tedavi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 20 Dec 2017 12:42:57 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Meslek Hastalıkları (9): Pnömokonyoz – Nergis Şen https://meydan1.org/2017/12/20/meslek-hastaliklari-9-pnomokonyoz-nergis-sen/ https://meydan1.org/2017/12/20/meslek-hastaliklari-9-pnomokonyoz-nergis-sen/#respond Wed, 20 Dec 2017 12:42:57 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/20/meslek-hastaliklari-9-pnomokonyoz-nergis-sen/ Pnömokonyoz Nedir? Belirtileri Nelerdir? Pnömokonyoz, tozlu ortamlarda bulunan işçilerin solunumu sırasında akciğerlere mineralli tozların girmesi ve burada birikmesiyle oluşan akciğerlerdeki doku hasarına verilen isimdir. Çoğunlukla maden işçilerinde görülmesinin dışında; pamuk işçilerinde, tekstil işçilerinde, kağıt üretimi yapan işçilerde, diş teknisyenlerinde, seramik ve döküm işçilerinde de görülmektedir. Tozlu ortamlarda çalışan herkes pnömokonyoz hastalığını yaşamak durumunda değildir. Toza […]

The post Meslek Hastalıkları (9): Pnömokonyoz – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Pnömokonyoz Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Pnömokonyoz, tozlu ortamlarda bulunan işçilerin solunumu sırasında akciğerlere mineralli tozların girmesi ve burada birikmesiyle oluşan akciğerlerdeki doku hasarına verilen isimdir. Çoğunlukla maden işçilerinde görülmesinin dışında; pamuk işçilerinde, tekstil işçilerinde, kağıt üretimi yapan işçilerde, diş teknisyenlerinde, seramik ve döküm işçilerinde de görülmektedir. Tozlu ortamlarda çalışan herkes pnömokonyoz hastalığını yaşamak durumunda değildir. Toza uzun süre maruz kalma, maruz kalınan tozun yoğunluğu ve tozun boyutunun 5 mikrondan (milimetrenin binde biri) küçük olması hastalığı oluşturacak faktörlerdir. Bu büyüklükteki tozlar solunum yoluyla alveollere ulaşıp birikim yaparak pnömokonyoza neden olurlar. Daha büyük tozlar havada asılı kalmayıp çöktükleri için insan vücuduna giremezler.

Pnömokonyoz hastalığına sebep olan mesleklerin herhangi birinde çalışan bir işçinin toz kontrol önlemlerini alması durumuna göre hastalığın görülme sıklığı %1 ile %50’e kadar değişkenlik gösterebilir.

Pnömokonyoz, hafif bir grip gibi görülmesinin yanında çok ağır solunum yetmezliği şeklinde de kendisini gösterebilir. Pnömokonyoza sebep olacak tozlu ortamlarda çalışan işçilerde hastalık erken dönemlerinde hiçbir belirtisi olmadan da gerçekleşebilir ancak en yaygın belirtisi öksürük ve nefes darlığı şeklindedir. Göğüs sıkışması ve balgam birikmesi gibi belirtiler de hastalığın diğer belirtileri arasında bulunmaktadır.

Hastalığın Tedavisi

Pnömokonyozu yaşayan hastalar için spesifik bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bu meslek hastalığına maruz kalan işçiler için genelde yapılan tedaviler daha çok hastalığın devamını önleyici yönde olmaktadır. Kişinin akciğerine daha fazla zarar gelmesini engellemek veya maske gibi malzemeler kullanarak toza maruz kalma durumunu azaltma gibi yöntemler uygulanmaktadır. Toz maskeleri koruma sınıfına göre FFP1, FFP2, FFP3 olarak isimlendirilmişlerdir. Tozun yoğunluğuna göre bu koruma sınıflarından bir toz maskesi kullanılabilir. Bazı durumlarda bu maskeler de yeterli görülmezse, yarım yüz maskesi ve toz filtresi de önerilmektedir. Ancak bu öneri çok yoğun tozlu ortamlar içindir.

