TOKİ – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 27 Jun 2017 18:14:17 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Suriye’den Sonra İran ve Ermenistan Sınırına da Duvar İnşa Ediliyor https://meydan1.org/2017/06/27/suriyeden-sonra-iran-ermenistan-sinirina-da-duvar-insa-ediliyor/ https://meydan1.org/2017/06/27/suriyeden-sonra-iran-ermenistan-sinirina-da-duvar-insa-ediliyor/#respond Tue, 27 Jun 2017 18:14:17 +0000 https://seninmedyan.org/?p=10322 Türkiye, Suriye ile arasındaki 911 kilometrelik sınıra, 692 kilometrelik duvar inşaatını tamamlamasının ardından, şimdi de İran ve Ermenistan sınırına prefabrik duvar, duvara bitişik gözetleme kuleleri ile kafes tel ve gece aydınlatma sisteminden oluşan ‘Entegre Sınır Güvenlik’ sistemi kuruyor. TOKİ  tarafından yapılan açıklamada, İran sınırı için yaklaşık 144 kilometrelik duvarın ihalesinin tamamladığı, inşaatın ilk etabının Ekim ayında tamamlanacağı […]

The post Suriye’den Sonra İran ve Ermenistan Sınırına da Duvar İnşa Ediliyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Türkiye, Suriye ile arasındaki 911 kilometrelik sınıra, 692 kilometrelik duvar inşaatını tamamlamasının ardından, şimdi de İran ve Ermenistan sınırına prefabrik duvar, duvara bitişik gözetleme kuleleri ile kafes tel ve gece aydınlatma sisteminden oluşan ‘Entegre Sınır Güvenlik’ sistemi kuruyor. TOKİ  tarafından yapılan açıklamada, İran sınırı için yaklaşık 144 kilometrelik duvarın ihalesinin tamamladığı, inşaatın ilk etabının Ekim ayında tamamlanacağı belirtildi.

Kaynak: Ermeni Haber

The post Suriye’den Sonra İran ve Ermenistan Sınırına da Duvar İnşa Ediliyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/06/27/suriyeden-sonra-iran-ermenistan-sinirina-da-duvar-insa-ediliyor/feed/ 0
Antalya’da TOKİ Konutlarında Patlama:2 Kişi Yaşamını Yitirdi https://meydan1.org/2017/05/17/antalyada-toki-konutlarinda-patlama2-kisi-yasamini-yitirdi/ https://meydan1.org/2017/05/17/antalyada-toki-konutlarinda-patlama2-kisi-yasamini-yitirdi/#respond Wed, 17 May 2017 10:31:49 +0000 https://seninmedyan.org/?p=5876 Antalya’da, TOKİ konutlarında bir binada sabah meydana gelen ve henüz nedeni belirlenemeyen patlamada 2 kişi yaşamını yitirdi.Patlamada yaşamını yitiren kişilerin adlarının 49 yaşındaki Mustafa Alper ve 52 yaşındaki Nurcan Demiröz olduğu öğrenildi.

The post Antalya’da TOKİ Konutlarında Patlama:2 Kişi Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Antalya’da, TOKİ konutlarında bir binada sabah meydana gelen ve henüz nedeni belirlenemeyen patlamada 2 kişi yaşamını yitirdi.Patlamada yaşamını yitiren kişilerin adlarının 49 yaşındaki Mustafa Alper ve 52 yaşındaki Nurcan Demiröz olduğu öğrenildi.

The post Antalya’da TOKİ Konutlarında Patlama:2 Kişi Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/17/antalyada-toki-konutlarinda-patlama2-kisi-yasamini-yitirdi/feed/ 0
“Kentsel Talan” Fikirtepe’ye Uyuşturucu Gerilimi Getirdi https://meydan1.org/2017/05/07/kentsel-talan-fikirtepeye-uyusturucu-gerilimi-getirdi/ https://meydan1.org/2017/05/07/kentsel-talan-fikirtepeye-uyusturucu-gerilimi-getirdi/#respond Sun, 07 May 2017 08:19:53 +0000 https://seninmedyan.org/?p=4706 “Kentsel Dönüşüm” adı altındaki,devletin en önemli talan projelerinden birinin uygulama alanı olan Kadıköy-Fikirtepe’de uyuşturucu gerilimi had safhada yaşanıyor. Fikirtepe’de son olarak, 9 Nisan’da 20 yaşındaki Doğan  Bakırcı,  mahalleden arkadaşı 26 yaşındaki Ömer Faruk Ç. ile sentetik uyuşturucu kullandıktan sonra yaşamını yitirdi. Mahallede yaşayanların aktarımına göre; Eğitim Mahallesi’nde yaşayan bir grup, Bakırcı’nın yaşamını yitirmesinden Ömer Faruk […]

The post “Kentsel Talan” Fikirtepe’ye Uyuşturucu Gerilimi Getirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Kentsel Dönüşüm” adı altındaki,devletin en önemli talan projelerinden birinin uygulama alanı olan Kadıköy-Fikirtepe’de uyuşturucu gerilimi had safhada yaşanıyor. Fikirtepe’de son olarak, 9 Nisan’da 20 yaşındaki Doğan  Bakırcı,  mahalleden arkadaşı 26 yaşındaki Ömer Faruk Ç. ile sentetik uyuşturucu kullandıktan sonra yaşamını yitirdi.

Mahallede yaşayanların aktarımına göre; Eğitim Mahallesi’nde yaşayan bir grup, Bakırcı’nın yaşamını yitirmesinden Ömer Faruk Ç.’yi sorumlu tuttu. 29 Nisan’da Ömer Faruk Ç. , tartıştığı karşı grup içerisindeki bir kişi tarafından silahla sokak ortasında vuruldu. Karnından yaralanan Ömer Faruk Ç., hastaneye kaldırılırken, olayın yaşandığı günün akşamında, Gürkan Soner C. (25) ve Emre Ç. (30) isimli 2 kişi daha, pompalı tüfekle vurularak yaralandı. Fikirtepe ile Eğitim Mahallesi arasındaki Kasr-ı Ali Caddesi yaşanan gerginliğin en çok hissedildiği yer olduğu ve ailelerin çocuklarını yalnız başına okula gönderemediği belirtiliyor.

Yaşanan olaylardan sonra mahallede en az 10 hane evlerini boşaltarak başka yerlere taşındı.Mahallede yaşanan uyuşturucu merkezli gerilimler ve güvenlik sıkıntısının kentsel dönüşüm projesinin başladığı iki yıl öncesinden beri yoğunlaştığı belirtiliyor.Boşaltılan ve yıkılmayı bekleyen evlerden bazılarının uyuşturucu tedariği ve tüketiminde kullanıldığı öğrenildi.

The post “Kentsel Talan” Fikirtepe’ye Uyuşturucu Gerilimi Getirdi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/07/kentsel-talan-fikirtepeye-uyusturucu-gerilimi-getirdi/feed/ 0
” Kilis “Düştü Düşecek” ” – Mercan Doğan https://meydan1.org/2016/06/21/kilis-dustu-dusecek-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2016/06/21/kilis-dustu-dusecek-mercan-dogan/#respond Tue, 21 Jun 2016 09:21:41 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/21/kilis-dustu-dusecek-mercan-dogan/ Savaşın 5. yılını geride bırakan Suriye’nin sınırındaki Kilis, geçtiğimiz aylarda, kente “düşen” roket mermileriyle anıldı. Devlet eksenli medyanın, “atılma” fiilinden ziyade “düşmesiyle” ilgilendiği Katyuşa tipi roketler, 20’yi aşkın insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın, roketleri ateşleyen IŞİD çetesi adına özür diler tarzda “yanlışlıkla atılmış olabilir” sözü ve Kilis valisinin, roketlerin “düşmesini” yer […]

The post ” Kilis “Düştü Düşecek” ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Kilist DÜştü Düşecek Mercan Doğan

Savaşın 5. yılını geride bırakan Suriye’nin sınırındaki Kilis, geçtiğimiz aylarda, kente “düşen” roket mermileriyle anıldı. Devlet eksenli medyanın, “atılma” fiilinden ziyade “düşmesiyle” ilgilendiği Katyuşa tipi roketler, 20’yi aşkın insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın, roketleri ateşleyen IŞİD çetesi adına özür diler tarzda “yanlışlıkla atılmış olabilir” sözü ve Kilis valisinin, roketlerin “düşmesini” yer çekimine bağlayan dahiyane açıklamasının yanı sıra önlem olarak da abdestli dolaşılmasını salık vermesi; devlet cenahının, insanların yaşamına mal olan IŞİD roketlerine dair yaptığı yegane açıklamaydı neredeyse.

