunda kalan yoksullar, bugün de her gün mahallelerinden sürülüp, şehir merkezine göç etmek zorunda kalıyorlar. Sabahın çok erken saatlerinde üç kuruş para için sıkış tepiş otobüslere, metrolara, metrobüslere doluşan ezilenler; beylerin, efendilerin işlerini gördükleri fabrikalara, AVM’lere ve lüks semtlere gidip bütün gün çalıştırıldıktan sonra akşam yine aynı cefayı çekerek evlerine geri dönüyorlar. Kelime anlamlarından biri “ulaşımı sağlamak” olan yol, burada ezilenlerin mahalleri, aileleri dahası yaşamları ile kendileri arasında örülmüş bir duvara dönüşüyor.

Bir diğeri ise, daha doğrudan bir duvar işlevi görüyor. Devasa ana yolların arasına sıkışmış ve hemen dibindeki diğer mahalle ile bağlantısı kopmuş, adeta beton adalara dönüşmüş yaşam alanları. Böylesi bir yola/duvara verilebilecek en iyi örneklerden biri, 33 yıl önce TEM otoyolunun ortadan ikiye ayırdığı İstanbul Seyrantepe’deki Huzur Mahallesi olabilir. O dönemde mahalleyi ortadan ikiye bölenler, bir köprü yaparak durumu kurtarmaya çalıştıysa bile, 2010 yılında şu anda Galatasaray’ın kullandığı yeni stadın çevre düzenlemesi dahilinde söz konusu köprü yıkılmak istenmişti. 30 yıl önce komşularıyla aralarına koca bir yol giren Huzur Mahalleliler, ulaşımlarını sağladıkları köprünün yıkılmaması için ciddi bir direniş göstermişti. Huzur Mahalleliler köprünün yıkılmasına engel olamamış ve onun yerine yapılan üst geçitle avutulmaya çalışılmıştı. Fakat Huzur Mahallesi ve benzeri örnekler tüm İstanbul’da hatta neredeyse bütün büyük şehirlerde karşımıza çıkıyor. Eli kolu ana yollarla ve otobanlarla bağlanmış, nefessizlikten gözleri dışarıya çıkmış mahalleler.

“Yol Vermemek” Devrimci Bir Eylemdir!

Kapitalizm gün be gün büyümek, yeryüzünün en ücra köşesine ulaşmak ve orayı kendisine dönüştürmek için çabalamaya devam ediyor. Dün Huzur Mahallesi’ni ikiye bölen yollar, bugün ODTÜ ormanını yutuyor, yarınsa başka bir yere duvar örmeye devam edecek. Fakat bununla beraber ve bunlara rağmen, ezilenler de “yol vermiyor”! Gazi’de ya da Gülsuyu’nda yaşadıkları yerin dibindeki ana arterleri kapatan mahalleliler, Buenos Aires’teki çevre yollarını tıkayarak hammaddelere el koyan Barikatçılar, Cape Town’da evlerini yıkmaya gelen dozerleri ana yolda bozguna uğratan Gecekondulular farkında olarak ya da olmayarak kapitalizmin işleyişini sekteye uğratıyor. Çünkü kapitalizmin can damarları olan yollar tıkanırsa, kangren kaçınılmazdır.

Çünkü “yol vermemek” bizim için duvara dönüşen yolları, onlar için kangrene hatta ve hatta tüm bir sistem için kalp krizine dönüştürmektir!

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

 

 

The post Yol Aslında En Çok Duvara Benzer! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/18/yol-aslinda-en-cok-duvara-benzer/feed/ 0
” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/#respond Sat, 07 Sep 2013 13:27:57 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor. AKP, 3 […]

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazandıktan bu yana kesintisiz iktidarını yaklaşık 11 yıldır sürdürüyor. 2011 seçimleri sonrası ortaya koymuş olduğu “dev” projelerini hayata geçirme konusunda da toplumla adeta inatlaşan bir kararlılık gösteriyor. İsminde bulunan “kalkınma” ibaresine de atfen, kamusal ihtiyacın çok dışında, ihtiyaç olmayan ölçüde “dev projeler” geliştiriyor ve bu projeleri toplumsal muhalefetin tüm haklı itirazlarına rağmen gerçekleştirme konusunda dayatmacı bir tutum sergiliyor.

