ticaret – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 02 Apr 2018 15:40:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Ticaret Savaşı Kızışıyor https://meydan1.org/2018/04/02/ticaret-savasi-kizisiyor/ https://meydan1.org/2018/04/02/ticaret-savasi-kizisiyor/#respond Mon, 02 Apr 2018 15:40:07 +0000 https://seninmedyan.org/?p=34164 ABD Başkanı Trump’ın Çin mallarına (özellikle çelik ve alüminyuma yönelik) yönelik ek vergi kararına, Çin Maliye Bakanlığı’ndan misilleme geldi. İthal edilen 128 mala %15-25 oranında ek gümrük vergisi uygulanacağı açıklandı. ABD’nin ek vergi kararının, AB ve Kanada’yı da kapsadığı açıklanmış, sonrasında Mayıs ayına kadar muaf olacakları açıklanmıştı. Aynı uygulama için Çin’e yönelik herhangi bir erteleme […]

The post Ticaret Savaşı Kızışıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

ABD Başkanı Trump’ın Çin mallarına (özellikle çelik ve alüminyuma yönelik) yönelik ek vergi kararına, Çin Maliye Bakanlığı’ndan misilleme geldi. İthal edilen 128 mala %15-25 oranında ek gümrük vergisi uygulanacağı açıklandı.

ABD’nin ek vergi kararının, AB ve Kanada’yı da kapsadığı açıklanmış, sonrasında Mayıs ayına kadar muaf olacakları açıklanmıştı. Aynı uygulama için Çin’e yönelik herhangi bir erteleme olmadığı vurgulanmıştı. Çin mallarına yönelik ek vergilerden kaynaklı 60 milyar dolar tutarında Çin malının ve dolayısıyla Çin ekonomisinin etkileneceği vurgulanırken, Çin Maliye Bakanlığı’nın bu misillemesi, durumun bir ticaret savaşına dönüşeceğinin en büyük göstergesi.

The post Ticaret Savaşı Kızışıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/02/ticaret-savasi-kizisiyor/feed/ 0
İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/ https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/#respond Tue, 14 Nov 2017 09:51:26 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/ On bin insan. Gözlerini dikmiş sahaya bakıyor, sahadakiler de birbirlerine. Koluna girdiğin kişinin adını bilmiyorsun. Yaşını belki tahmin edebilirsin ama nerede oturur, işi nedir, cebinde parası var mıdır? Aç mıdır, tok mudur? Annesinden azar yiyip mi gelmiştir buraya, arkadaşlarının yanından kaçıp mı? Bilemezsin. Gördüğün seninle aynı renk atkıyı boynuna doladığı. Hep bildiğin gol kaçınca bağrını […]

The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

On bin insan. Gözlerini dikmiş sahaya bakıyor, sahadakiler de birbirlerine. Koluna girdiğin kişinin adını bilmiyorsun. Yaşını belki tahmin edebilirsin ama nerede oturur, işi nedir, cebinde parası var mıdır? Aç mıdır, tok mudur? Annesinden azar yiyip mi gelmiştir buraya, arkadaşlarının yanından kaçıp mı? Bilemezsin. Gördüğün seninle aynı renk atkıyı boynuna doladığı. Hep bildiğin gol kaçınca bağrını sıktığı, gol atınca sımsıkı sarıldığı. Hele ki hakem hata mı yaptı? Başka hangi konuda böylesine hemfikir olabilirdiniz ki zaten?

90 dakika bitti mi, bazen inanılmaz mutlu bazen hayatın anlamını sorgularcasına çıkış kapısına yürürken 90 dakika boyunca sımsıkı sarıldığın bu insanı kaybedersin. Belki üzüntünün sebebi de budur…