Kilis’e Roketleri “Düşüren” Süreç

TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz Nisan ayındaki ABD ziyareti, Obama’nın ikili görüşme için kendisine randevu verip vermeyeceğine dair tartışmalara odaklanmıştı. Merak edilen görüşme, Erdoğan’ın Obama’ya “IŞİD ile mücadelede YPG ile işbirliğini bitirin, biz desteklediğimiz güçlerle IŞİD’i bölgeden çıkaralım” önerisiyle gerçekleşebilmişti. Bu görüşme sonrası TC’nin desteklediği irili ufaklı Sultan Murad Tugayları, Feylak eş-Şam, Muhammed Fatih Tugayı gibi grupların yanı sıra, devletlerin son dönemdeki gözde “ılımlı muhalifi” Ahrar-uş Şam gibi örgütler, Kilis’in hemen karşısındaki Ar-Rai kasabasını ele geçirdi. Kasaba, “bölgede bizden habersiz kuş uçmaz” kibrinin sıkıştığı 98 km’lik Azez-Cerablus hattında oluşturulması istenen tampon bölge için de kilit bir nokta idi. Ancak söz konusu bölge, aynı zamanda IŞİD için de dünyaya açılan nefes borusu anlamı taşıyordu. Nitekim TC destekli grupların Ar-Rai zaferi 4 gün sürebildi. IŞİD, gerçekleştirdiği saldırılarla kasabayı geri aldı ve sınırın TC tarafına çekilen gruplara saldırılarını sürdürdü. Dahası, kaybettiği yerleri geri alarak buralardaki TC ve ABD menşeli gelişmiş silahlara el koydu. TC, Suudi Arabistan, Katar, ABD başta olmak üzere, devletlerin bölgeye dair hakimiyet planlarının sonucu olarak, roketleri “ateşleyen” ve “düşüren” süreç gelişmiş oldu.

Ensar Kilis’ten Enkaz Kilis’e

Suriye’deki savaş nedeniyle göçmen hareketinin yoğunlaştığı kentin 140 binlik nüfusunun iki katı göçmen bulunması nedeniyle devlet iktidarına yakın kimselerce, İslami saiklerle muhacir(göçmen)-ensar(yardım eden) ilişkisi kurularak, Kilis’e “ensar kenti” denmesini önerenler, aynı zamanda şehrin bu özelliği ile Nobel’e de aday gösterilmesini istiyorlardı. IŞİD roketlerinin kenti henüz enkaza dönüştürmediği o dönemde Kilis, ilginç ancak “gözden kaçan” bir ekonomik veriye sahipti. İhracat rakamlarının coğrafya genelinde ekside seyrettiği bir süreçte, kentten gelen “ihracat” rakamları artı yöndeydi. TC açısından “yakın bir gelecekte” lehine bitecek Suriye Savaşı’nın en karlısı olunacak bir süreçte, “ihraç edilenin” ne olduğu ve kimlere “ihraç edildiğinin” elbette bir önemi yoktu. Aynı faydacı emellerle, savaşın başından beri uygulanan “göçmenlere açık kapı” uygulaması gibi, bu politikanın da bir getirisi olacaktı. İç politikada yapılan “Büyük Türkiye” hamaseti ve dış politikada AB’ye para karşılığı şantaj kartı olan Suriyeli göçmenler propagandasıyla amaçlanan bu “getiriydi.”

Kilis-Antep için IŞİD Planları

Geçtiğimiz günlerde medyaya düşen bir haberde ise TC’nin tüm bu politikalarının nasıl yerle bir olduğu okunabiliyordu. Yayınlanan istihbarat raporuna göre, IŞİD Kilis’in karşısında kontrolü altındaki bölgeden “sızma” yaparak, sınırın TC tarafında bölgesel emirlikler kurmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz sayımızda “Suriyeleşme-Pakistanlaşma” şeklinde değerlendirdiğimiz konjonktürün pratiklenmesi anlamına gelen bu istihbarat, bölgede oyun kurucu olma emellerinin iflas ettiğinin bizzat devletçe itirafı olarak yorumlanabilir. Benzer bir itiraf da Kilis Valisi’nden geldi. Vali, IŞİD’in roket saldırılarına ilişkin yaptığı açıklamada, kentin roket menzilinden çıktığını belirterek “müjdeli haberi” veriyordu.

Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da, Sultanahmet’te ve İstiklal’de… İzlediği politikalarla tüm coğrafyamızı “atış menziline” sokan devlet, içinden geçtiğimiz dönemde de yalanlarla destekli hamaset söylemleriyle iflas etmiş Suriye politikasında belki de son demleri yaşıyor. Bölgesel ve giderek de küresel bir devlet gücü olma heveslisi gözü kara bir kibirden, Azez-Cerablus arasında 98 km’lik ve TOKİ sponsorluğunda bir tampon bölgeyi ilan ettirebilmek için çalınmadık kapı bırakmamaları ve her defasında reddedilmeleri, kaçınılmaz “hazin sonun” işaretlerinden belki de sadece biri.

Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Kilis “Düştü Düşecek” ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/21/kilis-dustu-dusecek-mercan-dogan/feed/ 0
İnşaat İşçileri Doğrudan Eylem ile Direniyor https://meydan1.org/2016/05/07/insaat-iscileri-dogrudan-eylem-ile-direniyor/ https://meydan1.org/2016/05/07/insaat-iscileri-dogrudan-eylem-ile-direniyor/#respond Sat, 07 May 2016 11:49:18 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/07/insaat-iscileri-dogrudan-eylem-ile-direniyor/ İnşaat işçileri sendikası Nurolpark, Köseler Köyü TOKİ ve Dedekorkut İÖO inşaatları olmak üzere farklı şantiyelerde direnerek patronlara geri adım attırıyor. Nurolpark Güneşli şantiyesinde çalışan ve hakları gasp edilerek işten çıkarılan İnşaat İşçileri Sendikası üyesi taşeron işçiler sendika ile başlattığı direniş sürecinde patronlara geri adım attırdı. Direnişçi işçilerin talep ettikleri ücret ve tazminatları ödendi. 3 gün […]

The post İnşaat İşçileri Doğrudan Eylem ile Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İnşaat işçileri sendikası Nurolpark, Köseler Köyü TOKİ ve Dedekorkut İÖO inşaatları olmak üzere farklı şantiyelerde direnerek patronlara geri adım attırıyor.

Meydan Gazetesi- 1 İnşaat İşçileri doğrudan eylem ile direniyor1

Nurolpark Güneşli şantiyesinde çalışan ve hakları gasp edilerek işten çıkarılan İnşaat İşçileri Sendikası üyesi taşeron işçiler sendika ile başlattığı direniş sürecinde patronlara geri adım attırdı. Direnişçi işçilerin talep ettikleri ücret ve tazminatları ödendi. 3 gün süren eylemlere Alınteri, DAF, Mücadele Birliği katılarak, 26A Kolektifi ise öğlen yemeklerinde sandviç getirerek direnişçiler ile dayanışma gösterdi.

Meydan Gazetesi- 2 İnşaat İşçileri doğrudan eylem ile direniyor.jpg

Kocaeli Dilovası’nda bulunan Köseler Köyü TOKi inşaatında çalışan İnşaat-İş üyesi işçiler, gaspedilen hakları için iş durdurma eylemi başlatarak şantiyeye giden tüm elektriği kesti. TOKİ patronları geri adım atarak işçilerin tüm alacaklarını ödedi.

Meydan Gazetesi- 3 İnşaat İşçileri doğrudan eylem ile direniyor.jpg

Eyüp Dedekorkut İlköğretim Okulu inşaatında çalışan taşeron inşaat işçileri sendika ile beraber şantiyedeki çalışma ve barınma koşullarına karşı işgal eylemi başlatı. Şantiye girişine pankart asarak kimseyi şantiyeye sokmayan direnişçi işçiler İlci Holding patronlarına geri adım attırdı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post İnşaat İşçileri Doğrudan Eylem ile Direniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/07/insaat-iscileri-dogrudan-eylem-ile-direniyor/feed/ 0
“Ranta Dönüştürülen Şehirler” – Didem Deniz Erbak https://meydan1.org/2016/04/27/ranta-donusturulen-sehirler-didem-deniz-erbak/ https://meydan1.org/2016/04/27/ranta-donusturulen-sehirler-didem-deniz-erbak/#respond Wed, 27 Apr 2016 08:31:26 +0000 https://test.meydan.org/2016/04/27/ranta-donusturulen-sehirler-didem-deniz-erbak/ Müzakere sürecinin ardından başlayan savaşın son aylardaki bilançosuna bakarsak, savaş bölgesindeki birçok farklı şehirde yaşayanların neredeyse tamamının göç etmek zorunda bırakıldığını ve bu şehirlerde taş üstünde taş kalmadığını görüyoruz. Hafriyat kamyonlarının bu denli çabuk devreye girmesi, katliamların izlerinin silinmek istenmesi yanında; TOKİ ve benzeri müteahhitler eliyle “dönüşüm”ün başlatılmasındaki aceleciliği de ele veriyor. Daha ölenlerin yası […]

The post “Ranta Dönüştürülen Şehirler” – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Ranta Dönüştürülen Şehirler


M
üzakere sürecinin ardından başlayan savaşın son aylardaki bilançosuna bakarsak, savaş bölgesindeki birçok farklı şehirde yaşayanların neredeyse tamamının göç etmek zorunda bırakıldığını ve bu şehirlerde taş üstünde taş kalmadığını görüyoruz. Hafriyat kamyonlarının bu denli çabuk devreye girmesi, katliamların izlerinin silinmek istenmesi yanında; TOKİ ve benzeri müteahhitler eliyle “dönüşüm”ün başlatılmasındaki aceleciliği de ele veriyor. Daha ölenlerin yası tutulmadan, bu yıkıntıların yerlerine yapılacak binaların konuşuluyor olması, kimilerince yaşamın normalleşmesi adına sevindirici addedilse de; sorumlulardan hesap sorulmayan ve giderek unutulmaya yüz tutacak bir döneme giriliyor olması bakımından, son derece ürkütücü.

