Karar Önceden Belirlendi Utku’ya Tahliye Yok

Sayı 14, Kasım 2013

“Devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin ve devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin belgeleri açıklama” suçlamasıyla yargılanan Er Utku Kalı’nın yargılandığı davanın ilk duruşması görüldü. Utku’ya tahliye çıkmayan davanın bir sonraki duruşması ise, 11 Kasım’a ertelendi.

11 Mayıs 2013’te Reyhanlı’da yaşanan ve 52 kişinin yaşamını yitirdiği patlamaların ardından Redhack’e gizli belgeleri sızdırdığı iddiasıyla tutuklanan ve hakkında 25 yıl hapis istemiyle dava açılan Utku Kalı’nın ilk duruşması, 21 Ekim’de Samsun Özel Yetkili 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşma öncesinde polisin adliye binası çevresine yığınak yaptığı gözlemlenirken, adliye içerisine ve duruşma salonuna da çok sayıda sivil giyimli ve resmi polisin girdiği görüldü. Duruşmaya Utku’nun ailesi, yakınları ve destekçilerinin yanında CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, CHP milletvekilleri İlhan Cihaner ve Hüseyin Aygün de katıldı. Duruşmada Utku Kalı’yı ablası Ceren Kalı, amcası İbrahim Kalı ve iki avukat savundu.

Avukat Ceren Kalı, Utku’nun sağlık durumunun ve koşulların elverişsizliğinin ölümüne sebep olabileceğini, cezaevindeki iyi halini ve belgeleri sızdırmada bir diğer şüpheli olan gazeteci Erman Paşalı’nın tutuksuz yargılandığını belirterek Utku’nun da tutuksuz yargılanmasını istedi. Mahkeme heyeti Utku hakkında kuvvetli suç şüphesi bulunduğunu öne sürerek, tutukluluğunun devamına karar verdi. Kalı’nın avukatlarının mahkemeye getirilen tanıkların sanık huzurunda ve sorgusunun ardından dinlenilmesi yönündeki talebi de mahkeme heyeti tarafından kabul edildi. Mahkeme heyeti, Kalı’nın sağlık durumunun elvermesi durumunda 11 Kasım’a ertelenen bir sonraki duruşmada mahkemeye getirileceğini belirtti.

Utku Kalı Günah Keçisi İlan Edildi

Utku Kalı hakkında 5 Ağustos’ta hazırlanan bilirkişi raporunda “Reyhanlı’daki patlamanın kimler tarafından yapıldığına ilişkin istihbari bilgileri içerdiği ve güvenlik güçleri tarafından terör eyleminin önlenmesi maksadıyla yapılan istihbari faaliyetleri ifşa ettiği” iddia edilerek, Kalı Reyhanlı’da yaşanan katliamın günah keçisi ilan edildi.

Avukatlardan Şerif Özgür Urfa, gizli olduğu ileri sürülen belgelerin üzerinde sadece “gizlidir” damgasının bulunduğunu ileri sürerek bilirkişi raporuna itiraz etti. Urfa, raporun iddianamenin hazırlanmasından 10 gün sonra dosyaya girdiğini belirterek, şunları söyledi: “Görevli olmayan savcı bilirkişi raporu olmadan iddianameyi hazırlamıştır. Sadece bilirkişi tarafından bu belgelerin gizli olduğu ileri sürülmüştür… Bunun yanı sıra bir milletvekilinin İçişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçeyle raporları sormuştur. Bakan Muammer Güler’in imzasıyla verilen ve dosyada yer alan cevapta belgelerin doğruluğu teyit edilememiş istihbari bilgiler olduğu söylenmiştir. Biz de bunların gizli belgeler olmadığını bilgi notları olduğunu düşünüyoruz. Bu belgeler gerçekse, saldırı önceden biliniyorsa o zaman sanık sandalyesinde Utku değil, Reyhanlı’da 50 kişinin yaşamını yitirdiği bir patlamayı bilen ve bunu engellemeyenler oturmalıdır”.

