İktidardaki Radikal Sol'un LİMİTLERİ

Sayı 24, Şubat 2015

Lethe, Eski Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasındaki Hades’in beş nehrinden biridir. Diğer ismi Ameles Potamos’tur. Lethe, uyku tanrısı Hypnos’un mağarasının etrafından dolanır. Nehirden kim içerse, yaşadıklarının hepsini unutur.

Toplumsal hareketlenmelerin yükseldiği zamanlarda, toplumsal muhalefetin parlamentarizmin tuzağına her seferinde düşmesini neyle açıklayabiliriz ki? Lethe’nin sularında yıkanmış gibi, 20-30 yıl önceki aynı senaryoyu yaşamamış gibi, toplumsal hareketlenmenin heyecanını bu yöne kanalize etmek...

Sypros Dapergolas, SAC (İsveç İşçi Sendikası)’ın gazetesi Arbetaren’in son sayısındaki yazısında SYRIZA’nın limitlerinin ne olacağını tartışırken kullandığı karşılaştırma birçok açıdan önem taşıyor. SYRIZA ve PASOK’u beraber değerlendirmek, basit bir SYRIZA da gelecekte PASOK’a dönüşecektir iddiasından öte, parlamentarizm illüzyonunun toplumsal muhalefet için neye dönüşeceğini görmek açısından önem taşıyor.

80’lerin Devrimci Partisi: PASOK

Ekim 1981’deki seçim zaferi, Yunanistan’daki sol hareket açısından önemli bir dönemeçti. Siyasi mültecilerin büyük bir kısmı geri dönüş yapabilmişti. Ard arda geçirilen üç seçim zaferinden sonra oylar katlanmıştı.

Açıklanan siyasi program, sağ partileri ve burjuvaziyi oldukça endişelendirmişti. AB ve NATO üyeliğinin sonlandırılması, Yunanistan’daki ABD üslerinin kapatılması, özel girişimlerin kamulaştırılması, fabrikaların halkın kontrolüne verilmesi, paramiliter yapının dağıtılması, kilisenin devlet üzerindeki etkisinin kırılması…Panhelenik Sosyalist Hareket (PASOK), ‘81 yılındaki seçim zaferinde barış yanlısı mesajlar vermeye devam ederken, siyasi programlarına gerekli olduğu koşullarda silah kullanmaktan çekinmez ibaresini de ekliyordu.

SYRIZA’nın şu an savunduğu siyasi programı, PASOK’un 1981 seçimlerine girerken kullandığı programla kıyaslanamaz bile. Bu farka rağmen SYRIZA ve PASOK’un benzer karakterlerinin başında süreç içerisinde belirginleştirdikleri eğilimleri geliyor. Aslında iki parti de benzer siyasi eğilimleri oluşturan kesimlerin olduğu koalisyon partisi. Bu siyasi eğilimlerin başında avro-komünizm geliyor.

SYRIZA’nın da PASOK gibi hızlı bir değişim sürecinden geçtiğine vurgu yapan Dapergolas, SYRIZA içerisindeki avro-komünist kanadın Tsipras’ın liderliğinden sonra etkilerini yitirdiği ancak özellikle PASOK’tan geçiş yapanlar ve seçim zaferiyle beraber değerlendirildiğinde partinin çizgisini değiştirmeye meyilli olduğunu belirtiyor. Dapergolas, SYRIZA’ya ilişkin şunu ekliyor; SYRIZA’nın kendi kimliğini oluştururken toplumsal mücadeleleri destekleyen tavra, sokakta bir ayağının olmasına önem veren yapısına ve öte yandan anarşist gelenekle retorik bir flörte önem verdiğinin altını çiziyor.

SYRIZA şimdi ne yapacak?

SYRIZA’nın galibiyetini Avrupa’da yükselen sola yoranlar, ya Avrupa’daki siyasi realiteyi görmekten oldukça uzak, ya da SYRIZA’yı Yunanistan’da AKP’nin muadili parti olarak gören ana akım haber kaynaklarını referans alıyorlar. Yunanistan’da ve sonrasında da tüm Avrupa’da toplumsal devrim gibi bir beklentiye girenlerin Lethe’nin sularından içmeden önce akıllarında tutmaları gereken SYRIZA’nın da her seçim galibi gibi ona oy verenleri memnun etmek isteyecek olması. İktidarı elinde tutması için bu gerekecektir. SYRIZA herkesi mutlu edecek bir siyasi figüre oynayacak.

Bunun nedeni SYRIZA’nın seçim dinamikleri ile toplumsal dinamiklerinin farklı oluşu. Yani SYRIZA birkaç ikilemde kalacak; ya taban hareketleriyle arasını iyi tutmaya devam edecek ya da oylarını korumak isteyecek; ya emperyalizmi eleştirmeye devam edecek ya da NATO içerisindeki konuma ilişkin konuşmayacak, Rusya, Çin ve ABD ile olan ilişkisini sürdürecek.