Eğer meslek hastalığına maruz kalan işçinin durumu kötüleşmişse solunum cihazına bağlanır veya akciğer nakli gerçekleştirilir. Çalışan işçilerin 6 aylık veya yıllık olarak düzenli kontrollerinin uygun şekilde yapılması gerekmektedir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca da hastalık, “mesleki solunum hastalığı” olarak kabul edilmiştir ve maluliyet, tazminat incelemesine de tabi tutulur.

Madenlerde zor koşullarda çalışan birçok işçi sağlık problemleri nedeniyle yaşamını yitiriyor. Meslek hastalıkları yazı dizisi kapsamında bu sayıda çok fazla maden işçisinin maruz kaldığı Pnömokonyoz hastalığını tanımaya, anlamaya çalışacağız.


Nergis Şen

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Meslek Hastalıkları (9): Pnömokonyoz – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/20/meslek-hastaliklari-9-pnomokonyoz-nergis-sen/feed/ 0
“Tedavi” Cinsel Şiddete Cinsel Şiddet “Tedavi”ye Dönüşürse – Merve Arkun https://meydan1.org/2017/05/02/tedavi-cinsel-siddete-cinsel-siddet-tedaviye-donusurse-merve-arkun/ https://meydan1.org/2017/05/02/tedavi-cinsel-siddete-cinsel-siddet-tedaviye-donusurse-merve-arkun/#respond Tue, 02 May 2017 10:55:32 +0000 https://test.meydan.org/2017/05/02/tedavi-cinsel-siddete-cinsel-siddet-tedaviye-donusurse-merve-arkun/ Kadınlar tarih boyunca erkek egemenler tarafından çeşitli sıfatlarla anıldı; vahşi, tehlikeli, ölümcül ya da pis olmakla yaftalandı. Kadının bedeni de benliği de sürekli olarak erkeğin birkaç adım gerisine hapsedildi. Erkek egemenler kadının bedenini, kendi hakimiyetleri doğrultusunda şekillendirdi, kullandı. Kadının bedeni tehlikeli ya da uysallaştırılamaz olarak görüldükçe; türlü yollara başvuruldu. Bu, her alanda olduğu gibi, tıp […]

The post “Tedavi” Cinsel Şiddete Cinsel Şiddet “Tedavi”ye Dönüşürse – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kadınlar tarih boyunca erkek egemenler tarafından çeşitli sıfatlarla anıldı; vahşi, tehlikeli, ölümcül ya da pis olmakla yaftalandı. Kadının bedeni de benliği de sürekli olarak erkeğin birkaç adım gerisine hapsedildi. Erkek egemenler kadının bedenini, kendi hakimiyetleri doğrultusunda şekillendirdi, kullandı. Kadının bedeni tehlikeli ya da uysallaştırılamaz olarak görüldükçe; türlü yollara başvuruldu. Bu, her alanda olduğu gibi, tıp tarihi boyunca da kendini gösterdi.

Duygusal tepkilerde aşırılık, geçici kişilik değişiklikleri, kısa süreli hafıza kayıpları gibi bulgularla kendini belli eden ve bugünün en bilinen psikolojik rahatsızlıklarından olan histeri hastalığı da kadının tarihinde böyle bir geçmişle yer aldı; ayrımcılık, baskı, şiddet…

Bir Hastalığın Tanımı:”Uterus”

Yunanca’da rahim anlamına gelen “uterus” sözcüğünden türetilen histeri, tıp tarihinin en bilinen ismi (bugünün tıp biliminin de üzerine yeminler edilen alimi) olan Hipokrat tarafından ilk olarak kadınlarda gözlemlendiğinde; kadın rahminin yarattığı bir buhran olarak açıklanmıştı. Hastalık bu tanımlamayla birlikte, Antik Mısır’dan 19. yüzyıla kadar kadın rahminden kaynaklanan bir hastalık olarak bilindi; hastalığın mağduru olan kadın bedeninde de sayısız “tedavi yöntemi” denendi.

