yeni zelanda – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 03 Jun 2020 13:51:13 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Yeni Zelanda’da Irkçılık Karşıtı Eylemlerde Maori Halkından Haka Dansı https://meydan1.org/2020/06/03/yeni-zelandada-irkcilik-karsiti-eylemlerde-maori-halkindan-haka-dansi/ https://meydan1.org/2020/06/03/yeni-zelandada-irkcilik-karsiti-eylemlerde-maori-halkindan-haka-dansi/#respond Wed, 03 Jun 2020 13:46:41 +0000 https://meydan.org/?p=59310 ABD’de siyah George Floyd’un bir polis tarafından boğularak öldürülmesinin ardından Yeni Zelanda’da da gerçekleştirilen eylemlere on binlerce kişi katıldı. Eylemde, Polinezya bölgesinin yerel halkı Maoriler, geleneksel Haka danslarını yaptılar. Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde on binlerce kişi George Flyd’un bir polis tarafından öldürülmesi ve ırkçılığa karşı eylem gerçekleştirdi. Aotea Meydanı’ndan, ABD’nin Yeni Zelanda Konsolosluğu önüne kadar […]

The post Yeni Zelanda’da Irkçılık Karşıtı Eylemlerde Maori Halkından Haka Dansı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ABD’de siyah George Floyd’un bir polis tarafından boğularak öldürülmesinin ardından Yeni Zelanda’da da gerçekleştirilen eylemlere on binlerce kişi katıldı. Eylemde, Polinezya bölgesinin yerel halkı Maoriler, geleneksel Haka danslarını yaptılar.

Yeni Zelanda’nın Auckland şehrinde on binlerce kişi George Flyd’un bir polis tarafından öldürülmesi ve ırkçılığa karşı eylem gerçekleştirdi.

Aotea Meydanı’ndan, ABD’nin Yeni Zelanda Konsolosluğu önüne kadar süren eylemde, bölge yerlisi olan ve Avrupalı işgalciler tarafından gerçekleştirilen “keşifler” sonrası asimilasyon ve katliama maruz bırakılan Maori halkının bireyleri, geleneksel Haka danslarını yaptılar.

Eylemi örgütleyen “Black Lives Matter” adına konuşan bir kişi, eylemlerinin sadece George Floyd için değil, zulme ve baskıya uğrayan bütün siyahlar için gerçekleştirdiklerini belirtti.

The post Yeni Zelanda’da Irkçılık Karşıtı Eylemlerde Maori Halkından Haka Dansı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/06/03/yeni-zelandada-irkcilik-karsiti-eylemlerde-maori-halkindan-haka-dansi/feed/ 0
Yeni Zelanda’daki Cami Saldırılarına İlişkin Dava Başladı https://meydan1.org/2020/03/26/yeni-zelandadaki-cami-saldirilarina-iliskin-dava-basladi/ https://meydan1.org/2020/03/26/yeni-zelandadaki-cami-saldirilarina-iliskin-dava-basladi/#respond Thu, 26 Mar 2020 14:18:35 +0000 https://meydan.org/?p=56412 Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki Nur ve Linwood camilerine düzenlediği silahlı saldırıda 51 kişiyi katleden 29 yaşındaki Brenton Tarrant, hakkındaki tüm suçlamaları kabul etti. Duruşmaya Auckland kentinde tutulduğu hapishaneden kamera yoluyla katılan ve tepkisiz olduğu görülen saldırgan, avukatları aracılığıyla salı günü yaptığı başvuru üzerine haziran ayında görülmesi gereken duruşma erkene çekilmişti. Duruşma sadece birkaç dakika sürdü. […]

The post Yeni Zelanda’daki Cami Saldırılarına İlişkin Dava Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki Nur ve Linwood camilerine düzenlediği silahlı saldırıda 51 kişiyi katleden 29 yaşındaki Brenton Tarrant, hakkındaki tüm suçlamaları kabul etti.