SYRIZA, eski hükümet döneminde yaratılan bürokratik bir mekanizmayla, oylarının %50’sini Altın Şafak’a veren bir polis teşkilatıyla, hatırı sayılır sağ-kanat bir eğilime sahip ordu ve adalet kurumlarıyla karşı karşıya. SYRIZA bu aktörlerle nasıl anlaşacak? Eğer bu yapılanmanın bir parçası olmayacaksa devleti nasıl kontrol edecek?

SYRIZA tabanını oluşturan oyların %4’ünü oluşturan kesim için radikal bir çözüm şart. Ancak parlamenter siyasetin sol bir partiye bahşedebileceği tek şey uzlaşmadır.

Keza iktidar için atılan ilk adımın sağ parti ANEL (Bağımsız Yunan Partisi) ile kurulan koalisyon olduğu düşünülürse, bu iddianın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha görmüş oluruz.

Uzlaştı ama bir sor niye uzlaştı?

PASOK, 1981’den iki sene sonra programın bazı bölümlerini tekrar gözden geçirdi. Sonraki süreçte politikalarını eski dönem uygulamalarını ortadan kaldırmaya çevirdi ve ardından sosyal-demokrasiyi benimsedi. Parti içerisinde liberalleşme başladı. Yunanistan’ın kapılarını AB’ye açmadan ve kemer sıkma politikaları başlamadan önce yolsuzluğa bulaştı. Dapergolas’ın tahmini aynı evrimin SYRIZA’yı da beklediği yönünde. Ancak bundan daha kısa bir süre içerisinde.

Tsipiras’ın halka vadedebileceği en büyük şey, kemer sıkma politikalarında rahatlama olabilir. Bu belli bir süreliğine SYRIZA’nın iktidarı elinde tutmasında işe yarayan bir illüzyon olabilir.

Ancak hemen söylemek gerek; siyasi ve sosyal yapılanmada öz-örgütlülüğe dayalı değişimler beklemek, tabana dayalı yerel hareketlerin mücadelelerine destek vermek, son on senelik süreçte işçilerin radikal hareketleriyle yarattığı öz-yönetim deneyimlerine destek verileceğini beklemek parlamenter siyasetin varlık sorununu önemsemeden siyaset yapmaktır. Ne gariptir ki modern felsefenin en büyük sorununun, “varlık sorununu tartışmama” olduğu tespitinde bulunurken Heidegger de aynı kavramı kullanır: lethe.

Toplumsal hareketlerin başarısı oy sandıklarıyla ölçülmez.

Yunanistan’da son 10 yılda binlerce grev, yüzlerce genel grev, birçok fabrika işgali, doğrudan demokratik mecralar, yerel ekolojik mücadeleler, öz-yönetim deneyimleri gerçekleşti. Bunların hiçbirisinde ölçüt, bu hareketlerin partiye dönüşüp parlamentoya girmesi olmadı. Halkidiki’deki ekoloji direnişlerinden VİO-MET öz-yönetim fabrikasına varıncaya, ezilenler devlet ve kapitalizmin karşısında kendi siyasi-sosyal-ekonomik hamlelerini çoktan yaptılar, yapmaktalar. Yunanistan, sol partinin liderliğinde bir yönetimle ilk kez karşılaşmıyor. Başarı olarak SYRIZA ve sağcı ANEL’in oluşturacağı koalisyon hükümetini görenler, ısrarlıca toplumsal hareketlerin başarısını görmemekte de kararlı.

Yeri gelmişken söyleyelim. Bu ısrarın altında yatanın ideolojik bir ısrar olduğu gerçeği, bu toplumsal deneyimlerin büyük bir çoğunluğunun anarşist hareketle ilintili olması, ya da anarşizan karakterinin olmasıyla ilgili. Toplumsal devrimler dolaylı rotalara dayanmaz. Bu rotalarda kaçınılmaz son iktidar olmaktır. Tabana dayalı bir toplumsal hareket, sağlamlığını ve kalıcılığını, iktidarını korumak için vereceği tavizlerden ve uzlaşmaya dayalı politik bir anlayıştan değil, toplumsal devrimden alır.

Dapergolas’ın dediği gibi “bundan geriye kalan yenilginin, hayal kırıklığının, zaman kaybının ve tabi ki yolsuzlukların reçetesidir”. SYRIZA’nın seçim zaferinden aldıkları ivmeyle devrim hesapları yapanlar, illa ki bir zafer görmek istiyorlarsa Kobane’deki zafere, Rojava Devrimi’ne gözlerini kapamayı bırakabilirler.

Hüseyin Civan

Meydan Gazetesi Sayı 24, Şubat 2015

Paylaşın