Hükümetten aldıkları tüyolarla, daha savaş sürerken evlerinden ayrılmak zorunda kalanların ellerindeki tapuları yok pahasına satın alan kimi uyanık “girişimci”, şimdi elinde tuttuğu tapuları devlete satarak, ranttan kendi payını almanın telaşında. Daha sabırlı olanlar ise, biraz daha bekleyerek, paylarını daha da büyütmenin hesabında. Acele kamulaştırma ile ellerinden alınacak evleri peşinata sayılıp borçlandırılması gibi bir plan düşünülüyor; ama düşük geliri ya da hemen hemen hiç sabit geliri olmayan bir ailenin bu yeni binalarda yer almaları elbette mümkün değil. Burada amaçlanan, mağduriyeti gidermek için çözüm sunmak değil; el koymak, yaygın tabiriyle, soylulaştırmak.

Operasyonların bittiğinin açıklanmasına rağmen, sokağa çıkma yasaklarının devam ettiriliyor oluşu, oldukça kuşkulu. Evlerine geri dönmek isteyen halkın ısrarı kırılmaya çalışılıyor ve uzayan bu sürede, onların da evlerini ele geçirmenin hesapları yapılıyor. Bu danışıklı dövüş, rantın, devletin her bir kurumunun bilgisi dahilinde olduğunu gösteriyor. Ve anlaşılan askeriye de savaşın giderlerinin bir kısmını, ele geçirdiği kentlerdeki rant yoluyla karşılamanın hesabında. “Bölünme” konusunda çok hassas olan bu kurumların, rantın bölünmesiyle ilgili bir sıkıntı duymamaları ilginç olsa gerek.

Üstelik tüm bunlar, henüz Toledo masalı gerçekleşmeden açığa çıkan paranın kavgası. Rantın en uç modeli olarak sunulan Toledo gerçekleştiğinde, buradan, pek çok kimsenin zenginliklerini daha da çok artıracağını görmek çok da zor değil. Sahip olduğu kültür varlıklarıyla zaten önemli bir yer olan Sur’u Toledo’ya benzetmek için önce Gazze’ye ve Saraybosna’ya benzeten başbakanın, tüm parklarını AVM’lere ve otoyollara dönüştürdüğü İstanbul’da da, “şehrin kalbine hançer gibi saplanan yapılar”a izin vermeyeceğini açıklamasının da, aynı aklın ürünü olduğunu anlamak zor değil. Cerattepe’de gerçekleştirilmek istenen talanla karşımıza çıkan Cengiz İnşaat’ın, Sur’da da etkili olan inşaat şirketlerinden biri olması, tesadüf olmasa gerek.

Son olarak, bahsedilen tüm bu yıkımın üzerine düzenlenen Kentsel Dönüşüm Ve Akıllı Şehirler Kurultayı’nda konuşan Erdoğan, baklayı ağzından çıkardı ve Sur’un yıkılarak yeniden biçimlendirilmesi düşüncesini başbakanken planladığını ve hatta 2011 seçimlerinde bir proje hazırlattığını söyledi. Erdoğan, Sur’u seçimle ele geçiremeyince işletemediği planlarını, şimdi, askeriyenin yardımıyla devreye sokmaktan dolayı memnuniyetini gizlemiyor. Aslında şu günlerde de, “ilçelerimizin harap olarak kalmalarına göz yumamazdık” diyerek, belki de bölgede en çok ihtiyacını duyduğu şey olan ve olası bir başkanlık referandumunda elini rahatlatacak olan siyasi bir rant elde etmenin hazzını da yaşıyor diyebiliriz.

Operasyonların bittiğinin açıklanmasına rağmen, sokağa çıkma yasaklarının devam ettiriliyor oluşu, oldukça kuşkulu. Evlerine geri dönmek isteyen halkın ısrarı kırılmaya çalışılıyor ve uzayan bu sürede, onların da evlerini ele geçirmenin hesapları yapılıyor.


Didem Deniz Erbak

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Ranta Dönüştürülen Şehirler” – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/04/27/ranta-donusturulen-sehirler-didem-deniz-erbak/feed/ 0
Konya’da İnşaat İşçileri Direnişte https://meydan1.org/2015/12/19/konyada-insaat-iscileri-direniste/ https://meydan1.org/2015/12/19/konyada-insaat-iscileri-direniste/#respond Fri, 18 Dec 2015 23:21:33 +0000 https://test.meydan.org/2015/12/19/konyada-insaat-iscileri-direniste/ Konya Karapınar’da TOKİ bünyesinde yapımı süren Anadolu Öğretmen Lisesi inşaatında sözleşmesiz olarak çalışan, ücretleri gasp edilen İnşaat İş üyesi taşeron inşaat işçileri şantiye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirerek direnişe başladı. Direnişin daha ilk dakikalarında Rijit Yapı adlı taşeron şirket yetkilileri gelerek tüm ücret alacaklarının ödeneceğini söyleyerek görüşme talep etti. Görüşme sonrası taşeron inşaat işçilerinin tüm […]

The post Konya’da İnşaat İşçileri Direnişte appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
konya

Konya Karapınar’da TOKİ bünyesinde yapımı süren Anadolu Öğretmen Lisesi inşaatında sözleşmesiz olarak çalışan, ücretleri gasp edilen İnşaat İş üyesi taşeron inşaat işçileri şantiye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirerek direnişe başladı. Direnişin daha ilk dakikalarında Rijit Yapı adlı taşeron şirket yetkilileri gelerek tüm ücret alacaklarının ödeneceğini söyleyerek görüşme talep etti. Görüşme sonrası taşeron inşaat işçilerinin tüm alacaklarının ödenmesi protokolü ardından eylem başarıyla sonlandırıldı.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.

The post Konya’da İnşaat İşçileri Direnişte appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/12/19/konyada-insaat-iscileri-direniste/feed/ 0
“Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/ https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/#respond Mon, 20 Apr 2015 12:44:05 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/ Her ne kadar bugünün savaşları, eskisi gibi büyük güçlerin doğrudan savaşlarından, uzak coğrafyalardaki aracılı savaşlara dönüşmüş olsa da, savaş ve devlet ekonomisi arasındaki ilişki çok değişmedi. Ekonomistler, rakamlara bakarak savaşların devlet ekonomisini krizden kurtardığını savunurken; halklar için savaş, yaşamlarının yok edilmesi, savaş ekonomisi ise daha çok sömürü, karne ve yokluk demektir. Büyük Buhran Ekonomik kriz-savaş […]

The post “Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydan Gazetesi- Savaş Ekonomisi özgür Oktay

Her ne kadar bugünün savaşları, eskisi gibi büyük güçlerin doğrudan savaşlarından, uzak coğrafyalardaki aracılı savaşlara dönüşmüş olsa da, savaş ve devlet ekonomisi arasındaki ilişki çok değişmedi. Ekonomistler, rakamlara bakarak savaşların devlet ekonomisini krizden kurtardığını savunurken; halklar için savaş, yaşamlarının yok edilmesi, savaş ekonomisi ise daha çok sömürü, karne ve yokluk demektir.

Büyük Buhran

Ekonomik kriz-savaş ikilisinin en büyük örneği, 1930 Büyük Buhranı’yla başlayan krizin ardından gelen 2. Dünya Savaşı’dır. Savaş ekonomisine geçilmesiyle birlikte birçok ülkede işsizlik oranı azalmış, işsizlerin bir kısmı askere alınırken, parası olanlar savaş senetleri alarak “milli” ekonomiye katkıda bulunmuşlardır. Savaştan kaçan göçmenler ve kadınlarsa yeni ucuz işçiler olarak kapitalizmi kurtaran savaş ekonomisini sırtlamışlardır.

2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’li büyük şirketler, Alman endüstrisinin üretim araçlarının bir bölümünü ve büyük miktarda patenti gasp etmiş, kapitalin büyük şirketlerde yoğunlaşması sonucunda sömürü giderek daha da artmıştır. Savaşta büyük yıkıma uğrayan Almanya ve Japonya gibi ülkelerin halkları ise, zorunlu olarak “mucizeler” yaratmıştır.

ABD, savaş döneminde oluşturulan Savaş Üretim Kurulu’nu 1945’te kapatsa da, 26 büyük şirketle kurulan ilişkiler ağı, ya da askeri-endüstriyel kompleks büyümeye devam etmiş, 1958’e kadar devletin askeri harcamaları sürekli artmıştır. ABD, bu dönemdeki askeri harcamaları hem “Komünizm Tehlikesi” hem de “ekonomiyi canlandırma” gerekçesiyle sürdürürken, FBI ve CIA gibi özgürlükleri yok eden yapıları derinleşip genişletmiştir. Savaşla birlikte yükselen milliyetçilik, devletin radikal işçi hareketlerini ezmesine olanak sağlamıştır.

