Toplumsal Ekoloji – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 26 Apr 2021 10:36:17 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Anarşist Ütopya: Solarpunk https://meydan1.org/2021/04/24/anarsist-utopya-solarpunk/ https://meydan1.org/2021/04/24/anarsist-utopya-solarpunk/#respond Sat, 24 Apr 2021 13:41:00 +0000 https://meydan1.org/?p=71737 Ütopyalar “insanın iyileştirilebilme olasılığı üzerine ciddi bir düşünsel arayıştır”1. Anarşist ideolojinin ise insanın yaşam istencinin en özgür şekilde dışavurumu olduğu tanımı yapılırsa ütopyaların anarşist toplum düzenine giden yolda önemli bir katalizör görevi yaptığı söylenebilir. Fakat bu tanımı yaparken ütopya kavramının tanımını “gerçekleşme ihtimali olmayan, hayal ürünü toplum tasarısı” şeklinde değil, “ulaşılmak istenen toplum tahayyülü” şeklinde […]

The post Anarşist Ütopya: Solarpunk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Ütopyalar “insanın iyileştirilebilme olasılığı üzerine ciddi bir düşünsel arayıştır”1. Anarşist ideolojinin ise insanın yaşam istencinin en özgür şekilde dışavurumu olduğu tanımı yapılırsa ütopyaların anarşist toplum düzenine giden yolda önemli bir katalizör görevi yaptığı söylenebilir. Fakat bu tanımı yaparken ütopya kavramının tanımını “gerçekleşme ihtimali olmayan, hayal ürünü toplum tasarısı” şeklinde değil, “ulaşılmak istenen toplum tahayyülü” şeklinde yapmak önem taşımaktadır. Çok geniş ve çeşitli ütopya tasvirleri olsa da anarşist nizamın başat siyasal değer olarak rol oynadığı ütopyalar kolay bulunur değil. Tam da bu noktada Solarpunk adlı sanat akımı, bilim ve teknoloji kullanımının ön plana çıktığı otoritesiz bir toplum düzeni ile anarşist bir ütopya yaratıyor. Bu akımın modadan mimariye kadar farklı alanlarda yansımaları olsa da ütopya hikayeleriyle daha çok ön plana çıkıyor.

Ekolojik ütopyalar arasında çok yeni bir tür olarak Solarpunk henüz 2010’larda oluşmaya başlamış, bilim kurgu ve fantazya alanında, post-ütopya olarak da kategorilendirilen, çiçeği burnunda bir edebiyat janrıdır. Geçmiş ya da geleceğe odaklanmaktansa günümüzdeki toplum ve çevre koşullarını ele alıp gerçekçi kurgular oluşturarak ütopik şehirler tasvir eder. Bu tasvirlerde en dikkat çeken özellik Solarpunk’ın 21. yüzyılın sorunlarını çözmeye yönelik olacak şekilde bir yaşam tahayyül etmesidir. Söz konusu tahayyüllerdeki sosyal sorunların çözümünde Murray Bookchin’in toplumsal ekoloji düşüncesine de bolca atıfta bulunularak toplum içindeki her türlü adaletsizliği gidermeye yönelik, çoğunlukla anarşist ve kesinlikle iyimser bir bakış açısı benimsenir2.

Politik olarak homojen olmayan bir yapıya sahip olan Solarpunk, ekonomik büyüme ve rekabetin hâkim olduğu bir düzendense komünal bir düzende, insanın içine dahil olduğu ekosistemle bir tevazu ilişkisi içinde, adil bir yaşam tasviri yapar. Büyük ölçekli ulusların yerini küçük ölçekli topluluklar ve eko-şehir-devletleri alır. Güneş teknolojisinin ana gelişim kaynağı olduğu şehir tasvirlerinde bu teknolojik gelişmenin yanı sıra toplumsal ilişkiler ve değer sistemlerinin değişimi de önemlidir3.

