yaşamın yeniden yaratılması – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 02 Nov 2017 09:42:24 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yaşamın Yeniden Yaratılması https://meydan1.org/2017/11/02/yasamin-yeniden-yaratilmasi/ https://meydan1.org/2017/11/02/yasamin-yeniden-yaratilmasi/#respond Thu, 02 Nov 2017 09:42:24 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/02/yasamin-yeniden-yaratilmasi/   Yaşamın Yeniden Yaratılması Bütün dünyada devam etmekte olan çok boyutlu bir hareketin içerisindeyiz. Bu çok boyutlu hareket, insanları ya sistemin içerisine çekmekte ya da bu durumu kabullenmeyenleri sistemin dışına itmektedir. Sadece içerisinde yaşadığımız coğrafyada artık mevcut işleyişin ismi haline gelen OHAL’de olduğumuzdan dolayı değil. Bir eskimişlik bizi rahatsız eden şey. Eski yapıların yetmediğini anlamakla, […]

The post Yaşamın Yeniden Yaratılması appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Yaşamın Yeniden Yaratılması

Bütün dünyada devam etmekte olan çok boyutlu bir hareketin içerisindeyiz. Bu çok boyutlu hareket, insanları ya sistemin içerisine çekmekte ya da bu durumu kabullenmeyenleri sistemin dışına itmektedir.

Sadece içerisinde yaşadığımız coğrafyada artık mevcut işleyişin ismi haline gelen OHAL’de olduğumuzdan dolayı değil. Bir eskimişlik bizi rahatsız eden şey. Eski yapıların yetmediğini anlamakla, bu yapılar olmadan hareket edemeyecek olma dayatmasının arasındayız.

Sadece siyasal sistem değil, toplumsal yapılar, ideolojik meşruiyetler, yaşamsal gerçekler değil değişen. Tüm bunların ortasında bulunan bizler de sığamıyoruz artık bu eski yapılara.

İhtiyacımız olan şey, cesaret. Eskiyenin yerine yenisini yapmak cesareti. Hem Bakunin’in söylediği gibi yıkmak yaratmak olduğu için, hem de Durruti’nin söylediği gibi yıkıntılardan korkmadığımız için…

Tutsak Değiliz, Mecbur Değiliz

Ekonomik tutsak/mecbur değiliz. Sadece çalışmaya değil, çalışırken katledilmeye zorlayan bir ekonomik sistemin, bireyleri sömürmeye odaklı büyük fabrikanın zoraki işçileri değiliz. Daha fazla kar uğruna katleden patronların, bizleri katlettikçe zenginleşen şirketlerin tutsağı değiliz.

Enerjimizle, emeğimizle, saatlerimizle ve yaşamlarımızla beslenen kapitalizmi beslemeye mecbur değiliz. İktidarın bize dayattığı “bitmeyen tüketim arzusu”na karşı, kolektif üretim-tüketim ağlarımızı yaratabilir; bizlere dayatılan kapitalist sömürüyü yok edebiliriz.

Toplumsal tutsak/mecbur değiliz. Her geçen gün yaşamlarımız siyasal iktidarın toplumu muhafazakarlaştırma politikalarıyla dönüştürülmeye çalışılırken, içinde beraber yaşadığımız büyük ilişki bize dayatmalara dönüştüyse, bu döngünün bir parçası olmak zorunda değiliz.

İktidarın belli zamanlarda -kendi çıkarları doğrultusunda- değiştirdiği, devlete uygun birey yetiştirme süreçleri olan okullarına, az ve yanlış bilgiyi çaktırmadan yerleştiren bir işleyişe, eğitim sistemlerine mecbur değiliz. Öğreten-öğrenen hiyerarşisi olmaksızın, iktidarın değil yaşamın bilgisini özgürce paylaşabiliriz.

Yaşamsal tutsak/mecbur değiliz. Tüm yaşam alanlarımız erkek egemenliğinin baskısıyla şekillendirilir, erk’in nefreti hem bedenlerimizi hem yaşamlarımızı hedef alırken bizler de bu egemenliğin tutsağı haline getirilmek isteniyoruz. Nefret ve bu nefretin getirdiği şiddet türlü bahanelerle normalleştirilirken erkek egemenler tarafından kimi zaman kimliksizleştirilmek isteniyoruz, kimi zaman katlediliyoruz.