Halkın kullandığı ortak alanları kendi ölçütlerine göre düzenlemenin dışında, kapitalistlerin rant sağlama amacını da taşıyan bu “dev projelerin” ortak özelliği, dünyadaki benzerleriyle yarışacak kadar “devasa” olmaları ve iktidarın yapay olarak ürettiği “kamusal ihtiyaçlar” üzerinden var edilmeleridir. Bu projelerin, özellikle son dönemde de kamuoyunda tartışılanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Miting Alanları Projesi: Yenikapı ve Maltepe

Tayyip Erdoğan, Taksim ve Kadıköy gibi meydanların eylem ve mitinglere kapatılacağını açıklamış, protestolar için yeni yapılacak Yenikapı ve Maltepe meydanlarını adres göstermişti. Kamuoyundan yoğun bir tepki çeken bu açıklamanın ardından meydan projelerinin sürmekte olan inşaat çalışmalarına hız verildi ve şu anda çalışmalar büyük ölçüde tamamlandı. Her iki meydan projesinin birer milyon kişilik olduğu ve bu özellikleriyle dünyadaki benzerleriyle yarışacak düzeyde büyük olduğu belirtiliyor. Söz konusu meydanlarda, mitinglerin yanı sıra, konser, festival, spor aktivitelerinin yapılması da planlanıyor. Toplumsal muhalefetin yapacağı eylemler için bu alan dayatmasını kabul edip etmeme olasılığının gerçekliği bir tarafa, denizin doldurulmasıyla gerçekleştirilen bu projeler, özellikle bu bölgelerdeki ekosistem için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu bu konuya ilişkin yapmış olduğu açıklamada, “Denize ait olmayan beton yığınını oraya yerleştirerek dolgu yapmak, denizi kirletmek anlamına gelir. Bu, tıpkı denize çöp poşeti atmak gibi bir şeydir. Yani deniz doldurularak, hem inşaat kaynaklı bir kirlilik oluşacak, hem de ekosistem bozulacak.” dedi. Bozoğlu, dolgu sisteminin yaratacağı deprem riskine de dikkat çekerek, “Bunun en yakın örneğini Karadeniz Sahil Yolu’nda gördük. Düzce Deprem’inde genellikle dolgu yapılan bölgeler çöktü. Doğaya bu kadar müdahale etmemek gerekiyor, çünkü doğa hakkını geri alıyor.” diye konuştu.

Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesi

Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda temeli atılan proje, aslında önceleri daha çok, yapılması düşünülen yeni köprüye verilecek isim ile kamuoyunda tartışıldı. Köprüye, Alevi katliamlarıyla bilinen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in adının verilecek olması, İstanbul’un böyle bir köprüye ihtiyacının olup olmadığını, trafik sorununun böyle bir köprü-otoyol projesiyle çözülemeyeceğini ve bu proje sonucu, şehrin kalan son ormanlık alanının yok olacağı gerçekliğini bir anlamda gölgede bıraktı.

Köprü yapımı aleyhine çeşitli STK’ların açmış oldukları birçok dava var ve bu davalardan birinde, geçtiğimiz günlerde medyaya da yansıyan “bilirkişi raporu” oldukça ilginç bilgiler içermekte. Raporda, “Köprü etrafında eğer yerleşim yerleri oluşmazsa çevreye abartıldığı kadar zarar vermez. Köprü

yapılmazsa daha büyük çevre kirliliği olur.” denilerek, başlatılan talan projesi meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Hükümetin 2023 yılı hedeflerine de vurgu yapılan bilirkişi raporunda “Tuzla ve Gebze’deki sanayi faaliyetleri yereldeki ekolojiyi ve çevreyi tahrip ederken ülkenin ekonomik yönden büyümesinde ve ülke sanayisinin rekabet gücünü sürdürerek hayatiyetini devam ettirmesinde önemli bir fonksiyona sahip” iddialarına yer verildi.

Toplumun bu projeye talebi ve ekolojik etkileri tartışılmadan gündeme getirilen bu söz konusu köprü-otoyol inşaatı sonucu, 1.5 milyon dolayında ağacın kesileceği tahmin ediliyor.