Futbol çok keyifli bir oyundur. Ama oyun sadece sahada oynanmaz. Tribün de oyunun içinde bir parçadır. Futbol kulüpleri şirketleşmeye başladığından bu yana tribünün etkisiyle sahaya, sahanın etkisiyle tribüne müdahale başlamıştır. Yani oyun olan futbolun kalabalıklar tarafından izlenmesi, futbol kulüplerinin de bu kalabalığı kar elde edebilmek için kullanması, hem futbolu hem de tribünü bir endüstriye dönüştürmüştür. Artık futbol kulüplerinin tek amacı tribünlerin istedikleri “hiza”ya gelmesidir. Endüstriyel futbol var olduğundan beri bu böyle olmuştur…

Şimdilerde bir fabrika veya ağır sanayi işçisini futbolla çok bağdaştıramasak da bildiğimiz tanıdığımız birçok futbol takımı, işçilerin bu oyunu oynama “arzusuyla” kurulmuştur. Mesela Arjantin’de demiryolu işçilerinin kurduğu Boca Juniors, Türkiye’de 500 işçiden fazla işçi çalıştıranlara spor kulübü kurma zorunluluğu gelmesiyle kurulan demiryolu işçilerinin takımı Adana Demirspor… İngiltere’de West Ham-Millwall rekabetinin nedeni ne sanıyorsunuz? Green Street Hooligans filmindeki gibi bireysel bir kin değil. İki liman işçilerinin kurduğu takımın bir grev sürecinde anlaşamaması, futbol takımlarının birbirine “düşman” olmasına neden olmuştur. Almanya’da zengin Hamburg’un köşede kalmış mahallesinde kurulan St.Pauli de işçi takımı olmasa da duruşuyla zenginlik karşıtı bir tavırdadır. Liverpool, Arsenal, Livorno, Schalke, Karabükspor, Zonguldakspor… diye listeyi uzatabiliriz.

Bu saydığım işçi kulüpleri de dahil olmak üzere futbolun oyun olarak ilgi görmesiyle tüm kulüpler ticari hamleler yapmışlardır. Yoğun ilgi “para kaynağı” olarak görülmüş, eski yüzyıllardan kalan gladyatör arenaları yerini devasa stadyumlara bırakmaya başlamıştır. 40, 60, 80 hatta 100 bin kişilik stadyumlar kulüplere yüksek gelir sağlarken kapitalizmin tüketim çılgınlığından da nasibini almıştır.

Bu dönüşüm için pilot bölge olarak İngiltere Premier Ligi seçilmiş, tüm ülke liglerinde İngiltere ligi örnek gösterilerek olası dönüşümler meşrulaştırılmıştır. Türkiye’deki e-bilet uygulaması da yine Avrupa’da seneler önce kendisini “Endüstriyel Futbol”un beşiği haline getiren ligler örnek alınarak devreye konulmuştur. Tabi Türkiye’deki bu dönüşüm belki de 5-10 sene sonra olacakken, hızla devreye konulmasının belki de başlıca nedeni 2013 yılında Taksim’de başlayan Gezi İsyanı, sonraki süreçte bu isyanın tribünlerde yer bulmasıdır.

Hatırlarsanız 2013 Mayıs ayında başlayan Gezi İsyanı sonraki sene tribünlerde 34. dakikada “Her yer Taksim Her yer direniş” sloganıyla yer bulmuştu. Bu slogan takımın renklerinin ne olduğu fark etmeksizin her tribünde aynı coşkuyla söylenmişti. Gezi isyanını sokakta “kontrol altına” alan iktidar, tribünlerde alamayınca 2014 yılında Passolig uygulamasını devreye koyma kararı almış ve hızla bu sisteme geçmeyi zorunlu hale getirmişti. İktidar tribünlerin kontrolsüz bir yer olmasından o kadar rahatsızdı ki “Çarşı” grubunu darbe teşebbüsü ile yargılaması da bunun en açık göstergesiydi.

Passolig’in futboldaki şiddet olaylarını önleme bahanesi kısa bir zamanda çökmüş, şiddet ve holiganlık devam etmiş, tribünler muhalif ses olmayı sürdürünce de tüm taraftarlara “6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun uyarınca” passoligleri iptal edilerek, para cezaları verilmiştir. Passoligle tribünlerde geliştirilen gözetleme sistemleri iktidarın her koltuğa ulaşmasını sağlamış, böylelikle tribünün sesinin kesilmesi beklenmiştir.