Solarpunk’ın, Bookchin’in toplumsal ekoloji felsefesinden yararlandığı ideolojik temellerinden bahsetmekte fayda var. Bookchin’e göre tüm ekolojik sorunlar, toplumsal sorunlardan kaynaklanmaktadır. Şiddeti sürdüren, ekonomik temelli ve toplumsal sorunlar çözülmediği müddetçe insan yaşamını da içine dahil eden ekolojik uyumdan bahsetmek mümkün değildir. Solarpunk da ekolojik bir holizme dayalı konseptiyle insanlık ve doğa arasında bir denge kurmayı amaçladığı için tamamlayıcılık esas alınıyor; yani, insanın destekleyici tür olduğu, insan dışı yaşamların da değer verildiği bütüncül bir toplum tasviri yapılıyor4. Bookchin’in toplumsal ekoloji felsefesinde böyle natüralist bir yaşam biçimi betimlenirken bu kesinlikle primitivist bir gericilik anlayışıyla olmak zorunda olmadığı gibi öyle bir toplum tasviri yapmak da mümkündür. Ancak bu durum Solarpunk için geçerli değildir, çünkü, daha önce de belirtildiği gibi, Solarpunk günümüz teknolojisinin tercihen daha da ilerletilmiş halinin efektif bir uygulaması şeklinde bir nitelik kazanmaktadır. Geriye dönük bir primitivizm pek olası olmadığı gibi olması durumunda da mevcut 21. yüzyıl koşullarının söz konusu olması daha muhtemeldir. Yani aslında Solarpunk’ta belirleyici özellik teknolojinin doğayla uyum içinde gelişmiş varlığıdır.

Öte yandan Solarpunk türü literatürde daha çok devletsiz ve anarşist bir toplum düzeni çizse de Batılı yazarların sıklıkla liberal eğilimlerle yeşil kapitalizm ve sürdürülebilirlik temalarını işlediği öyküler de vardır. Rhys Williams, Solarpunk’ın ana temasını oluşturan güneş teknolojilerinin hem merkezi hem de merkezi olmayan ekonomik modellerle uyumlu olduğunu söyler3. Ancak, neoliberal tahayyüller yeşil direnişi kendinden uzaklaştırıp türün ütopik özelliğini kırmaktadır, çünkü zaten ekolojik sorunlar günümüzdeki kapitalist sistemden ötürü meydana gelmekte. Kapitalist düzenin neden olduğu bu facialar, sistemin giderek büyüttüğü mega şirketler ve distopik hükumetlere karşı oluşturulan, yenilgiyi kabul etmeyen umut dolu bir perspektif sergiler Solarpunk. Aynı zamanda bu umut yerel halkın merkezi olmayan, küçük topluluklar halinde direnişiyle toplumsal hiyerarşileri ve hegemonyaları yıkmayı amaçlar. Nihai olarak istenen ütopik toplum düzenine erişmek için Bookchin’den esinlenerek “sürekli doğal evrim”i savunur. Burada savunulan ana düşünce “büyüme için büyüme”yi savunan kapitalist mantra değildir. Sürekli doğal evrim teorisi, “büyüme”yi değil “ilerleme”yi baz alır, dolayısıyla bu bakış açısıyla Solarpunk janrında ilerleme faydalı bir kavram ve asıl hedeftir. Solarpunk edebiyatı, toplumsal ilerlemenin, kapitalizm ve hiyerarşiden uzak, merkezi olmayan ve birbirine bağlı komünlerin oluşumuna yer vererek olacağını öne sürer2.

Toplumsal ilerlemenin yanı sıra, Solarpunk’ta fiziksel ilerleme olarak insan zihni ve bedeninin de evrimi önem arz eder. Post-hümanizmi de iyimser bir bakış açısıyla değerlendirip insanın yabancı, dünya dışı yaşam formlarıyla bütünleşmesini destekleyici bir tasvir çizilir. Bu fiziksel evrim de yine aslında Bookchin’in toplumsal ekoloji felsefesine dayanıyor. Zira Solarpunk’ın, insan vücudunun daha dayanıklı bir yaşam formuna evrilmesinin ancak teknolojik büyümeyle ulaşılabilecek bir şey olduğunu kabul eden duruşu, toplumsal ekolojinin evrim anlayışında da mevcuttur. Toplumsal ekolojinin felsefesi gereği evrim, organizmaları yeni çevre zorluklarına karşı daha uyumlu kılar ve bilhassa insanları, ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak çevrelerini değiştirmeye hazırlar4.