Duruşmaya Auckland kentinde tutulduğu hapishaneden kamera yoluyla katılan ve tepkisiz olduğu görülen saldırgan, avukatları aracılığıyla salı günü yaptığı başvuru üzerine haziran ayında görülmesi gereken duruşma erkene çekilmişti.

Duruşma sadece birkaç dakika sürdü. Tarrant, daha önce hakkındaki suçlamaları reddediyordu. Koronavirüs krizi nedeniyle duruşmaya medya mensupları, Nur Camisi İmamı Gamal Fouda, Linwood Camii İmamı Abdul Alabi Lateef ile birlikte toplam 17 kişi katıldı. Tarrant’a verilecek cezanın belirleneceği bir sonraki duruşmanın tarihi henüz belli değil.

Christchurch kentindeki Nur ve Linwood camilerine 15 Mart 2019’da Cuma namazı esnasında 29 yaşındaki aşırı sağcı Avustralyalı Brenton Tarrant, otomatik silahlarla saldırısında bulunmuş ve saldırıda 51 kişi hayatını kaybetmiş, 49 kişi de yaralanmıştı.

The post Yeni Zelanda’daki Cami Saldırılarına İlişkin Dava Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/26/yeni-zelandadaki-cami-saldirilarina-iliskin-dava-basladi/feed/ 0
Göçmenin Kitabında Avustralya’nın Şiddeti – Lea Zusmanovicha https://meydan1.org/2019/06/17/gocmenin-kitabinda-avustralyanin-siddeti-lea-zusmanovicha/ https://meydan1.org/2019/06/17/gocmenin-kitabinda-avustralyanin-siddeti-lea-zusmanovicha/#respond Mon, 17 Jun 2019 20:15:56 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/17/gocmenin-kitabinda-avustralyanin-siddeti-lea-zusmanovicha/ “Ay ışığı altında Bilinmeyen bir rota Kaygının renklerinden bir gökyüzü”   Bu yılın başlarında İranlı kürt gazeteci Behruz Boochani Avustralya’nın en prestijli edebiyat ödülünü kazandığında duygularını “paradoksal” olarak tanımladı. Çünkü Boochani 6 yıldır göçmen kamplarının en kötüsünde, Papua Yeni Gine kıyılarındaki bir adada Avustralya gözetiminde kalmaya devam ediyor. Boochani’nin ödülü almasını sağlayan kitabı “Dağlardan Başka […]

The post Göçmenin Kitabında Avustralya’nın Şiddeti – Lea Zusmanovicha appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Ay ışığı altında

Bilinmeyen bir rota

Kaygının renklerinden bir gökyüzü”

 

Bu yılın başlarında İranlı kürt gazeteci Behruz Boochani Avustralya’nın en prestijli edebiyat ödülünü kazandığında duygularını “paradoksal” olarak tanımladı. Çünkü Boochani 6 yıldır göçmen kamplarının en kötüsünde, Papua Yeni Gine kıyılarındaki bir adada Avustralya gözetiminde kalmaya devam ediyor.

Boochani’nin ödülü almasını sağlayan kitabı “Dağlardan Başka Dost Yok: Manus Hapishanesi’nden Notlar” Manus Hapishanesi’nde yazıldı ve sığınacak yeni bir coğrafya aramak için Endonezya’ya botla yapılan tehlikeli yolculuğu, yaşanan mahkumiyeti ve Manus Hapishanesi’nde tutsaklara yapılan günlük işkenceleri konu ediyor. Boochani, hapishaneleri “Kyriarchial” bir sistem olarak ortaya koyuyor. “Kyriarchial” sistem, sosyal sistemlerin kesişimiyle elde edilmiş genel bir yönetim sistemi ve hiyerarşinin kompleks katmanlarıyla birleştirilip çoğaltılmış şiddetli baskı biçimi olup, tutsaklar üzerindeki şiddeti anlatmada önemli.

