tayyip – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 29 Aug 2013 21:11:18 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Suriye’de Sarin Gazı Katliamı https://meydan1.org/2013/08/30/suriyede-sarin-gazi-katliami/ https://meydan1.org/2013/08/30/suriyede-sarin-gazi-katliami/#respond Thu, 29 Aug 2013 21:11:18 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/30/suriyede-sarin-gazi-katliami/ Ortadoğu’yla ilgili gündemin Mısır’da yaşananlar üzerinden yoğunlaştığı bir zamanda, video paylaşım sitelerine Şam’ın yakınlarındaki Huta bölgesine yapılan kimyasal saldırıyla ilgili görüntüler düştü. Görüntüler tüm uluslararası haber ajanslarına son dakika haberi olarak postalandı. Videodaki görüntüler, kimyasal saldırıdan etkilenen çoğunluğu çocuk birçok insanın can çekişme görüntüleriydi. Suriye’den savaş sırasında gelen şiddet içerikli görüntülerin en şiddetlisi bu son […]

The post Suriye’de Sarin Gazı Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Ortadoğu’yla ilgili gündemin Mısır’da yaşananlar üzerinden yoğunlaştığı bir zamanda, video paylaşım sitelerine Şam’ın yakınlarındaki Huta bölgesine yapılan kimyasal saldırıyla ilgili görüntüler düştü. Görüntüler tüm uluslararası haber ajanslarına son dakika haberi olarak postalandı. Videodaki görüntüler, kimyasal saldırıdan etkilenen çoğunluğu çocuk birçok insanın can çekişme görüntüleriydi. Suriye’den savaş sırasında gelen şiddet içerikli görüntülerin en şiddetlisi bu son yaşananlara ilişkindi.

Bir hastanede, saldırıdan etkilenen insanların görüntülerinin yer aldığı bu video sonrasında açıklama yapan Suriyeli muhalifler, benzer saldırıların daha önce de olduğu ancak yaşanan son saldırının bu saldırıların arasından en büyüğü olduğunu belirtti. 1988 yılında, Halepçe’de Saddam Hüseyin’in Kürt halkına yönelik gerçekleştirdiği kimyasal saldırıyı anımsatan bu saldırıda, binin üzerinde kişinin öldüğü ve bir o kadarının da saldırıdan etkilendiği ulaşılan bilgiler arasında.

Haberin Doğruluğu

Saldırının hemen ardından konuşulan önemli bir mesele, haberin doğruluğuyla ilişkili. Suriye’de muhalifler de, Esad yanlısı güçler de savaş sırasında birbirlerinin kimyasal silah kullandıklarını iddia etmişlerdi. Suriye resmi haber ajansları, haberin asılsız olduğunu, cesetlerde kurşun ya da patlayıcı izi görülmediğini, görüntülerin eski ya da sahte olduğu iddiasında bulundu.

Böyle bir saldırının, Birleşmiş Milletler silah denetçilerinin, Suriye’de başka bir bölgede kimyasal silahla ilgili bir denetleme yapmak için geldiği bir zamanda gerçekleşiyor olması, sadece Esad hükümeti destekçilerinin değil, farklı birçok devlet yetkilisinin de dikkatini çekmiş durumda. Suriye yetkililerinin, muhaliflerin hedef şaşırtmak için gerçekleştirdiği bir kurmaca diye adlandırdığı durumu, BM bünyesindeki bazı devletler de soru işaretleri ile karşılasa da, denetçilerin hemen bu bölgeye gitmesi konusunda herkes hem fikir.

Muhaliflerin bu kadar çok kimyasal silaha sahip olamayacağını, görüntülerin sahte olmasının nereyse imkansız olduğunu vurgulayan bazı BM yetkilileri, durumun gerçekliği kanıtlandığı takdirde hemen gerekenin yapılacağından bahsediyor. Gerekenin ne olduğu noktasında, şu ana kadar en açık ifadede Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius bulundu; Suriye’ye müdahale.