Yaşamlarımız iktidarın baskısıyla şekilden şekle sokulurken, yaşam alanlarımız her geçen gün kapitalizm ve devlet arasında paylaşılırken, düşüncelerimizi gerçekleştirebileceğimiz alanlarımız ellerimizden alınıyor. Yaşam alanlarımız devlet-şirket işbirliğiyle talan ediliyor, düşündüklerimizi eylediğimiz sokaklar türlü bahanelerle bizlere kapatılmak isteniyor. İktidarın baskısı ve bitmek bilmeyen saldırılarıyla yaşamlarımız çalınıyor.

Ancak bizler bu yaşamsal tutsaklığa mecbur değiliz. İktidarın ve erkek egemenliğinin nefretini de şiddetini de kendi ellerimizle durdurabiliriz. Erk’ten beslenen ve yine bu erk’i büyüten nefreti, şiddeti ve erkek egemen tüm politik/yaşamsal dayatmaları kendi irademizle, kendi benliğimizle ve kendi gücümüzle yıkabiliriz. Yaşam alanlarımızın talan edilmesine, yaşamlarımızın gasp edilmesine karşı direnerek, özgür bir yaşamı kendi ellerimizle yaratabiliriz.

Politik tutsak/mecbur değiliz. Sadece iktidarın siyasetine değil, iktidarın iktidarlı muhalefetlerine, siyasal çarkları tekrar tekrar döndürmekten başka işlevi olmayan partili devletli siyasete tutsak değiliz. Devletin kendinden olmayanı türlü gerekçelerle kapattığı, devrimci iradeleri hapishanelerle teslim almak istediği politik baskının tutsağı değiliz.

İktidarın politikasına ters düştüğümüzden, ezilenlerin siyasetini benimsediğimizden dolayı maruz kaldığımız yaptırımlarla irademizi tutsak aldığını düşünen iktidara mecbur değiliz. Devlet, adalete ve özgürlüğe olan açlığımızı bizleri hapsederek bastırmak istese de maruz bırakılmak istendiğimiz tutsaklıktan özgürleşebiliriz. Bedenlerimizi kapatarak düşüncelerimizi de yok edebileceğini sananlara, beton duvarlarla bizleri yıldırmak isteyenlere karşı bulunduğumuz her yerde, her bir hapishanenin her bir hücresinde, mücadelemize olan inancımızla direndikçe özgürleşebiliriz.

İdeolojik tutsak/mecbur değiliz. Siyasi iktidarın her geçen gün artan ideolojik baskısını, 15 Temmuz siyasetini, başkanlık tartışmalarını, siyasal iktidarın bizleri iradesizleştirme çabalarını düşünsel olarak sahiplenmek zorunda değiliz. Yarattığı suni “gündem”lerle gündemimizi belirleyen, tüm siyasal süreci kendi çıkarı doğrultusunda şekillendiren iktidarın ideolojisine tutsak değiliz.

Bizler iktidarın tutsağı değiliz; çünkü bu sistemi yıkmanın yaratmak olduğunu bilen bireyleriz.

Özgürüz

Bizler ekonomik ve yaşamsal sömürünün, insan merkezcil aklın, erkek egemenliğinin, kapitalizmin, devletin ve iktidarlı hiçbir ilişki biçiminin sürdürücüsü değiliz. Çünkü özgür yaşamın ancak iktidarı topyekûn yok etmekle mümkün olduğunu biliyoruz.

Bunun için iktidarların yaratıcısı olduğu sayısız yıkıma, talana, katliama ve bitmek bilmeyen sömürüye karşı özgürlüğü düşlemeliyiz.

Ekonomik sömürünün, nefretin ve şiddetin olmadığı, iktidarın sürekli olarak artan baskısına ve manipülasyonuna karşı bilginin özgürce paylaşıldığı/paylaşarak çoğaldığı, kimsenin kimse üzerinde tahakküm kurmadığı, iktidarın tutsaklığına karşı özgürlüğün inşa edildiği ve yaşandığı alanlarımızı yaratmalıyız. İktidarın tutsaklığını yıkmalı, özgürlüğü yaratmalıyız. Düşlediğimizi artık eylemeliyiz çünkü yaşamlarımızı ancak bu şekilde dönüştürebiliriz.