Solarpunk, tüm bu ilerlemeci değişimleri öngörürken kontrolsüz bir büyümeden yana değildir; sorumsuz tüketimlerden kaçınmaya çalışır. Toplumsal ekolojinin adalet nosyonunda böyle aşırılıklar olmadığı gibi durgunluk da yoktur. Durgunluk, toplumun gelişimi için en az aşırılıklar kadar zararlıdır. İnsan ilerleyişinin süregelmesi ve ideal topluma ulaşılamaması, Solarpunk’ın bir post-ütopya türü olarak en önemli özelliklerindendir. İdeal topluma ulaşılamamasının nedeni, dünya ve insanlığın sürekli değişiyor olması ve aynı zamanda, ütopik manada tarihin sonuna ulaşılmasının, ilerlemenin durması anlamına gelecek olmasıdır. Yani aslında Solarpunk’taki iyimserlik, Solarpunk idealine ulaşmak için insanlığın, toplumun ve teknolojinin sürekli evrimini hedeflemektedir2.

Solarpunkın adalet nosyonu, kapitalizmin doğayı sömürüsünü anlamak için bir araçtır. Kapitalizme alternatif ekonomik sistem düzenlerini bilim kurgu ile harmanlayarak iklim krizini çözmeye, insan ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek üretimi sağlamaya yönelik gerçekçi senaryolar çizer. Her Solarpunk hikayesinin bilinçli veya bilinçsiz nihai amacı malların eşit dağıtımının keşfidir, çünkü eşit dağıtım olmadan toplumlar ekolojik bir şekilde var olamaz. İnsanlar arasında olduğu gibi insan-doğa ilişkilerinde de adil bağlar oluşturacak ekonomik ve sosyal yapıların yeniden inşası esastır5.

Toplumsal ve ekonomik özelliklerine ek olarak, Solarpunk aynı zamanda mimari ve estetik alanlarındaki yaratıcı tasvirleriyle de ön plana çıkar. Eserlerde gelişmiş güneş teknolojisinin vurgusu sık sık yapılarak “aydınlık” ve “parlaklık” gibi kavramlar detaylı bir şekilde betimlenir. Örneğin, genelde binaların dış cepheleri komple güneş panelleriyle kaplanmıştır ve mimari itibariyle ağaç ve çiçeklere benzer yapılarla sık karşılaşılabilir. Bu estetik tasarımlar güneş panellerinin fonksiyonel özelliklerini gizleyip şehirlerin altyapı sistemlerine çığır açıcı yenilikler getirmiş olur. Altyapı sistemlerinin teknik özelliklerinin güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanıyor olması, sistemin kendi kendini sürdürebilme arzusunu yansıtmaktadır. Williams, güneş teknolojisi üretim araçlarının toplumsal olarak adil değişiminin, hakiki bir değişim için gerekli olduğunu söyler3.

Son olarak; Solarpunkın köklerini dayandırdığı nokta ekolojik ütopyalardır, ancak yazı boyunca detaylı anlatımından çıkarılabileceği üzere, Solarpunk’ı Solarpunk yapan yegâne unsur başta güneş olmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarının insanın doğayla bütünleşik yaşamında ön plana çıkan konumudur. Öte yandan, Solarpunkta ön plana çıkarılan bu enerjilerin anarşist nizam için sorgulanması gerektiğini belirtmekte fayda var çünkü doğadaki canlı ve cansız tüm varlıkları kaynak olarak gören kapitalizm içinde bu kadar enerjiye neden ihtiyaç olduğunu, hatta ihtiyaç olup olmadığını sorgulamadan üretilecek alternatiflerle ancak yeşile boyanmış kapitalizm sürdürülebilir, lakin Solarpunk’la ilgili olarak bu meseleyi de başka bir yazıda ele alabiliriz.

