Jonathan’lara...

Sayı 17, Nisan 2014

“Pek çok insan hayata bakar, ama onu yaşayamaz. Onların gördükleri hayatın kendisi değil, sadece gölgesidir” der ‘fevkalade tehlikeli kadın’ Emma Goldman. Richard Bach’ın kahramanı Jonathan Livingston da bu hayatı yaşayanlardandır, hayatın gölgesinde kendilerini kandırmakta olan kuklalardan değil. Sürü halinde yaşamayı seçmeyen, aynı zamanda sadece kendi yaşamını değil, tüm martıların da zincirleri kırması gerektiğini düşünen, “Yaşamak için ne çok neden var! Balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler var yaşamak için! Cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekâmızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz! En önemlisi özgür olabiliriz, uçmayı öğrenebiliriz!” diye haykıran ve her defasında özgürlüğe uçan bir martı…

O, sıradan bir martı değildir. Salt düşüncelerinin zincirlerinden kurtulan, bedeninin zincirini kıran bir martıdır. Onu deniz kenarında, vapur tepelerinde, çöp yığınlarında göremezsiniz. Onu görmenize gerek yoktur ya da duymanıza. Hissederseniz, kanatlarının her çırpışında ‘özgürlük’ naralarını, yüreğinizde ve zihninizde hissedersiniz.

Jonathan ile aynı şeyleri düşünen bir dostu var. Fakat hayatları boyunca hiç karşılaşmamışlar, hatta Jonathan’dan bir yüzyıl kadar daha önce yaşamış bu dost. Jonathan kadar yaşamı seven ve yaşamayı bilen; Şahin. Gorki’nin Şahin’i. Gorki, Yılan ve Şahin hikâyesinde, insanların uğrunda mücadele etmeye ve yaşamaya değer tek şey olan ‘özgürlük’ten bahseder. Hikâyede Yılan, arkadaşı olan Şahin’i bir türlü anlayamamaktadır ve onun için endişe duymaktadır; “Niçin bu tozun, toprağın içinde karanlıkta kalmıyorsun da, göklerde süzülüp cennete uçmaya niyetleniyorsun? Seni orada bekleyen tehlikeleri, pusuya yatmış olan gerilimleri ve fırtınaları bilmiyor musun, seni avlayıp hayatına son verecek olan avcının silahını görmüyor musun?” Yılan sürekli korku duyar arkadaşı Şahin için. Her karşılaştığında buna benzer cümleler kurar ve her seferinde arkadaşı Yılan’ın dediklerini umursamayan Şahin, özgürlüğe doğru gökyüzüne kanatlarını çırpar. Fakat bir gün Yılan’ın korktuğu olay gerçekleşir; Şahin’i yerde, kalbinden akan kanlarla görür ve ona kızmaya, bağırmaya başlar. “Seni sersem, seni uyarmıştım, sana burada, karanlıkta, tozun toprağın içinde kalmanı söylemiştim, kimse sana zarar vermezdi burada!” Şahin’in son nefesinde buna cevabı ise şöyle olur; “Ben semaya çıktım, göz kamaştırıcı tepelerin üstünden uçtum, ışığa baktım, yaşadım, hayatımı yaşadım!”

Peki ya bizler? Bizler onlar kadar özgürlüğe inanıyor muyuz? Ve özgürlük kavramının içini onlar gibi saf, benzersiz doldurabiliyor muyuz?Nietzsche’nin söylediği gibi, denizi seviyorsak dalgaları da seveceğiz, uçmayı istiyorsak düşmeyi de bileceğiz ve korkarak yaşarsak hayatı sadece seyrederiz, yaşayamayız.

Serhat Durup

Meydan Gazetesi Sayı 17, Nisan 2014

Paylaşın