Üçüncü Havalimanı Projesi

Yukarıda sözünü ettiğimiz Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile şehre bağlanacak üçüncü havalimanının, 150 milyonluk yolcu kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük havalimanı olması düşünülüyor. Tıpkı köprü ve otoyol projesi gibi bu “dev projede de” yüzbinlerce ağaç kesilerek ciddi anlamda bir ekolojik tahribat oluşacak. Yeni havalimanı projesi, ihale rakamları anlamında da devasalık arz ediyor. Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle Cumhuriyet tarihinin rakamsal anlamdaki bu en büyük ihalesini (22 milyar 152 milyon Euro), Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon konsorsiyumu kazandı. AKP hükümetinin “İstanbul’umuzu Avrupa’nın en devasa havalimanına kavuşturacağız” içerikli ve yapay ihtiyaç üretme amaçlı propagandası karşısında ise eski THY Genel Müdürü Cengiz Karlıtekin mevcut havalimanlarına pist takviyesi yapılarak yolcu kapasitesinin 150 milyona çıkarmanın mümkün olduğunu belirtti.

“Çılgın Proje”: Kanalistanbul

Bu devasa projelerin belki de en popüleri, bizzat Erdoğan tarafından kamuoyuna “Çılgın Proje” olarak tanıtılan Kanalistanbul Projesi. Tayyip Erdoğan’ın 2011 genel seçimleri öncesi, seçim vaadi olarak da ortaya attığı Kanalistanbul Projesi, gerçekleşmesi durumunda belki de, tam bir ekolojik felakete yol açacak. Okyanus bilimi uzmanı Prof. Dr. Cemal Saydam’a göre Kanalistanbul Projesi sonrası, Karadeniz’de tuzlanma artacak. Ayrıca Marmara’nın alt sularının oksijensiz kalması ve buna bağlı olarak hidrojen sülfür konsantrasyonun artması nedeniyle tüm İstanbul’u adeta bir çürük yumurta kokusu kaplayacak. Kanalistanbul’un açılmasıyla oluşacak adanın doğal kaynak suları, deniz suyuyla karışacak.

Kentsel Dönüşüm Projesi: Yıkımlar

Tayyip Erdoğan’ın “İktidarıma mal olsa bile mutlaka gerçekleştireceğim” diye nitelediği kentsel dönüşüm projesi, geçtiğimiz yıl Ekim ayında yapılan dinamitli yıkımlarla resmen başlatılmıştı.

İstanbul, Ankara, İzmir, İzmit, Adana, Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde gerçekleştirilmesi düşünülen proje kapsamında devlet ve inşaat şirketleri önemli bir rant sağlayacaktır. Bu projeyle insanların evleri yok pahasına satılacak, ardından ya ev sahipleri “ikna edilerek” ya da zorla evler yıkılacak. Yıkım ücreti de kişinin kendisinden tahsil edilerek, kişi TOKİ’ye borçlandırılacak. Evi elinden alınan insanlar şehrin dışından, banka kredisiyle uzun yılar ödemesi gereken bir borç yükünün altına sokulacak. Kentsel dönüşüm projesi şu anda İstanbul dışında, özellikle Ankara Dikmen ve Mamak’ta hızla uygulanmaya başlandı.

Geçtiğimiz günlerde söz konusu kentsel dönüşümün, Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının da katıldığı üçüncü etabı, toplam 46 merkezde eşzamanlı olarak başlatıldı. Böylece “deprem riski” taşıdığı iddia edilen toplam 335 kamu binası ve 90 bin konutun yıkım işlemi gerçekleştirilecek.

Çamlıca Camii Projesi

Tayyip Erdoğan’ın kamusal bir ihtiyaç talebi ortaya koymaya bile gerek duymadığı ve bu anlamda salt bir “gösteriş arzusu” ile açıklanabilecek bu devasa cami projesiyle Çamlıca tepesindeki ağaçlık bölgeler yok edilecek. Yaklaşık 50 bin kişinin namaz kılabileceği ve 15 bin metrekarelik bir alana yapılacağı duyurularak tanıtılan cami projesi, 111 milyon 500 bin TL ihale bedeliyle de cami ihaleleri arasındaki rekorun sahibi.

“Asrın Projesi”: Marmaray

AKP tarafından dünyanın en önemli projelerinden biri olarak sunulan Marmaray Projesi, İstanbul Boğazı’nı denizin altından bir tüp geçitle birbirine bağlayacak bir raylı sistem çalışması. 2004 yılında temeli atılan hükümetin bu “dev projesinin” ihale bedeli, 2.5 milyar dolar. Proje inşaatının yer yüzeyinde devam ettiği dönemlerde Sirkeci ve Yenikapı inşaat bölgelerinde özellikle Bizans dönemine ilgili STK’larla projeye karşı çıkanlar Tayyip Erdoğan tarafından “Üç beş tane çanak çömlek, çatal kaşık bulundu diye bu dev hizmeti 4 yıl geciktiren kişiler” olarak lanse edilmişti.