Rusya Dışişleri Bakanı Alexander Lukashevic’in açıklamaları, haberin doğru olup olmadığını araştırmak için profesyonel bir ekibin kurulması ile ilgiliydi. Sürecin başından bu yana, Esad’a destek noktasında çekinmeyen Rusya, BM denetçilerinin ziyaretinin hesaplandığı “önceden hazırlanmış bir provokasyon” olabileceğine vurgu yaptı.

Kimyasal Saldırının Faili

Sadece Ortadoğu’da değil, tüm dünyada devletlerin iç meseleleri-dış meseleleri ayrımının ortadan kalktığı bir ortamda, Suriye’deki kimyasal saldırının failinin kim olduğu sorusunun yanıtlanamayışı bu belirsizliğin bir sonucu. Esad hükümetinin, daha önce kullandığı gibi kimyasal silah kullanabileceği durum da, muhaliflerin provokasyon amaçlı bir durum yaratmak için kimyasal silah kullanabileceği durum da, masum insanların, küçük çocukların öldüğü bu insafsız tablonun sorumlusunun kim olduğunu anlamamızda yanıltıcı ve eksik olacaktır. Suriye’de yaşanmakta olan süreçten, bu süreci kendi çıkarları için kullanmak isteyen tüm devletler, tüm küresel kapitalist iktidarlar sorumludur.

1936’dan beri hangi devletin gözetiminde geliştiriliyorsa kimyasal gazlar, 1940’larda Yahudileri bu gazlarla kim öldürdüyse, 1970’lerde Vietnamlılara kimyasal bombalarla kim saldırdıysa, 1980’de Kürtleri kimyasalla kim katlettiyse, odur sorumlusu bu katliamın da. Sözde yaşanan katliamları önlemek için yola çıkan BM Silah Denetçileri, İnsan Hakları Komisyonları nasıl Afganistan’da, Sırbistan’da katilleri sakladıysa, örtbas ettiyse, Suriye’de de aynısını yapacaktır.

The post Suriye’de Sarin Gazı Katliamı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/30/suriyede-sarin-gazi-katliami/feed/ 0
Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/ https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/#respond Sat, 20 Jul 2013 10:39:00 +0000 https://test.meydan.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/ Topluluk halinde yaşayan bireyler, ortak yaşamı yapılandırmada belirli bir anlam sistemi kullanırlar. Yani bu ortak yaşamda olan/yapılan herşeyden “ortak anlam” çıkarabilmek adına soyut bir anlam dünyası oluştururlar, yani kültürü. Bu anlam sistemi soyut gibi görünebilir. Ancak kültürle ilişkili araçlar, ihtiyaçlarla da ilişkilidir. Bundan dolayı bu “ortak anlam” bu yaşam alanını paylaşan herkese kendini hissettirir. Bu […]

The post Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Topluluk halinde yaşayan bireyler, ortak yaşamı yapılandırmada belirli bir anlam sistemi kullanırlar. Yani bu ortak yaşamda olan/yapılan herşeyden “ortak anlam” çıkarabilmek adına soyut bir anlam dünyası oluştururlar, yani kültürü. Bu anlam sistemi soyut gibi görünebilir. Ancak kültürle ilişkili araçlar, ihtiyaçlarla da ilişkilidir. Bundan dolayı bu “ortak anlam” bu yaşam alanını paylaşan herkese kendini hissettirir.

Bu kültürün bir alanı da siyasaldır. Siyasal kültür de, politik insanın ortaya çıkışından bu yana yaşamın farklı alanlarında kendini hissettirir. Politik simgeler, bu siyasal kültürün en somut araçlarıdır. Kimi zaman herhangi kültürü simgeleyen bir “şey” politik bir ifade biçimi alırken, kimi zaman bu siyasal kültür kendi simgelerini kendisi yaratır.

Bu kültürü anlamlandırmada, kuşkusuz ki devletin rolü büyüktür. Simgelerin taşıdığı anlamı manipüle edici araçlar kullanarak, devlet, sadece soyut bir anlam dünyası yaratmaz, bu anlam dünyasını beslediği kurumları da yaratır. Bütün bunların hepsi devletin varlığının meşruiyetinin, kuşaktan kuşağa kültür gibi aktarılmasını sağlayacaktır.