Birçok sebepten sıradışı bir kitap. Birincisi, Avustralya’nın bu ada kamplarında göçmenlere uyguladığı tacizin, baskının şok edici bir şekilde gözler önüne serilmesi/ifşası. Bu dehşet verici detaylar aslında uluslararası boyutta gizleniyor. Yasalarla sağlık çalışanlarının ve hatta adaya ayak basan gazetecilerin bile kampların içinde olup bitenlere dair bilgi paylaşması engellendi. Boochani “Benim amacım her zaman Manus ve Nauru’daki sistemin masum insanlara sistematik bir şekilde neredeyse 6 yıldır nasıl işkence ettiğinin Avustralya ve dünyadaki diğer insanlar tarafından bilinmesi oldu.” diye kendi niyetini belirtti ve ekledi: “umarım ki bu ödül biz göçmenlerin yaşadıklarına daha fazla dikkat çeker ve biz bu acımasız politikaları bitirmek için bir şans yaratabiliriz.”

Tutsaklar küçük, boğucu, havasız odalarda ya da uyumanın imkansız olduğu yüzlerce ranzanın yan yana dizildiği koridorlarda yaşadılar. Tuvalet blokları temizlendikten sadece iki saat sonra bilek hizasında idrar ve dışkı ile doluyordu. Göçmenler yemek çadırına girebilmek için yakıcı sıcağın altında saatlerce tutuluyor ve gardiyanlar tek seferde beş kişiyi alıyorlardı. İlk birkaç grup geçtikten ve aslan payını aldıktan sonra geri kalanlar için neredeyse hiçbir şey kalmazdı. Oradaki çoğu kimse için yarı-açlık kalıcı bir durumdu. Bütün oyunlara, hatta el yapımı olanlara bile el konuldu; odalara şafaktan önce düzenli baskınlar yapılıyor, sigara ve traş bıçaklarına bilinmeyen suçların cezası olarak el konuluyordu. Tutsakların günleri her an değişebilen binlerce küçük kurallar ve yönetmelikler tarafından belirleniyor, planlanan telefon konuşmaları gerekçe göstermeden iptal ediliyor ve göçmenler sağlık bakımı almaya zorlanıyor ya da bakımları engelleniyordu. Ve tutsaklar en ufak bahanelerle “saldırgan” ilan edilip tecrit hücrelerinde izole ediliyorlardı. Göçmenlere yönelik bu sistematik işkence oyunu güvenlik şirketi yöneticileri tarafından belirlendi. Avustralya ve Yeni Zelanda Papua Yeni Gine’deki şirket gardiyanlarının yaptıkları sorumluydu.

“En büyük adaletsizlik biz bunları yaşarken bunları yapan kimsenin hesap vermemesi, kimsenin duvara karşı sorgulanmamasıdır. Şimdi soruyorum: Sizi pislikler, bütün bu yönetmeliklerin ve kuralların arkasındaki felsefe de ne?”

Bütün bu sefaletin içinde Boochani insanlık ve güzelliğe doğru işaret ederek anlatıyor; belirli mahkumların kibarlığı ve merhameti etrafımızdaki ormanın büyüsüydü. Yine de bu lirik tanım ileride yaşanacak trajedilere sahne hazırladı.

Kitabın yazıldığı şartlar da sarsıcı. Bir düzine yazılı ve sesli mesajın Boochani’nin avukatlarına, çevirmenlerine ve dostlarına eylemciler tarafından kaçırılan telefonlarla gönderilmesi gibi. Yazım süreci telefonların çalınması ve gözetim korkusu nedeniyle sürekli kesintiye uğradı. Avustralya’da küçük bir ekip, tartışıp derlemek için birleşti ve bu çalışma kitap haline geldi.

Yine de Dağlardan Başka Dost Yok zeki, orjinal, sanatsal bir yaratım. Edebi türleri aşan, modern yazım stillerini Pers edebi gelenekleriyle birleştiren; tiyatro, folklor ve ritmi şiirle birden değiştiren bir metin. Yürek burkucu ve büyüleyici olan kitabın etkisi, okuyucuya “Devrim ne zaman?” diye sordurmak oldu.

