Krizi Fırsata Dönüştürenlerin Hikayesi BiG SHORT

Sayı 36, Ocak 2017

Film burada bitiyor ama “kriz” burada bitmiyor. Yalanlarıyla halkı kandırıp ev sahibi olma vaadinde bulunan tüm kurumlar, bankalar, finans çevreleri ve borsa, devlet eliyle kurtarılıyor. Üstelik asıl mağdur olan ve ev hayaliyle elindeki varını yoğunu bankalara kaptıranlardan toplanan vergilerle. Bu size de tanıdık geldi, değil mi?

Her şey şu tür reklamlarla başladı: “Size uygun bir konut kredisi mi arıyorsunuz? Mortgage uzmanı XYZ Bankası, ev sahibi olmak isteyen herkese uygun konut kredisi imkanı sağlıyor! “Bu fiyata kiraya çıkmak mı kendi evine taşınmak mı? XYZ Bankası’na gelin, ayda sadece %0,9’dan* başlayan faiz oranlarıyla kendi evinize geçin.” Ya da “Ev kredisi ile yüzbinlerce aile bugün kendi yuvasında! Siz de XYZ Bankası’nın kendinize uygun ev kredisi seçeneklerinden yararlanabilir, istediğiniz yuvaya esnek ödeme koşulları ile sahip olabilirsiniz.

“Özgürlükler Ülkesi” ABD’de yaşayan ama ev sahibi olamayan milyonlarca kişi, bu reklamları görür görmez ev sahibi olma hayalleriyle bankalara koştu. Bankalar ilk başka kredi faizlerinden dolayı bu işe heves ettilerse de, ev yapmak için bankaların cebinden para çıkmak zorunda olması ve bunun geri dönüşünün geç olması gibi nedenlerden dolayı, zamanla taşerona devretme yoluna gittiler. Böylece bankaların cebinden para çıkmıyordu, üstelik yaptıkları bu aracılıktan da para kazanıyorlardı, Ev sahibi olmak isteyenler de bu taşeronlara gidiyorlar, 30 yıla varan vadelerle borçlanıyorlardı. Elbette her şey bu kadar “kusursuz” ilerlemedi.

Adam McKay’in Michael Lewis’in kitabından senaryolaştırarak filme aldığı Büyük Açık (Big Short) işte tam da bu noktadan anlatmaya başlıyor hikayesini. 2007-2010 yıllarında Mortgage Krizi diye adlandırılan olaylara dek ABD’deki finansal sistemin bir panoramasını sunuyor.

Kapitalizmin Merkezi

Kitabın yazarı Lewis’in finans piyasalarıyla ilgili daha önce yayınlanmış bir kitabı daha var. Bu kitabı için de “Yale gibi Harvard gibi parlak okullardan çıkan genç ve zeki gençlerin, bu kapitalizmin merkezi konumundaki kurumlarda nasıl da aptallaştırıldığını çözmeye çalıştım” diyor. “Sistemin ne kadar bozuk bir hale geldiğini gören ve bundan para kazanmaya çalışan insanlar. Big Short’un bir dergi makalesi değil de bir kitap olmasını sağlayan da bu.”

Kitabın ve filmin konusuna gelirsek; 2000’li yıllarda, ev almak için başvuranlardan oluşan ipotekli tahvillerde toplanmış binlerce bireysel kredi -ki bunlar bankalar tarafından yüksek dereceyle derelendirilmiş, yani güvenilir olarak tanımlanmıştı- aslında ödeme güçlüğü içindeydi. Ancak bu durum, dışarıya aksettirilmiyor, bu durumdan hiç haberi olamayan evsizler ev umuduyla gene bankalara yöneliyor, sistem kredi dağıtmaya öncekinden de fazla olarak devam ediyordu.

Gerçekten de bu tarihler, geçtiğimiz yüzyılın en karanlık dönemlerinden biri. Bu filmde anlatılmaya çalışılan batış aslında hiç de küçük bir batış değil, zincirleme etkileri nedeniyle bütün bir Wall Street piyasasını ve aslında bütünüyle Amerikanın ekonomisini, kapitalist ekonomiyi çökertecek bir saatli bombaydı. Film, bu bombanın fitilini görerek, yine sistem içinde değişik yatırımlar yaparak para kazanma yollarını deneyen bir kaç kişinin hikayesi üzerinden, bu devasa sistemin nasıl işlediğini, ya da aslında işlemediğini gösteriyor.

Ekonomi Tıkırında!

Konu ekonomi olunca bir sürü terim de işin içine giriyor. Christian Bale, Ryan Gosling, Steve Carell, Melissa Leo ve Brad Pitt’in rol aldığı filmde, herkes tarafından bilinmeyen bu finansal terimleri açıklamak için yan hikâyelere de başvurulmuş.

Örneğin Selena Gomez, bir kumarhanede 21 oynarken görüntüleniyor. Ekonomist Richard Thaler ile birlikte “Dış Değer Biçim Eğilimi” yani şu anda olan bir şeyin olmaya devam edeceğini varsayma eğilimini açıklıyor.

Şu anda olan bir şeyin olmaya devam edeceği! Yani Mortgage Sistemi iyi işlemektedir ve bu hep böyle devam edecektir! Ancak, dıştan görünmese de, kendisi de bir para uzmanı olan Michael Burry (Christian Bale), kredilerdeki bu açığı ta 2005’te görür ve “kredi temerrüt takası” adında finansal bir araç icat ederek bu durumdan gelir elde etmeyi planlar. Bu durum başka kurnaz bankacılarca fark edilir ve bir ekip oluşturarak (Ryan Gosling, Steve Carell) Wall Street’e karşı bir bahis oynamak üzere hazırlıklarına başlarlar, yani bütün bir finans sistemine karşı.

Bu tarz bir bahis oynayabilmek için belirli koşulları yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu konuda da eski bir bankacı olan Ben Rickett (Bradd Pitt) devreye girer. Film bu çabaları ve borsanın verdiği yanıtları, yarı belgesel tarzda anlatımını sürdürerek, o dönemdeki olayların arka planını anlatmayı sürdürüyor.

Borsa, sistemin batmazlığına güvendiğinden, bu bahsi çok da ciddiye almaz, bundan ötürü bu bahis işlemi için her yıl ödenmesi gereken prim miktarlarını düşük bile tutar. Ama birkaç sene sonra, 2008 yılında borsa tamamen çöker. Mortgage’a karşı oynayan yatırımcılar tam da düşündükleri gibi “kazanırlar”. Elbette kazandıkları parayı kendilerine ödeyebilecek bir borsa kaldıysa!

Film Biter, Kriz Bitmez

Yönetmen McKay de filmle ilgili “aslında benim hayalim, insanların bu filmi izledikten sonra gidip kongre üyelerinin yakasına yapışıp, bu bankacılık reformuna nasıl oy verdiklerini sormaları” derken, bankalardan ve şirketlerden bıkmış izleyiciyi doğrudan bir eyleme çağırıyor.

Finans şirketleri günümüzde de benzer biçimde kredi vermeyi, insanların gereksinimleri üzerinden avlanmayı sürdürüyor. Üstelik artık yalnızca ABD’de de değil, dünyanın pek çok ülkesinde Mortgage tarzı oluşumlar yaygınlaşmış durumda. Zaten yazının ilk başında yer verdiğim reklamlar da günümüzden ve sırasıyla Garanti, Akbank ve İş Bankası’na ait.

Ne dersiniz, “Big Short” teğet mi geçiyor?

Gürşat Özdamar

Meydan Gazetesi Sayı 36, Ocak 2017

Paylaşın