Bazı durumlarda para cezası vermek ve passolig iptali de yeterli görülmemiştir. Gözdağı vermesi açısından “Nuriye Semih Yaşasın” pankartı açan Beşiktaşlılar tutuklanmış, hukuki bir karşılığı olmadığından itirazlar sonrası kısa sürede serbest bırakılmıştır.

Bu durum sadece Türkiye’de değil Türkiye futbol liginin örnek aldığı liglerde de görülmektedir. İskoçya ligindeki Celtic taraftarları İrlanda’nın bağımsızlığını savunan İRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) yanlısı bayrak ve pankartlar açması nedeniyle tespit edilip defalarca kez tribünlerden uzaklaştırılmıştır. Bu gibi tepkisel pankartların Şampiyonlar Ligi gibi UEFA’yı ilgilendiren maçlarda açılması durumunda da UEFA kulübe baskı yapan bir kurum rolünü fazlasıyla yerine getirmiş ve kulübün bu “zararlı” taraftarları uzaklaştırması için her türlü yaptırımı uygulamıştır.

Geçtiğimiz senelerde Avrupa’daki anarşist hareketin, sokak eylemlerinin yükselmesiyle UEFA anarşizmin sembolüne benzerliğinden dolayı Şampiyonlar Ligi maçlarında Beşiktaş tribünlerinde “çarşı” yazılı veya “A” harfi yuvarlak içine alınmış pankartları maç öncesinde toplatmıştı. Bu da korkunun UEFA’yı paranoyaklaştırması gibi görülebilir.

Gelinen noktada tribünlerdeki birçok çatlak, futbol yöneticileri ve gözetleyicileri tarafından kapatılmıştır. Yeni çatlaklar patlak verse de, tribünlerden kısık da olsa muhalif sesler duysak da, futbol endüstrisinin daha da kötü bir noktaya gideceği ve tüm sesleri kısacağı aşikardır. Tribünlerin yaşanan bir haksızlığa, adaletsizliğe karşı kendi renkleriyle yorumlayıp ürettikleri sloganları, ıslıkları, pankartları, koreografileri yasaklayarak futbolu sadece izleyip tüketebileceğimiz, Umberto Eco’nun dediği gibi “Pazar günü maç varsa devrim yapamazsın” sözü gibi karalamak ve bir oyun olmaktan çıkarmak istiyorlar. Ancak gün gelir, sessizlik bozulur, herkesin alışık olduğu üçlünün ardından bir ıslık sesi duyulur; korkuyla kapatılmaya çalışılan çatlaklar derinleşir ve oyun yeniden kurulur.


Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır. 

The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/feed/ 0
” Afrika’nın İslamlaştırılması ” – Didem Deniz Erbak https://meydan1.org/2015/02/14/afrikanin-islamlastirilmasi-didem-deniz-erbak/ https://meydan1.org/2015/02/14/afrikanin-islamlastirilmasi-didem-deniz-erbak/#respond Sat, 14 Feb 2015 17:00:18 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/14/afrikanin-islamlastirilmasi-didem-deniz-erbak/ Afrika’nın sömürgeleştirilmesinden, coğrafyanın bir köle ambarı olarak görülmesinden, kapitalistler için bir “ham madde” kaynağı olarak görülmesinden bahsedilince; aklımıza haklı olarak hep Avrupa geliyor. Her ne kadar, kıtanın sömürgeleştirilmesinde ve talan edilmesinde Hristiyan Avrupa başrolü kimseye kaptırmasa da, bölgeye 7. yüzyılda giren Müslüman Arapların  ve sonrasında Osmanlıların rolünü unutmamak gerekiyor. Hele ki Boko Haram ve El […]