Avustralya’nın ikili parti sisteminin iki tarafı da göçmenlerin dertleriyle ilgilenmiyor başka coğrafyalardaki devletlerin bu meseleyle ilgilenmediği gibi. Yıllardır farklı coğrafyalarda göçmenlerin durumlarına ilişkin eldeki bilgiler, yaşanan protestolar; kamplardaki sağlık personelleri ve hastaneler üzerinden sağlanıyor. Ana akım medyanın ilgisini ise politikacıların kamp ziyaretleri çekiyor. Boochani’nin kitabı insanlık dışı sağ ya da sol yönetimlerdeki hiyerarşik devlet gücü hakkında apaçık bir beyan. Öyle gözüküyor ki var olan politik sistem insan haklarının savunulmasının gerekliliği konusundaki sesleri dinlememekte ısrar ediyor.

Papua Yeni Gine 2016’da Manus Hapishanesi’ni yasa dışı ilan etmiş ve sonunda Kasım 2017’de kapatmıştı. Avustralya’nın kendi topraklarına “izinsiz” girmeye çalışanlara karşı bulduğu çözüm, başka bir devletin toprağına göçmen kampı kurmak oluyor. Avustralya ve Papua Yeni Gine arasındaki bu muğlak siyasi durum, Kyriarchial sistem tutsakların daha büyük bir baskıyla karşılaşmalarına neden oluyor. Ayrıca Papua Yeni Gine’nin kararı sonrası karşı karşıya olduğu tehditler sebebiyle tutsaklar yaklaşık bir ay boyunca büyük çapta isyanlar düzenlediler. Bu eylemlere rağmen tutsaklar başka yerlere taşınmaya zorlandı. Boochani hala Manus Adası’nda ve ona ne olacağı belirsiz.

“Kuşun ilahisi ve insanın ilahisi

İlahiler birbirine karışır

Bu feryat.. doğanın.. doğanın feryadı

Bu feryat.. insanın .. insanın feryadı”

 

Lea Zusmanovicha

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.

The post Göçmenin Kitabında Avustralya’nın Şiddeti – Lea Zusmanovicha appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/17/gocmenin-kitabinda-avustralyanin-siddeti-lea-zusmanovicha/feed/ 0
Ōtautahi/Christchurch Trajedisinden Yansıyanlar https://meydan1.org/2019/04/15/otautahi-christchurch-trajedisinden-yansiyanlar/ https://meydan1.org/2019/04/15/otautahi-christchurch-trajedisinden-yansiyanlar/#respond Mon, 15 Apr 2019 10:20:21 +0000 https://test.meydan.org/2019/04/15/otautahi-christchurch-trajedisinden-yansiyanlar/ Yeni Zelanda’daki iki cami, dört adet ateşli silah taşıyan bir “beyaz üstünlükçü” tarafından saldırıya uğrayalı bir haftayı biraz geçti. 50 kişi öldü, 50 kişi de yaralandı. Saldırgan internette canlı yayın yaptı ve bu video hızla paylaşıldı. Ayrıca kendi düşünce yapısı ve yaptıklarını neden yaptığı konusunda ipuçları veren 78 sayfalık bir bildiri yayınladı. O zamandan beri […]

The post Ōtautahi/Christchurch Trajedisinden Yansıyanlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Anarşist Aotearoa İşçi Dayanışma Hareketi’nin 15 Mart’ta Yeni Zelanda’da yaşanan ırkçı katliam üzerine bildirisini yayımlıyoruz.

Yeni Zelanda’daki iki cami, dört adet ateşli silah taşıyan bir “beyaz üstünlükçü” tarafından saldırıya uğrayalı bir haftayı biraz geçti. 50 kişi öldü, 50 kişi de yaralandı. Saldırgan internette canlı yayın yaptı ve bu video hızla paylaşıldı. Ayrıca kendi düşünce yapısı ve yaptıklarını neden yaptığı konusunda ipuçları veren 78 sayfalık bir bildiri yayınladı.