AKP’nin bu “dev projesi” son olarak binlerce kişinin ölümüne neden olabilecek bir teknik hatanın yapıldığı konusuyla yine gündeme geldi. Gazeteci Necati Doğru’nun iddiasına göre, proje ihalesini kazanan Japon Taisei ve Türkiyeli şirketler Gama-Nurol ikilisi, tüp geçit inşaatında büyük bir hata yapmıştı. Tamamı 11 tünel olan projede, 11. tünelden başlamak üzere 7. tünele kadar proje yürütüldüğü, 7. tünelde yapıcı firma mühendislerinin 15 santimlik bir düşey sapma tespit ettiği ileri sürüldü. Söz konusu hatanın Ulaştırma Bakanlığı’nın İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne bildirildiği ve sorunun giderilmesi için hatanın meydana geldiği 7. tünelin tamamen sökülmesi gerektiği tespit edildi. Bunun maliyetini fazla bulan yüklenici şirket yetkililerinin sorunu dolgu yöntemiyle giderme yoluna gittiği belirtildi.

Mücadeleye Devam

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan Taksim Direnişi’nde verilen mücadele sonucu, Taksim Gezi Parkı’nın rant adına şirketlere talan ettirilmesi engellenmişti. Ancak AKP hükümetinin irili ufaklı daha birçok projesi bulunuyor ve bunların neredeyse tamamı, aleyhlerinde açılan davalarla da gündemde. Fakat bu talan politikalarının açılan davaların sonucu gelmesi umulan “adaletin” ötesinde, Taksim Gezi Parkı’nda olduğu gibi kararlılıkla yenilgiye uğratılacağı açıktır.

Emrah Tekin

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/feed/ 0
“Su : Devlet için Politika Kapitalizm için Fırsat,Halk için Yaşam” – Didem Erbak https://meydan1.org/2013/09/07/su-devlet-icin-politika-kapitalizm-icin-firsathalk-icin-yasam-didem-erbak/ https://meydan1.org/2013/09/07/su-devlet-icin-politika-kapitalizm-icin-firsathalk-icin-yasam-didem-erbak/#respond Sat, 07 Sep 2013 12:18:25 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/07/su-devlet-icin-politika-kapitalizm-icin-firsathalk-icin-yasam-didem-erbak/ Yaşadığımız coğrafyanın birçok bölgesinde devlet ve şirketler tarafından birçok santral projesi yapılmakta ve planlanmaktadır. Yaşamı yok eden enerjiye ve şirketlerin talanına karşı direnen halkın isyanını, mücadelesini, özellikle son yıllarda coğrafyanın birçok yerinde gördük, görmekteyiz. Kırsalda yaşayan bir insanın deresini almak, onun ağacını kesmek, havasını karartmak yani kısaca yaşamını elinden almaktır. Toprağı elinden alınan insanlar, yaşamanın […]

The post “Su : Devlet için Politika Kapitalizm için Fırsat,Halk için Yaşam” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yaşadığımız coğrafyanın birçok bölgesinde devlet ve şirketler tarafından birçok santral projesi yapılmakta ve planlanmaktadır. Yaşamı yok eden enerjiye ve şirketlerin talanına karşı direnen halkın isyanını, mücadelesini, özellikle son yıllarda coğrafyanın birçok yerinde gördük, görmekteyiz.

Kırsalda yaşayan bir insanın deresini almak, onun ağacını kesmek, havasını karartmak yani kısaca yaşamını elinden almaktır. Toprağı elinden alınan insanlar, yaşamanın oldukça zor olduğu şehirlere göç etmek zorunda bırakılırlar.

Bu yüzdendir yaşamları için direnen yaşlı kadınların HES’çi şirket önündeki nöbetleri, bu yüzdendir şirket görevlilerini kovalayan eli sopalı çocuklar. T.C devletinin yıllardır halkların kardeşliğine karşı yürüttüğü politikalar, bu yaşam mücadelesinin ortaklaşmasını engelleyemedi. Birbirine “düşman”mış gibi anlatılan Karadeniz halkı ve Kürt halkı, yaşam mücadelesinde şirketlere ve devlete karşı omuz omuza birlikte direndi.