1. yüzyılda yaşamış tıp düşünürleri Soranus ve Galen, özellikle jinekoloji alanında araştırmalar yaparak kadın rahminin anatomisi ve kadın hastalıkları üzerine çalışmıştı. Hipokrat ve onun dönemcileri, tıpkı Platon gibi, kadının rahminin “yer değiştirdikçe ağrılara neden olan vahşi bir hayvan olduğunu” söylerken; Soranus ve Galen bunun dışında bir gerçeği ararcasına, rahim üzerindeki çalışmalarını sürdürdü. İkili, rahmin “başıboş bir varlık olduğunu reddetse de” aradıkları gerçeği ancak buraya kadar “bulabildi”; kendilerinden önceki tıp erkeklerinin iddia ettiği gibi, histerinin psikolojik kökeninin rahimle ilgili bir rahatsızlığa dayandığı konusunda hemfikir olmayı seçti.

“Tedavi” Cinsel Şiddete, Cinsel Şiddet “Tedavi”ye Dönüşürse

Histeriye dair düşünceler kadın bedeni üzerinden şekillendikçe; kadının “tedavi” adı altında maruz kaldığı tarifsiz şiddet yöntemleri de arttı. Histeri, 14. yüzyıla gelindiğinde de kadın hastalığı olarak tanımlanmaya devam etti. Kadının cinselliğinin olamayacağına ve dolayısıyla cinsel doyuma asla ulaşamayacağına ilişkin düşünceler, hastalığın “tedavisi”nin bu doyumu arama üzerine şekillenmesine sebep oldu. Bazı erkek tıpçılar histerinin tedavisinin kadınların orgazm yaşamasıyla mümkün olduğunu iddia etti. Kadının vajinasına tazyikli su sıkılması, histeri hastalığı tarihinde en bilindik “tedavi” yöntemlerinden biri olurken; tedavinin cinsel şiddete cinsel şiddetin de sözde “tedaviye” dönüştüğü başka örneklere tıp tarihi boyunca rastlandı…

Soranus’un “Gynaecology” (Jinekoloji) kitabında bahsettikleri de, söz konusu bu cinsel şiddetin boyutlarını anlamaya yardımcı olabilir: “…Yanık tüy, sönmüş lamba fitili, yakılmış geyik boynuzu, yanmış yün, yanmış çaputlar, deriler ve paçavralar, kulaklara ve burna sürülen kunduz yağı, zift, sedir reçinesi, katran, ezilmiş tahtakurusu ve berbat koku saçabilecek daha ne varsa hepsi kullanıldı… Hippokrates rahmin bağırsaklar gibi serbestçe salındığına inanıyordu, küçük bir boru ile tıpkı bir demirci körüğü gibi vajinaya hava üfledi ve şişmesine neden oldu…”

Ortaçağ’da da histeriye dair düşünceler neredeyse hiç farklılaşmadı; kadınların sözde “tedavi” aşamasında maruz kaldıkları cinsel şiddet, Ortaçağ’da yerini “doğrudan katletme” politikasına bıraktı. Bu dönemde histeri hastalarının -tıpkı cadılar gibi- doğaüstü düşüncelere sahip olduğuna inanılmaya başlandı ve hasta olduğu iddia edilen kadınlar -tıpkı cadılar gibi- yakılarak katledildi.

“Kadın merkezli” olarak anılan Viktoryan Dönemde de kadınların “histeri” bahanesiyle maruz kaldıkları şiddetin yalnızca biçimi değişmişti. Dönemin bilinen jinekologlarından olan Isaac Baker Brown “kadınlara özgü hastalıklı haller”in kaynağını aşırı uyarılmış sinir sistemi olarak açıkladı. Bu açıklamayla birlikte Brown, kadının klitorisinin bağlı olduğu sinirin kadın sağlığı üzerinde büyük bir stres kaynağı olduğunu belirtti; bu sinirin histerik nöbetlere, deliliğe ve hatta ölüme yol açabileceğini iddia etti. Brown bu iddiasıyla birlikte “tedavi” yönteminin açığa çıkarttığı cinsel şiddeti bir adım daha öteye taşıdı; histeri hastalığına karşı kadınların klitorisinin makasla kesilip alınması, yaranın afyonla temizlenmesi yöntemini “geliştirdi”, bu yöntemi rızaları olmaksızın kadınlar üzerinde denedi.