Devletin bu kültürel yönlendirmesi açıktır ki politiktir. Varlığını yegane hale getirecek, bireyleri birarada tutacak, “milli” bir hafıza, “milli” bir bilinç taşıtmak üzere simgelere anlamlar yüklemek tüm devletlerin başvurduğu yöntemlerdendir.

Bu sembollerden en büyüğü, bayraktır. Bayrak birliği, ortak geçmişi, toplumsal beraberlik mantığını sembolize eder; bazen dinsel bir kutsiyet barındırır sembol olduğu anlamda, bazen de “akılsal” bir çerçevede bütünleşmiş insanların birlikteliğini… Hangisi olursa olsun, var olmayan ülkelerin var edimidir bayrak.

Baskın siyasi anlamlandırmayı kendisi yaptığından, kendi varlığına tehdit herhangi anlamlandırmaya müsaade etmez devlet. Bununla ilişkili olarak o sembolizme de…

Taksim direnişi ve isyanı, kendiliğinden karakterini karşılayacak sembolleri de kendisi yarattı. Yaratılan sembollerin, şu ana kadarki sembolizmden farkı şuydu; biraraya gelen insanların özgür iradeleriyle oluşması. Direniş ve isyanın karakterini anlamak için AKM’ye bakmak yeterliydi. Farklı siyasi partiler, politik grupların sembolleri bu “yeni siyasi kültürü” gözlemek ve anlamaya çabalamak açısından önemliydi.

Önceden olumlu görünmeyen birçok siyasi simge, bu devlet terörüne karşı gönüllü biraradalıkta bir sürü “akıl kırdı”. Toplumun farklı kesimlerince (devletin sürekli ve ısrarlı manipülasyonu sonucu oluşmuş) olumsuz değerlerle ilişkilendirilen simgeler yeniden anlam kazandı. “eylemci” olmak, “gaz maskesi”, “barikat”, “pankart”, “direniş” gibi birçok kavram insanların algısında bu devlet manipülasyonundan kurtuldu.

İşte bu “akıl kırılması” çok önemliydi. Bu bir anlam dünyasının yıkılması, yerine yeni ve iradi olanın ikame edilmesiydi. Açıktır, devlet bu anlam dünyasındaki “şiddetli” ısrarında kaybetmiştir.

Marjinallikten Paçavra Edebiyatına

Bu kaybediş, siyasi iktidar konumunda bulunanları, isyanın kendiliğinden oluşan anlam dünyasına saldırıya yöneltmiştir. Devlet kaygılıdır ve bu kaygısını artık devletin yüzü konumunda bulunan Tayyip Erdoğan’ın ve takım arkadaşlarının her cümlesinde bulmak mümkündür. Bu kaygının kendini belli ettiği alan sadece mitinglerdeki nefrete bulanmış konuşmalar değil, aynı mantığın emrinden çıkan saldırılar ve bu emir komuta zinciridir de aynı zamanda.

Erdoğan’ın “paçavra” tabiri önemlidir. Marjinal söyleminin gerçekliğini yitirdiği yerde, yani marjinallik toplumun önemli bir kısmına yayılıp bu ithamı hem kelime anlamı hem de iktidarın yüklediği politik anlamı yıktığında; Tayyip Erdoğan’ın nefret içeren “paçavra”lar ve paçavraların yok edilmesine ilişkin söylemleri “marjinal”i ikame etti.

Erdoğan, bu “paçavra”ların politik simgeler olduğunun farkındalığıyla, paçavraların yok edilmesi gerektiğini ısrarla vurguladı. Yani hedefine aldığı şey (sadece Erdoğan’ın değil, Erdoğan’ın kişiliğinde açığa çıkmış devlet zihniyetinin hedefine aldığı şey) bu direnişi ve isyanı yaratanlardı.