O zamandan beri Yeni Zelanda’nın sömürgeci geçmişi, Yeni Zelanda toplumundaki aşırı sağ gruplar ve ırkçılığın varlığı hakkında pek çok tartışma yapıldı ama bu olayın ne olduğunu ve nedenini gerçekten açıklayamıyor.

Irkçılık ve beyaz üstünlüğü oluşumunu gerçekten anlamak için, içinde yaşadığımız sistemin, kapitalizmin kendi çıkarları doğrultusunda işçileri kontrol etmek ve bölmek için ırkçılığı nasıl kullandığının anlaşılması gerekir. Irkçı baskıdan kimin yararlandığına dair de dikkatli bir analiz gerekir. Son faşist saldırıları kolayca “olağandışı bir şey” olarak veya ‘şeytani’ bir bireyin eylemi olarak etiketlemek yeterli değildir.

Kapitalizm ırkçılıkla iç içedir. Irkçılık fikir olarak, sömürgeciliği ve köleliği meşrulaştırmak için geliştirildi ve kullanıldı. Bir ayrımcılık ve baskı biçimi olarak yüksek düzeyde sömürü yaratmak ve bunu meşrulaştırmak için kullanıldı ve kapitalizmin gelişiminde önemli bir faktör oldu. İmparatorlukların ve köleliğin, ırkçı yapılarının bitmesi ırkçılığı tarihe gömmedi.

Irkçılık hem fikir olarak hem de uygulamada sürerken iki önemli işleviyle kapitalizme hizmet ediyor. Birincisi, kapitalistlerin göçmenler ve azınlıklar gibi ucuz, örgütsüz ve son derece sömürülebilir emek kaynaklarını kullanmasına olanak veriyor. İkincisi, ırkçılık işçi sınıfının ülke bağlamında genellikle göçmenleri ve mültecileri “iş ve konutları alan” günah keçisi olarak göstererek, uluslararası bağlamda ulus-devlet imajını yüceltip diğer ulusların işçilerine göre bir üstünlük duygusu yaratarak bölünmesine; aynı ırkın ya da ulusun işçi ve kapitalistleri arasında -gerçekte hiçbir ortak yanları olmasa da- ortak çıkar görüntüsü yaratarak kapitalist egemen sınıfın işçi sınıfını bölmesine ve yönetmesine olanak sağlar.

Bu fikirlere karşı mücadele etmemiz gerektiğini söylemeye gerek yok. Irkçılık hiç bir işçiye fayda sağlamaz. Doğrudan ırkçılıkla ezilmeyen işçiler bile işçi sınıfı bölündüğü için ırkçılık yüzünden kaybediyorlar.

Buna rağmen işçi sınıfının çoğu fikirler üzerindeki kapitalist kontrol nedeniyle ırkçılığı sıklıkla destekler. Kapitalistler sadece güç aracılığıyla değil, aynı zamanda kapitalist bir dünya görüşünü teşvik ederek yönetirler. İşçi sınıfını eğitim sistemi, medya ve edebiyat aracılığıyla ulusal ve ırksal üstünlük fikirleriyle ve gururuyla beslerler. Bu propagandanın yaşam boyunca damla damla verilmesinin etkisi azımsanamaz.

Bir diğer etmen de işçi sınıfının maddi koşullarıdır. Yoksulluk insanları bir başkasından üstün olmaktan gurur duyma fikirlerine açık bırakır. İşçi sınıfı sınırlı olan iş, ev ve diğer ihtiyaçlar için rekabetin içinde sıkışmış durumda ve herhangi bir ayrıcalıktan faydalanma olanağını gördüğün anda ondan faydalanırsın.