Özgür ve adil olan yeni bir dünyayı kendi ellerimizle yaratabilmek ve maruz bırakıldığımız tüm tutsaklıklardan kurtulabilmek için şimdi anarşizmde örgütlenmeliyiz.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. Sayısında Yayınlanmıştır

 

The post Yaşamın Yeniden Yaratılması appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/02/yasamin-yeniden-yaratilmasi/feed/ 0
Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/ https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/#respond Mon, 22 Dec 2014 19:27:45 +0000 https://test.meydan.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/ Toplumsal devrimlerin etkisi, sadece devrimin gerçekleştiği coğrafyada siyasi ve ekonomik iktidarlara karşı verdikleri mücadelenin etkisi ile sınırlı değildir. Farklı coğrafyalarda oluşturdukları etkiyi anlamak, bu etkiyle beraber düşünsel ve pratik değişimleri görmek açısından önem taşımaktadır. Kobanê Direnişi ile yaygın bir şekilde konuşulmaya, tartışılmaya başlanan Rojava Devrimi, bu etkinin ne olduğunun görülmesi açısından giderek daha fazla önem […]

The post Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Toplumsal devrimlerin etkisi, sadece devrimin gerçekleştiği coğrafyada siyasi ve ekonomik iktidarlara karşı verdikleri mücadelenin etkisi ile sınırlı değildir. Farklı coğrafyalarda oluşturdukları etkiyi anlamak, bu etkiyle beraber düşünsel ve pratik değişimleri görmek açısından önem taşımaktadır. Kobanê Direnişi ile yaygın bir şekilde konuşulmaya, tartışılmaya başlanan Rojava Devrimi, bu etkinin ne olduğunun görülmesi açısından giderek daha fazla önem kazanıyor.

Devletin ve kapitalizmin Rojava’da yaşananlar karşısında aldığı tutum ve saldırısı, bu noktada beklenilir bir durumdur. Ancak bizim aynı zamanda yüzümüzü toplumsal muhalefetteki iç tartışmalara dönmemiz gerekiyor. Keza, burada yapılan tartışmaların, Rojava’nın etkisinin ne olduğunu anlamak noktasında önemli bir uğrak olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Sürecin başından bu yana, farklı coğrafyalardan anarşist yoldaşların Rojava’yı anlamaya, direnişi sahiplenmeye yönelik tutumları; uzun süreden bu yana, bu denli örgütlü bir şekilde görmeye alışık olmadığımız uluslararası dayanışmayı hatırlamak açısından önemliydi. Böylece, dayanışmanın en büyük silahımız olduğunu bir kez daha deneyimledik.

Anarşistler arasında oluşan bu dayanışma durumunun, Kobanê’deki direnişi, tüm dünyadaki anarşistler arasında bu denli gündem etmesi kaçınılmazdı.

Farklı coğrafyalardaki anarşist örgütler ve gruplar da, yükselen bu gündeme ilişkin düşüncelerini, farklı mecralarda dile getirmektedir. Bu değerlendirmelerin bir kısmı, özellikle Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi hakkında yanlış ve eksik bilgi içerirken, öte yandan indirgemeci bir bakış açısıyla ele alınmaktadır.

Farklı coğrafyalardaki anarşist örgütlenmelerin, farklı bakış açılarıyla geliştirebilecekleri yorumların olabileceğini göz önünde tutmakla beraber; savaş koşullarında varlık mücadelesi veren bir halkın mücadelesine yönelik politik eleştirilerin, bu durumdan bağımsız yapılamayacağını tekrar tekrar hatırlamak lazım. Bu eleştiriler, belli bir önyargıyla yapılıp kesin genellemelerle şekillendiriliyorsa, bu eleştirilerin hakkaniyetini düşünmek de…

Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor; Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi’yle kurulan bir dayanışma ilişkisi, duygusal bir ilişki değildir. Çünkü anarşist örgütlenmeler ,dayanışma ilişkilerini “sempati”ye dayandırmazlar. Bu ilişkiler, yoğunluklu olarak politik bir perspektif ve bu doğrultuda gerçekleştirilmek için planlanan stratejiler paralelinde geliştirilir. Dolayısıyla dayanışma ve mücadeleyi sahiplenme, objektiflikten uzak değildir.