Paçavra Operasyonu, Gezi Parkı’na operasyon yapılmadan önceki en büyük saldırıydı. Saldırıyla beraber barikatlar kaldırıldı, meydan yeniden devlet tarafından işgal edildi. Pankartları ve bayrakları, AKM’den indiren zihniyet, sadece “alan kazandım” hamlesi yapmıyordu. Herkesin gözü önünde iktidarını tekrar göndere çekmenin gururunu yaşamak istiyordu. Erdoğan’ın “paçavra” dediği pankartlar indirildi, polisin; yani devletin tüm yaşananlarda somut anlamıyla ifadesi olan polisin tuttuğu ritimle; “vatan-sana-canım-feda” ritmiyle AKM’ye TC ve Mustafa Kemal bayrağı açıldı.

Olanları Geri Sarmak

AKM’de mevzubahis pankartlar arasında bu iki bayrak da mevcuttu aslında. Devletin paçavra operasyonu ile planladığı bu iki bayrak dışındaki tüm pankartlar olduğu anlaşılmış oldu. “Bu işte bir yanlışlık var.” diyenler oldu belki de. Direnişin belirli dönemlerinde iyice belirginleşen bu iki bayrak AKM’ye tekrar asılmıştı.

Siyasi sembollerin barındırdığı anlamlar, bu siyasi sembolleri sahiplenenler tarafından iyi belirlenmiştir. Siyasi sembol taşıdığı anlamıyla birden çok şeyi ifade etmez (en azından aynı anda). Belki bu anlam belli süreçler içerisinde dönüşüme uğrayabilir, ancak nihayetinde ifade ettiği anlam, ilk anlamdan çok da uzak değildir.

TC’nin mevcut iktidarına karşı, bu iki sembolü sahiplenenlerin düştüğü durumu karşılayacak tek terim futbolla ilgili; kontrpiyede kalmak. Futbolcunun bir harekete başlaması, ancak o an başka hareket yapması gerektiğini fark etmesi ve ne yapacağını bilemeden öylece kalması…

Kontrpiyede kalınan bir başka durum, hükümetin Kazlıçeşme mitingindeki “bayrak asın” telkini. Evine bayrak asanların hükümet yanlısı mı, ya da karşısında mı olunacağı nasıl anlaşılacak?

Sembollerin İfade Ettiği Anlam

Bu iki sembolün yarattığı anlam karmaşasının siyasi iktidarların(sadece mevcut siyasi iktidarın değil, siyasi iktidarların) bilinçli bir politikası olma ihtimali olsa da, bunları sahiplenmekte olan insanların anlam dünyasında, bu sembollerin aynı bilinçte bir yerleri yok. Devletin zorunlu eğitimini almış, her zorunlu vatandaşın sahiplenmekte zorunlu olduğu bu iki sembol, aslında devletin AKP’lilikten de, CHP’lilikten de bağımsız varlığını simgeliyor. Herhangi bir değer gözetmeksizin devletin, bireylerin varlığına tehdit unsuru oluşturmasını simgeliyor. Tomayı, polisi, miti, gaz bombasını, sıkılan kurşunları, insanların keyfi bir şekilde vurulabileceğini simgeliyor. Şu anki “akıl kırılması”nın yarattığı farkındalıkla ifade etmek gerekirse, yıllardan beri uygulanan benzer politikaları, savaşları, katliamları, zorunlu göçleri, faili meçhulleri simgeliyor; bunların tarihselliğinde yükseliyor bu iki sembol.

İki karşıt siyasi ifadenin aynı sembolü kullanması iki şeyin göstergesidir; ya aslında bu iki karşıt görüş aslında karşıt değildir, ya da bu iki görüş aslında başka temel bir görüşün/hedefin farklı görünümleridir.

Direnişin ve isyanın yarattığı koşullarda şunu anlamaya ısrar etmekten çekinmemek gerekir; muhafazakar, kemalist, liberal vs. devlet iktidarındaki koltuk değişikliğini hedefleyenlerin uygulamaları asla değişmeyecektir. Bugün bu toplumsal hareketi, türlü siyasi cambazlıkla referandum ve sonrasında seçim propagandasının arka bahçesine dönüştürmeye çalışanlar, iktidarın siyasi sembollerini kullanmaktan vazgeçmediler, vazgeçemezler. Çünkü onların arzuladıkları aynı siyasi mekanizmanın iktidar dümenini çevirmektir.

