Proudhon'un Federasyon İlkesi

Sayı 19, Haziran 2014

Dönemin yükselen değerlerine karşı başka bir değeri savunmak cesaret isteyen bir iştir. Özellikle bu alan yaşama doğrudan etki edebilecekse… Özgürlük-Kardeşlik-Eşitlik gibi değerlerin yükseldiği Fransız Devrimi’ni hem de bu kadar olumluyken eleştirmeye yeltenmek, eğer toplumsal muhalefetin bir parçasıysanız oldukça zordur.

Pierre Joseph Proudhon, Mülkiyet nedir? sorusuna aradığı cevapla, özellikle kapitalizmi o dönemde irdeleme ve karşı çıkma cesaretinde bulunmuşluğuyla tanınır. Öteki Yayınevi’nin Nisan ayında çıkardığı Federasyon İlkesi kitabıyla Proudhon’un bu cesaretli kimliğiyle bir kez daha karşılaşıyoruz. Merve Özaslan’ın akıcı çevirisiyle Proudhon’un belki siyaset biliminin temel soruları üzerinde gezindiği, 1860’lardaki bu sistematik çalışmasıyla geç de olsa tanışmış olduk.

Sosyalizmin, ulusal birlik temelleri üzerinden konuşulduğu bir dönemde, federasyonu savunmanın zorluğunu anlamak için Proudhon’un önsözde yazdıklarına bir göz atmak gerekiyor; “devrim davasını terk etmekle suçlanan”, “birlik karşıtı hain”...

Proudhon’un kitabının başında yaptığı tespit kitabın içeriğini anlamak açısından önem taşıyor. Proudhon, 18. yüzyılın sonunda “burjuvazi”nin yükselen iktidarını analiz ederken, “proletaryaya doğru hızlanmış bir tempoda ilerlemesine rağmen, ben hala, bu sınıfın geleneklerine, eğilimlerine ve ilkelerine sadık olduğunu düşünüyorum.” iddiasında bulunuyor. Bu iddianın, süreç içerisinde burjuvazinin evrildiği noktayı göz önünde bulundurduğumuzda ne kadar doğru olduğunu görüyoruz. Proudhon burjuvazinin, merkezileşme eğiliminin altında iktidar hedeflerinin olduğunu ve aslında statükoyu temsil ettiğini vurgular. Fransız Devrimi’nden bu yana demokrasinin ardındaki iki slogana -eşitlik ve özgürlük- ihanet ettiğini vurgulayan Proudhon, 1859’da kendini bu demokrasi içinde ortaya koyan federasyona odaklanır. Federasyon, özgürlük, eşitlik ve devrimin altında birleştikleri yeni isimdir.

Fransız Devrimi sonrası, devrimin misyonunun eski adaletsizlikleri onarmak, hırpalanmış ulusları canlandırmak, yani “tarihi yeniden yazmak!” olduğunu vurgulayan Proudhon, yeni devrim programının tepesine milliyet kelimesinin konduğunu; bu milliyet ve birlik düşüncesinin de devletin bugünkü temel düşüncesi, inancı ve hukuku olduğu tespitinde bulunur.

“Bu birlik hikâyesi, yetenekli zihinlerde, içinde soyluların ve bankokratların beraber yer aldığı, enayi yerine konulan ya da yanlış bilgilendirilen dürüst cumhuriyetçilerin himaye ettikleri, entrikalarla kirletilmiş, liberalizmle cilalanmış, büyük bir iş antlaşmasından başka bir şey değildir.”

Üç bölümden oluşan kitabın ilk kısmında, otorite ve özgürlük gibi siyasetin önemli kavramlarının üzerinde ayrıntılı durularak, federasyonun temelleri oluşturulmaya çalışılırken, federasyon fikrinin ortaya çıkış nedenleri belirtilmiş. Merkezci siyasetin farklı özelliklerinin ele alındığı ikinci bölümde, merkezci siyaset en büyük örneği Garibaldi’nin İtalyan Birliği projesi eleştirilir. Üçüncü kısımda, merkezi siyasete ilişkin eleştirilerin basında nasıl çarpıtıldığı üzerinde durulurken, merkezci siyasetin enstrümanlarından biri olarak “üniter basın” ele alınıyor.

Devletin ve dolayısıyla “ulus”un, toplumsal muhalefetin gündeminde hangi sınıf tarafından sokulduğunu anlamak, burjuvazinin toplumsal hareketleri nasıl çarpıtabileceğini öngörmek, öte yandan ulusun merkezci siyaset anlayışının neresinde olduğunu anlamak adına Federasyon İlkesi tarihsel, anarşist bir metin olmanın ötesinde, günümüzde ulus-devlet, ulusalcılık vb. meselelerin anarşist bir perspektiften değerlendirilmesi açısından önemli bir kaynak niteliği taşıyo

Hakan Aktuğ Gültürk

Meydan Gazetesi Sayı 19, Haziran 2014

Paylaşın