Solarpunk’ın estetik bir şekilde mimariye yedirilmesi, Solarpunk ütopyalarının göze hitap eden, “aydınlık” ve “yeşil” alanları betimlemesi, ona en yakın tür olarak karanlık bir gelecek tasviri çizen cyberpunk’tan ayrışıp bu özellikleriyle aslında onun 180 derece karşısında durması Solarpunk’ın ne kadar orijinal bir edebi janr olduğunu gösteriyor. Distopya edebiyatının daha revaçta olduğu ve pandeminin etkisiyle yaşamlarımızın şimdiye dek hiç olmadığı kadar kontrol altına alınmaya çalışıldığı günümüzde, ütopyaların değer kazanması bile mevcut düzene bir başkaldırı niteliği taşıyacakken Solarpunk gibi son derece gerçekçi bir alternatif yaşam tahayyülünün bilinmesi bir umut ışığı olacaktır. Her ne kadar bu yazıda ağırlıklı olarak siyasal ve edebi perspektiften bir incelemesi yapılsa da, Solarpunkın güzel sanatlar ve mimari gibi birden fazla alanı kapsayan geniş bir sanat hareketi olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda var.

Nisa Durdu

Kaynakça

1Kumar, K.(2005). Ütopyacılık (Çev. A. Somel). Ankara: İmge Kitabevi Yayınları. (Orijinal yayın tarihi, 1991)

2Schuller, W. K. (2019). “Evolution takes love:” Tracing some themes of the solarpunk genre. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). QSpace: Queen’s Scholarship & Digital Collections. Erişim adresi https://qspace.library.queensu.ca/handle/1974/26518

3Williams, R. (2019). ‘This shining confluence of magic and technology’: Solarpunk, energy imaginaries, and the infrastructures of solarity. Open Library of Humanities, 5(1): 60,1-35. https://doi.org/10.16995/olh.329

4Bookchin, M. (2006). Social ecology and communalism. ABD: AK Press.

5Farver, K. (2019). Negotiating the boundaries of solarpunk literature in environmental justice. WWU Honors Program Senior Projects, 124. Erişim adresi https://cedar.wwu.edu/wwu_honors/124

The post Anarşist Ütopya: Solarpunk appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/04/24/anarsist-utopya-solarpunk/feed/ 0
Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm https://meydan1.org/2016/03/08/toplumsal-ekoloji-ve-anarsizm/ https://meydan1.org/2016/03/08/toplumsal-ekoloji-ve-anarsizm/#respond Tue, 08 Mar 2016 14:04:42 +0000 https://test.meydan.org/2016/03/08/toplumsal-ekoloji-ve-anarsizm/ Anarşizm, insanın, insan ve doğa ile, doğada ki canlılar ve varlıklar ile arasındaki ekolojik uyumdan bahseder. Sosyal Ekoloji kavramı ise Murray Bookchin ile dünyadaki Anarşistlerin gündemine girmiş ve tartışılmıştır. Yaşadığımız coğrafyada ise sosyal ekoloji kavramını sahiplenen sadece Anarşistler değil, farklı tToplumsa hareketler de olmuştur. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin teorisine ve Rojava devrimi gibi gerçekleşen pratiklere […]

The post Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm

Anarşizm, insanın, insan ve doğa ile, doğada ki canlılar ve varlıklar ile arasındaki ekolojik uyumdan bahseder. Sosyal Ekoloji kavramı ise Murray Bookchin ile dünyadaki Anarşistlerin gündemine girmiş ve tartışılmıştır. Yaşadığımız coğrafyada ise sosyal ekoloji kavramını sahiplenen sadece Anarşistler değil, farklı tToplumsa hareketler de olmuştur. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin teorisine ve Rojava devrimi gibi gerçekleşen pratiklere bu kavramın etkisi ve yansıması büyüktür. Özyönetim, doğrudan demokrasi, konsensusa dayalı karar alma süreçleri, federasyon-konfederasyon, yerellerdeki merkezi olmayan işleyişler, halkın karar alma süreçlerine doğrudan katılımı gibi Anarşizmin etkisiyle tartışılır hale gelen bu kavramlardan biridir Sosyal Ekoloji. Son dönemlerde yükselen toplumsal hareketlenmelerde açığa çıkan, uygulanır hale gelen bu kavramlar anarşist düşüncenin gelişmesine katkıda bulunmuş, öte yandan devletsiz bir toplumsal organizasyonun nasıl olabileceğine yönelik örnekler oluşturmuştur.