Beyaz işçi sınıfının çoğu üyesi, teknolojiyle yok olan işler, işlerin süreksiz hale gelmesi, ücretlerin azalması nedeniyle bir zamanlar doğal karşıladıkları güvenceleri kaybettiler. Beyaz üstünlüğünün hortlaması, beyazların daha önce kapitalizmin ve ırkçılığın onları muaf tuttuğu şartlara düşme endişesini temsil ediyor.

Eğer iddia ettiğimiz gibi ırkçı baskı ve ideoloji koşullarını sürekli olarak üreten kapitalizm ise, ırkçılığa karşı mücadele ancak kapitalist sistemi devirerek tutarlı bir şekilde gerçekleştirilebilir. Bu, ırkçılığa karşı mücadelenin devrim sonrasına kadar ertelenmesini savunmak değildir. Sadece birleşik bir işçi sınıfının ırkçılığı ve kapitalizmi yenebileceğini, bunun da sadece her türlü baskı ve önyargıya karşı çıkarak, işçi sınıfının tüm üyelerinin desteğini kazanmak temelinde inşa edilebileceğini savunuyoruz.

Saldırı silahlarını yasaklamak, internet sağlayıcılardan belirli sitelere erişimi engellemesini istemek, casuslardan sağda casusluk talep etmek ırkçılığa son vermeyecek. Çözüm için, sıklıkla saldırının temellerinin atılmasına yardımcı olan siyasetçilere yönelmek de. Bu, Yeni Zelanda halklarının işi olmalıdır.

Irkçılık karşıtlığı, tüm anarşistlerin faaliyetlerinde ön planda tutulmalıdır. Bu, yalnızca her zaman her baskıya karşı çıktığımız için değil, aynı zamanda ne ırkçılığı ne de kapitalizmi işçi sınıfını birleştirmeksizin yok edemeyeceğimiz için önemlidir. Yaratmamız gereken dünya, sınıflandırma olmayan, “beyazlığın” ve kapitalizmin olmadığı bir dünya.

Beyaz üyelere kendi topluluklarında ve işyerlerinde beyaz kimlik siyasetinin tehlikeleri açıklanmalıdır. “Belki de çok fazla göç var” ya da “müslümanlar farklı” diyenlere meydan okumalıyız. Politikacıların ve medya yorumcularının politik puan kazanmak için, platformlarını kullanarak müslümanları ve göçmenleri istismar etmelerini durdurmamız gerekiyor. Aşırı sağ, bu tür eylemler olmadığı sürece, kendilerini insanların aradığı alternatif ve çevrelerindeki değişen dünyaya verilen cevap gibi sundukları için, beyaz işçi sınıfı arasında zemin bulmaya devam edecektir.

Herhangi bir istisna olmaksızın, toplumda her türlü faşist örgütlenmeyle mücadele etmek durumundayız. Faşistler örgütlenmekte özgür hissettiklerinde söylemleri normalleşir ve taraftarlar bundan güç ve güven kazanabilirler. Dahası, faşist örgütleme, günah keçisi yaptıkları insanların yaşamları için bir tehdittir. Konuşma özgürlüğü argümanlarından etkilenmeyin, bu insanlar tartışmakla ilgilenmiyor, fikirlerinin doğruluğuna zaten ikna olmuşlar ve sadece güç istiyorlar.

Bununla birlikte, ırkçılık karşıtlığının ırkçılıkla tek başına mücadele edemeyeceği her zaman hatırlanmalıdır. Kapitalizmle mücadele ile ırkçılıkla mücadele aynı madalyonun iki tarafıdır. Hiçbiri diğeri olmadan başarılı olamaz. Sağ, hoşnutsuzluğa alternatif bir vizyon sunmada başarılı oldu, biz de aynı şeyi yapmalıyız ve daha iyi yapmamız gerekiyor, çünkü ne de olsa, her şey dâhil eşitlikçi bir gelecek vizyonumuz daha çok ümit veriyor.

