Ne Düşman Ne Misafir Suriyeli Sınıf Kardeşindir

Sayı 21, Ekim 2014

Televizyon kanallarında “tehlikeli gerginlik” başlıklı haberlerin büyük bir çoğunluğu, halkı sakinliğe davet eden bir üslup barındırmak şöyle dursun, yangına bir kova benzin döker cinsten. Temmuz ayından bu yana, aynı başlıklı haber içeriklerini tahmin etmek çok zor değil. Gerginlik savaştan kaçmış Suriyeli mültecilerle ilişkili.

Maraş’ta “Suriyelileri istemiyoruz” protestolarıyla başlayan; Adana’da Suriyelilerin işyerlerine elleri satırlı, yüzleri maskeli kişilerin saldırıları, Kayseri’de sokak sokak ellerinde sopalarla gezen gençlerin Suriyelilere saldırılması, Urfa’d daha ucuza çalışıyor diye Suriyeli hamalların kovalanması, Antep’te ev sahibini bıçaklayan Suriyeli kiracı vakasının Antep’te tüm Suriyelilere yönelik bir linç kampanyasına dönüşmesi ile devam eden süreç, devlet nezdinde de benzer bir şekilde kendini gösterdi. Ya da devlet, kendi “yabancı düşmanı” tavrını bu süreçte bu şehirlerde iyi örgütledi. Mudanya Belediyesi’nin şikâyet olduğu iddiasıyla, Suriyeli sığınmacıları belediye sınırları dışarısına atması, dilencilik yapan Suriyelilerin toplatılarak kamplara gönderileceğinin açıklanması ve ardından Kilis ve Antep’te Suriyelilerin tahliye edilmesi, devletin misafirperverliğe ne anlam yüklendiğini anlamak açısından önemli.

Devletin Misafirden Anladığı

Avrupa dışında sığınmacılara iltica vermeyen TC, Suriyelileri özellikle “misafir” diye nitelendiriyor. Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda yer alan “Geçici Koruma Statüsü” bu misafirlik tanımının gerçek adı. Bunun ardında yaratılmaya çalışılan, herhangi bir “hak” talep edemeyecek bir statü oluşturma çabası. Herhangi yasal çerçevesi olmayan bu statüye yönelik uygulamaların, hangi kurumlar aracılığıyla ve hangi ölçülerde gerçekleştirileceği muamma. Devlet, böylelikle savaşta “kucak açtığı” insanlara yönelik bahşedici tavrını korurken, Suriyelilerle herhangi “hak talebi” ilişkisi kurmayacak. Yani devlet ne bahşederse Suriyeliler onu alacak, devlet ne derse Suriyeliler onu yapacak.

Hukuki olarak yaratılan bu muamma durum, devletin kamplara gönderme, toplatılma, tahliye etme vb. uygulamalarıyla birleşince, halk nezdinde oluşan tabloda Suriyelilerden beklenen, “misafir”liğe uygun davranışlar oluyor. Antep’teki olaylar sonrasında bir televizyon kanalında, bir Anteplinin söylediği söz durumdan anlaşılanı özetler cinsten; “Sanki sokaklar Suriyelilerin, burası Türkiye.”

Körüklenen “Yabancı Düşmanlığı”

Tayyip Erdoğan ve hükümetinin, hem iç politikada hem de dış politikada diğerini dışlayan, düşman haline getiren söylemlerinin bir politika haline gelmesi gitgide kendini belirginleştiriyor. Yolsuzluk döneminden çıkışta da, ekonomik bunalımlarla boğuşurken de, hatta seçim dönemlerinde de kullanılan zenofobik söylemlerle mevcut sorunlar, hedef gösterilen somut bir kesimle ilişkilendiriliyor. Sosyal, siyasi ve ekonomik sorunların nedeni olarak gösterilen “dış güçler” ve “dış güçlerle ilişkili işbirlikçiler”e karşı; “milli irade” ve “milli güç” arama adı altında çözümü bir içe dönme, “titreyip kendini bulma”da arama durumu yaratılırken, “biz” ve “bizden olmayanın” içeriği değiştiriliyor.

Misafir kelimesiyle Suriyelilere uygulanan durum tam da bu, biz ve bizden olmayan ikililiğiyle ilişkili. Misafir adı altında algısal olarak yapılmaya çalışılan, ya da bilinçaltına oynanan durum, “Suriyeliler bizden değil”i meşrulaştırmak üzerine kurulu. Her ne kadar kelime, düşman gibi kendinde olumsuz bir içerik taşımıyorsa da, biz ve bizden olmayanı belirginleştirmek için özellikle kullanılıyor.

Ezilenin Ezilene Öfkesi

Gerginlik yaşanan şehirlerde, Suriyelilere yönelik söylemlerin genel eğilimi “misafir olanların hadlerini bilmesi gerektiği, ya da o şehri terk etmesi” yönünde. Suriyelilere yönelik saldırılarda dikkat çeken, son dönem farklı çalışmalarda toplumbilimcilerin vurguladığı üzere, şiddet eylemlerinde ön plana çıkanların genç işsizler olması. Yaşadıkları şehirlerde ya da bölgelerdeki sorunların nedeni olarak gösterilen Suriyelilerin, bu kesimlerce şiddete maruz kalmasının altındaki önemli nedenlerden biri hiyerarşik olarak diğer ezilenlerden daha aşağıda olmalarıdır. Hiyerarşik tüm yapılarda olduğu gibi, en altta olan ondan biraz üstte olanlar tarafından ezilir. Bu keşmekeşte gözden kaybolan, hiyerarşik olarak en üstte olanların durumunun görünmemesidir.

Yeni Türkiye, sınırları içerisinde kendine yeni düşmanını üretti. Hem de “misafir” adı altında. Yaşanılan sorunların kaynağını sorgulamadan doğrudan bir hedefe yönelmeye hazır kesimlerin kucağına atılan Suriyeliler, ezilenler arasında bir karmaşa durumu yaratmak amacıyla hedef gösteriliyorlar.

Devlet, “Suriyeli misafiler” için 22 kamp açtı ve daha fazlası gündemde. Bu kampların gönderilecek, toplatılacak, tahliye edilecek Suriyeliler için kullanılacağı açık. Suriyelilere yönelik düşmanca tavrı, devlet şehir şehir, sokak sokak yaygınlaştırmaya çalışırken; toplumsal muhalefetin Suriyelileri misafir gibi değil, kavgasını beraber vereceği, dayanışacağı sınıf kardeşleri olarak görmesi gerekmektedir.

Slogandaki gibi, ya hep beraber, ya hiçbirimiz!

Hüseyin Civan

Meydan Gazetesi Sayı 21, Ekim 2014

Paylaşın