18 Şubat’ta, Paylaşma ve Dayanışma Derneği-Tayfun Benol Kitaplığı’nda Meydan Gazetesi olarak düzenlediğimiz “Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm” başlıklı söyleşimizde, anarşizm ve toplumsal ekoloji arasındaki ilişkiyi Uluslararası Sosyal Ekoloji Enstitüsü’nde çalışmalar yapan anarşist yoldaşımız Federico Venturini ile beraber konuştuk. Söyleşi sonrasında gerçekleştirdiğimiz röportajı buradan paylaşıyoruz.

Meydan Gazetesi: Toplumsal ekoloji yeni bir ideoloji mi, yoksa eklektik bir teori mi?

Federico Venturini: Toplumsal ekolojinin 60’lardan başlayarak geliştirildiğini söyleyebiliriz. Yeni ortaya çıkmadı, yaklaşık 50 yıldır var. Esas olarak Murray Bookchin tarafından geliştirilmiştir, ama başka yazarların da önemli katkıları vardır. Çok fazla teorik materyalin yanında bazı pratikleri de deneyimlenmiştir. Toplumsal ekolojiyi birkaç kelimeyle tanımlamak zor, fakat bilgimizin farklı dallarını kapsayan politik felsefe olduğunu söyleyebilirim.

Bookchin, toplumsal ekolojiyi anarşist gelenek içerisinde başlatmıştır. Tam olarak söylemek gerekirse; Bookchin bir anarşist komünist ve ekolojist anarşistti. Toplumsal ekoloji, bütünüyle bu gelenekte gelişti. Bookchin 1999’da anarşizmle bağını kopardı. Ama toplumsal ekolojinin (ben de dahil) diğer bir çok takipçisi kendini hala anarşist olarak tanımlıyor.

Sonuç olarak, toplumsal ekolojinin bir geleneği olduğunu düşünüyorum, ama dediğim gibi anarşizmin bu gelenekteki etkisi açıktır.

Toplumsal ekoloji ve Anarşizm ilişkisi neden önemlidir?

Bence bu sadece önemli değildir, aynı zamanda doğalında gelişen bir ilişkidir. Anarşizm, toplumsal ekoloji için doğal bir ailedir. Temel düşünce olarak, bütün tahakküm biçimlerine karşı olmak; partiye ihtiyacımız olmadığı, öncüye ihtiyacımız olmadığı fikri; gelecekteki toplum tahayyülünün ekoloji temelinde, merkezsiz yapılanması; ayrıca toplumsal ekoloji pratikleri, doğrudan demokrasi ve doğrudan eylem, bütün bu açılardan anarşizmle ilişkilidir.

Politik açıdan ise, temel anlayış olarak devlete ihtiyacımız olmadığını savunan toplumsal ekoloji; devletin halkı kontrol ettiği ve her konuda devlet idaresini gerektiren, tepeden inmeci yaklaşımı tümüyle tersine çevirir. Toplumsal ekoloji halkın ihtiyaçlarından, tabanın ihtiyaçlarından başlar. Örgütlenme, sadece halkın örgütlenmeye ihtiyacı varsa gereklidir ve aşağıdan yukarı doğru inşa edilmelidir. Örgütlenme -merkezsiz olarak- mahalleler ve mahallelerin konfederasyonlarıdır. Bunlar şehir seviyesinde ya da bölge seviyesinde olabilir, daha üst seviyelerde de olabilir ama sadece gerektiğinde.

Toplumsal ekolojiden bahsettiğimizde gördüğümüz ilk isim Bookchin. Peki ya diğerleri?

Daha birçok yazar var. Birkaç isim saymak gerekirse; Janet Bial, Hannah Heller, John Clark, Brian Tucker, Dan Chodorkoff… Maalesef, yeterince yazmadılar. Bookchin çok güçlü bir karakterdi. Aynı zamanda çok iyi ve üretken bir yazardı. Etraflıca düşünülmüş bir teori var ve bu insanların çalışmaları çok geçerli. Buna ek olarak toplumsal ekolojiyi dünyada daha fazla öne çıkarmalıyız ve araştırma yaparak dünyadaki olaylardan yeni devinimleri, yeni dinamikleri anlamaya çalışmalıyız. Ve bunları yazmak görevimizdir.

