İlaç Endüstrisinin Son "Mucize"si Lipozom

Sayı 23, Aralık 2014

Tıp alanında yine bir yeniliğe daha imza atan İsviçreli “bilim adamları”, Bern Üniversitesi’nde yağ hücresinden elde ettikleri lipozom ile artık antibiyotik kullanmadan da bakterileri etkisiz hale getirmeyi amaçlıyor. Lipozomlar hali hazırda kanser tedavisi, gen tedavisi ve kozmetik gibi alanlarda kullanılmaktaydı; ancak yeni elde edilen bu lipozom bakterilerin ürettiği toksinleri etkisiz hale getirmesi açısından fark taşıyor. Lipozom bir çeşit yem gibi çalışıyor, toksinler lipozoma yapışıyor, böylece hücrelere zarar veremeyen bakteri etkisiz hale geliyor ve bağışıklık sistemi tarafından kolayca yok edilebiliyor. Yani bu madde, antibiyotik gibi bakterilerin direncini yükseltmeden ve “daha az” belki de “hiç” yan etki ile hastalıklarla başa çıkma olanağı tanıyor.

Fareler üzerinde yapılan deneylerde başarılı olunması tıp camiasında heyecan yaratadursun; insan, daha önce fareler, maymunlar, köpekler, başka canlılar ve “alt tabaka” üzerinde denenmiş ya da denenmeden onanmış olan geçmişteki “mucizeleri” olanları hatırlamadan edemiyor...

Yüzgeçli Çocuklar

1950lerin sonu… Antibiyotik üretiminde daha kârlı yöntemler arayan Alman ilaç şirketi Chemie Grünenthal, bir kimyasal kaza neticesinde “thalidomid”i keşfetti. İlaç, hayvanlar üzerinde -yüksek dozla- yapılan deneyler sonrasında zararsız olduğu “kanıtlanarak”, piyasaya sürüldü. İlacın ücretsiz numuneleri piyasaya sokuldu ve epilepsi hastalarınca kullanılmaya başlandı. Bu denemelerle birlikte ilacın yatıştırıcı ve sakinleştirici bir etkisinin olduğu da ortaya çıkmış oldu ve thalidomid başka ticari formlarda da üretilmeye başlandı. Thalidomid, distaval, asmaval, distaval forte, tensival, valgis, valgraine gibi çeşit çeşit isimlerle dünya çapında yaygınlaşan bu “mucize” ilaç, birçok reçetede yer almaya başladı. Hatta deneylerde, gebeyken thalidomide maruz bırakılan farelerden toplanan verilere dayanılarak, ilaç, sabah bulantısı şikâyeti olan hamile kadınlara bile verilmeye başlandı... Ta ki yüzgeçli çocuklar doğmaya başlayana kadar.

Thalidomid’i kullanan anneler, halsizlik, ciddi baş ve mide ağrıları, deride kızarıklık, el ve ayaklarda uyuşma, kabızlık, kulak çınlaması, depresyon, uykuya eğilim gibi yan etkiler bildirmeye başladılar ve doğumlar başladığında zararsız olduğu “kanıtlanan” bu maddenin aslında hiç de zararsız olmadığı ortaya çıktığında çok geç kalınmıştı.

Hamileliği esnasında thalidomid kullanan anneler çok sayıda doğumsal anomalili bebek dünyaya getirdi. Bunlardan en yaygını ise normalden kısa ve şekil bozukluğu olan kol ve bacaklara sahip bebeklerdi. Bu sakatlık dünya çapında yüzgeçli bebekler olarak anılmaya başlandı. Bununla beraber, thalidomid kendisini; gelişimi tamamlanmamış parmaklar, sağırlık, körlük, yarık damak ve kalp, sinirler, cinsel organlar, böbrekler, sindirim sisteminde sakatlıklar şeklinde de gösteriyordu. Bazı anneler sadece tek bir hap almış, fakat bu doz bile fetüsün zarar görmesine yetmişti.

Elbette ilaç firmaları bu sakatlıklar ve yeni doğan ölümleri konusunda başlangıçta hiçbir sorumluluğu kabul etmedi fakat dünya çapında artan vakalar, konu üzerinde yapılan araştırmalar ve kamuoyu baskısı neticesinde ilaç, tüm dünyada piyasadan çekildi. Fakat ilaç toplatıldığı esnada 46 ülkeden 10.000’in üzerinde bebek sakatlıklarla dünyaya geldi ve bunların yarısı daha büyümeden hayatını kaybetti.

Kısırlaşan Kuşak

DES -yani DiethylstilbestrolBirleşik Krallık Tıp Araştırma Konseyi (UK MRC) tarafından finanse edilen bir araştırma sonucunda ilk defa 1938’de sentezlendi. Yapay bir çeşit östrojen olan DES- Birleşik Krallık Tıp Araştırma Konseyi’nin - ilaçların ticarileştirilmesine karşı olan politikası sayesinde patentlenmeden dünya çapında 200 farklı kimya ve ecza şirketi tarafından üretilmeye başlandı. 1940’lardan 1980’lerin sonuna kadar vajina iltihabı, prostat kanseri, erken menopoz gibi östrojen eksikliğinden kaynaklanan durumlarda ve daha birçok alanda kullanıldı. Bu süre boyunca hem ilacın herhangi bir patent ücretinin olmaması; hem de bu ilaç hakkında aslında çok da araştırma yapılmamış olmasına rağmen Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmış olması, ilacı üreten 200 farklı şirketin de yüzünü güldürmüştü.

