Alternatif Eğitim Özgürlük Sanısıdır

Sayı 31, Şubat 2016

Japonya, Finlandiya, Güney Kore… Eğitme yöntemleriyle dillere destan olmuş eğitim sistemleri. Bu sistemlerin birçoğunda, özellikle Finlandiya’da, öğrencilerin sınav kaygısı yok. Çünkü 8. sınıfın sonuna kadar sınav yok, hatta sınıfta kalmak yok.

İlk duyulduğunda çok şaşırtan ve cazip gelen bu eğitim sistemleri, aslında ne göründüğü kadar masum, ne de duyulduğu kadar “özgür”dür. Duvarların ve sıraların olmadığı bir sınıfta, teknik bilgilerin de öğretildiği bir okulda, elbette ilk bakışta “özgür bireyler” yetiştirileceğini düşünürüz. Ancak bu sistemlerde yetiştirilen öğrencilerin, mezun olduklarında varacakları son durak da, bireyleri tutsak eden kapitalizmdir. Dolayısıyla eğitim adı verilen süreç, yalnızca yöntem bakımından değil; sebep ve sonuç bakımından da sisteme sıkı sıkıya bağlıdır. Kapitalizmin içinde her türlü iktidarlı ilişki biçimini benimseyen bireylerin, bu bilgiyi “özgürce” alıyor olması imkansızdır.

Finlandiya, Güney Kore, Japonya gibi “gelişmiş” devletlerin “özgür okullarında” yaratılmak istenen de, tam olarak budur. Bu örneklerde önemsenen, bireyin ve toplumun özgürleşmesi değil; kapitalizme beyin yetiştirirken nasıl bir yöntem izlendiğidir. Bu okullarda öğretilen tüm bilgiler, günü geldiğinde kapitalist üretim-tüketim ilişkilerine dahil olarak sistemin sürdürülebilmesini sağlar. Bu yalnızca bir özgürleşme sanısıdır, kendisi değil.

Bu yöntemin izlenmesindeki en büyük sebeplerden bir diğeri ise, kapitalizm ve eğitim yöntemleri arasında gözlenen doğrudan ilişkidir. Öyle ki, eğitme yöntemleri “en iyi” olan bu devletler, kapitalizmin sürdürülmesinde de 1. sırada gelir. “Özgürlüğün” had safhada olduğu Finlandiya’da “özgür okullardan” mezun olanlar, bugün dünyaca ünlü şirketlerde CEO’dur, yöneticidir. Bu okullarda duvar yoktur denilse de, bu okullar kapitalizmin dört koldan sardığı köle fabrikalarıdır. Tabi ki bu okullarda da sisteme uyum sağlayamayan öğrenciler vardır. Ancak “özel” eğitim süreçleriyle “özgür” okullarda öğrenciler zorla sisteme entegre edilir.

Görüldüğü gibi “özgürlükçü” eğitim sistemleri, özgürlükle tamamen çelişkilidir. Çünkü bu sistemlerde de amaç bireyi eğitmektir. Kapitalizme uygun hale getirene kadar şekillendirmektir. Şekillendirme sürecinde mayanın kıvamını tutturanlar, uzun yıllar boyunca aynı eğitme yöntemlerini kullanır. Çünkü eğitim sistemlerindeki “istikrar”, kapitalizmdeki istikrarı da çoğu zaman beraberinde getirmiştir. İMF ve dünya markalarının üçüncü dünya ülkesi olarak adlandırdığı Brezilya, Türkiye gibi devletler ise, eğitim sisteminde “en iyi” olmak için sürekli değişiklikler yapmalarına rağmen, bir türlü mayayı tutturamazlar. Mayalarını tutturmaya çalışırken de öğrenciler üzerinde deneyler yaparak her sene sınav sistemini, yönetmelikleri değiştirerek yaşamlarımızı çalarlar. Otoritenin ve baskının en yoğun haliyle hissedildiği bu eğitme yöntemlerinde, gelecek kaygısı öğrencilerin yaşamına son vermesine bile sebep olur. Bu devletlerde sisteme entegre olamayanlar için “özel” olarak eğitme yapılmaz, öğrenci doğrudan sistemden elenir ve çarklar arasında sıkışıp kalır. Ya bir inşaatta, ya bir fabrikada çalışarak istemediği bir yaşamı yaşamak zorunda bırakılır.

Büyük farklılıklara sahip gibi görünseler de, iki model temelde aynıdır. Tıpkı aynı dönemde, eğitme yöntemlerinde değişiklikler yapan Güney Kore ve Brezilya örneğinde görüldüğü gibi. Bu sistemler ya “başarılı” olup yaşayan ölüler yetiştirirler ya da başarısız olup kalifiye köle yetiştirirler. Ya özgürlükleriyle bilinirler ya da baskılarıyla.

Peki farklı yollardan çıkılan aynı kapı, aslında içinde yaşadığımız saçmalıklar sisteminin ta kendisi değil midir?

Meltem Çuhadar / Sarp Bilgili

Meydan Gazetesi Sayı 31, Şubat 2016

Paylaşın