Bir kavram ve ideoloji olarak toplumsal ekoloji, yaşadığımız coğrafyada çok popüler. Bunun nedeni belki de Rojava’da gerçekleşen pratiklerdir. Başka coğrafyalarda toplumsal ekolojiden etkilenen hareketler var mı?

Bütün dünyada örnekler var ama maalesef küçük çaptalar. ABD’de ve Avrupa’da bulunan toplumsal ekoloji Enstitüleri var. Ayrıca radikal görüşlü aktivist ve araştırmacıların bilgi paylaşımı ve yeni pratikleri keşfetmek için kurdukları bir ağ var. Sonra İskandinavya ve Kanada’da belediye seçimlerine katılma deneyimleri var. Ayrıca İtalya’da seçimlere katılmayan anarşist kolektifler de var. Ve ben de onlardan birinden, Ateneo Libertario Friulano’dan geliyorum.

Bence önemli olan katıksız bir toplumsal ekoloji projelerinin olması değil, etkilenmelerin olması ve toplumsal ekoloji ilkelerinin kullanılmasıdır. Toplumsal ekoloji ilkelerinin farklı birçok toplumsal hareket tarafından kullanıldığını ve geliştirildiğini söyleyebilirim. Örneğin toplumsal ekolojistler, 1999’da gerçekleşen Seatle Mücadelesi’nin ana örgütleyicileri arasındaydı. Yani mesele sadece toplumsal ekolojist bir yapı, proje ya da örgüt yaratmak değil; düşünceyi yaymak ve “bulaştırmak”.

2013-2014 arasında Brezilya’da bulundun. Oradaki hareketler üzerinde toplumsal ekolojinin etkisi nedir?

Toplumsal ekoloji Brezilya’da fazla bilinmiyor. Toplumsal ekolojiye olan ilgi daha çok ekoloji ve doğa temaları etrafında. Halk meclisleri, gücün merkezsizleştirilmesi ve örgütlerin konfederasyon yapısı gibi pratikler, Brezilya’daki hareketlerde görülüyor ancak bu yetersiz; çünkü toplumsal ekoloji, şimdiye kadar birkaç örnek dışında sadece ABD ve Avrupa’da var oldu. Yeni pratikler inşa etmemiz ve Avrupa/ABD dışındaki pratiklerden öğrenmemiz gerekiyor. Örneğin Rojava, toplumsal ekoloji ilkelerini kullanan, içinde bulunduğu coğrafya ve kültüre uygun olsa da tümüyle yeni bir yapının inşa edilebileceğini gösteriyor.

İçinde yer aldığın barış heyeti, TC devletinin yürüttüğü savaş sürecinde Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmeye geldi ve devlet tarafından reddedildi. Gözlemlerin neler?

Buradaki durumu tümüyle anlamak oldukça zorlayıcıydı. Heyet daha çok akademisyenlerden oluşuyordu. Bu oluşuma katılmak bana, buraya gelip neler olduğunu anlama fırsatı verdi. Niyetimiz, önce adalet bakanıyla toplantı yaparak barış sürecinin önündeki engelleri sormak, daha sonra Öcalan’la görüşerek aynı soruyu ona sormaktı. Maalesef bu görüşme taleplerimize yanıt alamadık.

Bu heyetin başka etkileri de oldu. Sadece bu görüşmeler için gelmedik. Öncelikle yerel ve uluslararası medyada, devletin barış sürecini devam ettirmeye niyeti olmadığını göstermek istedik. En önemlisi, heyetteki insanlarla burada bulunmak ve döndüğümüzde burada öğrendiklerimizi, burada olanları yaymaktı. Heyet burada bağlantılar kurmak, uluslararası baskı yaratmak, bilgiyi yaymak ve dayanışma için önemliydi.

