SSCB'den ABD'ye Dünya Denizindeki Korsanlar

Sayı 31, Şubat 2016

Sevdiğimiz bir filmi izlerken siyah ekranın üzerine büyük beyaz puntolarla düşen sözcükler, takip ettiğimiz müzik programı için düğmesine bastığımız radyonun hoparlörü ya da haber bültenlerinin favori sosyal mesaj içerikli haberleri bize aynı şeyi söylüyor: Korsan film, müzik, kitap; almak, değiş tokuş etmek, kopyalamak yasaktır! “Peki neden yasaktır bu ürünler?” diye sorduğumuzda, kayda değer bir yanıt alamayız. “Sanatçının emeğine saygısızlık” derler, ürüne verdiğimiz paranın yüzde kaçının ona gittiğini söylemezler. Ne işçinin hakkına, ne üreticinin emeğine saygısı olan şirketlere yönelmiş öfkeyle harekete geçenler için, korsan çok şey ifade ediyor.

Sömürünün ve adaletsizliğin ete kemiğe bürünmüş hali olan “üçüncü dünyanın” yoksul halkı, elden ele dolaşan çekme kasetlerle, piyasaya girişinin ertesi günü tezgahlara düşen korsan kitaplarla, filmlerle; gidemediği konseri dinliyor, satın alamadığı kitabı okuyor, DVD’sini alamadığı sinema filmlerini izliyor. Korsan, batılı devletlere ise gecekondu mahalleleriyle, o topraklara “sonradan gelmiş” göçmenlerle ve üretilen yeraltı kültürüyle giriyor. Bir parçası olamadıkları (ya da olmayı reddettikleri) endüstrilerin dengesini bozan kayıt dışı üretimler ve dağıtımlar sanat üretimiyle alıcısının arasındaki bariyerleri yıkıyor.

Kapitalizmin çuvalladığı apaçık ortada, bununla birlikte tarihten ders çıkarmadaki başarısızlığı dillere destan sosyalist devletlerin de bu konuda, diğer iktidarlardan bir farkı olduğunu söylemek zor. Ekonomik eşitsizliğin sonucu olmuyor belki ama, sıkı bir sansür ve denetleme sürecinden geçemeyen üretimlerin insanlara erişim yolu oluyor bu kez de korsan. Merkezi bürokrasinin yönetimi altında yıllarca şekilden şekle sokulan “Sovyet Sanatı” yegane örneklerimizden. Daha iktidarın ele geçirilmediği zamanlardan başlayan sansürcülük, özellikle Josef Stalin’in iktidara gelişiyle daha da belirginleşiyor. Denetim, edebiyattan sinemaya, müzikten medyaya kadar birçok alanı etkilemeye başlıyor. Öyle ki bir süre sonra çekilen her filmin, kaydedilen her albümün, yazılan her kitabın yayınlanıp yayınlanmaması konusunda tek karar mercii, Stalin’in kendisi oluyor.

Bu kez de yasaklara karşı açılıyor korsan gemisinin yelkenleri. Kullanılmayan röntgen filmlerin üzerine çekilen yasaklı müzikler, üniversite kulüplerinin düzenlediği korsan radyo yayınlarıyla insanlara ulaşıyor. Bir yerde yoksulluğa, başka bir yerde ötekileştirmeye karşı denize açılan korsanlar, bu sefer kızıl sansüre karşı kürek çekmeye başlıyor.

Yasakçı politikaları ters tepen Sovyet yönetimi, oluşan çatlaklardan kapitalizmin girmesini engellemeye çalışıyor. Dünyanın farklı coğrafyalarına Osmanlı Devleti’nin Jön Türklerini akla getirircesine “oraların kültürünü öğrenip gelmesi için” genç müzisyenler, yönetmenler, edebiyatçılar gidiyor. Bazıları Rus yönetmen Andrey Tarkovski gibi kapitalizmin özgürlük yanılsamasıyla gittikleri yerlerde kalırken, bazıları da yaşadıkları topraklara geri dönüp öğrendiklerini iktidarın ideolojisiyle harmanlayarak sunuyordu. Bu tür müzik gruplarından biri, Yugoslavyalı grup Plavi Orkestar (Mavi Orkestra), adeta sosyalizmin The Beatles’ı gibiydi. Dünya çapında 300.000 kopya sattılar, 3500’den fazla konser verdiler. Ancak bütün bunlar korsan plakların yanına ilişen yeni plaklar olmaktan öteye geçemedi. Aradan yıllar geçti, 1991 yılında Moskova’da gerçekleşen bir rock müzik festivalinde 11 genç, “konserin güvenliğini alan” askerlerin nefretine kurban gitti.

Aynanın öteki yüzüne baktığımızda ise gördüğümüz manzara bize bir Ouroboros yılanı gibi görünebilir. Keza söz konusu sansürün özneleri, yasaklandıkları coğrafyalarda bir özgürlük sembolüyken, yaşadıkları coğrafyada, ürettiklerini metalaştırmaktan çekinmeyen, ezen-ezilen çelişkisinde ezen olarak konumlanan bireylerdir. Sadece parası olanın ulaşmasına izin verdikleri “kültür ürünleri” sayesinde doldurdukları pantolon cepleri dar geliyor olacak ki, telif hakkı davalarıyla, internet paylaşımlarına koymaya çalıştıkları engellerle bu sömürüsüz paylaşımın düşmanları olmaya devam ediyorlar. Acımasız şirketler, egolu sanatçılar ve kalitesiz sanat ürünleri arasında nefes alabilmek için korsan olmak, dümeni henüz görmediğimiz diyarlara kırmak gerek.

Zeynel Çuhadar

Meydan Gazetesi Sayı 31, Şubat 2016

Paylaşın