ZORBANlN ZORU

Sayı 29, Ekim 2015

İvan Vasiliyeviç (IV. İvan), nam-ı diğer “Korkunç İvan”, o güne kadar “Büyük Moskova Prensi” unvanını kullanan Rus hükümdarlarının aksine “Çar” unvanı ile 1547’de tahta çıkmıştı. Bu, sadece unvanın isminin değişmesi anlamına gelmemiş; yetkilerini de kat be kat arttırmıştı. İntikamcılığı, hırsı, acımasızlığı ve dengesizliğiyle ünlü Korkunç İvan, ihanet ettiği gerekçesiyle oğlunu bile gözünü kırpmadan katletmişti. Çar unvanıyla eline geçen gücü daima katliamlarda ve işkencelerde kullanmış; düşmanlarını yağda kaynatmış, kazığa oturtmuş, onların dillerini kesmişti; tarihin ünlü zorbalarındandı.

Zorba, çeşitli sözlüklerde; “Gücüne güvenerek hükmü altında bulunanlara söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan kimse, müstebit, mütegallibe, diktatör, güç gösterisi yapan, despot.” olarak tanımlanır.

Günümüzün Makyavelist ZORBAsı

Günümüzde de söylemleri ve yaptıklarıyla Korkunç İvan’ı, Hitler’i, Yavuz Sultan Selim’i aratmayan, Makyavelist bir zorbayla karşı karşıyayız. Bu zorba, gittikçe daha da otoriterleşmekte, yalancılaşmakta, gaddarlaşmakta, tahammülsüz ve rakipsiz bir güç haline gelmektedir.

“Amaca Giden Yolda Her Şey Mübahtır”

İstekleri ve amaçları uğruna, Machiavelli’nin bahsettiği “dönmeye hazır zihniyle” kurduğu ilişkiler dengesiz olur ve bu sebeple zorbaya güvenilmez. Dün dostu olanı bugün düşman, dün düşmanı olanı bugün dost ilan edebilir. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık sürecinde çeşitli ittifaklar yaptığı Fethullah Gülen ve cemaatini, yeni iç politikaları doğrultusunda paralel ve illegal ilan eden zorba; Ortadoğu sorunlarında beraber masaya oturup çözüm ürettiği, türlü anlaşmalar yaptığı ve “kardeşim” dediği Esad’ı, yeni dış politikaları doğrultusunda despot ve katil ilan etmiş, Esad yerine “haset”i çağrıştıran “Esed” ismiyle seslenmeye başlamıştır.

Zorba, güvenilmezliği kadar katliamlarıyla da dikkat çeker. Soma’da katlettiği madencilerin ailelerine yumrukla saldırıp tartaklayacak kadar gaddardır. Halkların direnişi karşısında güçsüz düştüğünde, çıkarları doğrultusunda “Eğer siz ne mutlu Türküm diyene derseniz, o da ne mutlu Kürdüm diyene der.” açıklamaları yapmış, gerek oy gerekse stratejik hesaplar uğruna Kürt halkına önce çözüm sonra barış vaat etmiştir. 7 Haziran seçimlerinde AKP tek başına iktidar olamadığında başkanlık planlarının sarsılmasının ardından, tüm bu süreçleri yerle bir ederek açıktan savaş ilan etmiş; katliamlarını yükseltmiştir. “Hangi dilden anlıyorlarsa o dilden kendilerine konuşmak suretiyle yola devam edeceğiz.” demiş; yüzlerce devrimciyi, beslediği IŞİD’in bombalarıyla Amed’de, Suruç’ta, Ankara’da katlettirip bunların bahanesiyle operasyonlar düzenleyip siyasi soykırımlar, infazlar, türlü işkenceler gerçekleştirmiştir. Bütün bunlara bir başkaldırı niteliğinde özyönetim ilan edilen alanlarda OHAL’lerle karşılık verip sivilleri katlettirmiştir. Zorba, düşman bellediklerini katlettirdikten sonra cansız bedenlerini zırhlı araçlara bağlatıp sürükletmiş, çırılçıplak soydurup teşhir malzemesi olarak kullanmıştır. Netice olarak Zorba 7 Haziran - 1 Kasım seçimleri arasında, çoğu çocuk 700 insanı, katlettirmiştir.