Bence sorun Erdoğan ve Erdoğan’ın arkasındaki politik-ekonomik güçler. Çünkü Erdoğan bir iç savaşa sürüklüyor. Tahammülsüz bir vizyonu var ve herhangi bir görüşmeye tümüyle kapalı.

Bu noktada, toplumsal muhalefetin dinamiklerini daha fazla harekete geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sadece yerel düzeyde değil tabi ki. Sınırları aşan dayanışmalar örgütleyebilmeliyiz. Ve anarşistler olarak buna, yani sınırları aşan bir dayanışma ilişkisine ihtiyacımız var. Bunu inşa edebildiğimiz ve deneyimlerimizi daha fazla paylaşma imkanı bulduğumuzda, toplumsal devrim için daha somut şeyler yapabileceğimiz kanaatindeyim.

Teşekkürler Federico.

Ben de Meydan Gazetesi’ndeki yoldaşlara, hem söyleşi için hem de bu röportaj için teşekkür ederim. Dayanışmayla.

(18 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz söyleşinin video kaydına Meydan Gazetesi’nin Facebook hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.)

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 32. sayısında yayınlanmıştır.

The post Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/03/08/toplumsal-ekoloji-ve-anarsizm/feed/ 0
” “Liberal” Bir Hak Olarak Vicdani Ret ” – Mehmet Tarhan https://meydan1.org/2014/01/09/liberal-bir-hak-olarak-vicdani-ret-mehmet-tarhan/ https://meydan1.org/2014/01/09/liberal-bir-hak-olarak-vicdani-ret-mehmet-tarhan/#respond Thu, 09 Jan 2014 19:14:24 +0000 https://test.meydan.org/2014/01/09/liberal-bir-hak-olarak-vicdani-ret-mehmet-tarhan/ Dünyadaki gelişimi bir yana Türkiye’de vicdani ret kavramı, Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in 1989’daki ret açıklamalarıyla dolaşıma girdi. Bu, bir grup anarşistin ülkede sürmekte olan iç savaşa yönelik bir tutum belirleme arayışının ürünü olarak okunabilir. Çeşitli röportajlardan ve İzmir Savaş Karşıtları Derneği (İSKD) tarafından yayınlanan raporda, ilk vicdani retçilerin Kürdistan’da yürütülmekte olan savaşa simetrik bir […]

The post ” “Liberal” Bir Hak Olarak Vicdani Ret ” – Mehmet Tarhan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Dünyadaki gelişimi bir yana Türkiye’de vicdani ret kavramı, Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in 1989’daki ret açıklamalarıyla dolaşıma girdi. Bu, bir grup anarşistin ülkede sürmekte olan iç savaşa yönelik bir tutum belirleme arayışının ürünü olarak okunabilir. Çeşitli röportajlardan ve İzmir Savaş Karşıtları Derneği (İSKD) tarafından yayınlanan raporda, ilk vicdani retçilerin Kürdistan’da yürütülmekte olan savaşa simetrik bir bakış açısıyla yaklaşmadıkları da kayda geçmelidir. Keza anarşist ve antimilitaristlerin 2000’lerin başlarında gerçekleştirdikleri “Yüzleşiyoruz” gibi kampanyalar ya da Militurizm gibi etkinlikler de bunu desteklemektedir.

Aynı dönem, başından beri hareketin içinde aktif yürütücüler olan kadınların retlerini açıklamalarıyla vicdani ret tartışmalarının özneleri de olma taleplerinin görünür olmasıyla önemlidir. 1999-2004 arasındaki çatışmasızlık süreci anarşistler, antimilitaristler, feministler, ekolojistler, LGBT’ler ve pek çok farklı grubun kendi aralarındaki organik bağları da geliştirmesine olanaklar sağladı. Elbette Öcalan’ın “Toplumsal Ekoloji” söylemi ve Kürt Kadın Hareketi’nin bu süreçte önemli bir işlev gördüğü teslim edilmelidir.