İsyanın özgürleştirici ruhuyla kendi anlam dünyamızı, kendi kültürümüzü, kendi geleneğimizi yaratmak, devletin siyasi simgelerinden (dolayısıyla onun yarattığı siyasi anlamdan) kurtulmak adına; devletsiz zihinlerin örgütlediği bir dünyada özgürlüğün ne olduğunu deneyimleyebilmek için gereklidir.

 

Ozan Şahin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 11. sayısında yayımlanmıştır.

The post Özgürlük İsteyenler İçin Paçavra İktidar İçin Bayrak Kavgası – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/07/20/ozgurluk-isteyenler-icin-pacavra-iktidar-icin-bayrak-kavgasi-ozan-sahin/feed/ 0
“Sosyal ve Ekonomik Krize Tampon Tezkere”- Berk Yeter https://meydan1.org/2012/10/22/sosyal-ve-ekonomik-krize-tampon-tezkere-berk-yeter/ https://meydan1.org/2012/10/22/sosyal-ve-ekonomik-krize-tampon-tezkere-berk-yeter/#respond Mon, 22 Oct 2012 13:35:50 +0000 https://test.meydan.org/2012/10/22/sosyal-ve-ekonomik-krize-tampon-tezkere-berk-yeter/ İktidarların çıkartacakları savaş yaşadığımız sömürü sisteminin varoluşudur. Bu savaş ezilenlerin savaşı olmadığına göre istediğimiz barış da iktidarların sunacağı barış olmayacaktır. 3 Ekim Çarşamba günü iktidarların bölgedeki savaşı genişletme arzusu, Akçakale’de 5 insanın katline sebep olan bombanın yarattığı fırsat ile birlikte kendini daha da net olarak gösterdi. Tüm dünyanın anagündemine jet hızıyla düşen bu son dakika […]

The post “Sosyal ve Ekonomik Krize Tampon Tezkere”- Berk Yeter appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İktidarların çıkartacakları savaş yaşadığımız sömürü sisteminin varoluşudur. Bu savaş ezilenlerin savaşı olmadığına göre istediğimiz barış da iktidarların sunacağı barış olmayacaktır.

3 Ekim Çarşamba günü iktidarların bölgedeki savaşı genişletme arzusu, Akçakale’de 5 insanın katline sebep olan bombanın yarattığı fırsat ile birlikte kendini daha da net olarak gösterdi.

Tüm dünyanın anagündemine jet hızıyla düşen bu son dakika haberi, öldürülen 5 insandan daha çok TC’nin vermesi muhtemel cevaplara odaklandı. Beklentilerin doğrultusunda verilen cevap “angajman kuralları çerçevesinde misilleme” kılıfıyla birlikte adlandırıldı. Senaryonun ilk sahneleri misilleme olarak sahnelenirken, devam sahneleri gerek NATO’nun gerek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin gerekse de Meclis’in olağanüstü toplantıya çağrılması oldu.

Küreselleşen kapitalizmin taşeronu olan hükümet, muhalefet partilerinden birinin de desteğiyle birlikte savaş tezkeresini çıkarttı. Örtük veya aleni bir şekilde çok sayıda sınıriçi ve sınırdışı unsurlarla birlikte uluslararası bir savaş yaşanan Suriye üzerinden çıkartılan bu tezkere, aktörlerin (özellikle TC’nin) daha da aktifleşerek açık bir savaşa girme potansiyelini gündeme taşıdı. Bunun yanında savaşta örtük aktörlükten aleniye geçme durumunun taşıdığı gizli tehditler, özellikle TC’nin bölgedeki siyasi iktidarını güçlendirmeye yönelik hamleler.

Örtük aktörlükten alenileşmeye

Kapitalizm, palazlanmak istediği topraklardaki hamlelerini barışçıl bir şekilde uygulamayı tercih etmektedir. Ancak, yaşadığımız topraklarda ve Ortadoğu’da olağanlaştırılmış savaş durumu, birçok önceliğin yerini değiştirebilmektedir. Bu tespitle birlikte, vurgulanması gereken iktidarların kendi aralarında yaratmakta olduğu savaşın bu sömürü düzeninin var oluşundan kaynaklanmasıdır.