“Karar Önceden Verilmişti”

Duruşmanın ardından konuşan Ceren Kalı, “Mahkeme bize söz hakkı vermeden duruşmayı sonlandırmak istedi. Göreve ilişkin beyanlarımız olduğunu, dinlenmemiz gerektiğini söyledikten sonra bizi dinledi. Duruşma zaptındaki ‘gereği düşünüldü’ kısmı önceden yazılmıştı ve bu ekrana yansıtıldığı için herkes kararın önceden verildiğine şahit oldu” diyerek mahkemenin kararını önceden verdiğini vurguladı.

Vicdani Ret Derneği: Utku Kalı Yalnız Değildir

Duruşmaya gözlemci olarak katılan Vicdani Ret Derneği ise duruşma sonrasında bir açıklama yaparak “Bizler, zorunlu askerliğini ifa ederken “sızdırdığı iddia edilen” belgelerden dolayı hapsedilen, hapsedildiği günden bu yana her türlü kötü muameleye, hakarete ve işkenceye maruz kalan Utku’nun yalnız olmadığını bir kez daha vurguluyoruz. Utku’nun avukatlarının dediği gibi, eğer 52 kişinin katledildiği Reyhanlı saldırılarının yaşanacağı önceden biliniyorsa ve bu saldırıların faili gayet belliyse, günah keçisi ilan edilen Utku Kalı, bu katliamın sorumlusu değildir! Ve şu an, işkence gören, ‘intihar eğilimi’ olan Utku’nun yaşamsal bütünlüğüne yönelik her saldırının da faili belli olacaktır.” dedi. “Ayrıca Vicdani Ret Derneği olarak bizler sayısız insanın ölümüne sebep olan bu ve benzer saldırıların ve savaş suçlularının açığa çıkarılmasını da doğru buluyor; savaşların, silahların, orduların güdümünde saklanan her ‘gizli bilginin’ yeni katliamların engellenmesi için ortaya çıkarılmasını destekliyoruz” şeklinde açıklama yapan dernek, yeni katliamlara sebep olacak ‘devletin her gizli bilgisinin’ açığa çıkarılması gerektiğine vurgu yaptı.

Meydan Gazetesi Muhabirine Polis Saldırısı

Duruşmayı izlemek için Samsun Adliyesi’ne giden Meydan Gazetesi muhabiri de, polis ablukasında kaldı. Muhabirimiz duruşma öncesinde, duruşmanın görüleceği salon önünde beklerken polislerin tacizine maruz kaldı. Muhabirimizi basın kartını göstermeye zorlayan polis bu zorlamaya karşılık bulamayınca, muhabirimizi adliye binası dışına çıkarmakla tehdit etti. Baskıya rağmen duruşma salonu önünden ayrılmayan muhabirimizin fotoğraf makinesine el koyarak haber yapmasını engellemeye çalışsalar da başarılı olamadılar. Polis, duruşma sonrasında adliyeden ayrılan muhabirimize 11 Kasım’da görülecek bir sonraki duruşmada “dikkatli olması” uyarısında bulunarak tehditler yağdırdı.

Vicdani Ret Derneği'nin basın açıklamasıdır.

Geçtiğimiz günlerde zorunlu askerlik süresinin 15 aydan 12 aya indirilmesi gündeminin hemen ardından sayılarının 600 bin ila 750 bin arasında olduğu zikredilen asker kaçaklarının, artık GBT sistemine işleneceği, yakalandıklarında askerlik şubesine teslim edilecekleri, bu konuda Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında bir protokol imzalandığı zikredildi.

Recep Tayyip Erdoğan ise çürük raporu alan oğlu Burak ile parayı bastırıp askerlikten yırtan oğlu Bilal’i görmezden gelerek “Bakaya kalmış 600 bin civarında, o ifadeyi kullanmak istemiyorum ama uygulamaları kaçak durumunda olanlardır. Burada da bakanlıklarımızın çalışma yaparak bu kaçak durumda olanları yakalayıp hemen askerliğe teslim etmek lazım” dedi.