“Adalet Güçlüden Yanadır”

Machiavelli’nin prensinin adalet konusunda iki ilkesi vardır; yasalara uymak ve yasa koymak. Zorba da istediğini elde etmek için kendi hukukunu, kendi yasalarını hazırlayarak iç güvenlik yasası başta olmak üzere iktidarı döneminde çıkardığı birçok yasayla yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışmıştır. 17-25 Aralık operasyonları sonrasında, HSYK’da düzenleme yapıp kendisine biat etmeyen hakimlerin çoğunu saf dışı bırakmıştır. “Büyük Usta”sı olduğu AKP içinde bile, farklı sesler çıkaranı ya susturmuş ya da uzaklaştırmıştır.

Zorba, hakimiyetini kaybetmemek için gittikçe güçlenmek zorundadır; çünkü “Adalet güçlüden yanadır”. Gücünü, güçlü imajıyla pekiştirdiğini bildiğinden, sahibinin sesi Sabah gazetesine kendini “dünyanın en karizmatik lideri” seçtirmiştir. Bu imajını, mutlak gücünü, son olarak geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği -göçmenlerin Avrupa’ya geçmesine izin vermeyip kamplara yerleştirmesi karşılığında TC’nin AB’den 3 milyon avro alması meselelerinin gündem edildiği- Merkel görüşmelerinde oturduğu tahtıyla, -inşaatının başladığı günden itibaren politik gündemden düşmeyen- 1000 odalı sarayıyla da pekiştirmektedir. En küçük devlet birimini bile -muhtarlarla ilişkiler- doğrudan kendisine bağlamaktadır. Böylece devletin en ücra köşesini bile kontrol altında tutmayı amaçlamaktadır.

“Milli irade” söylemleriyle bütün toplumun iradesini kendisinde toplar ve dolayısıyla bütün “belaları” bertaraf ederek adaleti de kendisinden yana koyar. Bunları Machiavelli’nin dediği gibi, kendisini sevdirerek değil kendisinden korkutarak gerçekleştirir. Bazı kamuoyu araştırmalarına göre, toplumun üçte ikisi bu zorbadan korkmaktadır.

Bu zorba, İvan nasıl Rusya’nın ilk çarı olduysa, TC’nin ilk başkanı olacağını ve bu amacın önüne kim ya da ne çıkarsa çıksın, ortadan kaldıracağını söylemektedir. Evet bu Zorba’nın adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Güç uğruna, başkanlık uğruna halkları katletmeyi sürdüren Zorba Tayyip Erdoğan, 1 Kasım seçimlerinde de AKP yeterli sayıda sandalye alamazsa, yani başkanlık planları tekrar sarsılırsa kuşkusuz katliamlarını, zorbalıklarını arttırabileceği son noktaya kadar arttıracaktır. Zorba, başkanlık amacına giden her yolu tekrar tekrar deneyecektir.

Şimdi Zorba İvan’a ne oldu diye sorarsanız, koruması ve damadı olan Boris Godunov adlı başka bir zorba tarafından hiç beklemediği bir anda, satranç oynarken zehirlendi ve tarihe gömüldü. Tarihteki başka zorbaların tahtı ise aynı satranç tahtasındaki piyonlar tarafından yerle bir edildi. Şimdilerde ise soru şu: Zorba Tayyip Erdoğan nasıl yenilecek? Yakınlarından hiç beklemediği bir başka zorba mı yenecek? Yoksa katlederek bitiremediği halklar tarafından yerle bir mi edilecek?

Machiavelli ve Prens: Floransalı ünlü devlet adamı Niccolo Machiavelli “Prens” adlı kitabında, siyasetin insanlara boyun eğdirme sanatı olduğunu ifade eder; prense devleti ele geçirmenin, yönetmenin ve korumanın yollarını anlatır. Prens, etik ve ahlaki ilkeleri ihtiyaçları doğrultusunda yok saymalı, gücünü korumak için her şeyi yapmalıdır. Machiavelli’ye göre bir prens devleti elinde tutmak için sık sık verdiği söze karşı, iyilikseverliğe karşı, insanlığa karşı, dine karşı davranmak zorundadır. Bu yüzden tarihin rüzgârına göre, durumların değişmelerine göre, dönmeye hazır bir zihne sahip olmalıdır. Kendinden nefret ettirmemelidir; ancak gücünü kendisini sevdirerek değil korkutarak toplamalıdır.

Machiavelli bu kitapta prense, gücü ve dengeyi korumak için savaşı ve acımasızlığı telkin eder. Çünkü “Adalet güçlüden yanadır.” Temelde aslolan şey amaçlardır; “Amaca giden yolda her şey mübahtır.” Ayrıca Machiavelli’ye göre, gerektiğinde birilerinin devlet tarafından öldürülmesi, çok daha fazla insanın yaşamasını sağlar.

Mercan Doğan

Meydan Gazetesi Sayı 29, Ekim 2015

Paylaşın