Bazı değerlendirmelerde, PKK’ye yönelik eleştirilerin temel dayanağı, partinin geçmiş siyasal geleneği ile ilişkilendirilmeye çalışılırken, “özgür belediyecilik”in iyi uygulanamaması, siyasal değişimin tam gerçekleşmemiş olması ve özünde milliyetçi olması gibi eleştirilerle Kürt Özgürlük Hareketi’nin şu an bulunduğu konuma ve perspektife yönelik bir önyargı yaratılmaya çalışılıyor. Bütün bunlar yapılırken, bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde eksik bilgilendirmeyle bu önyargı temellendirilmeye çalışılıyor. Kimsenin Kürt Özgürlük Hareketi’nin anarşist bir hareket olduğu yönünde bir iddiası yoktur. Dolayısıyla, eksik ya da yanlış uygulandığı iddia edilen pratiklerin değerlendirilmesinin, bu açıdan yapılması önemlidir. Öte yandan, bir halk hareketinin “devlet ve kapitalizm eleştirisi”ni bu kadar önemsiyor olması, anarşistler açısından görmezden gelinemez. Bu mesele sadece Bookchinci “özgür belediyecilik”le sınırlandırılamaz. Hareket, anarşizmle teorik anlamda kurduğu ilişkide, Bakunin’den Kropotkin’e farklı birçok yoldaşı referans olarak vermiş; devlet sorunsalına oldukça geniş bir perspektiften yorum geliştirebilmiştir. Öte yandan, bu düşünce pratiğe dökülürken de; özgürlükçü, komünal ve merkezi olmayan bir şekilde işlerliğe geçmiştir. Bu bilgi, makaleler ya da kitaplardan yapılan alıntılardan ziyade, aynı mücadele alanını paylaşan politik örgütlenmelerin birbirini gözlemlemesine dayanan bir bilgidir.

Rojava’da oluşan durum ne Esad’ın bölgeyi bırakmasıyla, ne de küresel güçlerle yapıldığı iddia edilen anlaşmalarla oluşmuştur. Rojava’da iki buçuk yıl öncesinde gerçekleşen büyük dönüşüm, siyasal hareketliliğin Ortadoğu’yu iki zıt kutuptan (cuntacı sekülerler-muhafazakâr demokratlar) birinin iktidarını seçmeye zorladığı bir konjonktürde gerçekleşmiştir. Rojava, Ortadoğu coğrafyasındaki “baharların” kışa döndüğü bir dönemde, halkın bu iki kutba sığmayıp kendi çözümünü yaratmasıdır.

Rojava’da yaşam yeniden yapılandırılırken, yaratılmaya çalışılan toplumsal mekanizmaların merkeziyetçi olmayan yapısı, devletsizliğe yapılan ısrarlı vurgu, üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin kapitalizmden olabildiğince uzak bir şekilde örgütleniyor oluşu, öz-örgütlenmenin toplumsal işleyişin sürdürülmesinde garantör olması, üç kantondaki komünlerin ayrı ayrı karar süreçleriyle komünlerin işleyişini şekillendiriyor oluşunun önemini; yaşadığımız çağda kimse inkar edemez. Hele mevzu bahis kişi bir anarşistse, bu işleyişin, farklı coğrafyalarda benzer örnekleri çoğaltmak adına umut verici bir deneyim olduğunu nasıl inkar edebilir?

Anlamamakta ısrar eden yoldaşlar için tekrar edelim. Mevcut işleyişin anarşist bir işleyiş olduğunu iddia etme çabası değildir bu. Ancak Rojava’daki işleyişin anarşizan karakteri, toplumsal devrim için mücadele eden anarşistleri mutlu edecektir. Bu mutluluk, romantiklikten uzak politik hedeflerimizin, stratejilerimizin böyle bir sistemde, böyle bir çağda yaşayabilir olduğunu anlamakla ilintilidir.

Devletsiz toplum pratiklerinin, toplumsal devrim mücadelesi veren anarşistler için olumsuz olduğunu kimse iddia edemez. Farklı coğrafyalarda yaşanan benzeri pratikler, kendi özgün koşullarında gelişebilir. Bu özgün mücadelelerin anarşist ilkelerle uyumlu olmadığını söyleyip önemini azaltmak, teorik kibire dayanan ve pratikten yoksun bir anarşizmin anlayışını sergilemektir. Anarşist hareketlerin farklı coğrafyalarda statik konumlarından kurtulamamalarına da yol açan bu düşünce tarzı, anarşizmi entelektüel bir çabaya indirgeyen bir düşünce tarzıdır.