The post ” Afrika’nın İslamlaştırılması ” – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Afrika’nın sömürgeleştirilmesinden, coğrafyanın bir köle ambarı olarak görülmesinden, kapitalistler için bir “ham madde” kaynağı olarak görülmesinden bahsedilince; aklımıza haklı olarak hep Avrupa geliyor. Her ne kadar, kıtanın sömürgeleştirilmesinde ve talan edilmesinde Hristiyan Avrupa başrolü kimseye kaptırmasa da, bölgeye 7. yüzyılda giren Müslüman Arapların  ve sonrasında Osmanlıların rolünü unutmamak gerekiyor. Hele ki Boko Haram ve El Şebab gibi örgütlerin hakimiyet alanlarını genişlettiği bir zamanda ve Yeni Osmanlıcı perspektifi ile tekrar buraya oynamaya çalışan T.C Devleti’nin ve kapitalistlerinin kıta üzerine yaptıkları planlar konuşulurken, Afrika’nın İslamlaştırılması sürecini anlamak elzem hale geliyor! Bütün bu veriler, ister hristiyan, ister müslüman olsun, aslında tek  “inancı” daha çok güç ve daha çok para olan tüm sömürgecilerin ne yapmak istediklerini daha iyi anlamamızı sağlayacaktır.

Müslümanlığın Afrika’da Yayılması

İslamiyet Afrika’ya ilk olarak, müslüman olduğu için Arap Yarımadası’nda ayrımcılığa uğrayan ve kaçmak zorunda kalan göçmenler tarafından taşınıyor. Ama İslam devletlerinin kıtaya girişi, 600’lü yılların ortalarına doğru gerçekleşiyor. İslam’ı yaymak için büyük bir ordu ile yola çıkan Arap General Amr ibn al-Asi, başta Mısır olmak üzere Bizans’ın kontrolünde olan birçok yeri işgal ederek hristiyanların bölge üzerindeki etkilerini kırıyor. Bu arada olan, bölgede yaşayan insanlara oluyor; hristiyan Bizans sömürgeciliğinden kurtulan halklar, bu sefer müslüman Arap istilaları ile karşı karşıya kalıyor. 8, 9 ve 10. yüzyıllarda ise Araplar, hakimiyetlerini Doğu Afrika’ya doğru genişletiyor; sömürgelerine Somali, Kenya ve Kızıldeniz kıyılarını katıyorlar. Daha sonraki süreçte kıta üzerindeki hakimiyeti zayıflayan Araplar, sahneyi dönemin etkili güçlerinden Osmanlı Devleti’ne bırakıyor.

Burada İslamiyet’in yayılması ile ilgili bir parantez açmak gerekiyor. Daha önceden söylediğimiz gibi, Müslüman Araplar, Hristiyan Avrupalılar gibi toplu katliamlara girişmeseler de; insanların dolaylı yollardan İslamiyet’e geçmeye zorlanması, coğrafyanın maddi kaynaklarının sömürülmesi ve yoğun bir “köle ticareti” trafiği oluşturulması gibi etkinliklerde bulunuyorlar. (Arapların 9. yy’dan 19. yy’a kadar köle ticaretinde hayli aktif olduğu görülüyor.) Bu dönemde önemli ticaret yolları üzerinden bir trafik işleten Araplar, bu yolla gittikleri bölgelerin ileri gelenleri, kabile şefleri ve zenginlerini müslümanlaştırarak yoksul tebaaların da müslümanlaşmasını sağlamışlardır. Dönemin kaynaklarına göre, sonraları Avrupalıların girişeceği modernleştirme adı altında kimliksizleştirme politikalarına burada da rastlanıyor. Kaldı ki, bugün kıtanın hem müslüman hem hristiyan bölgelerine baktığımızda, “modernleşmenin” ne kadar işe yaradığını; üretilmiş olan dini ve etnik savaşlarda görebiliyoruz.