1971 Nixon Şoku ve 1973 Petrol Krizi

2. Dünya Savaşı biterken altın rezervlerinin üçte ikisini kontrol eden ABD, bütün uluslararası para birimlerinin altına endekslendiği eski sistemin yerine, bütün para birimlerini hem altına hem dolara endekslendiği Bretton Woods sistemini, 1944’te Batı Bloğu’na kabul ettirmiştir. Ekonomisi sürekli büyüyen ABD, Vietnam Savaşı sonrasında bir anda patlayan para arzını altınla karşılayamadığı için doların değeri düşmüştür. 1971’de başkan Nixon, Bretton Woods sistemini tek taraflı olarak terk ettiğini açıklamış, diğer ülkelerin ellerindeki doların değeri bir anda düşmüştür. Batı Bloğu’nda oluşan bu kriz, büyük buhrandan sonraki ilk büyük krizdir.

Bu krize girmek istemeyen Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), 1971’de petrol fiyatlarını altına endeksleyeceğini açıklamış, hemen ardından 1973’te Mısır ve Suriye, diğer Arap ülkelerinin desteğini de alarak, Batı Şeria ve Gazze’yi 1967’de işgal eden İsrail’e saldırmış ve Ramazan Savaşı başlamıştır. OPEC’in Arap üyeleri, bu savaşta İsrail’e yardım eden ABD, İngiltere, vb. ülkelere petrol ambargosu koyunca, Batı Bloğu’nda da petrol krizi başlamıştır.

Kapıdaki Kriz

Son 10 yılın Türkiye ekonomisi, dış borcun sürekli arttığı, inşaat temelli bir büyüme ekonomisidir. Şehrin her yerini birbirine bağlayan yollar, daha çok emekçiyi kapitalizmin sömürüsüne ulaştırırken, AVM’ler de iç tüketimi artırarak ekonomiyi büyütür. Ancak yapılan inşaatların çoğu devlet ekonomisi açısından ölü yatırımdır, dış borçları ödemeye yaramaz; bunu kapitalistlerin kendi ekonomistlerinden de duyabilirsiniz. Örneğin kriz uzmanı ve Forbes yazarı Jesse Colombo, TL’de geçtiğimiz ay yaşanan değer kaybını bir yıl önceden haber vermiştir ve bunu bu “kırılgan ekonomi”ye bağlamıştır. Bu ekonomi, küresel ekonomik bir kriz ya da bölgesel siyasi bir kriz karşısında borç bulamama tehlikesiyle karşı karşıyadır. Böylesi bir durumda ekonomi derin bir krize girer.

Ancak TL’de yaşanan değer kaybı gibi birçok olumsuzluğa rağmen öngörülen krizler sürekli teğet geçmektedir. Bunun nedeni devletin krize karşı uyguladığı iki ana stratejidir: Savaş ekonomisi ve yaşamı yok eden enerji yatırımları. Devlet hem savaşa hazırlık için, hem de ciddi yerel direnişle karşılaşan enerji yatırımlarını güvenceye almak için askeri gücünü ve yatırımlarını artırmaktadır.

Devlet, uzun zamandır Ortadoğu’da aktif bir silahlı bir güç olmaya çalışmaktadır. Bu hem ekonomik krize çözüm, hem daha fazla siyasi güç demektir. Küresel güçlerin pis işleri her zaman iyi para eder. Ortadoğu’da silahlı güç olmak, aynı zamanda Ortadoğu petrolünden pay almak demektir. Savaş demek, yıkım demektir; yıkımsa inşaat sektörünün yeniden canlanması anlamına gelir.

Devletin desteklediği IŞİD güçleri Kobanê’den kovulduktan sonra devletin yaptığı açıklamalarda TOKİ’den bahsetmesi, giremediği yerlere bile kapitalist sömürüyü taşımayı hayal ettiğini gösteriyor.

Türkiye silah endüstrisi 2013’te 19,1 milyar dolarla dünyada 14. sıradadır. Dünya genelinde gerileyen savaş harcamaları, T.C’de 10 yılda %13 artmıştır. (Kaynak: SIPRI) Devlet, askeri yatırımlarını kullanmak için sürekli fırsat kollamaktadır. Afganistan’a asker göndermek gibi ısınma turlarının ardından, küresel bir aktör olma çabasıyla Esad’a karşı savaş çağrısı yapmış, küresel destek alamayınca başarısız olmuştur.

Dün okyanus ötesinden 2. Dünya Savaşı’na giren ABD’nin stratejisi neyse, o zamandan beri silahlanan, T.C’den Arap Emirliklerine, İsrail’den Esad rejimine kadar tüm Ortadoğu devletlerinin stratejisi de odur. Kapitalizm krizleri, krizler savaşları ve savaşlar da katliamlardan ve sefaletten sonra daha fazla sömürüyü getirmektedir.

Özgür Oktay

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Savaş Ekonomisi” – Özgür Oktay appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/20/savas-ekonomisi-ozgur-oktay/feed/ 0
“Park Etme, Çek Dozerini” – Emre Bayyiğit https://meydan1.org/2015/02/10/park-etme-cek-dozerini-emre-bayyigit/ https://meydan1.org/2015/02/10/park-etme-cek-dozerini-emre-bayyigit/#respond Tue, 10 Feb 2015 17:01:37 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/10/park-etme-cek-dozerini-emre-bayyigit/ 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına tepki olarak Etmeydanı’nda toplanarak ayaklanma başlatan Yeniçerilerin bir bölümü, kısa süre sonra Belgrad Ormanı içlerine sürülmüş; köşeye sıkışan Yeniçeriler 3 ay boyunca etkisiz hâle getirilemeyince de orman ateş çemberine alınmıştır. Böylece ateş çemberi içinde kalan Yeniçerilerle birlikte önemli miktarda orman alanı da yanmıştır. Bu Fatih Ormanı’nın karşılaştığı ilk büyük çaplı […]

The post “Park Etme, Çek Dozerini” – Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına tepki olarak Etmeydanı’nda toplanarak ayaklanma başlatan Yeniçerilerin bir bölümü, kısa süre sonra Belgrad Ormanı içlerine sürülmüş; köşeye sıkışan Yeniçeriler 3 ay boyunca etkisiz hâle getirilemeyince de orman ateş çemberine alınmıştır. Böylece ateş çemberi içinde kalan Yeniçerilerle birlikte önemli miktarda orman alanı da yanmıştır. Bu Fatih Ormanı’nın karşılaştığı ilk büyük çaplı talan hamlesiydi. Bundan sonraki süreçte denetimsiz ağaç kesimleri nedeniyle orman alanı 1840’larda 12 bin hektara, 1870’lerde ise 7 bin 500 hektara inmişti.

O günden bugüne sürmekte olan talan politikaları, kentsel dönüşüm kisvesi altında devam ettiriliyor. Örneğin, 90’lı yıllarda Şişli Belediye Başkanı olan Gülay Aslıtürk tarafından imar izni ve ruhsat verilen ve içinde sayısız ağacı, canlıyı barındıran ormanlık alanda, “Park Orman” adında, 1600 metrekarelik bir yüzme havuzu, yürüyüş ve bisiklet parkuru, piknik alanı, konser alanı, amfi tiyatro ve bir özel hastane kliniği (Memorial) inşa edilmişti.

2001 yılına kadar bir süreliğine kapalı tutulan Park Orman’ın da içinde bulunduğu Fatih Ormanı talanı, TOKİ tarafından Ali Ağaoğlu’na devredilen arazide yapılan “Maslak 1453” projesiyle birlikte yeniden tetiklenmiş oldu.

Park Orman’a 2008 yılında, “Tabiat Parkı” statüsü kazandırıldı. Borusan Holding 2008 yılında, yıllığı 4 milyon liraya bu alanı kiraladı. 2010 yılında, Serdar Bilgili’nin sahibi olduğu Ege Turizm Gayrimenkul Yatırımları A.Ş. ve ortağı Doğuş Holding’e 29 yıllığına, yıllığı 740 bin liraya devredildi. Park Orman için Ocak 2014’te Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlandığı, raporda projenin uygulanması halinde bir doğa katliamının olacağı görüşlerine yer verildiği öne sürüldü. Raporu hazırlayan 1. Bölge Müdürü Haluk Özder ile Şube Müdürü Umut Cebeci’nin görevlerinden alındığı iddia edildi. Evet, 4 milyondan 740 bin liraya düşüş, sürecin başında her şeyi gözler önüne seriyor: Bilgili ve Şahenk, İstanbul’a yönelik bir başka talan projesi olan ve “Galataport” adıyla bilinen Karaköy-Tophane Salıpazarı Kruvaziyer Liman sahasının 30 yıllığına kiralanmasında da ortaklar.