2000’lerin ortalarından itibaren, özellikle 2004 AB reformlarının da etkisiyle hak temelli sivil toplum örgütlerindeki canlanma, AiHM kararları gibi uluslararası hukuk alanındaki gelişmelerin de etkisiyle vicdani ret hakkı savunusunda bir genişleme dönemi olarak okunabilir. Daha önceleri Anayasanın 72. maddesinin muğlaklığı üzerine kurulan hukuki savunmalar; 90. maddede yapılan değişiklikle getirilen insan hakları alanında uluslararası sözleşmelerin iç hukuktan üstünlüğü ilkesi ve AİHM’in Ülke-Türkiye kararı üzerinden tanımlanmaya başlandı. Bu karar vicdani reddi doğrudan bir hak olarak tanımlamasa ve ülkelerin kendi tasarruflarına bıraksa da vicdani redcilerin sürekli tutuklanma ve cezalandırılma riskini kötü muamele olarak tanımlamakta ve AİHS’nin işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3. maddesinin ihlali olarak görmüştür. Bu sürekli cezalandırılma riskini ise “sivil ölüm” olarak tanımlamıştır. 2011 yılında Bayatyan-Ermenistan davasında AİHM Büyük Daire’si tarafından içtihat değişikliğine gidilerek vicdani ret bir hak olarak tanımlanmış ve devamında da Erçep, Savda, Demirtaş ve Tarhan davalarında Türkiye sözleşmenin 3. maddesi yanısıra adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesi ile düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü düzenleyen 9. maddesinden de mahkum edilmiştir. Tarhan kararında özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkındaki 8. maddeye de atıfta bulunulmuştur. Önümüzdeki günlerde daha önce başvurularda kabul edilmeyen 8. madde ile kişi özgürlüğü ve güvenliğini düzenleyen 5. maddeden de mahkumiyetler beklenebilir. AİHM kararları Görmez ve Delice kararlarında tartışılarak vicdani ret hakkı iç hukukta zımnen kabul edilmiş sayılabilir.

Bütün bu hukkuki gelişmeler Türkiye’de yakın bir zamanda vicdani ret hakkının tanınacağı konusunda önemli göstergeler. Ancak vicdani red hakkı düzenlemesinin nasıl yapılacağı, bu hakkın herkes için erişilebilir ve kullanılır olup olmayacağı, olası sivil hizmet’in sosyal hizmetler alanında örneğin; hizmetlerin kalitesi, alanda hali hazırda çalışan kişilerin sendikal haklarına etkileri gibi nasıl etkileri olacağı, alternatif hizmetlerin sınıfsal ayrımcılığı barındırıp barındırmayacağı tartışılmalıdır. Tabii ki Kürdistan’da savaşın tarihi ve Irak’ta ABD işgali gibi örneklere baktığımızda Profesyonel Ordu-Yurttaş Ordusu meselesini önemli bir gündem olarak görmek durumundayız. Bu tartışmaları yürütmeden liberal anlamda vicdani ret hakkı üzerine yoğunlaşacak çalışmalar hukukla belirlenmiş alanın dışına çıkamamak anlamına gelir.

Türkiye’de vicdani ret hakkı savaşa karşı ama barışı kurma yönünde bir öneri olarak ortaya atılmış bir enstrümandır. Uluslararası hukuk alanındaki gelişmeler ve neoliberal düzenin savaş düzeninde değişikliklerle ilişkilidir ve zorunlu askerliğe dayalı orduların ihtiyacı karşılamakta yetersiz kaldığı açıktır. Barışı sağlamaya yönelik toplumsal bir karşı çıkış olarak vicdani reddin kullanışlı bir araç olarak kalması için, özellikle kadın retçiler aracılığıyla vücuda gelen antimilitarist perspektiften ilham alarak uluslararası ve yerel hukukun, BM ya da AK gibi uluslararası kuruluşların, yani devletlerin çizdiği sınırların dışında bir vicdani ret eylemliliğinin oluşturulması elzemdir. Aksi takdirde neoliberal düzenin yeni dizaynı için araçsallaştırılmayı bir kazanım olarak görmek riskiyle karşı karşıyayız.

Mehmet Tarhan 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” “Liberal” Bir Hak Olarak Vicdani Ret ” – Mehmet Tarhan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/01/09/liberal-bir-hak-olarak-vicdani-ret-mehmet-tarhan/feed/ 0