Fazla kuşkucu olmak için neden arandığında, nedenler yaratılabilir. Ancak bu nedenlerin gerçeklikle ilişkisini sorgulamak, her noktada önem taşımaktadır. Kürt Özgürlük Hareketi’ni milliyetçi bir hareket gibi tanımlamaya çalışmak hatalıdır. Bu ve benzer tanımlamalar, hareketin dönüşümünü görmezden gelmeyle; eski politik yapısını devam ettirdiğini iddia etmekle eştir. İşleyişin nasıl olduğuna ilişkin herhangi verisi olmayan, tek bilgi kaynağı hareket hakkındaki eleştirel yazılar olan bir bakış açısı son derece sorunludur. Çünkü bu eleştirilerin önemli bir kısmı, devletçi zihniyet ve uzantıları tarafından dile getirilmektedir. Sağlıklı eleştiri, politik pratiklerin gözlenmesi ve deneyimlenmesi ile yapılır. Coğrafyadan ve pratiklikten uzak her eleştiri, oryantalizm tehlikesini içinde barındırır.

Rojava’daki işleyişin ve hareketin anarşist olmadığından daha önce bahsetmiştik. Özellikle Mezopotamya coğrafyasında yüzyıllar boyu mücadele eden Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bu tarihsellikten uzak ele alınıyor oluşu da bir başka eksikliktir. İdeolojik doğruluk adına gerçeklikten uzaklaşıp, bir halkın yüzyıllardır devam etmekte olan mücadelesini değersizleştirenler; sadece devrimci sorumluluklarını yerine getirmemekle kalmayıp, kiminle aynı cepheye düştüğünü iyi görmelidir.

Sınıf perspektifini sığ bir şekilde algılayıp, toplumsal mücadeleleri salt ekonomik mücadelelerle anlamlandırmaya çalışmak, ezilenlerin verdiği mücadeleler arasına hiyerarşi koymaktır. Ezilenleri sadece işçilere indirgeyip, geri kalan iktidar ilişkilerini yok sayan anlayış, anarşist hareketin tarihiyle çelişmektedir. Anarşizmin devrimci tarihi; ezilenlerin ekonomik, siyasi ve sosyal mücadeleleriyle doludur. Hareketin, farklı yüzyıllarda Avrupa’dan Uzakdoğu Asya’ya halkların özgürlük mücadelelerindeki etkisini görmezden gelmek, bu etkinin Güney Amerika’da sınıf mücadelelerini besleyen pratiğini değerlendirmelere katmamak, anarşist hareketin bütüncül yapısını yok saymak anlamına gelir.

İçinden geçmekte olduğumuz süreç, turnusol kağıdı niteliğindedir. Ezilenlerin varoluş mücadelesinin içinde yer almayı duygusallık olarak anlayan, teorik olarak uygun düşmediği için devletsiz bir topluma giden bir deneyimi acımasızca eleştirmeyi görev edinen bakış açısının, dolaylı ya da doğrudan, nereye denk düştüğü aşikardır.

Medyum değiliz; bir ay sonrasında ya da bir yıl sonrasında Rojava’da neler olacağını bilemeyiz. Yakın coğrafyada toplumsal mücadele veren devrimciler olarak, bize umut vermekle kalmayan, aynı zamanda mücadele verdiğimiz coğrafyalarda mücadelemizi besleyen bu toplumsal dönüşümün, olumsuz ya da daha olumlu bir yola gireceğini bilemeyiz. Ancak bizler, devrimci anarşistleriz. Bir kenarda oturup olanları izleyip sadece yorum yapamayız; toplumsal mücadelelerin içerisinde yer alıp anarşist bir devrim için mücadele ederiz.

Yaşasın Rojava Devrimi!

Yaşasın Kobanê Direnişi!

Yaşasın Devrimci Anarşizm!

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.

The post Devrimci Anarşistlerden: Rojava Devrimi ve Kobane Direnişi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/12/22/devrimci-anarsistlerden-rojava-devrimi-ve-kobane-direnisi/feed/ 0