TC bundan 2 yıl önce, başta Suriye olmak üzere bir çok Ortadoğu ülkesiyle diplomatik ilişkileri hızlandırmış ve buna paralel olarak ticari ilişkileri geliştirme, ülkeler arası vizeleri kaldırma gibi düzenlemelerle “barışçıl entegrasyon” politikası izlemekteydi. Hatta diplomatik ilişkiler o kadar ilerlemişti ki, Esad yönetimindeki hükümet ile birlikte TC hükümeti ortak bakanlar kurulu toplantısı bile yapmıştı. TC’nin bu örtük aktörlüğünden istediğini alamayan ekonomik ve siyasi iktidarlar, bölgesel aktörleri daha aktif kılarak savaş potansiyeliyle, gerginlik ve çatışma yaratarak hedeflediklerine ulaşmaya çalışıyor.

Tezkerenin Gizli Gündemi

Küresel sömürüye razı olmayanlar bir çok farklı alanda ve bir çok farklı yöntemle kapitalizmin ve devletlerin varoluşunu tehlikeye sokacak hareketler içinde. Bu faaliyetlerin başında karşımıza ilk olarak, halkların özgürlük mücadelesi çıkmakta. Ortadoğu’nun örgütlülüğüyle en hareketli ulusal dinamiği olan Kürt halkı, dört parçaya ayrılmış olan Kürdistan’ın Batısı’nda silahlı mücadeleye başvurmadan halk yönetiminin temellerini atmakla kalmayıp devletsiz alanlarını oluşturmakta. Kuzey Kürdistan’da, karakollarına hükümeti ve ordusuyla saplanıp kalan TC için hemen sınırlarının güneyinde yaşanan oluşmakta olan bu durum kuşkusuz ciddi bir tehlikedir. PYD’nin devrimci tutumuyla birlikte dört parçada yürütülen mücadele, tarz olarak ayrı olsa da bütünlüklü bir atmosferi yakalaması bakımından oldukça önemlidir.

Hükümet, çıkarttığı tezkereyle birlikte askeri potansiyelini Kürdistan’da yoğunlaştırıp savaşı Kürdistan’ın tamamına yaymak; bir yandan özgürlük mücadelesini sıkıştırmak diğer yandan da kontrolü tekeline almak istemektedir. Batı Kürdistan/Rojava’da tampon bölge kurma hazırlıklarında bulunan TSK’nın aynı anda Kuzey Kürdistan’da 15 yeri (Gabar (Küpeli) Dağı, Cudi Dağı, Yazlıca Dağı ve Güneyi, Mehmet Yusuf ve Meydan Dağları, İncebel Dağları, Altın Dağlar, Çağlayan/Pirinçeken, Buzul Dağı, Rejgar/Alandüz Dağı, İkiyaka Dağları, Balkaya Dağı, Karadağ/Gediktepe/Çimendağı, Yazlıca Dağı (Herekol) Kuzeyi, Kurşunlu-Görese Dağı Dicle ve Yassıdağı) yasaklı hale getirip sıkı yönetim ilan etmesi gerçeği olanca çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Hükümetin, sınırlar içerisinde yaşadığı ve Batı Kürdistan’daki gelişmelerle birlikte daha da artacak olan çıkmazlarına, küresel efendilerin ultra teşvikleri de eklenince hiç de şaşırtıcı olmayan sonuç ortaya çıkıyor; yani savaşın alenileştirilmesi.