Suyun Ötesi

Suyun berisinde talan projeleriyle yaşamlarımızı talan eden şirketler, suyun öte tarafında Yunanistan’da da talan projeleriyle yaşama yönelik saldırılarını sürdürüyorlar.

Yunanistan’ın Halkidiki bölgesinde devam etmekte olan, Kanadalı Eldorado şirketine ait altın madeni çalışmaları, yöre halkının mücadelesi ile karşı karşıya. Madenin kapatılmasını isteyen halk sokaklara döküldüğüne, şirketlerin koruyucusu devletin kolluk kuvvetinin saldırısına maruz kalmıştır. Halkidiki halkının yaşamına göz diken Eldorado şirketi aslında bize oldukça tanıdık geliyor. Çünkü aynı şirket Anadolu coğrafyasının batısında bulunan Kaz Dağları’na göz dikmiş ve çalışmalarına da başlamıştır. Yunanistan’ın, Avrupa’nın en fakir bölgesi olan Epirus bölgesinde bulunan, Arnavutluk’a kadar uzanan ve özellikle bölgedeki Vovousa köyünün yaşamı kaynağı olan Aoos Nehri’ne Terna–PPCR tarafından hidro elektrik santral yapılmak istenmektedir. Proje yapılırsa Arnavutluk’a akan nehrin yönü değiştirilerek Atina’ya doğru akması sağlanacak. Aslında bu bakımından proje sadece Yunanistan sınırları içerisinde olan yaşayanların değil, sınırın öbür tarafında olanları da oldukça etkileyecek. Bu projenin gerçekleşmesi her iki halkın da yaşamlarını etkileyecek ve belki de bu talan yine büyük şehirlere göçlerle sonuçlanacak.

Su Özgürse Yaşam Özgürdür

Halk için yaşamın kendisi olan su, devlet ve kapitalizm içinse politikadır. Aoos Nehri’nin yönünün değiştirilmesinin sözde halkın “yararına” olan taraflarını açıklayan Yunanistan devleti, “Su bizim suyumuz, kaynağı bizde, Arnavutluk’a niye aksın.” diyor. Devletin bu açıklamalarının nedeninin şirketlerle sürdürdüğü bir politika olduğu, görmezden gelinemeyecek bir gerçektir.

Bu politikanın bir başka örneğini T.C devletinin Suriye devleti ile işlettiği politikasında da görebiliriz. Suriye ile siyasi ilişkilerin iyi olmadığı bir evrede, T.C devleti barajların kapaklarını kapatarak Suriye topraklarına suyun gidişini engellemişti. T.C devleti, Suriye devletine “ders” niteliğindeki bu politikayı gerçekleştirirken, bu durumun asıl mağdurları bölgede yaşayan susuz kalan halk oluyor.

Şirketler de devletlerin bu politikasını bir fırsata dönüştürerek, “enerjiye ihtiyacımız var” bahanesiyle, bulduğu en küçük dereye bile enerji santrali yapmaya girişmekte, bunun için binlerce ağacın kesilmesine, bölge halkını göçe zorlayıp büyük kentlerde ucuz işgücü potansiyeli haline getirilmesine, bütününde ekolojik yaşamın geri dönülmez bir biçimde tahribata uğramasına neden olmaktadır.

Devletin bu alandaki politikaları zaman zaman şirketlerin çıkarlarıyla çelişiyor gibi görülse de, yeri geldiğinde medyayı, yeri geldiğinde yargıyı ve kolluk kuvvetlerini emirleri altında tutan bu güçler,

yaptıkları bu tahribata karşı çıkan yaşam savunucularını “terörist” olarak niteleyip susturmaya çalışıyorlar.

Oysa yalnızca halklar için değil tüm varlıklar için su, yaşamın kendisidir. Anadolu’dan Yunanistan’a, dünyanın her yerinde halkların yaşam için direnmesi ve mücadele etmesi kaçınılmazdır.

Yaşamlarımıza örgütlü bir şekilde saldıran devletlere ve kapitalizme karşı, bu mücadelenin ve direnişin deneyimlerini paylaşmaktan, daha da örgütlü mücadele yürütmekten başka şansımız yoktur.

 

Didem Erbak

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12.sayısında yayımlanmıştır.