Başından itibaren tartışmalı olan ve hakkında kesin bilgilere sahip olmaksızın onaylanarak kullanılan DES, 1950’lerin başında popüler olmaya başladı ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Daha önce düşük yapan annelerin DES kullanarak doğum yaptığına ilişkin hikâyelerse kullanımı daha da arttırıyordu.

DES kullanımında ölü doğum rapor edilmemiş olsa da ilacın yarattığı etkiler doğan bebeklerin yetişkinliğe erişmesiyle görünür olmaya başlandı. Anne karnında DES’e maruz kalan kadınlarda vajina kanseri, rahimde şekil bozuklukları, erkeklerde ise testislerin inmemesi gibi çeşitli üreme sistemi bozukluklarına neden olmuştu. Yani, DES takviyesi ile dünyaya gelen kuşak şimdi kısırlıkla -hatta kanserle- karşı karşıya kalmıştı. Yan etkilerin ancak bir sonraki neslin yetişkin olmasının ardından ortaya çıkması, dünya çapında hala milyonlarca insanın DES kullanımından kaynaklı bozukluklardan tedavi görmesine neden olmuştur.

Bayer’in Süper Kahramanı: Eroin

1897 yılındaki keşfinden bu yana milyonlarca insanın hayatını etkileyerek, belki de insan yapımı kimyasalların en tehlikelilerinden biri olan eroin; aslında aspirinin keşfinden hemen sonra, yine Bayer tarafından güçlü bir ağrı kesici ve tüberküloz ya da kanser gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmak amacıyla sentezlenmişti. Bizzat ilacın mucidi Heinrich Dreser dâhil, beyaz çökeltiyi bizzat deneyenlerin yaptığı yorumlar sayesinde “Heroin” adını alan “mucize kimyasal” kullananların ağrılarını dindirmekle kalmıyor onların kendilerini kahraman (hero) gibi hissetmelerini sağlıyordu. Bağımlılık yapmayan morfin olarak Bayer tarafından piyasaya sürülen “ilaç”, kısa zamanda başka ilaç şirketlerince de kopyalandı. Gün geçtikçe ilaca olan talebin artmasıyla eroin çeşitli formlarda üretildi. Beyaz toz kısa sürede kullanımı çok daha kolay olan tablet, şurup, hatta kadınlar için tampon şeklinde üretilirken kullanım alanı da gün geçtikçe yaygınlaştı. Başta “ağır vakalar” için bir umut hatta ölüm döşeğindekiler için biraz huzur olan “ilaç”, sonraları çocuklara öksürük şurubu olarak bile reçete edilir oldu, hatta solunumu rahatlatması nedeniyle hiçbir sıkıntısı olmayanlar bile bu mucize “ilacı” kullanıyordu. Fakat 1910 yılında, o zamana kadar “bağımlılık yapmayan morfin” olarak pazarlanan eroinin, aslında karaciğerde parçalanarak morfine dönüştüğü ortaya çıktı.

Aslında eroinin yaygınlaşmaya başladığı ilk yıllarda 1899’da bazı araştırmacılar kullananların “ilaca” tolerans geliştirdiğini belirtmiş, hatta bir Alman araştırmacı eroini “aşırı tehlikeli bir zehir” olarak adlandırmıştı. Hatta 1902’de bazı Fransız ve Amerikalı araştırmacıların bağımlılık ve “eroinizm” vakaları rapor ediyordu. Ne var ki aynı sene Bayer, net karının % 5’ini eroin satışından elde ediyordu. Bu durum, bağımlılar ilaç depolarını ve eczaneleri yağmalamaya başlayana kadar satışlar sorunsuz devam etti…

Dünya çapında artan bağımlılık, dünya çapında eroin karşıtı kampanyalara dönüşmeye başladığında, Bayer 1913’te eroin üretimini durdurdu.

Sonuç Yerine

Tıp tarihine “mucize” olarak girip “facia” olarak çıkanların birkaç tanesini hatırladıktan sonra, antibiyotiğin yerini alacağı söylenen bu son “mucize” için bir kehanet yaratmaya gerek yok. Fakat Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, reçete edilen antibiyotik son on yılda %40 artmış durumda ve tüketilen antibiyotiklerin %30-40’ının gereksiz kullanılıyor. Reçete edilmeden kullanılan antibiyotiklerse, tüketimin %26’sını oluşturuyor. Bu yüzdelikler bir yana, antibiyotikler 1 milyar liralık bir pazar oluşturuyor. Şimdi tıp tarihinde geri döndürülemez etkiler bırakan bu ilaçların ve sunulan tüm verilerin ardından sormak gerekiyor: Bu “lipozom mucizesi” eğer antibiyotikten “daha etkili ve daha az tehlikeli” ise pazarda kaç milyarlık yer kaplıyor?

Bugünün mucizesi ilan edilen lipozomun, yıllar sonra yaratacağı “facia”lar şimdiden hafızalarda yer edinirken; ne kadar çok tükettirirse o kadar çok kazanan ilaç sektörüne neyin “ilaç” olacağı ise merak konusu.

Özlem Arkun

Meydan Gazetesi Sayı 23, Aralık 2014

Paylaşın