"Gerçek" Gelecek

Sayı 14, Kasım 2013

90’ların sonu 2000’lerin başı: Dünya üzerindeki tüm toplumlar, saçma sapan “hey corc versene borç…” tadında şarkılarla beyni bulanmış halde ortalarda geziniyor. Haber bültenleri, Ortadoğu’da bir top mermisinin darmaduman ettiği bir ev görüntüsünün ardına, deniz topunun üzerinde yürüyebilen köpek görüntüsünü veriyor. Çağımızın fabrikaları olan AVM’lerin bacalarından adaletsizlik, samimiyetsizlik ve sevgisizlik tütüyor. Anne babalar, çocuklarına borç veriyor. Nineler ve dedeler olanlara bir türlü anlam veremiyor, yapabildikleri tek şey torunlarına dönüp, “Sizin şu bilgisayarda bizim yaylanın fotoğrafları varmış, açta ona bir bakalım Berktay.” demek oluyor. Bilgisayar karşısında oyuna dalıp gitmiş olan sivilceli bir oğlan hareketsizlikten ölüyor. Çok katlı insan yapımı mağaraların, derin dehlizlerindeki inlerde, insanlar birbirinden habersiz ölüp gidiyor. Kasap, et reyonu görevlisi oluyor; çıraklar, raf görevlisi… Yeni doğan çocuklar, gırtlakları yırtılırcasına, gözlerini patlata patlata ağlıyorlar: “Ne olur bir yudum gerçeklik, bir yudum gerçeklik…” diye. İşte tam bu sırada Morpheus, Neo’nun kulağına eğilip, şöyle fısıldıyor: “Bunların hepsi sanal gerçekliğin bir yansıması…” Bütün bir toplum olarak derin bir nefes alıp rahatlıyoruz. Şükürler olsun ki gerçek değilmiş. Bunların hepsi sanal gerçekliğin bir “yansıması”ymış!

Belki dünyada ve yaşadığımız topraklarda pek az kişinin bildiği ve bizlerin de pek aşina olmadığı bu sözcük öbeği, tam da içinde yaşadığımız gerçekliğin bir gerçeklik olamayacağını içten içe hissettiğimiz bu dönemde Matrix üçlemesiyle girdi hayatımıza. Peki, neydi sanal gerçeklik? Sanal gerçeklik kavramını yaratan siber punk akımıyla, Matrix’in sanal gerçekliği nerede ayrışıyordu?

Bruce Bethke’in 1983’te yayınlanan “Cyber-punk” öyküsü, bilim kurgu literatürüne yeni bir kavram sokmuş, sonrasında William Gibson “Neuromancer” adlı kitabıyla bu kavramı belirginleştirerek bilim kurgu içinde ayakları yere basan bir bakış haline getirmişti. Siber punk, -birkaç istisna dışında- o döneme kadar gelen teknoloji sevici ya da uzay mekikli bilim kurgu geleneğinden ayrılarak, insanın teknoloji ile çarpışmasından doğan ya da doğabilecek olan distopik evrenlerden bahsediyordu: Kasvetli, mega teknolojik kentler, umutsuz, mutsuz fakat asi karakterler, sanal gerçeklikler, dünyayı yöneten şirketler, ekolojik felaketler… Tüm bunlar bildiğimiz bilim kurguda bir kırılma yaratarak; bugüne kadar birçok yazar, müzisyen, çizer ve sinemacıyı etkisi altına alıp, insanların bugünden daha da kötüye gitmekte olan dünyanın haline dair kaygılarını dile getirdiği bir mecra olarak, siber punkı ve onunla beraber sanal gerçeklik kavramını yaratıp geliştirmişti. Ama asıl popülaritesini sinemada yakaladı. Ghost In the Shell ve Blade Runner gibi filmler kendi dönemlerine damgasını vurmuş ve siber punk hareketinin etkilerini Matrix üçlemesine kadar taşımıştı.

Evet, bunların hepsi sanal gerçekliğin bir yansıması. Peki ya gerçeklik nerede? Matrix’te olduğu gibi dünyayı ele geçirmiş robotlarda mı? Ya da siber punkın öngördüğü kasvetli kentler, çok uluslu şirketler tarafından yaratılan distopik evrenler, bundan 100 yıl sonrasının tasavvurları mı?

Gerçeklik; yaşamlarımızı gün be gün kuşatan, gerçek saydığımız her şeyi cilalayıp boyayıp, bozarak kendi yapma evrenine taşıyan; bizleri de kendi bencil ve hastalıklı kültüründe birer avatara dönüştürerek; bundan onlarca yıl önce siber punk hareketinin öngördüğü distopyaların yaratıcısı haline gelen kapitalizmin üzerimize örttüğü sanal örtünün tam ardındadır.

Bununla beraber siber punkın distopyası aslında yüzyıl sonrasında değil, sabahtan akşama kadar kölece çalıştırıldığımız fabrikalarda, AVM’lerde, her yanımıza kurulmuş öbek öbek gökdelenlerin dibinde, soyayı ete, mısırı enerjiye dönüştüren tahakkümde, yani yaşadığımız hayatın tam göbeğindedir.

Bizi rahatlatansa bütün bu saydıklarımızı es geçerek, zaten her birimizin içten içe hissettiği gerçekliğin yok olduğu hissini, zararsız bir şekilde mutfak robotuna bağlayan ya da tüm bunların 100 yıl sonrasının hikayeleri olduğunu söyleyen Hollywood endüstrisinin siber punkı bozarak yarattığı manipülasyondur.

Meydan Gazetesi Sayı 14, Kasım 2013

Paylaşın