1490 dönüm büyüklüğündeki “ParkOrman Kent Ormanı Projesi”, her biri 250-300 m2 olan bungalov şeklindeki 108 villa, 18 bin kişilik çok amaçlı salon ve lüks restoranlar, mağazalar, 5 katlı otopark şeklinde olması planlanan yapılaşma, 80 milyon Euro’ya tekabül ediyor. Konaklama alanları, kısmen orman dokusu içine gizlenen, kısmen de yeni ağaçlandırılmış bir bölgede olacak. Park Orman’ın ortasına sergi alanları, oyun parkları, koşu yolları, salıncaklar, hamaklar, Osmanlı ve Japon bahçeleri yapılacak. Yaptığı son açıklamada; “Ocak’ta Park Orman, Şubat’ta Galataport için düğmeye basıyoruz… Park Orman da İstanbul için çok önemli bir proje olacak. Halkın hafta sonu gezebileceği bir mekan olacak. İstanbul maalesef AVM’den oluşan bir sosyal yaşantıya sahip olmaya başladı(!) Burada yaşayanların doğru düzgün bir parkı yok. Projede Doğuş Grubu ile ortaklığımız yüzde 50-50. Biz burada Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın kiracısıyız. Herkes ağaçları kesip gökdelenler dikeceğimizi sanıyor. Öyle bir şey olmayacak. İstanbul’un en önemli parkını yapacağız. ABD’de önemli parklar dizayn etmiş mimarlarla ortak çalışacağız” şeklinde konuşan Serdar Bilgili, “Tek bir ağacı dahi kesmeyeceğiz” demekten de geri durmadı. Bilgili’nin konuşmasına göre, pazarlama kataloglarında yer alan dört katlı villalar ise, “minik ahşap evler”den öte bir şey değil zaten!

Fatih Ormanı; içerisinde saplı-sapsız meşe, macar meşesi, gürgen, kayın, kestane, akçaağaç, dişbudak ve yaban domuzu, kurt, sincap, çakal, tilki ve köstebek gibi türleri de barındıran, bir yanında Belgrad Ormanları, diğer yanında Park Orman’ın bulunduğu İstanbul’un sayılı doğal ormanlarındandır.

Ana sponsorlardan Garanti Bankası’nın, Karadeniz’de yapımı sürmekte olan HES’lerin büyük bir kısmının sahibi, Galataport Projesi’nde 702 milyon dolarla ihaleyi kazanan ortağı Doğuş Holding’e ait olması, Park Orman’ın da “çok önemli bir proje” olduğunu doğrulamakta zaten. Ortaya sunulan projenin uygulanması hâlinde, doğal topoğrafyanın, bitki örtüsünün ve yaban hayatının çok büyük ölçüde zarar göreceği, çok sayıda ağacın kıyıma maruz kalacağı da kesin.

Fatih Ormanı Projesi’nden 3. köprüye, buradan 3. havalimanına kadar, biz İstanbul’da yaşayanlar dahası benzeri bir çok projeyle yaşam alanları talan edilen bu toprakların insanları belki de eşi görülmemiş bir “Soylulaştırma Projesi” ile karşı karşıyayız. Tümden yıkılan mahalleler, TOKİ binaları, rezidanslar, HES inşaatları, duble yollar derken devasa bir şantiyenin içine hapsediliyoruz. Ama işin asıl korkutucu yanı, bu şantiyeden doğacak yeni şehir anlayışıdır. Her ne kadar eskisinin de bir hayrını görmemiş olsak da, yeni kent anlayışının yoksullara, ağaçlara, sokak hayvanlarına ve onların yarattığı kültüre kapalı olduğu kesin.

Bütün bunlar göz önüne alındığında, zaten kendisi yolsuzluk olan devlet ve yaptıkları kirli işleri yeşile boyayarak görünmez hale getiren şirketlerin saldırılarına karşı; biz yoksulların da, biz “ötelenmek” istenenlerin de payına mücadele etmek, yaşam alanlarımızı bu talancılara karşı savunmak düşüyor.

Emre Bayyiğit

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.


The post “Park Etme, Çek Dozerini” – Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/10/park-etme-cek-dozerini-emre-bayyigit/feed/ 0
İstanbul’dan Sakarya’ya, Kuzey Irak’tan Papua Yeni Gine’ye İnşaat İşçileri Örgütleniyor https://meydan1.org/2014/05/21/istanbuldan-sakaryaya-kuzey-iraktan-papua-yeni-gineye-insaat-iscileri-orgutleniyor/ https://meydan1.org/2014/05/21/istanbuldan-sakaryaya-kuzey-iraktan-papua-yeni-gineye-insaat-iscileri-orgutleniyor/#respond Wed, 21 May 2014 18:12:56 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/21/istanbuldan-sakaryaya-kuzey-iraktan-papua-yeni-gineye-insaat-iscileri-orgutleniyor/ Yakın zamanda İstanbul’da bulunan Zorlu Center’da bir direniş gerçekleştiren ve röportajı yaptığımız günlerde sürdükleri direnişi kazanımla sonuçlandıran İnşaat İşçileri Sendika Girişimi ile sendikal faaliyet yürütmekte oldukları inşaat sektörünü, sendika çalışmaları dahilinde yaşadıkları deneyimleri konuştuk. Sakarya’dan, Papua Yeni Gine’ye kadar, inşaat işçilerinin patron baskısına karşı direndiği her yerde işçilerle dayanışma gösteren sendika girişimi ile yaptığımız röportajı […]

The post İstanbul’dan Sakarya’ya, Kuzey Irak’tan Papua Yeni Gine’ye İnşaat İşçileri Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yakın zamanda İstanbul’da bulunan Zorlu Center’da bir direniş gerçekleştiren ve röportajı yaptığımız günlerde sürdükleri direnişi kazanımla sonuçlandıran İnşaat İşçileri Sendika Girişimi ile sendikal faaliyet yürütmekte oldukları inşaat sektörünü, sendika çalışmaları dahilinde yaşadıkları deneyimleri konuştuk. Sakarya’dan, Papua Yeni Gine’ye kadar, inşaat işçilerinin patron baskısına karşı direndiği her yerde işçilerle dayanışma gösteren sendika girişimi ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Meydan: Bizim sizinle tanışmamız bir direniş sürecinde oldu. Dolayısıyla, bizim de bu direnişi gözlemleme fırsatımız oldu. Tabi siz, bu sürecin öncesini de biliyorsunuz. Zorlu Center’daki direniş sürecinden biraz bahsedebilir misiniz?

İnşaat İşçileri Sendika Girişimi: Zorlu Center’da sendika girişimi olarak çalışmaya başladığımız andan itibaren, içeride çalışmakta olan bir arkadaşımız vardı. Biz de zaten o arkadaşımızın haber vermesiyle, burada yaşanmakta olan duruma ilişkin bilgi sahibi olduk. Daha önce de ücretlerin geç ödenmesiyle alakalı olarak, Zorlu Center’a bir mail göndermiştik. Yani daha öncesinde de böyle sıkıntılar zaten yaşanıyordu. Arkadaşımız bize haber verince biz de geldik. Ama zaten biz gelmeden önce de işçiler fiili olarak işi durdurmuşlardı. İlk geldiğimizde 150’ye yakın işçi olduğu söyleniyordu, ama rakam giderek düştü. Bu süre içerisinde işe geri dönenler de oldu. Ama şimdi kıdem tazminatı ve tüm hakların alınması üzerinden direniş devam ediyor. İlk geldiğimiz gün, iş bırakan işçilere karşı, işveren alacakların yalnızca %30’unu ödemeyi taahhüt etmişti. Şimdi, önümüzdeki birkaç gün içerisinde sorun çözülecek gibi görünüyor.

Şu an için, kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemeyi taahhüt ettiler, Zorlu’nun altındaki şirket olan Aktürk’ten Sesal’a, işçilerin şirketine, paranın aktarıldığını söylediler. Fakat yanlış hesaplama dolayısıyla, ödenecek miktarın hesaplanmasında büyük bir hata var. Patronlar için belki küçük, ama işçiler için çok büyük bir hata. Biz de o hesaplamanın düzeltilmesini bekliyoruz. Ama eğer bu düzeltmeleri yapmazlarsa, Zorlu Center önünde aktif bir eylem sürecine başlayacağız.

Sizin sendika olarak faaliyete geçtiğiniz günden bu yana, benzer deneyimleriniz oldu, değil mi? Onlardan da kısaca bahsedebilir misiniz?

Mesela Nisan ayı başında, bir TOKİ direnişimiz oldu. Yeni Doğuş adlı şirketin taşeron olduğu TOKİ şantiyesinde bir direniş vardı. Yaklaşık 41 işçi arkadaşımızın ücretlerini ödememişlerdi. Yeni Doğuş adlı taşeron şirket iflasını vermiş, işçilere de başınızın çaresine bakın denmişti. Burada, TOKİ şantiyesinde bir işgal gerçekleştirdik. 7 gün sürdü bu işgal eylemi. Orada da işçilerin kararlı direnişiyle, 7. günün sonunda, tazminatları, yıllık izinleri dahil tüm haklarını almayı başardık.

Direnişe gerek duymadan aldıklarımız da var. Biz sendika olarak problem yaşanmakta olan şirkete önce bir dosya gönderiyoruz. “İşçilerin haklarını gasp ediyorsunuz. Şu kadar süre içerisinde ücretleri ödemezseniz yasal bütün haklarımızı kullanacağız.” diyoruz. Bu dosya gittikten sonra, direnişe gerek kalmadan, ücretleri ödemek zorunda kalan şirketler de oluyor. Bu da bir eylem şeklidir tabi.