Kadının cinsel yaşantısının olamayacağına yönelik düşüncelerin sürmesiyle histeri, tıp dünyası için bir “sorun” haline gelmeye başlamıştı. “Bir tedavi yöntemi” olarak bizzat erkek doktorlar tarafından kadınlara mastürbasyon yapılması ya da yine erkek doktorlar tarafından kadınlara elle pelvik masaj yapılması elleri yordukça; Dr. Mortimer Granmille bu sorunu çözmek için kollarını sıvadı. Granmille histeriye karşı bir tedavi aracı olarak vibratörü icat etti. 2011 yılında Hysteria ismiyle beyaz perdeye aktarılan hikaye, söz konusu dönemde özellikle “tedavi” aşamalarında yaşananları “gülünç” olarak yansıtsa da, vibratörün bir tedavi aracı olarak kadın bedenlerinde kullanıldığı zamanları anlatmakla kalmadı, histeri hastalığının sözde tedavisinin kabulünü de sağlamış oldu.

“Erk’in Histeri”si Kadının Talan Edilmesi

Erkek egemenler, kadının bedenini “incelenmeye değer” görüp acımasız deneylerle tarih boyunca talan ederken; kadını kimi zaman hastalıkların mağduru ilan etti, kimi zaman da bu mağduriyetleri ortadan kaldırmak iddiasıyla kadının bedenine yönelik doğrudan saldırılar gerçekleştirdi. Histeri hastalığının teşhisi de, tedavisi de kadınların yüzyıllar boyunca maruz kaldığı bu şiddete yalnızca bir örnek olarak gösterilebilir. Ancak kadın bedenine yönelik yüzyıllardır süregelen bu tarz düşünce ve uygulamalar bugünde kendini farklı şekillerde göstermektedir.

Merve Arkun

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post “Tedavi” Cinsel Şiddete Cinsel Şiddet “Tedavi”ye Dönüşürse – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/02/tedavi-cinsel-siddete-cinsel-siddet-tedaviye-donusurse-merve-arkun/feed/ 0
Yalınayak : Hasta Tutsaklar Yaşam İçin Direniyor https://meydan1.org/2014/06/26/yalinayak-hasta-tutsaklar-yasam-icin-direniyor/ https://meydan1.org/2014/06/26/yalinayak-hasta-tutsaklar-yasam-icin-direniyor/#respond Thu, 26 Jun 2014 16:10:56 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/26/yalinayak-hasta-tutsaklar-yasam-icin-direniyor/ Cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların tedavileri yapılmayıp tahliyeleri gerçekleştirilmezken, tutsakların durumu gün be gün daha da kötüleşiyor. İktidarlarca tutsak alınarak hapsedilen ve iradesi çalınmak istenen birçok hasta tutsaksa hem hapsedildikleri duvarlara hem de hastalığa direniyor. Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde tutsak bulunan Umut Fırat Süvarioğulları gazetemize yolladığı mektupta, aynı cezaevinde bulunmakta olan hasta tutsakların durumunu ve tutsakların […]

The post Yalınayak : Hasta Tutsaklar Yaşam İçin Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Cezaevlerinde bulunan hasta tutsakların tedavileri yapılmayıp tahliyeleri gerçekleştirilmezken, tutsakların durumu gün be gün daha da kötüleşiyor. İktidarlarca tutsak alınarak hapsedilen ve iradesi çalınmak istenen birçok hasta tutsaksa hem hapsedildikleri duvarlara hem de hastalığa direniyor.

