Kriz Ortaklığı

Sayı 40, Eylül 2017

TC ile Almanya arasındaki ilişkilerde son yıllarda kriz üstüne kriz yaşanıyor. Yaşanan krizler değerlendirilirken özellikle Almanya’dan bir kanat TC için AB’ye girişin ya da Almanya ile sorunsuz ilişkinin zaten “hayal” olduğunu söylüyor. Diğer kanat ise sadece TC’nin Cumhurbaşkanı’nın olumsuz davranışları yüzünden iki devletin aralarının bozulamayacağını, TC’nin AB’ye üyeliğinin askıya alınamayacağını, bunun Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürmek olduğunu savunuyor.

Almanya - TC Gerilimleri Listesi Uzaaar Gider...

Suriye Savaşı’yla başlayan göçmen krizi, göz ardı edilemeyecek problemlerden birisi örneğin. TC’nin Almanya vatandaşı olan gazeteci Deniz Yücel ve insan hakları savunucusu Peter Steudtner’i tutuklaması da gerilimi tırmandıran gelişmelerden birisi. Almanya’nın 15 Temmuz’un ardından TC’ye yeterince arka çıkmaması iddiası ve cemaati desteklediği öne sürülen bazı asker, diplomat, yargı mensuplarına siyasi sığınma hakkı vermesi üzerine Almanya’dan gelen milletvekillerinin Adana’da bulunan İncirlik Hava Üssü ve Konya’daki NATO Üssü’nü ziyaretine TC’nin izin vermemesi, buna karşılık olarak Almanya’nın İncirlik Üssü’nde bulunan askerlerini Ürdün’deki üsse çekmesinin de önemli başlıklardan olduğunu söyleyebiliriz.

TC’nin Almanya topraklarında cemaat ve PKK bahanesiyle casusluk yaptırdığı bilgisinin Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere tarafından açıklanması, Almanya’daki bazı eyaletlerin TC’nin 16 Nisan referandumu öncesi TC bakan ve milletvekillerinin katılacağı toplantıları ve “Evet mitingleri”ni yasaklaması, Erdoğan’ın Almanya’nın Fransa ile birlikte AB içindeki iki lokomotif güçten biri olduğu gerçeğini görmezden gelip TC’yi kıskandığını öne sürdüğü trajikomik iddiası, Almanya basınındaki “Faşist Erdoğan” - TC basınındaki “Dişi Hitler: Merkel” benzetmeleri…

Söylemler Sert Ancak Yaptırım Yok

Erdoğan ve onun basın organları Merkel başta olmak üzere Almanya politikacılarına esip kükrüyor. Bizzat Erdoğan, Merkel’in uygulamalarını Nazi dönemi uygulamalarına benzetebiliyor. Almanya’yla hatta AB ile ipler kopma noktasına geliyor.

Almanya’da siyasetin ana gündemlerinden olan TC ile yaşanan krizler, 24 Eylül’deki seçimlere kadar yükselerek sürecek gibi gözüküyor. Alman basınında, seçimlerdeki iddialı adayların çoğundan daha fazla yer bulan Erdoğan da, Almanya’da yaşayan TC vatandaşlarını kullanarak baskı kurabileceğini kanıtlamaya yönelik hamleler yapıyor. Ancak TC’nin en çok ihracat yaptığı devletlerden biri olan Almanya’nın ekonomik yaptırımları gündeme geldiğinde, medyada çıkan yasaklı Alman şirketleri listeleri hızlıca yalanlanıyor, dengeyi bozmamak için iki taraf da gerektiğinde geri adım atıyor.

Son olarak 9 Eylül’de Dışişleri Bakanlığı’ndan TC vatandaşlarına “PKK ve FETÖ mensubu olduğu bilinen çok sayıda teröristi barındıran ve teröre göz yuman” Almanya hakkında seyahat uyarısı geldi. “Türklerin olabilecek yabancı düşmanı ve ırkçı muamele, davranış ve sözlü saldırılar karşısında itidalli hareket etmelerinde, siyasi içerikli tartışmalara girmemelerinde, seçim öncesi siyasi parti toplantılarından, terörist örgütlerce düzenlenen ya da desteklenen Alman makamlarınca göz yumulan gösteri, yürüyüş gibi faaliyet alanlarından uzak durmalarında fayda görülmektedir” ifadelerine yer verilen uyarı, başından sonuna sert söylemlerle doluydu.

Almanya cephesine bakıldığında da, yaklaşan seçimlerde Sosyal Demokrat Parti’nin başbakan adayı olan Schulz’un, Ankara hükümetinin ölçüleri aştığını söylemesi, “Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler, Ankara’nın sistematik olarak izlediği politika şeklinde de olmamalıdır. Almanya, Türkiye’den yapılan her aşağılamayı kabul edebilecek bir ülke değildir” açıklaması ve Türkiye’nin kabul edilemez - tehlikeli bir şekilde hem uluslararası ilişkilerin hem de Avrupa’nın tüm prensiplerinden uzaklaştığını söylemesi, iplerin tek taraflı gerilmediğini gözler önüne seriyor. Ve Schulz ekliyor: “Ben seçilirsem TC’nin bu tavırlarını karşılıksız bırakmayacağım!”

Almanya Başbakanı Merkel ise Erdoğan’ın bütün ataklarını atakla karşılamayı sürdürüyor. TC’nin tutukladığı Almanya vatandaşlarını hatırlatıp, TC’nin AB’den gittikçe uzaklaştığını söylüyor. AB üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına veya sona erdirilmesine karar verilmesine kadar birçok seçeneğin masada olduğunu söyleyerek tehdit ediyor. Aynı zamanda Almanya, TC’nin cemaat ile bağlantılı olduğunu söylediği kişi ve kurumların varlıklarının dondurulması yönündeki resmi talebini reddediyor.

Almanya’daki ARD isimli TV kanalının yaptırdığı ankete göre, her dört Almandan üçünün TC’nin AB’ye girmesini istemediği sonucu ortaya çıkmıştı. Kamuoyu anketlerine elbette güvenilemez, belki de yaratılmak istenen algı budur. Ancak doğruymuş gibi ele alındığında, seçimlere sayılı günler kala, Almanya siyasi partilerine Erdoğan karşıtlığının getirdiği artı puanlar olduğu apaçık ortadadır. Bu koşullarda gözlerden kaçmaması gereken gerçeklerden biri de, Almanya’nın da, TC’nin de her ne kadar sert söylemlerden kaçınmıyor olsalar da, iş yaptırıma geldiğinde pek de hareket etmiyor oluşlarıdır.

Dienst ist Dienst und Schnaps ist Schnaps!

İktidarların birbirlerine karşı takındıkları bu sert tarz, sadece bir seçim politikası mıdır? “Sadece” değildir ama etkisi yadsınamaz. Çünkü söz konusu olan, iki devletin yıllardır süren ortak siyasi ve ekonomik çıkarlarıdır. Bu çıkarlar, iktidarlar için gözden çıkarılamayacak olandır.

Ünlü bir Alman atasözü vardır; “Dienst ist Dienst und Schnaps ist Schnaps” (İş iştir ve likör likördür.) Uluslararası ilişkilerde dönemsel olarak plansız ya da stratejik olarak planlı krizler yaşayan iktidarlar, iç işleyişteki uyumlarına bunu karıştırmazlar. TC- Almanya ilişkileri de yıllardır böyledir; dışarıdan gel-gitli, içerideki sömürü-baskı-zulümde ve bunlarla kazanılan çıkarlarda ortak! İkisini birbirine karıştırmazlar.

Meydan Gazetesi Sayı 40, Eylül 2017

Paylaşın