Yoklama kaçağı ve bakaya durumunda olanlar hakkında yurtdışına çıkış yasağı, banka hesabı açtırmaktan yasaklanma gibi yaptırımların uygulanacağı yönünde demeçler verildi ve haberler yayınlandı. Bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldı. Son olaraksa Milli Savunma Bakanı, kanunu okumak aklına gelmiş olacak ki, bu kişiler hakkında idari para cezası uygulanacağını açıkladı. Oysa daha önce suç olarak düzenlen yoklama kaçaklığı ve bakaya, 22.05.2012 tarihli 6138 sayılı kanunla ilk kez işlendiğinde kabahat olarak kabul edildi ve idari para cezası verileceği düzenlendi. İkici kez aynı fiil işlendiğinde ise bu kez suç olarak kabul edildi ve kişi hakkında ceza soruşturması açılacağı Askeri Ceza Kanununda düzenlendi. Ancak bu sanki yeni bir şeymiş gibi anlatılıyor ve bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor.

Zorunlu askerlik sistemi her yönüyle “kanayan bir yara”dır. Tamamen kaldırılması yönünde köklü bir değişim yapılmadıkça atılan her adım yarayı kaşımaktan ve kanatmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.

Yaklaşık olarak, yüzyılın başından beri gelişen, zorunlu askerlik sistemine yönelik toplumsal tepkiyi bir nebze de olsa azaltmak amacıyla “alternatif sivil hizmet” ya da bilinen adıyla vicdani ret yasası önce tek tek ülkerler, sonrasında da Birleşmiş Milletler, ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası örgütler tarafından yasalaştırılmıştır. 2011 yılı Temmuz ayında AİHM'in aldığı bir kararla da Avrupa Konseyi ülkeleri için artık zorunlu kılınmıştır. 47 üyeli Avrupa Konseyi içinde anayasasında vicdani ret hakkının tanınmadığı tek ülke olan Türkiye, hala bu yasal değişikliği yapmamaktadır. Elbette bu tavrıyla, TC Anayasası'nın 90. maddesini de çiğnemektedir.

Zorunlu askerlik sistemi hemen her gün duymakta olduğumuz “şüpheli asker ölümleri” ile de “kanayan bir yara”dır. “İntihar”, “kaza” ya da “eğitim zayiatı” adı altında her yıl yüzlerce asker ölürken ve birçoğu da bedensel ya da zihinsel engelli olarak hayata tutunmaya çalışırken, ne yazık ki bir kısmı da tutunamamaktadır. Askerlerin maruz kaldığı baskı ve işkenceler ise ya dillendirilmemekte ya da “askeri mahkemeler”de hiç edilmektedir. Askeri cezaevleri her türlü denetimden uzak adeta “toplama kampları” gibidir. Er Uğur Kantar'ın işkence ile ölümü sonrası ortaya çıkan tepkiler sonucu “disko” adı verilen disiplin koğuşları kaldırılmak zorunda kalınmıştır.

Zorunlu askerlik sistemi, özellikle de Kürdistan’da yürütülen savaşta iflas etmiştir. Zorla askere alınıp, hiç bilmedikleri bir savaşa sürüklenen gencecik insanların ölüm haberleri özellikle de asker ailelerinin tepkisine neden olmuştur. Ölen gençlerin hemen hepsinin yoksul ailelerin çocukları olması ise konunun aslında “sosyal bir yara” olduğunu da göstermiştir. Tepkiler karşısında profesyonel orduya geçiş için “sözleşmeli askerlik” adıyla atılan adımlar ise beklenen neticeyi vermemiştir. Adalet Bakanı da vicdani reddin yasalaşması için profesyonelleşmeye işaret etmektedir. Bu da bir kez daha göstermektedir ki vicdani reddin yasalaşmasının önündeki gerçek neden yaşanan savaştır.

Askerliği kısaltırken, yüzbinlerce “asker kaçağı”nı korkutarak zorla askere almaya çalışmak, zenginleri “bedelli” adı altında parayla askerlikten muaf tutarken, “sözleşmeli askerlik” adıyla yoksul gençleri ölüme yollamak kanayan yarayı kaşımaktan başka nedir?

Vicdani Ret Derneği olarak; zorunlu askerlik sistemine derhal son verilmesini, vicdani reddin yasal bir hak olarak tanınmasını, hiç kimsenin zorla asker yapılamayacağını, böylesi bir uygulamaya geçilmesi halinde “asker kaçakları”nın yanında olacağımızı ve her türlü desteği vereceğimizi belirtiyor, bu durumu protesto için tüm “asker kaçakları”nı vicdani retlerini açıklamaya çağırıyoruz.

Meydan Gazetesi Sayı 14, Kasım 2013

Paylaşın