Beyazlaşma Sendromu

Sayı 22, Ekim 2014

Bundan yaklaşık 110 yıl önce Kongo’da bir karısı ve iki, çocuğuyla yaşan Ota Benga ailesinden koparılıp, köle olarak Belçika’ya getirildi. Sonrasında Amerika’da maymun ile insan arasındaki “kayıp halka”yı arayanlar bu pigmeyi gözüne kestirdi. Ota Benga, New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde, ülkesindeki eski dostları bir maymun ve bir gorille aynı kafese konularak teşhir edildi. Pigme, nasıl olduysa kilise tarafından kurtarıldı ve “beyazlaştırılmak” için birçok uygulamaya maruz bırakıldı. Son olarak bir tütün fabrikasında çalış(tırıl)maya başladı. Maruz kaldığı onca aşağılamaya ve beyaz kapitalist dünyanın adaletsizliğine dayanamadı, çaldığı bir tabancayla kendisini vurdu. Ota Benga, 1916 yılında 32 yaşında öldü.

Efendileri Benga’yı önce yok etmek istemiş, sonra ‘beyaz’laştırmaya çalışmışlar, fakat onu ne yok edebilmişler ne de kendi uygarlıklarının solgun rengini ona bulaştırabilmişlerdi.

Şimdi aradan 110 yıl geçti. Kapitalizm yeni imajı ile dünyanın makyajını tazelemeye girişti. Bildiğimiz anlamda köleliğin yerini, ücretli kölelik aldı. Siyahlar ABD’de ve Avrupa’da “eşit” vatandaşlık statüsünü kazanarak, beyazlarla sömürülme oranında eşitlendiler. Güney Afrika’da Apartheid rejimi tarihe gömülürken, siyahın siyaha uyguladığı şiddet daha görünür hale geldi. ABD’nin ilk siyahi başkanı dünyanın semalarında arz-ı endam etmeye başlarken, Ortadoğu halklarının üzerinde patlayan bombaların rengi aynı kaldı.

Kapitalizmin, yeni makyözleri ellerindeki fırçalarla dünyayı beyaza boyamaya başladılar. Her ne kadar katletmek sömürücüler için hala geçerliliğini koruyan bir yöntem olsa da, beyazlaştırmak diğerinden daha temiz ve daha az maliyetli bir yöntem olarak tarihte yerini aldı. Beyaza dair olan arzulanır hale geldi. Sarı, esmer ya da siyahi olarak doğanlar beyaz gibi yaşamaya başladılar.

Son dönemde kimi Avrupa ülkelerinde ve ABD’de siyahi çocuklar üzerinden edinilen bilgiler hayli çarpıcı. Siyahların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde, ten beyazlatıcı kozmetik ürünlerinin kullanımı son derece yaygınlaşmış, bu ürünlere ulaşamayanlar ise çamaşır suyu gibi çeşitli kimyasal maddeler kullanıyorlar. Tabi ki beyazlamanın tek yöntemi bu da değil: Ne siyah kadınlar siyah erkekleri tercih ediyor, ne siyah erkekler siyah kadınları. Beyaz bir erkek ya da kadınla evlenmek “daha az siyah olacak” çocuğun geleceğini bir nebze olsun daha da aydınlatıyor! Güzellik, beyazdan siyaha doğru azalan bir eğilim gösteriyor. Kim daha az siyahsa o, o kadar güzel, o kadar “müsait” bulunuyor.

Siyahların beyazlama arzusu, beyazlaşma sendromu ya da aşina olduğumuz hikâyesiyle Michael Jackson sendromu olarak bilinir. Yaşamı, yaşam alanları, gelenekleri, inanışları ve bedenleri çok uzun yıllar boyunca tarumar edilen siyahiler Fanon’un deyişiyle beyazlaşmaktan dahası efendisine, katiline, kendisini ezene benzemekten başka bir çare bulamıyor...

Fakat beyazlık deri rengini aşarak kapitalizmin “iyi” imajının ete kemiğe bürünmüş haline dönüştü. Beyazlaşmak istemeyen herkes, öteki olarak toplumda biriken öfkenin hedefi haline getirildi. Bu algı kimi zaman Türkleştirilmeye çalışılan bir Kürt’te, kimi zaman Sünnileştirilmeye çalışılan bir Alevi’de, kimi zaman da erkekleştirilmeye çalışılan bir kadında, kimi zaman da heteroseksüel yapılmaya çalışılan bir eşcinselde kendini gösterir oldu.

Beyazlaştırma, bir algı yaratır, bir perspektif üretir. Hiçbir zaman yukarı tırmanamayacak bir ezilen, ezene dönüşme hayali içinde kapitalizme entegre olurken, her sabah uyanıp ayna karşısına geçtikten sonra, tüm çabalarına rağmen hala siyah olmaktan kurtulamadığını gören bir Afro-Amerikalı ezilmişliğini yüzünde bir yara gibi taşır; tıpkı aynanın karşısında zengin olamamış bir yoksulun “mahcubiyeti”ni, “erkek” olamamış bir eşcinselin ya da “normalleşememiş” kadının “utancı”nı taşıması gibi!

Özgür Erdoğan

Meydan Gazetesi Sayı 22, Ekim 2014

Paylaşın