Üzerinde düşünülmesi gereken bir şey daha silahlı saldırıdan beri “bu biz değiliz” ağlaşması, ancak bu bizin Yeni Zelanda’nın tüm insanlarını kapsayan bir “biz” olmadığını hatırlamak zorundayız. Bu ülke, dünyadaki her ülke gibi, çatışan sınıf çıkarları ile karşıt sınıflardan oluşan, sınıflara bölünmüş bir toplumdur ve bu sınıflardan sadece biri yönetiyor, o da kapitalist sınıf. Jacinda Ardern’in temsil ettiği sınıf da budur ve başbakana yapılan tüm övgüler içinde bunun hatırlanması gerekir. Sömürülen işçiler olarak bizi temsil eden ortak değerleri arayabilirken, tepki olarak Yeni Zelanda halkının bir araya gelmiş olması iç açıcı olmuşsa da, yönetici sınıf ile bizim aramızda hiçbir ortak değer yoktur. Trajediyi ele alma biçimine rağmen Jacinda Ardern, yönetici sınıfın ve bu saldırıyı gerçekleştiren beyaz üstünlükçüye önderlik eden kurumların bir temsilcisi olarak çözüm değil, sorunun bir parçasıdır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 49. sayısında yayınlanmıştır.

Çeviri: Betül Taylan

The post Ōtautahi/Christchurch Trajedisinden Yansıyanlar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/04/15/otautahi-christchurch-trajedisinden-yansiyanlar/feed/ 0
Yeni Zelanda Free Shopları 100 Dolara ‘Temiz Hava’ Satıyor: Üstelik %20 İndirimle https://meydan1.org/2018/10/09/yeni-zelanda-hava/ https://meydan1.org/2018/10/09/yeni-zelanda-hava/#respond Tue, 09 Oct 2018 09:35:36 +0000 https://seninmedyan.org/?p=44159 Yeni Zelanda Auckland Havalimanı’nda bulunan Free Shop mağazaları,özel teneke kutulara sıkıştırılmış taze Yeni Zelanda havası satışı gerçekleştiriyor. Dörtlü ekonomi paketi içinde  satılan hava kutuları, Yeni Zelanda’nın Güney Alp Dağları’ndan özel yöntemlerle toplanıyor. Kutunun arka tarafında yazan açıklamaya göre toplanan hava, hiç bir yerleşim yeriyle temas etmeden kutulara sıkıştırıldığı için solunabilecek en saf hava olarak nitelendiriliyor. […]

The post Yeni Zelanda Free Shopları 100 Dolara ‘Temiz Hava’ Satıyor: Üstelik %20 İndirimle appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yeni Zelanda Auckland Havalimanı’nda bulunan Free Shop mağazaları,özel teneke kutulara sıkıştırılmış taze Yeni Zelanda havası satışı gerçekleştiriyor.

Dörtlü ekonomi paketi içinde  satılan hava kutuları, Yeni Zelanda’nın Güney Alp Dağları’ndan özel yöntemlerle toplanıyor. Kutunun arka tarafında yazan açıklamaya göre toplanan hava, hiç bir yerleşim yeriyle temas etmeden kutulara sıkıştırıldığı için solunabilecek en saf hava olarak nitelendiriliyor.

Kendi yarattığı sorunların çözümünü bize pazarlayan kapitalizm, sonunda havayı da kutulara hapsetmeyi akıl etti. Her ne kadar saf Alp Dağları havasını içimize çekmek cezbedici görünse de, yakın gelecekte, kapitalizmin ürettiği sorunlar yüzünden şimdi soluduğumuz havaya bile para ödemek zorunda kalabiliriz. Tıpkı borulara sıkıştırılıp HES yapılan dereler gibi…

Kaynak: Patika Ekoloji Kolektifi

The post Yeni Zelanda Free Shopları 100 Dolara ‘Temiz Hava’ Satıyor: Üstelik %20 İndirimle appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/09/yeni-zelanda-hava/feed/ 0