Örnek olsun diye şunu söyleyebilirim; Kozyatağı’nda yapılan Hilton’da işçi arkadaşlar maaşlarını alamamışlardı. Oraya dosya bile göndermeden biz kendimiz gittik. Şantiyede yaklaşık yarım saat kaldık. Aynı gün mesai bitiminde tüm paralar ödendi. Bunun gibi, kamuoyuna çokça yansımayan, bizim de yansıtmak için çok uğraşmadığımız bir sürü örnek var.

Farklı şehirlerde de benzer süreçler yaşandı değil mi?

Yaşadık. Mesela Sakarya’da üç tanesi Suriyeli altı arkadaşımıza, çalıştıkları şirket ödeme yapmıyordu. Ancak benzer bir süreç işleterek, onların da tüm alacaklarını almayı başardık. Kayseri’de de eyleme gerek kalmadan, maaşlarını ödenmeyen arkadaşlarımızın alacaklarını aldık. Papua Yeni Gine’de bile benzer bir süreç yaşadık. Bir gün beni birisi aradı, “Ben Papua Yeni Gine’den arıyorum.” dedi. Ben en başta inanmadım tabi ki. Ancak işçi arkadaş ısrarla dedi ki “Ben Papua Yeni Gine’den arıyorum. Bağlı bulunduğum Türk şirketi benim maaşımı ödemiyor, biletimi de almıyorlar” dedi. Biz de şirkete gitmesini, bizden bahsetmesini söyledik. “Eğer ücretin ödenmezse ve biletin alınıp buraya gönderilmezsen, sendikanın duruma müdahale edeceğini” söyle dedik. Aynı gece uçak biletini almışlardı. Sonrasında bize tekrar telefon açtı, gece geleceğini söyledi ve ne yapması gerektiğini sordu. Biz de geldiğinde şirkete gitmesini söyledik. Ondan sonra büyük ihtimalle geri dönüp, şirkete gidip, alacağını aldı. Sonrasında bu sebeple bizi arama ihtiyacı duymadı…

Sendika öncesinde yürüttüğümüz dernek sürecinde, geçtiğimiz yıl, Kuzey Irak’ta da 20’nin üzerinde işçiyi aynı şekilde esir almışlardı. Ücretlerini ödemiyorlardı. Bu şirket de, Türk şirketiydi. Biz gittik, buradaki şirketle görüştük ve onu da hallettik. Yani basına yansıtmadığımız birçok farklı şehirde ve hatta ülkede karşılaştığımız benzer durumlar oldu.

Peki, şu anda henüz sendikalaşmadınız, değil mi?

Şu anda sendika girişimiyiz. Ay sonuna doğru büyük ihtimalle sendika kurulmuş olacak. Girişim olmasına rağmen bu kadar faal çalışıyoruz.

İşçi direnişlerini düşündüğümüzde, özellikle Greif direnişiyle düşündüğümüzde, sendikaların işçiden yana olmayan ve uzlaşmacı tavrı son zamanlarda belirginleşti. Bu duruma ilişkin düşünceleriniz nedir? Öte yandan İnşaat İşçileri Sendika Girişimi’nin sendikacılık anlayışı nedir, bu noktadaki tavrı ne olacak?

Öncelikli olarak, Greif’ta yaşanan durum, Türkiye’deki sendikacılık anlayışının iflas noktasıdır. Bunun temel nedeni de açıkçası, sendikacılığın bir iş, bu alanın bir sektör olarak görülmesi. Yani profesyonel sendikacılıkla birlikte sendika başkanlarının, sendika yönetimlerinin çok yüksek maaşlar alması da bu duruma sebep. Mesela, DİSK Tekstil, tekstil alanında örgütleniyor. Tekstil, bu ülkedeki en kötü sektörlerden biri; güvencesiz, sigortasız bir sektör. Ama mesela bu alanda faaliyet yürüten ve yüksek maaş alan sendika başkanları, bunu bir iş haline getirmişlerdir. İşçiyi düşünmek yerine kendi maaşlarını, koltuklarını korumanın derdine düşmüşlerdir.

Biz bu meseleye şöyle bakıyoruz; biz, profesyonel sendikacılığa karşıyız. Yani, bu işin profesyonel bir temelde yürümemesi, sendikacılığın bir meslek haline getirilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Mantık olarak da şöyle düşünüyoruz; Türkiye’de işçi sınıfına dayatılan çalışma koşulları, bizim alanımızda inşaat işçilerinin güvencesiz çalışma koşulları, esnek çalışma, taşeronlaşma… Bunlar artık kanıksanmış, özellikle bizim sektörümüzde kalıcılaşmış şeyler. O yüzden mevcut yasal düzenlemelere baktığımızda, sendikal cepheden bize hiçbiri uymuyor. Biz inşaat sektöründe sendikacılık yapmak istiyorsak, fiili olarak bir süreç işletmek durumundayız. Hiçbir yasal sürece dayanmadan, hatta gerekirse kendi yasalarımızı oluşturarak bu süreci örmek zorundayız. Mesela, inşaat sektöründe işler çok kısa sürede bitebiliyor. Bir işçi üç ay bir inşaatta çalışıp, sonraki üç ay başka bir inşaatta çalışabiliyor. Bizim toplu sözleşme yetkisi alma şansımız sıfır. Biz o yüzden fiili bir süreç işletiyoruz. Zorlu’da da böyle oldu… Bundan sonra yürüteceğimiz tüm süreçlerin de böyle olması gerektiğini, sendikacılığın sokakta olması gerektiğini düşünüyoruz.

Zaten Türkiye’de şu anda sendikacılıkta gelinen son nokta, sendikalara güvenin kalmamış olması, bu durumu kendisi yaratıyor. Sendikacılığın sokakta olması gerektiğini savunduğumuz için de baraj gibi, bağlı bulunan üye sayımız gibi detaylara takılmadan, içinde bulunduğumuz çalışmayı sürdürmeyi düşünüyoruz.

Devam etmekte olduğumuz bu direniş sürecinde, sendikacılığın nasıl olması gerektiğini aslında bizler de daha iyi anlıyoruz. Şu an için girişim olmamıza rağmen, girdiğimiz birçok alanda, birçok kazanımla çıkmış durumdayız. Bizim için esas önemli nokta, işçinin hakkını almasıdır. Bizler bu tavrımızla TOKİ’yi de, Zorlu’yu da, Türkiye’de inşaat sektöründe faaliyet yürütmekte olan birçok büyük şirketi de dize getiriyoruz.

Biz, işçilerle gerçekleştirdiğimiz toplantıların çok meşru süreçler olduğunu düşündüğümüzden, bu toplantıları katılıma açık gerçekleştiriyoruz. Herkesin iradesinin yansıdığı bir biçimde örgütlüyoruz. İşçinin adına karar vermiyor, birlikte bir karar alma süreci işletiyoruz. Biz sınıf olarak, ortak çıkarlarımız doğrultusunda hareket etmeyi önemsiyor, bu doğrultuda hareket ediyoruz.

Son süreçte Seyitömer, Greif, DEDAŞ… Bir hareketlilik söz konusu. Tabir-i caizse işçi sınıfı kavgada, kazanmaya devam ediyor. Bu sektör özelinde düşündüğünüzde, benzer bir hareketlenmeyi öngörüyor musunuz? Diğer yandan “sokakta sendikacılık anlayışı” bu sektörde benzer bir hareketlenme yaratacak mı?

İnşaat işçisi, diğer sektörlerde çalışan işçilere çok benzemez. Kavga etmeyi de bilir, bir gaspa maruz kaldığında zaten kavga ederek hak ettiğini de alır. Burada tek sorun, yıllardır inşaat sektöründe faaliyet yürütecek bir derneğin, sendikanın olmamasıydı. Bunu zaten şantiyelere gittiğinizde de hep hissediyorsunuz.

İşçiye eğer “doğru” ulaşabilirseniz, doğru yerden, doğru sözle ve hareketle giderseniz kendinizi anlatabilirsiniz. Bir inşaat işçisine “sen sömürülüyorsun, sen ölüyorsun” demek bir şey ifade etmiyor, çünkü işçi zaten bunu biliyor. Önemli olan işçiye bunu doğru şekilde, doğru zamanda yeniden fark ettirebilmek. Çünkü işçi o zaman zaten sokağa çıkıyor. Biz bunu TOKİ’de de gördük, Zorlu’da da görüyoruz. Biz işçiye sömürüldüğünü öğretmeye soyunmuyoruz. Yalnızca çarenin ne olduğunu doğru şekilde anlatmaya çalışıyoruz.

Kentlerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili, Türkiye’de inşaat sektörü özellikle AKP hükümeti ile birlikte hızla yayıldı. Arka planına baktığımızda, bu alanda çoğunlukla kredilerin kullanıldığını gördüğümüz zaman, önümüzde patlayacak bir krizle birlikte, özellikle inşaat sektöründe hareketlenmelerin olma ihtimali çok yüksek. Sıcak parada yaşanacak küçük bir kesinti, ciddi çalkantılara yol açacak. O yüzden bir kriz patlak verdiğinde, bu sektör içerisinde işçinin mağduriyeti de ciddi şekilde açığa çıkacak. Bu yüzden doğalında da grev ve direnişlerin yaygınlaşacağını öngörüyoruz.

Gazeteyi okuyacak bir inşaat işçisi size nasıl ulaşabilir? Ya da nasıl sendika üyesi olabilir?