Kırıklar F Tipi Hapishanesi’nde tutsak bulunan Umut Fırat Süvarioğulları gazetemize yolladığı mektupta, aynı cezaevinde bulunmakta olan hasta tutsakların durumunu ve tutsakların başka cezaevlerine sevk edilmek istemelerine karşın maruz kaldıkları durumları anlattı.

“Ozan Çıra adlı bir arkadaş, geçen ay mahkemesinden tahliye oldu. Kendisi ağır tüberküloz hastası ve kan kusuyor. Kendisiyle ilgilenen kimse yok. Rapor almak için uğraşıyor, doktoru dışarıda tedavi olması gerektiğini söylüyor. Davasından tahliye olmasına karşın, daha önce açlık grevinden kaynaklı iki ve intihar etmeye kalkışmaktan aldığı bir disiplin cezası nedeniyle bırakılmıyor. Yaşadığı stresten dolayı psikolojisi de bozuluyor ve sürekli kan kusuyor. Bu esnada gelen ambulanslar hastaneye götürmeyi kabul etmiyor ve “ringle götürün” diyor. Hepsini görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz. Hasta tutsaklar problemi sıklıkla gündeme taşınmasına rağmen insanlar gün gün eriyerek ölüme gidiyor. Arkası sağlam olmayan zengin ve nüfus sahibi olmayan (bu arada daha önceki yazımda belirttiğim yeniden yargılama mevzusunda Aziz Yıldırım hakkındaki karar, ibretlik örnek oldu. “Sorumlu Cemaat” deyince, temize çıkarmak için yeniden yargılama ve infazın durdurulması istendi!) özellikle adli tutuklular, rezil muameleye maruz kalıyor. Oysa disiplin cezasının kaldırılması kurum müdürünün yetkisinde, ama yapılmıyor.

Diğer konu; Mehmet Ali Kapar isimli siyasi ama ayrı kalan bir arkadaş daha var. Kendisi Mardinli, 20 yıldır hapiste. Kendisi iradesi dışında, Mardin’den Batı illerine sevk ediliyor. Babası ve annesi çok yaşlı, felç düzeyinde ağır hasta olduğundan uzun zamandır sevkinin Mardin’e yapılmasını istiyor. Bu amaçla girdiği açlık grevinden kendisine söz verilerek bıraktırılıp ringe bindirilmiş, Mardin yerine yine buraya getirilmiş. 20 gün önce, talebi yıllardır reddedildiği için yine açlık grevine girdi, 15. gününde ölüm orucuna çevirdi. İdrarından pekmez kıvamında kan gelmeye başlayınca hastaneye götürüldü. Buradan birkaç arkadaş, açlık greviyle destek oldu. Ben de hastalığım sebebiyle açlık grevine giremesem de, konuya ilişkin bir dilekçe yazdım. Yaklaşık 10 günlük ölüm orucu sonrasında idare tekrar ısrarla söz verince, arkadaş bırakmayı kabul etti.

Son 10 yıldır, sistematik olarak, Adalet Bakanlığı’nın özellikle siyasi tutsakları, büyük gruplar halinde, ailelerinden uzak hapishanelere sevk etmesiyle binlerce kişi mağdur oluyor. ( Ben de beş yıl boyunca Bolu F Tipi’ne sevk olmuştum 60 kişiyle birlikte, geçen yıl ancak dönebildim.) Özellikle uzun yıllar zindanda oluştan kaynaklı ailelerin yıpranmasıyla, ziyaretlere uzak yerlere gidemeyişiyle mağduriyet büyüyor. Bu makul taleplere, bakanlık ısrarla olumsuz cevap verince, mahkûmlar açısından, bedenin yıpranması pahasına açlık grevinden başka seçenek bırakılmıyor. Tabi açlık grevinden de kesin sonuç alındığı söylenemez. Verilen sözlerin tutulacağının, ring aracının adresine ulaşacağının garantisi yok…”

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Yalınayak : Hasta Tutsaklar Yaşam İçin Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/26/yalinayak-hasta-tutsaklar-yasam-icin-direniyor/feed/ 0