The post “Su : Devlet için Politika Kapitalizm için Fırsat,Halk için Yaşam” – Didem Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/07/su-devlet-icin-politika-kapitalizm-icin-firsathalk-icin-yasam-didem-erbak/feed/ 0
Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/ https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/#respond Wed, 24 Apr 2013 16:47:40 +0000 https://test.meydan.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/ Geçtiğimiz aylarda Enerji Bakan Taner Yıldız gerçekleştirdiği bir basın toplantısında TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ile Shell’in Karadeniz ve Akdeniz’de yaptığı petrol-doğalgaz arama ortaklığından bahsetmiş, geçen Eylül ayında Shell’in Diyarbakır’da kayagazı aramalarına başladığını söyleyerek, açılacak sondaj kuyularının ekonomide kalkınmaya yol açacağını vurgulamıştı. Yıldız Güneydoğu’daki aramalardan sonra Karadeniz’de de yeni sondaj kuyularının açılması hedeflendiğini söylemişti. “Türkiye’nin […]

The post Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Geçtiğimiz aylarda Enerji Bakan Taner Yıldız gerçekleştirdiği bir basın toplantısında TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ile Shell’in Karadeniz ve Akdeniz’de yaptığı petrol-doğalgaz arama ortaklığından bahsetmiş, geçen Eylül ayında Shell’in Diyarbakır’da kayagazı aramalarına başladığını söyleyerek, açılacak sondaj kuyularının ekonomide kalkınmaya yol açacağını vurgulamıştı. Yıldız Güneydoğu’daki aramalardan sonra Karadeniz’de de yeni sondaj kuyularının açılması hedeflendiğini söylemişti.

“Türkiye’nin yeraltı kaynakları bakımından çok zengin olduğu ve yeraltı gaz aramalarının hızlandırılacağının” konuşulduğu günlerde, TPAO ilk sismik gemisini almış, bu süreç daha da hızlandırılmıştı. Sondaj kuyularında dinamit patlatarak yeraltından gelen sarsıntıyı kaydeden, yeraltının jeolojik yapısını hesaplayarak yeraltında bulunan gazın çıkarılmasına yarayan sismik gemilerle, özellikle Akdeniz’de aramalara başlanacağı söylenmişti. Ancak Akdeniz Bölgesi için alınan ”Barbaros” isimli sismik geminin ilk olarak Karadeniz açıklarına yollanması, Karadeniz’in enerji savaşlarının yeni merkezi olacağını gösterdi. TPAO’nın yeni kuyular açmak için Batı Karadeniz’e Shell ile anlaşmalar imzaladığı esnada ise Karadeniz’den bu kez yeni bir “alternatif enerji”nin adı yükseldi: Buz Gazı.

Yakın zamanda Türkiye’nin enerji politikası hakkında yaptığı açıklamayla gündeme gelen Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Volkan Ediger, “kaya gazı ve kömür gazından sonra en önemli üçüncü alternatif gaz olan buz gazı”nın özellikle Karadeniz’de çokça bulunduğunu söyleyerek, devletin ve özellikle enerji şirketlerinin yüzlerini buraya dönmesi gerektiğini belirtti. Buz gazının ilk kez geçtiğimiz ay Japonlar tarafından üretildiğini söyleyen Ediger, deniz tabanında katılaşmış halde bulunan buz gazının petrole benzer bir sondaj yöntemiyle çıkarılabileceğini ve eğer çıkarılırsa alternatif enerjide yeni bir dönemin başlayabileceğini kaydetti.

“Metan hidrat” denilen buz gazının deniz dibinde bulunan buz kütleleri halinde çıkarılabileceği ve bu kütlelerden büyük oranda yakıt gazı elde edileceği konuşuluyor. Ancak özellikle Japonya’nın yaptığı sondaj çalışmaları ve son dönemde yapılan açıklamalar ile gündeme gelen buz gazı, bu coğrafya için yeni bir talan projesi olacağa benziyor. Yeni bir enerji olarak, “bilim dünyası”nda ve özellikle enerji sektöründe çokça ses getiren buz gazı büyük şirketler için yeni bir yatırım alanı olurken, Karadeniz’de ise yıkım, talan ve sömürü sesleri yankılanıyor.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.

The post Karadeniz’de Talanın Adı Bu Kez BUZ GAZI appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/04/24/karadenizde-talanin-adi-bu-kez-buz-gazi/feed/ 0