Savaş Ekonomisi’ne geçiş

Önce bütçe açığını kapatmak için ekmekten doğalgaza, elektrikten ulaşıma yapılan zamlar, sonra da Katma Değer Vergisi’nin oranına haziran ayından itibaren getirilen zamlarda, TC’nin bu alenileşen savaşın bir aktörü olması ekonomiye yansıması olarak görülebilir. Küresel siyasi arenada, bu zamana kadar yaşanan deneyimleri göz önünde tuttuğumuzda, ülkedeki bu ekonomik uygulamalar, ekonomik seferberliğe denk düşmektedir. Bu ekonomik seferberliği, kolayca savaş ekonomisi olarak da adlandırabiliriz. Her savaş halinde, birbiriyle çelişen ifadelere, uygulamalara tanıklık ederiz. Savaş ekonomisinde de hükümetin kendi içinde çelişki gibi duran “ekonomi de frene basmalıyız – gaza basmaya devam etmeliyiz” gibi tartışmaları oldukça olağan karşılamalıyız. Çünkü bildiğimiz üzere adaletsizliğin ve eşitsizliğin varlığından beslenen kapitalizmin, savaşlarında da dengesizlik hali egemendir. Değer olarak dengesizliği elinde tutan kapitalizm, ticaret olmadan savaşın, savaş var olmadan ticaretin olmadığı yaşayışta başka bir değerin geçerli olmasına izin vermez

Meydan Gazetesi ilk sayısında yazmış olduğu “Savaşta Barışta Kapitalizm Öldürür” başlıklı yazıda, şu tespitlerde bulunmuştu;

…Yaşamın krizi olarak da ifade edebileceğimiz böylesi bir döngüde, kriz dönemlerine paralel olarak savaşların çıktığına tanık oluyoruz. İmparatorlukların fetih politikalarından bu yana değişen sistemle birlikte, savaşın değişen araç ve amaçlarını açıklamak güç değil. Yeni pazarlara, kaynaklara ve ucuz iş gücüne duyulan ihtiyaç, “her şeyi tüketmek” üzerine kurulan yasanın evrenselleşme çabası, kârın maksimize edilebildiği yegane alan olan silah sanayiinin istekleri, parçalı olan iktidarların kendi içlerindeki tekelleşme gerilimi vb. “Kapitalizm neden savaş yaratmak zorundadır?” sorusuna cevap olma amacı taşıyan belirlenimler, doğrudan gerçeğin içinden yapılan çıkarımlar sonucunda ortaya çıktı…

Savaşa karşı barış, ama nasıl?

Sömürü düzenin taşeron hükümet ve muhalefetleriyle, şirketleriyle, bölge için yükselttiği savaş şiarı ve bunu destekleyen pratiklerine karşı, söz konusu toprakların gerçek sahipleri olan bölge halklarları “savaşa karşı barış” isteklerini her an haykırıyorlar.

Genişletilmek istenilen savaş ezilenlerin savaşı olmadığına göre, halkların istediği barış da şüphesiz iktidarların tariflediği barış olmayacaktır. Ezilenlerin barışı “nasıl olduğu önemli değil, yeter ki barış olsun” anlamını taşımamaktadır. Aksi taktirde “barışçıl entegrasyonlar”la küresel sömürüye göbekten bağlanmış bir ilişkiler toplamında buluruz kendimizi. Özü itibariyle yaşamın her anında her alanını daima talan etmekle meşgul olan kapitalizmle birlikte “barıştan” söz etmek, en büyük hatalardan olacaktır. Çünkü kapitalizmde anlamlaştırılan “barış”, milyonlarca insanın açlık içinde terbiye edildiği, zamlarla yaşam koşullarının zayıflatıldığı, evlerinin yıkıldığı ve bunun normalleştiği bir durumdur.

Ancak bir ezilen için barış, özgür bir yaşam içerisinde özgür bireylerin kurduğu ilişkiden başka bir anlam taşımaz ve bununla beraber ezilenlerin “barış haykırışı” iktidarlar için her zaman “bozgunculuk çağrısı” olarak tanımlanmıştır.

Tüm bunların neticesinde; devletlerin savaşının, ezilenlere katliamdan başka bir seçenek sunmayacağı açıktır. Savaşa karşı haykırdığımız barış, ezilenlerin barışıdır. Hem bölge çapında yayılmak istenen hem de dünyanın başka bir yerinde çıkmış-çıkacak olan savaşlar, kapitalizmin sonu gelmeden bitmeyecektir.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 4. saysında yayımlanmıştır.

The post “Sosyal ve Ekonomik Krize Tampon Tezkere”- Berk Yeter appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/10/22/sosyal-ve-ekonomik-krize-tampon-tezkere-berk-yeter/feed/ 0