Sendikayı resmi olarak bu ay sonuna kadar kurmayı düşünüyoruz. Zaten sonrasında, inşaat sektöründe çalışan her işçi, internet üzerinden sendikamıza üye olabilir. Onun dışında da www.insaatiscileri.wordpress.com diye bir sitemiz var. Buradan ve mail adreslerimizden de ulaşabilirler.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Türkiye işçi sınıfına dayatılan her şey, şu anda inşaat sektöründe birleşiyor. O yüzden örgütlenmesi oldukça zor bir sektör. Burada yürüttüğümüz emek çok değerli. Açıkçası çok zor bir alanda faaliyet yürütüyoruz. Bir araya gelebilmek, bir arada kalabilmek inşaat sektörü içerisinde çok zor. Ama biz bu zorluğu bilerek bu işe giriştik.

Bu sektörde çalışan, bizim işçi olarak kabul ettiğimiz ama bazılarının da kendilerini işçi olarak görmediği Mimarlar Odası’na ve Tabipler Odası’na sesleniyoruz. Şantiyelerde mimarlar, mühendisler, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları ve doktorlar maalesef bazen işverenden tavır alıyorlar. Doktorlar sanki iş kazaları bir gün oluyormuş gibi yalnızca bir gün şantiyeye geliyor, iş sağlığı ve güvenliği uzmanları işverenden yana tavır sergiliyor. Bizler, özellikle meslek odalarına sesleniyoruz. Onlar da işçi, bizler de işçiyiz. Ancak bunun sonunda ölen biz oluyoruz. Biz, birlikte olursak varız.

Bu çalışma inşaat işçilerinin çalışması, içinde onlar var ama bu çalışmaya emek sarf eden birçok arkadaşımız da var. Bu noktada bizlere destek veren Umut-Sen’e, Emekçiler Dayanışma Sendikası’na, Çağdaş Hukukçular Derneği’ne çok teşekkür ederiz. Bir de şu anda aramızda olamayan Demet Şahende Dinler’e de özellikle dernek sürecinde bizlere verdiği desteklerden dolayı çok teşekkür ediyoruz.

Röportaj için teşekkür ediyoruz. Biz de Meydan Gazetesi olarak mücadelenizde başarılar diliyoruz.

Yakın zamanda İstanbul’da bulunan Zorlu Center’da bir direniş gerçekleştiren ve röportajı yaptığımız günlerde sürdükleri direnişi kazanımla sonuçlandıran İnşaat İşçileri Sendika Girişimi ile sendikal faaliyet yürütmekte oldukları inşaat sektörünü, sendika çalışmaları dahilinde yaşadıkları deneyimleri konuştuk. Sakarya’dan, Papua Yeni Gine’ye kadar, inşaat işçilerinin patron baskısına karşı direndiği her yerde işçilerle dayanışma gösteren sendika girişimi ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Röportaj: Halil Çelik

[email protected]

The post İstanbul’dan Sakarya’ya, Kuzey Irak’tan Papua Yeni Gine’ye İnşaat İşçileri Örgütleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/21/istanbuldan-sakaryaya-kuzey-iraktan-papua-yeni-gineye-insaat-iscileri-orgutleniyor/feed/ 0
Depremzede Vanlılar Ölüm Orucunda https://meydan1.org/2013/11/04/depremzede-vanlilar-olum-orucunda/ https://meydan1.org/2013/11/04/depremzede-vanlilar-olum-orucunda/#respond Mon, 04 Nov 2013 14:25:11 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/04/depremzede-vanlilar-olum-orucunda/ Van, 23 Ekim 2011’de yaşanan depremle sarsılmıştı. 7,2 büyüklüğündeki deprem Erciş ilçesi başta olmak üzere Van ve çevresini yerle bir etmiş, 644 kişi ölmüş, 4 bin 152 kişi de yaralanmıştı. Van depremi, nerdeyse her aileden birini almıştı. Aradan geçen iki yıla rağmen, sarılamayan yaralar hala iyileşmiyor. Şimdilerde en önemli sorun barınma. Çünkü Van halkı gelen […]

The post Depremzede Vanlılar Ölüm Orucunda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Van, 23 Ekim 2011’de yaşanan depremle sarsılmıştı. 7,2 büyüklüğündeki deprem Erciş ilçesi başta olmak üzere Van ve çevresini yerle bir etmiş, 644 kişi ölmüş, 4 bin 152 kişi de yaralanmıştı. Van depremi, nerdeyse her aileden birini almıştı.

Aradan geçen iki yıla rağmen, sarılamayan yaralar hala iyileşmiyor. Şimdilerde en önemli sorun barınma. Çünkü Van halkı gelen kışa rağmen, ya prefabriklerde ya TOKİ’lerde ya da hasarlı evlerde oturuyor. Devlet, prefabriklerin elektriğini keserek, depremzedeleri prefabrik konutlardan çıkartmak için zorluyor. Ancak onlar, hayatta kalabilmek için ölüm orucundalar.

Depremzedelerin TOKİ konutlarında oturmaları için, 75 bin TL ödeyeceklerini taahhüt etmeleri gerek. Ödemeleri önümüzdeki yıl başlatsalar da, zaten kimsede ödeyecek para yok. Merkezdeki hasarlı evlerin bazıları, ancak kredilerle onarılmış durumda. Oturulamayacak kadar hasar görmüş binalar ise dış cepheleri yenilenerek yeniden kiralanıyor. Bu binaların olası bir depremde ayakta duramayacağı kesin. Ancak konuyla ilgili hiçbir yaptırım olmadığından, Van halkı çaresizce bu binalara sığınıyor.

Depremin üzerinden geçen bunca zamana rağmen Van halkı, barınma sorunu ve beraberinde gelen sağlık, eğitim ve ekonomi gibi çok ciddi sıkıntılarla uğraşıyor. Prefabrik kentlerde kalan ailelerin ne elektrikleri, ne de sıcak suları var. Onları zor geçecek bir kış daha bekliyor.

 

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

The post Depremzede Vanlılar Ölüm Orucunda appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/04/depremzede-vanlilar-olum-orucunda/feed/ 0
” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/#respond Sat, 07 Sep 2013 13:27:57 +0000 https://test.meydan.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/ Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor. AKP, 3 […]

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazandıktan bu yana kesintisiz iktidarını yaklaşık 11 yıldır sürdürüyor. 2011 seçimleri sonrası ortaya koymuş olduğu “dev” projelerini hayata geçirme konusunda da toplumla adeta inatlaşan bir kararlılık gösteriyor. İsminde bulunan “kalkınma” ibaresine de atfen, kamusal ihtiyacın çok dışında, ihtiyaç olmayan ölçüde “dev projeler” geliştiriyor ve bu projeleri toplumsal muhalefetin tüm haklı itirazlarına rağmen gerçekleştirme konusunda dayatmacı bir tutum sergiliyor.

Halkın kullandığı ortak alanları kendi ölçütlerine göre düzenlemenin dışında, kapitalistlerin rant sağlama amacını da taşıyan bu “dev projelerin” ortak özelliği, dünyadaki benzerleriyle yarışacak kadar “devasa” olmaları ve iktidarın yapay olarak ürettiği “kamusal ihtiyaçlar” üzerinden var edilmeleridir. Bu projelerin, özellikle son dönemde de kamuoyunda tartışılanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Miting Alanları Projesi: Yenikapı ve Maltepe

Tayyip Erdoğan, Taksim ve Kadıköy gibi meydanların eylem ve mitinglere kapatılacağını açıklamış, protestolar için yeni yapılacak Yenikapı ve Maltepe meydanlarını adres göstermişti. Kamuoyundan yoğun bir tepki çeken bu açıklamanın ardından meydan projelerinin sürmekte olan inşaat çalışmalarına hız verildi ve şu anda çalışmalar büyük ölçüde tamamlandı. Her iki meydan projesinin birer milyon kişilik olduğu ve bu özellikleriyle dünyadaki benzerleriyle yarışacak düzeyde büyük olduğu belirtiliyor. Söz konusu meydanlarda, mitinglerin yanı sıra, konser, festival, spor aktivitelerinin yapılması da planlanıyor. Toplumsal muhalefetin yapacağı eylemler için bu alan dayatmasını kabul edip etmeme olasılığının gerçekliği bir tarafa, denizin doldurulmasıyla gerçekleştirilen bu projeler, özellikle bu bölgelerdeki ekosistem için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Baran Bozoğlu bu konuya ilişkin yapmış olduğu açıklamada, “Denize ait olmayan beton yığınını oraya yerleştirerek dolgu yapmak, denizi kirletmek anlamına gelir. Bu, tıpkı denize çöp poşeti atmak gibi bir şeydir. Yani deniz doldurularak, hem inşaat kaynaklı bir kirlilik oluşacak, hem de ekosistem bozulacak.” dedi. Bozoğlu, dolgu sisteminin yaratacağı deprem riskine de dikkat çekerek, “Bunun en yakın örneğini Karadeniz Sahil Yolu’nda gördük. Düzce Deprem’inde genellikle dolgu yapılan bölgeler çöktü. Doğaya bu kadar müdahale etmemek gerekiyor, çünkü doğa hakkını geri alıyor.” diye konuştu.

Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesi

Geçtiğimiz Mayıs ayı sonunda temeli atılan proje, aslında önceleri daha çok, yapılması düşünülen yeni köprüye verilecek isim ile kamuoyunda tartışıldı. Köprüye, Alevi katliamlarıyla bilinen Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’in adının verilecek olması, İstanbul’un böyle bir köprüye ihtiyacının olup olmadığını, trafik sorununun böyle bir köprü-otoyol projesiyle çözülemeyeceğini ve bu proje sonucu, şehrin kalan son ormanlık alanının yok olacağı gerçekliğini bir anlamda gölgede bıraktı.

Köprü yapımı aleyhine çeşitli STK’ların açmış oldukları birçok dava var ve bu davalardan birinde, geçtiğimiz günlerde medyaya da yansıyan “bilirkişi raporu” oldukça ilginç bilgiler içermekte. Raporda, “Köprü etrafında eğer yerleşim yerleri oluşmazsa çevreye abartıldığı kadar zarar vermez. Köprü

yapılmazsa daha büyük çevre kirliliği olur.” denilerek, başlatılan talan projesi meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Hükümetin 2023 yılı hedeflerine de vurgu yapılan bilirkişi raporunda “Tuzla ve Gebze’deki sanayi faaliyetleri yereldeki ekolojiyi ve çevreyi tahrip ederken ülkenin ekonomik yönden büyümesinde ve ülke sanayisinin rekabet gücünü sürdürerek hayatiyetini devam ettirmesinde önemli bir fonksiyona sahip” iddialarına yer verildi.

Toplumun bu projeye talebi ve ekolojik etkileri tartışılmadan gündeme getirilen bu söz konusu köprü-otoyol inşaatı sonucu, 1.5 milyon dolayında ağacın kesileceği tahmin ediliyor.

Üçüncü Havalimanı Projesi

Yukarıda sözünü ettiğimiz Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile şehre bağlanacak üçüncü havalimanının, 150 milyonluk yolcu kapasitesi ile Avrupa’nın en büyük havalimanı olması düşünülüyor. Tıpkı köprü ve otoyol projesi gibi bu “dev projede de” yüzbinlerce ağaç kesilerek ciddi anlamda bir ekolojik tahribat oluşacak. Yeni havalimanı projesi, ihale rakamları anlamında da devasalık arz ediyor. Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle Cumhuriyet tarihinin rakamsal anlamdaki bu en büyük ihalesini (22 milyar 152 milyon Euro), Limak-Kolin-Cengiz-Mapa-Kalyon konsorsiyumu kazandı. AKP hükümetinin “İstanbul’umuzu Avrupa’nın en devasa havalimanına kavuşturacağız” içerikli ve yapay ihtiyaç üretme amaçlı propagandası karşısında ise eski THY Genel Müdürü Cengiz Karlıtekin mevcut havalimanlarına pist takviyesi yapılarak yolcu kapasitesinin 150 milyona çıkarmanın mümkün olduğunu belirtti.

“Çılgın Proje”: Kanalistanbul

Bu devasa projelerin belki de en popüleri, bizzat Erdoğan tarafından kamuoyuna “Çılgın Proje” olarak tanıtılan Kanalistanbul Projesi. Tayyip Erdoğan’ın 2011 genel seçimleri öncesi, seçim vaadi olarak da ortaya attığı Kanalistanbul Projesi, gerçekleşmesi durumunda belki de, tam bir ekolojik felakete yol açacak. Okyanus bilimi uzmanı Prof. Dr. Cemal Saydam’a göre Kanalistanbul Projesi sonrası, Karadeniz’de tuzlanma artacak. Ayrıca Marmara’nın alt sularının oksijensiz kalması ve buna bağlı olarak hidrojen sülfür konsantrasyonun artması nedeniyle tüm İstanbul’u adeta bir çürük yumurta kokusu kaplayacak. Kanalistanbul’un açılmasıyla oluşacak adanın doğal kaynak suları, deniz suyuyla karışacak.

Kentsel Dönüşüm Projesi: Yıkımlar

Tayyip Erdoğan’ın “İktidarıma mal olsa bile mutlaka gerçekleştireceğim” diye nitelediği kentsel dönüşüm projesi, geçtiğimiz yıl Ekim ayında yapılan dinamitli yıkımlarla resmen başlatılmıştı.

İstanbul, Ankara, İzmir, İzmit, Adana, Diyarbakır başta olmak üzere birçok ilde gerçekleştirilmesi düşünülen proje kapsamında devlet ve inşaat şirketleri önemli bir rant sağlayacaktır. Bu projeyle insanların evleri yok pahasına satılacak, ardından ya ev sahipleri “ikna edilerek” ya da zorla evler yıkılacak. Yıkım ücreti de kişinin kendisinden tahsil edilerek, kişi TOKİ’ye borçlandırılacak. Evi elinden alınan insanlar şehrin dışından, banka kredisiyle uzun yılar ödemesi gereken bir borç yükünün altına sokulacak. Kentsel dönüşüm projesi şu anda İstanbul dışında, özellikle Ankara Dikmen ve Mamak’ta hızla uygulanmaya başlandı.

Geçtiğimiz günlerde söz konusu kentsel dönüşümün, Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının da katıldığı üçüncü etabı, toplam 46 merkezde eşzamanlı olarak başlatıldı. Böylece “deprem riski” taşıdığı iddia edilen toplam 335 kamu binası ve 90 bin konutun yıkım işlemi gerçekleştirilecek.

Çamlıca Camii Projesi

Tayyip Erdoğan’ın kamusal bir ihtiyaç talebi ortaya koymaya bile gerek duymadığı ve bu anlamda salt bir “gösteriş arzusu” ile açıklanabilecek bu devasa cami projesiyle Çamlıca tepesindeki ağaçlık bölgeler yok edilecek. Yaklaşık 50 bin kişinin namaz kılabileceği ve 15 bin metrekarelik bir alana yapılacağı duyurularak tanıtılan cami projesi, 111 milyon 500 bin TL ihale bedeliyle de cami ihaleleri arasındaki rekorun sahibi.

“Asrın Projesi”: Marmaray

AKP tarafından dünyanın en önemli projelerinden biri olarak sunulan Marmaray Projesi, İstanbul Boğazı’nı denizin altından bir tüp geçitle birbirine bağlayacak bir raylı sistem çalışması. 2004 yılında temeli atılan hükümetin bu “dev projesinin” ihale bedeli, 2.5 milyar dolar. Proje inşaatının yer yüzeyinde devam ettiği dönemlerde Sirkeci ve Yenikapı inşaat bölgelerinde özellikle Bizans dönemine ilgili STK’larla projeye karşı çıkanlar Tayyip Erdoğan tarafından “Üç beş tane çanak çömlek, çatal kaşık bulundu diye bu dev hizmeti 4 yıl geciktiren kişiler” olarak lanse edilmişti.

AKP’nin bu “dev projesi” son olarak binlerce kişinin ölümüne neden olabilecek bir teknik hatanın yapıldığı konusuyla yine gündeme geldi. Gazeteci Necati Doğru’nun iddiasına göre, proje ihalesini kazanan Japon Taisei ve Türkiyeli şirketler Gama-Nurol ikilisi, tüp geçit inşaatında büyük bir hata yapmıştı. Tamamı 11 tünel olan projede, 11. tünelden başlamak üzere 7. tünele kadar proje yürütüldüğü, 7. tünelde yapıcı firma mühendislerinin 15 santimlik bir düşey sapma tespit ettiği ileri sürüldü. Söz konusu hatanın Ulaştırma Bakanlığı’nın İstanbul Bölge Müdürlüğü’ne bildirildiği ve sorunun giderilmesi için hatanın meydana geldiği 7. tünelin tamamen sökülmesi gerektiği tespit edildi. Bunun maliyetini fazla bulan yüklenici şirket yetkililerinin sorunu dolgu yöntemiyle giderme yoluna gittiği belirtildi.

Mücadeleye Devam

Toplumun temiz su, hava ve ortak kullanım alanlarının gasp edilmesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bu “dev projeler”, bizzat iktidar partisince üretilen yapay kamusal ihtiyaçlara dayandırılıyor. Bunların bilgileri, proje aşamasındayken topluma hizmet olarak kamuoyuyla paylaşılıyor, ardından toplumsal muhalefetten gelen tüm karşı çıkışlara kulak tıkanıyor. İleri aşamada ise, bu itirazları dillendirenler, hizmeti engellemek isteyen bozguncular olarak yaftalanıyor.

Geçtiğimiz Haziran ayında yaşanan Taksim Direnişi’nde verilen mücadele sonucu, Taksim Gezi Parkı’nın rant adına şirketlere talan ettirilmesi engellenmişti. Ancak AKP hükümetinin irili ufaklı daha birçok projesi bulunuyor ve bunların neredeyse tamamı, aleyhlerinde açılan davalarla da gündemde. Fakat bu talan politikalarının açılan davaların sonucu gelmesi umulan “adaletin” ötesinde, Taksim Gezi Parkı’nda olduğu gibi kararlılıkla yenilgiye uğratılacağı açıktır.

Emrah Tekin

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Devasa Projeler Devasa Talan” Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/09/07/devasa-projeler-devasa-talan-emrah-tekin/feed/ 0