Ve Osmanlı Sahneye Çıkıyor

Ortadoğu’daki Arap bölgelerinin Osmanlı’nın kontrolüne girmesinden sonra, Doğu Afrika’daki Arap kontrolü de zayıflamıştır. Osmanlılar 16. yüzyıl başlarında Afrika’nın kuzeyinden başlayarak Akdeniz’in güney sahilleri boyunca, Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ilerlemişlerdir. Öte yandan, Kızıldeniz’in batı sahilleri boyunca ilerleyerek Hint okyanusu kıyılarına kadar ulaşmışlardır. Osmanlı’nın “köle ticareti” geleneğini devam ettirdiği görülürken, imparatorluğun girdiği her yerde uyguladığı ağır vergilendirme, asker talebi ve devşirme politikası, burada da devam etmiştir. Osmanlı’nın kıtaya girişiyle neredeyse aynı dönemde, Avrupalılar da yüzlerini buraya dönmüştür. 15. yy’da Hollandalılar Güney Afrika kıyılarını alırken, Portekizliler Angola ve Mozambik kıyılarını yerleştiler. İngilizler ise Gine Körfezi kıyılarına yerleştiler. Bu arada Fransızlar da, Afrika’ya 16. yy’da Senegal üzerinden, Batı Afrika kıyılarına girmeyi başardılar. Bundan sonraki süreçte, hakimiyet alanlarında giderek zayıflayan Osmanlı ile Avrupa arasındaki sömürge mücadelesi başlamış oldu. Bazı kaynaklar, bunun Osmanlı’nın Afrika’yı korumak için sömürgeci Avrupalılarla savaşı olduğunu söylese de, bu kelimenin tam anlamıyla iki dev arasında bir kapışmaydı ve her zaman olduğu gibi, filler tepişirken çimenler eziliyordu. Yoksul Afrikalıları, yeni ve uzun bir sömürge dönemi daha bekliyordu.

T.C.’nin Afrika Çıkarması

T.C Devleti’nin son dönemlerde Afrika’ya düzenlediği ziyaretler, cemaatle yapılan Afrika’daki okullar kavgası, geçmişte buraya yapılan akınları anımsatıyor. Özellikle müslümanlığın yaygın olduğu bölgelere bu referansla girmeye çalışan T.C, “Avrupa, Afrika’nın sadece madenlerini görüyor; biz ise burayı kalp gözüyle görüyoruz.” diyor. Fakat T.C’nin Afrika’ya yaptığı her ziyaret sırasında, yanında müteahhitleri, iş adamlarını ve fabrikatörleri götürmesi; bunların kalp gözlerinin de sadece gücü ve parayı gördüğünü gösteriyor. Her fırsatta “Osmanlı’nın Afrika’da izlediği hoşgörü politikasına” gönderme yapan Erdoğan, oraya kurmak istedikleri iplik fabrikaları, madenler, baraj inşaatları ile sömürgeci Osmanlı’nın izini takip ettiklerini açıkça beyan ediyor. Aslında yeni T.C devleti, yeni sömürücü yöntemlerle, eski atalarının izinden gidiyor!

Yüzyıllardan beri farklı hakim güçlerin talan ettiği Afrika coğrafyası, kimi zaman Hristiyanlık, kimi zamanda Müslümanlık referans alınarak kimliksizleştirilmeye; Afrika halkları yaşam biçimlerinden, inanışlarından ve kültüründen koparılarak “modernleştirilmeye” çalışılıyor! Yani kapitalizmin köle ve “ham madde” deposuna dönüştürülmeye devam ediyor. Çoğu zaman halkların büyük dirençleriyle karşılaşan bu saldırılar, bugün de hem klasik yöntemlerle hem de yeni yöntemlerle sürdürülüyor. Bugün Afrika’da yaşanan etnik ve dini çatışmalar, Boko Haram’ın ve benzeri örgütlerin giriştiği toplu katliamların müslümanlara ya da hristyanlara mal edilmeye çalışılması da bu yeni taktiklerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Fakat bizler biliyoruz ki, bu coğrafyada “üretilen şiddetin” babası ezilmişlik boyutunda aynı kaderi paylaşan Müslüman ya da Hristiyanlar değil, tıpkı geçmişteki gibi Müslümanlığı ve Hristiyanlığı referans göstererek saldıran efendilerdir!

Didem Deniz Erbak

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Afrika’nın İslamlaştırılması ” – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/14/afrikanin-islamlastirilmasi-didem-deniz-erbak/feed/ 0